Arama

Popüler aramalar

‘’Tur niyetine‘’

Önce UEFA’cı zevatın! seyircisiz maç cezalarındaki devam eden adaletsizliğini vurgulamalıyız... Görevi dünya insanlarına futbolu sevdirmek, onları mutlu etmek ve sayılarını çoğaltmak olan UEFA, hala tribünleri boş tutarak sevgisizliğin ve seyirciyi bu güzel oyundan soğutmanın manasızlığı içinde yaşamaya devam ediyor... Halbuki sayısız hayır vakıflarının listeleri hazret!lerin elinde. Bas para cezasını, gönder muhtaçların hesabına... Ne yani, başıbozuk bir kalabalık insan bozuntusunun kabahatlerini 10 binlerce futbolsevere fatura etmeye devam mı edeceksiniz hala... Bate’nin derli toplu bir kasaba takımından öte de bir kıymet ifade etmediğini daha ilk maçta anlatmaya çalışmıştık sizlere. Adamlar 10 kişi oynamalarına rağmen koşuşup durmaktan öteye, futbol oyununun özellik ve güzelliklerinden örnekler verebilmenin uzağındaydılar. Fenerbahçe ise turu koparmak histerisi içinde sıkışıp kalmanın takıntılarıyla yaşamaktaydı geceyi... Hakemin haklı olarak verdiği penaltıdan gelen gol de olmasa tur kilidini bilmem nasıl bir kaderle atlatacaktı Sarı-Lacivertli ekip?

Boş tribünlere oynanan yarışmanın 90 dakikalık tamamının içi de, futbol olarak boştu anlatmak istediğim. ‘Amaç turdu’ dersek, başardı sonuçta. Ancak Fenerbahçe’den, geleceğe dönük futbol ışıltıları bekleyen taraftarlarını ne kadar mutlu etti derseniz. Bu suale olumlu cevap vermek öylesine zor ki!.

22 Şubat 2013, Cuma 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Özlenen Fenerbahçe‘’

Erken kaçırılan karşılıklı gol fırsatları, Trabzon’un ilk yediği golde ‘iş kazası’ denilebilecek ve yarışmanın kaderini ev sahibi takımın aleyhine etkiliyordu tabii ki. Sahada yarışan kadroya, kulübede oturan yedek oyuncuları da toplu bir tartıya koyarsak eğer, Fenerbahçe’nin bir hayli ağır bastığını, daha oyun başlamadan önce kolayca söyleyebilirdik... Üstüne üstlük ağır zeminde çok önemli bir pozisyon kargaşası yaşayıp, talihsiz goller de yerseniz, içinde moral ve kazanma isteği kalmaz doğal olarak.

Fenerbahçe’ye gelirsek. Sarı-Lacivertli ekibin, dün üstünde durulacak hatalardan bir hayli uzak, ne istediğini bilen, sahanın her bölgesinde topla alışverişinde akıllı ve kendine olan özgüveni yüksek bir yarışma çıkardığını kolayca söyleyebiliriz. Egemen ve Bekir’in defansta müthiş, dengeli, fizik gücü yüksek, bir 90 dakika yaşadıklarını işaretlersek Sarı-Lacivertli 11’in başarısını kestirme yoldan anlamış oluruz. Orta alanda Kuyt-Cristian-Mehmet ve en önemlisi Kaptan Emre’nin tempolu, hırslı, istekli oyunu hem Sarı-Lacivertli ekibinin oyundaki hakimiyetini yükseltiyor, hem de Trabzon’un topa sahip olma yüzdelerini düşürüyordu. Ayrıca Gökhan Gönül’ün ikinci yarıdaki sağ kanat çıkışları müthiş katkı sağlıyordu, Fenerbahçe’nin net galibiyetine. Hatta 3. goldeki sağ vole vuruşu, vole ile atılan gollere hasret kalmış gözlerimize de saygın bir renk cümbüşü yarattı. Özetle Fenerbahçe, Trabzon’da son haftaların en göze batan futbolunu sergiledi ve net bir skorla elde etti, hak ettiği puanları. Çünkü, futbolun doğasında, kaliteli elemanlar olmadıkça, büyük maçlar oynayamazsınız. Böyle bir evrensel hakikatın yanında Şenol Güneş hocamız ne yapabilir ki? Tolunay kardeşimiz nasıl bir mucize yaratabilir?

18 Şubat 2013, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’10 kişiyle bu kadar‘’

Sarı-Lacivertli ekibin sezon başından beri bilinen eksiklikleri Belarus’taki maçta yine sırıtıp durmaktaydı. Yani takımın komple bir ekip havasını sergileyip, kalecisinden golcülerine kadar, bir takım armonisini ortaya koydukları asla söylenemez... Öyle ya; Meireles’in daha maçın başlarında attığı tekme ve yediği tartışılmaz kırmızı kartın hesabını kim kime nasıl soracaktır bilinmez... Bu takımın oyun disiplinini kim kurguluyor? Aykut hoca değil mi? Ortada hiçbir neden yokken ve daha maçın 3. dakikasında işlenen skandal kabahatin altını iyice kaşıyıp, Fenerbahçe camiasına karşı işlenen bu büyük ayıbın hesabı Meireles’e muhakkak sorulmalıdır.

Futbol olarak özellikle 10 kişi kaldıktan sonra beraberlik hesaplarına dönen Fenerbahçe’nin bir kaza yenilgisinden korunmaya çalışmasına da hak vermek gerekir. Çünkü BATE’nin dünkü sahada Bayern Münih gibi bir takımı 3 golle yendiğini unutmamak gerekir. Ayrıca futbolda deplasmanda oynadığınız zaman rakip kim olursa olsun defansif düşüncelere önem vermeniz gerekir. Sonuçta Fenerbahçe’nin beklediği neticeyle sona eriyordu yarışma ancak Sarı-Lacivertli ekibin Trabzon’a giderken orta sahadaki başı bozukluğu, defans hattındaki Egemen ve Bekir’in korkular taşıyan sakıncalı hamlelerini de unutmamak gerekir. Özellikle Egemen’in oldukça sert ve can sıkıcı çıkışları dünkü İrlandalı hakemleri pek etkilemedi. Ancak savunmadaki bu dağınıklık Trabzon’da da devam ederse işler rayından çıkabilir.

15 Şubat 2013, Cuma 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Bizden söylemesi‘’

Fenerbahçe’nin takım iskeleti üzerinde uzun süredir bu kadar oynaması, adeta her hafta adam değişikliği illeti yaşaması Sarı-Lacivertli ekibin bu sezondaki en görünür ağır hastalığı.

Emre ve Ziegler’in gidişleri kimsenin anlamadığı bir muamma. Gelişleri de hem sevindirci, hem de şaşırtıcı durumdu doğrusu... Salih’in geçen haftaların başarılı bir orta saha pasörü olarak gözlere battığı biliniyor. Dünkü oyunda Aykut hocanın taktiği Baroni’den yana olabilir. Ancak maç boyunca, Baroni’nin varlığı ile yokluğu fark edilmedi. Neden? Çünkü bir futbolcu devamlı forma giydiği zaman hem morali yükselir, hem de verimlilik çıtası sürekli artar. Bu durum Baroni, Salih, Semih ve takımdaki her futbolcu adına değişilmez bir unsurdur.

İşte Sar-Lacevirtli ekibin her hafta değişen verimlilik çizelgesi ve dünkü acı yenilgi sonrası ortaya çıkan ‘vahim durum’ bu nedenle çok önemlidir... Haa, Aykut Kocaman bu gerçekleri bilmiyor mu? Biliyor tabii. Keza sakatlık gibi zorunlu haller dışında sanırız ki kadroyu belirleme konusunda da, sayın hocamız fazlaca özgür değildir... Öyle ya Alex’i, Ziegler’i, Emre’yi yalnızca hocanın kararları ile göndermediklerine göre, futbolcu alımındaki önemli kararlarda da yalnız onun sözü geçmiyor.

Dün gecenin galibi Sivasspor’a gelirsek. Rıza Çalımbay’ın klasik oyun anlayışı çok işe yaradı Saracoğlu’nda... Yani toplu defans, orta sahadaki sıkı pres, ani kontrataklarda gol şansını kovalama taktiği, üç puanı getirdi Sivas’a. Ayrıca büyüklerin dışındaki Anadolu takımları arada sırada böyle keyif alma şansını başka nerede bulabilir ki. Ellerindeki dar bütçelerle, Sivas’ın dünkü geceden 3 puan çıkarması Rıza Çalımbay’ın bir başarı öyküsüdür bize göre.

Fenerbahçe’nin kadro yapısında, orta alanın zayıf kalıp, yaratıcılıktan çok uzaklara düştüğü bir 90 dakika yaşanmaktaydı Kadıköy’de. Meireles’in ve Kuyt’ın ‘dostlar alışverişte görsün’ mesajından ileri gidemeyen futbol fukaralığı ile Sarı-Lacivertli kadronun tribünlerde hayal kırıklığı yarattığı ortadadır. Emre’nin Atletico’da uzun haftalar eşofman içinde oturduğunu cümle alem biliyor. Dün gece eski takımına dönmenin ve kaptanlık bandına kavuşmasının keyfiyle! oynadığını kim söyleyebilir ki. Uzun lafa gerek yok sevgili Fenerbahçeliler. Bu kadro oyun plansızlığı ve düşünsel derbederliği içinde sıkışıp kaldıkça, bu takımın zirve yarışında söz sahibi olması hayaldir... BİZDEN SÖYLEMESİ.

04 Şubat 2013, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Gol sıkıntısı‘’

Sivasspor’un fizik üstünlüğü olarak daha çalışkan ve zenginlik sergilediği yarışmada, oyun daha çok orta saha mücadelesi halinde geçiyor ve öyle gözlere batıcı gol pozisyonları yaratma ustalıklarından uzak bir 90 dakika yaşanıyordu mücadelede. Sadece Salih’in topla buluşmadaki garip hareketleri dikkatleri çekiyor ancak çabuk kapanan Sivas savunması Semih’in Stoch’un araya girişlerini kolayca önlüyorlardı.

İkinci 45’de daha da yoğunlaşan kar yağışı, zemini etkilemiyor ancak beraberliği yakalayıp grupta ikinciliğe tırmanmak isteyen Sivas’ın oyun ciddiyeti daha çok dikkat çekici hale geliyordu mücadelede...

Bu arada Fenerbahçe’nin kendinden emin olarak final maçına doğru koştuğu gerçeği de ortadaydı. Ayrıca lig ve Avrupa maçları açısından da Sarı-Lacivertli ekibe bakarsakta dünkü yarışmada defansif düzen orta alandaki hücüm ve savunma hamleleri olumlu anlamda yorumlanabilir... Ancak gol yaratma maharetleri açısından baktığımız zaman Sarı-Lacivertli ekibin bilinen arızaları aynen sürmekte ve golcü adam sıkıntısı devam etmektedir.

31 Ocak 2013, Perşembe 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Fenerbahçe buz gibi‘’

Mesut Bakkal hocanın Fenerbahçe’nin zaaflarını iyi bildiği, Sarı-Lacivertli defansa ani baskınlar yapıldığı zamanlarda, savunmanın çizgi halinde ve rakibine boş alan yaratma yanlışına düştüğü, ligin tüm takım hocalarınca bilinen bir gerçek aslında.

Selçuk ve Sezer’in yan yana oynatılması hem hücum hem de savunma maksatlarında fena halde sırıtmaktaydı. Hele Selçuk’un teknik anlamlarda, yani top kullanmadaki yıllardır bilinen eksikleri, dünkü acı yenilginin önde gelen sebeblerindendi... Hele Sezer de, ileri-geri hareketlendirmelerinde zayıf kalıp; veya kendisine yakışmayan isteksiz hali, Fenerbahçe’nin ilk yarıdaki yediği 2 golün hazırlayıcısıydı sanki. Zaten Aykut Kocaman’ın, bu iki oyuncuyu da ikinci yarıda dışarı alması, ilk 11’de kabahatli olmanın itirafı değil miydi sanki?
Bekir-Bekir-Bekir... Bu oyuncunun iyi niyeti ve çalışkanlığından hiçbir Fenerbahçeli şikayetçi değil. Ancak Bekir sakar bir oyuncu. Kabahatlerinin Fenerbahçe’ye çok da pahalıya patladığını artık iyi bilmekte. Rakip forvetler Bekir’in üzerine giderken Sarı-Lacivertli taraftarlarının da yürekleri ağzına gelmekteydi sanki.

Böylesine ortalarda çırpınıp duran ve yakaladığı pozisyonları hoyratça harcayan, beceriksizlikleri ile geçen bir 90 dakikada Mesut Bakkal’ın dinamik ve kondisyon zengini futbolcuları niçin Fenerbahçe’yi sürklase edip Karabük’ü onurlandırmasınlar ve farklı bir skorla Fenerbahçe’yi devirmesinler ki?

23 Aralık 2012, Pazar 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Futbolumuz nereye?‘’

Ülkemizde nüfus artışı tam yol koşuyor... Dünyanın genç insan sıralamasında zirveye en yakın noktalarındayız... İşte bu büyümede gençlerimizi spora gerektiği ölçeklerde yönlendirebiliyor muyuz? Tabii ki HAYIR.

Sporu yapanlar değil seyredenler çoğalmakta...

Baksanıza... Türkiye’de 11 bin 500 amatör takım, 200 binin üzerinde de amatör futbolcu var. Hepsi ‘öksüz kalmışlar adeta...’ Varlıkları ile yoklukları belli değil sanki. Ama bu acı gerçeğe karşı ‘Büyük(!)’ Belediye takımları boş tribünlere birinci ligde boy göstermeye devam ediyorlar ve de halkın ödediği vergilerden oluşan ‘bütçe’lerle çeviriyorlar koskoca lig sezonunu... Halbuki Anakent ve İlçe belediyeleri el ele verip, semtlerin amatör kulüpleriyle ilgilenseler, kısa zamanda kimbilir ne kıymetli genç oyuncular ortaya çıkar ve futbolumuzun alt yapısına hizmet verirler.
***
Futbol Federasyonu erkanının son yıllarda amatörlerle ilgili bilgi verdiğine hiç şahit oldunuz mu? Hayır. Onlar sadece apolet’li takımlarla; yani Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor gibi süslü isimlerle içli dışlı yaşarlar! Bir de milli maç haftalarında ortalara çıkıp basına poz ve beyanat yağdırırlar kendi bilebildikleri ile. Ben sizlere dilerseniz bir gerçeği aktarmaya çalışayım.
Rahmetli Turgut Özal’ın çıkarttığı ‘özel futbol yasası’ federasyonculuğa hiç de hayırlar getiremedi doğrusu... Çünkü işin içine para girdi ve mertlik bozuldu. Özerklik öncesi onkûsur yıl rahmetliler Sabahattin Erman, Sahir Gürkan, yaşamakta olan onurlu isimler Kemal Ulusu ve Yılmaz Tokatlı federasyonlarında asbaşkanı olarak görev yapmış Erdoğan Şenay ve dava arkadaşları olarak yaşanan çöküntüyü bizlerden daha iyi ve net olarak kimler görebilir ki? Gelsin ‘yayıncı kuruluş’tan on milyonlarca yüzdeler. Sponsorlar ve maç hasılatlarından paralar yağsın. Sizler de tayin ettiğiniz kendi adamlarınıza ve teknik kadrolara bol keseden ‘ulufeler’ dağıtın.
***
Bu kafalarla futbolumuzun dünyadaki klasmanı ve marka değeri yükselebilir mi dostlar? Yabancı futbolcuların ülkemize verdiği zararlara bir bakarsanız, oradan milli takımların neden tepetaklak gittiğini çözebilirsiniz. Boş tribünlere ve kalitesiz futbolu seyretmekten adeta gına getirmeye başlayan taraftar kitlelerine göz gezdirirseniz, futbolumuzun niçin geriye gittiğini ve hafta arası beyanatlarıyla futbolseverleri adeta çileden çıkaran bir kaç ‘baykuş kılıklı’ yöneticilerle işlerin asla düzelemeyeceğine sizler de katılmaz mısınız?
***
Bir de Kulüpler Birliği meselemiz var tabi... ‘Nalıncı keseri’ gibi her teknik konuda kendi takımının menfaatini kovalayan, hakem tayinlerinde tek taraflı düşünen ve ‘öküzün altında buzağı ararcasına’ hakemin pozisyon kararlarına tavır koyarak taraftarları yanlışa yönlendirenler... En önemlisi de yabancı futbolcu sayısını neredeyse sıfıra indirmeye çalışan bir anlayışsızlıkla futbolumuzu nasıl derler toparlayabiliriz ki? Ayrıca futbol federasyonlarını rest çekercesine yönlendirmeye uğraşmak da futbolumuzda ‘iki başlılık’ tan başka ne işe yarar?
Neyse... Geçmişe ait anılarımızla harmanlanmış yazılarımıza fırsat buldukça devam edeceğiz... Tüm FANATİK’çilere selam ve yolumuza devam diyerek yazımıza noktayı basalım.

21 Aralık 2012, Cuma 11:00
YAZININ DEVAMI