‘’Eller, El'ler!‘’
Olgay’ın maçın başında kendi ceza sahasında, Sandro’nun da golü öncesi topla temas eden elleri, Trabzonspor’un dünkü yenilgisinde tabi ki bir faktör. Ama tek başına belirleyici değil.
Bu ellerin temaslarını ‘masum‘ diye nitelendiren Oktay Demiray’ın, Ayman’ın 2. sarı, dolayısıyla kırmızısını hak ettiği pozisyona ‘devam‘ kararı, ‘el‘ olaylarındaki ‘haksızlığı dengelemek‘ dürtüsüyle ilişkilendirilebilir. Demek oluyor ki, bırakın bu kritik olanları, çok basit faul kararlarında bile standardı tutturamamakla, henüz yeni biten askerliği süresince futbola ve de hakemliğe ‘el‘ olmuş. Yabancı yani. Keşke biraz daha zaman isteseydi, alışmak için...
Dünkü yenilgiyle, ‘küme düşme‘ tehlikesi yaşayan takımlar kategorisine artık tartışmasız giren bu Trabzonspor’u oluştururken, 2 yıl, yetmedi süresini, ayak oyunlarıyla 2 ay daha uzatan Başkan ve yönetimi asıl bu camiaya ‘el‘. Yabancı yani. Zamanları dolduğunda gitselermiş ya!
Gidemezlerdi çünkü bir misyonları vardı, onu yerine getirecektiler. Federasyon işinde, basit bir sportif hamle gibi gözükse de, özünde ülkede her kuruma hakim olmayı hedefleyenlerin istediği biçimde sonuçlanmasına katkıda bulundular ya yeterdi onlara. Camiaya ‘el‘ olsalar ne yazar, onlara ‘yar‘ oldular ya! Gerisi teferruat!
Zamanında gerekli transferi yaptıramayıp, futbolun en basit temel bilgi ve becerilerinden bihaber, sözüm ona uhrevi dünya için yatırımını yoğunlaştıran bir santrfora mahkum eden teknik kadro da futbola ‘el‘. Yabancı yani. Sivas’taki gibi Yattara çıkar Adnan, Barış çıkar Ergin girer. Bu kadar, sonrasında basın toplantısında ‘felsefe yapar!‘
Trabzonspor bu ‘el’lerle nereye?‘ diye soracak olursanız, puan cetveline bakacaksınız. Biz de ‘el‘ olduk artık. Yabancıyız yani. Bunlara yabancı...
‘’Burada böyle!‘’
Trabzonspor Türkiye Kupası’ndan da elendi, üstelik son maça bile kalamadan. UEFA Kupası’na daha gruplara gidemeden, Süper Lig’e ilk yarı bitmeden havlu atan bu ‘muhteşem tablonun’ mimarları, Türkiye Kupası’na vedanın kesinleştiği saatlerde Ankara’nın yolunu tutmuştu.
Neden?
Kulüp Başkanı’na verilen siyasal direktifin gereğinin yerine getirilmesi için. Bakmayın Sivasspor maçı gerekçe gösterilerek Federasyon’a karşı açılan savaşa. O maç bir kılıf. Eğer niyet gerçekten iyi olsaydı, bu kulübün başkanı gider Sivas’ta takımının başında ‘aslanlar gibi’ durur, eğer yürekten inanıyorsa, mağduriyetini orada da kamuoyunun gündemine getirirdi.
Bir şey daha: Trabzonspor, Federasyon ile ilgili davalarda müdahil olduğunu açıkladı biliyorsunuz.
Neden?
‘Orada durmaları yasal değil’ diye.
Peki, kendilerinin delegelikleri yasal mı? Dinime küfredenÖ
Kendileri bir dilekçeyi kullanıp görev sürelerini 2 ay uzatırken ve fiili durumda hiçbir değişiklik yokken nasıl genel kurul kararı aldılar? Hani tüzük tadilatı yapacaklardı? Minareye kılıfÖ
Asbaşkan açıklama yapmış; Devam edip etmeme konusunda Başkan’larının kararını bekleyeceklermiş. UEFA, Lig ve Kupa’daki bunca başarısızlıklara, bu ekonomik çöküşe karşın, üstelik! Dün dündür...
Aday olurlarsa da, kılıfına uydurup genel kurulu yine yapmazlarsa da şaşırmayacağız. Alıştık artık.
Son bir şey: Trabzonspor’un bu haftaki rakip hangi takım: Gençlerbirliği OFTAŞ Spor.
Bu takımın, bugünkü Federasyon Genel Kurul Delegelerinden biri kim:
Trabzonspor’un eğer yapılırsa 8-9 Şubat’taki Genel Kurulu’nun olası başkan adaylarından biri. Yani Başkan adayının takımı; Trabzonspor’un rakibi!
İlginç.
Son söz: Burası Trabzon, burada böyle!
‘’Büyük kulüp küçük takım‘’
Sivasspor Başkanı, Trabzon’daki bir delinin sahaya girişini Trabzonspor Başkanı tribünde izlerken sahaya atlayıp, izlediği akılcı politikayla sahada kaybettiği maçı masada almayı başarmıştı.
Her Trabzonsporlu için büyük anlam taşıyan rövanşta Sivasspor Başkanı yine Şeref Tribünü’ndeydi, alnı açık, haklı olarak pek de gururlu. Trabzonspor Başkanı orada da yoktu. Taraftarın skor ne olursa olsun benzer edayla Şeref Tribününde görmek istediği başkanını Sivas’a getirtmeyen, ya eksi 25 derece soğuktu ya da malum süreçte izlediği garip yoldu!
Trabzonspor Teknik Direktörü’ne tahsis edilen villa bir yıl önce donatılmıştı. Eşyalar beğenilmedi ve değiştirilmesine karar verildi. Yeni mobilyalar için bir mağazayla anlaşıldı. Kulüp personeli, sponsor firmanın genel merkeziyle temasa geçti, ücretsiz alınmasını sağladı. Ama teknik direktörle ‘Kankalık’ yarışındaki yöneticilerden biri o personele, “Burnunu her şeye sokma” diye fırça attı, para ödendi.
Sivasspor için ‘kolay rakip’ nitelememize bazı Trabzonsporlular alınganlık gösterdi. Takımı kastetmiştik oysaki! Bu iki anektodu da, yönetenlerin küçülttüğü takıma karşın camianın büyüklüğünü anlatan Salih Çakır’ın mailine sözü getirmek için yazdık:
“Demirspor maçını izlerken moralimiz çok bozulmuştu. Ancak maçın sonunda Lig TV’ de yayınlanan görüntüleri izlerken Trabzonspor’un büyüklüğünün anlamı ve sevgisi bende perçinleşti. Adanalı ağlayan taraftar ve futbolcuların maç sonu kutlamaları ‘büyük’ unvanının devam ettiğini gösterdi. Barcelona’yı yendiğimizde Adanalı taraftarların duygularını yaşadığımız içimden geçti ve ben bu takımı ne kadar sevdiğimi ‘bu ahval ve şerait’ içerisinde daha iyi anladım.”
‘’Pardon!‘’
Sivas’ın hakkını verelim: Kolay bir rakiple oynasalar da, “hiçbir maç oynanmadan kazanılmaz” gerçeğinden hareketle işi sıkı tuttular. İlk dakika hariç pozisyon vermeden maçı tamamlayıp bu kez analarının ak sütü gibi helal 3 puanla yola devam ettiler.
“Panik hali operasyonlu” Trabzon ise bildiğiniz gibi. Rakibin devre arası transferiyle birlikte sessiz-sedasız çalışıp hazırlandığı bu maça, kupa depremi ve geç kalınarak bir gece yarısına sığdırılan artçısının hasarıyla çıktı. Zaten dar kadrosunun doğal gereği, orta alansız ve santrforsuz mücadele ettiğinden ve de “olur ya denk düşer de belki bir şeyler yaparlar” umudunu taşıdığı Gökdeniz-Yattara ikilisi beklentiyi karşılayamadığından, kazanma şansı, kupadaki mucizeden daha zor olan bir maçı daha kaybetti.
İdari ve teknik anlamda krizler yaşayan Bordo-Mavililer için, Adana’daki hezimetten sonra, “Bundan daha beteri olmaz!” demiştik: varmış.
Aynı maç sonrası Ersun Yanal için de, “Duruyor!” demiştik: Durmuyormuş. Ancak, belki de doğru işi yanlış zamanda yaptığı için Trabzonspor taraftarını, ”Keşke dursaymış!”, bizi de neredeyse, “Gelen gideni aratırmış!” moduna getirdi, yazık!
Sivas tribünlerine, “Sivas şampiyon, Trabzon kümeye” sloganlarını coşkuyla attırıp eserlerini şeref tribününde izleyenlere, “Duruyorlar” demişiz: “Durma” ısrarından vazgeçmişler.
Bayağı yanılmışız, pardon!
Şimdi merakımız şu: Gidene kadar, “Yüksek akçeli ve yüksek ökçeli” ilişkilere dayalı ne tür icraatları olacak? Artı; kalmak için yeni bir plan uygulayacaklar mı!
‘’Tribün boşalttıran neden!‘’
Daha birinci dakika dolmadan gerçekleşen belki de maçın en güzel iki hareketi, seyri için de işaret verdi. Arda’nın güzel vuruşunu Gonzalez’in kornere çeldiği bu pozisyon ve sonrasındaki Galatasaray baskısı gösterdi ki, konuk ekip atmadan maçta denge kurulamayacak. Nitekim Emrah’ın kendini çizgide unutarak kestiği ofsayt, Nonda’ya bu olanağı sağladıktan sonra Rizespor, rakip kaleye gitmeye başladı.
Anderson’un sakatlığı, Zafer Biryol’un da kulübeye çekilmesiyle hücum etkinliği azalan ev sahibi ekip, temponun yükseldiği, devam eden basit savunma hatalarına karşın Gonzalez’in kritik müdahaleleriyle farkın açılmasını engellediği ilk yarım saatlik bölümde, etkisiz kalan Riberio ve Leonardo’nun yerine gole orta alandan çıkardığı sürpriz adamlarla ulaşmaya çalıştı. Önce Fahri’yle yokladı, ardından Altan’ın jeneriklik vuruşuyla amacını gerçekleştirdi.
Galatasaray, erken gelen gol nedeniyle kolay galibiyet yanılgısından uyandıktan sonra işi daha sıkı tutmaya başlamanın semeresini, başarılı kurtarışlarıyla geciktiren Gonzalez’in hatasıyla aldı. Servet ve Nonda’ya kapattığı köşeden gol olanağı sunan Kolombiyalı, bütün katkılarını bir anda sildi.
Her şey bir yana, bir takımın savunması kötü gününde olabilir. Sahanın en uzun boylu futbolcusu Servet’e iki ölü topta kafa vurdurup bir gol bir asist yapmasını engelleyemeyebilir. Ama yine bir ölü top uygulamasında sahanın en kısa boylusu Arda’ya kafayla gol attırılmaz. İşte Rizespor taraftarını daha 52. dakikada isyan ettirip tribünlerden kaçırtan neden de budur.
Ve bu fark Galatasaray cephesini asla havalara sokmamalıdır.
‘’Askıdaki terbiye!‘’
Yönetim biçimi, doğruları yanlışları bir yana, futbolumuzu yönetenlerle, bu kuruma siyasal güçleriyle damga vurmak isteyenlerin savaşında Trabzonspor, siyaseten taraf olmuştur.
Camialarına iki yılda olabilecek her olumsuzluğu yaşattıkları, son kupa faciasıyla da hayal kırıklığını doruk noktasına ulaştırdıkları halde, gitmemek için onca ayak oyununa imza atanların, Federasyon Yönetimi’nin siyasetçilerce gönderilmesi girişiminde müdahil olmaları, insanın garibine gidiyor. Bir aynaya baksalar!
Gariplikler yaşamımızın bir parçası adeta, her şey yolundaysa, ‘hayret!’ diyesi geliyor insanın. Son örnek, kapattığımız bir konuyla ilgili. Bülent Demirlek’in açtırdı. Suskunluğunu bozmuş ve şöyle konuşmuş özetle: Şimdi de olsa aynı kararı verirdim. Aldığım hakem terbiyesi yorum yapmaktan çok sessiz kalmayı gerektirdi. Susmayı tercih ettim ve Allah da kalbime göre verdi.
Belli ki sürecin bu bölümünde ‘hakem terbiyesi’ askıya alınmış, ve konuşmuş. “Gazetecilik terbiyemiz gereği” konuya girmek kaçınılmaz oldu.
Objektif düşünenler, “Trabzon Sivas maçını tatil kararının yanlış olduğunu söylemiyor. Şunu soruyor: Ali Sami Yen’deki maçı tamamlamayı nasıl başardınız? Sorun çifte standartla ilgili, biir.
İkincisi; Trabzon-Sivas örneğine uygun düşen Danimarka-İsveç’ten çok Celtic-Milan maçıdır. Konuyu saptırmanın anlamı yok. Celtic’te Dida’ya müdahale, Trabzon’da Mehmet Yıldız’a yapılanın benzeridir. Yıldız, Dida kadar bu olayı kullanmıştır. Ama Dida, 2 maç ceza almış, yarısı kadar cüsseye sahip saldırganını tekme tokat döven Yıldız, PFDK’da aklanmıştır.
Üç: Durup dururken ‘adamım’ diyen herhangi bir kişinin ‘adamlık sorunu vardır’ diye düşünürüz hep! ‘Vicdanen rahatım’ diyenin de vicdani sorunu söz konusudur. Demirlek’te bunu görüyoruz. Keşke hakemlik terbiyesini korusaydı da, sussaydı.
Bir şey daha: Allah kalbine göre vermiş!
Ne vermiş acaba? Trabzonsporlu yüz binler, sayesinde bir hakkın gaspından söz ediyor. Ya Allah onların da gönlüne göre verirse! Geçelim.
Açıklamalarında uhrevi görüşlerini de ön plana çıkarmış, moda olduğu, şu dönemde prim yaptığı üzere.
Uhrevi söylemler makam sağlar. Bu durumda kriterleri tutuyor, siyaset de futbolu uçuruyor. Yolu açık.
“Take off” yani!
‘’Gidenler, duranlar!‘’
“Güç farkı” deseniz; Trabzonspor’un lehine. İki kategori var arada. Adana Demirspor’u ligde Etimesgut Şekerspor, Trabzonspor’u ise lider Sivasspor hem de özel bir rövanş için bekliyor..
Yaş farkı da Trabzonspor’un avantajı. Sahadaki ilk 11’ler arasında ev sahibi ekibin yaş ortalaması 28.8, Trabzonspor’unki 27... Ceyhun ve Ayman’dan sonra 26.6’ya düştü. Yani, “genç çocuklar, koştular, kazandılar” diyemezsiniz.
Bir konuda ev sahibi üstün: 2.Lig 2.grubu lider bitirip Yükselme Grubu’na kaldılar, iki takviye yaptılar, dün akşam da kullandılar. Trabzonspor’un ise dünya çapında takibi sürüyor!
Bir fark daha: İşlerini ve hadlerini bildiler. Maçın başında “bulutların üzerindeki” Trabzonspor’u yere indirdiler. Rakipten taca çıkan topu durdurup, rakibe hediye eden ve golün hazırlayıcısı olan Serkan’ın ruh hali nasıl değerlendirilebilir ki başka! Sonra da skoru koruma yolunu tercih edip, savunmayı kalabalık tutmaya başladılar. Rakip ataklarda kaptıkları topları da uzun kullanıp, daha çok atak yapan Trabzonspor’a oranla daha tehlikeli pozisyonlar buldular.
Trabzonspor ne yaptı? Ersun Yanal ilk yarı boyunca izledi. 20. dakikada görülmüştü ki; Ceyhun kötü oynuyor, sinirli ve kartı da var. Değişiklik için devreyi bekledi. Yattara, “hainlikten” kurtarıcılığa terfi ettirildi.
Bu maça çıkarken kupada yola devam için 9 puanın yetmeyebileceğinin hesapları yapılıyordu. Sorunu kökten çözdüler. Bundan beteri yok artık. Ligden sonra, kupa da gitti. Yönetim duruyor, gariptir daha uzun süre kalma planları yapıyor.
Yanal mı? O da duruyor!
‘’Sorulara devam‘’
Amacımız tarihe not düşmek olduğundan; zaman zaman yönelttiğimiz sorulara Trabzonspor Yönetimi’nden yanıt gelmemesinin bizim açımızdan fazla bir anlam ifade etmediğini söylemek isteriz. Kaldı ki, yanıt verme hassasiyeti ya da güçleri olsaydı, görev sürelerine bu kadar yanlışı sığdırabilme başarısını (!) gösteremezlerdi diye de düşünmüyoruz değil.
Bu nedenle sözü fazla uzatmaya gerek yok, sadede gelelim.
Yönetim Kurulu, Divan Kurulu’na, ertelenen genel kurulun Şubat’ın ilk haftasında yapılmasının planlandığını bildirmiş. “Tüzük tadilatı gerçekleştirildikten sonra genel kurulu yapacağız” şeklindeki gerekçelerine dayanarak sorarız: Bu durumda genel kurulun iptal riski yine var mıdır? Yoksa bu operasyonun nedeni yeniden adaylık için zaman kazanma çabası mıdır? Eğer buysa kurumu bu kadar rezil duruma düşürmelerine değmiş midir?
Görevde ‘işgalci’ konumuna düştükleri dönemde yaşanmasına neden oldukları Yattara krizi konusundaki çelişkilerini açıklayabilecekler mi? Futbolu bırakan, kaçan, şehri terk eden, geri dönmek istemeyen, mutsuz, bir yolunu bulup gitme çabasındaki futbolcuların cirit attığı bu dengesiz kadronun takviye edilememesi durumunda, ikinci yarıda kurumu bekleyen olası tehlikelerin farkında mıdırlar?
Genel kurul arefesinde kuruma bir genel menacer arayışı doğru mudur? Teknik direktörün bu konudaki ısrarının nedeni nedir? Eğer getirirlerse, ellerindeki bu işi yapan iki kişinin ve yönetim değişirse getirilmesi olası kişinin durumu ne olacaktır? Yeni transferler için yine olağanüstü menacerlik ücretleri (!) ödenecek midir?
Görevimiz sormak, yanıt gelirse -ki sanmıyoruz- mutlaka aktaracağız, söz...