‘’Değişmek isteyenler‘’
Hiç kimse Avrupa Kupaları’nda Daum ve Zico dönemindeki gibi bir Fenerbahçe görmedi. 4 futbol ekolünün arasına sıkıştılar. Newcastle maçı hariç hücumda en gösterişli takımlardan. Celta Vigo karşısında verdiği birkaç pozisyon dışında ekip savunması standart üstü. Fenerbahçe kupalarda kıyaslanmayacak vasatlıktaki takımlara karşı çaresiz kalmıştı. Şimdi her maçta nasıl bir oyun anlayışı sergileyebileceklerini tahmin ediyoruz. Bekliyoruz. Onlar ise üstüne çıkıp şaşırtıyorlar. Deplasmanda erken kaçan penaltının psikolojik ağırlığını sırtlayıp, baskı kurup, net pozisyonlara girebilecek karakter gösterdiler. Şansızlıklar, hatalar, ucu ucuna hedeften sapmalar ise takım gelişiminin devam etmesinden, kadro ve yapısal sorunlardan, birikimsizlikten kaynaklanan acı tecrübeler. Fenerbahçe’nin, 90’lardan sonra çizgi değiştiren futbola yetişmek için kapatması gereken kayıp 20 küsur sene var. Daum dönemine ait herşeyin kaybedileceği endişesi vardı. Hâlâ silindiğini söyleyemeyiz. Ama Zico ve takım, aksini ispatlamada iyi gidiyor. Zamanla futbolcuların bireysel olarak hatalarını gidermede ne kadar zorlandıklarını, aynı yanlışları ısrarla tekrarladıklarını, yavaş ilerlediklerini görecek. Düzeltmek, onun veya diğer teknik adamların omuzuna yıkılamayacak kadar büyük bir ülke sorunu. Mesela Uğur’un lüzumsuz çalım denemesi Celta’nın attığı golün başlangıcı. Solbek olmak için müthiş çaba sarfedip ilerleme kaydederken bu hatayı defalarca, her maç yapıyor. Ya da orta sahanın tehlikeli bölgede yaptıkları faullerle verdikleri frikikler 2-3 sezondur devam ediyor. Rakibin hızını kesmek için ileride faul yapmayı düşünen tek futbolcunuz Kezman’sa, önünde sonunda yapmadığınıza sizi pişman ederler. Zico, Alex’in omuzuna elini atıp, “Üzülme evlat, ben daha telafi edilemez olanını kaçırdım” demiştir. Kendisi de onun gibi çok eleştirilmiş isim. Alex’siz planlar da üretebilir. Üretti. Takım da bunu yapabileceğini gösterdi. Bu, Alex’siz olur mu demek? Hayır. Yorumcular, Alex’i tartışmıyor. Onu değersizleştirmek ve alay etmek istiyor. Tipik “ego” savaşı. Oysa tartışmak, tercih ettikleri oyun sisteminde Alex’in yerine hangi vasıflarda oyuncu getirip, etrafındakilerin de hangi tarzda olması gerektiğini anlatmaktır. Fenerbahçe için Alex’i silmek, yerine tek adam almakla hallolacak iş değil. Alex’i 11’e direk yazmak da yetmiyor. 3 sezondur da sorun bu değil miydi? Alex ile oynamayı becerebilmek. Zico doğrusunu yapıp buna odaklanacaktır. Uzun süredir iyi performans sunmuyor. En eleştirilecek noktası kendisini ceza alanından, golcülerin yanından fazla uzak tutması. Palermo karşısındaki Alex’i nasıl yorumlayacaksınız? Kapasitesini ortaya çıkarmak şahsi sorunu olduğu kadar ekibin de işi. Diğer oyuncular Alex’ten biraz daha rol kapamayı başarabilirlerse, o da kendisine daha farklı roller biçebilir.
‘’Ne sihirdir, ne keramet‘’
Fenerbahçe’nin birikimi var. Farklı döneme başladılar. Zico’nun çabaları var. Sezon başından beri birşey kazanılmıyor olsa bu skor ve oyun olmazdı. Potansiyeli ortaya çıkarmakta sorun yaşıyorlar. Zico ile iniş-çıkışlar devam edecektir. 4 günde herşey değişmez. Farklılıkları; rakip, tercihler, futbolcuların motivasyonu ve taraftar açısından değerlendirmek lazım.Beşiktaş’ın defansı daha sertti. Hakem maçın sık sık bölünmesine ve kişi başına limitsiz faule izin verdi. Palermo maçında ise hakem iki tarafa da standardı tutturdu. Pazar gününün aksine avantajları uyguladı ve akıcılığı baltalamadı. Palermo’nun da oyunu bozmak gibi bir niyeti yoktu.Takımda ise Kezman-Mehmet farkı vardı. Sırp golcünün paslaşarak oynayabilme becerisinden sonunda faydalandılar. Kezman ilk kez oynamıyor. Ama bu sefer kanatları ikilediler. Fenerbahçe’nin üç sezondur en rahat olduğu düzen buydu. Zico pas yapabilen, yaratıcı isimlere güvenmek istiyor. Tümer gibi. Tümer’i kullanmak ise sağ açık pozisyonunda fedakârlığa neden oluyor. Değiştirdi. Kimse hakkını vermese de Deniz ve Appiah tercihleri takım performansının en kritik noktası. Deniz sade, hızlı ve risksiz oynamaya çalışıyor. O bölgedeki futbolcudan ilk aşamada beklenen budur. Defansla beraber rakibin ilk uzun toplarını havadan kesme yüzdeleri arttı. 3. golün başlangıcına dikkat.Alex’i kullanmak istiyorsanız paslaşacağı, verkaça gireceği adamları bulmalısınız. Kezman da Deivid de yapabiliyor. Tüm gollerde Alex ve Kezman’ın parmağı vardı. Lugano, Sao Paolo kimliğini ortaya çıkarıyor. Defans kademesini yarı sahasına taşıyor, orta alan ilave kesici kazanıyor. Zico için hâlâ sorun Aurelio’yu nasıl kullanacağında. Onu hücuma dönük mü tutacak? Sağa çektiğinde Appiah’tan yeterince yararlanamayışına nasıl çözüm üretecek? Hepsi birarada iken görevlerini ve yerlerini şaşırmalarını engelleyebilecek mi?Tribünler ise Beşiktaş maçından farklıydı. Gergin olmaları gerekirken hazırlık maçı eğlencesine dönüştürdüler. Seyirci maç kazandırır mı? İtici güç olsa da istisnalar dışında hayır. Ama kaybettirebilir. Türkiye ve özellikle de Fenerbahçe’de iç saha maçlarındaki negatif psikoloji ve tepkiler, takım performansına yansıyor. Haddinden fazla. Birçok futbolcunun Beşiktaş maçına atıfta bulunması taraftarın hangi konumda olduğunu gösteriyor. Kökendeki rahatsızlık ise bitmiyor. Sahanın en iyi isimlerinden Deniz’in 2. yarıda Volkan’a dönüp pas verdiği için tepki görmesi gibi. Fenerbahçe’ye gerginlik yaramıyor.
‘’Kolay değil‘’
Teknik direktör Guidolin de bunu doğrular kadrolar çıkarıyor kupa maçlarına. Ligdeki etkileyici çıkışlarına, hafta sonu Cagliari 90’da darbe vurdu. 3 puan gerisine düştükleri İnter’le karşılaşacaklar. Düşüş içine girmediklerini göstermeliler. Ama kalesinde U-17 Dünya Şampiyonası’nda dikkat çeken 18 yaşındaki Krul ile çıkan Newcastle’a evlerinde yenildiler. Bu cephedeki planlar bozuldu. Şimdi Fener’in başına bela olmak zorundalar.Peki nasıl? Zira karşımıza 2. bir Palermo çıkacak. Yeni Luca Toni’leri olmak isteyen sezonun en parlak oyuncusu Amauri, ön elemelerde Chievo ile maça çıktığı için yok. İstanbul’a sakatlıkları yüzünden Biava, Bovo, Capuano, Diana ve Di Michele’siz geldiler. Corini ve Bresciano’yu ise dinlendiriyorlar. Bunlar Fener için iyi haberler. Yine de İtalyan ve İspanyol takımlarının belirli bir oyun standardı var. Orta saha ve organizasyon becerilerini sahip olamadığımız seviyelerde tutuyorlar. Bu takımlara karşı oynamak kolay değil. Parma da kümede kalma, ligde ayakta durma mesajları verirken istemediği UEFA Kupası’nın en başarılı isimlerinden biri olmuştu. İşin diğer yönü, Palermo zaten Eintracht Frankfurt ve Newcastle maçlarına da yedek ağırlıklı benzer kadroyla çıkmıştı! Yani kupa açısından kadroda istikrarı tutturacaklar. Bu sefer mecbur oldukları için. Deplasmanda daha iyi iş yapabilme gücü olan bir 11 göreceğiz. Dezavantajları, aslarının oyunun 2. yarısında skoru değiştirmek için alma şansları olmayacak. Grosso’dan sonra sol kanadın verimi düştü. Pisano hücum ve defansı tek başına idare etmeye çalışırken risk alamıyor. Ağırlıklı olarak orta ve sağı kullanıyorlar. Guidolin fazla gol yemelerine çare bulmak için orta alanda değişiklikler yapıyor. Defansları şu anda ligin en çok istenen isimleri Zaccardo ve Barzagli etrafında şekilleniyor. İkisi de top kullanabiliyor. İç sahada hücumu fazla düşünüyorlar ve orta alandan kademeye ve rakip ataklara destek gelmeyince çizgi halinde yakalanıp pozisyon ve adam paylaşım hataları yapıyorlar. Deplasmanda ise orta saha defansa yakın oynuyor ve sağlam duruyorlar. Duran toplarda etkililer (Simplicio’yu not düşelim). 2. adamlara, yani pas ve dönen topa gidenlere (defans adamlarına da) daha çok iş düşüyor. Caracciolo hâlâ hakkında emin olamadığınız uzun boylu forvet tiplerinden. İş Tedesco, Simplicio ve Guana’ya kalacak.Guidolin 4-3-3’ten başlayıp 4-4-1-1’e kadar uzanan, arada 4-2-3-1’e uğrayan sistemleri takımına uygulatabiliyor. Seria A ile UEFA’daki Palermo’yu bambaşka değerlendirmek lazım. Deplasmanda daha organizeler. 31’lik Fontana, Agliardi’nin sakatlığıyla geçtiği kalede inanılmaz kurtarışlar yaparak kalıcı oldu. Yarı sahanızda, ortaya yakın top kaybettiğinizde acımayacak bir takım. Fenerbahçe faul yapmaktan korkmamalı. Puan önemli...
‘’Orta yol‘’
O orta sahadan yapılan tercihler üretemedi. Savunmada kesici olmalarını beklerdik, rakipler kimi zaman onlar yokmuş gibi rahattı. Henüz hayallerdeki gibi değil. Real Madrid, Diarra-Emerson ile başka bir takım oldu. Emerson’a verilen yüklü parayı eleştirmek için yığınla sebep bulabilirsiniz: Eskisi kadar oyun organizasyonunda etkili değil, kontrolsüz sertliği olabiliyor, sakatlık sonrası çabukluğu azaldı, sanki vücudunu taşımakta zorlanıyor. Capello ona güveniyor ve Diarra ile paylaşıyorlar. Ama hâlâ hayallere sığmayacak açıklar sunuyorlar. Onların Zidane’ı, 10 numarası yok. Deniyorlar. Manchester United yeni Keane’i arıyor. Yeni Scholes’u bulabilecekler mi? Acele etseler iyi olur. Ya Milan? Seedorf-Pirlo-Gattuso beraberliğini oturtmak için çok çabaladılar. Kanatlarda ideal adamları yakalayamadılar, o orta sahaya sırtlarını verdiler. Peki nereye kadar gidecek? Palermo, Simplicio-Diana-Corini (Guana) ve hücuma yakın Bresciano-Di Michele ile her soruna deva olacak bir ekip kurmuşı gibi görünüyor. Teknik direktörleri ise çok gol yedikleri için çıldırmak üzere. Geçişı dönemindeler ve liderler! Zico’nun eleştirilen 4-3-3’sinden 4-3-2-1’e uzanıyorlar. Arsenal ise kendi dünyasını kurmuş ve 1.5 sezondur keyif veriyorlar. Hleb, Fabregas, Gilberto Silva, Rosicky, ... Bu kadar bağımsız yeteneği bir arada nasıl oynatırız sorusunun cevabı hiç de kolay değil. Arsene Wenger başıarıyor. Lyon en büyük yatırımı bu bölgeye yapıyor.Fenerbahçe’nin de Aurelio-Appiah ve 3. isimle (Selçuk veya Kemal) 2 sezondur müthişı bir orta saha kuracağına inanıyorduk. Fazla adam koymanın tek ve en doğru çözüm olmadığını gördük. Aurelio ortada ve Appiah sağda iken daha çok pozisyon verdiklerini de gördük. “Pres yapmayan fazla futbolcu var” deniyordu. Verimli olmayan sistemde, yani iki forvet ve Alex-Tuncay-Aurelio-Appiah tercihinde fazla ofansif 4 adam vardı. Sistem herkesin istediğine döndü ve takımın rengi değişti. Tek forvet ve Alex-Tuncay-Appiah-Deniz-Tümer oldu. Yani yine pres yapmayan 4 adam! Aurelio-Tümer olursa düzelecek mi? Aurelio oynamalı demek arkasından nerede oynayacak sorusunu da getiriyor. Bunun cevabı 2 sezondur eskisi kadar basit değil. Değişik denemelere rağmen Daum da istediğini elde edememişti.Yukarıdaki takımların denemelerinde başarı, yer değiştirmelere, defansların oyuna katılımına, o sırada orta sahanın boş bölgeleri doldurmasına, yani kimin hangi alanı ne kadar dinamik kullandığına bağlı olacak. O oynamalı demekle her şey çözülmüyor.
‘’Aldatma üzerine bir oyun‘’
Ne oynadılar ki! Duran toplardan otuz küsur gol atan Juninho olmasaydı Lyon ne yapardı? İşte Şampiyonlar Ligi’nde bir türlü final göremiyorlar.Futbolu yorumlamak böyle birşey işte. Gaziantepspor maçının ikinci yarısındaki futbolu ve 4 golü açıklamaktan kurtulmak için “Fenerbahçe gol atmıyor, Oğuz yiyor” dersiniz. Gaziantepsporlu futbolcuların, rakibin hiçbir şey yapmadan maçı aldığına inanmalarını sağlayacak kadar dehşet verici beyin yıkama gücü sunar size. Galatasaray’ın Çaykur Rizespor’dan yediği ilk golü sadece korner vuruşundan itibaren değerlendirip anlık hataya kafayı takarsınız. Oysa futbol adına o kornere sebep olan atak, üst üste gol pozisyonları vahimdir. Deivid’in 3 golüne de bahane bulabilirsiniz. Bahane buldukça o atmaya devam eder. Oysa onunla ilgili önyargılı, bilgi sahibi olmadan verilen sert görüşlerde hata yapılmış olduğunu itiraf etmek erdemdir. Ya da onun stiline, becerilerine odaklanıp takım içinde nasıl verim alınabileceğini tartışmak!Yine aynı şey yapılıyor. Zico tercihi, Fenerbahçe’deki devamlılığı bozan bir tercihti. Ama riskin bedelini Zico ve futbolcular ödemek zorunda değil(di). Bu, o takım ve teknik direktöre daha fazla tölerans tanınmasını gerektirir. Onun teknik adamlığı konusunda ülkede hiç kimsenin fikri yokken üstelik. Hep “Risk, ama ya Zico tercihlerini değiştirirse” sorusu bir köşede durmalıydı. Zico’yu 5-6 maçla kovulma noktasına getirmekle 3-4 maçtaki olumlu gelişmelerin her şeyi yoluna koyduğu havasını yaratmak arasında fark yok. İkisi de kısa vadeli, anlık bakış açıları. Doğruluk payları varmış gibi görünse de doğru biçimde yorumlanmıyor. Neden, nasıl, niye sorularına asla cevap verilmiyor. Tigana belki de en çok nefret edilen kimliklerden birine dönüştürüldü. Ama “Del Bosque gibi biri bu baskıya bu kadar süre nasıl dayanmış” çıkışı, yine nefret edilen Zeman’ın “Futbol bir oyun ama Türkiye’de yalan ve hayal üzerine kurulmuş. Gazeteleri okursanız ne demek istediğimi anlarsınız” demeci gibi başucu cümleleridir. Futbolcu, medyanın art niyet karışık yanlış ve futboldan uzak bakışıyla kendini aldatıyor. Tribündeki adamı, sokaktaki vatandaşı dinlediğinizde yorumculara ve gazete manşetlerine bakar gibi oluyorsunuz. Alacakaranlık Kuşağı bu olsa gerek.
‘’Efendine itaat et‘’
Hele futbol yazarlarından. Bu çelişki, o iddiaların iflası değil mi? Birkaç hafta öncesine kadar Zico’ya dönük en kuvvetli silah, kondisyonun kalmamasıydı (Trabzonspor’un Lazaroni’yi kovma bahanelerinden biri de buydu!). Bu yazarlardan, nefesi kesilen bir insanın, 2 haftada nasıl 90 dakika koşabilecek kıvama gelebildiğini bilimsel olarak açıklamalarını istiyorum. 2 maçla “Edu iyi adammış, Lugano sıradan” dediler. Şimdi “Lugano iyi, Edu ile gitmez” oldu. Edu’nun anlık hatası, onun haftalardır iyi olan yönlerini siliyorsa bu bakış açısı futbol ayıbıdır. Medyada da taraftarda da kelle rotasyonu var. Zira söylenenlerin neredeyse çoğu bilgi ve futbol öngörüsüne dayanmıyor. 2 hafta sonra ibre Deniz’e, Uğur’a, Appiah’a, Aurelio’ya doner ve bu bitmez. Neyse ki, gerçek teknik direktörler Edu’dan önce, ataktayken topun rakip yarı alanda nasıl kaybedildiğiyle de ilgilenir. O yüzden yenen gole takım hatası olarak bakarlar.Yorumcular sahada açıklayamadıkları, iddialarının aksine bir şeyler gerçekleştiğinde dikkati dağıtıp yüzleşmekten kaçıyor. Mesela Vestel Manisaspor seyircisinin centilmenliğini herşeyin önüne geçirip teknik detayları konuşmaktan paçayı sıyırabilirsiniz. Deivid’in hat-trick’ini rakibin hatalarına bağlayıp, onu kötüleyen olarak özeleştiri yapmaktan kurtulursunuz. Aurelio-Ümit’in olmayışına rağmen gelen galibiyeti açıklamayı “Sistem bu olduktan sonra kimi koysanız oynar” diyerek geçiştirebilirsiniz. Tüm bilginiz, aklınız onlarsız bir 11’e asla izin vermese de. Zico’nun neden bu 11’i yaptığını anlayamıyorsak, “Bizim göremediğimiz neyi gördü de bunu yaptı” demiyoruz. Aksine ona karşı mağlup olma hissi kompleksleri azdırıyor. Tigana’yı eleştirecek yığınla sebep bulanlar, Beşiktaş’ın tamamen Türk oyunculardan kurulu defansıyla nasıl ligin en az gol yiyen takımı olduğunu cevaplamaz, tartışmaz. Herkes kafasındaki ya da ortada çok konuşulan ve doğru olduğu varsayılanın uygulandığını görmek istiyor. Kendisinin çok akıllı olduğunu, tek doğru olduğunu, bunu görmemenin imkansız olduğunu düşünüyor. İnsanları buna inandırıyor. Sonuçta “Hocalar salaktır” noktasına ulaşıyoruz. Eleştirirken “Acaba bunu neden böyle yapıyor” sorusunu sormak gerek. Ama bu şekilde düşünebilmek zaten önemli bir olgunluk ve beceri ister, zordur. Medya ve yazarların sınırı yok Türkiye’de. Teknik direktörleri ezebilecek güçleri var. Bu güce sahip oldukları sürece kurtuluş yok
‘’Arşiv!‘’
(Sonuç: Federasyon istifa etti, milli takım ve futbolcular ceza aldı, Fatih Terim görevde kaldı)9 Ocak: Şahin: “Ulusoy temizlenmeden futbolun başına geçmesin...”31 Ocak: Şahin, Haluk Ulusoy’un görev yaptığı 2002-2004 yıllarının incelenmesiyle ilgili dosyaları Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiğini söyledi.18 Nisan: 432 sayfalık iki rapor, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na ulaştı. 25 Mayıs: Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, şike tartışmalarıyla kapanan 2005-2006 sezonunda oynanan Türkiye Profesyonel Futbol Ligleri, müsabakalarının sonuçlarını tescil etti.20 Temmuz: Şahin: “Bir ülkede, özellikle futbolda şike ve şaibe iddiaları ile ilgili sonuç elde edebilmek için sadece Futbol Federasyonu’nun yetkili kurullarının hareket etmesi yeterli olmuyor.”22 Temmuz: Futbol Federasyonu, şike ve teşvik primi konusunda açıklama yaparak, yasa taslağı hazırlıklarına başlandığını bildirdi. 29 Temmuz (Lube Ayar’ın Milliyet’te yayınlanan 1 senelik telefon konuşma kayıtlarına dayalı şike-çete yazı dizisi sırasında): Şahin, geriye dönük ceza verilmesinin önündeki engelin zaman aşımı olduğunu belirtti. “Telefon konuşmalarının dökümü, oradaki bazı bilgiler benim için dehşet vericidir. Üzerine hassasiyetle gidilmelidir.”16 Ekim: Hasan Doğan (Levent Bıçakcı Federasyonu’nun Asbaşkanı): “Haluk Ulusoy’un, Futbol Federasyonu Yönetimi’ne ilk girişi siyasi torpille olmuştur. Bazen siyasetçiler onu, bazen de o siyasetçileri kullanmıştır. Futbolda kirliliğin başında Ulusoy vardır, dolayısıyla o gitmeden iyi bir şeyler olmaz.”Halil Özer, Tempo Dergisi, 30 Ocak 2006: “Geçenlerde Levent Bıçakcı sohbet sırasında, göreve geldiğinde bu soruşturmaları açmaya karar verdiğini, ancak Hasan Doğan’ın ve bazı yönetim kurulu üyelerinin buna şiddetle karşı çıktığını belirtti. Şimdiki duruma bakarsanız, Hasan Doğan ve arkadaşları Ulusoy’un karşısında.”20 Temmuz 2006: Şahin: “Eğer sorunları çözemezsek, bizden beklenenleri yerine getiremezsek, bu millet bizi alır, köşeye bırakır ve yerimize başkasını getirir. Şikede, sporda kirlilikle mücadelede görevli kişiler bu görevi yapamazlarsa giderler, yerlerine başkaları gelir.”NOT: Ajanslar, gazeteler, televizyonlar, dergilerden alıntıdır. Yorum yok!
‘’Bir ileri bir geri‘’
Toparlanacakları anlamına gelmiyor. Lig havayı tekrar bozabilir. Tek maçlık takım olmadıklarını ispatlamalılar. Yani bu futbolu isterlerse her maç oynayabileceklerini göstermeliler. Ya da dikkat ve yardımlaşmayı hep sergileyebileceklerini. Zira 3 senedir öğrenip vasatın üstüne çıkardıkları buydu. O dönemlerin başına geri dönmüş bir takımdan bahsediyoruz! 3 yılda tırnaklarıyla kazıyarak kattettiği yolu 3 ayda kaybetmesine sebep olan yanlışların kurbanı bir takımdan. Çabalıyorlar, ama yine basit hatalar, ince detaylar etkili oluyor. Hep başa dönen takımlar işte bu acı gerçeklerle yüzleşir. İstikrar, takımın gittikçe yükselen oyun standardının olması, futbolcuların verimli kullanılması onları zaten fazla koşmaya ve istekli oynamaya iter. Mevcut ortamda bu standart var mı? Mayıstan beri yok. Peki üstüne Zico da yeni dizilişten vazgeçerse?Zico’nun Deivid’i kesip sağ kanada ikinci adamı koyması, yani herkesin nasihat olarak bağırdığı anlayış puan kazandı. Ve herkes, şimdilik haklı. Futbolda tek maçla, doğru budur diyemezsiniz. İşe yaradığı kararına varabilmek için en az 4-5 maç gerek. Zico ise özellikle iç saha maçlarında yine eski düzene dönecektir ki, sinyalleri de verdi. Bireysel olarak oyuncuların yetersizliğini dile dolayanlar Newcastle performanslarını övüyor. Bu sadece onların iyi günlerinde olmaları yüzünden mi? Ya da çok koştukları için mi? Yoksa farklı bir pozisyonda oynatılmak ve takım performansı, onların yetenek ve değerlerini ortaya çıkardığı için mi? Lugano’nun sol stopere geçişi savunmanın rengini değiştirdi. Ankaraspor karşısında bekler aksamıştı, Newcastle karşısında orta sahayla beraber stoperlerin yükünü paylaştılar. Zico’nun bu tercihte geç kaldığı söylenebilir. Zira Sao Paolo’da üçlü savunmanın çöpçüsü olan Lugano, önceki haftalarda sol stoper oynamanın altından kalkamadı. Aynı durum ve sorunlar Servet için de geçerliydi.









































