Ya Arsenalli olsaydınız
Haberin Devamı ›
Trabzonspor, Eskişehirspor'la berabere kalmış, iki puan kaybetti diyorlar. Bir puanı zor kurtardı diyen yok. Manşetler ağlama duvarı. Sanki sözleşme yapılmış bütün gazetelerden gözyaşı akıyor.
Selçuk, Premier Lig futbolcusu, imkanım olsa İngilizlere seyrettiririm. İstanbul'a gidip on metrekarede ‘İyi pas ver’, ‘Gol pası olsun’, ‘Arada bir gol de at’, ‘Bazen kafayla da at’ diyeceklerini önceden tahmin edebiliyorum. Yazık olacak bu yeteneğe.
Sezon başında Liverpool maçında seyrettim Trabzon'u. 'Kötünün iyisi' dedim. Çok kızdılar. Daha kötüsü Fenerbahçe arka arkaya kazandı, lider oldu.
Ya Arsenal taraftarı olsaydınız. 4 kupada varsınız, ara transferde yoksunuz. Hiç olmazsa Carling Cup diyorsunuz. Wembley'e gidiyorum. Kapıda Daily Mirror’dan Arsenal muhabiri John Cross’la karşılaşıyorum. 'Takımın hazırlanışını hiç beğenmedim, takım elbise giymemişler nasıl olsa kupayı alırız havasındalar’ diyor. Ben de takım gibi düşünüyorum. Sahaya bir bakıyorum eşofmanlı takım ağızda sakızlar, ’Verin şu kupayı da gidelim’ havası var. Yine aklımın ucundan geçmiyor bu takımın Birmingham’a yenileceği. Ne de olsa Barcelona’yı yenmiş takım bu. Son dakika golü ve dandik de olsa bir kupa gidiyor.
Önümüze bakmaya bile yüzümüz yokken. Publarda üç kupa filan konuşuluyor. Aralarında en çok gaz verip yalakalık yapan da benim. Birmingham maçından sonra Londra'daki bütün publar restoranlar kutlamalar için kapatılmış. ’Sevinin ama lütfen rakibimizi incitecek hareketlerden kaçının’ diyor seyircilere verilen davetiyelerde. Bizi düşünen yok.
256 gol pozisyonunda top ağlarla buluşmayınca Emirates’te Sunderland maçı golsüz bitiyor. Maçtan sonra ağır abiler pub’ta toplanıyoruz. 8. pint’tan sonra ‘İş Kazası’ hükmü çıkıyor.
Barcelona adama bir kere şans verir. 3-1'le gazımızı alıyorlar. Elde kaldı mı Federasyon kupası ve lig.
Old Trafford’da Federasyon Kupası da gidiyor 2-0'la. Yani tersten hat-trick yapmış oluyoruz. Elimizde lig var. 16 yaş veya Reserve takımı oynasa ilk dört garanti nasılsa.
19 Mart Cumartesi. Minibüsle gelip beni evden alıyorlar. ’Üzülme West Brom'u parça parça edicez’ diyerek beni limonata komasına sokarak Birmingham’a götürüyorlar. Bilet filan diyorum. Halledildi diyorlar. 2-0 ve rezil bir oyundan sonra 2-2'yi zor kurtarıyoruz.
Emirates’te ligin en kötü takımı Blackburn’le berabere kalıyoruz. Liverpool maçında ben Wembley'de Bolton-Stoke maçını seyrediyorum. Oğlum Emirates’ten telefon ediyor. ’Van Persie ve goool’ Basın tribününde havaya sıçrıyorum. Beş dakika sonra arkamdan dürtüyorlar maç 1-1 bitti diye.
Hiç olmazsa Spurs’ü yeneriz diyorum. ’Sen bu maça gelme’ diyorlar ben de Chelsea maçına gidiyorum. Oğlum yine telefonda 3-1 diyor. 3-3 bitiyor maç.
Chelsea ikinciliğe kuruluyor. Hocaların hocası Wenger bütün Arsenalliler'in yüreğine su serperek acımadan şu açıklamayı yapıyor. 'Transfer yok bu takım tecrübe kazandı' Hani on dakika Türkiye'ye gelse ‘Önümüzdeki sezona bakıyoruz’ diyecek.
Stoke City’ye yarı final maçında korner atamayan Bolton’la oynuyoruz. Sabah 7, kapı çalıyor. 'Bolton'a gidiyoruz’ diyorlar. Giyinirken oğlum ve eşimin itirazlarını duyup ‘İkiliyorlar'. Izdırabı televizyondan izliyorum.
‘Bütün suç bende’ diyor Wenger. Yok hocam suçlu Highbury’deki pub’ın sahibi Steve ve berber Niko. 1 Mayıs’ta Sir Alex geliyor Emirates’e. Centilmence ellerini sıkar üç puanı ceplerine koyarız giderler. Şimdi anlatabildim mi Arsenalli olmanın ne kadar zor olduğunu.