Arama

Popüler aramalar

‘’El değmiş medya‘’

Burak Yılmaz’a teşekkür etmek istiyorum (sakın bunu teşvik olarak görmesin!) Zira bu ülkedeki futbol ağırlıklı spor aleminin ikiyüzlülüğünü ispatladı. Anelka’nın faullü golünü tüm sezon kullanan ve bunu adalete olan inancı yüzünden yaptığını iddia eden medyanın yalan söylediğini kanıtladı. Fenerbahçe lehine olan hatalar yüzünden ligden soğuduğunu ve futboldan nefret ettiğini söyleyen yorumcuları da, bu maçlar hakkında şikayette bulunan siyasetçileri de, İstanbul takımlarının kendi aralarındaki kavganın kuklası olan diğer takımları da mahçup etti. Şimdi Burak sayesinde hepsi normale döndü. Yani “Olur böyle hatalar, art niyet aramamak lazım, oynanan futbola bakalım.”Eskiden dünya futbolunu takip etmeyen, fazlasıyla gerçek dünyadan kopuk, aşırı duygusal, aşırı kulüp bağımlısı yorumcuları eleştirirdik. Şimdi bilgisiyle, entelektüelliğiyle büyüyen bir kesim var. İstediğimiz gibi. Akıllılar, herşeyi takip ediyorlar, okuyorlar, eğitimliler. Ama hangisi daha tehlikeli, karar vermek zor. Zira bu kesimin fanatikliğinin kılıfı hazır: Bilgi. Onunla manipülasyonu örtbas ediyorlar. Onunla inandırıcı kılıyorlar. Ve inandırıyorlar. Bir de gruplar var. Fenerbahçe’yi yorumlayanların bir kısmı peşinde olduğu rantı alamadığı zaman yönetime, teknik direktöre, futbolcuya medya gücüyle savaş açıyor. Ahlaksızca... Cahilce... Galatasaray’a yakın olanların bir kısmı eleştiriyor, ama takım menfaati oldu mu birbirine sokuluyor. ‘Başarı için her yol mübah’ felsefesi hayata geçiyor. Beşiktaş’a yakın olan bir kesim iki arada bir derede gibi duruyor, nereye istenirse yönlenebilecek gibi. Hepsinin ortak noktası ise kompleks. Yabancı teknik direktörlere hükmetmek isteyen, onların zekasını, bilgisini ve tecrübesini küçümseyerek aynı seviyeye ulaşacağını zanneden bir kompleks. Kulüplerine yaranabilmek için Ricardinho, Alex, Marcelinho’yu birbirine kırdıracak irinleri akıtan kompleks... Kendilerinden başarılı olanları çekemeyen ruh hali...Kulüpler menfaatine veya aleyhine olan bu şovenist ‘bir kesim’leri toplayın, üstüne tek kişinin sahip olduğu 2-3 gazeteyi, 2-3 televizyon kanalını ve 7 gün boyunca yapılan programları ekleyin. Sanki hepsi ayrı kaynaktan geliyormuş gibi, aynı haberi 2-3 yerde okuyan halkın maruz kaldığı beyin yıkamayı düşünün. Medyanın her yazdığını sindiren bir millet olmaya doğru ilerlediğimizle çarpın. Sonuç: Medya birini kötü göstermek istiyorsa gösterir. Birini vatan haini yapmak istiyorsa yapar. Artık, bunu entelektüellik makyajı altına sokuyorlar daha inanılır olsun diye. Yoksa Konyaspor başkanı hâlâ “Anelka’nın elle attığı gol” der miydi?Eline sağlık Burak. Sisteme vurduğun darbeyi onlarca yazı yapamazdı!

01 Eylül 2006, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Öncelik gol yememek‘’

Dinamo Kiev’e zor rakip denmesinin sebebi çok iyi olması değil, Fenerbahçe’nin açık noktalarını değerlendirebilecek özellikte oynamasıydı. Fenerbahçe’nin de Kiev’e üstünlükleri var. Ama bunu Avrupa Kupası maçlarında ortaya çıkarmayı başaramıyorlar. Mesela yarım saniye dolmamışken öne geçen Kiev, evsahibi olmasına rağmen ilk yarıda savunma kanatlarında boşluklar verdi. Fenerbahçe’nin iyi paslaşabilen orta alan ve süratli adamları için ne büyük nimetti kullanamadılar. 3-1, altından kolay kalkılacak bir skor değil. Hele Kiev’in sinsice bekleyip, ters toplarla şok goller atabildiğini düşünürsek. İlk maç sonrası Zico “Antremanlarda hep çalıştığımız posizyondan ikinci golü yedik” demişti. Geçen sezonlardaki gibi söylenecek temel nokta, her maç yaptıkları hataları en aza indirebilirlerse tur şansının yakalanabileceği. Gol yeseler de eninde sonunda Fenerbahçe’nin açık vereceğini ya da istedikleri pozisyonları yaratabileceklerini biliyorlar. Rincon, Rotan, Milevsky orta alana kayıp yer değiştirerek kontraya çıkan isimler. Kaleci Shovkovskiy, topu oyuna çok iyi sokuyor. Forvetlerin kanatlara kaçarak bunları değerlendirmeye çalışması tesadüf değil, planlı. Fenerbahçe ise tüm bunların işe yarama ihtimalini artıran sorunlara sahip. Ceza alanına inen toplarda ilk müdahaleyi çoğunlukla yapamıyorlar. Defans oyuncuları sürekli boş alanda yakalanacak. Kerim takdir edilir bir çalışkanlıkla sağbek olmak için çırpınıyor ama kademe ve yer tutmada aksıyor. Ortaya her an her rakibe karşı bol açık verebilecek bir 4’lü ekip çıkıyor. Rakip sağdan yüklenip sola çevirdiğinde arka direk boş kalıyor. Bu anlar, sezonun tüm maçlarında yaşandı. Alternatifler nedir? Zico’nun fazla seçeneği yok aslında. En iyi sağbek Önder diyebilir. Bu durumda ne yapabileceğini kestiremediğimiz Servet’i Can’ın yanına koyacak.Riski unutmalılarDefans sıfır risk alarak oynamalı. En azından skor için gözünü karartma dakikasına kadar. Topu ayağında tutmayacak, driplinglerle zorlamayacak, baskı gördüğünde, tehlikeli ters toplarda anında dışarı atacak, vs. Çok da yalnızlar. Forvette baskı yapabilen ve defansa yardım eden iki adamı kaybettiler; Tuncay ve Nobre. Tuncay ileri ikiliden biri olma fikrine geriye koşmayı bir türlü yerleştiremiyor. Ümit’in top kaybedildiğinde yerine geç dönmesi bu sezon göze batacak. Zira artık ona yardımcı olacak Tuncay yok. Veya orta sahadan bir adam buraya kayamıyor.Ekstra işler yapmalılarKanatların önü ve arkasını toplamak Aurelio ve Appiah için ağır yük. Zico’nun elinde birebirde kolay geçilmeyecek, güçlü, daha savunmaya dönük orta saha oyuncusu yok. Zico alışkanlığına devam edecekse futbolculara ekstra görevler vermeli ve onlar da ekstra işler yapmalı. Yani normalde yapmaya alışkın olmadıkları şeyleri. Mesela faulden korkmamalılar. Rakibin orta alanı kolay geçmesine izin vermemeliler. Hücumdayken dönen toplardaki kayıpları en aza indirmeliler.Yüzde 80’i geriye koşmalıKiev defansındaki isimler bireysel olarak inanılmaz hatalar yapabilecek kapasitede, geriye yaslandıklarında ise boşluk bulmak zorlaşıyor. Kanat ortalarında aksıyorlar. Şaşırtıcı olacak ama Fenerbahçe’nin önceliği ve motivasyonu yine gol yememek olmalı. Maç başlasın, 15-20 dakikada işi bitirelim hevesine kapılmamalılar. Takımın yüzde 80’i geriye koşmazsa umutlara veda edebilirler.

22 Ağustos 2006, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kaya‘’

2003’te Sao Paolo’ya geldiğinden beri çok şey değişti. Yükselen performansına şahitlik ettik. Uruguay Milli Takımı’na ve transfer piyasasının üst katlarına yükseldi. Melek yüzlünün inadı, rakibi bıktırıyor. Yorulmuyor, pes etmiyor. Internacional ile oynadıkları final maçlarında ele avuca sığmaz Sobis’le girdiği saniyelik düellolar teker teker incelenmeli. Ya, ‘tık’ diye hamlesini koyarak topu kesiyor ya da rakip, pozisyonunu kaybetmiş oluyor. Koşu ve pas alanlarını kapatıyor. Ceza alanının daha ilerisinde karşıladığında ise geçmelerine izin yok. Sonradan öğretilmesi zor olan pozisyon alma yeteneğine havadan kesiciliği de ekleyin.Bir savunma bloğunu idare etmesi gereken seçilmiş defans elemanı odur. Her duran topta, verilen pozisyonda eliyle arkadaşlarını yönlendirip, “Şunu tut, buraya gel” organizatörlüğünden Fenerbahçe faydalanabilecek mi? Hani herkesin “Ne yapacağız” diye salya sümük sızlandığı kitlede kontrolunu kaybetmeyip, onları ayağa kaldıran ve cesaretlendiren lider gibi. Gol sevinçlerinde 6 yaşındaki çocukken kaçanlarda doğal ve kasvetsiz tepkileriyle...Sao Paolo’nun riskli üçlü savunmasının iç rahatlığının kaynağıydı. Temizlikçisiydi. Milli takımda 4’lü oynuyor, farketmiyor. Makine, kaya diyorlar, Montero’nun veliahtı diyorlar. Ama Montero’nun yaşı ilerledikçe artan gaddar futbolu, Lugano’ya çok uzak. Gözü karalığı, nokta kesiciliğe sahip Inter’li Cordoba’nın savrukluğuna kaymıyor. Çizgi filmlerdeki bembeyaz dişli, gözlerini büyüterek kahkahalar atan şirin sarışın haylazlar gibi. Futbol oynamaktan, maç heyecanını yaşamaktan keyif aldığını size de hissettiriyor... Bir defans adamı yaptığı hataların altında ezilmezse değer kazanır. Lugano gibi. Korner ve baskı kurulan anlarda rakip ceza alanında en iyi karıştırıcı ve pozisyona giren adamlardan biri. Sürekli adam paylaşım ve pozisyon hataları yapan Fenerbahçe için büyük kazanç. Çaykur Rizespor maçındaki savunmayı görünce hangi bölgeye yetişeceğini düşünmek uykusunu kaçırdı mı bilmiyorum. Bekler, stoperler rotasyonu ve birbirinin yerini doldurma uyumunu yakalamazsa sistem yine aksar. Takımın Lugano’yla bunları geliştirmesi gerek. Teknik adamlar tüm sezon tahmin edilebilir performansi sergileyeceginden emin olacağı adamlara guvenir. İstediği kadar yetenekli olsun. 2 maç iyi, 10 maç kötü olanlara değil. Appiah, Aurelio gibi. Onların yeni ortağı ise Lugano. Onsuz asla sahaya çıkmak istemeyeceğiniz bir istikrar mod.

21 Ağustos 2006, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bir sıcak bir soğuk‘’

Luciano-Can olacak mı? Luciano-Lugano mu? Zico kurgusuyla bek olmayan beklerle oynamanın zorluğu fazla göze batacak. Beşiktaş gibi. Onlar bir sol iç adamı peşinde. Fenerbahçe için daha fazlası gerekecek. Serkan’dan daha mantıklı futbol oynayan Kerim de sonuçta kaliteli bir forvet değil mi? Yavan Gençlerbirliği maçında dahi gördük. Kanatlar, forvetler topla çok uzun mesafe koşmak zorunda kalıyorlar. Kaptırdıklarında aynı mesafeyi geri dönmek zorundalar. Dönemiyorlar, şimdi canlarını dişlerine taksalar da 9 aylık sezon sonuna kadar pes edecekler. Tümer’in Kiev maçındaki gibi fazla geride kalması, Ümit’in önündeki alanı kapatma zorunluluğundandı. Tümer gerektiğinde birebir savunma bile yapabilir. Gençlerbirliği maçındaki gibi defans önüne gelip top kapar, oyunu açar ve aynı süratle ileri bindirme yapar. Ama ya tüm sezon, her maç? Oyundan çıkarkenki nefes nefese, bitkin halinin tek sebebi hava şartları değildi. Semih takdir edilecek bir yedek oyuncu isyanı sergilemişti. Şimdi 11’de. Onun rakamsal olarak golcülüğü ön planda. Oysa gezerek beklenmedik alanlardan topları çıkarabilmesi, rakibi yıpratması, ortaklarına gol şansı yaratıyor. Ama o da tüm sezon, 90 dakikalık bir seçenek olabilir mi? Oliveira transferi gerçekleşse bile onu tamamlayacak adama hala ihtiyaçları var. Ya da yedeğe. Zico futbolcularına güveniyor. Bazı şeyleri onların inisiyatiflerine bırakıyor. Gelişimi sırasında takım disiplini, paylaşım konularını fazla görmeyen futbolcu yapımız için biraz fazla. Görev alanlarında yenilenmeler var, defans göbeği ilk kez bir arada oynuyor, Alex ilk kez paslaşabileceği ve kendisini anlayabilen birini buldu. Yine de 3 seneyi aynı teknik adamla geçirdiklerini, Daum ile kazandıkları temel futbol güçlerini daha fazla belli etmeliler. Bizim de en çok merak ettiğimiz bunların ne kadarını koruyacakları.Fenerbahçe iniş-çıkışlara hazırlıklı olmalı. Zico kendisine “ya hücum ya hiç” yaftalarıyla yapılan Veselinovic muamelesinin yanlış olduğunu göstermeli. Başkalarının işine müdahale etmesine izin vermeyeceğini, yönetilen değil yöneten bir teknik adam olduğunu göstermeli. Çünkü öyle olduğunu zannetmiyoruz.

14 Ağustos 2006, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Su uyur, Kiev uyumaz!‘’

Dinamo Kiev, 2004 yılında Trabzonspor’u elediği maçlardaki neredeyse tüm oyuncularını kadroda tuttu. Kontratak tehditleri hala devam ediyor. İki takım da hızla ileri çıkıp gol üretmede kendince becerikli ve tehlikeli. İkisi de korner ve duran toplarda huzur kaçırıyor. İkisi de duran top karşılarken savunmasında paylaşım sorunları yaşıyor. İkisi de şimdiye kadar onları tam anlamıyla değerlendirmemize fırsat vermeyen rakiplerle karşılaştı. Şimdi birbirleriyle güç sınavına girecekler.Sert ve bezdirici orta sahaGeçen sezon Schalke’li Lincoln’u konuşuyordu herkes. Onun bir sınıf altı diyebileceğimiz bela Kiev’de: Correa. Ligin 3 haftası, Süper Kupa ve elemeler geçti; evinde oynuyormuş gibi. Çalışıyor, hem de sürekli. Geriye gelip oyunu açıyor. Sahanın her bölgesini belirli aralıklarla kullanıyor. Şimdiden çılgın frikikleri, fantastik vuruşları ve ara paslarıyla ön planda. Duran toplar onun ayağında başlıyor. Rebrov ile anlaşabiliyorlar. 1 ay içerisinde saha içi uyumunda müthiş ilerleme kaydettiler. Bu ikilinin sert ve bezdirici orta sahaya sahip rakiplere karşı havlu atma ihtimali yüksek.Uzun tek top yapabiliyorlarTam anlamıyla oyun kurucuları yok. Daha doğrusu bu görevi Rebrov ve Correa ile paylaşan yardımcı isimler var. Defansın önündeki vasat görünümlü ama verimli adam Yussuf gibi. Rincon orta sahaya yakın oynadığı için hem pas yapabilen, dolaşan yardımcı forvet hem de top saklayıcı. Kiev forvetleri dönen toplarda uyanık. Milli takımın en gizli kahramanlarından biri olan Gusev, sağ kanadın dengesi. Bu bölgeden verkaçlarla arkaya sarkıyorlar. En kötü haberlerden biri ise takım olarak uzun tek top yapabilmeleri. Rebrov siz uyurken cezalandırır. Özellikle deplasmanda. Onun çapraz uzun paslarını Türkiye liginden hatırlayabilirsiniz.Defansta Mikhalik zorlanmalıVerpakovskis eskiyip sıradanlaştı ama sürati tehlike. Shatskikh rolünü çalıyor. Milevsky, hesaba katılmayan bela.Maç içinde duruma göre uzun paslara dönseler de ayağa oynamayı seviyorlar. Henüz ilk 11 olamayan Rotan, Ukrayna standartları üstünde. Correa ve Rebrov’a katıldığında orta alan bloğu tamamlanıyor. Defansta Mikhalik belki de en zorlanması gereken oyuncu. Sablic daha sağlam, kararlı ve çabuk. El Kaddouri sol kanatta çevikliğiyle hamle üstünlüğü sağlıyor. Kiev’in de iki kanadında atağa kalkıp isabetli pas ve orta yapabilen savunmacılar var. Süper Kupa’yı Shaktar Donetsk’i 2-0 mağlup ederek kazandıkları maç, onlar hakkında bu sezona dönük en gerçekçi fikri edinebileceğimiz maçtı. Sabırla gol için uygun anı beklediler. Forvetler orta sahaya yakın oynadı. Yussuf maçı çözene kadar ileriye fazla çıkmadı. Tıpkı bekler gibi. 10. dakikada ilk kez gelip öne geçtiler. Taktiği bozmadılar, yavaşlattılar, Shaktar tempo yapamayınca tıkandı.Hata yapmaya uygunlarDinamo Kiev, hücuma çıkarken top kaptırdığınızda ve dikkatiniz dağıldığında acımadan cezalandıracak stilde. Yani açık alanda yakalanmak istemeyeceğiniz bir takım. Geçen sezon, Fenerbahçe’nin yediği pek çok gol, bu tip top kayıplarından geldi. Can-Önder defans göbeği şimdilik uyumlu değil. Bekler de orta sahadan önlerindeki alanı kapatmak için yeterli yardımı alamıyor. Zico’nun orta sahaya ekstra adam koymayı düşünmesi gerekebilir. Ukrayna Milli Takımı gibi baş aktör, Sheva tarzı adamları yok. Defans hata yapmaya müsait orta karar isimlerden oluşuyor. Ama paylaşarak oynuyorlar, birbirlerini tamamlamaya çalışıyorlar ve disiplinliler.

09 Ağustos 2006, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Cosa Nostra‘’

Bakan Mehmet Ali Şahin’in şaşkınlığa düşmesine de gerek yok. Ne yazık ki belgelenmiş telefon konuşmaları varken ocak ayındaki kadar sert konuşmadı. Bu dosyalara adı karışmış, bu dönemlerde federasyon başkanlığı yapmış, sürekli bu yozlaşmanın parçası olduğu suçlamalarıyla karşılaşmış kişiyi göreve çağırdı. Şimdiden zaman aşımı ve hukuki zorluklar gibi bahanelerle hantallığımız semirmeye başladı. Bu iş, bu ortamdan gelenlerle çözülemez. Büyük bir aile gibiler. Aynı yüzler, aynı yüzlerin akrabaları, o akrabaların tanıdıkları... Kâh kulüp başkanı oluyorlar kâh federasyonda görevli. Kâh teknik direktör oluyorlar kâh muhtemel işvereni olan takımları yorumluyorlar. Bir şekilde göbek bağı oluşuyor. Hatır giriyor, çıkmıyor. Yorumcuların, yazarların ve muhabirlerin yöneticilerle, teknik direktörlerle, futbolcularla olması gereken “profesyonellik mesafesi” sıfırın altında. Endüstrileşip para merkezli olan futbol değil, kendileri. Patronların, müdürlerin, en büyük müdürlerin gölgesi nereye kadar uzanıyor? Futbol aleminin mafyalığının dibine kadar inilse ortada lig oluşturabilecek kadar takım kalır mı? Sosyal hayatımızdaki mafyalaşma için ne yapılıyor ki, futbola sıra gelsin? Yıllar önce de gazetelerimiz bir trafik kazasıyla mafya gerçeğini keşfedip (!) “temiz toplum” manşetleri modası başlatmıştı. Ne elde edildi? Niyet gerçekten bunlarla mücadele etmekse, 365 gün bunlar yazılır. Medya isterse 365 gün bunun için inatla mücadele eder. Savcıların ve işi çözecek sistem dışı insanların arkasında olduğunu haykırır. Bu, taraf olmak değil, ilkeli olmaktır. Ama patronluğun işadamlığıyla birbirine girdiği, tek ismin birçok gazete ve televizyona sahip olduğu medya bitkisel hayatta. Gerçekten birileri birşey yapmak istiyorsa “mevzuat açığı, şöyle engel, böyle engel” bahanedir.“Şikeden canımız yandı” diyen kulüpler gerçekten adalet istiyor olsa Haluk Ulusoy 2. kez federasyon başkanı seçilir miydi? Kulüpler sırtını bu kadar çok devlete dayamak zorunda bırakılmışken hangi onurlu mücadeleden bahsedebiliriz?İtalya önce içindeki mafya ile uğraştı, kayıplar verdi. Bizdeki en büyük kayıp ise tüysiklet bahis cezası çeken Gökdeniz oldu. Belki de şimdi Denizlispor ve yöneticileri olacak. Dünya Kupası üçüncülüğü için nelerin çiğnendiğini konuşmayanlar, başarı geldiği için kalemini saklayanlar. Eylüldeki milli sömürü Avrupa elemelerinde görüşmek üzere...

03 Ağustos 2006, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sis‘’

3 senedir birarada olan çekirdek kadro avantajına rağmen. Zico’nun transfer için karar verebilme süresi kısaydı. 4-3-1-2’ye dayanan sistemde sorunlu olabilecek mevkilere transfer isteme şansı da azaldı. En azından Fenerbahçe muhtemel Şampiyonlar Ligi 3. ön elemesinde Dinamo Kiev önüne belirsizliklerle çıkacak. Belki Zico ilerde bu oyun anlayışını değiştirecek.Muhtemel rakip Dinamo Kiev’in ne olduğu ve ne yaptığından daha önemli olan, Fenerbahçe’nin onların pozitif yönlerine ne kadar cevap verip karşı koyabileceği. 3 yıllık takım avantajının bu turda etkin olacağını söylemek zor. Daum döneminin en çok eleştirilen yönü savunma idi. Dünya Kupası’nda olduğu gibi az gol yiyenlerin kral olduğu Avrupa Kupaları’nda bir adım ötesi için ciddi avantajları kaybettiler. İyi bir yol katetmelerine rağmen. Şimdi bu zaafiyeti düzeltme fırsatı bulamadan, savunmada kanatlardaki orta alan desteğini de riske eden sistemle çıkacaklar. Takım savunması zaafiyetleri, Dinamo Kiev gibi futbol kültürü olan, ne yaptığını bilen, kontratak planları yapan ve istikrarlı rakipler için nefis bir açıktır. Ukrayna’nın en parlak ve masraflı takımı Shaktar Donetsk ile ligi aynı puanda bitirdiler. 2 hafta önce süper kupada ise 2-0 mağlup ettiler. 2 yıldır milli takımlarındaki yükseliş, en az 7-8 oyuncu veren Dinamo Kiev için bireysel ve takım oyunu gelişiminde eşsiz bir tecrübe oldu. Dünya Kupası’nda öne çıkan isimlere sahipler. Rusya’daki Güney Amerikalı modasından memnun olacakları Kleber, Correa var. Bir de buna asla unutamadığımız, kontratak adamı Verpakovskis’i eklediler. Geçen yıl Thun’a elenmenin telafisi peşindeler. Fenerbahçe uluslararası isimlere sahip olsa da yeni teknik direktör ve sistemle geçiş döneminde olma, hep zorlandığı eleme oynama karakteri ve hala hazırlık dönemini yaşaması açısından dezavantajlı. Tek transfer Appiah ile geçen sezonun altından kalkabilmelerini bile zor görmüştük; aynı eksiklik devam ediyor. Fenerbahçe’deki isimler, Dinamo Kiev’i çok daha temkinli ve kontrollü bir futbol oynamaya itecektir. Tam anlamıyla Fenerbahçe’nin eleyebileceği, ama elense de sürpriz olmayacak bir rakip.

30 Temmuz 2006, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hamle‘’

Final sonrası Lippi sadece purosunu tüttürüyordu. Sanki en sıradan işlerden birini başarmış gibi. Ağustos 2004’te ilk maçında İzlanda’ya 2-0 yenildiğinde, “Bu ayda yapılmış bir hazırlık maçına göre fikirlerimi değiştirecek değilim. Bu takım ilerlemekte olan bir iş” diyordu. Ortaya İtalya gibi oynamayan İtalya çıkarttı. Hücumu tüm sahayı kullanarak ve hızlı çıkışlarla yapan, hep hücum etmek isteyen bir İtalya.4-3-3’ün temsilcilerinden olan Lippi, “Esas problem kafada. Düşünce yapısı yanlışsa taktikler ve dizilişler hakkında konuşmak anlamsızdır” diyor ve 4-3-3’e bağlı kalmayıp, elindeki forvetlerin ve orta sahanın özelliklerine göre Juventus’ta nasıl 4-3-1-2, 4-3-2-1 gibi versiyonları uyguladığını anlatıyor. Milli takımda iki tane güçlü, hızlı ve pozisyona çabuk tepki gösterebilen stoperleri bozuldu. Forvet arkasındaki oyun kurucularının adam takibi sıfıra yakındı. Ama bu açıkları kapatacak planlarını üst düzey futbolcu idare edebilme becerisiyle müthiş uygulattı. 7 maçlık, 1 aya yayılan mini ligde, İtalya’nın kaderini değiştirdiğini iddia edebileceğimiz değişikliklere gitti. Bu cesaret ve tecrübe ister. İki forvetle başladı. Forvetler de, arkalarındaki yaratıcı pozisyondaki isim de eninde sonunda oyundan çıktı. Totti veya Del Piero’ya inanıyordu, ama İtalya bu mevkiye 2 senedir alternatif bulamamanın bedelini ödeyebilirdi. Oyunu açamadılar. Toni ve Gilardino, lig ve kariyer çizgilerine yaklaşamadılar. Top alamıyorlardı, yıpratamıyorlardı. Olay ABD maçında koptu. Grup sonrası isimler ve mevkiler radikal biçimde değişmese de çalışma alanlarını yeniden tanımladı. Tek golcüye düşürdü, kanatları forvete yakınlaştırdı. Üçlü defansif orta saha bloğunu rotasyona soktu, sıkışmalarını engelledi. Turnuva boyu istediğini alamayacağını anladığı Toni, Gilardino ve Iaquinta’yı herbiri bir maçta ön plana çıkacak biçimde kullanmayı başardı. Pas trafiği tüm sahaya dengeli biçimde yayılmaya başladı, Avusturalya maçı sonrası finale ulaşıncaya kadar mükemmele yaklaştılar. Cannavaro da 2002’de Cafu, 1998’de Deschamps, 1994’te Dunga gibi tarihi kaptanlık performansı sergiledi. Cannavaro’nun son yılların en inanılmaz bireysel savunma şovunun yanında İtalya’nın takım savunması ile ilgili sunduğu dersler, Dünya Kupası’nın en zevkli yönlerindendi. Stoperlerin bir kısmı hangi defansa koysanız da kesiciliği, savunma ve hamle zekası ile yine aynı kalitede oynar. Kimisi de oyun stilini tamamlayan ortaklarla performansını zirveye taşır. Transferde Fenerbahçe’nin kulağına küpe olsun.

20 Temmuz 2006, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI