Arama

Popüler aramalar

‘’Bu Sefer Bir Turdan da Daha Fazlası!‘’

Avrupa maçlarından önce hep bir ülke puanının durumuna bakarım. İçeride zemin, hakem, yönetim vs. konuşuruz ama konu dışarıyla mücadeleye gelince Türk futbolunda birçok kavgayı bitirebilecek bir yer olduğu için önemi çok daha büyük. Avrupa’ya, özellikle Şampiyonlar Ligi’ne ne kadar çok takım gönderebilirsek içeride o kadar daha huzurlu olacağımız kesin. Ülke puanına da bu tur öncesi baktığımızda Belçika 8.liğini garantilemiş ve rakibimiz olmaktan çıkmış durumda. Bir arkamızda ve 10.sırada yer alan İskoçya 5 takımla başladığı sezona 1 takımla devam ettiği için bizi geçmesi neredeyse imkansıza yakın. Bizim esas rakibimiz sezona 4 takımla başlayıp 3 takımla devam eden ve dolayısıyla alacakları galibiyet ve tur geçme puan katsayıları daha yüksek olan ve 11.sırada yer alan Çekya. Biz de onların şu an en formda takımıyla karşılaşıyoruz. Biz 4/2 onlar 4/3 durumunda ve bu eşleşme sonucunda çok avantajlı konuma gelebiliriz. Bu yüzden bugün ve haftaya oynanacak maçlar bir turdan ciddi anlamda daha fazlası. Kopenhag gibi oyun anlayışı üzerinden bir güç ortaya koyan takımlar bizim takımlarımıza hep sorun çıkarmıştır. 1.dakikadan başlayacak ciddiyetle 180.dakika sonuna kadar aynı şekilde devam edip 9.sıramızı perçinleyelim!

Yayın İhalesi…

Kim alır, kim kazanır bilinmez. Çok da önemli değil aslında çünkü en kritik olan konu yıllar içinde azalan çekim ve yayın kalitesindeki artış talebinin oluşması ve bunun kazanacak yayıncıya dikte edilmesi. Geçtiğimiz günlerde eski maçlara denk geldim ve inanın tüm yayın çok daha kaliteli ve net çekiliyormuş. Para önemli tabi ama bu kadar yıldız futbolcunun, sezonuna göre 4 büyüklerin inanılmaz rekabetinin yaşandığı bu ligin çok daha iyi çekilmesi ve yayın kalitesine sahip olması lazım. Umarım paradan sonra konuşulan ilk konu budur…

Jordan vs. Bellingham

Bellingham’ın yeni yapacağı anlaşmayı görünce herkesin aklına Jordan’ın o markanın en büyük rakibi ile yaptığı anlaşma gelmiştir. Gelmemesi de garip olurdu zaten çünkü neredeyse birebir aynı strateji ve yol gibi duruyor. Bunun da çok bir eleştirilecek kısmı yok çünkü Jude belli ki önümüzdeki 15 seneye damga vuracak 3-4 oyuncudan biri. Futbolda turnuvalarda bile markalar üzerinden rekabeti düşününce böyle bir fikrin açığa çıkması kadar doğal bir şey yok. Burada aslında farkı yaratacak ve başarı kriterini belirleyecek olan şey markanın yaklaşımı, üreteceği ayakkabılar ya da asacağı billboardlar vs. değil. Jordan yarattığı fark spordan çok daha öte bir etkiydi, bir yaşam tarzı ya da bir hayata karşı duruştu. Bellingham’ın yapacakları, yapmayacakları da bu hikayenin başarısını en derinden etkileyecektir. Bakalım Jude“Be Like Mike” gibi bir söylem ya da “Airness” ya da “Majesteleri” gibi benzer kavramlar oluşturulmasına öncülük edecek mi ve sonrası bunun altını doldurabilecek mi?

SuperBowl Çılgınlığı

Amerika’da okuduğum dönemde SuperBowl çılgınlığına yakından tanıklık etme fırsatı yakalamıştım. İnsanlar için gerçekten hayatın durduğu ve her türlü çılgınlığın yaşandığı bir gece. Amerikan pazarlama dünyasının zirve noktalarından biri olan SuperBowl’un bu sene 30 saniyelik reklam spotları yaklaşık 7 milyon dolara satılmış. Türk parasıyla 210 milyon TL… 3-4 saat süren bir yayın, varın gerisini siz düşünün.

15 Şubat 2024, Perşembe 10:57
YAZININ DEVAMI

‘’Kime Yarıyor? ‘’

Bundan tam 1 yıl 2 gün önce, belki de Türkiye tarihinin en yıkıcı afetlerinden birini yaşadık. Hatta en yıkıcısı demek yanlış olmaz. Öncelikle 6 Şubat depremlerinde hayatını kaybedenlere rahmet, yakınlarına baş sağlığı ve maddi manevi etkilenen herkese bir kez daha geçmiş olsun. Seneler boyu izleri kalacak, taşınacak ve etkisini göreceğimiz bu hadiseyi bir daha ülkece asla yaşamamak dileğiyle.

Tabii ki konumuz depremi konuşmak, o günlere kötü anlamda dönmek değil. Ama o dönemin bize kılavuz olabilecek bir dayanışma açığa çıkardığını hatırlamak. Spor camiası çok hızlı ve çok etkili bir şekilde hızlıca birleşmiş ve Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşları olarak sorumluluk almış ve en doğru şekilde yerini getirmişlerdi. Hala da devam ediyorlar. O zamanlar bu dayanışmanın, bu duygunun kaybolmaması gerektiğini yine buradan ifade etmiştik. Tabii Türkiye’de böyle duyguları tutmak ve barındırmak kolay olmuyor. Ben de romantik bir şekilde, bundan sonra el ele olunacağını düşünüp hayal etmemiştim ama en azından bir seviye daha, kamuoyu önünde kulüpler arası iletişimin daha makul olabileceğini düşünmüştüm. Fakat durum böyle olmadı. Geçtiğimiz sene de bir yarış vardı ancak bu sene rekabet ve tansiyon bambaşka bir boyut almış durumda. Eskiden yine böyle tansiyon yaratan açıklamaları eleştirirken başarısız olan yönetimlerin dikkati başka yöne çekme çabası olduğunu anlardık, bilirdik. Şimdi ise hem Galatasaray hem de Fenerbahçe kulüp tarihlerinin neredeyse en iyi sezonlarından birini geçirirken tansiyon hiç olmadığı kadar yükseldi. İki takımın da mental olarak durumu kabul etmeleri kolay değil. Normalde böyle bir performansla zamanında Fenerbahçe’nin Ersun Yanal ile yaptığı gibi sezonu Nisan belki Mart sonu bile bitirilebilirlerdi. Ama hep puan puana devam eden bir yarış var.  Evet şampiyonluğu kaybedene çok yazık olacak ama spor tam olarak da bu demek, 1 tane kazanan olduğu için kazanmak değerli. Liverpool 97 puan toplayıp, 98 puanla City’e şampiyonluk verdiğinde büyüklüğünden bir şey mi eksildi? Teknik direktörü kötü mü oldu? Futbolcular beceriksiz mi ilan edildi? Bu sene yarış nasıl biterse bitsin iki takıma da sonuna kadar saygı duyulacak, duyulmalı da. Geçen haftalar da yazdım, bu yarışın tadını çıkarmak lazım, her zaman tanık edebileceğimiz bir sezon yaşamıyoruz. Saha içinde bu kadar yüksek rekabet varken, iki takım bu kadar kaliteliyken, bu yarışı saha dışına taşımak, saha dışındaki tartışmaları öne çıkarmak kime yarıyor?

Sporun Zirve Belirleyicisi: ABD

La Liga kamera açıları, grafikleriyle ve hakem sistemiyle, Premier Lig yönetimi ve pazarlamasıyla, Almanya seyirci katılımı ve sürdürülebilir futbol modeliyle bölgesel örnekler ortaya koysa da Amerika sporun eğlencesi, inovasyonu ve pazarlaması anlamında sürekli çıtayı belirleyen ülke ve pazar konumunda. All-Star için yaptıkları işleri yazmıştım ama bu kadarını ana işi iletişim, etkinlik ve pazarlama olan biri için bile düşünmesi zor. NBA All-Star organizasyonunda tüm parkenin LED ekran olacağını ve dijital bir sahada maçın oynanacağını açıkladı. Yıllar içinde All-Star maçının ilgi çekiciliği maçın rekabet seviyesinin düşmesiyle problem olsa da bu sene zaten maç için yaptıkları dokunuşların yanına, görsel anlamda da bir inovasyon eklemişler. Merakla ve heyecanla bekliyoruz.

08 Şubat 2024, Perşembe 15:50
YAZININ DEVAMI

‘’Ne Yapmaya Çalışıyorsunuz? ‘’

Dün akşam oynanan Galatasaray – Gaziantep maçının genel olarak zevki, kaçan goller, direkler, savunmada direnen Antep, taraftarıyla resmen bir ara oyunu 30 metrede oynayan Galatasaray… Bunları konuşmak güzel ama çok daha önemli bir konuya parmak basmak gerekiyor. Çok tehlikeli ve yanlış bir hal içerisinde Türk futbolundaki tribünler, dün özelinde ise bazı Galatasaray taraftarları. Bazı bilgiler vermek istiyorum, Kerem Aktürkoğlu Galatasaray’a bonservissiz bir şekilde geldikten sonra, sadece Süper Lig’de 3,5 sezonda toplam 120 maça çıkmış… Yazıyla da belirtelim tam anlaşılsın yüz yirmi!

Ve bu 120 maçta bir kanat oyuncusu olarak 34 gol ve 30 assiste imza atmış bir oyuncu ve aynı zamanda da bu süreçte takımın Muslera’dan sonra ikinci kaptanlığa kadar yükselebilmiş bir karakter ve lider. Tüm müsabakalarda ise 154 maç – 41 gol – 38 assist. Klasik olacak ama adı Kereminho olsaydı herhalde dövmeleri yapılıp, saçları taklit edilip, çocuklara ismi veriliyordu. Daha kariyerinin zirve yaşlarına bile uzak 25 yaşında bir kardeşimiz Kerem. Birçok Türk çocuğunun tahminen örnek aldığı, yaptıklarını hayal ettiği bir isim. Dün çok kötü oynadı evet, normalde yapmayacağı top kayıpları yaptı, birçok bağlantıda sorun yaşadı. Bunlar sporun içinde olan “kötü günler” ve her performans sporcusu kötü günler geçirebilir hakkı da vardır. Hele Kerem gibi bir futbolcunun çok daha fazla hakkı ve kredisi vardır yani olması gerekir. Ama dün Kerem kötü bir gününde oyundan çıkarken çoğunluk olmasa bile bazı taraftarlar tarafından ıslıklandı. Gerçekten soruyorum ne yapmaya çalışıyorsunuz? Bu topraklardan hiç topçu çıkmasın mı? Hiçbir genç çocuk risk alarak, kendini göstermek için oynamasın mı? Kerem’in gördüğü tepkiyi hali hazırdaki genç futbolcular ya da futbolcu adayları izlemiyor mu? Kerem sezon sonu yeter artık diyip giderse onun yerini kimle, kaç paraya dolduracaksınız?

Daha bu çocuk son iki maça damgasını vurup birini yoktan var edip almadı mı? O ıslıklayanlardan birçoğu bırakın maça çıkmayı belki seremoni sırasında tünele gelse heyecandan bacakları titreyecekken, çıkıp Galatasaray adına şu yaşında bile birçok başarıya imza atmış oyuncuyu ıslıklama cüretini gösteriyorlar. Performans eleştiriye tabiidir ama hakkaniyetli olmak kaydıyla. Kerem’in performansının %1’ini gösteremeyen topçular Galatasaray’da, büyük takımlarda ne süreler alıyor. Artık bunları lütfen bırakalım hele bir de haksız eleştiriye maruz kalanlar yerli ve bizim evlatlarımız ise. Futbolumuz gelişecekse Kerem’den 10 tane daha olursa gelişecek. Sezon sonu bırakıp gitse yeridir ama  umarım Galatasaray’da ve Türk futbolunun içinde daha uzun yıllar kalır, Avrupa’da başarılar görür. Bu konu dün bana çok dokunduğu için sadece bundan bahsetmek istedim. Bu bir Galatasaray’da oynayan Kerem meselesi değil, gelecek adına tüm potansiyelli Türk futbolcuların meselesidir. Islıklayanlar adına ben de senden özür dilerim Kerem, lütfen her zaman yaptığını yapmaya kulak asmamaya ve çıkıp sihrini göstermeye devam et. 

30 Ocak 2024, Salı 15:31
YAZININ DEVAMI

‘’Sinema gibi maç arası...‘’

Geçtiğimiz hafta Alanyaspor-Rizespor maçında bir gol pozisyonu tam 10 dakika incelendi. İşin daha vahim boyutu bunun 69. ve 79. dakikaları arasında yaşanmış olması. Ne olursa olsun, yakın giden bir maçın ikinci yarısının karar anları, ilk yarının başından veya ortasından daha etkili ve değerlidir. O yüzden sadece 10 dakika boyunca oyuncular, seyirciler, hakemler ya da teknik ekipler durmuyor, soğumuyor, bunun yanında maçın ritmi kaçtığı için karşılaşmanın momentumu da değişiyor. Bu ölçülemeyen bir şey olduğu için önemsiz ya da göz ardı edilen bir şey olsa da biraz spor yapmış, rekabetçi profesyonel maçlara çıkmış herhangi biri bunu bilir, hisseder. Bunun sportif açıdan olduğu kadarıyla, sporun ulaştığı, ulaşacağı kişiler açısından da hayli önemi var. Çünkü artık ekran rekabeti sadece dikey alanlarda değil, spor sadece sporla ya da diziler sadece yarışma programlarıyla rekabet etmiyor. Youtube Kanal D’nin, Netflix beIN’in de rakibi ya da Twitch’in… İzleyiciyi kapma yarışı içerik türü kadar ekran zamanı üzerinden de gerçekleşiyor. Dolayısıyla bir izleyiciyi hatta  arada bir 5-10 dakika duran bir içeriğe bağlamanız mümkün değil. Eskiden tribünde sinemaya mı geldiniz kardeşim bağırsanıza ya da burası tiyatro değil gibi söylemler olurdu, şimdi bunu sinemaya kim çevirdi, devre arası hariç 10 dakika ara verirsen kim izleyecek seni?

Wemby iyi ama..

NBA’in bu seneki en pazarlanabilir ürünleri arasında tartışmasız Wembanyama yer alıyor. Bu arada kendisini anlatmayacağım zaman zaman yazdım ama onun adına enteresan bir sezon oluyor. NBA’de başarı için birçok faktör var tabi, takımın durumu, konferansın durumu, GM’in ve antrenörün kalitesi gibi, fakat bence şu an NBA’in yetenek setinin geldiği noktayı çok iyi özetleyen bir sezon yaşanıyor. Takip ettiğim istatistik manyağı NBA fanı bir kişinin içeriğinde gördüğüm kadarıyla, Wemby gelmiş geçmiş en efektif ve verimli çaylak sezonlarından birini geçiriyor. Bunu da maç başına aldığı 28 dakika ortalamayla yapıyor. Zaten benzer beklentilerle lige gelen çaylaklarla kıyasladığınızda ortalama 10 dakika az süre alan Wemby’nin istatistiklerine 37-38’e çektiğinde herkesi neredeyse her alanda geçiyor. Kaldı ki savunma anlamında şu an bile absürt seviyede. Fakat artık NBA’de çok iyi olmak için gerçekten kolektif birçok iyi olma hali gerekiyor. Artık çoğu takımın birçok yetenekli oyuncusu var, 3-4 takım hariç herkes neredeyse belli sevideye rekabet edebiliyor. Wemby geçtiğimiz gece Embiid’e karşı öyle bir gece yaşadı ki, herhalde hayatı boyunca unutamayacaktır. Çok büyük ve birçok rekoru kıracak bir kariyeri olacağı kesin (sakatlık olmazsa!) ama en tepeye çıkması için uzun bir yolu var gibi gözüküyor.

2023-24 sezonu…

Öyle bir rekabet yaşanıyor ki ligimizde, uzun yıllar unutulmayacak bir sezon olacağı şimdiden kesin gibi. Bu sezonu ara ara çocuklarımıza anlatacağımıza eminim. Bunun tadını çıkarmaya bakalım, 92-91, 89-87 gibi rakamlarla bitebilir ve son düdüğe kadar sürebilir. Hakemlere takılmadan, ortalığı germeden son zamanlarda kurulan en iddialı iki takımı oturalım, keyifle izleyelim. Avrupa’da minimum Konferans Ligi yarı finali, Avrupa Ligi’nde de çeyrek final görelim…

29 Ocak 2024, Pazartesi 12:50
YAZININ DEVAMI

‘’Bu Ne Perhiz…‘’

Önceki akşam oynanan Galatasaray – Kayserispor maçında yaşanan hakem “hatası” üzerine birkaç kelam etmek gerekir diye düşünüyorum. İşin iletişim boyutu açısından bu ne perhiz bu ne lahana turşusu dedirten türden bir açıklama geldi önce Kayserispor’dan sonra da Galatasaray’dan. Hakem “hatası” diyorum çünkü naçizane maçta bir tane sıkıntılı karar var o da Galatasaray’ın iptal edilen golü. Hepimiz hem fikirizdir ki, pozisyon tertemiz gol. Diğer verilen tüm penaltı kararları da doğru. Şimdi bunun üzerine, Türk futbolu zaten ince bir çizgide hiç olmadığı kadar gergin ilerlerken, daha yeni Fenerbahçe maçından sonra itidal çağrısı yapan Kayserispor’un hakemin resmini paylaşarak haksızlığa uğradıklarını ima eden bir tweet atması sonrasında da Galatasaray’ın, iptal edilen gol pozisyonu dışında haklı bir şekilde penaltı çalınan Abdülkerim pozisyonunu koyarak, zaten düzenlediği basın toplantısında ima ettiği şeyleri tekrar sosyal medyada daha agresif bir şekilde paylaşması neye katkı sağlıyor ya da neyi çözüyor? Evet hakemler kötü, evet Türk futbolunda büyük bir güven problemi var ama bu konu taraftarı sosyal medya üzerinden daha da kutuplaştırarak çözülmez, çözülemez. Mertens’in ve Recep Uçar hocanın açıklamalarını çerçeveletip tüm kulüp binalarına asmak lazım. Kulak verelim…

Özümüze mi Dönsek?

Ligimizde son 1 ayda yaşadığımız olumsuzlukların yanında çok güzel gelişmeler ve umut dolmamızı sağlayacak şeyler de oluyor. Semih Kılıçsoy, Demir Ege Tıknaz, Baran Demiroğlu, Eyüp Aydın ve sonrasında daha çok göreceğimiz gencecik birçok futbolcu, hem takımların, hem de kadroların durumundan ötürü fazlasıyla forma şansı bulmaya başladılar. Daha çok yeni, Yunus Emre’yi Sivas’tan Brenford’a uğurladık. Arda dışında uzun zamandır büyük takımlarda etki eden veya edebilecek potansiyel gösteren oyuncular göremiyorduk. Bu kardeşlerimizi görmek, izlemek ve onlarla ilgili hayaller kurmak ligimizin yaşadığı türbülans döneminde çok büyük bir umut oluyor. Yabancı oyuncularla yaşanan performans, maaş vs. gibi problemlere düşmeden daha en başından bu çocuklara şans verip özümüze mi dönsek?

Yürüyedurun çocuklar, aldığınız formaları da bırakmayın…

Pazarlama’nın Membahı…

Alperen sebebiyle hepimizin biraz daha fazla heyecanla beklediği All-Star organizasyonu için, etkinliklerin gerçekleşeceği şehir olan Indiana’da havaalanına bir basketbol sahası kurulmuş. Şehir için önemli bir etkinlik olduğu için daha fazla insan çekmek adına müthiş kurgulanmış bir fikir çünkü fikrin kendisinden çok yayılımı sosyal medyada müthiş organik bir şekilde oldu. Birçok UCG dediğimiz, “User Generated Content” yani kullanıcılar tarafından sahanın görseli kullanarak yapılan paylaşım işin kendi reklamının yapılmasını da sağlamış. Özetle çok orijinal bir fikir değil ama adamlar da kendi kıtasını yeniden keşfetmeden gayet güzel bir işe imza atmış.

17 Ocak 2024, Çarşamba 10:53
YAZININ DEVAMI

‘’İletişim Saha Kadar Önemli‘’

Son yılların en büyük lig çekişmesine tanıklık ettiğimiz kesin. Muhtemelen derbi sonuçları belirleyici olacak ve yarış son 1-2 haftaya mutlaka taşınacak. Sahada alınan sonuçlar kadar, kamuoyu ve taraftarların psikolojisini yönetmek de bir o kadar önemli. İletişimin hiç olmadığı kadar önemli olduğu bir döneme giriyoruz. Hem transfer dönemi, hem sakatlıklık, gidecekler, gelecekler… Bunlarla ilgili şeffaf iletişim elzem. Özellikle geçtiğimiz yıl, Galatasaray’ı iletişim başarısından dolayı överken Fenerbahçe’yi de yeri geldiğinde eleştirmiştik. Şimdi bu durum tersine döndü gibi gözüküyor. Galatsaray’da öyle ya da böyle birçok belirsizlik kamuoyunda herkesin kendi yankı odasında görüşülüyor, konuşuluyor. Biri bir topçu için gitti diyor, başkası alakasız bir iddia uyduruyor. Taraftar da bunların arkasından sürükleniyor. Naçizane özellikle Ocak ayı sürecinde birçok spekülasyon habere mahal vermeden bilginin birince elden kamuoyuna aktarılması şart. Fenerbahçe de özellikle medyada çok net bir şekilde düzenli iletişim yapıyor ve bilgi kirliliğine mahal vermiyor. Saha sonuçları ne olur bilemem ama iletişimde şimdilik Fenerbahçe önde…

Yeni Bayrak Taşıyıcılarımız…

Onlar şu an ülkenin lokomotif sporlarında bayrak taşıyıcı oldular, alt jenerasyonlara umut oldular, oluyorlar daha da olacaklar. İkisinin de hayal ettirdikleri ve yapacakları daha önce hiç tanıklık etmediğimiz şeyler olabilir. Kısmen bildiğim kadarıyla da karakterleri ve yaşam tarzlarıyla rol model olabilecek iki genç sporcu. Arda Güler ve Alperen Şengün… Siz bu ülkenin, iki ana spor dalının geleceği ve umudusunuz. Bunu performans olarak söylemiyorum sadece, tabi ki hem futbol hem de basketbol bir takım oyunu ama ülkenin genel içinde bulunduğu gerek sosyal gerek ekonomik zorluk ortamında gençlerin tutunabileceği bir hayal, umut oldukları için söylüyorum. Yürüyedurun çocuklar…

Yeri gelmişken de Arda Güler’in ilk maçının La Liga haklarını elinde bulunduran S Sport’a değil de, Copa Del Rey haklarını elinde bulunduran Tivibu’ya denk gelmesinin enteresanlığı, iki kanalın Twitter hesabı arasında şahane bir şekilde ele alındı. Umarım böyle keyifli diyalogları kulüplerimizden, oyunculardan, genel spor kamuoyundan daha sık görürüz. Sporu, futbolu eğlence olarak görebildiğimiz günler umarım yakındadır. Hayat, bu konuları ciddiye alamayacak kadar kısa arkadaşlar…

Süper Kupa

Geçtiğimiz hafta özellikle yazmak istemedim, çünkü konuşacak tek bu konu vardı ve yoğun bir şekilde değinmeden olmazdı. Ama konu o kadar farklı yerlere çekildi, o kadar çok söz söylendi ki, hani bazen insan konuştuğundan sıkılır ya, aynen öyle oldu bana da. Söylenmemiş bir söz ya da farklı bir bakış açısı sunamayacağım bir noktaya gelmiştim ve içimden hiçbir şey yazmak gelmedi.

12 Ocak 2024, Cuma 12:57
YAZININ DEVAMI

‘’Hakem’i Bırak (!), Oyununa Bak!‘’

Sadece Türkiye’nin değil, kadrolar ve ligdeki durum sebebiyle, dünyada futbolla ilgilenen birçok insanın gözü kulağı derbideydi. Maçtan 1 saat önce ilk 11’ler açıklandığında da iki takımın daha top odaklı, oynama üzerine bir kurguyla sahaya çıkacağını düşünmüştük. Hakemin ilk düdüğüyle beraber hemen anladık ki, pazar günü ne hakem, ne topçular, ne de hocalar risk almadan kazasız belasız bu maçı atlatalım düşüncesiyle sahaya çıkmış. Hakemi bırak derken oradaki ünlemin sebebi ise, çalınan 2 dakika başına 1 faul yani toplamda 45 faul ve İcardi – Djiku pozisyonu tabi ki. Ancak derbiyi hakem üstünden okumak doğru değil. Oyunu sürekli durdurması, tempoya izin vermemesi ve bence de aleni penaltı olan bir pozisyonun atlanması tabi ki kritiktir ama bunun yanında sahada neredeyse sıfır risk alarak derbiyi çekilmez hale getiren iki takıma da düşen çok büyük bir pay var. Fenerbahçe’nin isabetli şut çekemediği, Galatasaray’ın da 1 tane isabetli şut çekebildiği bir derbi kabul edilebilir bir senaryo değil. İki takım açısından da bunu söylüyorum, tabi Galatarasay deplasmanda olduğu için oyun stratejisi bir nebze daha anlaşılır gibi duruyor. Fenerbahçe için ise kendi evinde kırılma denebilecek bir maçta, kırmaktan çok, kırılmamaya odaklanmış olması çok büyük bir soru işareti. Özetle hayatımızdan giden bir 90 dakika oldu ve iki takım da kazanmak için hiçbir şey yapmadı. Kararlar maçı etkilese de genele baktığımızda iki takım için de soru işaretleriyle dolu bir derbi oldu. Umarım cuma günü daha eğlenceli bir maç izleyebiliriz. Gelecekte de futbolun daha izlenebilir hale gelmesi için gollü beraberliğe daha fazla puan verilen bir sistem şart diye düşünüyorum.  

Tek çözüm…

Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok, La Liga işim gereği bildiğim ve futbolsever olarak takip ettiğim kadarıyla, en iyi yönetilen ve pazarlama yapılan liglerin başında geliyor. Premier Lig’i, yarış dışı bırakıyorum tabii. Başka ülkelerde yaptıkları organizasyonlar, yayınla ilgili ortaya koydukları kalite derken, Premier Lig’in ardından tartışmasız dünyanın en değerli ve iyi pazarlanabilir liglerinden oldular. Yakın zamanda yeni bir uygulama duyurdular. Bundan sonra VAR diyaloglarının yayınlanacağını açıkladılar. Biz bir kere yaptık, neden düzenli hale getirmeyelim. Yabancı hakem romantizmi bence imkansız, geri dönülemez bir karar olur. Türkiye’de zaten şu ortamda iyi hakem bulmakta zorlanıyoruz, ondan sonra hiç bulamayız. Dolayısıyla çözüm belli, açıklayan diyalogları neyse görelim. Başka türlü güven, saygı geri gelmeyecek gibi gözüküyor. Bunu yapabilmek birçok şeyi temizler, birçok tartışmaların önüne geçer. İkinci yarıda gelecek yarı otomatik ofsayt sistemi ile beraber, bu uygulamayı biz de getirelim, futbolumuzu geri kazanalım…

ALPY…

Neredeyse 2-3 günde bir Türk basketbolu için hepimizi gururlandıran geceler yaşanıyor. Alperen Şengün, Houston Rockets formasıyla inanılmaz işlere imza atıyor ve NBA’de bu sene gündem olması beklenen Wemby’nin önüne geçip, tüm otoriteler ve mecralar tarafından konuşuluyor, paylaşılıyor. Oynadığı oyun ve takımda aldığı rol ile All -Star’ı fazlasıyla hak ediyor, umarım en kötü yedeklerden başlayarak All – Star gecesinde bizi temsil eder. Hala oy vermediyseniz hemen NBA’in resmi internet sitesinden oyunuzu kullanın. Burada beni Alperen’in NBA’deki başarısı kadar mutlu eden başka bir şey daha var. Milli Takım’da belli bir süredir belirsiz olan liderlik ve “go-to-guy” yani kritik anlarda topu kimin eline vereceğimiz konusu bence uzun süre kapandı. Bu çok daha önemli çünkü kimlik bunalımı yaşayan Milli Takım’da artık topu kimin yönlendireceği, kritik anlarda kimin karar verici olacağı konusu açık ve net. Umarım manasız maceralar aranmaz. NBA maçlarında artık iki kişi bazen üç kişi baskı görmesi rağmen bu performansı veren Alpy’nin tartışmasız liderliğinde yeni bir dönem başlar umarım…

26 Aralık 2023, Salı 15:48
YAZININ DEVAMI

‘’Avrupa Süper Ligi – Yeni Gelmedi, Geri Geldi ‘’

Bir dönemi fena halde meşgul eden Avrupa Süper Ligi gündemi mahkeme kararının açıklanmasıyla adeta hayatıma geri geldi. UEFA’yı haksız müdahale yaptığının kararına varan mahkeme, Avrupa Süper Ligi’nin önünü açmış oldu. Bizim hayal edemeyeceğimiz seviyede lobinin döndüğüne emin olduğum şu süreçte, nasıl oldu da tekrar buraya geldik, çok enteresan.

UEFA’dan bu yazıyı yazarken henüz bir hamle gelmedi, ne planlıyorlar hiç bilmiyorum ama sanırım futbolda da basketbol gibi çift başlı bir yapıya doğru gidiyoruz. Hangisi doğru, yanlış bilemem ama bildiğim tek şey, bir turnuvada karar kılınıp öyle hareket edilmeli yoksa zamanla ikisinin değeri de önemi de sorgulanır hale gelecektir.

Bir uyarı da bu format konusuna… Zaten UEFA’nın formatı tamamen değişiyor, Süper Lig de olursa o da yeni bir format, yeni neslin anlayıp heyecan duyabileceği bu kadar şey varken, kompleks bir futbol yapısı, ileride seyirci, pazarlama ve satış anlamında büyük sorunlar yaratır. Bir de bu sürece dahil olmayacağını açıklayan kulüpler bir bir açıklama yapıyor. Ekonomik olarak Perez’in vaat ettikleri inanılmaz güç olsa da, zamanla bunu kanıtlarsa belki U dönüşleri görebiliriz bu kulüplerden. Süreci merakla ve yakından takip edeceğiz…

Bir Gün Yönetecek Kimse Kalmadığında…
Bu hafta oynanan maçlar, belki de hakemlik mesleği ve Süper Lig’in itibarı açısından en hassas olunması gereken maçlardı. Malum olaydan sonra oynanan ilk haftaydı ve yaşanabilecek her olumsuz olay belki 2-3 kat büyük etkiye sahip olabilirdi. Tam da böyle bir haftada, önce İstanbulspor sahadan çekildi, sonra da maç bitiminden 4 saat sonra Sivasspor, klasik ve artık söylenmesinin anlamı bile kalmayan “Kara Gece” tweetini attı. Halil Umut Meler konusu canımızı çok sıkmıştı tabi ama ondan sonraki ilk haftada sanki özellikle herkesin hassas ve dikkatli olması gereken bir zamanda şu iki aksiyon daha çok canımı sıktı. Hakemlerin ve futbolun üzerindeki baskıyı arttırmaktan ve futbolumuzu daha fazla dibe çekmekten başka hiçbir işe yaramayan bu eylemler bir son vermemiz gerekiyor artık.

Tamam kabul ediyorum, hakemler de iyi yönetmiyor, şikayet edilecek birçok unsur var onlara da kabul. Ama o zaman ben de şu soruyu sormak durumunda kalıyorum; madem herkes bu kadar mutsuz, futbol düzeninden şikayetçi vs. neden federasyon seçimleri yıllardır yapılmıyor, bir kişi belirlenip sorgusuz sualsiz devam ediliyor…

Ya da bence en net çözüm olan Kulüpler Birliği’nin futbolu yönetmesi neden hiç konuşulmuyor? Yine geçen haftadaki gibi, çok değer verdiğim birinden duyduğum önemli bir söz tam da buraya oturuyor; “Yakınma, Yekin”. Yani şikayet etme, gereğini yap, hareket geç. Bunu sadece bu dönem için söylemiyorum, yıllardır benzer bir senaryo var ve futbolseverlerin önünde oynanıyor. Bu tablo biraz daha sertleşti bu sene, daha radikalleşti.

Yumruklar, sahadan çekilmeler, yangına körükle gidilen mesajlar… Ne yapmak istiyorsunuz? Bir gün yönetecek kimse, oynayacak topçu, izleyecek taraftar kalmadığında ne yapacağız? Sorunlar yok demiyorum ama çözümü bunlar değil, ya değiştirin, sorumluluk alın, doğru yolu işaret edin ya da elde kalan son birkaç damla futbol tadımızı bozmayın…

23 Aralık 2023, Cumartesi 08:33
YAZININ DEVAMI