Arama

Popüler aramalar

‘’Neden Stoke City?‘’

Pazartesi günü Birmingham City'yle anlaşmasına kesin gözüyle bakılan Tuncay Şanlı, neden Stoke City'de karar kıldı? Herkesin merak ettiği sorunun cevabı oldukça ilginç... İşin perde arkası şu; Birmingham, 2 sene önce Tuncay Middlesbrough'ya transfer olduğu zaman kendisiyle çok ilgilenmişti. Geçen hafta sadece Tuncay'ın bonservisi için 6 milyon Pound'u masaya koymuşlardı. Bu arada Aston Villa’nın teklifi hala geçerliydi. Tuncay, Fenerbahçe kapısını açık tuttuysa da, M'Boro kulübünün bonservis bedeli almadan kiralık göndermeyeceğini biliyordu. Neden Birmingham değil de, Stoke City?

Parada sorun çıkınca
Birmingham kulübünü satın alması an meselesi olan Carson Yeugn, bu parayı kendi cebinden vereceğini kulüp yetkililerine söyledi. Fakat Hong Kong borsası böyle bir ödemenin, uygun şartlarda olmadığını bildirince Tuncay transferi de maddi sebeplerden dolayı gerçekleşmedi. Bu kez devreye Stoke girdi. Robert Huth ve Tuncay'ı almaları çok kolay olmasına rağmen, menacer Tony Pulis'in bu futbolcuları ikna etmesi sonrası kulüp, önceki gün bu iki transferi bitirmeyi başardı. Bu transferle birlikte Stoke, "Sadece duran toptan ve Delap'in taç atışlarından gol arayan bir takım olmak istemiyoruz" mesajını verdi.

Sonuçta Premier Lig
Gelelim Tuncay'a... Hatalarından ders çıkarır ve Stoke City’yi küçümseyen tavırlarda bulunmazsa son derece başarılı olacağına inanıyorum. Küçümseyen tavırlarda bulunmazsa son derece basarılı olacağına inanıyorum Middlesbrough'da bu yüzden birkaç kişinin kalbini kırdı. Ben Londra'da oynamak istiyorum, daha büyük bir takımda oynamak hedefim gibi laflar burada geçerli değil. İlk transferinde "Burası başka alem" diye bir yazı yazmıştım Tuncay için. Kendisi de farkında bu alemin başka olduğunun. Şu anda Türkiye'de olup bitene kulağını kapatması lazım. Hedefi, 3 sene sonra Tugay nasıl Blackburn'de efsane olduysa o da Stoke City'de unutulmazlar arasına girmek olmalı. Ayrıca Premier Lig'de beni tek başına bırakmadığı için Tuncay'a teşekkür eder, yeni takımında başarılar dilerim.

29 Ağustos 2009, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Neden Stoke City?‘’

Pazartesi günü Birmingham City'yle anlaşmasına kesin gözüyle bakılan Tuncay Şanlı, neden Stoke City'de karar kıldı? Herkesin merak ettiği sorunun cevabı oldukça ilginç... İşin perde arkası şu; Birmingham, 2 sene önce Tuncay Middlesbrough'ya transfer olduğu zaman kendisiyle çok ilgilenmişti. Geçen hafta sadece Tuncay'ın bonservisi için 6 milyon Pound'u masaya koymuşlardı. Bu arada Aston Villa’nın teklifi hala geçerliydi. Tuncay, Fenerbahçe kapısını açık tuttuysa da, M'Boro kulübünün bonservis bedeli almadan kiralık göndermeyeceğini biliyordu. Neden Birmingham değil de, Stoke City?

Parada sorun çıkınca
Birmingham kulübünü satın alması an meselesi olan Carson Yeugn, bu parayı kendi cebinden vereceğini kulüp yetkililerine söyledi. Fakat Hong Kong borsası böyle bir ödemenin, uygun şartlarda olmadığını bildirince Tuncay transferi de maddi sebeplerden dolayı gerçekleşmedi. Bu kez devreye Stoke girdi. Robert Huth ve Tuncay'ı almaları çok kolay olmasına rağmen, menacer Tony Pulis'in bu futbolcuları ikna etmesi sonrası kulüp, önceki gün bu iki transferi bitirmeyi başardı. Bu transferle birlikte Stoke, "Sadece duran toptan ve Delap'in taç atışlarından gol arayan bir takım olmak istemiyoruz" mesajını verdi.

Sonuçta Premier Lig
Gelelim Tuncay'a... Hatalarından ders çıkarır ve Stoke City’yi küçümseyen tavırlarda bulunmazsa son derece başarılı olacağına inanıyorum. Küçümseyen tavırlarda bulunmazsa son derece basarılı olacağına inanıyorum Middlesbrough'da bu yüzden birkaç kişinin kalbini kırdı. Ben Londra'da oynamak istiyorum, daha büyük bir takımda oynamak hedefim gibi laflar burada geçerli değil. İlk transferinde "Burası başka alem" diye bir yazı yazmıştım Tuncay için. Kendisi de farkında bu alemin başka olduğunun. Şu anda Türkiye'de olup bitene kulağını kapatması lazım. Hedefi, 3 sene sonra Tugay nasıl Blackburn'de efsane olduysa o da Stoke City'de unutulmazlar arasına girmek olmalı. Ayrıca Premier Lig'de beni tek başına bırakmadığı için Tuncay'a teşekkür eder, yeni takımında başarılar dilerim.

28 Ağustos 2009, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bu bir iş kazası‘’

Salı gecesi oynanan Lig Kupası maçı öncesi ve sonrası stat içinde ve dışında yaşanan olaylardan önce, “Bu maçta olay çıkar” diyen insanlara kulak vermezseniz olacağı budur. Çevre halkı kalın tahtalarla kapı ve pencereleri kapatmış hatta zarar gelmesin diye Bobby Moore’un heykelini bile korumaya almış. Beş yaşındaki çocuk bile bu iki takım arasındaki düşmanlığı biliyor. En son 2005 yılında Championship’te karşı karşıya gelmişler. O hiçbir olay çıkmayan maç için ne önlem alındıysa neden aynı uygulama bu maçta da yapılmadı, bilinmez...

Yani maç neden sabah 11.00’de publar kapalıyken oynatılmadı? Para için bütün gelenekleri bozup haftanın yedi günü maç oynatırsanız böyle olur. Şimdi cezalar gelecek fakat bizdeki gibi kestirmeye gidip, 6 maç saha kapama gibi bir cezayı kimse beklemesin. Öncelikle bu olayları çıkaranlar çoluk çocuk. Zaten bu maç için kombineler geçerli değil. Ayrıca 300 kişinin çıkardığı olay için geriye kalan 24 bin kişiye kapama cezası veremezler. Fişlenmiş holiganların bırakın maç seyretmesini, stadın çevresine gelmesi bile yasak. Sahaya atlayanlar, tren istasyonunda olay çıkaranlar, kameralarla tespit edilmiş durumda. Sadece İngiltere’de aldıkları maç yasağı değil, dünyadaki hiçbir statta maç seyredemeyecekler. Dün sabah iki takım tarafından da yapılan açıklamalar, bu olayları çıkaranların ömür boyu maç yasağı ile cezalandırılacakları yönünde. Spor Bakanı Gerry Sutcliffe, olayların büyümesini önleyen West Ham stewartlarına teşekkür etti. Şimdi akla gelen ilk soru şu: “Holiganizm hortladı mı?” Hayır, mümkün değil. Bu sadece bir iş kazasıdır. Soruşturma açılır, görevini eksik yapanlar cezalandırılır fakat bu iki takım arasında kimsenin görmediği ve göremeyeceği sokak kavgaları ile nefret bitmez.

27 Ağustos 2009, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Üç gündem üç yorum!‘’

Beşiktaş özüne dönme yolunda.... Nihat Kahveci’nin takıma kazandırılması Beşiktaş’ın havasını bir anda değiştirdi. Dilerim ki bu bir başlangıç olsun. Eğer Avrupa’da başarı isteniyorsa, bütçesi Şampiyonlar Ligi’ndeki rakiplerin çok gerisinde olan takımlarımızın böyle isimleri kadrosuna katması gerekiyor. Siyah-Beyazlılar’ın kadrosuna baktığımızda yaratıcı oyuncu özelliği olan, oyunu forse eden, uzaktan sert vuruşlar yapabilen, aralara koşu yapabilen bir oyuncunun alınması, son dere doğru bir karar. Nihat’ın uyum sağlaması gibi bir durum söz konusu değil. Forvet hattında Nihat’ın yanında Holosko’nun oynaması daha mantıklı olur. Çünkü ikisinin de savunması iyi. Rakibe kendi sahasında baskı yapabilen, savunma özellikleri olan Nihat-Holosko ikilisini, Denizli mutlaka düşünmeli.
***
Mustafa Denizli’nin sözleşme uzatması çok iyi ama, geçen seneki gibi altıncı olunduğu zaman antrenör arayışına geçmeyelim lütfen... Bu sene işler daha sıkı. Geçen sezon son derece kötü yönetilen Fenerbahçe ve Galatasaray, önümüzdeki sezon çok daha iddialı ve başarıya açlar. Denizli prensip olarak 1 senelik kontratlara anlaşması mantıklı ama karşılıklı güvenin olması şart. Sürenin az olması istikrarı etkiler. Tabii ki 19 yıl aradan çifte kupa kazanılması çok güzel yalnız, hocaya sormak lazım; altyapıdan gelen futbolcu var mı? Bütün Türk takımlarının geleceği için altyapı çok önemli. Örneğin Arsene Wenger’in Arsenal’deki uygulaması örnek alınabilir. Lig Kupası’nda oynattığı takımın yaşı 19. Neden Türkiye Kupası’nda Beşiktaş böyle bir yola gitmesin. Bunun için de teknik adamla yapılan sözleşmelerin uzun vadeli olması gerekir ki, bu sayede gençlerin takibi daha iyi yapılsın.
***
Gökhan Zan’ın öyle ya da böyle Galatasaray’a gitmesi bence tam isabet. Gazetecilere yalvarıp, “Arsenal, Gökhan Zan’ı istiyor” haberleri yaptıran birinin Beşiktaş’tan gitmesi zaten gerekirdi. En ufak bir ilerlemesini göremedim. Zan, benim hep söylediğim, ‘3 metreye pas veremeyen futbolcular’ grubuna giriyor. Rijkaard gibi bir adamın oynatacağı sistemde bırakın onbirde yer alması, kadroda bile düşünülmesi beni şaşırtıyor. Çünkü Rijkaard’ın altyapısı, 8 yaşında başladı. Gökhan Zan hala kademeye girmeyi öğrenemedi. Her topa neredeyse rastgele vuran bir futbolcu oyunu arkadan başlatacak, bekleyelim görelim. Beşiktaş’ın da savunmasında zaaf olduğu gerçek. Sanırım bu işi bizden daha iyi bilen Denizli’nin de mutlaka kafasında bir plan vardır.

29 Haziran 2009, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bekleyelim görelim!‘’

Beşiktaş’ın aklında şu an golcü var. Ancak bu takıma önce santfor değil, müdafa adamı lazım. Bu takımın savunması yok. Önümüzdeki sezon Şampiyonlar Ligi’nde oynayacak bir ekibin bu kadar kolay gol yememesi gerek. Dünyanın en iyi iki golcüsünü alsan, bu savunma mantalitesiyle olmaz! Kaleciye de ihtiyacın var. Geri dörtlünün yenilenmesi gerek. Hala ‘sağlam bir önlibero sahaya sürülür’ deniyor. Diyelim ki Saha’yı aldın. Kaleye arkasını dönecek. Neden 8 maçtır gol atamıyorsun dediklerinde de, ‘ikinci bir santrfor yok’ diyecek. Ama dünyanın hiçbir yerinde bizim ki gibi futbol oynanmıyor...
Siyah-Beyazlılar, golcüden önce Ümraniye’nin kapısına yazacak, “Ya Zico gitmeseydi, ya iki Adnan Galatasaray’dan gitseydi. Bu takım beşinci olurdu.” Önce gerçekleri görmek lazım. Hala büyük bir hırsla bomba transfere bakılıyor. Alınacak bir ya da iki futbolcu Beşiktaş’ı hiçbir yere götürmez. Taraftarı da pek memnun edeceğini zannetmiyorum. Topuz transferi iki kupaya gölge düşürdü. Eğer bir ekole dönmek istiyorsan, yabancılarını çok iyi seçeceksin. Sistemi bilen bir hocayla çalışacaksın.
Kartal İlk devreyi altıncı bitirdiği zaman derhal menacerler çağrıldı ve antrenör aranmaya başlandı. Başkan’ın bir an evvel bu futbolcu alınımı, antrenöre bırakması lazım. Ama diyorsa ki benim param çok, Fenerbahçe’nin alacaklarından daha iyisini alırım. Yolları açık olsun. Şimdi Louis Saha’ya gelince. Beşiktaş’ın önerdiği parayı İngiltere’de kazanması mümkün değil. Ben 33 yıldır Premier Ligi izliyorum ve oradaki futbolcu yapısını çok iyi biliyorum. O yüzden Saha Türkiye’ye para için gelir. 3 maç oynar, 10 maç yatar. Son derece iyi bir takım kurarsın, Saha’nın (Kronik sakatlığından dolayı) yedeğini bulursun. Büyük takım olmak istiyorsanız, büyük düşünmelisiniz. Arsene Wenger, ismi ne olursa olsun 30 yaşından büyük oyuncuya 1 yıllık sözleşme imzalar. 3+1’lik sözleşme, 18’lik futbolcuya yaptırılır, satılır, para kazanılır. Saha’dan ne para kazanabilirsiniz ki?
En güzelini aslında Mustafa Denizli söyledi: “Bekleyelim, görelim.” Denizli geçen sezon diğer takımların halini görmese, gelmezdi Beşiktaş’a. Emre’li, Alex’li, Carlos’lu, Topuz’lu Fenerbahçe takım kursun da, biz seyredelim. Bir de henüz savunması Beşiktaş kadar bile olmayan Galatasaray’ın haline bakalım; transferi ondan sonra yapalım. Bence bu felsefe en mantıklısı!

19 Haziran 2009, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Önce stadı yapın‘’

İki kupa kazanılmış, Fulya hizmete girmiş... Sırada stat varken hala Topuz olayıyla, boş işlerle uğraşılıyor. Stadı yapıp tarihe geçmek varken, bir sene kaybediliyor. Kötünün iyisi şampiyon oldu, bunu açık şekilde konuşmak lazım. Seyirciyi yerinden kaldıracak veya biraz heyacanlandıracak hangi maçı hatırlıyorsunuz. Nerelere transfer yapılması gerektiğini koyiçi esnafı bile biliyor. Neden bir izleme komitesiyle bu iş halledilmiyor da, yine menacerlerin tuzağına düşülüyor. Gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum. Hoca Çeşme’de, Başkan Avrupa’da futbolcu peşinde. Zannediliyor ki, 3-4 milyon Euro’ya yapılacak üç takviyeyle malzemecisi 2 milyon Euro kazanan takımların arasından sıyrılıp Şampiyonlar Ligi’nde final oynanacak.
Ben bu kadar eleştirdikten sonra çözümün Metin, Ali, Feyyaz ruhuna dönülmesinden yana olduğumu da eklemeliyim. Stat yapılır, gençlere dönülür, altyapıya önem verilir. Ardından takımın bir iskeleti oluşturularak, yüzde yetmişi Beşiktaşlı takıma takviye yaparsınız. Bu ruhla oynayan takıma bir Ferdinand bir Amokachi eklenir, anlarım. Ama şu andaki takıma Messi gelse ne olur. Bunu yapmak için açık açık, ‘Biz bu sene transfer yapmıyoruz. Gençleri yetiştirip stadı bitirmek istiyoruz’ demek lazım. Günü kurtarmak maalesef sadece Türkiye’de geçerli. Bir Topzuz’la uğraşıp, insanların neşesinin kaçırdığınızın farkında mısınız. Kimse bana, “Gelse ne olur, gelmese ne olur demesin.” Üç metreye pas veremeyenlerin arasında çok iş yapardı.

17 Haziran 2009, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’1976'dan beri ne değişti...‘’

İngiltere’de holiganlar vardı, o zaman Premier Lig yoktu ve statlar feci bir haldeydi. Kulüpler de üç beş kişi tarafından yönetiliyordu. Kısacası borç içinde oldukları için durumları da hiç iyi değildi. Bizdeki vaziyette aşağı yukarı aynıydı. Aradan 33 sene geçti, iki ülke arasındaki fark, neredeyse 80 seneyi buldu. Peki biz bu işi nasıl başardık? Benim cevabım şu: Kulüpler hala amatör başkan ve idareciler tarafından yönetilmekte. Tuttukları takımın başında olmak da, onları diğerlerinden ayırıyor zannediyorlar.
Şampiyonlar Ligi maçı oynatacak stat sayısı çok az. İngiltere’de bırakın statların arsasını hükümetten istemeyi, karşılaşmalardaki polisin parası bile kulüp tarafından ödeniyor. Profesyonellik artık doruğa çıkmış durumda anlayacağınız. Kiriş World Otel’de tatildeyim. Gazeteleri okuyorum ve 1976’dan beri değişen en önemli şey, futbolcu menacerleri ve yorumcu fazlalığı. Türkiye’deki futbolun kalitesi bu kadar düşükken, televizyonlar topun 3 santim çizgiyi geçmesiyle insanların beynini yıkamaya başlıyor, saatlerce benzeri konuları tartışıyorlar, izleyicileri de taraftarları da uyutuyorlar.
Bir büyük takımın başkanı, ‘3 sene üst üste şampiyon olacağız’ diyor. Hedefler hep Avrupa’da final oluyor. Yapılacak transferleri yine tüccar ve serbest meslek sahibi yöneticiler yürütüyor. Artık miyadını doldurmuş futbolcularla başarı aranıyor. Federasyon Başkanı örnek olarak İngiltere’yi gösteriyor. İyi güzel de, İngiltere 10 senelik bir sürede bu işi gerçekleştirdi. Biz ise hala yerimizde sayıyoruz. Neden diye düşünmüyoruz bile... Biz de sabır var mı? Önce onu tartışmalıyız.

13 Haziran 2009, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tugay'a uğurlama‘’

Blackburn’ü haritada gösteremeyecek insanlar, kendilerine Tugay üzerinden prim yapmak için yarışa girmiş durumdalar. Kimse merak etmesin son maçta ben Ewood Park’ta değil Antalya’dayım. Tugay’ın kariyerinde canlı izleyeceğim son maçı 17 Mayıs’taki Chelsea karşılaşması olacak. 25 senelik kariyeri olan bir futbolcuya 8 yıl sonra sahip çıkmak sadece Türk olmanın verdiği bir özellik olmalı. Reserve takıma gidiyor haberleri hatta oynayacağı maçların programını veren gazetelere tek karşı duran benim. Doğrudur, Tugay’ı 21 yaşındaki oğlumdan ayırmadığım. Doğrudur galibiyette mağlubiyette dertleştiğimiz. Doğrudur reklam peşinde olmadı. Doğrudur 8 sezon sarece gol attığı zaman isminin bir, iki gazete sütunlarına girdiği...
Allah’ın kimselere vermediği futbol önsezisi olan bu futbolcu ve aile babası sadece son maçında hatırlanmamalıydı. Gelin, görün; şahit olun, her türlü haber sizin olsun onu da yüzünüze gözünüze bulaştaracağınızdan eminim. Hatta Tugay’la bu konu üzerine 8 senedir konuşuyoruz. “Abi iyi haber onların işine gelmez. Ne zaman işin içinde şeytanlık var, telefonlarım susmaz” diyen Türkiye’yi İngiltere’de en iyi temsil eden bu insana sahip çıkmak aslında, gazetelerin ve televizyonların çok uyanık spor müdürlerinin büyük zekası olmalı. Sakatlandığında Nihat ile röportaj yapmak kimsenin aklına gelmez. Tuncay’ın küme düşmesini can-ı gönülden dileyenler var. Amatör başkanların, UEFA Kupası’nda hedef koydukları finali oynayan takımın Middlesbrough olduğunu unutmaları beni dehşete düşürüyor. İnsanların 3 santim ofsayt için “Ben demiştim” dedikleri bir ülkede benden kimse yorum beklemesin. Elini taşın altına koymayan ve Türk futbolunun hiçbir zaman ekol olamayacağını kabullenmiş tesadüfi 3-5 maç kazanıldığında ortaya çıkan insanların ışıklar söndükten sonraki görüşlerini açıkca beyan etmelerini beklemiyorum. Sadece biraz insaf diyorum. Dikkatli olmanız konusunda bir uyarım var. Reserve takım konusunda haber yapıp, internette dolaştıranlara Tugay’ın bir cevabı olacak. Burada yazamam. Demedi demeyin sonra. Ben kötü gün dostuyum.

07 Mayıs 2009, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI