‘’Böyle gitmez‘’
Demek ki Trabzonspor Başkanı’nın Sivas maçı sonrası talimatnameler açıkken, “Puanımızı verin, istediğiniz kadar da ceza” şeklindeki veciz sözü boşuna değilmiş. Seyircisiz oynasınlar, yönetim ve teknik kadro da istediği gibi at koştursun. “Şu okullar olmasaydı, Milli Eğitimi ne de güzel idare ederdim” örneği...
Süper Lig’e çıkardığı, parasız-pulsuz iyi de işler yapmaya çalıştığı dönemde, yöneticilerin teknik adamlık özentisine dayanamayan Kadir Özcan, Kasımpaşaspor’un başındayken Olimpiyat Stadı’nda oynadıkları Galatasaray ve Beşiktaş maçlarındaki seyirciyle, cuma akşamını kıyasladı: En az iki katıydı. Demek ki bu Trabzonspor taraftarına bir şeyler verebilse, Olimpiyat’ı doldurur.
Geçmişte de örnekleri var. Ama işin komiği, yönetim seyirci istemiyor. Eğer tribün doluysa yetersizlikleri tepki alıyor. Son maçta dikkat ettik, Ceyhun oyundan çıkana kadar teknik direktöre tepki yoktu. Futbolu hiç bilmeyenlerin bile onaylamayacağı kararla bu oyuncuyu dışarı alınca, tribünler ona yöneldi. Başkanı’nı kurtardı bir anlamda. Santrforları 18 kişilik kadroda yok, stoperden santrfor üretiyor. Sonra da, “Bir puana seviniyor.”
“En çok puan toplayan takım” olarak övündüğü geçen sezon 2. yarı kadrosunu 8. haftada ilk kez sahaya sürebilme başarısını gösterdikten sonra Ceyhun yanlışıyla olası galibiyeti engelleyen teknik direktör, ‘iç sorunlarla’ debelenen bir semt takımıyla beraberliği ‘başarı’ sayıyor. Belli ki kendini hâlâ asansör takımlardan birinde sanıyor.
Seyirci bilinçli, futbolu, Trabzonspor’u yönetenler kadar biliyor, onlar tribündeyse, takke düşüp kel görünüyor. Böylece Federasyon’a tepkinin gerçek nedeni ortaya çıkıyor: Bu taraftara dış sahalarda da maç neden yasaklanmadı!
Bu noktada susuyor, sözü taraftar maillerinin bir cümlelik özetine bırakıyoruz: “Yeter artık, böyle gitmez.”
Bizce de...
‘’Doğan böyle istedi!‘’
Son iki yılda 60 dolayında futbolcu alınıp gönderilmesine karşın Trabzonspor’un Süper Lig için üst düzey bir kadroya sahip olduğunu söylemek mümkün değil. Ancak hayretle görüyoruz ki, yeterli olmayan bu kadro bile, en verimli biçimde kullanılamıyor. Gününde oldukları takdirde 3’ü birden maç kurtarabilecek kapasiteye sahip Gökdeniz, Yattara ve Ceyhun üçlüsünün kötü de oynasalar, bu takımda birlikte kullanılmalarının gerektiği kanısını taşıyoruz. Tıpkı dün akşam Kasımpaşaspor maçında olduğu gibi...
Doğru dürüst bir sistemi olmasa da Trabzonspor, sırf bu üç oyuncusuyla özellikle, ilk yarıda iyi top yaptı. Kanatları etkili kullandı. Son vuruşlarda bitirici olabilse, Umut’a, daha ilk yarıda skor rahatlığı yakalayabilecek pozisyonlar üretildi. Kurum içi ciddi sorunlar yaşayan, teknik direktörsüz Kasımpaşaspor’a bu yarıda iki de ciddi pozisyon verildi. Ama sürekli değişikliğe uğrayan bu savunma, sezon başında gönderdiği futbolcular iki zor ligin takımı Porto ve Atletico Madrid’de oynayan bu teknik direktörün eseri, dolayısıyla şikayetçi olmaya hiç hakkı yok.
Tempolu başlayan ikinci yarının ilk bölümünde daha derli toplu gözüken ve pozisyon bulan taraf Kasımpaşaspor’du. Bunda, iki ön liberonun etkisizliği nedeniyle ev sahibi ekibe orta alan hâkimiyetinin sağlanması büyük rol oynadı. Bu duruma önlem alması beklenirken, ıslıklara neden olan bir Ziya Doğan klasiği: Ceyhun dışarı, geçen hafta saç-baş yolduran Ömer içeri ve 3 dakika sonra bir metreden topa vuramayarak, sonra da 4 kez kritik topu ezerek saç-baş yoldurmaya devam...
Yusuf kulübede paslanmış, Ceyhun da yok, Yattara orta alana gelip top almaya başladı. Gökdeniz’le taşıdığı bütün toplar, teknikleri sıfır Ömer-Umut ikilisinde eridi. Gol umudunu böylece şansa ve 7 dakikalık santrafor (!) Çağdaş’a bırakan Ziya Doğan, yatsın-kalksın, takımı gol yemediğine dua etsin.
‘’Hesaplı jest!‘’
Yanlış hakem kararına göre hükmen yenilgi doğrudur” görüşüyle son noktayı koyduğumuz olayın sürekli gündeme getirilmesinin, kötü niyetlilere cesaret vereceğini düşünenlerdeniz. Süper ya da alt liglerin son haftalarında şampiyonluk-kümede kalma gibi mücadelelerde, bu kararın birçok olaya “emsal” gösterileceğine dair öngörü için falcı olmaya gerek yok kanısındayız çünkü.
Ancak; önce bir milletvekilinin olmaması gereken yerde, vicdanları rahatsız eden “dokunulmazlık” zırhıyla yaptığı açıklama, ardından da Sivas’tan çıkan “jest” haberleri, konuya ilgisiz kalmamızı engelledi.
Tepkimiz, herkesin bir deliden “nemalanma” yolundaki çabalarına yöneliktir.
Milletvekili, partisi ve liderinin federasyonla hesaplaşmasında sözüm ona Trabzonspor’un haklarının savunucusu oldu. Oysaki Trabzon milletvekili sıfatıyla asıl yapması gereken, “dostu” Başkana ve onun yönetimine, “Bir deli yüzünden bu kuruma Türk Futbol Tarihi’nin en büyük cezasını aldırmayı nasıl başardınız? Hükmen yenilgi, 5 maç seyircisiz oynama, 31 bin YTL, başkanına 2, yöneticisine de 3 ay hak mahrumiyeti ve 10 bin YTL para cezası verdirecek ne yaptınız?” diye sormaktı. Ama amaç üzüm yemek olmayınca...
Bu sezonki performansını alkışladığımız Sivasspor’un “jestine” gelince: Hem bir tokatla “4 futbolcumuz hastanelik, maça çıkamayız” diyecek, hem sahada kaybedileni masada alma yolunda olayı Yahudi - Müslüman savaşına çevirmek dahil, her türlü oyuna gireceksiniz hem de “jest” yapacaksınız!
Gülün kargalar gülün!
‘’Havadan!‘’
Başkanın “dava” arkadaşı milletvekili, sahada basın toplantısı düzenledi. “Ne alaka?” demeyin, “o alaka” işte! Seyircisiz olsa da para cezasında boş yok, bunu kendi ödemeli... Seyircisiz maça 3 saat öncesinden 650 polis, 150 güvenlik elemanı. “Perhiz-lahana turşusu” muhabbetleri...
Al Ziya Doğan’dan da o kadar: Ömer-Ergin zorunluluktan diyelim, Ferhat-Tayfun fantezi değilse, 4 haftadır yapılan ne? Kaldı ki bu, Ömer’in maçı değil!
İlk yarıda Trabzon klasiği... Kötü futbol, “Taraftar şanslı, bu işkenceyi tribünde çekmiyor” diye düşündürdü. Kendinin pozisyonu yok ama Silva ve Batista’nın Tolga’yı devleştiren şutları var. Ergin ve Ömer dışarı, Hasan-Mustafa içeri! İlk yorum şu: Takımını santrforsuz iki forvete indiren Doğan, 1 puana oynuyor. Ama Ceyhun girene kadar beraberliği onun bu hamlelerinden çok Tolga kurtarıyor. Sonra da Trabzonspor teknik direktör değil, kaleci arıyor. Gidin işinize be, bu takımı sabote etseniz bu kadarını yapamazsınız. Neyse ki Ceyhun girdi de, onunla orta alandan çıkan ilk topta Gökdeniz, takımı hak etmese de maçı koparan golü yaptı. Havadan 3 puana bir sevindiler ki!
Bu arada unutmadan; takdir edilmek çok hoş duygu, insanın ruhunu okşuyor. O an hak edip etmediğinizi düşünmüyorsunuz, “emek boşa gitmemiş” diye seviniyorsunuz da üstelik. Teşekkürler bordomavinet ve kalearkasınet...
‘’Birileri mutlu!‘’
Kamuoyunda yaygın kanının aksine Ulusoy döneminde Trabzonspor’un “korunup-kollandığı” iddialarını saçma bulanlardanız. Aksine, bu izlenimin silinmesi için çoğu kez mağdur edildiğini de düşünmüyoruz değil.
Konumuz son Sivas maçı, Federasyon - Tahkim Kurulu’nun kararları ve Trabzonspor Başkanı’nın gelişmeleri değerlendiriş biçimiyle ilgili. Bülent Demirlek, 3 ayda benzer iki ayrı maçın kaderini, tamamen zıt kararlarla belirleyerek, Türk Futbolu’nu kaosa soktu. Ancak yanlış da olsa maçı tatil ediş gerekçesiyle Trabzonspor’un hükmen yenilgisi, talimatlar gereği kaçınılmaz oldu. Ama burada, sadece sahada kaybettiği maçı masada kazanma çabasındaki Sivas cephesinin değil, tarafların tümünün “şark kurnazlığı” çabası güttüğünü, doğrunun yani olması gerekenin yerine, ince hesapların peşinde koştuğunu söylemeden geçemeyiz. Kararı 45 gün uzatarak, durumu “geciken adalet” konumuna sokması bir yana Federasyon, Trabzon’un “korunup-kollandığı” izlenimini pekiştiren ve Tahkim’den döneceği kesin kararla, “ Tekrar dedik, Tahkim bozdu” kozu için Demirlek’ten daha büyük krize neden oldu.
Trabzonspor Başkanı, kriz dönemini en kötü biçimde yönetip, daha doğrusu yönetemeyip, “3 puanımızı verin, sahayı istediğiniz kadar kapatın, yoksa desteğimizi çekeriz” gibi komik savunmayla işe tuz-biber ekti.
Sonrası malum, Tahkim, “hükmen yenilgi” dedi ve tehdit unsurunu kullanıp, “Aksi takdirde buradayız” mesajıyla bir ilke de imza attı.
Trabzonspor Başkanı’ysa, kendi işyerinde Federasyon’dan desteklerini çektiklerini açıkladı ve “Bizi korursanız sizi desteklerim” iddialarına haklılık payı çıkardı. Önceki söylemlerinin aksine “3-5 puanın peşinde değiliz!” diyerek de kendisiyle çelişti.
“Son kale” de düştü böylece!
“Birilerinin” isteği artık gerçekleşecek, bu duruma en çok, bu olayda uyguladığı yanlış politikayla, kurumuna en büyük cezaları aldırdığı halde “o birilerini” mutlu ettiği için belki de başkan sevinecek.
Son veciz sözü de, yönetimindekilerin tümünün aksine, son dönemde kurumun değerlerine de saldırmaya başladığı gözlenen teknik direktörüne verdiği desteği açıklamak oldu başkanın. Ama Aralık geliyor. Sandıktan, o “birilerinin” söylemiyle, “Hocanı da al git!” kararı çıkarsa hiç şaşırmasın.
‘’Bina yıkılıyor!‘’
Trabzonsporlu dostlar yakınıyor: “Takımın maçlarını izlemeye utanıyoruz. Aralarında ülke standardının üzerinde oyuncular olmasına karşın takımın belli yerlerinde kadro zaafiyeti de var, ama bu kadar kötü futbolu bununla izah etmek mümkün müdür?”
Son maçın ardından Teknik Direktör ve Başkan Yardımcısı’nın, bir puanı başarı olarak değerlendirmeleri de yakınmaların haklılık payını artırıyor.
Manisa’daki kötü futbolu “bir gün önceki Tahkim Kurulu kararının olumsuz etkisi” diye nitelendirmek, gerçeklerden kaçmaktır. O zaman adama sormazlar mı; “Ankaragücü, Bursa, hatta masada kaybedilen Sivas ve Oftaş maçlarındaki futbol mu iyiydi?” diye. Buna fark atılan Rize maçını da ekleyebilirsiniz.
Teknik Direktör diyor ki; “İnter Toto maçları nedeniyle istediğimiz çalışma ortamını yakalayamadık. Bazı futbolcularımız tam hazır değil.”
Böylesini de ilk kez duyduk. Hâlbuki bizim bildiğimiz, Avrupa Kupaları nedeniyle erken sezon açan takımlar erken form tutup zamanla performans düşmesinden yakınırlar. Bu ne çelişkidir?
Avrupa’da 2. Lig ayarında bir takıma havlu atılmış, transfer tam bir fiyaskoyla sonuçlanmış, Sivas olayıyla ilgili izlenen kötü politika, bu tür suçun asıl karşılığı olandan çok daha fazla bedel ödetmiştir, Ersen olayıyla kurum rezil olmuştur. Bütün bu teknik ve idari skandallar maalesef sadece 2 aylık kısa bir süreye sığdırılmıştır.
Her şey bütün çıplaklığıyla ortadayken, dostlarımız gibi kötü futbola isyan eden, ancak içlerinden sadece birinin sesli düşünebildiği yöneticiler, yakınma değil çözüm makamında olduklarını unutuyor. Onların, koşulsuz biat ettikleri Başkan’a sırtını dayayan Teknik Direktör de kendilerine meydan okuyor, “marangoz” yakıştırmaları yapıyor
Şimdi dostlar diyor ki; “Bu teknik direktörü hâlâ neden tutuyorlar?”
Biz öyle düşünmüyoruz, çünkü bu teknik direktörü göndermek demek, yıkılmak üzere olan evi badana yapmak demektir.
‘’Yemini bozmak!‘’
Siyah bayraklar yoktu Manisa’da, kalktı. Kalkacaktı tabi, Trabzon hükmen yenikti. “Türk Futbolu’nun yüz karası!” karar Tahkim’den dönmüştü. Manisa ve Türkiye Vestel’in sponsorluğa dönmesini bekliyor. Haluk Çubukçu neredesiniz, bu şov kaçar mıydı?
Maçtan önce arkadaşları adına çok anlamlı Fair-Play andı okudu kaptanlar. Ama 56. dakikada güdük kaldı bu ant, anlamsızlaştı. Tekme-tokat girdiler birbirlerine yemin sahipleri. Ne gerek vardı ki, bozacakları yemine?
Sarı kartlı Holosko şık bir gol attı. Koştu tel örgülere tırmandı. Bu da sarı kart. Takıma ihanetti bunun adı. Kırmızı da çıktı doğal olarak. Tribünler, federasyon ve hakemlere malum sloganları koro halinde sıralarken, yöneticisi de, hakeme orta parmağını gösteren Holosko’nun sırtını sıvazlıyordu. Takımı sanki ben satmıştım! İlginç değil mi?
2 kırmızı, 6 sarı. Hepsi de doğru. En komik kart sahibi Umut oldu. İkinci sarıya kadar bütün topları ezdi, bir atakta kendini yere bıraktı. Kırmızıları dengeledi, tribünlerin ‘gazını’ aldı.
Eee, biraz da futbol: Ceyhun oynadığında top atıp kaçıracağı Yattara’yı, Yattara oynadığında kendisini kaçıracak Ceyhun’u arıyor. Ziya Doğan da onları birbirlerine alternatif kullanıyor. Rize maçını saymayın, 3 golle ligin en az gol atan takımı bu haliyle Trabzonspor.
Gökdeniz’in Bülent tarafından kornere çıkarılan vuruşunu saymasak rezil bir ilk yarı. Ceyhun girdi, dengeler değişti. Bir Gökdeniz’i, bir Yattara’yı kaçırdı, Trabzon futbolu hatırladı. Golü Manisa, ofsayt kokusuyla buldu. Ziya Doğan, Umut atılana kadar forveti beşledi. Umut atılırken, Ceyhun’un golü güme gitti. Sonra ısrarla saldıran Trabzon’un gazını da Gökdeniz’in eşitlik golü aldı. Ardından biraz Manisa yüklendi. Sonra maç ilk yarıya döndü. Sıktı yani, bitmek de bilmedi üstelik.
‘’Güven bunalımı‘’
Trabzonspor Genel Sekreteri Zekai Dülger, bu göreve geleli beri varlığını hissettirecek ilk çıkışı, teknik direktörüne yönelik sözleriyle yaptı.
Açıkçası bu eleştirileri nasıl olsa, “Ziya Doğan’ın özellikle oruç konusundaki doğru söylemlerini ilgisiz bir tepki nedeniyle geri çekmesi” benzeri, “Yanlış anlaşıldığı” gerekçesiyle tekzip edeceğini beklediğimizden üzerinde durmamıştık. Ancak Dülger’in, “Bunlar kişisel görüşlerim. Nasıl teknik direktör para ve transfer konularını tartışabiliyorsa, onun da en azından bireysel görüşlerimize saygı duyması gerekir” şeklindeki yeni açıklamasına ilgisiz kalamadık.
Trabzonspor’un, kazandığı maçlar da dahil, kötü futbol oynadığı gerçeğinin, üstelik önemli bir yönetici tarafından kamuoyu huzurunda dile getirilmesinin önemi yadsınamaz. Bir taraftan teknik direktörün transfer konusunda istediklerinin yapılmadığını, diğer taraftan da bir yöneticinin, kötü futbol oynandığını, puan kaybına hatalı değişikliklerin neden olduğunu gündeme getirmeleri, taraflar arasında güven bunalımının halen devam ettiğini net biçimde ortaya koyuyor. Ne yazık ki taraflar, “Allah’a havale edip etmediklerini” bilmediğimiz bu bunalımın, kuruma daha ağır bedeller ödeterek sonuçlanacağı gerçeğini göremiyor. Bir beraberliğin bu denli çalkantısının abartılı olduğu, en önemli rakiplerinin de aynı hafta puan kaybettiği iddialarına gelince: Evet onlar da puan kaybetti, doğru. Ama bir yandan Beşiktaş’ın sayılmayan golü ve bulduğu pozisyon sayısıyla, Fenerbahçe’nin o kötü futbolla bile galibiyete çok yakın olduğu gerçeğine bakın, diğer yandan da Ankaragücü maçının istatistiklerine. İlk 4 haftadaki istatistikler kadar, bu ve aynı haftadaki diğer maçların istatistikleri de bizim için önemlidir. Başkalarını bilemeyiz.