Arama

Popüler aramalar

‘’Stoke City nasıl kazandı?‘’

Whıte Hart Lane'de en son galibiyeti 1975 senesinde almış olan Stoke City, menajeri Tony Pullis hiç çekinmeden söylüyor. ’Bızım Premiership'teki en büyük galibiyetimiz. Bu üç puan bizi çok değişik yerlere götürebilir. ’Maçtan önce Sorensen hastalanınca Stoke kalesini Simonsen korudu. Kalesinde adeta devleşti. Maçın 23’cü dakikasında bence maçın oyuncusu Lennon sağ taraftan bir orta yaptı. Crouch’un kafası kaleye girerken Stoke santrforu Beattie akrobatik bir vuruşla topu çizgiden çıkardı. Benim yaşımda olanlar bilir, Fatih Terim'in de böyle çizgiden çıkardığı toplar çoktu Galatasaray'da oynarken. O yüzden bir dizideki büyücü Samantha lakabını takmıştı seyirci Terim'e.

Maçın 13’cü dakikasında Beattie’nın gol teşebbüsünü çizgi üzerinden çıkaran Woodgate başına aldığı darbeden dolayı oyuna devam edemeyince Spurs, ilk değişikliğini Dawson'la yaptı. Tamamen tek kale oynanan maçın ilk yarısı golsüz bitti. İkinci yarı bilhassa Lennon'un sağlı sollu ortalarıyla tamamen Spurs kontrolü altında başladı. Şimdi maçın kırılma noktasına gelelim. 57’nci dakikada Whelan-Delap değişikliği oldu Stoke Cıty'de. 63'üncü dakikada Keane yerini Pavlyucenko'ya Huddlestone da yerini Jenas'a bırakınca Spurs üç değişiklik yapmış oldu. Tuncay 70’inci dakikada oyuna girerken çıkan oyuncu Beattie ile birbirlerine sarılmaları bence takım ruhu açısından çok önemliydi. 78'inci dakika Spurs taraftarlarının uzun zaman hafızalarından silinmeyecek bir olay yaşandı White Hart Lane'de...

Maçın en iyi oyuncusu Lennon 57'inci dakikada oyuna giren Whela'nın darbesiyle ayak bileğinden sakatlandı. Kenara geldi oyundan çıkmak istediğini belirtti, Harry Rednapp üç oyuncu degiştirdiklerini eliyle işaret ederek basın tribününe mesaj gonderdi. Oyuncusu hocasını dınlemeyerek soyunma odasının yolunu tutu. Yine maça dönelim. 57'inci dakıkada oyuna gıren Whelan on kişi oyuna devam eden Spurs ceza sahası koşesinde Fuller'in verdiği pası gol yapmasıyla üç puan Stoke Cıty'nin oldu.

Basın toplantısında Harry Rednapp’a sordular: Neden Lennon sahada kalmadı diye. "Gidin kendisine sorun. Ben kolu kırılıp oyuna devam eden, kandan forması gozukmeyen oyuncular gördüm. Belki ben çağ dışı kaldım, soyleyecek lafım yok. Kendi tercihi" diye cevap verdı... Yorum sizin...

25 Ekim 2009, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Beşiktaş nasıl kazanır?‘’

Şampiyonlar Ligi'nde Beşıktaş'ın maç kazanması mümkün değil. 2 Ankara, 2 Kasımpaşa maçlarıyla Süper denilen Türk ligini idare eder. İbrahim Kaş denen bir oyuncu var. Bu saatten sonra ona hiç kımse futbolu öğretemez. Futbol denen oyun bu kadar kötü oynanamaz. Gerçekten utanılacak bir durum, bir de abisi var garanti para olmazsa olmaz diyen maca iki eksikle başlıyorsun.

Beşıktaş'ın elindeki futbolcularla Avrupa'da maç kazanması çok zor. İnsanları gaza getirip biz büyük takımız demek kolay da, oynanan oyun hiç de öyle değil. Ben Manchester'dayım... Maçı İngiliz televizyonundan seyrettim. Graham Souness hep eskiden ve Galatasaray'dan bahsetti. Son derece basit top oynayan ve bu gruptan çıkması mucizelere bağlı olan bir takıma Beşıktaş'ın yenilmesini şansa bağladı. Elbette ağır konuşmuyorlar benim kadar da Beşiktaş bu saatten sonra Şampıyonlar Ligi'ni çok zor görur önümüzdeki senelerde... Bir değil iki kaleci lazım diyorum kızıyorlar. Bu kadro birbiriyle uyuşmuyor diyorum kızıyorlar... Mustafa nın tarihi geçmiş diyorum kızıyorlar. Ben de ne yazacağımı şaşırdım.

Kimse kusura bakmasın ben Arsenal'i eleştirdiğimde Wenger 'Evet haklı oldugunuz taraflar var' diyor ve yapması gerekeni öne sürüyor. Günü kurtaran Mustafa Denizli burnundan kıl aldırmıyor. Beni en çok üzen de başkanının hala antrenör araması. Kendi söylemiyor yazdırtıyor. Beşiktaş çok kötü futbol oynayan ve uyum sağlamayan, kurulmuş iskeleti olmayan bır takım. Acele şampiyonluk istenildiğinde ortaya böyle bir tablo cıkıyor. Verilen garanti paralarla bu takımı değiştirip yenisini yaratmak kolay bir iş değil. Genel tabloya baktığımda Beşiktaş'ı hiç de iyi günler beklemiyor.

30 Eylül 2009, Çarşamba 22:45
YAZININ DEVAMI

‘’Zico ve Wenger‘’

Fenerbahçe 'Zico’yu göndermeseydi şampiyon olurdu' dedim bir yazımda. Özür diliyorum gönderenlerden. Takımı Olympiakos ilk devre hiç korner atmadı Arsenal'e karşı. Gol pozisyonuna girmedi ve üç pas yapamadılar. Arsenal'e karşı hezimetten kalecileri emektar Nikopolidis'in sayesinde kurtuldular. 9 kişi hiç çıkmadan oynadılar ve sayısını unuttuğum pozisyonlar sonunda 78. dakikada Fabregas'ın Eduardo'ya verdiği pasta onun ortasını kale sahasında Van Persie tamamladı ve durum 1-0 oldu.

Fulham maçından çok farklı bir görüntüdeydi Arsenal. İkinci golde ofsayt tartışmasını en koyu Arsenalli bile yapamaz. Hakemler resmen kaçırdı. Basın toplantısında Wenger bile gülerek aynı hizada diyorsa ona en az üç metre eklemek lazım. Neticede gol ofsayttı ama maç 8-0 bitebilirdi. Beni hayrete düşüren Zico'nun Arshavi'nin attığı ikinci goldeki yorumuydu. Zico'dan bir tercümana ondan da İngilizler'e çevrilen yorumda ‘Üç hakem de Fransız'dı zaten Arsenal'de çok Fransız var, hocaları da Fransız. Bu yüzden taraf tuttular. S.Liege maçını da hakemler sayesinde kazandılar..

Saygıdeğer BEYAZ PELE... Ya sen Turkiye'de fazla kaldın ya da maçı seyretmedin. Buyur gel Turkiye'de yorumculuk yap. Karşında komple bir takım vardı. Ver kaç vardı, kenardan oynama, çizgiye inme, şut... Ne istersen vardı. 20 tane kaleyi bulan şut atan bir takıma yenildiğin zaman rakibi tebrik ederler normalde. Benim Zico'ya yüklenmemin sebebi şu: Ülkesinden 33 senedir uzak fakat futbolun her zaman içinde olan bir insanım. Diyelim bir hoca bıraktı Turkiye'de. Hani olur ya… Akla gelen üç isimden biri Zico, digeri Lucescu'dur. Diğeri de Daum..

Yakından tanıdığım bir takımın Fener'e nazire yapmasından korktuğum için bunları yazıyorum. Turkiye'yi tanıyor filan diyerek üzerine atlayabilirler. Aman uzak durun başka işlere bakın. Yunanlı bir gazeteci Arsene Wenger'e ‘Kalecimizi begendiniz mi ?’ diye soru yöneltti. Fransız hocanın cevabı çok ilginçti. ’Nikopolidis maçın adamıydı fakat geçen hafta benim kalecim Fulham maçında üç puanı almamızı sağladı’ cevabını verdi. Arsenal, geçen sene 35.2 milyon pound kar yapmış. Dün açıklandı. Wenger'e de 50 milyon pound vermişler transfer yapsın diye. Olmaz diyor Wenger, ‘futbolcu supermarkette mi satılıyor’ hepsinin takımı var piyasada elimdekilerden iyisi yok ‘.

Haftaya maç trafiğim sıkışık. Pazar günü 13.30'da başlayacak Arsenal-Blackburn maçından çıktıktan sonra 16.00'da başlayacak Chelsea-Liverpool maçına nasıl yetişebilirim diye düşünüyorum. Hoşçakalın.

30 Eylül 2009, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Arsenal'in işi zor!‘’

Maçları canlı seyretmek başka oluyor. Ne gibi mi? Mesela maça giderken trende yolculuk sırasında Arsenal taraftarlarının Adebayor ve ailesine ettikleri küfürler, ülkemizde edilen küfürlerle çakışıyor. Televizyonda bu yok. Mesela İngiltere futbol federasyonunun Fulham'a FAIR PLAY’den ötürü 50 bin pound ödül verdiğini maça gitmezseniz kımse söylemez. Turkiye'de bütün gazetelerin atladığı Bobby Robson için yapılan törene katılanlar ve Fulham'da oynamış olmasından dolayı her yerde resimlerini görmek maça gidenlere nasip oluyor. Canlı maç deyip geçmeyin. Hele hele bu Premıership'te oluyorsa başka türlü oluyor. Hakkını yememek lazım bizim kanalın. Sadece dil tuşunu İngilizce'ye getirmeniz lazım zevk alabilmeniz için. Premiership yayını yapan bütün spikerlere ve yayıncılara senelerdir yalvarıyorum. Burada maçlar tek topla oynanır diye. Oralı olan yok. Bir evet deseler hepsini bedava bilgi manyağı yaparım.

Gelelim maça... Arsenal her zamanki gibi topa hakim, bol pas yapıp kaleye topla girmek isteyen görüntüsündeydi. En zayıf halkası denilen kaleci Mannone harika bir maç oynadı. Fulham bu ligde küme duşme korkusu olmayan takımlardan biri. Geçen sezon Arsenal'i Craven Cottage’da yendi, Emirates’te berabere kaldı. Hem de Arsenal'den gol yemeden. Arsenal'e gelince, kasığındaki sakatlıktan yeni kurtulan Arshavin vasatın altında kalınca istediği golü bulmakta zorlandı. 52’ci dakikada Fabregas'ın akıl dolu pasıyla onsekiz içinde buluşan Van Persie, Arsenal'i 1-0 öne geçirdi. Salı günü Arsenal'in rakibi Olympiakos. Her sene olduğu gibi bu sene de gruptan rahatlıkla çıkarlar. Ondan sonrası soru işareti. Premıershıp'te şampiyonluk ne kadar uzaksa Şampıyonlar Ligi'nde kupayı kaldırmak da o kadar uzak. Arsenal 5 senedir kupa yüzü görmüyor. En kolay yolu Carling Cup. Kurada Liverpool'la eşleştiler. Wenger inadım inat diyor ve bu kupayı gençlerle oynuyor. Yaş ortalaması 18 olan bir takımla oynayabilir bu maçı. Salı günü Arsenal-Olympiakos maçında buluşmak uzere...

27 Eylül 2009, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Oyun iyi...‘’

Beşiktaş, Galatasaray mağlubiyetini tamamen üzerinden atmış olarak son derece diri başladı maça. Bu dirilik ilk devreyi berabere bitirmemizi sağladı. Kontrollü ve haddimizi bilerek oynadık. Defansımızı sağlam tuttuk, pozisyona girmememize rağmen United’a da pozisyon vermedik. Bunda Ferrari ve Sivok’un akıllı oyunu öne çıktı. Bilhassa sağ taraftan İbrahim Üzülmez’i bir hayli hırpalayan Valencia’nın tehlikeli ortalarını Ferrari ve Sivok’la soğukkanlı bir şekilde durdurmayı başardık.

2. devre başladığında kalemizdeki ilk tehlikeli pozisyonun ardından taraftarların muazzam desteğiyle rakip kaleye gitmeye başladık. Ama yine pozisyon bulamadık. Beşiktaş için en büyük tehlike; oyunun kontrolünü elinde tutan United’ın oyunu yavaşlatıp-hızlandırması oldu. Beşiktaş, ‘maçı kazanırım’ havasına girdi. Aslında alınacak 1 puan çok önemliydi. Defansımızın bir anlık duraklaması, Kırmızı Şeytanlar’ı öne geçirdi. Beşiktaş’ın puanla başlayacağını düşünüyordum. Heyecana kapılıp galibiyete gittik, gidince de açık verdik. Mücadele mükemmeldi, ama bizden üç gömlek üstün bir takıma yenildik. Beşiktaş bu futboluyla havlu atmayacağını gösterdi.

16 Eylül 2009, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kontrollü hücum‘’

Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi’ndeki ilk sınavında bu kupanın en büyük favorilerinden biri olan Manchester United’la karşılaşacak. Öncelikle karşımızdaki takımın hocası Alex Ferguson 23 yıldır görevde. Senelerdir aynı sistemi oynuyorlar, sadece oyuncular değişiyor ve serbestlik verdiği bir tane futbolcusu oluyor. Bu da geçen sezon Real Madrid’e sattıkları Cristiano Ronaldo’ydu. Ancak bu kez sorumluluk Wayne Rooney’nin üzerinde... Ronaldo’suz takımda daha fazla şans bulacak olan Nani, Anderson ve Park, artık daha ön plandalar... Sir Alex’in en önemli özelliklerinde biri, futbolcusundan maksimum verim alabilmesi... Kesinlikle duygu sömürüsüyle kandıramayacağınız bir insan. Sezon başında kaleci Van der Saar sakatlanınca elinde iki kalecisi kaldı. Ben Foster’ı 1. file bekçisi olarak ilan etti. Ve iyi oyununu devam ettirmesi halinde, kalenin onun olacağını açıkladı. Öte yandan Ferdinand’ın da dönmesiyle defans kurgusu da yerine oturdu.

Galatasaray’ı unutun
Gelelim Beşiktaş’a... Eminim her Beşiktaşlı’nın aklına Chelsea ve Liverpool zaferleri geliyordur. Bu akşam United’ın kötü oynamasını beklemek yerine, sahaya çıkarılabilecek en iyi takımla çıkıp, mücadele gücümüzle grubun ilk maçından puanla ayrılmamız lazım. Tabii ki onları yenmek büyük bir olay. Ama bundan sonraki iki maçımızı deplasmanda oynayacağız. Gerçekçi olursak, Siyah-Beyazlılar’ın grupta gelebileceği en iyi nokta ikinciliktir. Kesinlikle iyi konsantre olunmalı ve Galatasaray maçının kafalardan silinmesi lazım.

Akıllı oynamalıyız
İki takımın kadrolarına bakıldığı zaman, sadece finansal olarak değil, kalite olarak da büyük bir farkın olduğunu görüyoruz. Sonucu ne olursa olsun, temsilcimizin gelecek anlamında bu tip maçlardan dersler çıkarıp tecrübe kazanması lazım. Eğer bu akşam kaybedersek, kimse ‘Niye Manchester United’a kaybettiniz?’ demez. Oyuncuların mücadeleye rahat çıkmaları gerek. Her şeyi Mustafa Denizli’den beklemek yanlış olur. Kahraman olmak için rakibin üzerine kontrolsüz bir şekilde gidersek, son derece hızlı hücuma çıkan İngiliz temsilcisi bizi hüsrana uğratabilir. İnönü’nün muhteşem atmosferinde Manchester United’ın etkilenip, bizden korkacağını düşünürsek de yanılırız. 90 dakika boyunca akıllı bir şekilde takım oyunu oynamamız halinde, sahamızda Devler Ligi macerasına iyi bir başlangıç yapabiliriz. Beşiktaş’a yürekten başarılar.

15 Eylül 2009, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Millwall-West Ham Düşmanlığı‘’

Eşim doğma büyüme West Ham taraftarı olduğu için 25 senedir bana anlattığı hikayelerin bir gün işime yarayacağı hiç aklıma gelmemişti. O'na da babası anlatırmış küçükken. Millwall ve West Ham'ın resmi olmayan kuruluşları 1885-1890 senelerine rastlıyor. Londra'nın doğu bölgesinin Docklands ve Isle of Dogs semtlerinde kurulan bu iki takımın amacı işçilere moral vermek olan fakat daha ilk oynadıkları maçın yarıda kalmasından sonra aralarında bu günlere kadar uzanan kanlı rekabet başlamış.

1926’da İngiltere'de yaşanan ekonomik kriz sonucu genel grev i lan ediliyor. Bu greve en büyük destek West Ham taraftarlarından geliyor. Buna karşılık Milwall taraftarları hem greve karşı geliyorlar hem de çeteler halinde sokaklara yayılarak grev yanlısı West Ham'lılarla kanlı kavgalar başlatıyorlar.

1960' lı senelerde Londra'yı kasıp kavuran iki mafya grubundan Kray Ailesi doğma büyüme Doğu Londra'lı , Thames Nehri'nin güneyindeki Millwall taraftarı ailenin ismi de Richardson. Bu iki gurup (firm) arasındaki husumet organize olarak gittikçe artmaya başlıyor. Bir gurubun gittiği birahaneye diğer taraf yaklaşamıyor hat ta karşı tarafı destekleyen guruptan kızlarla çıkmak bile yasaklanıyor. Benim pub'larda duyduğum hikayelerden bazıları parmak koparma ve diğerleri de bir anda ortadan yok olma gibi doğrulugu kanıtlanamayan hikayeler.

1972 senesinde Millwall futbolcusu Harry Cripps’in jubile maçından önce arka sokaklarda çıkan kavgaya polisin müdahalesi gecikince ç ok kan dökülüyor. Richardson Ailesi kendilerini kavganın galibi i lan ediyor. 4 sene sonra bir Millwall taraftarı New Cross İstasyonu'nda dediklerine göre bir West Ham taraftarı tarafından trenden atılıyor ve ölüyor. İşte o günden beri kana kan isteyen Milwall taraftarlarıyla West Ham yanlıları arasındaki kavga kin ve nefret, ç oluk çocuğun eline düşse de hala devam ediyor.

01 Eylül 2009, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ekran kapattıran takım‘’

‘Stoke City’yi seyrederken televizyonu kapatıyorum’ lafına takıldım. Ben yine de iyi niyetle soylendiğine inanıyorum. Daha dogrusu inanmak istiyorum.Yani Rıdvan demek istiyor ki ‘Tuncay sen daha iyi takımlarda oynamalısın. Gittiğin takım senin iki gömlek altında ben seni Barcelona'da, Milan'da Real Madrid'de görmek istiyorum. Buraya kadar iyi de, takıldığım nokta şu. İtalya, İspanya veya İngiltere'nin Sky televizyonunda iki dakıka yorum yapanlardan biri soylese canım yanmaz. Üç metreye pas veremeyenlerin cirit attığı ve isminin Süper diye anıldığı bır lıgde yorum yapan birisinden bunu duyunca hayrete düştüm. Ben Tuncay'ın yerinde olsam şu cevabı verirdim: ’Rıdvan Abi sen de Türkiye ligine iki numara fazla geliyorsun senin yerin BBC olmalı ‘veya ‘Abicim sana Avrupa'dan gelen tekliflerı neden kabul etmedin Fener'de oynarken’ demesiyle televizyonu kapatmak arasında bir fark oldugunu sanmıyorum. Abartıyı ve son sözün kendimizde olmasını çok seven bir milletiz... Kendisine Premiership'te piyasa yapmış bir futbolcu Tuncay. CV'sinde çok iyi şeyler yazılı. Scolari kovulmasaydı belki bugün Chelsea forması giyiyor olacaktı. Ne yapmasını, nasıl davranmasını istiyorsunuz Tuncay'dan? Oynadıgı ligi extra para ödeyerek izliyorsunuz. Barcelona teklif yaptı da ‘Haftada 200 bin pound olmazsa gelmem mi dedi? Veya ben doğustan Interliyim, Milan forması giymem diyerek teklifi geri mi çevirdi... Bak Rıdvan kardeşim ben bir insanı eleştirirken karşısındakinin iyi taraflarını söyleyip işi hafifleten yalakalardan değilim. İngıltere'de herhangi bır ligde veya takımda oynayan futbolcuya yapılan eleştirilere 33 seneden sonra cevap hakkını kendimde buluyorum. Tuncay'ın takımını seyredip seyretmemekte serbestsin de yorumladığın lig bana televizyon kırdırıyor. Sen once ona bır çözum bul.

30 Ağustos 2009, Pazar 20:30
YAZININ DEVAMI