Arama

Popüler aramalar

‘’Amacınız Ne?‘’

Bu soruyu artık sorma vakti geldi diye düşünüyorum. Bu gibi sorular bıçak kemiğe dayandığında sorulur ve Türk futbolu için bıçak kemiğe çoktan dayandı da işte kemiklerimiz kuvvetli herhalde pek hissetmiyoruz. Ama çanlar çok büyük çalmaya 5.haftadan başladı. Baştan söyleyeyim, Trabzonspor’un golü buz gibi gol, Okay’ın hareketi kırmızı kart, Nesyri’nin golü de eğer pozisyonda ofsayt yoksa gol. Burada kararlar ve kötü hakemlikten çok artık niyete ve amaca bakmamız gerekiyor çünkü bu senenin ilk derbisine, arası her daim gergin iki camianın maçına bu kadar yeteneksiz ve tecrübesiz orta hakem, bir de yetmezmiş gibi VAR hakemi atamak sorgulanmalıdır, açıklamaya tabii olmalıdır. Hayatında Süper Lig maçı yönetmemiş bir hakem, nasıl bir derbinin VAR hakemliğini yapabilir? Bu seviyeye yakın 5 maç bile yönetmemiş bir hakem nasıl bu maça atanabilir? Bu soruları cevaplamanızı kimse beklemiyor da, bari çıkıp verdiğiniz kararların arkasında durun, en azından sahaya “attığınız” hakemleri savunun. Bunların hiçbirini yapmıyorsunuz, bir de futbolu yönetmek için orada oturuyorsunuz. Her sene aynı muhabbet, her sene aynı dertler. Herkesin derdi aynı, üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek. Mesela neden Türkiye’de yabancı VAR bir gidip, bir geri geliyor? Neden yabancı hakem sadece bir maça atandı? Türkiye’deki zeminlerin durumunun farkında mısınız? Altyapıya kimler ne harcama yapıyor denetliyor musunuz?

Neyse, biz tarihe not düşüp görevimizi yapalım da, gerisi de, artık kime kalsın bilmiyorum. Çünkü futbol yönetiliyor mu ya da kim yönetiyor bilmiyorum.

Bir Gün O Kupa Elinizde Kalkacak!

Pazar günü uzun süre kendime gelemedim. Hala da tam gelebilmiş değilim. O günden beri 76-71’den sonrasını oynuyorum kafamda. Çok ama çok üzüldüğümüz, elimizdeki kupayı verdiğimiz bir final oldu. 2001’de tribündeydim, 2010’da da ekran başındaydım. Bu iki finalden farkı, o maçların hiçbir anında biz bu kupayı alırız diyememiştik. 2001 biraz farklı ama orada da Yugoslavya bizden çok üstündü. Bu maç öyle değil, bu maç 38 dakika kupayı bir elimizle tuttuk. Bu işin dertli kısmı ama diğer kısmı da bir o kadar aydınlık ve neşeli. Bu takımın birçok parçası daha uzun süreler beraber oynayacak. Alpi belki bir sonraki sefer NBA MVP’si olarak gelecek. Cedi en az 4-6 yıl üst seviye oynayabilir. Yeni bir Larkin gerekecektir. Ercan, Kenan, Şehmuz hepsi büyüdü, hepsi daha farklı birer oyuncu artık. Özgüven sporda her şeydir, her şey olmasa bile çok şeydir. Umarım bu turnuvadaki havayı aynı şekilde devam ettiririz. Ama bence en önemlisi, şu sonuçtan tatmin olmamak ve 2.liği kabul etmemek, buna sevinmemek. Bir kez daha başta bu toprakların gördüğü en büyük koç/teknik direktörlerden olan Ergin Ataman’a, sonra da aslan gibi 12 Dev Adam’a sonsuz teşekkürler. Bu ülkede basketbolu resmen tek başınıza ayağa kaldırdınız.

16 Eylül 2025, Salı 14:22
YAZININ DEVAMI

‘’Sezon şimdi başlıyor‘’

Transferler, gidenler, gelenler, oyuncu krizleri, kura çekimi, elemeler… Milli aranın ardından 2025/2026 sezonu şimdi başlıyor desek yanlış olmaz. Transferler tamamlandı, planlama konusunda uzman kulüplerimiz hoca değişikliklerini yaptı ve artık sonu Dünya Kupası’yla bitecek sezonu açıyoruz. Milli ara haftası, ligler oynanmasa da konuşacak çok şey biriktirdi.

Öncelikle çok taze, Barış Alper Yılmaz’ın özrüyle başlamak lazım…

En çok onun üzüldüğüne eminim. Zamanı geri almak istediğine de eminim. Ama…Özür dilemek, istifa etmek gibi eylemler yarım yapılmaması gereken eylemler. Hele hele iletişim konusunda ve kamuoyuna mal olmuş biriyseniz bu en tehlikeli durumlardan birine dönüşebilir. Çünkü siz özür diledim sanarsınız, halbuki karşınızdaki kitle daha çok sinirlenmiştir. Bu da beklenti ve algılarda farklılık yaratır.  Mesela golden sonra tribünle sevincinizi paylaşmaya koşarken tepki ile karşılaşmak, maç önü kendi stadınızda destek göreceğinizi düşünürken bir anda deplasmanda hissetmek gibi. Dolayısıyla bu yarı-özür bence iletişim açısından böyle bir tehlike yarattı. Barış Alper Yılmaz her zamankinden daha çok koşarsa, atarsa, mücadele ederse bir ihtimal var ama çok üzülerek bu hikayenin bitişinin koşullara bağlı olarak ertelendiğini düşünüyorum. Galatasaray taraftarına ve kulübüne saygısızlık yapan ya da haddi aşan kim varsa (bu her kulüp için geçerli) Barış Alper’in yanında durduğu sürece konunun hiçbir zaman çözülemeyeceğini de belirtmek isterim.

Gürcistan’ı deplasmanda yenmek ne kadar güzelse, İspanya’ya evinde bu şekilde ezilmek bir o kadar rezalettir. Çabalamadan, bu kadar çaresizce teslim olmak diğer takımlara da, turnuvaya gidebilirsek orası için de çok kötü bir mesaj oldu. İspanya dünyanın en formda ve güncel en iyi milli takımı olabilir ama bu kadar da değil. Maç önü beraberlik bile inanılmaz bir skor diye düşünürken, bunu kimse aklımda geçirmemiştir. Bardağın boş tarafını yazmak, konuşmak kolay. Dolu kısımda, 4 maç daha var, hedefimizden şaşmış değiliz. Averajımızı toparlayarak ilerleyip play-offlar üzerinden turnuvaya gitmeye çalışacağız. En başından beri yapacağımız da buydu zaten, enseyi karartmaya gerek yok. Maalesef 'Montella gitsinciler' hemen türedi. Bir yaz önce Montella bu takıma Euro’da çeyrek final oynattı. Hatırlatmakta fayda var, tüm tarihimizde üçüncü kez çeyrek finale çıktık. Bu takımı Dünya Kupası yolculuğunda yönetmek Montella’nın hakkı, bunu tüm eleştirilere rağmen geçen yaz tırnağıyla kazıyarak aldı.

Alpi, Winner Hoca, Cedi, Larkin, Takım.

Basketbolu oynamayı da, izlemeyi de çok severim. Küçüklüğüm Naumoskiyi izleyerek, Orhun Ene gibi oynamayı hayal ederek, Harun Erdenay’ı antrenmanlarda hayran hayran izleyerek geçti. Sonra Milli Takımı “12 Dev Adam” yapan o jenerasyon geldi. Orhun Ene, Harun Erdenay gibi veteran yıldızların Hidayet Türkoğlu, Kerem Tunçeri, Mirsad Türkcan, İbrahim Kutluay, Mehmet Okur gibi yeni nesil yıldızlarla birleştiği ve bence Türkiye basketbolunun zirve kadrosu, Eurobasket 2002’de Avrupa ikinciliği aldı. Her maçta tribündeydim. İnanılmaz bir deneyimdi. Sonra 2010’da, 2002’de yeni nesil olan yıldızların en iyi dönemini geçirdiği bir Dünya Şampiyonası yaşadık. Maalesef yine ikincilikte kaldık. Ancak o turnuvada zirveye yakın bir kadro ve oyundu diyebiliriz. Bu iki başarı da, iki jenerasyonun da zirve noktasıydı ve bir sonuçtu. Bu sefer durum farklı. Şimdi elimizde en az 3-4 turnuva kemik olabilecek oyuncular ve en önemlisi de bıraktığında Türk basketbol tarihinin en büyük basketbolcusu olacak Alperen Şengün’e, nam-ı değer Alpi’ye sahibiz. Kusura bakmayın biraz Alpi öveceğim. Basketbolun tekniğini, alan paylaşımını, az-çok set varyasyonlarını bilen biri sadece zevk için bile onu izleyebilir. Abartmak istemiyorum ama oyun zekası bence uluslararası seviyede ilk 3’te. Saygıdan Jokic’i tepeye koyuyorum ama ondan sonra Alpi'nin oyun zekasıyla yarışabilecek bir oyuncu bilmiyorum. Unuttuğum, atladığım vardır ama Alpi'nin seviyesinin bence ülke olarak farkında değiliz, değildik. Bu turnuva bize Alpi ile her şeyi hayal edebileceğimize ikna etti. Bence en önemlisi de bu. Oyuncuların açıklamalarına, rakip takım oyuncuların söylediklerine baktığınızda bunu net bir şekilde görebiliyoruz. Çok acayip bir detay var; Alpi daha 23 yaşında… Tecrübesi arttıkça, özellikle şutunu geliştirdikçe “prime” Alpi'yi merakla bekliyorum.

Ergin Ataman…

Daha 'winner' bir hoca var mı bilmiyorum, bence Fatih Terim’le yarışır hale geldi. Türk basketbolunun açık ara 1 numarası. Bu kadar aura, bu kadar etki her anlamda çok acayip. Onun bu takımın başında olması tüm oyuncular için büyük şans. Onu fazla anlatmaya gerek yok, son 5 senenin 3’ünde EuroLeague’i kazanmış bir koçtan bahsediyoruz…

Cedi, Larkin ve Takım.

"Tecrübe, hayatın sizi kel bırakıp elinize tarak vermesidir" cümlesini çok kullanırım. Cedi bu cümleyi de ters düz ederek, tecrübeyi müthiş bir zamanda olgunluğa çevirip Milli Takım’daki rolünü sonunda buldu. O sahadayken inanılmaz farklıyız, Alpi kadar etki ediyor, sadece görünmüyor. Onun adına ve Milli Takım adına çok büyük kazanım. Shane Larkin… Ne desek boş ve az. Büyük karakter, büyük oyuncu. Saygılar.

Bu takımda daha çok fazla kazanım var. Hep fazlasını beklediğimiz ama o beklentilerin altında kalan Kenan, Şehmuz…Katkıları o kadar değerli, çok önemli bir parça oldular. Bundan sonra onlar da hep katkı verecektir. Furkan Korkmaz, şutör eksiğimizi Cedi ile birlikte kapatıyor ve bence çok değerli katkı veriyor. Adem Bona, Ercan Sipahi... Şut atabilen uzun ve atletik pota altı canavarı…Alpi'yi destekleyecek şahane iki parça. Uzun rotasyonunu muazzam paylaşıyorlar ve ikisinin de farklı farklı alanlarda değerli katkıları var.

Turnuvadaki takımlar, sakatlıklar, her zaman bardağın boş tarafından bakanlar istediğini söyleyebilir. Bu takım çok acayip işler başarıyor ve başarmaya da devam edecek. Yarın ne olursa olsun o madalyayı size yazdım, helal olsun çocuklar, helal olsun hocam.

İlk baştan beri gönlümde Türkiye-Almanya finali var. Umarım Pazar kupa için sahneye çıkarız.

11 Eylül 2025, Perşembe 18:38
YAZININ DEVAMI

‘’Takkeler Düşeyazdı‘’

“Burada birbirinizi yiyorsunuz da Edirne’den sonra maça çıktığınızda takke düşüyor, kel görünüyor”

Sezon başı Avrupa elemeleri öncesinde tam olarak bunu yazmışım. Maalesef lig aşamasına geçmeden bile takkeler bir bir düştü. Kimse kusura bakmasın ama çok büyük hayal kırıklığı yaşıyorum, sırasıyla Beşiktaş, Fenerbahçe ve Başakşehir beni sırasıyla şaşırtan takımlar oldular. Bir alkış Samsunspor’a…Denediler, olmadı, Beşiktaş’ın elendiği Shakhtar’ı eleyen Pana ile baya kora kor mücadele ettiler ama olmadı. Galiptir bu yolda mağlup. Konferans Ligi’nde çok keyifli bir sezon geçireceklerini düşünüyorum. Yolları açık olsun.

Önce dün akşam, Türklerin Lozan dendiğinde aklına gelen tüm güzel,iyi şeylere kötü bir anı ekleyen Beşiktaş’I konuşmak lazım. Bu kadroyla, rakip kim olursa olsun, Konferans Ligi’ne kalamamak büyük skandaldır. Faturası da hemen ödenmiştir. Başkan Serdal Adalı’yı hiç tereddütsüz bir şekilde aksiyon aldığı için tebrik ediyorum. Büyük takım refleksi budur. Ole iletişim ve sempati olarak takdir kazansa da maalesef bu seviyenin hocası olmadığını artık tüm dünyaya gösterdi. Maceraya gerek yok Sergen Yalçın’ı bugün açıklayıp, Beşiktaş camiası önüne bakmalı.

Benzer bir büyük takım refleksini, geç de olsa, büyük takım olduğunu “yönetim” ve “hoca” olarak unutmuş olsa da, Fenerbahçe camiası da gösterdi. Gayet elenebilecek Benfica’yı iki maçta da hiç bir an eleyebileceğini hissettiremeyen hocasının bir saniye takımın başında kalmaması gerekirdi. Hele ki en kritik maçtan önceki yaptığı açıklamalardan sonra. Ama yetmez, sorunun teknik direktörde olduğunu düşünen Fenerbahçeliler umarım azınlıktadır yoksa Eylül’deki seçimden sonra yine benzer bir süreç başlar. Mourinho’nun Ali Koç’tan bağımsız Fenerbahçe’den ayrılması herhangi bir şeyi çözmez, teşhiş doğru yapılmazsa hastalık devam edecektir. Eylül’de neler olacak izleyip göreceğiz.

Başakşehir… En beklemediğim yerden ülke puanı hasarı aldık. Başakşehir, kadrosu itibariyle, Beşiktaş kadar olmasa da Konferans Ligi’nde olması gereken bir kadro. Avrupa alışkanlığını oluşturmaya başladığını düşünerek, açıkcası Beşiktaş’la beraber en emin olduğum takımlardan biriydi. Kurduğu kadro ve sezonun devamı açısından, dün gece çok ağır yara alan ülke puanı gibi, onların da motivasyonu çok ağır yara almıştır.

Son olarak Galatasaray’ın kurası…Çok zor bir kura değil ama kolay da bir kura değil tabi ki…Liverpool eski Liverpool değil evet, çünkü çok daha iyi Liverpool. Atletico Madrid ya da Monaco yerine bir seviye daha düşük takım gelseydi ilk 24 banko derdim ancak şu an ilk 24 sınırda. Fakat bu kadroyla ve daha da eklenecekleri düşünürsek, Galatasaray kesinlikle playoff oynamalı. Uzun zaman sonra en hazır, en net kadrosuyla Şampiyonar Ligi’nde neler olacak hep birlikte göreceğiz.

29 Ağustos 2025, Cuma 12:59
YAZININ DEVAMI

‘’Tur mesafesindeyiz‘’

Bu sene Avrupa puanımızı en çok belirleyecek tura geldik. Kaç takımla, hangi turnuvada yer alacağımız haftaya belli olacak. İlk ayakta 2 mağlubiyet ve 2 beraberlik aldık. Samsunspor evinde eminim ki inanılmaz bir atmosferde Pana’yı ağırlayacak. Kolay olmayacak ama imkansız da değil. Başakşehir’in işi biraz daha zor ama yine olmayacak iş değil. Beşiktaş en avantajlı konumda gözüküyor, Fenerbahçe’nin de şansının hiç az olduğunu düşünmüyorum.

Biraz açalım; Benfica artık kültür haline gelmiş hep iyi olan halinden biraz uzak. Benfica her zaman zor rakiptir ama şu an elenmeyecek halde değil. Mourinho’nun oynattığı futbol Kadıköy’de taraftarları çıldırtsa da, Lisbon’da tam ihtiyacı olan oyun mentalitesi bu olabilir. Yine de bir futbolsever olarak eleştirileri anlıyorum ama Fenerbahçe taraftarının hissettiği sıkıntının çözümü maalesef komplike. Çünkü birçok Fenerbahçe taraftarı ve hatta futbolseverler 10 kişi kalmış Benfica’ya nasıl 1 gol atılmaz derken, Mourinho Portekiz’e giderken beraberlikte turun içindeyim ve gol yemedim olarak bakıyor. Eminim o da öne geçme fırsatını, yakalamışken, değerlendirememeyi dertlenmiştir. Sorun işte tam olarak burada, Fenerbahçe’lilerin dert gördüğü yerde, Mourinho bu sonucu yeterli görüyor. Maalesef büyük takımlarda sadece gerekeni yapmak yeterli olmuyor. Dolayısıyla Fenerbahçe Mourinho ile oynadığı sürece bazen o golü bulacak, bazen berabere bitecek, bazen de yenilenecek ama hiçbir zaman baskılı, ısıran, büyük takım oyununu oynatmayacak. Transferle, onla bununla düzelecek bir şey değil, çünkü Mourinho’ya göre bu bir sorun değil.

Beşiktaş evinde rahat bir şekilde turu alacaktır. Samsunpor ve Başakşehir’in de sonuna kadar zorlayacağını biraz top bizi severse turu alabileceklerini düşünüyorum. Yani 4 takım için de tur mesafesindeyiz. Gidip almak en azından hala elimizde.

TFF, erteleme konusunda herhangi bir standartta karar vermediği için ligin belirli maçlarının ertelenmesi en gerekli haftada, Fenerbahçe’nin maçı henüz ertelenmedi. Nedenini bilmiyorum ama bu plansızlıkta inanın hiçbir önemi yok. Bence ertelenmeli, Fenerbahçe için, Türkiye’nin tekrar 2 takımla Şampiyonlar Ligi’nde temsili için, her anlamda çok değerli bir maç.

Barış Alper Meselesi

Öncelikle Barış Alper’i eleştiren ve eleştirecek, çok çok az insanın senelik 7-8 milyon euro maaş teklifi aldığını düşünüyorum. Bunu söylerken, Barış Alper’i kariyer tercihi sebepli eleştirenleri bir kenara bırakıyorum. Tabi ki kafası karışabilir, karışmalıdır da. Fakat… Profesyonellik antremanlara çıkmamayı ya da Galatasaray’ın bu kadar değerli bir oyuncusuyken sosyal medyadan konuyla alakalı tepki gösteren bir “story” paylaşmayı kaldırmaz. Ne olursa olsun tüm konuşmalar, gösterilecekse tepkiler, kapalı kapılar ardında yapılıp bir karara varılıp öyle kamuoyuna yansımalıydı.

Bu sene buna benzer iletişim krizlerini çok gördük. Barış’tan bağımsız Kerem, Hakan… Konu iletişime gelince Türkiye’de hem oyuncular, hem de kulüpler/kurumlar hep bir noktada tökezliyor. Çok zor değil, kamuoyuna mal olmuş, kitleleri etkileyen herkes, kararlar verirken “eğer önemsiyorlarsa”, işin iletişim boyutunu dikkate almalı.

Barış kalır, Hakan seneye gelir, Kerem Fenerbahçe’ye gider. Bunların hepsi olur, tersi olur vs. Neyi yaptığınız kadar nasıl yaptığınız da önemlidir.

22 Ağustos 2025, Cuma 13:46
YAZININ DEVAMI

‘’Altı Kaval üstü şişhane‘’

Tam bizim futbolumuzu anlatan bir söz, deyiş. Daha çoğaltılabilir tabi, ancak saygı çerçevesinde burada kalalım. Çünkü şu son 2 haftada olanlara, zeminlere, hakemlere baktıkça insan ne diyeceğini şaşırıyor. Kısa kısa notlarla neler olmuş, nelere şahitlik ettik bir bakalım. Normalde böyle sıralayarak yazı yazmak hiç huyum değildir ama alt alta sıralamadan da bazen insan durumun vehametini anlamıyor.

  • İlk haftadan itibaren, takım fark etmeksizin rezalet zeminler. Stat, şehir hiç fark etmiyor.
  • Yerel ve kıtasal tüm turnuva zamanları belliyken önce 1.haftada 3 takımın maçları erteleniyor ve karşı takımlara haber verme gereği bile duyulmuyor.
  • Şimdi de belki de en ihtiyacı olan Fenerbahçe’nin maçları ertelenmiyor, Samsunspor, Beşiktaş, Başakşehir’in maçları erteleniyor. (Umarım diğer takımlara bu sefer haber verilmiştir önden)
  • Geçen senenin en sorunlu ve gündem olan hakemlerinden ve bu seviyede İngilizce bile bilmeyen Yasin Kol’u, bu haftanın en zor ve çekişmeli maçına veriliyor. Fenerbahçe’li arkadaşlar kusura bakmasın, onlar da kabul edecektir, resmen maçı Göztepe aleyhine her anlamda katlediyor.
  • Sezonun başında, transfer süreçlerinin ortasında, yabancı kuralı değişebilir şeklinde haberler çıkıyor. Bu haberler de sıradan bir yerden çıkmıyor. Türk sporunun önemli, duayen diyebileceğimiz bir yazarından çıkıyor. Okan Buruk, bir oyuncu ile ilgili kararı için “Ağustos” (!) ayında değişebileceği konuşulan yabancı kararını işaret edebiliyor.
  • Ligimiz dışında, Avrupa maçlarında yaşanan sorunları yazmıştık. Bir maçlık yayıncı değişti, sorunlar değişmedi. Bir önceki dönemden aşina olduğumuz sorunlar aynen devam etti ve sonuç olarak yine karasal yayın verildi.İyi ki de verildi, yoksa izlemeyecektik.
  • Koşu testlerini tamamlayamayan, ikinci testten basına kapalı bir şekilde geçen hakemlerimiz.
  • Hala en üst seviye maç oynanan garip, küçük, oynadığı takıma bile ait olmayan korkunç sahalar.

Daha unuttuğum kesin vardır. Bunları bu kadar niye yazdım, çünkü biz bunların yaşandığı lige Osimhen, Duran, Abraham, Rafa, Icardi, Skriniar…daha nicelerini getiriyoruz. Bütün kulüpler para harcıyor, insanlar bilet alıyor, kombine alıyor. Forma alıyor, yediğinden, içtiğinden kısıyor. Sadece bu yüzden bile saygıdan ötürü en azından azami konularda antant kalıp bunları acilen düzeltmemiz lazım. Bu sene futbol geçen senelerden çok farklı olarak ilk 2 haftadan alarm değil SOS verdi. Yolun sonu nereye varacak göreceğiz.

18 Ağustos 2025, Pazartesi 13:35
YAZININ DEVAMI

‘’Kaldığımız Yerden!‘’

Her sene yeni umutlar acaba bu sene bir şeyler farklı olur mu ya da biraz ileriye gidebilir miyiz diye yazılar yazıyoruz, konuşuyoruz. Tüm medya için söylüyorum. Sonrasında neler oluyor bir bakalım beraber. Bir takımımızın Avrupa maçında yine ekran donuyor, insanlar giremiyor. Maç yapacak takımların bazılarına haber verilmeden maçlar erteleniyor. Geçen sene uygulanan yabancı VAR gibi kararlar tekrar rafa kalkıyor. Hakemlerimiz testleri geçemiyor…

Önce Fenerbahçe-Feyenoord maçıyla başlayalım. Fenerbahçe’ye başkan adayı bir kişinin sahip olduğu kurumun, aday olduğu takımın maçını yayınlayamadığı, üyesi olan birçok kişinin mağdur olarak para verdiği halde maçı izleyemediği bir durum ortaya çıkıyor ve bunun ne denetlemesi yapılıyor ne de hesabı soruluyor.

Bu kurum tahminen mağdur ettiği kullanıcılara bir şey yapmayacak, kimsenin umurunda olmayacak, bir sonraki maç gelecek ve yine aynı şeyler yaşanacak. Çok şükür ki normal grup maçları bildiğimiz karasal yayından yapılacak.

Minik bir hatırlatma bu kurum, Türkiye Süper Ligi’ni de yayınlamak için teklif vermişti. Son maçta olan tıkanmaların, platforma girememenin herhangi bir derbide ya da çok kritik bir maçta yaşandığını düşünün…

Maçla ilgili de yorum yapmak gerekirse, maçı haliyle çok net izleyemedim, malum. Ama görebildiğim kadarıyla, maçı net izleyebilen şanslı insanlarla konuştuğumda, Fenerbahçe’nin Feyenoord’u İstanbul’da eleyebileceği izlenimini aldım. Umarım öyle olur, hem ülke puanı hem de Fenerbahçe camiasının buna çok ihtiyacı var.

Var Bir Hayalimiz…

Bu sene Türk takımları uzun zamandır yapamadığımız bir şeyi yapmaya çok yakın. Galatasaray zaten Şampiyonlar Ligi’nde gruplara gidiyor. Fenerbahçe ve Samsunspor Avrupa’da grupları garantiledi. Hangi seviye olacağına performansları belirleyecek. Beşiktaş’ın Konferans Ligi’nde gruplara kalamaması mucize olur. Zaten kulüpte taş taş üstünde kalmaz, o yüzden ona da garanti diyebiliriz. Tabii ki futbolda her şey olur ama sonraki turda özellikle dün karşılaştığı St.Patricks gibi takımlar gelecekse, Beşiktaş için güle oynaya gruplara kaldı diyebiliriz. Geriye Başakşehir kalıyor. Onlar da dün özetten izlediğim kadarıyla biraz şans, biraz da beceri ile Norveç’ten çok değerli bir skorla dönüyorlar, bir sonraki tur da zor geçecektir ancak ben Çağdaş hoca ve öğrencilerinin, Başakşehir’in gediklisi olduğu Konferans Ligi’nde gruplara kalacaklarını düşünüyorum. 

Hiç Başlatmasaydınız?

Öncelikle baştan yazayım, bu konunun takımlarla, takımlarının kim olduklarıyla zerre alakası yok. Bir ligin ne zaman başlayacağı çok önceden belli oluyor. Özellikle o ligin oynandığı ülkenin milli takımı özellikle rica edip, Dünya Kupası öncesi daha çok hazırlanmak için erken başlatmak istediyse, iyice önemlidir. Yerel ligler gibi, Avrupa kupalarında da elemeler çok önceden belli oluyor. Bu durumda her şey bu kadar belli ve net iken, 3 gün kala ligin ilk haftasındaki ilk 3 maçı ertelemek nereden çıktı? Bu takımlar daha sonra sıkışık fikstürde bu maçı oynamayacak mı? O maçın nereye ne zaman geleceği ekstra sorunlar yaratmayacak mı? Son olarak, bu maçları ertelediniz, grup aşamasına kadar takımlar tekrar talep ederse ne olacak?

Ben eminim tüm bu sorular enine boyuna düşünülmüştür, planlanmıştır… Hayırlısı…

08 Ağustos 2025, Cuma 13:57
YAZININ DEVAMI

‘’İlk Takke Düştü‘’

Geçtiğimiz haftalarda Avrupa kupalarından bahsederken, büyük kulüplerimize yönelik bir eleştirim olmuştu. Burada birbirinizi yiyorsunuz da Edirne’den sonra maça çıktığınızda takke düşüyor, kel görünüyor demiştim. Tam olarak dediğimi yansıtan bir maç oynandı. Bence o maçı sadece Beşiktaş oynamadı, Türk futbolunda sürdürülebilir başarı hedeflemeyen her kulüp oynadı ve affedersiniz ama futbol dersi aldı.

Yanlış anlaşılmasın, belli bir seviyeden sonra, kaliteye ihtiyaç her zaman duyulur, oyuncular ya da teknik direktörlerden ziyade bir zihniyet farkından bahsediyoruz. Bu zihniyet farkı özellikle yaz aylarında, elemelerde çok fazla öne çıkıyor. Beşiktaş’ın sezonunu nasıl şekillendirir bilinmez ama sadece Beşiktaş’a değil, Avrupa’da rekabet edecek veya etmek isteyen her takıma çok çok sağlam bir uyarıydı. Beşiktaş tabi ki daha elenmedi ama mucize lazım desek yanlış olmaz. Belki de Beşiktaş’ın Konferans Ligi’ne gitmesi hayırlı olur…

Tek Renk Var: Yeşil!
Türk futbolunda her zaman futbolcuların çocukluk takımları üzerinden eleştiriler, övgüler vardır, olacaktır da. Ancak bu sene Orkun, Hakan, Kerem üzerinden acayip ve manasız bir tartışma dönüyor. Galatasaray taraftarları Hakan’a baskı yapmış da Fenerbahçe alamamış ya da Galatasaraylı olduğu için Hakan, Fenerbahçe ile konuşmamalıymış. Benzer laflar, konuşmalar Kerem üzerinden de dönüyor. Dilimize Fransızcadan geçmiş “Profesyonel” kelimesinin TDK anlamına bir bakalım;

“Bir işi kazanç sağlamak amacıyla yapan (kimse), amatör karşıtı”

Yani, ortada bir kazanç amacı var. Futbolda, sporda gönül verilen kulüplerin tercihlerde karşılığı oluyor, işin duygusal yani hep var olmalıdır da fakat yukarıda da başlığı attığım gibi tek renk var o da yeşil. Biri sahada gösterilen performans, bu yüzden oyuncular istenir, istenmeli, alkışlanmalı veya eleştirilmeli, diğer yeşil de en yüksek şekilde 20-35 yaş arası kazanmaya çalıştıkları dolar/euro.

Hakan anlaşırsa Fenerbahçe’ye gidebilir, Kerem Aktürkoğlu keza aynı şekilde ya da yarın tam tersi fark etmez. Yaptıkları açıklamalarla hesaplaşmak, yüzleşmek kendi içlerinde yapacakları şeydir. Düzgünce işini yapıyorsa hiçbir profesyonel hiçbir camiaya hesap vermek zorunda değildir…

Bu Font Zaferi Sizin!
Yaklaşık 1 seneye yakındır takip ediyorum. Font konusunda sosyal medya gördüğüm talebi size anlata anlata bitiremem. Font konusunda konuşmak ve etki yaratmak için açılan hesaplar, hashtagler… Türk futbolseverlerin uzun zamandır çabaladığı, direttiği, istediği font konusu sonunda değişiyor. TFF, talebe daha fazla dayanamadı ve değişikliğe gidiyor. Türk futbolseverlerin bu estetik talebini, bunu dert edinmesini ayakta alkışlıyorum. Ülke ile ilgili umudumu arttıran bir süreç. Herkesin emeğine ve derdine sağlık demek istiyorum….

Bir not: Osimhen bugün geliyor ancak transfer ve Osimhen’le ilgili düşüncelerimi transfer netleştiği için 1 önceki yazıda belirtmiştim. Dileyen bakabilir, saygılar, sevgiler…

30 Temmuz 2025, Çarşamba 12:41
YAZININ DEVAMI

‘’Tarihe Tanıklık Etmek‘’

Tarihin içinde yaşam devam ederken, önemli ve daha sonrasında tarih diyebileceğimiz anlardan geçilir. O anlara tanıklık edenler, genelde hangi dönemden ya da hangi kilometre taşlarından geçtiğini algılayamaz. Bu da gayet normaldir. Tabi ki çok belli olan pandemi gibi, dünya savaşı gibi olaylardan bahsetmiyorum.

Türk futbolu ve Galatasaray için Victor Osimhen transferi tam olarak böyle bir an. İleride dönüp baktığımızda bu anı iyi veya kötü olarak anacağız. İyi ya da kötü diyorum çünkü tüm samimiyetimle bu transferin maddi kısmının Galatasaray kulübüne nasıl bir etki yapacağını kestiremiyorum, bilmiyorum. Ek olarak, Mertens, Torreira, Icardi ile başlayan furyanın Türk futbolunda yarattığı etkiyi de düşündüğümüzde, bu transferin maddi sonuçları tüm kulüpler için olacaktır. Eminim Fenerbahçe ve Beşiktaş, halihazırda sürdürdükleri yıldız politikasını arttırarak devam ettireceklerdir.

Bir önceki yazımda görüşümü belirtmiştim, tabi ki ben muhasebeci değilim, bir futbol tüketicisiyim. Ben çok severek, beğenerek, Osimhen, Icardi, Duran, Asencio, Abraham, Orkun izlerim…

Ama işte bir “ama” maalesef var. Ülke ekonomisi ve iş dünyasında tam göbeğinde bir insan olarak, görüyorum ki ne artan bir refah, ne de bollaşan bir sermaye durumu var. Sponsorlar vs. birçok faktör vardır eminim. Ancak bunun sürdürülebilir bir yapı olmadığını görecek kadar da Ekonomi okudum ve iş dünyasında yer aldım. Bunu da tarihe not düşmek zorundayım. Tekrar ve tekrar bir kez daha yazalım. Madem bu paralar artık ödeniyor, ödenebiliyor. Takımlarımız lütfen Avrupa’ya maksimum özeni göstersin, gerçek ödül para ve itibar anlamında orada…

Osimhen Galatasaray’a ve Türk futboluna hayırlı olsun. 26 yaşında, Osimhen’i Türkiye’ye getirmek gelmiş geçmiş en büyük transferdir. Tarihe iyi ya da kötü dönüm noktası olarak geçecektir. Umarım iyi olarak geçer…

Milli Takım Kaptanı.

Gelelim Hakan Çalhanoğlu meselesine. Açıkcası teknik olarak tabi ki bir düşüncem var ama buna şimdilik girmeyeceğim. İletişim açısından, daha kötü ve yanlış yönetilen bir iletişim süreci futbolcu olarak görmedim desem yalan olmaz. Önce kendi krizini yarattı sonra da taraftarı olduğu kulübün taraftarıyla daha birleşmeden arasına limon sıktı. Sebebini anlamadığım bir iletişim hataları bütünü. Eminim bir sebebi vardır. Bir gün kitap yazar ya da röportaj verirse konuyla ilgili öğreniriz.

Bunun yanında, çok üzülerek gözlemlediğim bir konu var. Hakan Çalhanoğlu, son 3 senenin Şampiyonlar Ligi Finali’nde 2 kere oynamış ve ilk 11 başlamış, kilit oyunculardan birisi. Tüm dünyanın saygı duyduğu bir orta saha ve Milli Takım’ımızın kaptanı. Kendisinin iletişim hataları sebepli payı olsa da, Hakan’ı konuşurken, Galatasaray & Fenerbahçe rekabeti, taraftarlığı gibi konular üzerinden konuşmamızı hiç ama hiç anlamıyorum. Ülkede hiçbir şeyi liyakat üstünden değil, sadece sadakat üstünden okuma alışkanlığımız korkutucu seviyede. İşin parasını, tarzını, yöntemini konuşanları anlıyorum ama topçuluğunu ve taraftarcılık üzerinden yorum yapanları anlamak imkansız…

22 Temmuz 2025, Salı 10:25
YAZININ DEVAMI