Arama

Popüler aramalar

‘’Az kaybeden çok kazanır‘’

Şampiyonluk yarışında ilk üçte sıralanan İstanbul takımlarının dilinde, ligin kalan bölümünde 9’da 9 yapmak var. Ancak şimdiye kadarki tabloyu ‘kazanmak’ değil, ‘kaybetmek’ belirledi. Zirve yolunda Galatasaray, Muslera ve orta sahasıyla; Fenerbahçe, tecrübeli kalecisi ve defansıyla; Beşiktaş ise tempolu orta sahası ve üst düzey maçlar oynayan Bilic ile ön plana çıkıyor.

Şampiyonluk yarışındaki ‘üç İstanbullu’dan ikisi üzerindeki ‘dördüncü yıldız’ baskısının ayrı anlam kattığı Süper Lig’de telafisi mümkün olmayan sürece girildi. Takım yapıları, maddi ve politik olanakları(!), taraftar güçleri, tarihsel derinliklerine bakıldığında bu ligde üç takım için de ‘kazanmak’ gayet normal ve anlaşılır bir durum. Zaten hepsinin ağzında ‘9’da 9 yapmak’ var ancak bu sezon sonucu -en azından şimdiye değin- ‘kazanmak’ değil de ‘kaybetmek’ belirledi. Örneğimizi yarıştaki üçlünün arkasındaki Fenerbahçe’den verecek olursak... İkinci yarıya başlarken ısrarla ‘fikstür avantajından söz eden bu takım, kendi sahasında oynadığı iki derbiyi kazanmış olmasına rağmen hesap edemediği kayıpları nedeniyle ‘dördüncü yıldız’la ilgili umudunu diğer iki takımın bundan sonraki ‘kayıpları’na bağlamış durumda. Öndekilerden birinin Fenerbahçe’yle eşit kazancı durumunda ikinci devre başlarken sözünü ettikleri ‘avantaj’ın hayata geçmesi mümkün görünmüyor!.


TEKNiK DiREKTöRLER

MOTiVASYONLA iŞi GöTüRüYOR

İki İtalyan hoca deneyiminin ardından ‘öze dönüş’ işe yaradı gibi... Gerçi zora giren maçları döndürmede ciddi bir hoca katkısından söz etmek mümkün olmadı. Hamza Hamzaoğlu şimdiye değin bu ülkede pek makbul olmayan teknik konulardan öte iş gören esas konu ‘moral değerleri’ ön planda tutan tarzıyla parladı. Sık sık, “Hata yaptım, özür dilerim” türünden açıklamaları da ‘özeleştiri’den çok ‘yeterlilik’ ile ilgili sorulara neden oldu. Yine de iştahlı oynama gayreti, takımı önde tutma isteği ve yarışın önünde yola devam etmesi Hamzaoğlu’nun artıları...

SORUNU DERBi...AVANTAJI TARZI

“Derbi kazanamamış hoca” baskısı, moral değerlerin her şeyin önünde olduğu ligde Slaven Bilic açısından büyük handikap. Evet, Beşiktaş derbi kazanamadan şampiyon olmuştu ama o sadece tek sezon için geçerliydi. İki sezondur kazanamayan biri için, “Acaba bizim ligin ortalamasını mı tutturuyor” sorusunu sormak gayet anlaşılır. Oyunun son bölümlerinde girilen paniği ve paralize olma hallerini halledemeyişi de bir başka sıkıntı. Beri yandan zaman zaman ‘çizgiyi aşan polemiklere’ konu olsa da tarzı ve Avrupa’daki maçlarda doğru ve üst seviye oynanan maçlar Bilic’in ‘artı’ları.

YANAL’IN MiRASI ONU ZORLUYOR

İstatistik olarak üstün olsa da ‘garanti oynama’ tercihi nedeniyle orta saha ve ileride oyunu sıkıcı bulunan İsmail Kartal’ın işi zor. Ersun Yanal’dan devraldığı miras onu zorluyor. Ayrıca gerek maç sonu röportajları gerek basın toplantılarındaki tarzı, donanımına dair ciddi soru işaretlerine neden oluyor. Bu durum kriz anlarında daha da netleşiyor. Elinde hem ligin en iyi oyuncuları hem de üç sezondur bir arada oynama refleksine sahip bir takım oluşu en büyük avantajı.


KALECiLER

Aslan’ın avantajı Muslera

FERNANDO MUSLERA: Ligin en iyi kalecisi olduğu ‘su götürmez’ bir gerçek. Sıkıntılı müdafaa hattının en büyük güvencesi ve takımına tüm saha boyunca müthiş bir derinlik katıyor. Gerek sporcu, gerekse insani özellikleriyle de Galatasaray’ın diğerlerine göre en avantajlı olduğu bölge.

CENK GÖNEN: İyi kaleci ancak hem 11’de oynama hem de oynadığı maçlarda zaman zaman ‘devamlılık’ sorunu yaşıyor. Mucize kurtarışlar yapıyorsa da henüz tamamlamadığını düşündüğüm ‘temel hareketler’ nedeniyle sıkıntısı var. Bu yüzden müdafaa ile ciddi bir ‘güven sorunu’ var gibi duruyor.

VOLKAN DEMİREL: Tecrübesi ve fiziksel özellikleri avantajı. Kendini ‘aşırı Fenerbahçeli’ gösterme gibi bir hataya düşüp rakip tribünlerdeki sempatisini kaybedişi en büyük sorunu. Oysa ki, ‘iyi Fenerbahçeli’ yeter de artardı... Yine de kalecilik özellikleriyle takımına ve özellikle önündeki müdafaaya güven veriyor.


SAVUNMA HATTI

En iyisi Fener

GALATASARAY: En sıkıntılı olduğu bölge. Sol kanada ‘mecburen’ Olcan ve sağa tüm denemelerin ardından ‘mecburen’ Sabri! İkisi de ‘öne kaçma refleksi yüksek’ oyuncular. Arkalarına sızmayı başaran takımlar ciddi sıkıntı yaşatıyor. Stoperlerden teki banko; Aurelien Chedjou. Semih’in uzun sakatlığı bu mevkiyi hep onarıma zorunlu kıldı. Haliyle yük ağırlıklı olarak Chedjou’da ve bu da öndeki hattı Selçuk/Hamit (Melo) ister istemez arkaya çekiyor.

BEŞİKTAŞ: Bir sıkıntılı takım da onlar. İki kanat, var ile yok arası! Serdar da, Motta da bu seviye için ‘idareten’ oradalar. Sağ beke alınan Opare’nin solda sergilediği performans durumun vehametinin göstergesi. Sivok sonrası stoperler de ciddi sıkıntı yaşadı. Özellikle oyunun boyunu kısa tutma konusunda stoperlerden katkı çok düşük, onlar da hep geri kaçma eğiliminde. En büyük avantajları önlerinde sağlam bir ikili olması.

FENERBAHÇE: Bu mevkiide en avantajlı takım. İki kenar, Caner-Gökhan oyunu iki yönde de hem doğru hem iyi oynuyor. Gerçi ikisi de geçmiş yıllara göre düşük görünüyorlar ama bunda rakiplerin özellikle bu iki oyuncuya önlem almasının önemi çok büyük. Egemen dahil olduktan sonra oyunun boyunu kısaltmada zorluk çekmediler. Alves ile ikisi geride dikişleri sağlam atıyor. Ancak onların da özellikle hücumdaki duran toplarda etkileri beklenenin altında.


ORTA SAHA

Şampiyonluğun anahtarı Yasin Öztekin’de

GALATASARAY: Tüm yük hem kesici hem ‘kurucu’ oynamak zorunda kalan Selçuk’ta. Ezberlediği partneri Melo’nun yokluğunda daha çok koşuyor belki ama bu da onu daha görünür kılıyor. Ligin Selçuk gibi fark yaratan oyuncularından Sneijder, etkisiz göründüğü maçlarda dahi ‘tabela yapma tehdidi’ taşıyor. Büyük güç. Temposuz ve mecalsiz maçları bile iki hareketiyle değiştiriyor. Hamit, Telles, Olcan, Emre bir yana son haftalardaki formuyla Yasin’e dikkat... Bence şampiyonluk yarışında ligin kilit oyuncusu Yasin olacak. Onun performansı her şeyi değilse de çok şeyi belirleyecek.

BEŞİKTAŞ: Atiba-Veli ikilisi takımın merkezi. Gerçi Veli’de, imzaladığı sözleşme sonrası belirgin bir düşüş yok değil! Bu hattı aşanlar Beşiktaş’ın ayağına dolanıyor. Sosa, Tolgay ve Oğuzhan’ın istikrarsızlığı verimi düşürüyor. Olcay savunmada değilse de hücumda beklenenin altında. Geriye tek Gökhan Töre kalıyor. Evet ‘özel bir oyuncu’ ama bu denli doğaçlama oynaması onu tek boyutlu kılıyor ve bu nedenle ‘tahmin edilebilir’ bir oyuncuya dönüşüyor. Beceri ve fizik de bir yere kadar. Beşiktaş en güvendiği bölgede tempo ve baskı açısından yaşadığı sıkıntıya çözüm bulmak zorunda. Yoksa şampiyonluk zora girer.

FENERBAHÇE: Egemen ve Mehmet Topal katkısıyla kısa alanda oynama avantajına sahipler ama bu kez oyun bir yere sıkışıyor ve açacak ‘yaratıcı oyuncu’ eksikliği hissediliyor. Topal’ın biraz daha öne çıkması dengeleri değiştirir ama İsmail Kartal ‘garanti düzen’i bozmuyor. Emre, Alper, Diego ve Raul’den üçü de önde tercih edilen ‘garanti üçlü’ye takılınca oyunu çeşitlemek ve hızlandırmak mümkün olmuyor. Bu dörtlüden en az ikisini hatta üçünü oynatabilecek bir formül rakiplerin ezberini bozar ve şampiyonluk ihtimalini güçlenir.


HüCUM HATTI

Cenk Tosun devreye girmezse...

GALATASARAY: Şimdiye kadar işe yaradı ama sadece Burak’a bağımlılık işi zora sokuyor. Kaldı ki o da bu önemli süreçte ciddi sakatlanma riski altında artık. O nedenle çalışkan Umut’un hücumcu özelliklerini gözeten formüller acilen devreye sokulmalı. Onun için de kenar topları hayli önemli.

BEŞİKTAŞ: Orta saha ritmi düştüğü için hücumdaki en büyük koz Demba Ba ceza sahasında ‘görünmez’ oldu. Pektemek’in sakatlanmasının ardından Cenk Tosun bir an önce devreye girmez ise işler sarpa sarar. Çünkü Beşiktaş’ın mevcut hucüm planları da rakiplerce ezberlendi ve şampiyonluk için bunların süratle revize edilmesi gerek.

FENERBAHÇE: Sow-Emenike-Kuyt formülündeki ısrar ‘zihinsel ve sinirsel çözülme’ye yol açtı. Atamadıkça gerilen oyuncular takıma zarar verir hale geldi. En azından taraftarla arası açılan Emenike’nin dinlendirilip orta saha takviyeli çözümler işe yarayabilir. Sonuçta en uçta Musa Sow ve yedeğinde iş görebilen Webo var ve bu da az bir güç değil.


MADDİ DURUM

En rahatı Fener

Üç takım arasında benzer yapısal sıkıntılara rağmen maddi koşulların sürdürülebilirliği açısından avantajlı görünen takım Fenerbahçe gibi duruyor. Kısa vadede sıkıntı yaşamayacağı öngörülen Fenerbahçe, hemen her gün ‘Battık’ türünden haberler okuyan Galatasaray ve tüm geleceğini ne zaman tamamlanacağı öngörülemeyen ‘yeni stat’tan geleceklere bağlamış olan Beşiktaş camialarına göre daha rahat...


TARAFTAR

Cim Bom’un desteği fazla

GALATASARAY: Taraftarlar en çok onların işine yarıyor. Sıkıntılı yönetim süreçlerinde takımdan kopmadılar ve verebilecekleri en yüksek katkıyı veriyorlar. Bu da oyuna iştah katılmasına vesile oluyor.

BEŞİKTAŞ: Yönetim kararı olarak iki sezondur sahalarının olmayışının sıkıntısını yaşıyorlar. Sürekli deplasman hali taraftarı da yordu ve başarıya aç genç oyunculardan kurulu takım onlardan gerekli desteği bulamadı.

FENERBAHÇE: Taraftarın aklı, geçen sezon erken gelen şampiyonlukta kalmış gibi. Ön oyuncuların verimsizliği, hesapsız kayıplar ve agresif kulüp yönetim politikası tribünün verimini de, desteğini de düşürdü.

04 Nisan 2015, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yola kiminle devam edecekler?‘’

“Hikayesi ne zaman başlar” diye merak ettiğim maç ağır aksak tempoda giderken ‘Emenike efekti’yle bambaşka bir hal aldı. Ben hakem kararı konuşmayı ne becerir ne tasvip ederim. Lakin bu maç Fırat Aydınus’un veremediğini düşündüğüm kartlarıyla bambaşka bir hale büründü. Emenike’nin ‘bileşik sarı kartları’nı -taraftarla kurulan centilmenlik dışı ilişki, forma çıkarma, sahayı izinsiz terk etme ve izinsiz içeri girme- atlamadı, vermedi. Veremedi... Aynı süreçte Emre Belözoğlu’nun Beşiktaş yedek kulübesine dönük tavrını da -küfür içeren- görmezden gelinmemesi, not edilmesi gerekir diye düşünüyorum. Beri yandan sormak gerek. “Sahi, hakem sayısı neden bu kadar artırılmıştı? Sadece bürokratik nedenlerden dolayı mı?”

Gelelim maça... Beşiktaş esasen Brugge’e karşı oynaması gereken düzen ve oyuncu topluluğuyla sahadaydı! Atiba/Veli formasyonlu Beşiktaş ideal düzenini yakalıyor, rakibine gol pozisyonu verme konusunda da cimrileşiyor, bu açık. Sahaya ideal düzeniyle çıkan Fenerbahçe ise üst üste iki stoper hatasıyla yakaladığı Emenike’nin pozisyonu ve gol dışında dişe dokunur bir tehlike yaratamadı. Alper’in şutu ise sadece şuttu. Bu maçla birlikte onun için sıklıkla dillendirilen, ‘adam eksilten, ‘dikine oynayan oyuncu’ retoriği de bir süreliğine rafa kaldırılır umarım..

Sakatlıklar hocaları zorladı

Dün akşam en düşük seviyede oynanan bir derbi izledik. İki kale arkası tribünü kapatılınca taraftarlar da tezahürat konusunda organize olamadı. Sadece ıslık ve Emenike aleyhine bağırış çağırış!
Kuşkusuz ki sakatlıklar nedeniyle zorunlu oyuncu değişiklikleri hocaların elini bağladı ama görüldü ki Fenerbahçe’nin istatistik üstünlüğüne rağmen ‘takım hızı’ düşük ve bu da onların ayağına dolanıyor.

Doğru oyuna rağmen...

Beşiktaş doğru oynadığı maçı ‘orta-ileri’de verimli olamayınca kaybetti. Bu zevksiz maç sanırım ‘Sow mu, Emenike mi?’ sorusuna yanıt olmuştur. Ancak yine sanırım bu maç Beşiktaş yönetimini de yakıcı birkaç soruyla başbaşa bırakmış olmalı; “Gelecek sezon yola kalede en kritik maçlarda belirsiz olan Tolga ve yedek kulübesinde Biliç’le devam mı edilecek?”

23 Mart 2015, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’İyimserlik iyi akıl şarttır!..‘’

Gerek Belçika’daki maçın son yarım saatinde yaşananlar, gerek son Erciyes maçının baştan çıkarıcı skoru Bilic’i ‘önde oynama’ya ikna etmiş olmalı. Bu nedenle sahaya sürebileceği en hücumcu formasyonla çıktı Beşiktaş. ‘Atiba/Veli güvenliği’nden tasarruf edip ‘Ba/Pektemek tehdidi’yle maça başlamak, rakibi geride tutma planının ilk adımıydı. Peki, oldu mu? İlk yarı için gerçekleştiği pek söylenemez. Ne önde etkiliydiler, ne de geriyi gerçek anlamda güvenli kılabildiler. Üstelik Brugge girdiği üç pozisyondan birinde golü de bulabilirdi. Ancak Beşiktaş devrenin sonuna doğru bir parça da olsa rakibini geri itmeyi başardı.

Ve bir garip tecelli olarak tıpkı ilk maçtaki gibi ikinci yarının hemen başında hem de takımın ‘yumuşak karnı’ Motta’nın rakibi geriden çıkarken yakaladığı pozisyondaki şahane golüyle de öne geçti. Maçın bundan sonra bir tür göğüs göğüse mücadeleye dönüşmesi gerekiyordu ki, çeyrek final gelsin. Ancak Beşiktaş’ın önde götürdüğü maçı elinde tutmak gibi ‘kronik sıkıntı’sı bir kez daha baş gösterdi. Üstelik sahadaki diziliş de buna hayli müsaitti. Yine ilk maçın bir benzeri olarak yaklaşık dakikada (61) arkadaki boşluğu yakalayan De Sutter, ağırkanlı Beşiktaş müdafaasını ve onlara eşlik eden Tolga’yı gafil avladı. 80. dakikadaki gol ise hem maçın hem de iki üç gündür medyada estirilen ‘içi boş iyimserliğin’ sonu oldu. Ve bir kez daha moral motivasyona bağlı ‘maç etmek’ ile akıl ve bilgiyle ‘futbol oynamak’ arasındaki fark ortaya çıktı.

Bu arada sormak gerek, AB ülkeleri arasında bu kadar çok polis eşliğinde maç yapılan kaç ülke vardır acaba? Beri yandan o kadar polisin arasından Bilic’in yanına biri gelebiliyorsa, bu da herhalde bu topraklara ait tanıdık acayipliklerden biri olsa gerek!..

20 Mart 2015, Cuma 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sabırlı ol, turu kazan‘’

Beşiktaş, gerek Demirören döneminden devrolan berbat miras, gerekse de mevcut yönetimin plansız programsız adımları nedeniyle üç sezondur futboldan çok ‘oyun dışı’ etkilerle boğuşuyor. Ve ‘sağlam genetiği’ sayesinde mücadele ettikçe güçleniyor. Bu sezon da gerek Şampiyonlar Ligi elemeleri gerek UEFA serilerinde hep eksik kadroyu tamamlamak zorunda kaldı Slaven Bilic... Sol bek İsmail’i sağ bek oynattığı da oldu, bek olmayan Serdar’dan ‘zorunlu sağ bek’ icat ettiği de... Atiba ve Necip’le müdafaanın eksik yerlerini her defasında başarıyla onarırken sağ bek olarak alınan Opare’den sol bek çıkarttı. Hepsi birer ‘buluş’ değil zorunluluktu... Ama hem o hem takım işin altından kalktı. Avrupa’da oynanan tüm maçların Bilic tarafından doğru planlanması ve takımın da plana sadık kalıp doğru oynaması sonucu buralara gelindi. Bakmayın Arsenal maçının sonucuna. Emirates’teki o iki penaltı pozisyonu Beşiktaş ceza sahası içinde gerçekleşse Arsenal en az birinde penaltı atışı için topun başına geçerdi. ‘Endüstriyel futbol’un kaçınılmaz cilveleri bunlar!

Atiba-Veli kaçınılmaz

Beşiktaş, ciddi bir eşikte. Dört gün içinde seviye atlayıp bambaşka bir takıma da dönüşebilir paralize de olabilir. En büyük güvenceleri ‘sağlam genetik’leri, ezberledikleri oyunu akılla icra etme kabiliyetleri ve ortak neşeleri... Fenerbahçe maçına zaman var, şimdilik Brugge’e bakalım... İlk maçta öne geçmesine rağmen rakibin oyuncu değişikliklerine yanıt verememiş görünmeleri önemli dersler içeriyor. Ancak o maçta rakiplerini uzun süre etkisiz kıldıkları da bir gerçek... Slaven Bilic, İstanbul’da daha önce denediği ve başarılı olduğu şablonu bir kez daha hedefleyecektir; tempoyu ikinci yarıya ve mümkünse son 20-30 dakikaya saklayıp işi bitirmek isteyecektir. Bunun için de ilk yarıda gol yememek ve rakibi yakalama gerilimine düşmemek şart. O nedenle sağ ve sol bekler bu denli belirsizken Atiba-Veli merkezli 4-2 düzeni kaçınılmaz görünüyor.

Brugge geri çekilebilir

İlk devre tıpkı Liverpool maçındaki gibi 0-0 geçilirse ‘gol yeme’ geriliminin Brugge’ü her dakika arkaya çekeceğini tahmin etmek zor değil. Ondan sonra da iş Töre’nin kanattan dripling ve içe kat eden slalomlarına, Olcay’ın rakibi geriye itecek baskısına, Tolgay’ın (oynayabilirse Sosa) uzaktan yoklamalarına kalacaktır. Rakip için varlığıyla bile başlı başına bir tehdit olan Demba Ba’nın hem gol hem de orta sahadan gelecek takım arkadaşlarına yaratacağı alanlar da cabası... ‘Her derde deva’ Necip’in uzun mesafeli isabetli pasları ise Beşiktaş’ın diğer sürprizi olacaktır.

Üstünlük elde tutulmalı

Ancak unutmamalı ki; kuvvetli alt yapı eğitiminden çıkma, karmaşık olmasa da ne oynadığını bilen hayli arzulu bir futbolcu topluluğu olacak karşıda. Bu nedenle temponun her daim Beşiktaş’ın elinde olması şart ki burada da Veli-Atiba kilit önemde oyuncular durumunda. Artık biliyoruz ki, Brugge oyunu dikte etmeye başlayınca geri durmuyor. O nedenle maçın hiçbir bölümünde top üstünlüğünü elden bırakmamak olmazsa olmazlardandır. Yani rakibi ciddiye alan, sabırlı, dikkatli oyun çeyrek finali getirecektir...

18 Mart 2015, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sonu baştan belli maç!..‘’

Ligin dibindeki Balıkesir’le berabere kalan Beşiktaş için her maçın tedirginlik yaratması doğaldı. Çünkü, artık onlar için hiçbir maç garanti olamazdı. Ancak bu kez idman niyetine bir maç oynadılar. Öyle bir maç ki, son maçların ‘yıldız sol bek’i Opare yerine Ramon sahada ve üstelik gol atıyor!

Burası gerçekten ilginç bir ülke... Mehmet Özdilek, Rize’yi düşme hattında terk edip ülkenin en uzun isimli takımını da düşme hattına sokuyor! Kimse de buna şaşmıyor. Böyle bir takıma karşı kimle çıkarsan çık, sonuç belli. O nedenle Demba Ba bu ligde sadece penaltı atan bir oyuncuya dönemez. Evet, Olcay’ın attığı golde yaptıkları ‘asist’ sayılmaz, sayılmamalı. Ancak bu yetmez!

Olcay’ın gayreti kıymetlidir

Gelelim Pektemek’e... Her zaman bir ‘ihtimal oyuncusu’ mu olacak yoksa öğrenerek gelişecek oyuncu mu, ona kendisi karar verecek. Bence öğrenemeyip hep doğaçlama oynayan biri olacak! Ve bu ülkede ‘ihtimal’ olarak el üstünde tutulacak! Pektemek’e sormak gerek; “Cesaret futbolda o kadar da önemli mi?” O zaman Necip ol! Nereye koyarlarsa onu yapmaya çalış. Tıpkı onun gibi! Cesaret odur; bilgidir, öğrenmedir.

Tolgay akılla oynamaya çalıştı ama ‘akıl’ın işe yaramadığı bir coğrafyada ne yapsa boş! O nedenle Ersan gibi ‘yürek’le oynamak gerek burda. Rakip kaleye gol aramaya giden Ersan’ın sarı kart alması bu ülkede anlaşılır saçmalıklardan biridir ve önemsenir!

Olcay’ın gayreti her zaman kıymetlidir. Çünkü dünyanın en estetik eserleri ‘gayret’in, ‘emek’in üzerinde yükselir. Beri yandan Gökhan Töre süslü ve işlevseldir. Futbolu da onlar nedeniyle sevip, çalışanların yüzü suyu hürmetine izlemiyor muyuz zaten...

16 Mart 2015, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hem şanslı hem avantajlı skor‘’

Tüm ilk yarı boyunca iki takımın da tek gol pozisyonu bulamamasının nedeni ‘önce güvenlik’ ilkesinin ikisi için de geçerli oluşuydu. Zaten ciddi iki eksikle oynayan Beşiktaş’ta Gökhan Töre merkezli bir kaç cılız atak girişiminin tehlike yaratmadan sönmesi oyunun Tolgay/Oğuzhan ekseninde kurgulanmasıyla doğrudan ilgiliydi. Oğuzhan ve Tolgay’ın birbirlerine yakın oluşları Brugge’ün savunmada işini kolaylaştırırken iki kenar oyuncusu Olcay ve Töre’nin dolayısıyla da Demba Ba’nın oyuna girmesini güçleştirdi. Bu gidişin rakibin işine geleceği aşikardı.

Yönü ve ritmi değişti

Ne var ki ikinci yarının hemen başında sağ kenara açılan ve Olcay/Oğuzhan ikilisi üzerinden Töre’ye geçen topla maçın yönü de, ritmi de değişti. Töre, kısa slalomunun ardından usta işi vuruşuyla oyuna ferahlık getiren golü attı. Artık Beşiktaş topu her kaptığında rakibine sıkıntı yaratacak kadar oyunu ele geçirme denemelerine başlamıştı. Ancak 63. dakikada pek hesap edilemeyecek bir gol yedi ve roller bir kez daha değişti. Bundan sonra telaş ve tedirginlik gözle görülür hale gelince Brugge’ün iştahı da, baskısı da aynı oranda artmaya başladı.

Önde tutmak istedi

Beşiktaş her geçen dakika zaten oynamakta zorlandığı ‘birinci bölge’ye doğru çekildi, daha doğrusu itildi... Penaltı golü de geldikten sonra oyuna etki koyamayan orta sahadan Oğuzhan ile Olcay’ı söken Bilic, önü çeşitlemek için Kerim ile Pektemek’i ileri sürerek en azından topu önde tutmak istedi. Artık tabelayı değiştirmek çoğu zaman olduğu gibi yine ‘doğaçlamacı’lara kaldı ama olmadı. Maçın bu skorla bitmiş olması büyük bir şans ve avantaj. Töre’nin golü sayesinde çeyrek fifinal yolunda ciddi bir adım atılmış olsa da rakibin ne denli zorlu olduğu da görünen bir gerçekti.

13 Mart 2015, Cuma 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Müdafaa oynayıp tesadüfen kazandı‘’

Bu ülkede kendisini ‘büyük’ olarak tanımlayan takımlar açısından temel belirleyicilerden biri ‘tempo’yu oyunun hangi bölümüne sakladığıyla da ilgilidir. Örneğin Fatih Terim takımlarının alametifarikalarından biri budur. Oyunu maçın ilk 20-25 dakikasında ele geçirmek. Sonra gerekiyorsa bir tempo da son 15-20. dakikalarda... Dün bunu Sivas uygulamaya uğraştı ama en azından Batuhan’la yapabilmesi mümkün görünmüyordu. Beşiktaş ise iki sezondur oyuna genellikle ikinci yarı tempo veren bir takım görünümünde. Bu maçın ilk yarısı da bu formüle uygun oynandı. Sivas’ın arkaya ittiği Beşiktaş tüm ilk yarıyı kendini savunarak geçirdi. Bir de Sosa’nın erken çıkışı, zaten o ana değin kurgulanamayan oyunu onlar açısından iyice düzensizleştirdi.

Görünmezdiler...

Sosa’nın yokluğunda Töre ve Demba Ba iyice ‘görünmez’ hale gelirken sadece Olcay ile birkaç ‘atak olamayan atak girişimi’nde bulunabildi. Ne var ki, devrenin sonunda Ba ya da Töre’den beklenen koşuyu Atiba gösterip Necip de uzun mesafeli milimetrik bir servis yapınca gol geldi ve tüm denklem baştan ayağa değişti. Sivas oyunu her hattıyla kapatıp topu istediği gibi kullanırken aradı durdu ama bulamadı. Beşiktaş önde olduğu ve ayrıca orta sahada oyun kuramadığı için ikinci yarı iyiden iyiye savunmaya kapanıp ‘kontra pozisyonu’na çekildi. Doğrusu ya hakkını vermek gerek, Beşiktaş bu maçta kendini önde götürdüğü diğer maçlara göre daha bilinçli savunup sadece dış şutlara izin verdi.

Başka çözümler gerek

Sağ bek olarak alınıp ‘sol bek kurtarıcısı’na dönüşen Opare üzerinden gelip Utaka’nın direkten dönen son dakika vuruşuna kadar durumu iyi idare ettiler. Sivas’tan alınan üç puan ‘altın’ diye nitelendirilebilir ancak oynanan oyun, takım hızı, problem çözme becerili oyuncuların formu, her maçı deplasmanda oynama handikapı düşünüldüğünde Beşiktaş’ın yaydığı ışık umut verici değil. Takım değil de ‘kişisel beceri’ üzerine kurulu oynama biçimiyle, mevcut tempo ve gücü de düşünüldüğünde ligin sonuna kadar yarışın içinde kalması için mutlaka başka çözümler üretilebilmeli. Bu da Bilic’in şapkasından çıkaracaklarına bağlı...

09 Mart 2015, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ağır yaralı!‘’

Liverpool gibi hayli zorlu bir maçın ardından ligin en zayıf görünen takımına karşı konsantre kalmak her daim zordur. Bu zorlu süreci aşabilmek ancak ‘yeni’lerin taşıyacağı enerjiyle mümkün olurdu ki, Opare tam da bu işi gördü. Ancak yetmedi.. Aslında bizim futbol ortamımızda kanat beki oynamak o kadar da müşkül olmamalı ama oluyor işte! Opare mevkisinin gerektirdiği işi gayet basit oynayarak çözerken takıma da enerji yükledi. Kemal Özdeş, Beşiktaş için son zamanların formsuzu Sosa’ya baskıyla çözüm ürettiyse de sol kanada bir şey yapamadı. Ancak maçtan da son ana kadar kopmayarak çok önemli bir puanı almayı başardı.

Töre topu çok seviyor

Beşiktaş ise Atiba/Veli düzeniyle oynayınca arkaya top alsa bile maçı önde oynama konusunda çok büyük sıkıntı yaşamıyor. Sosa ve Olcay’ın formsuzlukları nedeniyle hücum sadece Gökhan Töre tehdidiyle kompanse edilmeye çalışılınca takım tek boyutlu kalıyor. Bu maçta Opare ile sol kanat işleyince Töre de daha saldırgan bir kimliğe büründü ancak hala topu çok sevdiği için takım bütünlüğü açısından sıkıntı yarattığı da bir gerçek. Öyle ki, bir çok pozisyonda Serdar Kurtuluş’un koridorunu kapatarak hücum çeşitliliğini zayıflattı. 82. dakikadaki nadir Balıkesir atağında da gereksiz yere penaltıya neden olarak Beşiktaş’ın şampiyonluğu açısından çok önemli iki puanın kaybedilmesinde de önemli pay sahibi oldu.

Unutmamak gerek

Elbette düzen tutturulamadığı için oyuncu değişikliklerinin oyuna katkı sağlayamadığını da unutmamak gerek.

Son bir not... Geçmiş yıllarda taraftarsız tribünlerin ne olduğu malum... Zaten boş statlar manasız cezalar nedeniyle iyice sevimsizleşiyor. Madem bu uygulama var onca kontrol içeren E-Bilet ve Passolig’e ne gerek var!...

02 Mart 2015, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI