‘’Namoğlu'na miras kaldı!‘’
Gazeteci ağabeyimiz Cemal Ersen’in yazısından öğrendiğimize göre Yusuf Namoğlu: “Biz mi yaptık bu hakem kadrosunu?” diyerek, elindeki hakemlerin bazılarını beğenmediğini, bazılarına güvenmediğini ifade etmiş.
Medeni Kanun’a göre “ölen kişi aciz ve borca batık ise” mirasçılar mirası reddedebilir ve ölenin borçlarından kurtulabilirler. Önceki Başkan Müftüoğlu ve ekibi “aciz ve borca batık” olarak görevi Namoğlu’na devretmişlerdi. Aynı gün Namoğlu’ndan beklenen “reddi miras” talebinde bulunmasıydı. Ben ve hakemlik hakkında yazıp çizen diğer pek çok kişi bu hususu defalarca dile getirdik. Namoğlu’nun yapılan yeni listeleri kabul etmemesini ve eski kadroyla yola devam etmesini önerdik. Namoğlu bu önerimizi doğru bulmamış olmalı ki; mevcut kadroya olan güvenini birçok kez ifade etti. Güvenini ifade etmekle kalmadı, bugün “Güvenmiyorum, o yüzden maç vermiyorum.” dediği hakemlerle profesyonel sözleşme bile imzaladı. Şimdi ise yan çizmeye başlamış. Aradan çok zaman geçti, Medeni Kanun’a göre yasal süre doldu. Bugünden sonra “reddi miras” olmaz!.. Hakemlerin hatası da sevabı da artık Namoğlu ve ekibine aittir.
Engel yok
Namoğlu, “Biz mi yaptık bu hakem kadrosunu?” demiş ya... Çok merak ettim. Kadroyu kendisi yapsa uzaydan hakem mi getirecekti? Hakemler bir yere gitmedi, hakemlerin hepsi yerlerinde duruyorlar. Öncesinde 40 hakem bir aradaydı. Şimdi ise kadro ikiye ayrıldı: 22 hakem Süper Lig’de, 19 hakem 1.Lig’de. Kendisi kadroları yapmış olsa aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıya kaydırma yapabileceğinden bahsediyor olmalı. Bunun için kadro yapmasına gerek yok ki. 1.Lig kadrosuna düşmüş bir hakeme isterse Süper Lig’de maç verebilir.
İşte ispatı: MHK Talimatı, Madde 34: “Tüm hakem ve gözlemciler, her kategorideki müsabakalara atanabilirler.”
Diyeceğim o ki, Namoğlu istiyorsa şu an amatör bir il hakemine, Süper Lig’de görev verebilir. Kadroyu yapmamış olabilir ama tüm hakemleri istediği gibi kullanmasında talimatlara göre bir engel yok. Ünlü bir düşünürün dediği gibi: “Bir şeyi gerçekten yapmak isteyen bir yol, istemeyen de mazeret bulur.” Şu günlerde Namoğlu çözüm üretmek yerine mazeretlere sığınıyor gibime geliyor.
Temizlik şart!
MHK Başkanı Namoğlu geçtiğimiz hafta katıldığı bir televizyon programında ve hafta içi yapılan Hakem Semineri’nde hakem performanslarını değerlendirirken “Bir iki spesifik hata dışında gayet başarılıyız” demiş. Bu sözleri duyunca usta kalem Yavuz Donat abimizin köşesinde paylaştığı bir fıkra aklıma geldi.
Cam yıkayıcı bir çocuk, kırmızı ışıkta, camları kirli bir otomobile yaklaşmış:
- Camları sileyim mi?
Şoför:
- Silme... Camlar tertemiz.
Çocuk:
- Öyleyse gözlüğünüzün camlarını sileyim.
Muharrem Usta’ya çağrı
Daha önce kendisiyle hiç karşılaşmadım ancak herkesin gönlünü kazanmış bir başkan olduğunu görüyorum. Duruşu, tavırları ve saygın kişiliği onu bulunduğu makamlara taşımış. Kendisine bir çağrıda bulunmak istiyorum. Biliyorum Deniz Ateş Bitnel Trabzonspor’un canını yaktı. Bedelini FIFA kokartını ve Süper Lig kariyerini kaybederek ödedi. 1.Lig hakemi oldu ancak şimdi orada da görev alamıyor. Affetmek büyüklüktendir ancak affedin demek de benim haddim değil. Muharrem Başkan bunu kendisi değerlendirir. Ben sadece diyorum ki: “Başkanım; Deniz’e bir şans verseniz ve onunla bir görüşseniz belki anlatacakları fikrinizi değiştirecektir.”
‘’Kalkavan'dan iki büyük hata!‘’
Maçın 47. dakikasında ceza sahası uzak köşesinde topla buluşan Uğur Uçar, Mehmet Uslu’yu geçecekken; kollar açık bir şekilde topu karşılayan Mehmet Uslu net bir şekilde topu koluyla kornere gönderdi. Penaltı kararı vermesi gereken Kalkavan yardımcısı ile göz göze gelerek hatalı bir şekilde korner kararı verdi. Konyaspor golü öncesi; Bajic topu sol koluyla düzelterek Milosevic’e aktarıyor ve pozisyonun devamında Konyaspor golü geliyor. Atılan bu golün tüm sorumluluğunu bu hatadan dolayı hakeme yükleyemezsiniz ancak elle oynama tespit edilmiş olsa maçın sonucu daha farklı olabilirdi.
‘’Yine kötü yönetti‘’
“Alper Ulusoy sezona kötü başlayan hakemlerimizden. Bu haftaya kadar yönetmiş olduğu 4 maçta ciddi kart hatalarına imza atmış, oyun kontrolü ile ilgili sıkıntılar yaşamıştı. Bu maçta da değişen bir şey olmadığını gördük. Sayısız kart hatalarına imza atan Ulusoy, çaldığı ve çalmadığı faullerle standardı yakalayamadı. Oyuncular sahada kararlarını kabullenemediler ve itirazdan birçok kart gördüler.”
‘Pozisyonu gördü’
Henüz 2. dakikada Emenike’nin rakibi Omeruo’ya attığı dirseğin karşılığı net olarak kırmızı kart olmalıydı. Faulü çalan Ulusoy sarı kart dahi göstermedi. Faulü çalması pozisyonu gördüğü anlamına gelir. Gördüğü pozisyonda kırmızının çıkmaması kabul edilebilir bir hata değildi. 15. dakikada Omeruo’yla girdiği ikili mücadelede yerde kalan Emenike penaltı bekledi. Burada devam kararının daha doğru olduğunu düşünüyorum ve bu tür ikili mücadelelerin devamından yanayım.”
‘Standardı yakalayamadı’
“86. dakikada kırmızı kart gören Sackey’in gördüğü ikinci sarı karta katılmam mümkün değil. Seckey’in rakibine yaptığı faul orta sahadaydı ve umut vadeden bir atak yoktu. Müdahale sert değildi. Dolayısıyla hakemin ikinci sarı kartı ve kırmızı kartı yanlıştı. Ulusoy maç süresince bu tür kart hatalarını sıklıkla yaptı. Standardı kesinlikle yakalayamadı. Örneğin 36. dakikada Mehmet Topal’a çaldığı faul düdüğü yanlış olmasına rağmen üstüne bir de Topal’a sarı kart gösterdi. Aynı pozisyonda yaşanan gerilimde Hasan Ali ve Candeias’da kart görmüş oldu. Yazının sonunda 7. dakikada ofsayt gerekçesiyle iptal edilen Fenerbahçe golünde yardımcı hakem Ali Saygın Ögel’in tespitinin doğru olduğunu da ifade edelim.”
‘’Göçek'ten hata rekoru‘’
Maçın 39. dakikası hakem için hatalarla dolu bir dakikaydı. Hüseyin Göçek, aynı dakika içinde Atiba’ya kırmızı; Beck ve Nakoulma’ya sarı kart göstermeyerek rekor kırdı. Beşiktaş’ın lehine penaltıyı atlarken Mabiala’yı yanlış attı.
Türkiye’de ve Avrupa’da yönettiği maçlarla sezona başarılı giriş yapan Hüseyin Göçek, bu maçta vasatın çok altında kaldı. Oyunun hemen başında Kayserisporlu Levent’in açık olan elinden dönen topa Beşiktaş lehine penaltı düdüğü çalmayarak, maça önemli bir hata ile başlamış oldu. Oyun boyunca sayısız kart hatası yapan, faullerde standardı yakalayamayan Göçek; sezon başından bu yana teknik açıdan kötü olarak ifade edilebilecek 3-5 yönetimden birine imza atmış oldu.
Hatalar zinciri
Maçın 39. dakikası hakem için hatalarla dolu bir dakikaydı. Topla hücuma çıkan Talisca Umut’un faulüne maruz kaldı ancak pozisyona çok yakın olan Göçek oyunu devam ettirdi. Akabinde hızlı hücuma çıkan Kayserisporlu oyuncuyu, 13. dakikadan sarı kartı olan Atiba çekerek düşürdü, ‘devam’ dedi. Top yine Kayserisporlu Nakoulma’da kaldı ve hızla Beşiktaş ceza sahasına girecekken, Beck kontrolsüz bir şekilde Nakoulma’nın ayağına basarak onu düşürdü. Hakem Göçek buna da ‘devam’ dedi.
Karara sinirlenen Nakoulma aşırı tepki gösterdi ve hakemin üzerine koşarak onu protesto etti. Göçek buna da sessiz kaldı. Göçek aynı dakika içinde Atiba’ya kırmızı; Beck ve Nakoulma’ya sarı kart göstermeyerek rekor kırdı.
Böyle kırmızı olmaz!
Uzatma dakikalarında Mabiala, Cenk’e yaptığı müdahaleden dolayı, Göçek tarafından ikinci sarı kartla atıldı. Oysa ki Mabiala topa net bir şekilde vurmuş ve Cenk’e kartı gerektirecek bir teması olmamıştı. 40. dakikada Tolgay’ı omuzundan çekerek durduran Deniz Türüç’e, 41. dakika’da Tolgay’ın ayağına basan Mijailovic’e, 53. dakikada Cenk’in ayağına kontrolsüz şekilde basan Kana-Bıyık’a göstermediği sarı kartların yanında, Mabiala’nın hareketi çok masum kalırdı.
‘’İngiltere'yi futbolda yakaladık!‘’
MHK Başkanı Yusuf Namoğlu yayıncı kuruluşa ilk 6 haftalık icraatlarını değerlendirdi. Ligde 13-14 hakeme görev verip, bazı hakemlere hiç görev vermediği hususunda yapılan eleştirilere cevap verdi. Kamuoyu tatmin oldu mu, bilemem ama ben verdiği cevaplardan hiç tatmin olamadım. Çünkü 17 hakemle yönetilen İngiliz Ligi’ni örnek göstererek az hakemle ligi götürme fikrinin ne kadar doğru olduğunu anlatmaya çalıştı. Bu kadar temelsiz bir kıyaslama beni ikna etmez, edemez. Avrupa’nın önde gelen diğer liglerinde durum hiç de İngiltere’de olduğu gibi değil. İspanya ve İtalya 25, Almanya 23, Fransa 22 hakemle bu işi götürüyor ve şu ana kadar bütün hakemlere de görev verilmiş durumda. Bu sayıların altında hakemi olan bir başka Avrupa ülkesi de yok. Diyelim ki; bir ülkeyi örnek alacağız. Neden İngiltere’yi örnek alıyoruz? Kulüplerimiz, futbolcularımız, teknik direktörlerimiz, dolu tribünlerimiz ve dünyanın takibe doyamadığı futbol kalitemizle(!) İngiliz Ligi ile yarışıyoruz da, haberimiz mi yok?
Geciken adalet, adalet değildir!
Son günlerde FETÖ terör örgütünün uzantılarını temizlemek adına yapılan faaliyetler haklı olarak TFF tarafından da yürütülüyor. Futbol ailesi; çalışanları, amatör ve profesyonel futbolcuları, teknik ekipleri, yöneticileri ile oldukça geniş bir topluluk. Buna rağmen TFF ile ilişiği kesilenler arasında sadece hakemler, gözlemciler ve temsilciler bulunuyor. İnsan düşünmeden edemiyor: Futbol ailesinin başka bir organında terör örgütü üyesi tespit edilmedi mi? Edildi ise hakem ve gözlemcilerde olduğu gibi neden kamuoyunda bu kişilerin isimleri yer almadı? Tek günah keçisi hakemler ve gözlemciler mi?
Son günlerde Hakem İşleri Müdürü Baki Şahin, TFF ile ilişiği kesilen hakemleri ve gözlemcileri TFF adına arıyor. Mağduriyete uğradığını düşünen hakem ve gözlemcilerin, valiliklere müracaat etmesini istiyor. Anlaşılan o ki; TFF üst yönetiminin de hata yapılmış olabileceği konusunda kaygıları var. Adaletin bir gün tecelli edeceğinden şüphemiz yok ancak gecikmiş adaletin de doğurduğu olumsuzluklar ortada. Sayın Demirören’in bu konuyla yakından ilgilenmesinin süreci hızlandıracağı ve mağduriyetleri gidereceği kanısındayım.
Miktar küçük, sorun büyük!
Bu günlerde futbol gündeminde para ile ilgili konuları konuşuyoruz. Milli takım oyuncularına ödenen primler, milli takım hocamızın sözleşmesi, Süper Lig’de maç yöneten hakemlere taahhüt edilen aylık ücretler... Belli ki federasyonumuzun para ile ilgili bir sorunu yok. Buradan hareketle önemli bir başka konuya dikkat çekmek istiyorum. Bugün İzmir’den Cizre’ye 3. Lig maçına görevlendirilen bir hakeme 660 TL, yardımcı hakeme 473 TL, 4. hakeme ise 407 TL ödeniyor. Gözlemcilerin durumu daha da vahim. Onlara sadece 303 TL ödeniyor. Bugün herhangi bir kişiye: “İzmir’den Şırnak’a uçakla seyahat edip, karayolu ile Cizre’ye geçeceksin. Sana orada 300 TL ödenecek ve bir gün konaklayıp, hiçbir şey yapmadan ertesi gün aynı şekilde geri döneceksin.” denilse, sizce bu teklifi kaç kişi kabul eder? Hakemlerimiz çaresiz kabul ediyor ayrıca gittikleri yerde 90 dakika maç yönetiyor, üstelik bir yıl boyunca da antrenman yapıyor.
‘’Ozan'ın pozisyonu penaltı!‘’
Maçın İngiliz hakemi Mark Clattenburg, en son Şampiyonlar Ligi ve Euro 2016 finalini yönetmişti. Geçtiğimiz sezon performansıyla parmak ısırtan Clattenburg, bu yıl sezona eski performansından uzak başlamıştı. Son yönettiği Borussia Dortmund-Real Madrid Şampiyonlar Ligi maçında çok kötü bir performans sergilemişti. Dortmund takımının çok net bir penaltısını vermemesi, kendisinin her türlü kararına itiraz eden, maçta kart gerektiren ihlaller yapan Ronaldo’ya tek kart dahi göstermemesi tartışma konusu olmuştu. İngiliz hakemin bu performansı deplasmanda oynadığımız maçta bir olumsuzluk doğurur mu diye düşünürken, maçta tartışılacak çok fazla bir pozisyon yaşanmadı. Clattenburg’un gösterdiği bir iki karta katılmasam da, disiplin anlamında ve faul kararlarında büyük yanlışlar yaptığını söyleyemem.
Omzundan çekerek düşürüyor
Benim açımdan tek problemli pozisyon 37. dakikada yaşandı. Milli Takımımızın atağında sağdan Şener’in ortasında topa kafa vurmak için yükselen Ozan Tufan, rakibinin müdahalesi ile yerde kaldı. İlk bakışta savunma oyuncusu Ozan Tufan’ı omzundan çekerek düşürdü gibi gördüm. Uzak çekimde net karar vermek mümkün olmadı. Pozisyonun tekrarını beklememize rağmen, İzlanda rejisi pozisyonun tekrarını vermedi. Uzak gösterimde penaltı gibi algıladığım pozisyonun tekrarının gelmemesi kafamı karıştırdı. Sıradan bir pozisyonu değişik açılardan defalarca gösteren İzlanda rejisi, bu pozisyonun penaltı olduğunu görüp “Galibiyetimiz gölgelenmesin” diye tekrarını göstermemiş olabilir mi, diye de düşünmedim değil.
‘’Yanlış penaltıyı verdi‘’
Alman hakem Manuel Grafe, 33 ve 34. dakikada Emre Mor’un ceza sahasında yerde kaldığı her iki pozisyonda penaltı vermedi ve hata yaptı. İkinci yarıda Cenk’e çaldığı penaltı ise çok ucuzdu. Oyunu devam ettirmeliydi.
Alman hakem Manuel Grafe, maç boyunca kartuygulamalarında ve faultespitlerinde standardı yakalayamadı. Oyuncumuz Caner’e çok müsamahalı davrandı. Klasik Alman ekolüne ve otoritesine sahip Grafe’nin bu tavrı bizim avantajımıza oldu. Maçın 87. dakikasında daha önce sarı kartı olan Ordets bir serbest vuruş öncesi oyuncumuzu iterek düşürdü.
Topun olmadığı alanda yapılan bu hareket kesinlikle sarı kart olmalıyken, anlaşılmayacak şekilde hakem kartını bir başka oyuncuya gösterdi ve Ordets oyundanatılmadı.
23. dakikada A Milli Takımımız aleyhine çaldığı penaltı düdüğüne diyecek bir sözümüz yok. Ömer Toprak dikkatsiz davrandı ve penaltıya sebebiyet verdi. Ancak 33’te Emre Mor’a Ukraynalı savunma oyuncusu Sobol’un yaptığı harekete penaltı düdüğü çalmayarak bu kez hatalıydı.
Ukraynalı savunma oyuncusu, Emre’nin sol ayağındaki topa ters ayağıyla müdahale etmeye çalıştı. Doğal olarak top Sobol’un oynama mesafesinin uzağında kaldı ve yaptığı hamle Emre’yi yerde bıraktı. Bu hareket penaltıyı gerektiriyordu.
Tutarsız bir yönetim
34’te bu kez Ukraynalı Stepanenko ceza sahasına topla giren Emre Mor’un ayağındaki topaçok uzak mesafeden kayarak geldi ve topla beraber tabir uygunsa; Emre’yi de süpürdü.
Penaltıya daha yakın olan bu pozisyonda da hakem oyunu devam ettirdi. Pozisyonlarda penaltı düdüğünü çalmayan Alman hakem, Cenk-Stepanenko mücadelesine penaltı düdüğünü çaldı. Burada Cenk kendini çok kolay yere bırakmıştı ve oyunun devam etmesi daha doğru olurdu.
Sonuç olarak Alman hakem; çaldığı, çalmadığı penaltılarla; gösterdiği ve göstermediği kartlarla tutarsız bir maç yönetmiş oldu.
‘’Namoğlu hakemlere kefil oldu!‘’
Geçtiğimiz hafta oynanan dokuz maçın beşinde hakem hataları konuşuldu, dolayısıyla homurdanmalar bu yıl erken başladı. İlginçtir; oynanan 54 maçın 48’ini sadece 12 hakem yönetmiş. Oysaki geride 10 hakem daha var ve bu hakemlerin 5’i henüz siftah bile yapamamış. Görev alan hakemler her hafta aynı hataları yapmaya devam ederken, diğerlerinin neden görev alamadığını bilen de yok. Sayın Yusuf Namoğlu, göreve başladığında önceden belirlenmiş olan kadroyla sezona devam edeceğini ve kadroya olan inancını ifade etti. Bununla yetinmedi, şu an görev vermediği isimler de dahil kadronun tamamını profesyonel yaparak hakemlere güvenini ikinci kez beyan etmiş oldu. Gelinen noktada kefaletini esirgemediği hakemlere görev vermemesini nasıl izah edebilir? Bu şekilde atama yaparak, risk almadığını düşünüyor olabilir ama unutmasın ki: “Planlarını hiç risk almamak üzerine kuranlar, en büyük riski alanlardır.”
Bilime inanır mısınız?
2004’te Antrenörlük Eğitimi Ana Bilim Dalı’nda yazmış olduğum yüksek lisans tezinde “Hakemlerin kaygı düzeylerini ve kaygı düzeylerinin performansa etkilerini” araştırmıştım. Ortalama kaygı düzeyinin performansa olumlu katkısının olduğunu, çok düşük ya da çok yüksek kaygı düzeyinin hakem performansını olumsuz etkilediğini tespit etmiştim. Bugün tanık olduğumuz hakem hatalarının araştırmamın tezini desteklediği görülüyor. Çünkü bir grup hakem ciddi hatalar yapmasına rağmen her hafta görev alıyor. Hata yapan hakemlerin tekrar görev alamamak gibi bir kaygılarının olmaması performanslarını olumsuz etkiliyor. Arada sırada görev alan hakemlerse: “Hata yaparsam tekrar görev alabilecek miyim?” korkusu nedeniyle aşırı kaygı duyuyor. Neticede ortalama kaygı seviyesini yakalayamayan hakemlerin başarısızlığı da kaçınılmaz oluyor.
Güle güle Adil Sinem
23 yılını hakemliğe veren, uzun yıllar FIFA kokardı taşıyan; Mustafa Çulcu, Ali Aydın, Metin Tokat, Erol Ersoy, Kamil Abitoğlu, Yunus Yıldırım gibi geniş bir jenerasyona Avrupa maçları dahil yardımcı hakemlik yapan, benim de birçok maçta birlikte görev yaptığım Adil Sinem hakemliğe veda etti. Her başlangıcın bir sonu olacak elbet ama Adil Sinem’in çok da mutlu ayrıldığını düşünmüyorum. Geçen sene yaşadığı önemli sakatlık sonrası sağlığına kavuşmuştu ancak atletik testte tam hazır olmadığı için başarılı olamadı. Bunca yılın ve başarının hatırına MHK ona ikinci bir şansı verebilirdi ama vermedi. Adil inem’le birlikte alt liglerde birçok hakem de aynı sonu yaşadı.
Nedense hakemliği mutlu bırakanlar bir elin parmaklarını geçmiyor. İçimizden çıkan yöneticiler neden bu kadar acımasız oluyor, bilemiyorum. Kurulda Metin Tokat, Erol Ersoy gibi isimler de var, onlar da güle oynaya ayrılmamıştı hakemlikten. Hatta haksızlığa uğradıklarını düşünüyorlardı. Şimdi bu isimler hakemleri yönetiyor. Empati yapıp Adil’e küçük bir vefa gösteremezler miydi veya kendilerine yapılanı bir başkasına yapmasalardı nasıl olurdu? Bilemedim.