‘’Kurgu sorunları‘’
İlk devrenin skoruyla sahadaki icra arasındaki açı ters orantıdaydı. Beşiktaş topu daha çok tutup daha çok pas yaptı ama daha net gol pozisyonları bulan Karagümrük oldu. Buna rağmen atan Beşiktaş olurken, bolca kaçıran Karagümrük’tü. Karagümrük topu ele geçirdiğinde Andrea Bertolacci, Matteo Ricci, Magomed Ozdoev’ten teşekkül orta saha rakip alana son derece işlevsel geçirirken Beşiktaş’ta Tayfur Bingöl, Gedson Fernandes ikilisi ağırlıklı olarak savunmacı pozisyonunda kaldı. Haliyle Dele Alli ile Redmond’u bir türlü hareketlendiremeyen bu oyun anlayışında -ki buna ülkemizde ‘’felsefe’’ diyen de çok– Aboubakar da kayboldu! Yine de duran toptan da olsa golü onlar buldular. İlk devre birkaç pozisyon Beşiktaş defans çizgisinin ardına kolayca sarkan Karagümrük, ikinci devrenin hemen başında benzer bir sarkmada golü buldu. Yetmedi, birkaç benzer girişimde daha bulundu.
Düşük bütçeli...
Bu girişimlerin bu denli kolay icra edilmesi Beşiktaş savunma anlayışının geçirgenliğinin göstergesiydi. Beşiktaş maç boyu gerek savunma gerek hücumda çok ciddi 'kurgu sorunları' yaşadığı maçı yenilmeden tamamladı. Tüm maç boyu girebildiği ciddi gol pozisyonu sayısı ile Karagümrük’ün girip atamadığı pozisyonlar karşılaştırıldığında bu bir puanın değeri başka anlam kazanıyor olmalı! Bu maçın anlattığı bir başka gerçek de şu olmalı; daha düşük bütçeli rakipler kazanmayı sağlayacak golleri atmayı beceremediğinden bilindik takımların savunmaları güçlü görünüyor! Avrupa’ya çıkıldığında denklemin gerçek anlamını bulması tam da bundan...
‘’Verimli oynayıp kazandı‘’
Skordan bağımsız olarak söylenirse, beceremeseler bile iki takımın da oyunda kalmak istediği ancak beceremediği bir ilk yarı izledik.Hücum girişimleri sınırlı kalınca savunmalar ‘’fevkalade’’ görünmüş olabilir mi? Olabilir ama öyle değildi. Kale önü aksiyon sayısı düşüktü. Yine de, lig ortalaması düşünüldüğünde iki takımın niyetinin ‘’Gol’’ olduğu açıktı. Beşiktaş rakibine göre daha çok çalışıp, arayan taraf görünümündeyse de esasen beklenenler ikinci devre gerçekleşti. İkinci devreye Beşiktaş, son haftaların en işlevsel oyuncusu Gedson’un pasına tavana vuranCenk Tosun’la girince maç çözüldü! Lakin Beşiktaş’ın en kararlı hattı orta sahası olunca arkadan oyun kurmasıyla tanınan Alanya, sınırlı sayıdaki hücum girişimlerinde gelip gelip duvara vurup döndü. Ardından tam da en çok çalıştığını sandığı dersten ‘’çaktı’’! Geriden çıkarken yine yakalanınca maç bir anda 3- 0’a geldi.
Neredeyse pozisyon vermediler
Geriden oyun kurma, kurabilenler için önemli çözümlerden biridir. Ancak rakip için de fena olmayan bir ders çalışma konusudur! Beşiktaş maçı ‘’önde baskı’’yla çözmüş diye düşünülebilirsiniz ama sanki maç ‘’Antalya maçı geriden kurarken Beşiktaş’ın ön oyuncularının baskısından gereğinden fazla korktuğu için epeyce bocaladı’’ demek daha doğru gibi! Beşiktaş zorlu görünen bir maçı sahaya doğru yayılıp, gücü oyunculara eşik bölüştürecek bir düzenle kazandı. Bir ikisi hariç pozisyon vermedi desem yeridir. Alanya için ise pozisyon almadı desem o da yeridir ama bu da, üç gol atmış fazlaca haksızlık olur, değil mi? Beşiktaş oynamaya çalıştıkça, fırsat buldu, bulduklarını da verimli kullanıp maçı kazanmayı bildi.
‘’'Oynamadan' ya da zorlanmadan kazanmak!‘’
İlk devrenin sadece skoruna bakınca sahada olan biteni anlamanın mümkün olmadığı bir maç... Top da oyun da Kayseri’de ancak goller de onların kalesinde! Ceza sahası önü ya da içi organizasyonlarda önde olsalar bile gol pratiği eksik kalıp, bir de savunmada uykuya dalınca topla daha az meşgul olan Beşiktaş’ın ekmeğine yağ sürdüler. Kayseri gayretini ikinci devrede de sürdürdü sürdürmesine ancak baştaki eksiğini tamamlayamayınca gol onlar açısından mümkün olmadı. Beşiktaş ise ikinci devre ön alandaki iki oyuncusunu değiştirerek olası riski minimuma indirmeyi başardı. Şöyle ki, takımdan kopuk olsa daDele Alli’nin tehdit içeren hücum girişimlerine etkili olmasa da Aboubakar’ın varlığı ön tarafı diri tuttu. Bir iki pozisyon hariç Kayseri’yi sürekli şut mesafesinde tutmaları Gedson Fernandes, Redmond, Salih ve Tayfur’lu düzenin başarısı olarak görülmeli.
Türkçe küfürler!
Saiss ve Tayyip Talha da takımlarının iyisi görünümdeydi. Neticede ciddi bir saha içi varlık göstermeden maçı kazanmayı bildiler. Peki en sonda ne oldu da Valentine Rosier kendini attırdı?Ne olmuş olabileceğine dair aklıma gelen ilk şey yakınlarda izlediğim Cenk Tosun videosu oldu. Cenk orada, Rosier’nin Türkçe küfürler öğrenip sık sık kullandığını anlatıyordu. Yabancı oyunculara burada küfür öğretip, onlar aksanlı küfürler ettikçe gülünmesi ‘’eğlenceli faaliyet’’ olarak kabul ediliyor. O kırmızı karta bu yersiz eğlence anlayışı neden olmuş olabilir mi acaba?
‘’Yolu tıkadı ve maçı kazandı‘’
Diyeceğim ki, ‘’Yapamadığını yapma’’ gel gör ki hayat da hep beni yanıltacak! İlk devresinde 24 orta yapıp sonuç alamayan Galatasaray ikinci devredeki ilk 5 ortasının sonuncusunda üstelik taç çizgisinden yapılanından golü buldu. Peki, rakip savunma ne yaptı? İzledi… Yetmedi, Boey ortasında (33 orta), Oliveira'nın vuruşunda Floranus kendi kalesine golü attı. Demek ki, bunca orta yapmak sonuç getiriyormuş! Bütün olan bitene rağmen maçtaki Galatasaray üstünlüğü barizdi. Topu eline aldı, eline aldığını tuttu, alanı genişletti, rakip alana gitti.Her an bir şey yapacak kadar rahattılar. Yaptılar da...
Kazanmasına şaşırmıyorum
Oyun üstünlüğüne rağmen özellikle ikinci yarıdaki Victor Nelsson’un biri hariç birkaç olumlu müdahalesini de not etmek gerekir. Orta sahasında Torreira, Oliveira ile Mertens gibi bir oyuncuların bulunduğu bir takım hücum çeşitliliği yaratıp oyun ağırlığını ‘’orta yapmaya’’ vermemeliydi. Maç bitimi; Galatasaray 20 şut atıp 30 orta yapmış ve bir gol atmış! (Diğerini Antalya kendi kalesine attı). Ben Galatasaray’ın kendi sahasındaki bir maçı kazanmasına asla şaşırmam. Bu oyuna çözümü olmayan rakiplerin durumuna da şaşırmam. Bu maçta Antalya’nın alacağı puan olsa olsa, ‘’Kaza puanı’’ olurdu, onun da olma ihtimali çok çok düşüktü. Yoluna sıkıntısız devam eden Galatasaray’ın bu maçtaki en büyük artısı rakibinin çözüm yollarını tıkaması oldu…
‘’'Takım davranışı' ya da Sagal faktörü!‘’
Önemli öğretmenlerimizden futbol bize çalışmayı amabirlikte çalışmayı, bireysel özelliklerimizi kolektif gayretiçindegeliştirmeyi ve en önemlisi dayanışmayı öğütler. Fenerbahçe, Jorge Jesus ile ilk antrenmanını geçen yılın 15 Haziran’ında yapmış. O günden bu yana geçen 6 ayda en az 150 idmanda birlikte çalışmış olmalılar. Ama takıma katılması dün bir bugün iki, Samet Akaydın sahada! Biliyorum çoğu insan bunu anlayabilir ama ben anlamam. Beri yandan maç kaybettiğinde ülke yorumcularının ateş püskürdüğü dörtlü savunmayla sahadalar. Topu daha çok kapıp, daha çok elde tuttularsa da taraftarının fırsat buldukça köpürdüğü Altay Bayındır’ın kurtarışlarıyla tutundu Fenerbahçe devreye. Antep ciddi açıklar vermese de kaleci/stoper anlaşmazlığından yedikleri golün altından kalkacak kadar pozisyon bulmalarına rağmen, beceremediler. Ancak Fenerbahçe golü yemeye niyetliymiş belli ki!
İşler kolaylaşmıştı ama...
Kenardan kullanılan serbest vuruşta barajda iki, ceza sahası içinde dokuz oyuncuyla savunma yapan takım ceza yayını koruma konusunda kimseyi görevlendirmeyince golü de yedi! Beraberlik sonrası Fenerbahçe öne doğru üç değişiklik yapıp, arayışa geçerken Jesus’un yardımına koşanlardan biri de kendini manasızca attıran Angelo Sagal oldu. Buna rağmen karşılarında kendine yardım etmek istemeyen bir Fenerbahçe olunca Antep işi kolaylamıştı ki, uzatmadaki gol geldi ve maç çözüldü. Fenerbahçe kazandı ama bir de onlara sorun nasıl kazandı? Demek ki neymiş? Konu üçlü ya da dörtlü savunma değil, ‘Takım davranışı’ymış! Yani, Fenerbahçe’nin başlarda bulup sonra kaybettiği şey.
‘’Futbol fena halde hayata benzer!‘’
Kimi zaman ‘’kaderin oyunu’’ kim zaman da ‘’kaderin cilvesi’’ olarak anılan durumlardan biriyle başladı maç. Ligin ‘’ayağı en iyi kalecisi’’ olarak bilinen Mert Günok ayağının altından kaçırdı. Gerçi bilinir, bu tür durumlarda riski en aza indirmek için topu kale direklerinin dışına göndermek gerek ama o zaman da kaderin ‘’oyunu’’ ya da ‘’cilvesi’’nden söz etmek mümkün olmaz. Elbette Valentin Rosier bunu bilemezdi! Akabinde zaten böyle oynaması beklenen Beşiktaş öne oyununu sürdürdü. Lakin, bol ve ‘’heyecan verici hücum’’lar ile antrenmana dayalı ‘’bilinçli hücum’’ arasında dağlar kadar fark vardır. Örnek mi? 27. dakikadaki Gedson Fernandes’li hücum gibi... Yay üzerinden gelen Jackson Muleka yerine kaleye şut!.. Evet, Beşiktaş devre boyu topu elinde tutup genellikle şut ya da yüksek toplara dayalı hücum girişimlerinde bulundu. Yine de devrenin son hücumunda Zymer Bytyqi rakibi Fernandes’i taklit etmese (!) devre 2-0 ile kapanabilirdi...
Golü yedi, maçı da kurtardı
Maçta ikinci devrede Konya özellikle 55’ten sonra zaman zaman atak girişimlerinde bulunduysa da Beşiktaş, etkin paslarla oynadığı sınırlı anlardan birinde Cenk’i ayak içi vuruşla baş başa bırakıp golü buldu. Ardından, dengesini yitirip orta sahaları kaybeden iki takımın karşılıklı git/gel oyunu... Kuşkusuz izleyenler için bu tarz daha heyecanlı ve eğlenceli ama ya ‘’mühendis teknik direktörler’’ açısından?.. Futbol gerçekten ‘’fena halde hayata benziyor’’! Hepimizin yaşam öyküsü gibi belirsiz bir yolculuk! İlk dakika gol yedikten sonra son anda maçı kazanan Beşiktaş ya da kaçırdıklarına hayıflanacak olan bu ligin ‘’zor takımı’’ Konya’nın yaşadıkları gibi... Ya da, yediği gole rağmen Beşiktaş için maçı kurtaran isimlerin başında gelen Mert Günok’un şu cumartesi gecesi öğrendikleri/öğrettikleri misali...
‘’Doğru plan net skor!‘’
Futbol her ne kadar ‘alan/zaman oyunu’ olarak bilinirse de ‘plan’ olmadan herhangi bir şeyin gerçekleşmesi ancak tesadüflerle mümkündür. İlk yarı gösterdi ki, bilindik santrfor düzeninden uzak oynayan Galatasaray, planladığı çoğu şeyi yapmadan devreyi önde kapadı. Bir gol attı, iki üç gol daha atabilirdi de. Özellikle başta Berkan olmak üzere orta alan kapatıcılarının yüksek etkisine Barış Alper de katılınca daha iyi işleyecek doğru plan, ‘yarı doğru’ işledi! Fenerbahçe ise genel olarak dağınık, bilinçsiz dahası çaresiz görüntüdeydi. Atak yapmadı değil ama hücumlar daha öncekiler gibi organize olmaktan çok bireysel girişimler olarak parladı ve söndü.
Ülke, ‘Üçlü savunma mı dörtlü mü?’ tartışmasına bayılır! İkinci devre Fenerbahçe ‘arzulanan düzene’ döndü. Ama Galatasaray ilk planını tıkır tıkır işletme inadından vazgeçmedi ve sonuçlandıramasa da pozisyon üretiminde sorun yaşamadan sürdürdü maçı.
Hangi Kadıköy sendromu?
70’te iki takım da aks değiştirmeyi tercih etti ancak Galatasaray bu değişiklikte düzenini korurken Fenerbahçe tamamen hücum düzeni aldı (Zajc, Valencia, İrfan Can). Ancak Galatasaray’ın 77. dakika değişikliği denklemi tamamladı! Denirdi ki, ‘Galatasaray’ın Kadıköy sendromu var’! Varsa bile artık kalmamıştır... Ve bitirirken son bir soru... Denir ki, ‘Futbolcular yere yatarak zaman öldürüyor!’ Peki, VAR incelemeleri sırasında kaybolan zaman, ritm kaybederek durağana dönen oyun için nasıl bir tanımlama yapılmalı?
‘’'Orta' değil pas golleri‘’
Bilinir, futbol ilginç bir oyundur! Umulmadık anda 'Yüze güler’, çalışıp ezberlediğini sandığın işlerde 'Hayal kırıklığı’na uğratır. İlk 20 dakikada ağırlıklı olarak Kevin N’Koudou koridorunu zorlayan Beşiktaş nafile ortalarla zamanı öğütüp durdu. Gelin görün ki, yüksek topa kurgulu görünen iki ön oyuncusuyla iki gol buldu! Gollerin ikisi de rakip defans içine orta alandan yerden pasla gelen toplardı. Devre boyunca 16 orta yapmış bir takım için ironik değil mi? Beri yandan 20’den sonra oyunu dengeleyen Kasımpaşa üç kez kaleci Mert Günok’la karşı karşıya kaldı. ‘Topla oynama’ dışında hemen her istatistikte rakibinin önünde olan Kasımpaşa’nın o pozisyonlarının gol olmayışı, devrenin Beşiktaş açısından en iyisi olan kalecileriyle doğrudan ilgiliydi. Bu arada ilk gol olurken Kasımpaşa’nın sahada 9 kişi olduğunu da not etmeden geçmemek gerek...
Gedson Fernandes ile Salih Uçan’ın iki yönlü verimliliğine Redmon’dun da katkı vermesiyle devreyi sağ salim kapatan Beşiktaş, ikinci devreye 'Düşük’ başladı. Çünkü ilk 20’de sürekli fazladan iş yapmaya çalışan N’Koudou devamında oyundan çekilmişti! Dolayısıyla Cenk de... Haliyle bu durum 60’larda iki değişikliği mecbur kıldı Beşiktaş için. Ancak 69’da sonradan oyuna giren Atiba’nın çevre kontrolünü ihmal eden davranışı Kasımpaşa’ya izlenirliği yüksek bir gol getirdi. Genel olarak maçı özel olarak ikinci devreyi iyi geçirmeyen Beşiktaş, son bölümü ise hayli tedirgin tamamladı. Kasımpaşa ise sona doğru aktifliğiyle görünür olurken maçın bu bölümde de önde olan isim yine Mert Günok oldu. Keza karşı kalede Ertuğrul Taşkıran, sahanın diğer iyisiydi.
Beşiktaşlı duruşu bu muydu?
83. dakika futbolda iyiliğin, merhametin, doğruluğun anlarından biri oldu. Atiba ile mücadelesi sonucu yerde acı içinde belini tutan Kasımpaşalı Tırpan’ı gören Gedson Fernandes topa basıp hakeme durumu gösterdi ve Zorbay Küçük maçı durdurdu! O an o güzelim İnönü ıslıktan yıkılıyordu! Acaba o ünlü ‘Beşiktaşlı duruşu’ bu muydu yoksa Fernandes’in davranışı mı? İster VAR kayıtları açıklansın ister federasyon kulüp yönetimlerinden ’Rica etsin’, doğru/yanlış, olumlu/olumsuz her durumda hakeme itiraz etme geleneği tüm hızıyla büyüyerek sürüyor!