Arama

Popüler aramalar

‘’Wenger'le 12 yıl‘’

1996 sezonunun başına kadar Arsenalli futbolcular maç bitiminde rakip futbolcu ve teknik direktörlerle Highbury’de kendilerine ayrılan ‘PLAYER’S LOUNGE’da bira içerlerdi. Sadece Arsenal değil bütün takımlarda bu bir gelenek halindeydi. O zamanlar Strazbourg Üniversitesi ekonomi mezunu 4 lisanı anadili gibi konuşan fakat, fazla parlak futbolculuk mazisi olmayan adı-şanı duyulmamış bir teknik direktörün Arsenal'i bugünlere getireceğini söyleseler herhalde kimse inanmazdı.

Futbolcular vitaminle tanıştı
Önce bardaki içkilerin yerini su aldı. İçki kültürü sona erdi. Antrenmanlara bile çakırkeyif gelen futbolcular vitaminle tanıştı. Geleneksel yağda balık ve patates kızartması yerini ızgara balık ve salataya bıraktı. Bugün hâlâ Seamann, Dixon, Keown, Adams, Winterburn beşlisi futbolu bıraktıkları zaman yaş ortalamalarının 37 olmasını, bu sıkı diyet ve disiplinli çalışmaya bağlıyorlar. Bütün kıtaları tarayan bir 'scout' sistemi kuruldu. Hiçbir yerde görmediğiniz, sahaya çıkmayan, röportaj vermeyen, yardımcısının adı Boro Primorac, Wenger'in vazgeçilmezi. 'Scoutların' önerdiği futbolcularda da son söz onun. Hani bizim Emirates’e 10 dakikada bir gönderdiğimiz futbolcular var ya, işte onların 10'unu kesen adam bu!!!.

Tugay'ı tek geçti!
Bugüne kadar bir kere seyredip, ‘Hemen alalım’ dediği tek Türk futbolcusu var; o da Tugay. Temsilcimizin 6 sene önce Blackburn formasıyla Arsenal'e karşı ilk oynadığı ve 3-3 biten maçtan sonra Graham Souness’ten resmen istediler fakat 'red' cevabı aldılar.

'Yaş ortalaması önemli değil'
Arsenal, 11 Kasım 2008 günü Carling Kupası maçına Wigan’a karşı 19 yaş ortalamalı bir takım çıkardı. Muhteşem bir oyundan sonra 3-0 kazandılar. Yine Carling Kupası'nda 2 Aralık’ta 2-0 yenildikleri maçtan sonra Wenger'in açıklaması çok ilginçti: ’Yaş ortalamasının 19 olması önemli değil, oyuncularımın baskı altında neler yapabileceklerini gördüm. Bu da bana yetti’.

Neden hep Wenger?
Ortada gözardı edilemeyecek bir başarı var. Bu kadar yetenekli futbolcuları keşfedenin, 'Neden hep Wenger olduğu' sorusuna kulüp yetkilileri şöyle cevap veriyor: 'Arsene, belki Fransa'nın nüfusu ve yüzölçümünü hatırlamakta zorlanır ama, Brezilya 2.Ligi'nin 6.sırasındaki takımının orta saha oyuncularını ezbere bilir’. Bunları ben yetiştirdim, bizim evladımız, hiçbir yere bırakmayız demiyor. Aksine önlerini açıyor ve kiralayarak kendilerini göstermelerini sağlıyor. Evindeki her maçı 60 bin seyirciye oynaması ve 45 bin kişilik kombine kuyruğu olmasının sebeplerinden birkaçı da bunlar olsa gerek.

05 Aralık 2008, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hayırlı derbiler‘’

Mustafa Hoca’nın aklında bin tilki dolaşıyor... Ancak benim de derbiyle ilgili düşüncelerim var. Güvenlik toplantısından sonra 3 bin 800 polisin maçta görev yapacağı açıklanacak. Beşiktaş taraftarları, ‘kafese’ girmeden önce en az üç kez aranacak. Uygar bir ülke olduğumuzu ispat etmek için, “İnşallah olay çıkmaz, küfür edilmez, dostça bir derbi olur” denilecek.
Bu dileklere rağmen çıkacak olaylar, ‘ufak tefek’ şeklinde yorumlanarak geçiştirilecek.
Güiza, hocasından aldığı taktiği en iyi şekilde yerine getirerek, Rüştü’ye markaj yapacak. Bu başarısından dolayı da müthiş bir alkış alacak.

Aragones, “Kazım’ı istemeye istemeye oynatıyorum. Fakat siz yine de ona pas vermeyin” diyecek.
Volkan, boğazına taktiği kaşkolvari şeyin markasını kimselere söylemeyecek, “Sürprizlerimi bekleyin” der gibi, yakında maçına göre kravat ve fular takacağı izlenimini verecek.
İki İbrahim’den ‘deli’ lakaplısı her yere düştükten sonra, iki elini açıp hakeme bakacak. Diğeri de her kornerde itişip kalkıştıktan sonra bütün kabahatin rakibinde olduğunu ve hakemin bu pozisyonu görmediğini, seyircilere tek tek anlatmak telaşı içinde olacak.

Maçın ardından kazanan da kaybeden de, “İyi mücadele ettik” diyerek, insanların akli dengesini teste tabii tutacak. Kaybeden, “3 puanlı sistemde herşey olabilir” dedikten sonra ligin çok uzun bir maraton olduğunun altını çizerek, kamuoyunu bilgilendirecek...

Son olarak da...
Yorumcular her zamanki gibi konuşmalarıyla insanları, “Acaba biz yanlış maç mı seyrettik?” dedirtecekler... Ben bu filmi görmüştüm sanki. Haydi bakalım, hepimize hayırlı ‘derbi’ler...

28 Kasım 2008, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Volkan'ın gecesi‘’

Önce Arsenal’den başlamak istiyorum. Gençlerin gençleriyle Şampiyonlar Ligi’nde Fenerbahçe karşısına çıkan Arsenal, İngiltere Premier Ligi’nde yarattığı hayalkırıklığını, Şampiyonlar Ligi’ne de taşıdı. Tipik bir Arsenal gördük sahada. Topu alıp, oynayıp, çok pas yapıp, kalenin içine girmek istediler. Kazanmak Arsenal’in hakkı mıydı?.. Bence değildi. Bütün oyun planını İspanyol futbolcusu Cesc Fabregas’ın üzerine kuran Fransız teknik adam Arsene Wenger’i genç oyuncuları hüsrana uğrattı. Bu maçta Wenger’in şans verdiği isimlerden Nasri ve Ramsey, son derece pasif oynayarak, takıma hiçbir katkı sağlayamadılar. 17 yaşındaki Ramsey, hatırlayacağınız gibi İstanbul’daki mücadelede Devler Ligi’ndeki ilk golünü atmıştı.
Gelelim Fenerbahçe tarafına...
Kalesinde muazzam bir Volkan vardı. Fevkalade oyunuyla, takımına büyük katkıda bulundu. Fenerbahçe’nin en kötü iki oyuncusu; ne yapmak istediğini bilmeyen ve hâlâ karar veremeyen Colin Kazım ile Roberto Carlos’tu. Aragones’in saha kenarına gelerek, özellikle iki oyuncuyu defalarca ikaz etmesine rağmen, takıma en ufak bir katkıları olmadı.
Benim aklım hep Alex’te kaldı. Eğer bu maçta Alex forma giyebilseydi, Fenerbahçe, bu karşılaşmada en azından gol atardı. Bir de iyi günündeki(!) Carlos’un yardımıyla Sarı-Lacivertliler, Emirates’te Arsenal’i yenebilirdi. Yine de takım olma yolunda Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi’nde bizleri hayalkırıklığına uğratmadı.
Fenerbahçe’ye teşekkürüm şundan... Arsenal televizyonuna çıkıp, maçın sonucu hakkında sorulan soruya; ‘Fenerbahçe beraberlik alır’ dediğim zaman Arsenal’liler şaşırmıştı. Hiç olmazsa 1 puan aldık. Ve Arsenal’e karşı oynanan cesur futbol, Fenerbahçe için ümit verici.

06 Kasım 2008, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Darısı başımıza‘’

Tottenham maçı öncesi Arsenal’de Fabregas, “Tottenham kız takımımızı bile yenemez” dedi. Tottenham’dan konuyla ilgili çıt çıkmadı.
Öyle bir maç izledim ki, notları oğluma aldırdım. 1 saniyesini bile kaçırmak istemiyordum. Hakem kararları kimsenin umurunda değildi. Bunları anlatmamın sebebi şu; Türkiye’de 100’ün üzerinde ‘kusur yorumcusu’ var. Sürekli pozisyonları değerlendirip, insanların bütün dikkatini futboldan alıp bu yöne çekiyorlar. Futbolcu hegemonyasına dokunmak işlerine gelmiyor. Antrenörleri harcamak çok kolay. Arsenal’in başında bir Türk hoca olsaydı, 5 dakikada 2 gol yiyip maçı 4-4 bitirmezdi. Zaten bitirseydi, istifası istenirdi. Dediklerime inanmıyorsanız, maçın kasedini analizcilere izletin. Türkiye Kupası’ndaki maçlara ve ‘çekişmeli’ dediğiniz Süper Lig karşılaşmalarının arasına bunları serpiştirin. Karşınıza çıkacak vahim tablodan sonra, ‘Ne yapmalıyız’ diye düşünün. 3 metreye pas atamayan futbolcu için ‘gününde değildi’ derseniz Allah sizi çarpar! Bir kere de bu adamın yeteneği yok, yorumunu hiç duymadım.
9 gazeteli ve üç yorumculu bir lig var İngiltere’de. Haftada bir 15 dakikası basına açık idman var. Ertesi gün gazetelerde çıkan haberler hep aynı. Maçlardaki konuşmalar dışında basının sermayesi yok. Yalan yazdıkları zaman önce kulüp tarafından uyarılıyor, ardından uyarı işe yaramazsa mahkemeye gidiliyor. Transfer haberleri ise menacerlerden geliyor. Gazeteler ise bunları ‘dedikodu’ başlığıyla yayınlıyor. Ben bizim sistemi anlatıyorum, ağızları açık kalıyor. Sayfa doldurma sorunları yok. Rugby, cricket ve tenis var... Bu anlattıklarım hepimize... Hadi darısı başımıza.

31 Ekim 2008, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tek yol var!‘’

Fenerbahçe karşısında kolay goller bulan Arsenal, 2-0 kazandığı Upton Park’taki West Ham United mücadelesinde 75 dakika beklemek zorunda kaldı. Yarın sahasındaki Tottenham maçını düşünen Arsene Wenger, Adeyabor’u 68 dakika yanında oturttu. Walcott’un yerine oyuna giren Adebayor, Arsenal’in bu maçtan 3 puanla ayrılmasındaki en büyük etkendi.
Basın toplantısında Wenger, “Geçen sene Adebayor’u çok fazla şans vererek yordum. Oyuna sonradan girerek maçı nasıl değiştirdiğini gördünüz. Everton karşılaşmasında da aynısını Walcott yapmıştı. Her teknik adamın bu tip futbolculara ihtiyacı vardır” diyerek neden Adeboyor’u yedek bıraktığının cevabını verdi. Bizler de buna inandık! Sanırım Fransız teknik adam Barcelona’nın bu oyuncu için kapıda yattığını ve haftalık 80 bin Pound’u masaya koymazsa da Emirates’tan ayrılacağını unuttu.
Arsenal, yarın can düşmanları ilan ettikleri ve her fırsatta dalga geçtikleri Tottenham’ı konuk edecek... Ardından da Cumartesi günü Stoke City deplasmanına gidecek.. Ve 5 Kasım’da da Fenerbahçe’nin karşısına çıkacak. Wenger bu yoğun trafikte 20 futbolcudan yararlanabilir. Tahminim sahasında oynacağı Fenerbahçe maçında kilit isimleri Adebayor ve Fabregas’ı dinlendirecektir. Bu şartlarda karşısında kazanmak isteyen bir Fenerbahçe bulursa, almak isteyeceği en iyi sonuç beraberlik diye düşünüyorum.
Temsilcimiz devamlı olarak topu arkasında kalarak, Güiza’yı tek forvet sahaya sürerse, fazla pas yapma alışkanlığı olan Arsenal’in oyun düzenini bozabilir. Zaten onlara karşı başka türlü oynayan bir takım yok Emirates’ta.
Küçük bir not: Geçen cuma senede bir yapılan kulüpte hisseleri olan taraftar temsilcileri ve yöneticiler arasındaki toplantıdan ilginç bir sonuç çıktı. Wenger, Emirates Stadı’nda seyircilerin gerektiği kadar takıma destek vermediklerini belirterek, “Emirates’i kütüphaneye çevirdiniz. Çok genç oyuncularımız olduğu için desteğe ihtiyacımız var” dedi.

28 Ekim 2008, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Arsenal'in gençleri‘’

Kimse bana Aragones veya Fenerbahçe yönetiminin yanlış işler yaptığını söylemesin. Sadece Alex’in ayağına top yakışan bir takımda, daha fazlasını beklemek mümkün değil. Fenerbahçe bir araya gelip, ‘biz bu kadar kötü oynayacağız’ dese, gerçekten başaramaz. Karşınızdaki takım Arsenal... 11 dakikada iki gol yiyip, hala bireysel üstünlüğünüzü sahaya yansıtamazsanız, hezimet kaçınılmaz olur. Kesinlikle Aragones’i suçlamıyorum. Fenerbahçe defansının yaptığı hataları, amatör takım bile yapmaz. Birbirleriyle yardımlaşmaları hiç yok, kademe hataları muazzam ve biz Aragones’in bu futbolcuları bir anda Şampiyonlar Ligi’nde iddalı duruma getirmesini bekliyoruz. Maçtan önce gerçekten Fenerbahçe’den ümidim vardı. Hep aklımda İstanbul’daki Chelsea maçının ikinci devresi vardı. ‘Acaba’ dedim, yeteneklerinin üzerine çıkacak, cesaretini sahaya koyacak bir oyuncu aradım. Çok az Güiza’da gördüm. Arsenal’in 11’ini gördükten sonra, Van Persie’nin yedek kalmasıyla Arsene Wenger’in beraberliğe oynayacağını düşündüm. Fakat Diaby’nin, Adebayor’la Fenerbahçe’nin üzerine gitmesi, 11 dakikada skoru 2-0’a getirdi. İki takımı yanyana koyalım. 32 senedir seyrettiğim Arsenal’in bu futboluyla Premier Ligi kazanması çok zor. Şampiyonlar Ligi’nde bir üst tura geçmesi şu an garanti gibi. Devler Ligi’ni de alacağını tahmin etmiyorum. Ve dönüp dolaşıp Fenerbahçemiz’e geliyoruz. Tamamen gençlerden kurulan bir takıma karşı, kendi sahasında bu kadar pasif oynayan bir takımın hedefi ancak UEFA olmalı.

22 Ekim 2008, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aragones mi, Wenger mi?‘’

Geçen sene Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finale kaldığı zaman, eşleşmesini istediğim takım İngiliz ekipleri arasında Arsenal’di. Çünkü Arsenal, Chelsea ve Manchester United gibi rakibini ısıran bir oyun yapısında hiçbir zaman olmadı. Tekniğe ve pasa son derece yatkın bir oyun tarzları var. Nasıl ki Türkiye’deki takımlar Alex’i durdurmaya çalışıyorlarsa, Sarı-Lacivertliler’in de yapacağı şey; Fabregas’ın geri dörtlüden ve Almunia’dan aldığı paslara izin vermeyerek, orta sahanın hakimiyetini ele geçirmek olmalı.
Fabregas istediği topları alamadığı zaman Arsene Wenger ikinci planını devreye sokuyor. Uzun toplarla direkt Adebayor’un üzerine hücum planlarını kuruyorlar. Milan’a giden Flamini ile Barcelona’nın yolunu tutan Hleb’in yokluğunda Arsenal’in bütün hücum yükünü Fabregas üstleniyor. Yeni alınan Fransız orta saha oyuncusu Samir Nasri ve Denilson, şu anda Şampiyonlar Ligi’ni kaldıracak gerekli tecrübeye henüz ulaşamadılar. Arsene Wenger’in bu maçtan 3 puanı alıp gruptan çıkmayı garantilemek istemesindeki amaç, genç futbolcularının daha fazla tecrübe kazanmalarını istemesi. Zaten Carling Cup’ı, tamamen genç oyunculara bırakmış vaziyette. Finale kalsalar bile yine gençlerle devam edecek.
Fenerbahçe’nin, geçen sene İspanya’daki Sevilla ile İstanbul’daki Chelsea maçının 2. yarısındaki kazanma azmini kesinlikle sahaya yansıtması gerekiyor. Eğer Arsenal’in, son derece pas yaparak sahanın her tarafına yayılmasını önleyemezse, Fabregas oyunun liderliğini alır ve takımı iki kanattan da çizgilere indirerek çok rahatlıkla Adebayor ve Van Persie’yi gol pozisyonuna sokabilir. Her zaman söylediğimiz gibi Türk takımlarının en kolay gol yediği, duran toplar ve frikiklere çok dikkat edilmesi gerek. Sonuçta tüm İngiliz ekipleri için bunlar penaltı değerinde...
Sagna, Toure ve Gallas’ın olmaması Arsenal için çok önemli bir kayıp. Bugüne kadar hiçbir sakatlıkta mazeret aramayan Wenger, Everton maçı sonrası üçünü de arayacaklarını üstü kapalı bir şekilde açıkladı. 7 maçta 4 mağlubiyet alan Aragones’in baskı altında olduğunu bilen Wenger, bu karşılaşmayı çok ciddiye alıyor. Ben yine de Fenerbahçe’nin, Şampiyonlar Ligi’ndeki kimliğini sahaya yansıttığı takdirde, yenemeyeceği takım olmadığını düşünüyorum.

21 Ekim 2008, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’David Moyes ve Walcott‘’

Emirates Stadı’nda bu sene ilk canlı izlediğim Premier Lig maçıydı Arsenal-Everton mücadelesi. Maç başlar başlamaz, sahanın kenarından takımını bir orkestra şefi gibi yöneten Everton hocası David Moyes’a gözüm takıldı. Yakubu’yu ilerde tek bıraktı. Arkasına Belçikalı 1.94’lük Fellaini’yi koymuştu. Bir makine gibi işleyen Everton, 9. dakikada Osman’ın golüyle öne geçti. Golden sonra yine gözüm Moyes’teydi Sahanın kenarından devamlı takımını ileriye çıkartıyordu. Yani Arsenal’e, ‘Ben buraya puan almaya değil, sana daha fazla gol atmaya geldim’ mesajını veriyordu. Bunun yanında karşılaşmada yerini yadırgayan Song’un zaafları sonrası Everton’ın bütün atakları da, sağ kanattan gelmeye başladı. Karşılaşmanın kırılma noktası ise 35’te Lescott’un kafa vuruşunu Arsenal’in solbeki Clichy’nin çizgiden çıkarmasıydı.
Arsenal, dünyanın en fazla pas yapan takımlarından biridir. Ancak ilk devre 5 pası yapmak da bile zorlandılar. İkinci devre Toure’nin kolundan sakatlanmasıyla Arsenal’in hocası Wenger, Fenerbahçe maçına sakladığı Walcott’u oyuna aldı. Eboue daha alışık olduğu sağbeke geçerken, Song da savunmaya geçerek Premier Lig’de 250. maçını oynayan (249’u M.United’da) Silvestre’nin yanına çekildi. Oyunun çehresini bir anda değiştiren Walcott, Arsenal’in, Everton’ı yıkmasını sağladı. Yine gözüm Moyes’a takıldı. İkinci yarıda, ilk devredeki Moyes gitmiş, yerine tamamen takımı kendi ceza sahasından çıkmadan takımını oynatan bir hoca gelmişti. Bunu gören Arsenal de, hemen rakibinin üzerine yüklenerek mücadeleden istediği sonucu aldı.
Bunları neden anlatıyorum... Sadece Fenerbahçe değil, herhangi bir takım genç kadrosuna bakarak Arsenal’e aldanmamalı. Eğer skorun üzerine yatmaya çalışırsanız, teknik olarak son derece üstün oyunculardan kurulu bu takım, rakibini her zaman cezalandırır. Ancak kaptan Gallas ve Sagna’nın eksikliğini hissetikleri de bir gerçek. Eğer Fenerbahçe, geçen seneki takım ruhunu tekrar canlandırırsa, İnter ve Chelsea zaferlerine bir yenisi daha eklenebilir...

19 Ekim 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI