‘’Yine panik hali‘’
Trabzonspor Yönetimi, yine panik hali moduna girdi. Tıpkı Halilhodziç sonrası çaldıkları kapılardan elleri boş döndükten sonra iç hesaplaşmanın da etkisiyle Lazaroni ipine sarıldıkları dönemdeki gibi. Tıpkı, 4 maç sonra yine iç hesaplaşmanın rövanşı olarak Ziya Doğan’a bel bağlayıp günü kurtarmaya çalıştıkları dönemdeki gibi.
4 maçta ekibiyle 1 milyon 300 bin dolar maliyetli Lazaroni.
Başkan hariç ipleri geçen sezonki Bursaspor maçı sonrası attığı yönetimle Doğan’ın “dostane” ayrılmalarının da bir bedeli vardır kuşkusuz?
Kim ödedi bunları?
Trabzonspor.
Bu sağlıksız yanlış kararları verenlerin bunda ekonomik yükümlülükleri ne?
Sıfır!
Bugün Ziya Doğan gitti. Yönetimin kriz dönemlerinde B Planı olmadığı gerçeği bir kez daha ortaya çıktı. Teknik direktör tartışılıyor, gitmesi an meselesi, başkan hariç yöneticilerin hiç biri istemiyor. Belli ki her an her şey olabilir. O halde bir B Planı olmaz mı bir yönetimin?
Yok.
Yok ki; takımı antrenmana kaptan çıkarıyor.
Bu nasıl yöneticiliktir? B planlarından geçtik, stratejiyi belirleyemediler.
“Kongreye kadar geçici çözüm mü, gelecek olası yönetimin de onay verebileceği teknik direktör mü?” tercih edilecek o bile belli değil. Genel kurula kadar 8 lig, bir de kupa maçı var. Hepsi de zor rakiplerle üstelik.
Yine panik halinde bedelini yine Trabzonspor’un ödeyeceği yine yanlış kararlar, göreceksiniz.
Halbuki Aralık’ta genel kurul var. Devam edeceksiniz, etmeyeceksiniz ya da edemeyeceksiniz, 3 olasılık da söz konusu. Kaldı ki tüzük, Genel Kurul için 20 Kasım - 20 Aralık arası diyor. 27 Kasım iyi tarih, yük 4 maça iner.
O halde, en sağlıklı karar geçici çözüm. Olanağınız da var üstelik. Başkanlık sonrası, seçim kaybettiği Başkan’la “kurumun menfaatleri için” birlikte çalışmayı sindirebildiğine göre Özkan Sümer’in koordinatörlüğünde bu süreç neden geçiştirilmesin?
Bağlamayın kimseyi!
‘’Alıştılar‘’
Trabzonspor, son iki yılda inanılmaz bir ivme kaybetti. Başkanı son Divan Genel Kurulu’nda kendinden önceki yönetimi suçladı. O yönetimin başkanının gözünün içine baka baka hem de.
Dedi ki; “Borsadır kurumu bu hale getiren.”
Ekledi: “O dönemde yapılan iyileştirmedir bugünkü borcun nedeni.”
O dönemin başkanı, “İyi de 50 milyon YTL borçtan söz ediyorsunuz. Borsa için 5 milyon verdiniz, iyileştirmeden kaybınız da olsun o kadar. Kalanı nerden?” diye sormadı, soramadı nedense.
Susmayı tercih etti.
Başkan geleli beri eskiyi suçluyor, yönetimindekileri suçluyor, gidenler gidiyor kalanları suçluyor.
Meydan okuyor, her biri en az 25 yıllık üyelere karşı. “Herkes haddini bilecek” diyor. Kimsenin sesi çıkmıyor. Alıştırdı herkesi!
Teknik direktör, “Rehavetten” diyor, 2-0 önde başladığı maçı 3-2 kaybetmesinin nedeni olarak. Ama Yattara-Ergin değişikliğine bir açıklama getirmiyor. Trabzonspor’un yediği atakların tümünün geldiği sol tarafa yenik duruma düştükten sonra önlem alma fikrinin mantıklı bir savunmasını yapamıyor. Diyor ki; “Üzerime oyunlar oynanıyor.” Ama üzerine oyun oynayanların, Yattara Ergin, Celalettin Mustafa Keçeli değişikliklerindeki dahlinin ne olduğu konusunda geçerli bir dayanak öne süremiyor.
Kimdir üzerine oyun oynayanlar, kimdir ona bu yanlışları yaptıran, geveleyip duruyor.
Alıştırdı herkesi. Geçen sezon 7 maçta bir puanla bile tahtını korumadı mı?
“Haftaya daha iyi olacaklar eminiz!”
Dün 12 şehit daha. Tezkere elimizde patladı. 2 ay önce “gerek yok” diyorlardı, şimdi çıkardılar.
Talep edildiği zamanla çıkan zaman arasında 100’ü aşkın ailenin ocağına ateş düştü.
Kullanılacağı zamana kadar kim bilir ne kadar daha?
Uygun bir yer aranıyor olsa gerek tezkereye.
Alıştırdılar. Nelere alışmadı ki bu halk!
Dönemin Başbakanı, “Alışırlar, alışırlar!” dediğinde öyle yadırgamıştık ki oysa.
‘’Bobo Baba!‘’
“Bir maça seyircili mi, yoksa seyircisiz 2 farklı önde başlamak mı istersiniz?” sorusunun yanıtı, hem de böyle rakibe karşı tartışmasız “2 fark” olur kuşkusuz. O halde Trabzonspor’un “seyircisizlik” mazereti yok.
“Gökdeniz Karadeniz, İbrahima Yattara ve Ceyhun Eriş birlikte oynar, kazanmak için her koşulda onlara sabredilir” görüşünün gereği de başta yerine getirildi.
Üçü birlikte iyi oynadı, Umut ayak uydurdu. Bunda da mazeret yok.
O halde neydi, “Trabzonspor’u da iyi futbol oynarken izlemek varmış” dedirtecek bu ortamda maçı çeviren faktörler?
Çok basit; 2 ön libero kötü oynadı. Beşiktaş 2 farklı yenik duruma düşmesine karşın panik yapmadı.
Çünkü Trabzon’un iki golü iki uzun topla gelmişti ve orta alandaki oyuncuları serbest dolaşımdaydı.
Celalettin, iki nizami, bir ofsayt golün yanı sıra rakibin iki önemli pozisyonunda pay sahibi oldu.
Ceza alanına gelen her topa Beşiktaşlılar kafa vurdu. Dolayısıyla bu Trabzonspor’un 2-0’lık avantajı koruması olanaksızlaştı.
Beşiktaş 2. yarıda rakibinin zaaflarının tamamından ilk yarıdaki gibi teknik özellikleri yüksek oyuncularıyla yararlanmak yerine, sadece birini kullanmaya yönelik ceza alanına doldur boşaltı tercih etti. Orta alansız Trabzonspor da, yine uzun toplarla buluşturduğu Yattara ve Gökdeniz’e umut bağladı.
Teknik adamlardan, sonuç getirmeyen bu durumu değiştirecek önlemlere Ertuğrul Sağlam başladı. Mehmet ve Bobo’yla hücuma taze kan verdi.
Bordo-Mavililer’in hocası Ziya Doğan garip bir karşılıkla, ikinci yarıda dursa da bire birde adam eksilten tek oyuncusu İbrahima Yattara’yı alıp, Umut Bulut’la benzer özellikleri olan Ergin Keleş’i sahaya sürdü, rakibi rahatlattı. Meslektaşı da iki yenisiyle, 2-0’dan 3-2 yaparak rövanşı aldı.
Doğru kararı yardımcısının uyarısıyla değişen Bülent Yıldırım, Rüştü’nün başını yaktı. Son 10 dakikayı Bobo kalede tamamladı.
Galibiyet golünü atmıştı, çok kritik bir top çıkararak Pancu’laştı, hem Beşiktaş hem de hakemler için “Bobo Baba” oldu.
‘’Tek yol var‘’
Bize göre Trabzonspor, bu karşılaşmayı kendi sahasında seyircisiz oynayacak olmasıyla, dezavantajlı hale gelmiştir
Yenilgi, takımın geçen sezon düştüğü durumu yeniden gündeme getirir ki bu, genel kurul öncesi yönetimi zor duruma düşürür
1- Bugün alınacak sonuç Ziya Doğan’ı nasıl etkiler?
Nuri Albayrak, bilinmeyen bir nedenle Ziya Doğan’la en azından kongreye kadar koşullar ne olursa olsun “devam” kararı aldı. Yönetimin tamamının karşı olduğu, büyük çoğunluğunun da bu görüşünü kamuoyuyla paylaştığı halde Albayrak, kararında ısrarcı. Doğan da bunun bilincinde ve her zaman “Başkana bağlılığını!” dile getiriyor. Bu nedenle kaderini bu maç değil, bu maçın skoruna da bağlı olarak Albayrak’ın ruh hali etkileyecektir.
2- Trabzonspor nasıl bir oyun anlayışıyla mücadele etmeli?
Doğan, geçen sezon ilk Beşiktaş maçına, sıradan lig maçlarının aksine 4 forvetle çıktı, deplasmanda kazandı. Trabzon’daki maçta 3 forvetle başladı, ilk yarıyı 2 farkla yenik kapattı. 2. yarı bir savunmacı alıp Ersen’i oyuna sürdü ve maçı 3-2 kazandı. Bu da demek oluyor ki, genelde “rakibi durdurup, sonra vurmayı” amaçlayan Trabzon gibi takımlar için ilkel oyun anlayışı tercih edilmezse, takım daha rahat sonuç alıyor. Buradan ortaya çıkan tablo şu: 4’lü savunmanın önünde 2 ön libero. Kanatlarda Yattara ve Gökdeniz, forvet arkası Ceyhun ve santrfor... Bunun için de en uygun isim, şu an için Umut. Böyle kaybetse bile Doğan eleştirilmez.
3- Böylesine dev bir maçın seyircisiz oynanması kimi avantajlı kılar?
Bence Trabzonspor, bu maçı seyircisiz oynamak zorunda kalmakla, dezavantajlı duruma düşmüştür. Gerek yönetimin, gerekse de bazı futbolcuların seyirci baskısından yakındıkları gerçeğinden hareketle, en azından onlar açısından bu bir avantaj olarak değerlendirilebilir. Ama yine de seyircisizliğin Beşiktaş’a avantaj sağlayacaktır.
4- Olası yenilgide Trabzonspor lige havlu atar mı?
Şu anki durumuyla bile Trabzonspor’un şampiyonluk şansının zor olduğu gerçeğini yadsıyamayız. Olası bir yenilgi, takımın geçen sezon düştüğü durumu yeniden gündeme getirir ki bu, genel kurul aşamasında yönetim için çok büyük zorlukların ortaya çıkmasına neden olur. Geçen sezonun 2. yarısında en fazla puan toplayan takımın, şimdiden dibe inmesi, devre arasında büyük katılımlar sağlanmadığı takdirde bu sezon 2. yarıda daha büyük sıkıntılar doğurur. Bütün bu nedenle Trabzon için bugünkü maçın anlamı çok büyük. Bir galibiyet, hem yönetimi hem de teknik kadroyu kongreye sorunsuz götürür.
‘’Blatter istifa!‘’
Hakemin güvenlik gerekçesiyle son saniyelerinde tatil ettiği Sivasspor maçının kurallar gereği hükmen yenilgiyle sonuçlanacağını herkes biliyordu da, Trabzonspor’u yönetenler kabullenmiyordu.
Federasyon’un gel-gitleri konuyu sulandırsa da sonuç beklenen gibi oldu. Federasyon’a isyan bayrağını çekildi: “Vay efendim, bizi nasıl hükmen yenik ilan edersin?”Şimdi de Federasyon Kurulları’ndaki Trabzonlulara baskı: “İstifa edin.” Onlar da demiyorlar ki, “Ee siz ne duruyorsunuz?”
İşin özü: İktidar-Federasyon kavgasında kurumu kullanmak, “üzüm yemek bağcı dövmek” ilişkisi, vs.
Ersen olayının aleyhte sonuçlanacağını da herkes biliyordu. Ama Trabzonspor’u yönetenler kabullenemiyordu. Yönetmelikler açık: Ersen, Recreativo de Huelva’da.
O halde Sepp Blatter de istifa!
Bitmedi, şimdi İspanyol Kulübü’nün tazminat hakkı doğdu. Bonservis bedeli bu tazminata yeter mi bilemeyiz. Trabzonspor’un menfaatlerine zarar veren Başkanları Francisko Mendoza Taboada da istifa!
Ama bunca rezalete neden olan Trabzonspor’u yönetenler; “durmak yok, yola devam.”
Güldürmeyin ya!
‘’Başkan adayı tanımı...‘’
Aralık’ta yapılacak olan ve giderek yaklaşan olağan genel kurul öncesi Trabzonspor’u düzlüğe çıkaracak yönetim kurulu modeli konusundaki düşüncelerimizi daha önce anlattık.
Bu modelin tanımını yaptık, sıra bu tanıma uygun kişi ya da kişilerin ortaya çıkmasına, camianın da bu kişi ya da kişileri destekleyerek göreve getirmesine geldi.
Durum böyleyken Trabzonspor’a gönül verenler, bu tanıma uygun kişilerin kim olduğu konusunda da fikir beyan etmemizi istiyorlar. Genelde bire bir yanıt vermeye çalıştığımız talepler çoğaldığı için bu yazı bir anlamda zorunlu hale geldi.
Takdir edilir ki, bizim camianın geleceğini bu denli etkileyecek bir genel kurul öncesi aday ismi vererek tanım yapmamız en azından meslek etiğine uymaz.
Ancak çıkacak adaylar içinde bizim doğrularımıza, bizim tanımımıza uygun kişilerin olup olmadığı konusunda zamanı geldiğinde tabi ki fikrimizi söyleriz.
Zira kafamızda oluşacak fikre, adayların sunacakları program da büyük ölçüde ışık tutacak.
Özetle şunu söylüyoruz: Kurumda inanılmaz şişirilen personel sayısını azaltacağını, taraftarla bilet ilişkisine girmeyeceğini, yüksek ücretli az verimli futbolcuları belli bir program dâhilinde kadrodan uzaklaştıracağını, sekteye uğrayan kurumsallaşma çalışmalarına yeniden başlayacağını, işi uzmanlarına bırakacağını, zirve mücadelesinin, uçuk değil, doğru ve kurumun şartlarına uygun transferlerle sürdürüleceğini açıklayan aday tanımımıza uyar.
Bilinmeli ki eğer bir aday; Trabzonspor’un öncelikleri dururken kısa vadede hayal olan şampiyonluk vaadinde bulunuyor, yıldızlar alarak Dünya Takımı yaratacağını söylüyorsa, üyeler de kanıp onları seçerse unutulmamalı ki, kurumun yarını bugünden kesinlikle çok daha iyi olmayacaktır.
‘’Trabzon'un adayı!‘’
Trabzonspor’un en kritik genel kurullarından birinin gerçekleştirileceği aralık ayı yaklaştıkça, hem kurumun bu noktaya gelmesine neden olan ya da buna katkıda bulananların hem de geleceğine yönelik kaygı taşıyanların çalışmalarının hız kazandığına tanık oluyoruz.
Ütopik vaatlerinin hiç birini gerçekleştiremeyen mevcut başkan ve ekibinin çalışmalarında, “Madem bu noktaya getirdik, düze çıkarmadan bırakmayız” anlayışının yattığı gerçeğini kimse yadsıyamaz. Önce gelinen noktayı irdeleyelim: Bu yönetim, 2 yılda, kurum tarihinin en fazla para harcayan, kurumu en fazla borçlandıran, en çok futbolcu alıp-satan yönetim oldu. Buna rağmen futbolla ilgili herkesin ortak fikri şudur: “Trabzonspor ligin en kötü futbol oynayan ekiplerinden biridir.” Kötü saha sonuçları olabilir, kötü futbol oynanabilir, transferde hata yapılabilir, büyük hedefler için harcanan para bütün bu nedenlerle heba olabilir diyelim. Ama camia, bir delinin rakip futbolcuya tam anlamıyla temas etmeyen yumruğu nedeniyle kurumun, uygulanan yanlış politikalar sonucu Türk Futbol Tarihi’nin en ağır cezasını aldığı gerçeğini unutamıyor, hazmedemiyor. Buna karşın, benzin istasyonu ihalesi ve Akyazı’da gerçekleşme olasılığı düşük stadyum projesine vurulacak kazmayı, tesadüfen (!) genel kurula denk düşüren yönetimin, bir revizyonla ve aynı başkanla seçim hazırlığı içinde olduğu gözleniyor. Yetmedi; bu başarısız yönetim kendi içinden bir başka Başkan adayı daha çıkardı.
Yönetim cephesinde durum böyleyken, yukarıdaki gerçeklerden hareketle kurumda alternatif çözüm çabaları kendiliğinden çıktı. Amacı “Trabzon adayı” çıkarmak olan oluşum, hareketli bir bayram geçirdi. Yapılan çalışma ve temasların camiada oluşturacağı tepkileri ölçme amacıyla beklemeye geçildi. Şu aşamada ciddi bulduğumuz, camianın dinamiklerinin de desteğini alan çalışmaları üyelerin de dikkatle izlemesi ve şekillenmesine katkıda bulunması gerekmektedir. Kurum için kullanılmayan “para” faktörü kozuyla ya da “yatırılan aidatlarla” yolan çıkanlara inat, kurum içinden gelen, camiayı tanıyan, futbolu bilen bir adaya, üyelerin ve de özellikle önder konumunda olanların desteği bizce, aralık ayı sonrası için renklere gönül verenlerin en büyük güvencesi olacaktır.
‘’Çıkış yolu‘’
Soru şu: “Eleştiriyorsunuz, ama çözüm nedir?” Bu sorunun yanıtı, eleştirilerde de var ama, sözü uzatmadan, yalın dille anlatalım. Genel Kurul sonrası, “Sadece eleştiriyorsunuz” yakınmalarından kurtulmaktır amacımız.
Trabzonspor üyesi, kurumu borç batağından çıkaracak, siyasallaşma çabalarından arındıracak, bozulan imajı düzeltip, kulüplerle ilişkileri normalleştirecek bir yönetimi seçmelidir. 24 yıllık hasreti sona erdirmekten geçtik, zira bugün kurumun önceliği bu değildir. Kriz dönemindeki ülkelerin, “Teknokratlar Hükümeti” model alınma ve yönetenlerin yeniden seçilememe kaygısı olmamalıdır. Kurumdaki temizlik harekâtında çevre baskısına boyun eğmeyecek, radikal adımlar atabilecek kişinin önderliğinde, hazırlıklara hemen girişilmelidir. O kişi ya da kişiler, “temizlikten” sonra sekte vurulan kurumsallaşmayı harekete geçirerek, şirketleri uzmanlarına teslim edip, kendileri politika üretecek konuma çekilmelidir. Kurumda bu işi yapacak kapasitede insanlar vardır. Kurum dinamiklerinin görevi, onlara cesaret verip, öne çıkmalarını sağlamaktır.
Camianın, “Trabzon’dan mı, dışarıdan mı?” ya da “Para mı tecrübe mi?” sorularına, çoktan yanıt bulmuş olması gerekmektedir. Eğer, “Neden onlar da biz değil” veya “Neden onlardan da bizden değil?” gibi hesaplara girilirse, kurum; maceracıların, siyasal beklenticilerin ve hesapçıların eline geçer. Zira Aralık için sadece onların ismi manşetlere taşınmaktadır. Çünkü birçok kişi, “Bunlar kadar ben de yaparım!” gibi “şarklılık” ve “cahil cesareti” kokan mantıkla kolları şimdiden sıvamıştır.