‘’Takkeler Düşeyazdı‘’
“Burada birbirinizi yiyorsunuz da Edirne’den sonra maça çıktığınızda takke düşüyor, kel görünüyor”
Sezon başı Avrupa elemeleri öncesinde tam olarak bunu yazmışım. Maalesef lig aşamasına geçmeden bile takkeler bir bir düştü. Kimse kusura bakmasın ama çok büyük hayal kırıklığı yaşıyorum, sırasıyla Beşiktaş, Fenerbahçe ve Başakşehir beni sırasıyla şaşırtan takımlar oldular. Bir alkış Samsunspor’a…Denediler, olmadı, Beşiktaş’ın elendiği Shakhtar’ı eleyen Pana ile baya kora kor mücadele ettiler ama olmadı. Galiptir bu yolda mağlup. Konferans Ligi’nde çok keyifli bir sezon geçireceklerini düşünüyorum. Yolları açık olsun.
Önce dün akşam, Türklerin Lozan dendiğinde aklına gelen tüm güzel,iyi şeylere kötü bir anı ekleyen Beşiktaş’I konuşmak lazım. Bu kadroyla, rakip kim olursa olsun, Konferans Ligi’ne kalamamak büyük skandaldır. Faturası da hemen ödenmiştir. Başkan Serdal Adalı’yı hiç tereddütsüz bir şekilde aksiyon aldığı için tebrik ediyorum. Büyük takım refleksi budur. Ole iletişim ve sempati olarak takdir kazansa da maalesef bu seviyenin hocası olmadığını artık tüm dünyaya gösterdi. Maceraya gerek yok Sergen Yalçın’ı bugün açıklayıp, Beşiktaş camiası önüne bakmalı.
Benzer bir büyük takım refleksini, geç de olsa, büyük takım olduğunu “yönetim” ve “hoca” olarak unutmuş olsa da, Fenerbahçe camiası da gösterdi. Gayet elenebilecek Benfica’yı iki maçta da hiç bir an eleyebileceğini hissettiremeyen hocasının bir saniye takımın başında kalmaması gerekirdi. Hele ki en kritik maçtan önceki yaptığı açıklamalardan sonra. Ama yetmez, sorunun teknik direktörde olduğunu düşünen Fenerbahçeliler umarım azınlıktadır yoksa Eylül’deki seçimden sonra yine benzer bir süreç başlar. Mourinho’nun Ali Koç’tan bağımsız Fenerbahçe’den ayrılması herhangi bir şeyi çözmez, teşhiş doğru yapılmazsa hastalık devam edecektir. Eylül’de neler olacak izleyip göreceğiz.
Başakşehir… En beklemediğim yerden ülke puanı hasarı aldık. Başakşehir, kadrosu itibariyle, Beşiktaş kadar olmasa da Konferans Ligi’nde olması gereken bir kadro. Avrupa alışkanlığını oluşturmaya başladığını düşünerek, açıkcası Beşiktaş’la beraber en emin olduğum takımlardan biriydi. Kurduğu kadro ve sezonun devamı açısından, dün gece çok ağır yara alan ülke puanı gibi, onların da motivasyonu çok ağır yara almıştır.
Son olarak Galatasaray’ın kurası…Çok zor bir kura değil ama kolay da bir kura değil tabi ki…Liverpool eski Liverpool değil evet, çünkü çok daha iyi Liverpool. Atletico Madrid ya da Monaco yerine bir seviye daha düşük takım gelseydi ilk 24 banko derdim ancak şu an ilk 24 sınırda. Fakat bu kadroyla ve daha da eklenecekleri düşünürsek, Galatasaray kesinlikle playoff oynamalı. Uzun zaman sonra en hazır, en net kadrosuyla Şampiyonar Ligi’nde neler olacak hep birlikte göreceğiz.
‘’Tur mesafesindeyiz‘’
Bu sene Avrupa puanımızı en çok belirleyecek tura geldik. Kaç takımla, hangi turnuvada yer alacağımız haftaya belli olacak. İlk ayakta 2 mağlubiyet ve 2 beraberlik aldık. Samsunspor evinde eminim ki inanılmaz bir atmosferde Pana’yı ağırlayacak. Kolay olmayacak ama imkansız da değil. Başakşehir’in işi biraz daha zor ama yine olmayacak iş değil. Beşiktaş en avantajlı konumda gözüküyor, Fenerbahçe’nin de şansının hiç az olduğunu düşünmüyorum.
Biraz açalım; Benfica artık kültür haline gelmiş hep iyi olan halinden biraz uzak. Benfica her zaman zor rakiptir ama şu an elenmeyecek halde değil. Mourinho’nun oynattığı futbol Kadıköy’de taraftarları çıldırtsa da, Lisbon’da tam ihtiyacı olan oyun mentalitesi bu olabilir. Yine de bir futbolsever olarak eleştirileri anlıyorum ama Fenerbahçe taraftarının hissettiği sıkıntının çözümü maalesef komplike. Çünkü birçok Fenerbahçe taraftarı ve hatta futbolseverler 10 kişi kalmış Benfica’ya nasıl 1 gol atılmaz derken, Mourinho Portekiz’e giderken beraberlikte turun içindeyim ve gol yemedim olarak bakıyor. Eminim o da öne geçme fırsatını, yakalamışken, değerlendirememeyi dertlenmiştir. Sorun işte tam olarak burada, Fenerbahçe’lilerin dert gördüğü yerde, Mourinho bu sonucu yeterli görüyor. Maalesef büyük takımlarda sadece gerekeni yapmak yeterli olmuyor. Dolayısıyla Fenerbahçe Mourinho ile oynadığı sürece bazen o golü bulacak, bazen berabere bitecek, bazen de yenilenecek ama hiçbir zaman baskılı, ısıran, büyük takım oyununu oynatmayacak. Transferle, onla bununla düzelecek bir şey değil, çünkü Mourinho’ya göre bu bir sorun değil.
Beşiktaş evinde rahat bir şekilde turu alacaktır. Samsunpor ve Başakşehir’in de sonuna kadar zorlayacağını biraz top bizi severse turu alabileceklerini düşünüyorum. Yani 4 takım için de tur mesafesindeyiz. Gidip almak en azından hala elimizde.
TFF, erteleme konusunda herhangi bir standartta karar vermediği için ligin belirli maçlarının ertelenmesi en gerekli haftada, Fenerbahçe’nin maçı henüz ertelenmedi. Nedenini bilmiyorum ama bu plansızlıkta inanın hiçbir önemi yok. Bence ertelenmeli, Fenerbahçe için, Türkiye’nin tekrar 2 takımla Şampiyonlar Ligi’nde temsili için, her anlamda çok değerli bir maç.
Barış Alper Meselesi
Öncelikle Barış Alper’i eleştiren ve eleştirecek, çok çok az insanın senelik 7-8 milyon euro maaş teklifi aldığını düşünüyorum. Bunu söylerken, Barış Alper’i kariyer tercihi sebepli eleştirenleri bir kenara bırakıyorum. Tabi ki kafası karışabilir, karışmalıdır da. Fakat… Profesyonellik antremanlara çıkmamayı ya da Galatasaray’ın bu kadar değerli bir oyuncusuyken sosyal medyadan konuyla alakalı tepki gösteren bir “story” paylaşmayı kaldırmaz. Ne olursa olsun tüm konuşmalar, gösterilecekse tepkiler, kapalı kapılar ardında yapılıp bir karara varılıp öyle kamuoyuna yansımalıydı.
Bu sene buna benzer iletişim krizlerini çok gördük. Barış’tan bağımsız Kerem, Hakan… Konu iletişime gelince Türkiye’de hem oyuncular, hem de kulüpler/kurumlar hep bir noktada tökezliyor. Çok zor değil, kamuoyuna mal olmuş, kitleleri etkileyen herkes, kararlar verirken “eğer önemsiyorlarsa”, işin iletişim boyutunu dikkate almalı.
Barış kalır, Hakan seneye gelir, Kerem Fenerbahçe’ye gider. Bunların hepsi olur, tersi olur vs. Neyi yaptığınız kadar nasıl yaptığınız da önemlidir.
‘’Altı Kaval üstü şişhane‘’
Tam bizim futbolumuzu anlatan bir söz, deyiş. Daha çoğaltılabilir tabi, ancak saygı çerçevesinde burada kalalım. Çünkü şu son 2 haftada olanlara, zeminlere, hakemlere baktıkça insan ne diyeceğini şaşırıyor. Kısa kısa notlarla neler olmuş, nelere şahitlik ettik bir bakalım. Normalde böyle sıralayarak yazı yazmak hiç huyum değildir ama alt alta sıralamadan da bazen insan durumun vehametini anlamıyor.
- İlk haftadan itibaren, takım fark etmeksizin rezalet zeminler. Stat, şehir hiç fark etmiyor.
- Yerel ve kıtasal tüm turnuva zamanları belliyken önce 1.haftada 3 takımın maçları erteleniyor ve karşı takımlara haber verme gereği bile duyulmuyor.
- Şimdi de belki de en ihtiyacı olan Fenerbahçe’nin maçları ertelenmiyor, Samsunspor, Beşiktaş, Başakşehir’in maçları erteleniyor. (Umarım diğer takımlara bu sefer haber verilmiştir önden)
- Geçen senenin en sorunlu ve gündem olan hakemlerinden ve bu seviyede İngilizce bile bilmeyen Yasin Kol’u, bu haftanın en zor ve çekişmeli maçına veriliyor. Fenerbahçe’li arkadaşlar kusura bakmasın, onlar da kabul edecektir, resmen maçı Göztepe aleyhine her anlamda katlediyor.
- Sezonun başında, transfer süreçlerinin ortasında, yabancı kuralı değişebilir şeklinde haberler çıkıyor. Bu haberler de sıradan bir yerden çıkmıyor. Türk sporunun önemli, duayen diyebileceğimiz bir yazarından çıkıyor. Okan Buruk, bir oyuncu ile ilgili kararı için “Ağustos” (!) ayında değişebileceği konuşulan yabancı kararını işaret edebiliyor.
- Ligimiz dışında, Avrupa maçlarında yaşanan sorunları yazmıştık. Bir maçlık yayıncı değişti, sorunlar değişmedi. Bir önceki dönemden aşina olduğumuz sorunlar aynen devam etti ve sonuç olarak yine karasal yayın verildi.İyi ki de verildi, yoksa izlemeyecektik.
- Koşu testlerini tamamlayamayan, ikinci testten basına kapalı bir şekilde geçen hakemlerimiz.
- Hala en üst seviye maç oynanan garip, küçük, oynadığı takıma bile ait olmayan korkunç sahalar.
Daha unuttuğum kesin vardır. Bunları bu kadar niye yazdım, çünkü biz bunların yaşandığı lige Osimhen, Duran, Abraham, Rafa, Icardi, Skriniar…daha nicelerini getiriyoruz. Bütün kulüpler para harcıyor, insanlar bilet alıyor, kombine alıyor. Forma alıyor, yediğinden, içtiğinden kısıyor. Sadece bu yüzden bile saygıdan ötürü en azından azami konularda antant kalıp bunları acilen düzeltmemiz lazım. Bu sene futbol geçen senelerden çok farklı olarak ilk 2 haftadan alarm değil SOS verdi. Yolun sonu nereye varacak göreceğiz.
‘’Kaldığımız Yerden!‘’
Her sene yeni umutlar acaba bu sene bir şeyler farklı olur mu ya da biraz ileriye gidebilir miyiz diye yazılar yazıyoruz, konuşuyoruz. Tüm medya için söylüyorum. Sonrasında neler oluyor bir bakalım beraber. Bir takımımızın Avrupa maçında yine ekran donuyor, insanlar giremiyor. Maç yapacak takımların bazılarına haber verilmeden maçlar erteleniyor. Geçen sene uygulanan yabancı VAR gibi kararlar tekrar rafa kalkıyor. Hakemlerimiz testleri geçemiyor…
Önce Fenerbahçe-Feyenoord maçıyla başlayalım. Fenerbahçe’ye başkan adayı bir kişinin sahip olduğu kurumun, aday olduğu takımın maçını yayınlayamadığı, üyesi olan birçok kişinin mağdur olarak para verdiği halde maçı izleyemediği bir durum ortaya çıkıyor ve bunun ne denetlemesi yapılıyor ne de hesabı soruluyor.
Bu kurum tahminen mağdur ettiği kullanıcılara bir şey yapmayacak, kimsenin umurunda olmayacak, bir sonraki maç gelecek ve yine aynı şeyler yaşanacak. Çok şükür ki normal grup maçları bildiğimiz karasal yayından yapılacak.
Minik bir hatırlatma bu kurum, Türkiye Süper Ligi’ni de yayınlamak için teklif vermişti. Son maçta olan tıkanmaların, platforma girememenin herhangi bir derbide ya da çok kritik bir maçta yaşandığını düşünün…
Maçla ilgili de yorum yapmak gerekirse, maçı haliyle çok net izleyemedim, malum. Ama görebildiğim kadarıyla, maçı net izleyebilen şanslı insanlarla konuştuğumda, Fenerbahçe’nin Feyenoord’u İstanbul’da eleyebileceği izlenimini aldım. Umarım öyle olur, hem ülke puanı hem de Fenerbahçe camiasının buna çok ihtiyacı var.
Var Bir Hayalimiz…
Bu sene Türk takımları uzun zamandır yapamadığımız bir şeyi yapmaya çok yakın. Galatasaray zaten Şampiyonlar Ligi’nde gruplara gidiyor. Fenerbahçe ve Samsunspor Avrupa’da grupları garantiledi. Hangi seviye olacağına performansları belirleyecek. Beşiktaş’ın Konferans Ligi’nde gruplara kalamaması mucize olur. Zaten kulüpte taş taş üstünde kalmaz, o yüzden ona da garanti diyebiliriz. Tabii ki futbolda her şey olur ama sonraki turda özellikle dün karşılaştığı St.Patricks gibi takımlar gelecekse, Beşiktaş için güle oynaya gruplara kaldı diyebiliriz. Geriye Başakşehir kalıyor. Onlar da dün özetten izlediğim kadarıyla biraz şans, biraz da beceri ile Norveç’ten çok değerli bir skorla dönüyorlar, bir sonraki tur da zor geçecektir ancak ben Çağdaş hoca ve öğrencilerinin, Başakşehir’in gediklisi olduğu Konferans Ligi’nde gruplara kalacaklarını düşünüyorum.
Hiç Başlatmasaydınız?
Öncelikle baştan yazayım, bu konunun takımlarla, takımlarının kim olduklarıyla zerre alakası yok. Bir ligin ne zaman başlayacağı çok önceden belli oluyor. Özellikle o ligin oynandığı ülkenin milli takımı özellikle rica edip, Dünya Kupası öncesi daha çok hazırlanmak için erken başlatmak istediyse, iyice önemlidir. Yerel ligler gibi, Avrupa kupalarında da elemeler çok önceden belli oluyor. Bu durumda her şey bu kadar belli ve net iken, 3 gün kala ligin ilk haftasındaki ilk 3 maçı ertelemek nereden çıktı? Bu takımlar daha sonra sıkışık fikstürde bu maçı oynamayacak mı? O maçın nereye ne zaman geleceği ekstra sorunlar yaratmayacak mı? Son olarak, bu maçları ertelediniz, grup aşamasına kadar takımlar tekrar talep ederse ne olacak?
Ben eminim tüm bu sorular enine boyuna düşünülmüştür, planlanmıştır… Hayırlısı…
‘’İlk Takke Düştü‘’
Geçtiğimiz haftalarda Avrupa kupalarından bahsederken, büyük kulüplerimize yönelik bir eleştirim olmuştu. Burada birbirinizi yiyorsunuz da Edirne’den sonra maça çıktığınızda takke düşüyor, kel görünüyor demiştim. Tam olarak dediğimi yansıtan bir maç oynandı. Bence o maçı sadece Beşiktaş oynamadı, Türk futbolunda sürdürülebilir başarı hedeflemeyen her kulüp oynadı ve affedersiniz ama futbol dersi aldı.
Yanlış anlaşılmasın, belli bir seviyeden sonra, kaliteye ihtiyaç her zaman duyulur, oyuncular ya da teknik direktörlerden ziyade bir zihniyet farkından bahsediyoruz. Bu zihniyet farkı özellikle yaz aylarında, elemelerde çok fazla öne çıkıyor. Beşiktaş’ın sezonunu nasıl şekillendirir bilinmez ama sadece Beşiktaş’a değil, Avrupa’da rekabet edecek veya etmek isteyen her takıma çok çok sağlam bir uyarıydı. Beşiktaş tabi ki daha elenmedi ama mucize lazım desek yanlış olmaz. Belki de Beşiktaş’ın Konferans Ligi’ne gitmesi hayırlı olur…
Tek Renk Var: Yeşil!
Türk futbolunda her zaman futbolcuların çocukluk takımları üzerinden eleştiriler, övgüler vardır, olacaktır da. Ancak bu sene Orkun, Hakan, Kerem üzerinden acayip ve manasız bir tartışma dönüyor. Galatasaray taraftarları Hakan’a baskı yapmış da Fenerbahçe alamamış ya da Galatasaraylı olduğu için Hakan, Fenerbahçe ile konuşmamalıymış. Benzer laflar, konuşmalar Kerem üzerinden de dönüyor. Dilimize Fransızcadan geçmiş “Profesyonel” kelimesinin TDK anlamına bir bakalım;
“Bir işi kazanç sağlamak amacıyla yapan (kimse), amatör karşıtı”
Yani, ortada bir kazanç amacı var. Futbolda, sporda gönül verilen kulüplerin tercihlerde karşılığı oluyor, işin duygusal yani hep var olmalıdır da fakat yukarıda da başlığı attığım gibi tek renk var o da yeşil. Biri sahada gösterilen performans, bu yüzden oyuncular istenir, istenmeli, alkışlanmalı veya eleştirilmeli, diğer yeşil de en yüksek şekilde 20-35 yaş arası kazanmaya çalıştıkları dolar/euro.
Hakan anlaşırsa Fenerbahçe’ye gidebilir, Kerem Aktürkoğlu keza aynı şekilde ya da yarın tam tersi fark etmez. Yaptıkları açıklamalarla hesaplaşmak, yüzleşmek kendi içlerinde yapacakları şeydir. Düzgünce işini yapıyorsa hiçbir profesyonel hiçbir camiaya hesap vermek zorunda değildir…
Bu Font Zaferi Sizin!
Yaklaşık 1 seneye yakındır takip ediyorum. Font konusunda sosyal medya gördüğüm talebi size anlata anlata bitiremem. Font konusunda konuşmak ve etki yaratmak için açılan hesaplar, hashtagler… Türk futbolseverlerin uzun zamandır çabaladığı, direttiği, istediği font konusu sonunda değişiyor. TFF, talebe daha fazla dayanamadı ve değişikliğe gidiyor. Türk futbolseverlerin bu estetik talebini, bunu dert edinmesini ayakta alkışlıyorum. Ülke ile ilgili umudumu arttıran bir süreç. Herkesin emeğine ve derdine sağlık demek istiyorum….
Bir not: Osimhen bugün geliyor ancak transfer ve Osimhen’le ilgili düşüncelerimi transfer netleştiği için 1 önceki yazıda belirtmiştim. Dileyen bakabilir, saygılar, sevgiler…
‘’Tarihe Tanıklık Etmek‘’
Tarihin içinde yaşam devam ederken, önemli ve daha sonrasında tarih diyebileceğimiz anlardan geçilir. O anlara tanıklık edenler, genelde hangi dönemden ya da hangi kilometre taşlarından geçtiğini algılayamaz. Bu da gayet normaldir. Tabi ki çok belli olan pandemi gibi, dünya savaşı gibi olaylardan bahsetmiyorum.
Türk futbolu ve Galatasaray için Victor Osimhen transferi tam olarak böyle bir an. İleride dönüp baktığımızda bu anı iyi veya kötü olarak anacağız. İyi ya da kötü diyorum çünkü tüm samimiyetimle bu transferin maddi kısmının Galatasaray kulübüne nasıl bir etki yapacağını kestiremiyorum, bilmiyorum. Ek olarak, Mertens, Torreira, Icardi ile başlayan furyanın Türk futbolunda yarattığı etkiyi de düşündüğümüzde, bu transferin maddi sonuçları tüm kulüpler için olacaktır. Eminim Fenerbahçe ve Beşiktaş, halihazırda sürdürdükleri yıldız politikasını arttırarak devam ettireceklerdir.
Bir önceki yazımda görüşümü belirtmiştim, tabi ki ben muhasebeci değilim, bir futbol tüketicisiyim. Ben çok severek, beğenerek, Osimhen, Icardi, Duran, Asencio, Abraham, Orkun izlerim…
Ama işte bir “ama” maalesef var. Ülke ekonomisi ve iş dünyasında tam göbeğinde bir insan olarak, görüyorum ki ne artan bir refah, ne de bollaşan bir sermaye durumu var. Sponsorlar vs. birçok faktör vardır eminim. Ancak bunun sürdürülebilir bir yapı olmadığını görecek kadar da Ekonomi okudum ve iş dünyasında yer aldım. Bunu da tarihe not düşmek zorundayım. Tekrar ve tekrar bir kez daha yazalım. Madem bu paralar artık ödeniyor, ödenebiliyor. Takımlarımız lütfen Avrupa’ya maksimum özeni göstersin, gerçek ödül para ve itibar anlamında orada…
Osimhen Galatasaray’a ve Türk futboluna hayırlı olsun. 26 yaşında, Osimhen’i Türkiye’ye getirmek gelmiş geçmiş en büyük transferdir. Tarihe iyi ya da kötü dönüm noktası olarak geçecektir. Umarım iyi olarak geçer…
Milli Takım Kaptanı.
Gelelim Hakan Çalhanoğlu meselesine. Açıkcası teknik olarak tabi ki bir düşüncem var ama buna şimdilik girmeyeceğim. İletişim açısından, daha kötü ve yanlış yönetilen bir iletişim süreci futbolcu olarak görmedim desem yalan olmaz. Önce kendi krizini yarattı sonra da taraftarı olduğu kulübün taraftarıyla daha birleşmeden arasına limon sıktı. Sebebini anlamadığım bir iletişim hataları bütünü. Eminim bir sebebi vardır. Bir gün kitap yazar ya da röportaj verirse konuyla ilgili öğreniriz.
Bunun yanında, çok üzülerek gözlemlediğim bir konu var. Hakan Çalhanoğlu, son 3 senenin Şampiyonlar Ligi Finali’nde 2 kere oynamış ve ilk 11 başlamış, kilit oyunculardan birisi. Tüm dünyanın saygı duyduğu bir orta saha ve Milli Takım’ımızın kaptanı. Kendisinin iletişim hataları sebepli payı olsa da, Hakan’ı konuşurken, Galatasaray & Fenerbahçe rekabeti, taraftarlığı gibi konular üzerinden konuşmamızı hiç ama hiç anlamıyorum. Ülkede hiçbir şeyi liyakat üstünden değil, sadece sadakat üstünden okuma alışkanlığımız korkutucu seviyede. İşin parasını, tarzını, yöntemini konuşanları anlıyorum ama topçuluğunu ve taraftarcılık üzerinden yorum yapanları anlamak imkansız…
‘’Taş ve Kurbağa‘’
Öncelikle herkese kısa bir aradan sonra tekrar merhaba. Verdiğim aranın ardından, tekrar yazılarıma kaldığım yerden devam ediyorum. Normalde temmuz ortası diye düşünüyordum ama transferlerin başlaması, takımlarımızın yavaş yavaş sezonu açması, yaklaşan Avrupa Kupası eleme maçları, kısacası sezonun başlamasıyla beraber beklemenin anlamı yok diyerek yeni sezonun ilk yazısına giriştim... Herkese kazasız, belasız, temiz, takımlarımızın bol bol Avrupa başarılarını, çekişmeli giden lig yarışını konuştuğumuz, yazdığımız bir sene olmasını diliyorum…
Uzun yıllardır Türk futbolunun yaptığı en görkemli transfer sezonu başlangıcına tanıklık ettik, hala de ediyoruz diyebilirim. Henüz temmuz başında, Leroy Sane, John Duran, Tammy Abraham gibi futbolcuların seneye ülkemizde oynayacağını bilmek, görmek enteresan. Üçü de gayet iyi transferler, oyuncu olarak, algı ve itibar olarak, nereden bakarsanız bakın, hepsini yapanlara helal olsun. Ama…
Ben muhasebeci değilim fakat ekonomi okudum. Dolayısıyla maalesef aldığım eğitimden bu yana, zihnimin bir kısmı, bir konuya yaklaşırken işin rakamsal boyutunu düşünmeden edemiyorum. İş hayatında ya da genele de yayabiliriz, çok basit bir kural vardır. Onun da halk dilinde yine basit ama şahane yalın bir anlatımı var. Attığınız taş ürküttüğünüz kurbağa meselesi…
Yukarıda geçen isimlere, benzerlerine bir futbol izleyicisi, tüketicisi olarak sonuna kadar destek veririm, isterim. Sonuçta bunları ben düşünmüyorum. Konu döviz kuru ya da olası bir devalüasyonda takımların ne yapacağı değil. Bu takımlar birer şirket ve futbol devasa bir bacasız sanayi desek yanlış olmaz. Katıldığınız turnuvalarda kazanacağız gelirler matematik hesabında çok önemli bir yer tutmak zorunda. Şu an dünyadaki devasa kulüplerin özellikle bir kısmının eleştirse de FIFA Dünya Kulüpler Şampiyonası’na bu kadar önem vermesinin tek sebebi var; turnuvada dağıtılan 1 milyar dolar paradan maksimum payı almak. Çünkü bunu Finansal Fair Play tablosuna direkt yazabilecekler. Ezcümle madem bu kadar yatırım yapılıyor, Türkiye’de kendi içimizde kavga etmeyi bırakıp, Avrupa kupalarında başarılara, turnuva para ödüllerine odaklanalım. Her sene aynı niyetle sezona başlayıp, ocak gibi müthiş bir kavga başlıyor içerde. Kurtuluş Avrupa istikrarı ve başarısında. Elbette bunu kimse görmüyor, bilmiyor değil. İşine gelmiyor kimsenin…Burada algılar bükülüp, eğilebiliyor. Ama sınırların ötesine çıkınca takke düşüyor kel görünüyor. Biraz saçımızı uzatalım, tıraş yapmayalım, takkenin düşmesinden korkmayalım…
Yeni sezon herkese tekrardan hayırlı olsun.
‘’Ve Perde‘’
Yine iyisiyle kötüsüyle bir sezonu geride bıraktık. Geçen seneye kıyasla, hakem yumruklandığını düşünürsek, sadece benzer bir hadisenin yaşanmaması bile olumlu tarafa yazabileceğimiz bir şey! Neyse…
Bu sezona dönüp geriye baktığımızda 5. yıldızı, Osimhen’i, Mourinho’nun başarısızlık karşısında kendisi hariç herkesi ve her şeyi suçlamasını, Beşiktaş’ın Bilbao’yu, Lyon’u, Fenerbahçe’yi, Galatasaray’ı yendiğini ama Adana Demirspor’a, 9 kişi kalan Konya’ya yenildiğini, transfer tahtası kapalı olan (belki de bu yüzden) Samsunspor’un 3.’lüğünü, Başakşehir’in istikrarlı bir şekilde Avrupa katılımını sürdürmesini, beklenmedik şekilde düşen Sivasspor’u hatırlayacağız. Umarım başarısızlıkların algılarla, manipülasyonlarla üstünün örtülemeyeceğini bu yola başvuran her kulüp, her hoca ve her topçu artık anlamıştır. Bunu bir kulüp ya da kişi özelinde söylemiyorum. Çimler uzundu diyen veya stadın atmosferi kötüydü diyen Okan Hoca’yı, sayamayacağımız kadar fazla bahane üreten Mourinho’yu, Rafa Silva’nın burada engellendiğini, Avrupa’da tutulamadığını söyleyen Hasan Arat’ı… Hiç kimseyi ayırmadan bunu söylüyorum, çünkü ülkemizde maalesef bu en ufak bir başarısızlıkta en kolay başvurulan yol. Siyasette, iletişimde, reklamda ya da soyut her alanda algılarla bir yere kadar ilerleyebilirsiniz. Performansa bağlı durumlarda ise, söylediğiniz her şeyi önce sahada desteklemek zorundasınız. Bundan sonraki sezon için de Avrupa oynayacak, yine şampiyonluğa oynayacak, ligde sıralama için mücadele edecek herhangi bir camia, hoca, oyuncu umarım algı yaratmaya veya bahane bulmaya çalışmaz.
Son haftanın dikkat çekenleri…
Görünce gözlerime inanamadım, sosyal medyada yapay zeka ile yapılan bir görsel diye bir saniye düşündüm (bu arada kafayı yapay zeka ile bozduğum için olabilir). Dzeko ve Tadic’e yapılan veda… Olacak iş değil… Ne Fenerbahçe’ye, ne ülkemizin kültürüne hiç yakışmadı. Küme düşen Bodrumspor’un Celutska’ya, Başakşehir’in Piatek başta olmak üzere ayrılan oyuncularına ve Galatasaray’ın Muslera ve Mertens’e vedasına baktığımızda Fenerbahçe’nin son 7 yılının özeti gibi bir tablo desek yanlış olmaz. Geçtiğimiz hafta da Fenerbahçe’nin özeti dediğimiz tablolardan bahsetmiştik. Sahi ne kadar arttı bunların sayısı…Artık her şeye ve herkese bir dur deme zamanı ve taraftarın tekrar kulüp kültürünü ayağa kaldırması şu an enflasyonun düşmesinden daha öncelikli olmalıdır Fenerbahçe taraftarı için… Aksi takdirde gidişat hiç iyi değil…
Basit, güzel bir telafi…Galatasaray yönetimi Yenikapı cesareti ve üzerine yaşanan rezaletten sonra taraftarlarının gönlünü kısmen de olsa şahane bir drone şovu, statta futbolcular odaklı bir kutlama ile aldı diyebiliriz. Bence yetmez, mutlaka oraya katılan taraftarlara belki rastgele bir maç bileti hediyesi, ürün, futbolcularla tanışma gibi fırsatlar sunulması gerekiyor bir tane de olsa bu gerekiyor. Sayı çok, 700 küsür bin kişi, 2-3 seneye yayarak tüm süreç tamamlanır. Yapılmayacak tahminen ama iletişim açısından ve usulen olması gerekeni yine de yazmış olalım. Bir kısa not da Galatasaray taraftarına… Kibir ve inat, bir kişinin kendini önce mükemmel görmesini sonra da sonunu oluşturur demiş Tolstoy. Galatasaray taraftarında ve bence yönetiminde kibir ibareleri gözlemliyorum. Efe Akman’ın ıslıklanması, İlkay’ın ismini çıktığında hemen herkesin scout kesilmesi ve eleştirmeye başlaması, Icardi’nin pabucunun hemen dama atılması, artık şampiyonluklara alıştık havası….Bunların hepsi bumerang gibi döner dolaşır camiayı bulur. Başarıda her şey çok güzeldir, herkes çok mutludur. Başarısız zamanlar geldiğinde dağılmadan durabilmektir esas meziyet. Okan Buruk geldiğinden bu yana dar zaman aralıklarında kriz yaşadı Galatasaray, hiç şampiyonluk yarışından kopmadı mesela… Yarın bir gün bu gerçekleştiğinde taraftarda cadı avına başlamamalı. Her sene şampiyon olunamayabilir iyi mücadele etmek ve elinden geleni yapmak da yeterlidir. Bunu önümüzdeki sene için Galatasaray taraftarına ara ara hatırlatmak gerekiyor diye düşünüyorum.
Osimhen konusuna da kısa bir değinmek isterim. Konu sürüncemede kaldığı sürece iki tarafa da zarar vermeye başlayabilir. Şu an hassas bir terazide ilerliyor süreç, çok ehemmiyetli olmak lazım. Osimhen giderse, ki yüksek ihtimal gidecek, bir gün geri dönebilecekmiş gibi gitmeli.
Biraz mola…
Sezon bitti, temmuz ortasına kadar maçlar yok, büyük turnuva yok. Transferler hareketlenir, topbaşılar başlar o zaman tekrar biz de görüşürüz. Temmuz başı gibi tekrar huzurlu, keyifli günlerde kavuşmak dileğiyle. Sağlıcakla kalın.