Arama

Popüler aramalar

‘’Çok koşmak ve pratik oynamak!..‘’

‘Gösterişli oynatan hoca’ Şenol Güneş maçın ilk 25 dakikasını futbolun ilk doğrusuna ayırmıştı; “Top rakipteyken tüm takım topun karşısına geçecek...” Teori doğruydu ama işletimde sorun vardı. Çünkü karşısına aldığı topu her kaptığında ne yapması gerektiğine dair ders çalışmış bir havası yoktu Beşiktaş’ın. İlk bölümde duran toptan gelen iki gol buldular ama oyuna değilse de topa hükmetme konusunda Fenerbahçe görece daha iyiydi. Fenerbahçe de orta sahada iyi kapandıysa bile önde istediği etkiyi uzun süre yaratamadı. Yine de Beşiktaş’ı engellemeyi bildiler.

Tuhaf biçimde stoperler maçın kader karakterleri oldu. Hem takımlarının yediği goller hem de kendi kalelerine attıklarıyla maçın heyecanına forvetlerden daha yüksek katkı yaptıkları açık!..

Gökhan Töre önemli rol oynadı

Fenerbahçe’nin müdafaa karakterli orta sahasına karşı Beşiktaş’ın hücum arzulu orta saha hattının mücadelesinde ise yaratıcılık düşüktü. Bu terazinin Beşiktaş yanında işin Gökhan Töre bağımlılığı her zamanki gibi önemli rol oynadı. Ne zaman ne yapacağını kendisinin bile kestiremediği Gökhan Töre, hem ‘tek pas ve hızlı oynama’ hem de oyunun diğer kanatta organize edilmesi konusunda Beşiktaş’ı her daim ağırlaştırıyordu, bu maçta da benzeri oldu. Tosic/Olcay’ın sürükleyeceği sol taraf işlemeyince Beşiktaş öne çıkmadaki bildik sorunlarına bir kez daha takıldı. Oğuzhan/Sosa ikilisinin tempoyu ayarlama konusundaki eksikleri de eklenince ilk yarı “İyi skor, idare eder oyun”la tamamlandı.

Oğuzhan maçın yönünü değiştirdi

İkinci devreye iştahlı başlayan Fenerbahçe, Beşiktaş savunmasının tamamının ‘eşit ağırlıklı’ hatasından Volkan/Van Persie ikilisi ile bir gol buldu. Tuhafı, çizgi üzerinde “Çıktı, çıkmadı” tartışması yapan Ersan’ın bir yandan da Volkan’a en iyi bildiği işi yaptırmış olması!... Devamı ise bir o kadar acıklı; topun indiği yerde büyük son vuruş ustası Van Persie’nin bomboş kalması... Sonuç elbette kaçınılmaz!..

Hakemle oynama hastalığı pahalıya patlayacaktı ki, Fenerbahçe’nin en iyilerinden Şener’in arkasındaki boşluğu ‘ince gören’ Oğuzhan maçın yönünü yine değiştirdi. Gökhan arkaya koşup ilk topu kesince Gomez en iyi bildiği işi yaptı. Son bölümü ‘katı savunma’ya ayıran Beşiktaş çok koşup, az üretip ama ‘çok atarak’ maçı kazandı. Elbette Beşiktaş’la birlikte Şenol Güneş de... Skor onlar açısından keyif verici kuşkusuz ama çalışacak ders sayısının fazla olduğunu unutmamalılar...

28 Eylül 2015, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’İyi sonuç, kötü maç‘’

Futbolcu bonservisleri ve menacerlere fahiş paralar ödeyerek uluslararası listelerde ‘üst sıralar’da yer almak doğru ve izlenir futbol oynamaya yetmiyor ne yazık ki... Ancak bunun nedenlerini merak edenimiz de, anlayanımız da az!... Bütün o böbürlü ifadeler sonucu daha kaç kere bitap halde kıyıya vuracağız da ayılacağız? Molde karşısındaki Fenerbahçe çok şey anlatıyor, anlayana... Skenderbeu karşısındaki Beşiktaş’ın oturmamışlığı da... Harcanan değil savrulan bu kadar paranın karşılığında bu rakipleri yenebilmek şaşırtıcı olamaz. Ancak tuhaf olan şu, tersi kimseyi şaşırtmıyor; yani mağlubiyet...

Gökhan Töre girene kadar!

Dün akşam Beşiktaş ile rakibinin oynama düzeni, ritmi, iştahı (iştahsızlığı) arasında ne fark vardı uzun süre? Gökhan Töre girene kadar izlediğimiz yavan oyun nasıl açıklanmalı? Eğer bir oyuncu ritmi bu kadar değiştirecekse bunca çalışma neden? Kaldı ki kısa bir süre sonra Gökhan Töre’nin yarattığı etki de söndü. 60. dakikadan sonra Skenderbeu’ya oyun kurduran, top yaptıran Beşiktaş işin tadını o kadar kaçırdı ki, Şenol Güneş bir ara iyice zıvanadan çıktı.

Esas soru...


Bu maçta Beşiktaş istediğini kendini fazla zorlamadan aldı. Ancak bu turnuvalar takımın olgunlaşması için elzem organizasyonlardır. O nedenle her maç önemlidir. UEFA’yı ya da herhangi bir yarışmayı angarya görmek her açıdan sorundur. O nedenle bu maçlar hem takım gelişi hem taraftar ilgisi açısından önemlidir. Hele de taraftarın kaybolduğu bir iklimde. Haliyle en kötü yanlış ‘maç seçme’ yanlışıdır! Bu ülke futbolu, bu tuzağa en çok da kibiri yüzünden sık sık düşüyor. Bu sorunu çözmeden gelişmek mümkün değil de anlayan var mı, işte esas soru burada...

18 Eylül 2015, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Futbolu, ‘acı veren oyun'a çevirmek!‘’

Kuşkusuz ki, tek başına değil ama passolig en önemli etken. Vasatın eline düşmüş futbol yönetimi hiçbir soruna çözüm üretemezken ‘eleştiri yoksunluğu’ nedeniyle de saha içinde yıllardır bir arpa boyu yol alınamıyor.

Her maçtan sonra çoğu teknik direktörden, “Rakibimize pozisyon vermedik” klişesini duymaktan usananlar arasındayım. Bu oyunun emridir; “Savunma yap, rakibe pozisyon verme!”. Ancak bunu yaparken asıl olanın Johan Cruijff’un sözü doğrultusunda yapmak olduğunu da akıldan çıkarmamak gerek; “Top sendeyse gol yemezsin...”

Peki futbol yalnızca gol yememek midir ? Elbette kocaman bir “Hayır...” Biz bu oyunu “Takımımız gol yemeyecek” diye izlemeye gitmiyoruz. Bu bıktırıcı klişenin panzehiri olan ‘gol hatta bol gol’ oyuna hepimizi bağlayan temel motivasyonumuzdur.

Güneş’in yükselttiği oyunculara dikkat edilmeli

En son Rıza Çalımbay ve Tolunay Kafkas defalarca kullandıkları bu klişeyi zahmet edip bir kez daha kullandılar! Emin olun onlar ve benzerleri daha defalarca kullanacak. Ancak bu muhafazakar, donmuş, izlenmesi artık ıstırap veren oyunda neden üç dört milli takım dolduracak oyuncu yetiştirilmediğini sorgulayan çok az insan olacak. Ve emin olun vasatların işgal ettiği bu dönme dolap yıllarca aynı turları atacak.

Tam bu nedenle geçen sezonu ligi altıncı olarak tamamlayan Bursaspor’un yaptığı en az şampiyon oldukları sezonda başardıkları kadar kıymetlidir. Ligin ilk 5 takımından ya da altıdan sonra sıralananlardan hiçbiri transfer piyasasında onlar kadar etki gösteremediyse bu önemsenmeli. Hepsi ülke seviyesinin üzerinde olan oyuncular çalışmayla parlamış yeteneğin, temponun, ortak hareket etme becerisinin sonucuysa bunu zevkle izlenir oynama biçimine borçlular. Şenol Güneş ve performansını yükselttiği oyuncular arasındaki bu doğru orantı ülkenin kılavuzlarından biri olması gerekirken ‘numune muamelesi’ görürse sadece birilerini eğlendiren bu dönme dolabı daha çok izleriz.

Derdim çoktur hangisine yanayım

Bahsi eleştiriden açmışken devam edelim. Bu ülkede hakaret, küfür, ihbar haniyse sıradan ve kabul edilebilir hale geldi. Öyle ki, en aklı başında olması gerekenimiz bile bu çemberin dışında tutamıyor kendini. Haber diyor ki, ‘İstanbul 48. Asliye Ceza Mahkemesi’nce Fatih Terim’e twitter hesabından hakaret içeren sözler paylaşan Yüksel Beşir’e 2 bin 180 lira para cezası verildi.’ Peki, Yüksel Beşir kimdir? Yine haberden öğreniyoruz ki, kalp ve damar cerrahı!.. İnsan umut ediyor ki, oyun düşüncemizi dolayısıyla hayatımızı zenginleştirsin. Görüyoruz k,i eğitimin en meşakkatli aşamalarını geçen biri bile bu zehirli ortamın etkisinden kurtulamıyor. Üstelik bunu ‘yazarak’ yapıyor.

17 Eylül 2015, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Pratik, gösterişli ve işlevsel...‘’

Bu sezon henüz göremedik ancak Abdullah Avcı yönetimindeki Başakşehir önceki yıllarda ‘sert ve doğru savunmaları’yla tanınırdı. Hal böyle olunca dünkü maçın ilk yarısında Beşiktaş’ın yaptıkları önemli. Tüm ilk yarı oyunu üçüncü bölgeye başarıyla hapsettiler. Rakipleri hücuma çıkamadan topu kaptılar ve o sıkışıklıkta hatırı sayılır pozisyonlar buldular.

Bunda da en önemli aktör oyunun boyunun kısa tutulmasını sağlayan Atiba’ydı. Böylelikle Olcay, Sosa, Oğuzhan ve bu maça özel şaşırtıcı oranda ‘tek top’ oynayan Gökhan Töre katkısıyla Mario Gomez’i önemli bir hücum tehditine dönüştürdü Beşiktaş. Aynı zamanda ağır kanlı Rhodolfo ve Ersan’a yük binmesini de önlemiş oldular. İkinci yarıya Oğuzhan-Necip ‘zorunlu değişikliği’yle çıkınca topun orta sahadaki hakimiyetinde sorun yaşanmaya başlandı. Başakşehir ise öne çıkıp gol aramaya başladığı anlarda ‘kendi oyunu’nun kurbanı oldu. Beşiktaş, Gökhan-Gomez ikilisi tipik bir ‘Abdullah Avcı planı’ ile golü bulduğu anda orta sahadaki ‘sert kesicisi’ Sedat Ağçay’ı oyundan aldı Başakşehir. Böylece Beşiktaş için diğer fırsatların kapısı da açıldı. ‘Tek top, bol pas, hızlı hücum’ formülüyle peş peşe baskınlar ürettilerse de son vuruşta yaşadıkları sorun nedeniyle farkı açamadılar.

Gökhan özel bir oyuncu

Bu maçta takım arkadaşlarının onun için yarattığı geniş alanları hayli işlevsel kullanan Gökhan Töre’ye özel bir parantez açmak gerekiyor. Tek top oynama alışkanlığı geliştikçe hem takıma yüksek fayda sağlıyor hem de gerektiği zamanda geniş alanda ‘adam eksiltme-dikine oynama’ gibi özel meziyetlerini kullanarak özel bir oyuncuya dönüşüyor. Bu dengeyi gözetir, Şenol Güneş’e de kulak verirse iki sezonluk açığını pekala kapatabilir. Medipol Başakşehir için söylenecek çok şey yok.. Geçen seneye nazaran güç kaybetmişler. Savunma çalışmaları kadar belki de daha fazla zamanı hücum aksiyonları geliştirmeye harcamaları gerekiyor gibi görünüyor.

14 Eylül 2015, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’İyi savunma için doğru hücum...‘’

Bu sezona da ‘stat hayalleri’ni ısıtarak başlayan Beşiktaş yöneticileri, ülkedeki ekonomik gidişata da bağlı olarak artık tarih vermekten vazgeçtikleri ‘büyük projeleri’(!) için bu aralar ‘sus pus’... En ‘özel gücü’ olan taraftarından yoksun bırakılan Beşiktaş, kuvvetli genetiği sayesinde doğal pozisyonu olan üçüncülüğü korumayı başardı.

Stoperler güven vermiyor

Bu sezon izlenir oyun ve gelişmiş oyuncu ustası olarak bilinen Şenol Güneş’le dalgalı bir başlangıç yapan takımda işler ağırdan da olsa yoluna girecek gibi görünüyor. Oğuzhan’ın hem Beşiktaş hem milli takımda yarattığı hava kuşkusuz işe yarayacaktır. Ancak Şenol Güneş’in halletmesi gereken esasen ‘ki Bursa’da da halletmekte zorlandı’ defansif zaafiyetlerdir. Ön libero Veli sonrası sıkıntıdadır. Beck ile ‘tamam’ gibi görünen sağ bek ters kulvarda partnerini aramakta. Stoperler ise hâlâ güven vermiyor. Elbette tüm bunların daha da göze batmaması için topun önde efektif kullanımı çok önemli. Handikap burada... Özellikle iki kenar, Töre ve Quaresma tıpkı Oğuzhan gibi basit yani ‘tek top oynama’ya ikna edilemezlerse kaptırılan topların geri alınması için onca koşu zorunlu hale gelir/geliyor. Evet, bu oyuncular zaman zaman oyunu süslü, izlenir kılan futbolcular ancak topa olan tutkularının savunmayı kırılgan hale getirdiği de göz ardı edilmemeli.

Güneş can kulağıyla dinlenmeli

En büyük gücü taraftarından yoksun Beşiktaş diğer gücü olan tempo/hız kurgusuna ulaşmak için gerek ön, gerek arka kenarlardaki oyuncu performanslarına hayli muhtaç görünüyor. Unutmayalım, oyuncu performansı ancak takım performansının yükselişiyle mümkün. Elbette tersi de... Yapılması gereken ise Şenol Güneş’i can kulağıyla dinleyip, planlarını olabildiğince sahaya yansıtmaya çalışmak olmalı.

09 Eylül 2015, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Her kayıp sonrası aynı dil‘’

Hakem ya da ‘beceri sorunu yaşayan ön oyuncu’lardan söz ederken amaç esasen sorunları kendi dışında gösterme gayreti. Dilin altında yatan şu; “Bende sorun yok. Planladım ama hakem engelledi, oyuncular da atamadı”

Yakın tarihine kazınmış bir alışkanlığın futboldan ırak olması düşünülebilir mi? “Kârın tamamını al, zararı ise kendi dışındaki herkese bölüştür” biçiminde formüle edilebilecek bu tutumun temsilcilerinden biri de Fatih Terim’dir. Son maçta hakemden ya da ‘beceri sorunu yaşayan ön oyuncu’lardan söz ederken amaç esasen sorunları kendi dışında gösterme gayreti. Dilin altında yatan şu; “Bende sorun yok. Planladım ama hakem engelledi, oyuncular da atamadı” Ama gruptaki durumu açıklarken, “Kurban olduğum Allah o bize tepside sunuyor biz elimizin tersiyle itiyoruz” sözleriyle ne demek istedi acaba?.. “Durumun planla ilgisi yok herşey ulviyete bağlı” mı diyordu yoksa “Futbolcular beni dinlemedikleri gibi ilahi zaafiyet içindeler” mi, varın işin içinden siz çıkın!..

Neden Ozan’la başlandı?

Onca yıldır ülke futbolunun her katında çalışıp şu andaki en üst ve ulaşılmaz mertebesine kurulan Terim’in “Ülke olarak savunma yapmayı bilmiyoruz” ya da “Galiba (!) bek ve stoper yetiştirmemiz gerekiyor” tespitleri de içine itildiğimiz acıklı durumun ironik dile getirilişi olsa gerek.

Son maçla ilgili örneğin şunlara benzer soruların yanıtları aransa eksikler, yapılamayanlar daha doğru tespit edilemez miydi?

Madem erken gole ihtiyaç vardı neden oyunu genişletebilecek ‘yükselen sağ bek’ Şener değil de o bölgede Ozan’la başlandı?..

Ya da... Ozan, sağ bekten çıkıp öne geçince Selçuk da ofansif karakter kazandıysa böyle başlamak erken skor için daha uygun olmaz mıydı?

Veya.. Madem ülkenin stoperi yok, Bundesliga seviyesinden Hakan’la barışıldı da Ömer’e ne oldu?

Sonuçta olan şu “Yanlış hayat doğru yaşanamıyor...”

Hollanda ve devamındaki maçlar için birincil beklentimiz play off’a kalacak sonuçları almak. Ama tersi durumda bu öfke ve sinirle Hollanda maçının 2006 elemelerindeki İsviçre maçının sonuna dönmemesini beklemek ise en büyük dileğimiz...

05 Eylül 2015, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ön libero eksikliği avantaja dönüşebilir‘’

İştahı yüksek takımlar kurgulayan Şenol Güneş modellemesiyle ön libero eksikliği avantaja dönüşebilir. Orta sahadaki ofansif karakterli; Oğuzhan, Olcay, Gökhan, Sosa, Kerim’in takıma ve hocaya bu noktada yapacakları katkı,bu açığı kapatma konusunda büyük önem taşıyor.

1) Beşiktaş, transfer döneminde yeni ön libero takviyesi yapmadı. Mevcut kadro; lig, kupa ve Avrupa Ligi için yeterli olur mu?

‘Necip ve Serdar önemli seçenek’


İki sezondur defansif karakterli iki orta saha oyuncusuyla oynama alışkanlığı edinmiş bir takımın bu pozisyondaki eksikliği önemli. Üstelik yeni teknik direktör stoperler ve kalecilerden memnuniyetsizliğini çeşitli vesilelerle ifade ederken bu ‘güvenlik hattı’ ciddi önem arz ediyor. Beri yandan Atiba’nın ‘futbol ömrü’nden bir yaş daha aldığını da unutmamak gerek. Lakin bu görünür dezavantaj öne doğru oynama iştahı yüksek takımlar kurgulayan Şenol Güneş modellemesiyle pekala avantaja dönüşebilir. Orta sahadaki ofansif karakterli; Oğuzhan, Olcay, Gökhan, Sosa, Kerim Frei’nin takıma ve hocaya bu noktada yapacakları katkı bu açığı kapatmak konusunda büyük önem taşıyor. Ön libero bölgesindeki ‘yardımcı güvenlik’ için de Necip Uysal ile Serdar Kurtuluş da pekala önemli seçenekler. Bu açıdan ciddi sıkıntı olacağını düşünmüyorum elbette Atiba ayakta kaldığı sürece...

2) Vodafone Arena’nın açılış tarihinin belirsiz olmasının takımdaki etkisi ne olur?

‘Olumsuzluk getireceği aşikar’


Plansız programsız Beşiktaş yönetimleri ‘idare ettikleri’ takımı, olmadığı kadar güçlü göstermeye gayret ediyor. Buradaki temel amaçları ise takım üzerinden esasen kendilerini güçlü göstermek! Ülkedeki genel hava da bu ‘yetersizliği-vasatlığı destekler’ mahiyette. Bir mühendis “Stat çatısında 40 santim yükseklik bu kadar büyüklükte önemli değil, gözle görünmez” ya da “Stat için 160 milyon TL öngördük ancak 270 milyon TL’ye çıkacak” türünden sözler ediyor ve kimse bunlara şaşırmıyor. Üstelik stadın ne zaman biteceğini kimse bilmiyor, kimse de tarih veremiyor. Bu olumsuzluğun iki sezondur göçebe hale getirilen ‘evsiz barksız’ oyuncuların motivasyonu ve fiziksel durumları açısından fevkalade olumsuzluklar içerdiği aşikar. Beri yandan nerede oynayacağı belli olmayan Beşiktaş’ın taraftar kaybından ise söz eden yok....

3) Lige iyi başlayan Beşiktaş, milli aradan olumsuz etkilenir mi?

‘Bu ara fırsata dönüşebilir’

Sanmam... Çünkü ilk maç hariç iki maçta üstün ve etkin bir performanstan söz edilemez. Bu süre takımın olgunlaşması için faydalı bile olabilir. Milli takım arası, yeni oyuncularla eskilerin organize olması için bir fırsata dönüştürülebilir.

4) Süper Lig’de 3 haftanın en çok skor üreten takımı olan Beşiktaş, Cenk Tosun ve Gomez’le bu istikrarını sürdürebilir mi?

‘10’uncu haftada ritm bulur’


İki maçtaki bol gollü skorlar aldatıcı olmasın. Rakipler gol atma iştahı ve pratiği yüksek Beşiktaş’a karşı daha sert önlemler alacaktır. O nedenle Cenk Tosun ve Mario Gomez’e de skora etki edemedikleri maçlarda yüklenmemek gerek. Sakatlık gibi handikaplar ortaya çıkmazsa Şenol Güneş yönetimindeki Beşiktaş ligin 10’uncu haftasına doğru daha ritimli, daha eğlenceli bir takıma dönüşür diye tahmin ediyorum.

04 Eylül 2015, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Güneş'i bekleyen tehlike: Öğrenme arzusu‘’

Bursaspor’a ‘gösterişli top oynatan’ -ki o takım ligi altıncı sırada bitirdi - Şenol Güneş, eldeki kadro ve beceri seviyesi düşünüldüğünde Bilic sonrası Beşiktaş’ın bulabileceği en iyi hocalardan biri kuşkusuz. Ben olsam ‘final oynama/sonuç alma’ bakımından Mustafa Denizli’yi tercih ederdim ama artık o bahis kapandı!..

Güneş’in Trabzon ve Bursa’dan ayrı olarak ciddi sıkıntısı olacak Beşiktaş’ta. Eski oyuncularının hepsi ‘eşik atlama arzusu’ ile ‘söz dinliyordu!.’ Burak, Selçuk, Umut, Egemen, Ceyhun, Engin, Volkan, Serdar Aziz, Aziz Behiç, Emre hatta Fernandao vd... Beşiktaş kadrosunun çoğu ise en azından son iki yıl işlerin ‘küçük ayrıntılar’ nedeniyle yolunda gitmediğini düşünen bir topluluk... O nedenle çoğu oyuncu ‘çok boyutlu’ futbolcuya dönüşme konusunda hayli muhafazakar. Örneğin Gökhan Töre... Haniyse geldiği düzeyde, top ayağına ulaşmışsa oyunda var yoksa durum umrunda değil. Oğuzhan ise sadece topun olduğu oyun ve markajsız kaldığı hücum anlarında...

Sağ bek tamam

Takımın iki sezondur ihtiyacı olan sağ bek artık tamam gibi. Andreas Beck son maçın en sağlam pas yapanıydı. Birkaç maç sonra da Hilbert’e dönüşecek gibi. Sakatlıktan çıkan sol bek Tosiç ise hala o mevkiinin ‘boş olduğunu’ düşündürtüyor. Stoperler hem kesici hem oyun kurucu olarak öncekilerden çok da farklı değil. Ligin başı ama durum anlaşılsın diye söylüyorum, “Atiba hâlâ takımın en iyisi.”

Bütün bu veriler üzerine ligin ‘büyükler’e karşı 4-6-0 biçiminde özetlenecek genel oynama hali düşünülürse Beşiktaş’ın ilk üç maçta ortaya koyduğu tempo düşündürücü. Mersin maçını ihmal edersek, Trabzon ve Antep karşılaşmalarında rakibin ‘tempo düşüren oynama biçimi’nin bertaraf edilmesine dair farklı planlar geliştirmeli Şenol Güneş. Bu nedenle müdafaa bekleri kritik önemde. Rakiplerin ilk planda yaratıcı orta sahaları markaj altına alınacağı düşünülürse ne yapıp edip kenarları optimum kullanmanın yolları bulunmalı. Böylece takımdaki diğer oyuncular da topyekun becerilerini ortaya koyacaktır.

Orman kanunları


Üç sezondur evsiz barksız bir takım olan Beşiktaş bu sürede en yakın rakipleri Galatasaray ve Fenerbahçe’nin ‘dönemsel zaafları’ndan yararlanma şansını da yitirdi. Nedeni açık; her konuda sık sık görüş değiştiren ve tutarlı bir planı olmayan Fikret Orman yönetimlerinin bu yöndeki tercihleri!... Görüyorum ki kimse bu ‘göçer’likten de şikayetçi değil. Çoğu Beşiktaşlı “Stat açılınca uçacağız” ham hayaline kapılmış durumda. Bu konuda yönetimi eleştirenleri geri itmek için büyük ve kudretli bir ittifak da mevcut. ‘Muhalefete muhalefet etmenin marifet olduğu ülkemizde’ bu kitlenin en önemli referansı ise “Önceki yönetim(ler) daha mı iyiydi?” türünden içi boş bir slogan.

Enkaz edebiyatı!

Gerçi iş ‘Seba dönemi’ne gelince hepsi sus pus oluyor o da ayrı konu ya!.. Arada Başkan Fikret Orman da ‘enkaz aldık’ edebiyatına soyunuyor ama iş nedense önceki döneme dair ‘hesap kapatma’ meselesine gelince süratle küçük dilini yutup “Yapacağız ama elimizden bir şey gelmiyor” demagojisine sığınıyor. Bunun bir nedeni de kendi dönemine ait ileride ortaya çıkabilecek defoların şimdiden önünü kesmek olabilir mi?
Son olarak UEFA Kupası için şuna benzer şeyler söyledi Orman; “Eğer iyi oynarsanız bunların hepsi çok kolay maçlar. Bütün iş Beşiktaşlı futbolcuların elindedir. Ben bu grubu, ‘geçebileceğimiz bir grup’ olarak düşünüyorum.” Elbette ki mümkün. Lakin Orman statsız ve taraftarsız bıraktığı takım için yükü kurnazca yine oyuncuların ve dolaylı olarak hocanın sırtına yüklediğini sanıyor! Önceki kurada Brugge çıktığında onu kolay rakip olarak gördüğü için sevinç turları atan bir başkan bu gruptaki rakipleri kolay lokma görüyor!.. Hayırlara vesile olur inşallah!..

İç düşman saçmalığı

Ülkedeki yönetici elit, işler zora girdiğinde ‘iç düşman icat etme’ konusunda hayli mahirdir. Örneğin yönetici Metin Albayrak ve elbette başkan Fikret Orman, Quaresma’nın Trabzon maçındaki zincirleme saçmalığına sahip çıkmak için Beşiktaş içinde düşman yaratma operasyonuna çıktılar. Kimdir bu adam/adamlar ve ne söylediler bilen yok!.. Afedersiniz ama bir zamanlar kendileri Quaresma için neler söylemişlerdi neler!.. Nasıl olsa herşey unutulur değil mi? Neyse ki arşivler henüz yakılmadı!..

31 Ağustos 2015, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI