‘’Pratik, gösterişli ve işlevsel...‘’
Bu sezon henüz göremedik ancak Abdullah Avcı yönetimindeki Başakşehir önceki yıllarda ‘sert ve doğru savunmaları’yla tanınırdı. Hal böyle olunca dünkü maçın ilk yarısında Beşiktaş’ın yaptıkları önemli. Tüm ilk yarı oyunu üçüncü bölgeye başarıyla hapsettiler. Rakipleri hücuma çıkamadan topu kaptılar ve o sıkışıklıkta hatırı sayılır pozisyonlar buldular.
Bunda da en önemli aktör oyunun boyunun kısa tutulmasını sağlayan Atiba’ydı. Böylelikle Olcay, Sosa, Oğuzhan ve bu maça özel şaşırtıcı oranda ‘tek top’ oynayan Gökhan Töre katkısıyla Mario Gomez’i önemli bir hücum tehditine dönüştürdü Beşiktaş. Aynı zamanda ağır kanlı Rhodolfo ve Ersan’a yük binmesini de önlemiş oldular. İkinci yarıya Oğuzhan-Necip ‘zorunlu değişikliği’yle çıkınca topun orta sahadaki hakimiyetinde sorun yaşanmaya başlandı. Başakşehir ise öne çıkıp gol aramaya başladığı anlarda ‘kendi oyunu’nun kurbanı oldu. Beşiktaş, Gökhan-Gomez ikilisi tipik bir ‘Abdullah Avcı planı’ ile golü bulduğu anda orta sahadaki ‘sert kesicisi’ Sedat Ağçay’ı oyundan aldı Başakşehir. Böylece Beşiktaş için diğer fırsatların kapısı da açıldı. ‘Tek top, bol pas, hızlı hücum’ formülüyle peş peşe baskınlar ürettilerse de son vuruşta yaşadıkları sorun nedeniyle farkı açamadılar.
Gökhan özel bir oyuncu
Bu maçta takım arkadaşlarının onun için yarattığı geniş alanları hayli işlevsel kullanan Gökhan Töre’ye özel bir parantez açmak gerekiyor. Tek top oynama alışkanlığı geliştikçe hem takıma yüksek fayda sağlıyor hem de gerektiği zamanda geniş alanda ‘adam eksiltme-dikine oynama’ gibi özel meziyetlerini kullanarak özel bir oyuncuya dönüşüyor. Bu dengeyi gözetir, Şenol Güneş’e de kulak verirse iki sezonluk açığını pekala kapatabilir. Medipol Başakşehir için söylenecek çok şey yok.. Geçen seneye nazaran güç kaybetmişler. Savunma çalışmaları kadar belki de daha fazla zamanı hücum aksiyonları geliştirmeye harcamaları gerekiyor gibi görünüyor.
‘’İyi savunma için doğru hücum...‘’
Bu sezona da ‘stat hayalleri’ni ısıtarak başlayan Beşiktaş yöneticileri, ülkedeki ekonomik gidişata da bağlı olarak artık tarih vermekten vazgeçtikleri ‘büyük projeleri’(!) için bu aralar ‘sus pus’... En ‘özel gücü’ olan taraftarından yoksun bırakılan Beşiktaş, kuvvetli genetiği sayesinde doğal pozisyonu olan üçüncülüğü korumayı başardı.
Stoperler güven vermiyor
Bu sezon izlenir oyun ve gelişmiş oyuncu ustası olarak bilinen Şenol Güneş’le dalgalı bir başlangıç yapan takımda işler ağırdan da olsa yoluna girecek gibi görünüyor. Oğuzhan’ın hem Beşiktaş hem milli takımda yarattığı hava kuşkusuz işe yarayacaktır. Ancak Şenol Güneş’in halletmesi gereken esasen ‘ki Bursa’da da halletmekte zorlandı’ defansif zaafiyetlerdir. Ön libero Veli sonrası sıkıntıdadır. Beck ile ‘tamam’ gibi görünen sağ bek ters kulvarda partnerini aramakta. Stoperler ise hâlâ güven vermiyor. Elbette tüm bunların daha da göze batmaması için topun önde efektif kullanımı çok önemli. Handikap burada... Özellikle iki kenar, Töre ve Quaresma tıpkı Oğuzhan gibi basit yani ‘tek top oynama’ya ikna edilemezlerse kaptırılan topların geri alınması için onca koşu zorunlu hale gelir/geliyor. Evet, bu oyuncular zaman zaman oyunu süslü, izlenir kılan futbolcular ancak topa olan tutkularının savunmayı kırılgan hale getirdiği de göz ardı edilmemeli.
Güneş can kulağıyla dinlenmeli
En büyük gücü taraftarından yoksun Beşiktaş diğer gücü olan tempo/hız kurgusuna ulaşmak için gerek ön, gerek arka kenarlardaki oyuncu performanslarına hayli muhtaç görünüyor. Unutmayalım, oyuncu performansı ancak takım performansının yükselişiyle mümkün. Elbette tersi de... Yapılması gereken ise Şenol Güneş’i can kulağıyla dinleyip, planlarını olabildiğince sahaya yansıtmaya çalışmak olmalı.
‘’Her kayıp sonrası aynı dil‘’
Hakem ya da ‘beceri sorunu yaşayan ön oyuncu’lardan söz ederken amaç esasen sorunları kendi dışında gösterme gayreti. Dilin altında yatan şu; “Bende sorun yok. Planladım ama hakem engelledi, oyuncular da atamadı”
Yakın tarihine kazınmış bir alışkanlığın futboldan ırak olması düşünülebilir mi? “Kârın tamamını al, zararı ise kendi dışındaki herkese bölüştür” biçiminde formüle edilebilecek bu tutumun temsilcilerinden biri de Fatih Terim’dir. Son maçta hakemden ya da ‘beceri sorunu yaşayan ön oyuncu’lardan söz ederken amaç esasen sorunları kendi dışında gösterme gayreti. Dilin altında yatan şu; “Bende sorun yok. Planladım ama hakem engelledi, oyuncular da atamadı” Ama gruptaki durumu açıklarken, “Kurban olduğum Allah o bize tepside sunuyor biz elimizin tersiyle itiyoruz” sözleriyle ne demek istedi acaba?.. “Durumun planla ilgisi yok herşey ulviyete bağlı” mı diyordu yoksa “Futbolcular beni dinlemedikleri gibi ilahi zaafiyet içindeler” mi, varın işin içinden siz çıkın!..
Neden Ozan’la başlandı?
Onca yıldır ülke futbolunun her katında çalışıp şu andaki en üst ve ulaşılmaz mertebesine kurulan Terim’in “Ülke olarak savunma yapmayı bilmiyoruz” ya da “Galiba (!) bek ve stoper yetiştirmemiz gerekiyor” tespitleri de içine itildiğimiz acıklı durumun ironik dile getirilişi olsa gerek.
Son maçla ilgili örneğin şunlara benzer soruların yanıtları aransa eksikler, yapılamayanlar daha doğru tespit edilemez miydi?
Madem erken gole ihtiyaç vardı neden oyunu genişletebilecek ‘yükselen sağ bek’ Şener değil de o bölgede Ozan’la başlandı?..
Ya da... Ozan, sağ bekten çıkıp öne geçince Selçuk da ofansif karakter kazandıysa böyle başlamak erken skor için daha uygun olmaz mıydı?
Veya.. Madem ülkenin stoperi yok, Bundesliga seviyesinden Hakan’la barışıldı da Ömer’e ne oldu?
Sonuçta olan şu “Yanlış hayat doğru yaşanamıyor...”
Hollanda ve devamındaki maçlar için birincil beklentimiz play off’a kalacak sonuçları almak. Ama tersi durumda bu öfke ve sinirle Hollanda maçının 2006 elemelerindeki İsviçre maçının sonuna dönmemesini beklemek ise en büyük dileğimiz...
‘’Ön libero eksikliği avantaja dönüşebilir‘’
İştahı yüksek takımlar kurgulayan Şenol Güneş modellemesiyle ön libero eksikliği avantaja dönüşebilir. Orta sahadaki ofansif karakterli; Oğuzhan, Olcay, Gökhan, Sosa, Kerim’in takıma ve hocaya bu noktada yapacakları katkı,bu açığı kapatma konusunda büyük önem taşıyor.
1) Beşiktaş, transfer döneminde yeni ön libero takviyesi yapmadı. Mevcut kadro; lig, kupa ve Avrupa Ligi için yeterli olur mu?
‘Necip ve Serdar önemli seçenek’
İki sezondur defansif karakterli iki orta saha oyuncusuyla oynama alışkanlığı edinmiş bir takımın bu pozisyondaki eksikliği önemli. Üstelik yeni teknik direktör stoperler ve kalecilerden memnuniyetsizliğini çeşitli vesilelerle ifade ederken bu ‘güvenlik hattı’ ciddi önem arz ediyor. Beri yandan Atiba’nın ‘futbol ömrü’nden bir yaş daha aldığını da unutmamak gerek. Lakin bu görünür dezavantaj öne doğru oynama iştahı yüksek takımlar kurgulayan Şenol Güneş modellemesiyle pekala avantaja dönüşebilir. Orta sahadaki ofansif karakterli; Oğuzhan, Olcay, Gökhan, Sosa, Kerim Frei’nin takıma ve hocaya bu noktada yapacakları katkı bu açığı kapatmak konusunda büyük önem taşıyor. Ön libero bölgesindeki ‘yardımcı güvenlik’ için de Necip Uysal ile Serdar Kurtuluş da pekala önemli seçenekler. Bu açıdan ciddi sıkıntı olacağını düşünmüyorum elbette Atiba ayakta kaldığı sürece...
2) Vodafone Arena’nın açılış tarihinin belirsiz olmasının takımdaki etkisi ne olur?
‘Olumsuzluk getireceği aşikar’
Plansız programsız Beşiktaş yönetimleri ‘idare ettikleri’ takımı, olmadığı kadar güçlü göstermeye gayret ediyor. Buradaki temel amaçları ise takım üzerinden esasen kendilerini güçlü göstermek! Ülkedeki genel hava da bu ‘yetersizliği-vasatlığı destekler’ mahiyette. Bir mühendis “Stat çatısında 40 santim yükseklik bu kadar büyüklükte önemli değil, gözle görünmez” ya da “Stat için 160 milyon TL öngördük ancak 270 milyon TL’ye çıkacak” türünden sözler ediyor ve kimse bunlara şaşırmıyor. Üstelik stadın ne zaman biteceğini kimse bilmiyor, kimse de tarih veremiyor. Bu olumsuzluğun iki sezondur göçebe hale getirilen ‘evsiz barksız’ oyuncuların motivasyonu ve fiziksel durumları açısından fevkalade olumsuzluklar içerdiği aşikar. Beri yandan nerede oynayacağı belli olmayan Beşiktaş’ın taraftar kaybından ise söz eden yok....
3) Lige iyi başlayan Beşiktaş, milli aradan olumsuz etkilenir mi?
‘Bu ara fırsata dönüşebilir’
Sanmam... Çünkü ilk maç hariç iki maçta üstün ve etkin bir performanstan söz edilemez. Bu süre takımın olgunlaşması için faydalı bile olabilir. Milli takım arası, yeni oyuncularla eskilerin organize olması için bir fırsata dönüştürülebilir.
4) Süper Lig’de 3 haftanın en çok skor üreten takımı olan Beşiktaş, Cenk Tosun ve Gomez’le bu istikrarını sürdürebilir mi?
‘10’uncu haftada ritm bulur’
İki maçtaki bol gollü skorlar aldatıcı olmasın. Rakipler gol atma iştahı ve pratiği yüksek Beşiktaş’a karşı daha sert önlemler alacaktır. O nedenle Cenk Tosun ve Mario Gomez’e de skora etki edemedikleri maçlarda yüklenmemek gerek. Sakatlık gibi handikaplar ortaya çıkmazsa Şenol Güneş yönetimindeki Beşiktaş ligin 10’uncu haftasına doğru daha ritimli, daha eğlenceli bir takıma dönüşür diye tahmin ediyorum.
‘’Güneş'i bekleyen tehlike: Öğrenme arzusu‘’
Bursaspor’a ‘gösterişli top oynatan’ -ki o takım ligi altıncı sırada bitirdi - Şenol Güneş, eldeki kadro ve beceri seviyesi düşünüldüğünde Bilic sonrası Beşiktaş’ın bulabileceği en iyi hocalardan biri kuşkusuz. Ben olsam ‘final oynama/sonuç alma’ bakımından Mustafa Denizli’yi tercih ederdim ama artık o bahis kapandı!..
Güneş’in Trabzon ve Bursa’dan ayrı olarak ciddi sıkıntısı olacak Beşiktaş’ta. Eski oyuncularının hepsi ‘eşik atlama arzusu’ ile ‘söz dinliyordu!.’ Burak, Selçuk, Umut, Egemen, Ceyhun, Engin, Volkan, Serdar Aziz, Aziz Behiç, Emre hatta Fernandao vd... Beşiktaş kadrosunun çoğu ise en azından son iki yıl işlerin ‘küçük ayrıntılar’ nedeniyle yolunda gitmediğini düşünen bir topluluk... O nedenle çoğu oyuncu ‘çok boyutlu’ futbolcuya dönüşme konusunda hayli muhafazakar. Örneğin Gökhan Töre... Haniyse geldiği düzeyde, top ayağına ulaşmışsa oyunda var yoksa durum umrunda değil. Oğuzhan ise sadece topun olduğu oyun ve markajsız kaldığı hücum anlarında...
Sağ bek tamam
Takımın iki sezondur ihtiyacı olan sağ bek artık tamam gibi. Andreas Beck son maçın en sağlam pas yapanıydı. Birkaç maç sonra da Hilbert’e dönüşecek gibi. Sakatlıktan çıkan sol bek Tosiç ise hala o mevkiinin ‘boş olduğunu’ düşündürtüyor. Stoperler hem kesici hem oyun kurucu olarak öncekilerden çok da farklı değil. Ligin başı ama durum anlaşılsın diye söylüyorum, “Atiba hâlâ takımın en iyisi.”
Bütün bu veriler üzerine ligin ‘büyükler’e karşı 4-6-0 biçiminde özetlenecek genel oynama hali düşünülürse Beşiktaş’ın ilk üç maçta ortaya koyduğu tempo düşündürücü. Mersin maçını ihmal edersek, Trabzon ve Antep karşılaşmalarında rakibin ‘tempo düşüren oynama biçimi’nin bertaraf edilmesine dair farklı planlar geliştirmeli Şenol Güneş. Bu nedenle müdafaa bekleri kritik önemde. Rakiplerin ilk planda yaratıcı orta sahaları markaj altına alınacağı düşünülürse ne yapıp edip kenarları optimum kullanmanın yolları bulunmalı. Böylece takımdaki diğer oyuncular da topyekun becerilerini ortaya koyacaktır.
Orman kanunları
Üç sezondur evsiz barksız bir takım olan Beşiktaş bu sürede en yakın rakipleri Galatasaray ve Fenerbahçe’nin ‘dönemsel zaafları’ndan yararlanma şansını da yitirdi. Nedeni açık; her konuda sık sık görüş değiştiren ve tutarlı bir planı olmayan Fikret Orman yönetimlerinin bu yöndeki tercihleri!... Görüyorum ki kimse bu ‘göçer’likten de şikayetçi değil. Çoğu Beşiktaşlı “Stat açılınca uçacağız” ham hayaline kapılmış durumda. Bu konuda yönetimi eleştirenleri geri itmek için büyük ve kudretli bir ittifak da mevcut. ‘Muhalefete muhalefet etmenin marifet olduğu ülkemizde’ bu kitlenin en önemli referansı ise “Önceki yönetim(ler) daha mı iyiydi?” türünden içi boş bir slogan.
Enkaz edebiyatı!
Gerçi iş ‘Seba dönemi’ne gelince hepsi sus pus oluyor o da ayrı konu ya!.. Arada Başkan Fikret Orman da ‘enkaz aldık’ edebiyatına soyunuyor ama iş nedense önceki döneme dair ‘hesap kapatma’ meselesine gelince süratle küçük dilini yutup “Yapacağız ama elimizden bir şey gelmiyor” demagojisine sığınıyor. Bunun bir nedeni de kendi dönemine ait ileride ortaya çıkabilecek defoların şimdiden önünü kesmek olabilir mi?
Son olarak UEFA Kupası için şuna benzer şeyler söyledi Orman; “Eğer iyi oynarsanız bunların hepsi çok kolay maçlar. Bütün iş Beşiktaşlı futbolcuların elindedir. Ben bu grubu, ‘geçebileceğimiz bir grup’ olarak düşünüyorum.” Elbette ki mümkün. Lakin Orman statsız ve taraftarsız bıraktığı takım için yükü kurnazca yine oyuncuların ve dolaylı olarak hocanın sırtına yüklediğini sanıyor! Önceki kurada Brugge çıktığında onu kolay rakip olarak gördüğü için sevinç turları atan bir başkan bu gruptaki rakipleri kolay lokma görüyor!.. Hayırlara vesile olur inşallah!..
İç düşman saçmalığı
Ülkedeki yönetici elit, işler zora girdiğinde ‘iç düşman icat etme’ konusunda hayli mahirdir. Örneğin yönetici Metin Albayrak ve elbette başkan Fikret Orman, Quaresma’nın Trabzon maçındaki zincirleme saçmalığına sahip çıkmak için Beşiktaş içinde düşman yaratma operasyonuna çıktılar. Kimdir bu adam/adamlar ve ne söylediler bilen yok!.. Afedersiniz ama bir zamanlar kendileri Quaresma için neler söylemişlerdi neler!.. Nasıl olsa herşey unutulur değil mi? Neyse ki arşivler henüz yakılmadı!..
‘’Plan değil beceri farkı‘’
Geçenlerde Milliyet Gazetesi ‘Tarihi rekor’ başlığıyla duyurmuştu transfere harcanan parayı. Maliyet 1.000.000.000 (bir milyar) Euro’yu aşmıştı. ‘Harcamada Avrupa’nın altıncı basamağına (!) tırmanan ülkemizdeki Gaziantep-Beşiktaş karşılaşması seyircisiz ve zeminsiz olmasının yanı sıra ilk yarısı boyunca futbolsuzdu da!.. Ne yazılır bu oyun için?..
Her şeyin zorlamayla anlam kazandırılmaya çalışıldığı ülkemizde böylesi bir maç için ‘iyi şeyler’ yazabilmek de kuşkusuz ki zorlama olur. Her üyesiyle kapanmaya ant içmiş Antep karşısında karınca kararınca birşeyler yapmaya çalışan bir Beşiktaş vardı
sahada... Tempo yapamayan her takım gibi Beşiktaş da temposuz yaratıcı olamadı.
‘Töre bağımlılığı’
Üstüne üstlük geçen sezondan kalma hücumda ‘Töre bağımlılığı’ hâlâ devam etmekteydi. Antep, olanakları ölçüsünde oynuyor; ‘’Kapan, bekle, yakalarsan at..’’ Bu nedenle Beşiktaş’ın iki yaratıcısı Sosa ve Oğuzhan’ı ablukaya alıp tempoyu düşürdükçe düşürüp oyunu da süratle yavanlaştırarak istediği tempoya getirdi. İkinci devre de ilki gibi yavan tempoda oynandı. Zaman zaman Antep baskına çıkıyor görünse de maç ilk yarının aynısıydı. İki takımın dengesiz ve plansız hücumları ceza sahasına ulaşmadan
eriyip gitti. Bu maçı ancak ‘vuruş çözer’di ve beklenen o vuruş 76. dakikada Karcemarskas’ın adımlama hatasında Oğuzhan’ın
enfes plasesiyle geldi.
İdman golüydü
Ardından Antep müdafa göbeğinde oyuncuların birbirine girmesiyle kazanılan penaltıyla tamamen çözüldü maç. ‘Ben atayım’’ diyen Cenk’in penaltısının ardından şuurunu iyice kaybeden Antep, kendi planladığı tuzağa düşüp kendi sahasını tamamen boşaltınca Cenk-Töre-Olcay için bir idman golünü atmak zor olmadı. Ülke tuhaf... Beşiktaş tadı tuzu olmayan bir maçı üçüncünün benzeri bir dördüncü golle tamamladı. Plan değil, oyuncu becerisinin belirlediği bir maç izledik. Metin Tekin’in dediği gibi,
‘’Lig yavaş yavaş demlenecek’’ ve tahmin edilebilir takımların çekişmesine kitlenecek bir sezon daha izleyeceğiz.
‘’Müdafaa sıkıntısı Quaresma sorunu!‘’
İlk maçtaki gösterişli deplasman galibiyeti Beşiktaş adına beklentileri yükseltirken Şota Arveladze’yi de ister istemez ‘güvenlik önlemleri’ konusunda daha duyarlı hale getirmişti. Özellikle Oğuzhan-Atiba ikilisine uyguladıkları baskı ilk yarının kilit hamlesiydi. Böylece hem topu orta sahada çabucak ele geçirdiler hem de Beşiktaş’ın topu kanatlara geçirmesini engelleyip onları kalelerinden uzakta tutmayı başardılar. Kaptıkları toplarla hızlı çıkmak temel hedefti ve 53. dakikada bunu Yusuf Erdoğan’la süslemeyi de başardılar.
Beşiktaş ise, Quaresma’nın ‘rüzgar katkılı’ golüyle dengeyi bulsa da aynı oyuncunun ‘çifte saçmalığı’ nedeniyle işini çıkmaza soktu. Quaresma böyle biri... Olmayacak bir gol de atar ama öyle şeyler yapar ve takımı bozar ki, onarmak için çırpınır durursun!... O nedenle Beşiktaş taraftarlarının kayıtsız destek verdikleri Quaresma üzerine daha ciddi düşünmelerinde sonsuz fayda var!...
Gol yeme sorunu çözülemedi
Kaç sezondur kanat beklerinden hücum katkısı alamayan bir takım Beşiktaş... Bu kez de Quaresma-Töre ikilisinden medet uman bir sezon yaşayacaklar gibi görünüyor. Bu iki yeteneğe bağımlı hal ise rakibin işini kolaylıyor. Bu maçta da böyle oldu. Mersin maçının ‘gösterişlisi’ Oğuzhan, baskıdan bir türlü kurtulamayınca zaten eksik kalan Beşiktaş’ın çözüm üretmesi de güçleşti. Takım müdafaasını henüz oturtamamış Beşiktaş, eksik kaldığından oyunu da genişletemeyince yorgun düştü. Böylece Trabzon topu daha rahat ve işlevsel kullanır hale geldi. Ve maçın başından bu yana şut arayan Erkan Zengin 84. dakikada nihayet hedefi buldu.
Evet, Şenol Güneş takımları tempolu oynamaya çalışıyor ve bu da maçları izlenir hale getiriyor. Ancak ‘gol yeme sorunu’ çözülemeyince oyun kontrolü de hep bıçak sırtında geziyor. Belki de bu nedenle geçen sezon en gösterişli futbolu oynayan Bursaspor ligi altıncı basamakta bitirmişti hatırlanırsa. Meseleyi biraz da bu zaviyeden düşünmekte fayda var...
‘’Gerçekçi oyun istenen skor‘’
Bonservis ve oyuncuların yıllık ücretleri karşılaştırıldığında Fenerbahçe rakibinin fersah fersah önünde şüphesiz. Lakin futbolda bu seviyelere ulaşan takımlar arasındaki fark ‘kağıt üzerinde ücretlerle’ doğru orantılı değildir. Hatta şu bile rahatlıkla söylenebilir, ‘’Bu tip iki maçlı setlerde aynı liglerdeki takımlar arasında keskin farklar yoktur.’’ En azından dün akşamki maçın ilk yarısındaki ‘denk futbol’ bunu bir kez daha teyit etti. ‘’Sen ne yapıyorsan o da aynısını yapabilir!’’
Caner’i süzemediler!
Atromitos ‘pratik bir takım’. Yapabileceklerini biliyor ve onu yapmakta ısrar ediyor. Pereira maç öncesi söylemişti; ‘’Hızlılar.’’ Evet, topu kapıncaya değin temkinli, kapınca ‘hızlı’ydılar. Maçın başında ‘düzenli ve sürekli yüklenen’ Fenerbahçe’nin açıklarını kollayan bir düzende oynayıp hatırı sayılır pozisyonlar ürettiler. Fenerbahçe’nin ürettiği fevkalade pozisyonlarda ise kalecileri Gorbunov devreye girdi. Elbette hakemlerin sarı kartlı Caner’in rakibini çekip düşürdüğü pozisyonu süzememiş olmaları da maçın gidişatının önemli bir ayrıntısı olarak not edilmeli.
Pereira gerçekleri görmüş
Belli ki devre arası Pereira ‘gerçeği’ görmüş, vidaları sıkmış, formülü vermişti; ‘’Onlar tempoyu düşürüyorsa sen de düşür!.. Temkinli saldır, bekle, bulursan at ve avantajını kendi sahana taşı.’’ O nedenle oyuna hakim, daha derli toplu, rakibe pozisyon verme konusunda ise daha cimri bir Fenerbahçe vardı ikinci devre sahada. Elbette, Ba’nın rakibine temas ettiği ve penaltı da verilebilecek pozisyonun dışında!.. Ve bu ‘seviyelerdeki futbolun formülü’ büyük usta van Persie’nin kafasıyla devreye girdi ve iş büyük oranda bitti.









































