Arama

Popüler aramalar

‘’Alkışlayın!‘’

Bölünmüşlerdi! Nemalananlar aktif, diğerleri çoğunluk ama, sessiz. İlk grup ya pankart açıyor ya da “...sen bizim her şeyimizsin!” diye bağırıyor. Diğerleri, futbol izlediklerini sanıyorlar masumiyetleriyle. Destek olmaya çalışıyorlar. 3 gündür yaşananlara karşın, dün akşamki maçın 'bir futbol mücadelesinden' çıktığını fark edemeyecek kadar da mı saftılar, yoksa 'bana dokunmayan yılan bin yaşasın' mıydı? Simon Cuper, “Futbol asla sadece futbol değildir!” demişti. Antep maçında bunca rezalete imza atanlara övgü düzülen pankartların yerini, bu ortamda neden 'Satılık kalemler' alsın ki, başka türlü? Ya da: Trabzon’daki başkan, neden maça gelmesin ki? Geçen haftaki, 'Yeni yönetim yeni hava' umudundan, 'eski tas eski hamam' moduna geçilmesi, Avni Aker’in her bir yerine yansır da, sahadakiler bundan nasibini almaz mı? Sabahına çok şey yazılabilecek Trabzonspor’un akşamını anlatacak güzel kelimelerin bir araya getirilememesi işte bundandır.
Çıkmakta zorlanan bir rakibin her gelişinde panikleyen savunmasına, kapasitelerinin uzağındaki aslarına tahammülsüzlüğü, Yattara imzalı bir-iki cılız atakla giderilebilir mi? Topu bırakıp, rakibi düşüren Ceyhun’un yaptığı penaltıyla gelen Erman’ın golü bile hareketlendirmedi Trabzonspor’u. Bir tek Erman tozunu attı hepsinin, ta ki Gökdeniz gollerine kadar. Son 10 dakikası nefes kesen maçı kurtardı. Birinin eski başkanı, diğerinin yenisi. Eski başkandan bugüne birindeki gelişmeyi, yeni başkanıyla diğerindeki gerilemeyle kıyaslayın, farkı görün. Bu arada, hakkını da yemeyin ve kurumu 'kaostan kurtardığı' için alkışlamayı unutmayın!

16 Aralık 2007, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kuyudaki taş!‘’

Alex o müthiş sol ayağıyla Türkiye’yi ayağa kaldırırken, 2 yıl önce bugünkü Fenerbahçe’nin yerinde olma vaadiyle işbaşına gelenler, Trabzon’da ayak oyunlarıyla uğraşıyordu. Uğur, galibiyet golüyle Avrupa’yı sallarken onlar, skandal kararlarını resmi internet sitesi görevlilerine dikte ettiriyordu.
Fener, Uğur’un son golüyle puan rekorunu kırarak yola devam ettiğinde de Trabzonlular, okudukları açıklamanın, “Bir hack’leme” sonucu siteye girmiş olabileceği kuşkusunu gidermek için sağı-solu arıyordu.
Dün “Dünya Takımı” demişlerdi. Bugün için dün, “Türkiye’de şampiyon olmuş, Avrupa’da söz sahibi bir Trabzon yaratacaklarını” iddia etmişlerdi. Yıldız alacaklardı, 24 saat yaşayan stadyum yapacaklardı.
Bugün, 2 yıl önce “yapacağız” dediklerini Fenerbahçe gerçekleştirirken, yasal dayanaktan yoksun kararla genel kurulu erteletip, küme düşme potasına soktukları takımla bunca başarısızlıklarına karşın kendilerine ne sağlıyor bilinmez, o koltuğu bir süre daha terk etmeme, Alex ve Uğur CSKA Moskova’ya; onlar da Trabzon’a gol atma uğraşındaydılar.
Maalesef başardılar bu kaosu.
Kuyuya düşen taşı çıkarmak için herkes seferber. Kendileri hariç herkes, “genel kurul olur” diyor. Yasalar, Dernekler İl Müdürlüğü, hukukçular herkes “seçim de olur” hükmüne varmış. Seçim olur da ya yarın... Bütün üyelere ertelemeyi SMS’le bildirdiler. Seçim olur da kaybeden aday, “Üyelerim SMS nedeniyle gelemedi!” mazeretiyle dava açarsa sonuçlar iptal olur. 3 aday pazar bir araya gelip, “Bu hukuksuzluğu giderme adına buradan çıkacak sonuca itiraz etmeyeceğiz” kararını alabilse... Zor be; pislik bu ya, bulaştı bir kere...
Asıl merak ettiğimiz yarınki tribünler. Son iki ayda Ersen olayının ardından ikinci kez Temel fıkrasına konu olabilecek duruma sokulan camiaları için ne tür pankartlar açacaklar, göreceğiz.

14 Aralık 2007, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Adayları dinlerken-‘’

Sadri Şener, Trabzon’daki ikinci dönemi için çok ciddi bir düşünme süresi kullandı. Adaylığı konusundaki baskılara uzun süre direndikten sonra, olası adaylığı konusunda destek vereceğini söylediği Hayrettin Hacısalihoğlu’nun, sadece desteğini almakla kalmadı, katılımını da sağlayarak kararını verdi: Adayım.
Konuyu kamuoyuyla paylaşmak üzere düzenlediği basın toplantısına adeta bir gövde gösterisi yaparak çıktı. Kürsüde sağına ve soluna aldığı iki eski asbaşkan, iki de başkan yardımcısının yanı sıra, salondaki çok sayıda eski yöneticiyle, “Sorunlarının üzerinden ancak bu ekip gelir” mesajını, ölçülü vaatlerle verdi.
İki konu çok önemliydi. 1- Önceki görev döneminde yaptıklarını, yapacaklarına teminat gösterirken dedi ki: “Biz yıldız almadan, yıldız adaylarını toplayarak, bir yıl sonrasının takımını kurduk. O takım 6 A, 5 Ümit, 3 de Gürcü Milli’yle 95-96’da malum nedenlerle şampiyonluğu kaçırdı. Şimdi de böyle bir planlamayı gerçekleştirdikten sonra şampiyonluk sözünü telaffuz edeceğiz.”
2- Adaylığı söz konusu olduğunda Trabzon’da TMSF ile ilişkilerini içeren notların belli çevrelerce dağıtılmasına ilişkin soruyu içtenlikle yanıtlarken, o dönemde onca ekonomik sıkıntısına karşın Trabzonspor’dan almadığı 8 milyon dolarlık alacağının bu ilişkideki rolünü nezaket gereği sadece ima etti.
Kurumsallaşma, federasyonla, ülke geneli ve Trabzon’daki kulüplerle ilişkiler, bütünlük, kulüp-siyaset ilişkileri vs konularda özetlediği programı tatmin ediciydi.
Şener’in en büyük artısı, diğer adayların şu ana kadar nedense açıklamadığı ekibi oldu. Asbaşkanı Hayrettin Hacısalihoğlu’yla birlikteliklerine sık sık atıfta bulunması, bu beraberliğin Trabzonspor’a yeni kazanımlar sağlayacağının sinyali gibiydi. Sıcak para krizini yönetici katkısıyla, uzun vadede de yeni ve kalıcı gelir kaynakları yaratarak çözmeyi planladıkları, Trabzonspor gibi büyük markanın değerinin layık olduğu düzeye çıkarılacağı gibi söylemleri heyecan vericiydi.
Sadri Şener’in, sandığa negatif yansıması olası yönlerine gelince: “İcazetli” olduğu iddiaları, bu konudaki net açıklamasına karşın gündemden düşürülmüyor. TMSF ile ilişkileri, rakiplerince çirkince kullanılıyor. Tribünlerin hoşuna gidecek söylemler yerine ölçülü vaatlerde bulunuyor. Hâlbuki son seçim, uçuk vaatlerin, diğer adayların söylemlerinin iki katından fazla oranda prim yaptığı bir seçim olmuştu!

11 Aralık 2007, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yıpranma hakkı...‘’

Bir eylemi vardı Basın Tribünü zevatının. Biz gazetecilerin “Yıpranma hakkını” gasp eden yeni yasa tasarısını protesto için M tribünden salona giderken Maraton’daki pankartlara takıldı gözümüz. 2 yıllık icraatıyla zaten “yıpranan” yönetim, daha iki hafta önce en ağır söylem ve tepkilerle “yıpranma hakkının tam olarak gasp edildiği” tribünlerin mazlumu idi her nedense. Bedeli tamamen duygusal (!) olsa ya da her neyse bilemeyiz ama yıpranma hakları geri verildi böylece... Darısı biz gazetecilerin başına!
Tam da başkanın “aday olmayacağını” açıkladığı günün ertesine denk geldi bu maç. Önce Ömer Çatkıç katkıda bulundu yönetimin “yıpranma hakkına”, sonra da Yattara- Gökdeniz işbirliği. 15’te koptu gibi maç. Gaziantepspor adına uygulayan konumundakilerin, “Soyunma odalarındaki yakıt problemini (!) medyaya yansıtma” konusundaki becerilerini sahada gösterememelerinin bu katkıdaki payını da yadsıyamayız, hakkını verelim.
“Koptu gibi” dedik çünkü Trabzonspor 2-0’da bile güven vermeyen bir takım. Hele Tolga’nın peş peşe iki hatası, “gibinin” haklılığını kanıtladı. Sonra o bildik Trabzonspor. Hâlbuki mevcut kadrodan çıkarılabilecek en iyi onbir sahada. Ama bu zaaftan hele böyle bir savunmadan yararlanabilecek rakibi ara ki bulasın diye düşündüğümüz anlarda Bünyamin Gezer çıktı sahneye. Ahmet’in kucağındaki topu Zurita sol omzuyla aldı, boş kaleye yuvarlarken Ahmet kendini yere indirdi. Gezer’in, ilk pozisyonu kaçırınca sonrasındaki penaltı ve kırmızı kart kararıyla adeta yaktığı Ahmet’in hareketi, Jefferson penaltıyı kurtardıktan sonra daha bir anlam kazandı.
Maçın son 10 dakikası nefes kesti. 11 kişiyle yetersiz Trabzonspor, bir kişi eksikken inanılmaz mahkûm oynadı. Bülent girdikten sonra da çok baskı yedi. Ekrem’in golünden sonra Yattara takımını rahatlatacak penaltıyı kaçırınca, De Nigris çıktı sahneye. Ama son sözü Yattara Gökdeniz ikilisi söyledi ve Trabzonspor, hem kendisine, hem yönetimi, hem de teknik direktörüne can suyu verdi.
Bu arada Maraton’da malum grup, tüm duygusallıklarıyla (!) maç bitiminde, “Albayrak Başkan Trabzon Şampiyon” diye tempo tuttular. Çok güldük!

10 Aralık 2007, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Mutsuz ama umutlu!‘’

Çoğunluğu Karadenizli olsa da aralarında Anadolu’nun çeşitli illerinde doğmuş, yaşamını İstanbul’da sürdüren işadamı, öğrenci, devletin çeşitli kademelerinde üst-alt düzeyde görev yapan memur, müdür, yüzlerce kişiydiler. Onları bir araya getiren Dayanışma Gecesi’nin ortak paydası Trabzonspor’du. 1967 Trabzonsporlular Derneği’nin bu organizasyonunun gerçekleştirildiği saatlerde, Fanatik Gazetesi Yazı İşleri’nde hazırlığı yapılan Trabzonspor Sayfası’nın manşetinde adaylara “Mutlu musunuz?” sorusu soruluyordu.
Onları bilemeyiz ama gecede her birini dikkatle gözlediğimiz Trabzonsporlular’ın mutsuzluğu, yüzlerinden belliydi. Sanatçı İbrahim Can’ın muhteşem performansıyla dağıtmayı başardığı kasvetli ortamda, “Bordo-Mavi, Şampiyon Trabzon” sloganlarını atarak coşarken, umutlarının tükenmediği de gözlerinden okunuyordu. Son şampiyonluğa yetişen Erzurumlu Aşkın Kağızmanlı, oğulları Hami ve İbrahim’in Genç Üye kartlarını gösterirken bir gururluydu ki!
Evet, Trabzonsporlular mutsuz ama umutlu.
Nasıl mutlu olabilir ki Trabzonsporlu? Fanatik Gazetesi’ne bu soruyu sorduran şu satır başlarına bakar mısınız?:
Yönetici Abdullah Başer’e göre bazı futbolcuların düşük performansı başkan adaylarıyla ilgili. İnanılmaz! Başkan Yardımcısı İbrahim Batur, parasını alamadığı için şehri terk eden Risp olayında komplo olduğunu iddia ediyor. 1 milyon 200 bin Euro bonservis bedeli boşa gitti. İstasyon ihalesinde sorun çıktı. Borç 50 trilyonu aştı. Jun gitti. Biraz geriye dönelim; Musampa kaçtı. Szymkowiak futbolu bıraktı. Ersen Martin olayında “yan çizme” 1 milyon Dolar’a patladı. Bu yönetim, 4 teknik direktör, 3 düzineyi aşkın futbolcu, ikisi başkan yardımcısı ve 6 yönetici eskitti.
Trabzonspor 12. sırada ve küme düşme potasında.
Trabzonsporlu nasıl mutlu olsun ki?
Ama her Trabzonsporlu’nun mutsuz yüzüne bakarken, gözlerinde umudu görebiliyorsunuz, 1967’lilerin Dayanışma Gecesi’ne katılanlarınkilerde olduğu gibi... O umut, 16 Aralık’la ilgilidir. Ey Sayın Şener, Sayın Albayrak, Ey Haciosmanoğlu ve diğerleri, bu umudu tüketmeyin, bitirmeyin...
Başka “ihsan” istemez!

06 Aralık 2007, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Zaman geçiyor‘’

Trabzonspor’a son 5 resmi maçta 4 yenilgi bir galibiyet getiren Ersun Yanal dönemini değerlendirirken sözü fazla uzatmaya gerek yok. Sorun, futbol anlayışları birbirine tamamen zıt iki teknik adam arasındaki farktır. Şu ana kadarki başarısızlığın tek cümleyle özeti de şudur: Ziya Doğan, savunma ağırlıklı kadro kurmuştu, Ersun Yanal bu kadroya hücum oynatmaya çalışıyor.
Trabzonspor’a teknik direktör oluşu camiayı çok ciddi biçimde heyecanlandıran Ersun Yanal, henüz buraya imzasını atamadı. Ziya Doğan kendi futbol mantalitesi ve oluşturduğu kadroyla ne yaptıysa, onun kötü kopyası oldu. Devam ederse, kredisi bitecek, “Seneye Gümüşhane’ye!” sloganlarının yerini, bu anlamda yaratıcı özellikleri büyük tribünlerden yenilerinin alması pek gecikmeyecek. Dolayısıyla Ersun Yanal’ın artık Trabzonspor’da “Yanal farkını” göstermesi gerekiyor, hem de acilen. Eğer Yanal da 8 savunmacı, bir orta alan bir hücum özellikli oynatacaksa, teknik direktör değişikliğine ne gerek vardı? Eğer, 5 maçtır tek forvet oynatılan Umut’tan bu haliyle verim alınamıyorsa ya ikili forvete dönmekte ya da ona verilen şansın Ergin Keleş veya Tomas’a verilmesinde geç kalındı demektir. Örneğin orta yapmasını bilmeyen oyunculardan final pası beklenebilir mi?
Samet Aybaba Bursaspor’a geldiği gün 3 gence şans verdi. İkisinin golleriyle Trabzonspor’un yenilmekten zor kurtulduğu Kasımpaşa’yı devirdi. Peki Ersun Yanal ne yaptı? Eskinin devamını sağladı. Yusuf, Adnan, Ergin Keleş, Jefferson, Ufuk, biraz daha ileri gidelim PAF Takımı’ndan Barış, Kadri gibi oyuncularla bu yenilgileri alsaydı Trabzonspor, Ersun Yanal’a kim ne derdi?
Haydi Ersun Hoca, zaman geçiyor.

04 Aralık 2007, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Garip işler‘’

Gökdeniz’e yapılan hareket açık faul. İki dakika önce Gençlerbirliği lehine faul kararı verilen pozisyondan çok daha ağır hareket yani. Vedat Yüksel, kasıtlı ya da kötü niyetli olabilecek bir hakemin yapamayacağını yaptı ve önündeki bu pozisyonu devam ettirdi. Olabilir, itirazlar, sonra köşe vuruşu ve gol.
Buraya kadar alışık olduğumuz işler. Garip olanı, Mehmet Çakır köşe vuruşunu kullanırken 3 savunmacının hala hakeme itiraz etmekte olduğu. Bu ne sorumsuzluktur? Garip olanı, arka direkte Burhan’ın topla bomboş buluşturulması. Bu nasıl savunma anlayışıdır? Sonra bir panik ki! Rakipte İsaac dikkatli olsa ilk yarıda skor rahatlığını sağlar, maçı takımı adına koparırdı. Bu nasıl profesyonelliktir?
Gariplikler aslında daha çok. Örneğin, Galatasaray maçının iki önemli farkı: Çağdaş’ın kulübeye, Jabi’nin evinden ilk onbire girmesi. Ya o gün ya da dün akşam yanlış. Dahası da var. 3 ön liberolu sisteme dönüş. Sorarlar, “dünden bugüne ne değişti” diye? 7 savunmacıyla savunma yapamıyorsa bu takım ne diyeceksiniz? 2. golde savunma evlere şenlik. Arkasında iki kişi bırakmış, biri vurmuş olmamış, diğeri tamamlamış. Tolga Tayfun dökülüyor ama nedense vazgeçilmez. Bekler, geçen haftaki makasın etkisinden kurtulamamış, kulvarları yolgeçen hanı. Gol ümidi haftaların formsuzu Umut, kurtarıcı adayı Ömer Rıza, varın gerisini düşünün!
İşin en garip olanı da ne biliyor musunuz: Bu garip kadronun asıl teknik mimarının, “Önümü kestiler, ben bu takımı şampiyon yapardım” demesi. Öyle komik ki! Takım küme düşme adayı.
Bir de Basın Sözcüsü ve Başkan Yardımcısının sözleri: Başkanın göreve devam etmesi gerektiğini söylemişler. “İşini yarım bırakmamalıymış!”
Güler misin, ağlar mısın!

01 Aralık 2007, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kredi tükenirse!‘’

Ersun Yanal, yönetimin, yanlış zamanlamayla doğru tercihi sonucu Trabzonspor Teknik Direktörü olduktan sonra, mevcut kadroyu övmüş, sorunları aşmak için zamana gereksinimi olduğunu söylemişti. Üst düzey bir Türk teknik adamın, 4 büyük kulüpten birini iyi tanıması, üstelik yorumcu olduğu yayıncı kuruluştaki görevi nedeniyle yeterli düzeyde bilgi sahibi olması gibi faktörler, değerlendirmesinin sağlıklı olduğunun kanıtıdır.
Yanal, imza attığı gün övdüğü kadroyla 4 maçta, 3 yenilgi aldı. Bir teknik direktör, daha ilk basın toplantısında, “Tabii ki kadrosunu övecek!” gibi “eyyam” görüşü bir yana atalım. Kötü saha sonuçları, Yanal’ı, “elimdeki kadro bu!” “ne yapayım” dercesine bir noktaya getirdiyse ve bu kulübün Başkan Yardımcısı, durup dururken kendisini, “Hocamızın arkasındayız” gibi bir açıklama yapmak zorunda hissediyorsa, “eyvah” deriz; “iyi ki görev süreleri sona eriyor!” diye de ekleriz. Hem o başkan yardımcısının hem de basın sözcüsünün, “göreve devam” konusunda ölçüsü; camianın genel eğilimi ve iki yıllık icraatı değil, “aile meclisinin” kararı olan başkanlarına yaktıkları, “ağıtlı yağa” ise sadece güleriz.
Elinizdeki kadro sadece bu değil sevgili hocam. 4 maçta direk kullandığınız 9 futbolcu, sizden önceki teknik direktörün de tercihiydi. Hâlbuki siz geldikten sonra beklenti, “değerlendirilmeyenlerin de değerlendirilmesine” yönelikti. Eğer biraz irdeleseydiniz öğrenirdiniz: Bu kadrodan giden teknik direktörün Inter-Toto maçlarında kullanmayı önce tasarlayıp sonra sildiği 14 genç futbolcu vardı. Her biri Gökhan Gönül, Barış Özbek, Serkan Çalık, Özer Hurmacı, Serdar Özkan, İbrahim Kaş, Kemal Okyay, Durmuş Bayram ve daha niceleri olmaya aday gençler, şans verilmediği için birinci ve ikinci lig takımlarında ayakta kalma mücadelesi veriyor. Nasılsa geride kalmış Yusuf, Adnan, Ferhat, Ufuk, Ufukhan gibi başarıya aç, Tomas Jun, Jefferson gibi bir kenara itilmiş isimler var ve onları hiç görmediniz. Üstelik Jabi’yi değil, Trabzonspor’u cezalandırdınız.
Kredi öyle bir şeydir ki, biterken fark edemezsiniz ve tükendiğinde onu ağır tazminat maddeleri de kurtaramaz. Neyse ki henüz o noktada değilsiniz.

30 Kasım 2007, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI