Arama

Popüler aramalar

‘’Cumhuriyet‘’

Öncelikle bugün Atatürk’ün arkadaşlarına yarın cumhuriyeti ilan ettiğini açıkladığı gün. Türkiye Cumhuriyeti’nin 102.yılı kutlu olsun. Bize bu değerli mirası bırakan Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına, o dönem toplumun gelişimini ve dönüşümünü sağlayan herkese şükran ve minnetlerimi sunuyorum.

Atamızın da dediği gibi “Cumhuriyet, düşüncesi hür, anlayışı hür, vicdanı hür nesiller ister.”

İletişim Kaosu & Kaosun İletişimi

Bu hafta yazacaklarımı biriktirirken, dün bir anda futbol gündeme atom bombası şeklinde düşen bir basın toplantısı gerçekleşti. TFF Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu birçok hakemin bahis oynadığını açıkladı. Detaylara girmeye gerek yok, haberlerde devamı var ancak burada kritik nokta savcılık tarafından yapılan açıklama. Savcılık uzun zamandır bu konunun araştırıldığını ve dosyaların birleştiğini duyurdu yani daha çok atom bombaları göreceğiz gibi duruyor. Tabi bu gibi durumlarda bu kaosu yaratmak, Türk futbolu adına olumlu olsa da, bunun iletişiminin çok hassas bir biçimde ve dezenformasyona mahal vermeyecek şekilde yapılması lazım. Aksi takdirde kaosun iletişiminden, iletişimin kaosuna döner ve yargısız infazlar başlar. Bu da bizim toplumumuzda çok görülen bir özellik, çok dikkat edilmeli. Bu konu Türk futbolunun daha düzgün ve doğru şekilde yoluna devam etmesi için çok değerlidir ancak esas iş şimdi başlıyor. En kısa zamanda önlemlerin, yönlendirmelerin hızlıca yapılması lazım ki bu kadar yatırım yapılan Türk futbolu, değerini kaybetmeden, tam tersi, değeri değer katarak bu süreçten çıksın. Umarım bu kaosu, bu açıklamayı ileride, toplumsal mutabakatımızı bozan bir konu olarak değil de, Türk futbolunu temizleyen bir süreç olarak hatırlarız. Hızın bir diğer önemi ise, bu tartışmaların altında futbol oynamak, oynatmak zor. Bu iş çözülene kadar gerekirse liglere ara verilmeli. Bu ayıp bir şey değil, İtalya neredeyse 3-4 senede bir böyle suçlamalarla karışıyor desek yanlış olmaz. Temizlik yaparken, evde karmaşa olmamalı, sonra yukarıda bahsettiğimiz kaos çok artabilir. Ya çok çok hızlı bir biçimde bahise karışan hakemler yargı kararını verene kadar Türk futbolundan ihraç edilsin ve süreç sonunda aklananlara iade-i itibar sağlansın ya da uzun sürecekse futbola ara verilsin.

İletişimde kendi kendilerine hata yapanlar listesi bu hafta kabarık. Not almaktan yazının kendisini düşünemedim diyebilirim. Osimhen, Sergen Yalçın, Saadettin Saran…

Öncelikle sayın başkan ile başlayalım. Saadettin Saran, Galatasaray maçından sonra üstü kapalı bir şekilde asla yapmayacağını ifade ettiği tonda bir açıklama yaptı. 7 senedir tekrarlanan açıklama ve iletişim tonunun, bir nebze altında da olsa, benzerini gerçekleştirdi. Şu an kendisini ilk 6 ayında yaptığı veya yapacağı herhangi bir hatanın bağlayıcı olduğunu düşünmesem de, ilk tartışmalı pozisyon haftasında iyi bir sınav verdiğini söyleyemeyiz. Diğer yandan buna karşılık, Osimhen’in maç sonunda bir kanala verdiği röportajda, “rakibimiz yine ağlayacak” gibi söylemleri bir o kadar, hatta belki daha fazlasıyla büyük bir iletişim hatası. Profesyonel futbolcular elbette rakibe laf gönderme, camiayı savunma, takımı, hocayı savunma gibi durumla girebilirler. Doğaldır, ancak…Saygı çerçevesinden ayrıldığınız anda, bir sonraki benzer durumda, karşı taraftan saygı talep etme hakkınızdan vazgeçmiş olursunuz. Ne, şu an belki de dünyanın en formda forvetlerinden biri olan Osimhen’in bunlara ihtiyacı var, ne de ligde en yakın rakibiyle 5 puan, Avrupa’da da Liverpool’lu bir fikstürde 3 maçta 6 puan yapmış bir Galatasaray’ın buna ihtiyacı var.

Gelelim son olarak Sergen Yalçın’ın hem maç önü açıklamalarına hem de maç sonu tercihlerine. Öncelikle Sergen Yalçın’ın geldiğinden beri, tahminen kulüpteki sorunlardan ya da göremediğimiz başka sebeplerde dolayı bir gerginliği ya da tam ifade edemediğim bir endişesi var. Bu da her zaman ekrana yansıyor. Bir de ruh halindeyken, Beşiktaş’ın en değerli oyuncusu Rafa Silva’yı medya önünde taraftarın önüne atmak, Beşiktaş’ın ve bence şu an kendisinin içinde bulunduğu sürece hiçbir katkı sunmayan, aksine zarar veren bir açıklama. Maç sonrasında da taraftarın önüne gitmesi, bence yine çok riskli bir hareketti ve sonrasına baktığımda da olumlu sonuç vermeyen bir yaklaşım oldu.

İletişim tarafında, kriz anlarında ya da tansiyon yüksek anlarda hata yapmak çok kolaydır. Bunları buradan eleştirmek de kolaydır ama Fenerbahçe başkanı ya da Beşiktaş’ın hocası veya Galatasaray’ın yıldızıysanız sizden de bundan çok daha iyisi ve fazlası beklenir…

28 Ekim 2025, Salı 13:19
YAZININ DEVAMI

‘’Yarışa Girenler & Çıkanlar‘’

Milli aranın ardından kaldığımız yerden devam ediyoruz. Enteresan maçlar oynandı, özellikle Trabzonspor ve Beşiktaş’ın bu haftaki maçları sezonun geri kalanı adına işaretler verdi.

Sezon başından bu yana Trabzonspor’un yükselen grafiği, azalmadan devam ediyor ve duracak gibi de değiller. Daha çok yol olsa da, Fatih hoca bence çok değerli ve önemli işler yapıyor. Burada da Trabzon taraftarına ve camiasına çok büyük işler düşüyor. Bu takım bu sene rekabetçi olabilecek puanları topluyor ve oyunu da oynuyor. Yapılan eklemelerin çoğu iyi gözüküyor. Sorun ne tam olarak bilmiyorum ama Fatih Tekke’nin arkasında bir şehir olursa neler yapacağını merak etmek bile yeterli olacaktır. Galatasaray istikrarı ve kadrosuyla bir adım önde olsa da, Trabzonspor’un en az Fenerbahçe kadar şampiyonluk şansı var, hatta belki de biraz daha fazla…Hatırlatayım, Fenerbahçe evinde Trabzonspor’u 1-0 yenmesine rağmen hala 1 puan gerisinde ve ikinci yarı maç Trabzon’da…Trabzonspor yönetimi bugünden itibaren tüm şehri kenetlemek için ne kadar iletişim çalışması yaparsa o kadar iyi. Fatih hocanın, takımın yalnız yürümemesi lazım.

Beşiktaş…Bugün belki şunu yazacaktım; “Beşiktaş Konya’yı yenerse Galatasaray’la arasındaki puan farkını 3’e indirecek”. Gerçekten tarihi fırsat kaçtı ama Cumartesi günü olan şeyin izahı pek yok gibi. Beşiktaş taraftarı en çok sabreden, en çok cefa çeken taraftardır, buna da sabredilir ama uzun süredir devam eden kısır bir döngünün içerisindeler ve bu sefer geminin dümeninde çok sevdikleri ve güvendikleri Sergen Yalçın var. Ona rağmen bunların yaşanması, herkesin oturup düşünmesi gereken, şapkayı önüne koyması gereken bir durum. Sergen Yalçın başta olmak üzere, herkes sorumluluk almalı. Beşiktaş’ın kadrosu kötü bir kadro veya buralarda olacak bir kadro asla değil. Kulübün ve yönetimin, saha dışı başka işlerle uğraşmaktansa saha içine ve Nevzat Demir’e odaklanması gerektiğini düşünüyorum. Zira diğer yolu deneyen rakiplerinin 11 senedir devam eden şampiyonluk hasretine bakarlarsa, bunu göreceklerdir. Koca Yürek Ercan Osmani’nin de dediği gibi; “Top asla yalan söylemez”

Özetle Trabzonspor artık yarıştadır, Beşiktaş’ın da son bir Fenerbahçe maçlık kredisi kalmıştır. Beşiktaş – Fenerbahçe maçının olduğu hafta Galatasaray – Trabzonspor maçı olması da belirleyici faktörlerden biri. Enteresan bir Kasım ayı olacak gibi duruyor. Fenerbahçe de çok kırılgan, zaten geçtiğimiz yazılarda buna değindik diye ve bu yazı biraz daha Trabzonspor’un hakkını vermek ve Beşiktaş’ın durumuna dikkat çekmek üzerine oldu. Galatasaray’ın da, Trabzonspor’un da, Fenerbahçe’nin de, Beşiktaş’ın da zor ve kritik maçları var. Burada yönetimler ve hocalar iletişimi olabildiğince saha içinde tutarsa herkese faydası olur. Aksinin yararı henüz görülmedi.

20 Ekim 2025, Pazartesi 15:10
YAZININ DEVAMI

‘’Kaçan Balık(lar)‘’

Bu hafta sonu ligin favorileri olarak görülen iki takım da kısmen zorlanarak önemli birer puan kazandılar. Gerçekten 1 puan kazandılar çünkü Galatasaray da Fenerbahçe de maçlarını kaybetseydi, oyuna bakıldığında kimsenin şaşıracağı bir şey olmazdı. Hem Beşiktaş, hem de Samsunspor için kaçan balık büyük oldu.

Eğer kazansalardı Beşiktaş eksik maçını kazandığı an 2. oluyordu, Samsunspor ise Fenerbahçe ile puan farklarını eşitliyordu. Ligin dengesi açıdan sarsıcı bir haftaya beraberliklerle sessiz sakin geçtik. Tabii bence gümbür gümbür gelen bir Trabzonspor’u, istikrarını bu sene de sürdüren ve Avrupa hedefleyen Göztepe’yi unutmamak lazım. Kaçan, tutulan, son anda yakalanan balık daha çok olur ama bu ligde sıralama daha çok değişir…

Derbi Notları

  • Maçtan önce & sonra Okan Buruk ve Sergen Yalçın arasındaki açıklamalar herkese örnek olur umarım.
  • Sergen Yalçın’ın kardeşinin anılması spor camiasında, yakın zamanda gördüğüm en değerli ve duygusal hareketti. Düşünen herkesin aklına sağlık.
  • Beşiktaş’ın kaleci ve savunma hattının tamamen değişmeye ihtiyacı var. Bir tek Emirhan ilk 11’e yazılmalı.
  • Okan hoca artık dokunulmaz, Liverpool maçına kartvizit bıraktı diye övenler, ilk fırsatta aynı 11’le çıktı diye Okan hocayı eleştirmeye başladı. Bir duruşunuz olsun… Okan hocaya yapılan eleştiri dozajının ayarı çok fazla kaçtı. Umarım hoca bir yerde patlamaz.
  • Zemin idare ederdi ama milli arada müdahale şart.
  • Galatasaray her şey rağmen maçı kazanabilirdi.
  • Beşiktaş tarihi bir fırsatı tepti. İkinci yarıdaki görüntü biraz endişe vericiydi ama ilk yarı da bir o kadar umut verdi.
  • Sonuç Galatasaray’a, oyun Beşiktaş’a, skor da hakeme yaradı.

YASİN KOL(!)

Bu arada “hakem” kelimesini kullandım, diğer hakem arkadaşlar kusura bakmasınlar. Yasin Kol’un hakem olduğuna ikna olmak için baya bir çaba harcamak lazım. Lafı fazla uzatmayacağım, çok konuştuk, yazdık, çizdik. Türk futbolunun en değerli ve kritik maçlarından birine bu hakem atanıyorsa gerçekten vay halimize. Ne FIFA kokartı var, ne İngilizce biliyor…  

Oyuncularla iletişimi de rezalet. Durduğu yerler, çaldığı düdükler falan bunların hepsini geçiyorum, Abdülkerim’in avantaj pozisyonuna isyanındaki suratı, tavrı her şeyi anlatıyor. Kimse de kusura bakmasın, bu hakemi atayan, kollayanlar kadar, buna ses çıkarmayanlar da suçlu ve sorumlu. O yüzden kimsenin derdi üzüm yemek değil, hep bağcıyı dövmek. Kimse şimdi çıkıp hakem üzerinden bir şeyler de demesin, ilk tepkiyi açıklandığında verecektiniz. Türk futbolu olarak çok şükür ki maça etki etmeden az hasarla atlattık…

06 Ekim 2025, Pazartesi 14:38
YAZININ DEVAMI

‘’Çölde Vaha‘’

Dün akşam Ali Sami Yen Spor Kompleksi Rams Park’ta bir maçtan, bir 90 dakikadan fazlası oynandı. Gerçekten çölde bir vaha gibiydi ve bu vahaya en çok Okan hocanın ihtiyacı vardı dersek yanlış olmaz. Ligde 3 senedir domine edecek oyunu sahaya yansıtmakta sorun yaşamayan Okan Buruk, Avrupa’da bir türlü “gereken” oyunu sergileyememişti. Hep hatırlanan ve artık atıfta bulunulması ağızda kötü tat bırakan Bayern, Manchester ve Tottenham maçları…Dünkü maçı artık gönül rahatlığıyla “Liverpool’u nasıl yenmiştik” şeklinde hatırlanabilir, çata çat, inanılmaz bir mücadele ve kusursuz oyun planıyla Galatasaray ve Okan Buruk uzun zaman pragmatik, taktiksel anlamda zirve bir maç çıkardı. Her şeyden önce başta Okan hoca, sonra takımı ve ardından muhteşem taraftarı alkışlamak ve tebrik etmek lazım.

Okan hocanın çıkarttığı doğru 11, yaptığı doğru değişiklikler ve müdahalelerin yanında, maç sonu açıklamalarını çok beğendim. Sakin, turnuva özelinde sadece 3 puanı aldığının çok farkında ve gerekli özgüveni de yerine gelmiş şekilde çok net ve istediği yerlere de dokundurarak usta işi bir basın toplantısı yaptı. Aslında bunun bir galibiyetten fazlası olduğunu o da biliyor, zaten ufak ufak bunu hissettirdi de, çok daha fazla püskürmesini, içinde biriktirdikleri olduğunu zannederek patlama yapmasını bekleyenler olmuştur. Çok profesyonel, şahane açıklamalar. Okan hoca, işim gereği dikkat ettiğim ve Okan Buruk’la ilgili önemli eksik olduğunu düşündüğüm maç sonu açıklamalarında ciddi bir mesafe almış gibi gözüküyor, tabi böylesine bir maçtan sonra konuşmak kolay, darısı gergin, istenilen sonuç elde edilmediğinde yapılacak açıklamalara diyelim. Özetle 3.5 senenin en iyi Okan Buruk maçı, şimdi sıra bunu Bodo – Ajax – USG maçlarıyla sürdürmekte. Dün Avrupa hayali tekrar alevlendi, bunu önce kıvılcımlara sonra da Avrupa’da tüm takımların çekindiği kocamna bir Galatasaray yangınına çevirelim.

Sahada 12 tane adam

Dün Galatasaray gerçek anlamda 12 kişi oynadı, en doğru anlarda baskı, en gerekli anlarda ittirici güç, penaltıya itiraz, maçın rölantiye alınmasında katkı, neye ihtiyaç varsa onu yaptı Galatasaray taraftarı. Maça giden tüm arkadaşlarımdan, Liverpool teknik heyetinin ve oyuncularının yaptığı açıklamalardan, yabancı gazetecilerin sosyal medya paylaşımlarından da bu çok net anlaşılıyor ki dün Galatasaray 12 kişi oynamıştır. Oraya gidip bu atmosferi yaratan herkese selam ve helal olsun.

Son olarak gelelim takıma….

Çok çok özel performanslar var ama bir kişiyi hepsinden ayıracağım. Lucas Torreira. Açıp maçı tekrar izleyin ve sadece Torreira’ya bakın, ben gerçekten bir ara bayılacak sandım. İnanılmaz bir şey izletti. Tekrarını yakın tarihte görür müyüz emin değilim.

Jakobs…Liverpool’un sağ kanadını yok etti, kim gelirse gelin süpürdü.

Abdülkerim Bardakçı, bu takımın değişmezi olduğu bir kez daha gösterdi, umarım herkes de anlamıştır.

Davinson, Singo, İlkay…çok acayip işler yaptılar. Takımın gireni çıkanı, diğerleri…Her şey baştan sona kusursuz bir senfoni gibiydi.

Bir Ekim günü kurulan ve maksadını İngilizler gibi toplu halde oynayıp, Türk olmayan takımları yenmek olarak belirlemiş bir takıma da bu galibiyet çok yakıştı. Başta Okan hoca, sonra futbolcular, son olarak da camia ve tribünler için inanılmaz bir zamanda gelen destansı bir galibiyet. Tebrikler Galatasaray…Tebrik edemeyenlerin yerine de tebrikler Galatasaray…

 

01 Ekim 2025, Çarşamba 12:53
YAZININ DEVAMI

‘’Futbol hariç her şey var‘’

Bu yazının menüsünde çok şey var ama tek şey eksik, o da futbol; onun güzelliğini, keyfini, maalesef geçtiğimiz yaşayamadık. Futbol olmasa da, Türk futbol tarihinin en stresli ve gergin dönemlerinden birini geride bıraktık diye umduğumuz bir haftasonu oldu. Bana göre spor tarihimizin en büyük hayal kırıklıklarından biri olan Ali Koç, sonunda başkanlık koltuğunu yeni bir isme, Saadettin Saran’a bıraktı. Önce şampiyonluk gelmemesi sebepli düpedüz saçmalık olan 5 yıldız hadisesi, sonra şampiyonluk daha da gelmeyince herkese savaş açması ve her fırsatta fiziken ve yazı dilinde tüm kamuoyunu geren tavrı maalesef tüm kamuoyunu bu noktaya getirdi. Fenerbahçe Başkanı olarak Ali Koç’tan ve onun zihniyetinin tezahürü yönetiminden tüm kamuoyu  kurtuldu. Ben Türkiye ekonomisinin %10’una tekabül eden Koç Holding’in iştiraklerinin ve kendisinin başında veya civarında olan iş adamı Ali Koç’u özledim, umarım bir an önce o kimliğine bürünür, orada durum Fenerbahçe’den çok daha vahim ve en iyi bildiği alanlar. Bu dönem de böyle tarihe yazıldı, geçti…

Gelelim Frankfurt – Galatasaray maçına…Çok ama çok üzücü, kalp kırıcı bir mağlubiyet. Neresinden tutarsak elimizde kalan, ayakta kalan hiçbir oyuncunun olmadığı, teknik ekibin baştan sona sınıfta kaldığı bir maç. İlk yarı için idare eder ve şanssızlık desek de, ikinci yarı olanlar korkunçtu. Okan Hoca kusura bakmasın ama kimse dersine çalışmamış. O gün gayet mağlup olacak bir Frankfurt vardı. Büyük fırsat kaçtı. Şimdi her şey çok daha zor, 30 Eylül’de olası bir Liverpool hezimeti üzerine Beşiktaş derbisi…Buradan kim nasıl çıkacak göreceğiz çünkü Galatasaray taraftarı şu mesajı artık net bir şekilde verdi. Bu camia, bu taraftar Avrupa’da başarı istiyor. Öyle ya da böyle. Konyaspor maçında fark 6’ya çıktı, ben 2010-2011 sezonundaki bir maçtayız sandım. Ruhsuz ve küskün tribünler (çok haklılar), neşesi kaçmış bir takım, bunlar çok tehlikeli emareler. Lafı uzatmaya gerek yok, Galatasaray ilk 24’e kalamazsa başarısızlıktır, lig tabi ki önemlidir ama Avrupa’da en azından mücadele edilebilmelidir. Takımın ve Okan Buruk’un önünde çok önemli bir fırsat var; Liverpool maçında çok iyi bir oyun veya mücadele, şans da yanındaysa 1 puan neden olmasın. Yoksa camia da, takım da, teknik ekip de türbülansa girer.

Hakemler, Hakemlerimiz, Hakemlerce…

Valle ne yazayım, ne çizeyim bilmiyorum. Herkesin ortak noktada buluştuğu, 3-5 sene yeni nesil yetişene kadar yabancı hakem meselesini yüksek sesle ve yüksek mertebeden konuşmak şart. Gerekirse devlet dahil olmalı, çünkü iş çok kötü bir yere gidiyor. Son 3-4 haftada olanlar, yenilir yuturlur şeyler değil. TFF Başkanı’nın geçtiğimiz haftalarda olanlara ses çıkarmayıp, tek kurumsal cevabı Fenerbahçe’nin tweetine verdikten sonra, bir TV kanalına faal bir hakemle ilgili konuşması da ayrıca durumun vehametini gösteriyor. O faal hakem de haliyle bu kadar hedef gösterildikten sonra çıkıp söz hakkını kullanıyor. Siz bir TV programda bir hakemi aleni bir şekilde hedef ve taraf gösterirseniz, o da çıkar konuşur. Kaldı ki az bile söylemiş. Hakemin yaptığını savunmuyorum ama artık tüm kamuoyu ve paydaşlar bu yönetimsizlikten ve liyakatsizlikten bunalmış durumda. Gerçi yine boşuna serzeniş yapıyoruz. İstese Süper Lig takımları çok rahat bir değişikliğe gidebilir. Durumdan ve yönetimden memnunlar ki aksiyon almıyorlar. Gerçi belli de olmaz, TFF istifa diyemeden, TFF’yi göstermelik eleştirenler Pazar günü gitti…

Gidişat hayra alamet değil…

24 Eylül 2025, Çarşamba 17:34
YAZININ DEVAMI

‘’Amacınız Ne?‘’

Bu soruyu artık sorma vakti geldi diye düşünüyorum. Bu gibi sorular bıçak kemiğe dayandığında sorulur ve Türk futbolu için bıçak kemiğe çoktan dayandı da işte kemiklerimiz kuvvetli herhalde pek hissetmiyoruz. Ama çanlar çok büyük çalmaya 5.haftadan başladı. Baştan söyleyeyim, Trabzonspor’un golü buz gibi gol, Okay’ın hareketi kırmızı kart, Nesyri’nin golü de eğer pozisyonda ofsayt yoksa gol. Burada kararlar ve kötü hakemlikten çok artık niyete ve amaca bakmamız gerekiyor çünkü bu senenin ilk derbisine, arası her daim gergin iki camianın maçına bu kadar yeteneksiz ve tecrübesiz orta hakem, bir de yetmezmiş gibi VAR hakemi atamak sorgulanmalıdır, açıklamaya tabii olmalıdır. Hayatında Süper Lig maçı yönetmemiş bir hakem, nasıl bir derbinin VAR hakemliğini yapabilir? Bu seviyeye yakın 5 maç bile yönetmemiş bir hakem nasıl bu maça atanabilir? Bu soruları cevaplamanızı kimse beklemiyor da, bari çıkıp verdiğiniz kararların arkasında durun, en azından sahaya “attığınız” hakemleri savunun. Bunların hiçbirini yapmıyorsunuz, bir de futbolu yönetmek için orada oturuyorsunuz. Her sene aynı muhabbet, her sene aynı dertler. Herkesin derdi aynı, üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek. Mesela neden Türkiye’de yabancı VAR bir gidip, bir geri geliyor? Neden yabancı hakem sadece bir maça atandı? Türkiye’deki zeminlerin durumunun farkında mısınız? Altyapıya kimler ne harcama yapıyor denetliyor musunuz?

Neyse, biz tarihe not düşüp görevimizi yapalım da, gerisi de, artık kime kalsın bilmiyorum. Çünkü futbol yönetiliyor mu ya da kim yönetiyor bilmiyorum.

Bir Gün O Kupa Elinizde Kalkacak!

Pazar günü uzun süre kendime gelemedim. Hala da tam gelebilmiş değilim. O günden beri 76-71’den sonrasını oynuyorum kafamda. Çok ama çok üzüldüğümüz, elimizdeki kupayı verdiğimiz bir final oldu. 2001’de tribündeydim, 2010’da da ekran başındaydım. Bu iki finalden farkı, o maçların hiçbir anında biz bu kupayı alırız diyememiştik. 2001 biraz farklı ama orada da Yugoslavya bizden çok üstündü. Bu maç öyle değil, bu maç 38 dakika kupayı bir elimizle tuttuk. Bu işin dertli kısmı ama diğer kısmı da bir o kadar aydınlık ve neşeli. Bu takımın birçok parçası daha uzun süreler beraber oynayacak. Alpi belki bir sonraki sefer NBA MVP’si olarak gelecek. Cedi en az 4-6 yıl üst seviye oynayabilir. Yeni bir Larkin gerekecektir. Ercan, Kenan, Şehmuz hepsi büyüdü, hepsi daha farklı birer oyuncu artık. Özgüven sporda her şeydir, her şey olmasa bile çok şeydir. Umarım bu turnuvadaki havayı aynı şekilde devam ettiririz. Ama bence en önemlisi, şu sonuçtan tatmin olmamak ve 2.liği kabul etmemek, buna sevinmemek. Bir kez daha başta bu toprakların gördüğü en büyük koç/teknik direktörlerden olan Ergin Ataman’a, sonra da aslan gibi 12 Dev Adam’a sonsuz teşekkürler. Bu ülkede basketbolu resmen tek başınıza ayağa kaldırdınız.

16 Eylül 2025, Salı 14:22
YAZININ DEVAMI

‘’Sezon şimdi başlıyor‘’

Transferler, gidenler, gelenler, oyuncu krizleri, kura çekimi, elemeler… Milli aranın ardından 2025/2026 sezonu şimdi başlıyor desek yanlış olmaz. Transferler tamamlandı, planlama konusunda uzman kulüplerimiz hoca değişikliklerini yaptı ve artık sonu Dünya Kupası’yla bitecek sezonu açıyoruz. Milli ara haftası, ligler oynanmasa da konuşacak çok şey biriktirdi.

Öncelikle çok taze, Barış Alper Yılmaz’ın özrüyle başlamak lazım…

En çok onun üzüldüğüne eminim. Zamanı geri almak istediğine de eminim. Ama…Özür dilemek, istifa etmek gibi eylemler yarım yapılmaması gereken eylemler. Hele hele iletişim konusunda ve kamuoyuna mal olmuş biriyseniz bu en tehlikeli durumlardan birine dönüşebilir. Çünkü siz özür diledim sanarsınız, halbuki karşınızdaki kitle daha çok sinirlenmiştir. Bu da beklenti ve algılarda farklılık yaratır.  Mesela golden sonra tribünle sevincinizi paylaşmaya koşarken tepki ile karşılaşmak, maç önü kendi stadınızda destek göreceğinizi düşünürken bir anda deplasmanda hissetmek gibi. Dolayısıyla bu yarı-özür bence iletişim açısından böyle bir tehlike yarattı. Barış Alper Yılmaz her zamankinden daha çok koşarsa, atarsa, mücadele ederse bir ihtimal var ama çok üzülerek bu hikayenin bitişinin koşullara bağlı olarak ertelendiğini düşünüyorum. Galatasaray taraftarına ve kulübüne saygısızlık yapan ya da haddi aşan kim varsa (bu her kulüp için geçerli) Barış Alper’in yanında durduğu sürece konunun hiçbir zaman çözülemeyeceğini de belirtmek isterim.

Gürcistan’ı deplasmanda yenmek ne kadar güzelse, İspanya’ya evinde bu şekilde ezilmek bir o kadar rezalettir. Çabalamadan, bu kadar çaresizce teslim olmak diğer takımlara da, turnuvaya gidebilirsek orası için de çok kötü bir mesaj oldu. İspanya dünyanın en formda ve güncel en iyi milli takımı olabilir ama bu kadar da değil. Maç önü beraberlik bile inanılmaz bir skor diye düşünürken, bunu kimse aklımda geçirmemiştir. Bardağın boş tarafını yazmak, konuşmak kolay. Dolu kısımda, 4 maç daha var, hedefimizden şaşmış değiliz. Averajımızı toparlayarak ilerleyip play-offlar üzerinden turnuvaya gitmeye çalışacağız. En başından beri yapacağımız da buydu zaten, enseyi karartmaya gerek yok. Maalesef 'Montella gitsinciler' hemen türedi. Bir yaz önce Montella bu takıma Euro’da çeyrek final oynattı. Hatırlatmakta fayda var, tüm tarihimizde üçüncü kez çeyrek finale çıktık. Bu takımı Dünya Kupası yolculuğunda yönetmek Montella’nın hakkı, bunu tüm eleştirilere rağmen geçen yaz tırnağıyla kazıyarak aldı.

Alpi, Winner Hoca, Cedi, Larkin, Takım.

Basketbolu oynamayı da, izlemeyi de çok severim. Küçüklüğüm Naumoskiyi izleyerek, Orhun Ene gibi oynamayı hayal ederek, Harun Erdenay’ı antrenmanlarda hayran hayran izleyerek geçti. Sonra Milli Takımı “12 Dev Adam” yapan o jenerasyon geldi. Orhun Ene, Harun Erdenay gibi veteran yıldızların Hidayet Türkoğlu, Kerem Tunçeri, Mirsad Türkcan, İbrahim Kutluay, Mehmet Okur gibi yeni nesil yıldızlarla birleştiği ve bence Türkiye basketbolunun zirve kadrosu, Eurobasket 2002’de Avrupa ikinciliği aldı. Her maçta tribündeydim. İnanılmaz bir deneyimdi. Sonra 2010’da, 2002’de yeni nesil olan yıldızların en iyi dönemini geçirdiği bir Dünya Şampiyonası yaşadık. Maalesef yine ikincilikte kaldık. Ancak o turnuvada zirveye yakın bir kadro ve oyundu diyebiliriz. Bu iki başarı da, iki jenerasyonun da zirve noktasıydı ve bir sonuçtu. Bu sefer durum farklı. Şimdi elimizde en az 3-4 turnuva kemik olabilecek oyuncular ve en önemlisi de bıraktığında Türk basketbol tarihinin en büyük basketbolcusu olacak Alperen Şengün’e, nam-ı değer Alpi’ye sahibiz. Kusura bakmayın biraz Alpi öveceğim. Basketbolun tekniğini, alan paylaşımını, az-çok set varyasyonlarını bilen biri sadece zevk için bile onu izleyebilir. Abartmak istemiyorum ama oyun zekası bence uluslararası seviyede ilk 3’te. Saygıdan Jokic’i tepeye koyuyorum ama ondan sonra Alpi'nin oyun zekasıyla yarışabilecek bir oyuncu bilmiyorum. Unuttuğum, atladığım vardır ama Alpi'nin seviyesinin bence ülke olarak farkında değiliz, değildik. Bu turnuva bize Alpi ile her şeyi hayal edebileceğimize ikna etti. Bence en önemlisi de bu. Oyuncuların açıklamalarına, rakip takım oyuncuların söylediklerine baktığınızda bunu net bir şekilde görebiliyoruz. Çok acayip bir detay var; Alpi daha 23 yaşında… Tecrübesi arttıkça, özellikle şutunu geliştirdikçe “prime” Alpi'yi merakla bekliyorum.

Ergin Ataman…

Daha 'winner' bir hoca var mı bilmiyorum, bence Fatih Terim’le yarışır hale geldi. Türk basketbolunun açık ara 1 numarası. Bu kadar aura, bu kadar etki her anlamda çok acayip. Onun bu takımın başında olması tüm oyuncular için büyük şans. Onu fazla anlatmaya gerek yok, son 5 senenin 3’ünde EuroLeague’i kazanmış bir koçtan bahsediyoruz…

Cedi, Larkin ve Takım.

"Tecrübe, hayatın sizi kel bırakıp elinize tarak vermesidir" cümlesini çok kullanırım. Cedi bu cümleyi de ters düz ederek, tecrübeyi müthiş bir zamanda olgunluğa çevirip Milli Takım’daki rolünü sonunda buldu. O sahadayken inanılmaz farklıyız, Alpi kadar etki ediyor, sadece görünmüyor. Onun adına ve Milli Takım adına çok büyük kazanım. Shane Larkin… Ne desek boş ve az. Büyük karakter, büyük oyuncu. Saygılar.

Bu takımda daha çok fazla kazanım var. Hep fazlasını beklediğimiz ama o beklentilerin altında kalan Kenan, Şehmuz…Katkıları o kadar değerli, çok önemli bir parça oldular. Bundan sonra onlar da hep katkı verecektir. Furkan Korkmaz, şutör eksiğimizi Cedi ile birlikte kapatıyor ve bence çok değerli katkı veriyor. Adem Bona, Ercan Sipahi... Şut atabilen uzun ve atletik pota altı canavarı…Alpi'yi destekleyecek şahane iki parça. Uzun rotasyonunu muazzam paylaşıyorlar ve ikisinin de farklı farklı alanlarda değerli katkıları var.

Turnuvadaki takımlar, sakatlıklar, her zaman bardağın boş tarafından bakanlar istediğini söyleyebilir. Bu takım çok acayip işler başarıyor ve başarmaya da devam edecek. Yarın ne olursa olsun o madalyayı size yazdım, helal olsun çocuklar, helal olsun hocam.

İlk baştan beri gönlümde Türkiye-Almanya finali var. Umarım Pazar kupa için sahneye çıkarız.

11 Eylül 2025, Perşembe 18:38
YAZININ DEVAMI

‘’Takkeler Düşeyazdı‘’

“Burada birbirinizi yiyorsunuz da Edirne’den sonra maça çıktığınızda takke düşüyor, kel görünüyor”

Sezon başı Avrupa elemeleri öncesinde tam olarak bunu yazmışım. Maalesef lig aşamasına geçmeden bile takkeler bir bir düştü. Kimse kusura bakmasın ama çok büyük hayal kırıklığı yaşıyorum, sırasıyla Beşiktaş, Fenerbahçe ve Başakşehir beni sırasıyla şaşırtan takımlar oldular. Bir alkış Samsunspor’a…Denediler, olmadı, Beşiktaş’ın elendiği Shakhtar’ı eleyen Pana ile baya kora kor mücadele ettiler ama olmadı. Galiptir bu yolda mağlup. Konferans Ligi’nde çok keyifli bir sezon geçireceklerini düşünüyorum. Yolları açık olsun.

Önce dün akşam, Türklerin Lozan dendiğinde aklına gelen tüm güzel,iyi şeylere kötü bir anı ekleyen Beşiktaş’I konuşmak lazım. Bu kadroyla, rakip kim olursa olsun, Konferans Ligi’ne kalamamak büyük skandaldır. Faturası da hemen ödenmiştir. Başkan Serdal Adalı’yı hiç tereddütsüz bir şekilde aksiyon aldığı için tebrik ediyorum. Büyük takım refleksi budur. Ole iletişim ve sempati olarak takdir kazansa da maalesef bu seviyenin hocası olmadığını artık tüm dünyaya gösterdi. Maceraya gerek yok Sergen Yalçın’ı bugün açıklayıp, Beşiktaş camiası önüne bakmalı.

Benzer bir büyük takım refleksini, geç de olsa, büyük takım olduğunu “yönetim” ve “hoca” olarak unutmuş olsa da, Fenerbahçe camiası da gösterdi. Gayet elenebilecek Benfica’yı iki maçta da hiç bir an eleyebileceğini hissettiremeyen hocasının bir saniye takımın başında kalmaması gerekirdi. Hele ki en kritik maçtan önceki yaptığı açıklamalardan sonra. Ama yetmez, sorunun teknik direktörde olduğunu düşünen Fenerbahçeliler umarım azınlıktadır yoksa Eylül’deki seçimden sonra yine benzer bir süreç başlar. Mourinho’nun Ali Koç’tan bağımsız Fenerbahçe’den ayrılması herhangi bir şeyi çözmez, teşhiş doğru yapılmazsa hastalık devam edecektir. Eylül’de neler olacak izleyip göreceğiz.

Başakşehir… En beklemediğim yerden ülke puanı hasarı aldık. Başakşehir, kadrosu itibariyle, Beşiktaş kadar olmasa da Konferans Ligi’nde olması gereken bir kadro. Avrupa alışkanlığını oluşturmaya başladığını düşünerek, açıkcası Beşiktaş’la beraber en emin olduğum takımlardan biriydi. Kurduğu kadro ve sezonun devamı açısından, dün gece çok ağır yara alan ülke puanı gibi, onların da motivasyonu çok ağır yara almıştır.

Son olarak Galatasaray’ın kurası…Çok zor bir kura değil ama kolay da bir kura değil tabi ki…Liverpool eski Liverpool değil evet, çünkü çok daha iyi Liverpool. Atletico Madrid ya da Monaco yerine bir seviye daha düşük takım gelseydi ilk 24 banko derdim ancak şu an ilk 24 sınırda. Fakat bu kadroyla ve daha da eklenecekleri düşünürsek, Galatasaray kesinlikle playoff oynamalı. Uzun zaman sonra en hazır, en net kadrosuyla Şampiyonar Ligi’nde neler olacak hep birlikte göreceğiz.

29 Ağustos 2025, Cuma 12:59
YAZININ DEVAMI