‘’Kazandı ama öylesine kazandı‘’
Maç başında etkili görünen Beşiktaş ilk devre boyunca topu kontrol etmiş olsa da ön alan etkisi açısından o denli yaratıcı/güçlü görünmedi. Devre tamamlandığında 20 orta 10 şut atmıştı! Buna rağmen golü de serbest vuruştan buldu. Şöyle ki, rakibinden 1/3 oranında daha fazla ikili mücadele kazanıp daha çok top çalan Beşiktaş, atak imkanını olabildiğince sınırladığı Demirspor’a kalecisi Mert Günok ile de iki üç kez önemli önleyici müdahalede bulundu. Ligin düzeni ve oyun gücü olan takımlarından Demirspor ise ilk devre tek kornerindeki tehlikenin dışında sadece "Fırsat oyunu" sınırlı kaldı. 60’a doğru işin rengi değişmeye başladı. Demirspor istatistik sayılarını yükseltirken hücumların tehlike yoğunluğunu da artırmaya başladı.
Futbolcular kuralları okumuyor
Hal böyle olunca oyun alanı genişledi vedaha kullanışlı alanlar bulanBeşiktaşda ciddi fırsatlar yaratmaya başladı ancak onlarda kullanamadı. Oyunu güçlü görünmeyen Beşiktaş yine de dün akşam mağlup ettiği ve bir basmak üzerinde olan rakibiyle puan farkını bire indirdi. Bu sayede de ilk üç için aday niteliğini korudu… Ama bu oyun karakteriyle işleri kolay görünmüyor. Ve son not… Futbolcuyu "Hırsız" olarak yaftalayan "Oyun süresinden çalma"yı engellemek için getirilen "Değişiklikte en yakın yerden çıkma" kuralına direnç sürüyor! Değişen kuralları okumayan futbolcular" Bildiğini okuyor" ama sonuç "Sarı kart" oluyor. Son kahraman ise Cenk Tosun.
‘’Onca "orta"ya rağmen tek gol!‘’
Öyle bir ilk devre ki, bir serbest vuruş ve o vuruşun kurtarılışı dışında pek bir şey yok ama bolca fuzuli gerginlik içinde sürüp gitti karşılaşma. Bol bol orta yapıp sürekli şut denemenin ‘’iyi futbol’’ sayıldığı ülkemizde pas hız ve kalitesi düşük kalınca savunma yapma da aynı oranda kolaylaşıyor. Birbirinden top kapmak için alanları kapatan ancak zor kaptıkları topları düşük pas becerisi nedeniyle rahatça karşı takıma kaptıran iki takım vardı sahada. İkinci devre Şenol Güneş iki değişiklik yapıp sahaya Salih ile Redmond’u gönderince Beşiktaş bir parça hareketlendi. Ancak ‘’bir parça’’!..Devre başında da Weghorst’la gole yaklaştılar ama Antepli Furkan 59’da karşı karşıya bırakıldığı pozisyonu kullanamadı. Maçı izlemeyenler için 70’e kadar durumu özetleyen istatistik kaleci kurtarışları olabilir. Günay Güvenç: 0 Mert Günok: 1.
Deneyecek oyun gözükmüyor
Hücuma yönelik değişikliklerin ardından Beşiktaş orta sahası gözle görülür biçimde gevşedi. Hâl böyle olunca 60’dan sonra Antep’in iştahı kabardı ve önce doğaçlama görünümündeki ataklar gittikçe olgunlaşıp Figueiredo’nun golüyle tamamlandı. Beşiktaş böyle oynayacaksa Caner Erkin opsiyonunu ciddi ciddi düşünse mi acaba!.. Öyle ya top kenara her açıldığında, ki başka bir şey yapılmıyor gibi, futbolcular yemin etmişcesine Weghorts‘un tahmini bölgesine hedefsiz ortalar yapıp duruyor! 32 orta, dile kolay... Gerçi golü de yine böyle bir ortadan buldular çünkü başka şeyler deneyecek oyunları var gibi görünmüyordu.
Tutumlarda değişiklik yok
Unutmayalım ki, bu tür ‘’orta oyunu’’nda hücumculardan daha çok savunmacıların yapamadıkları belirleyici oluyor.Haliyle olmaması halinde savunma gitgide güçlenirken gol ihtimali de aynı oranda düşüyor. Kontra yeme ya da savunma için geriye yapılan uzun koşular da cabası... Görülen o ki, federasyonun en yetkili ağızlarının açıklamalarına rağmen futbolcuların hakemlere ilişkin tutumlarında değişiklik yok. ‘’Hakemlere itiraz kültürü’’ tam gaz sürüyor...
‘’Doğru plan doğru işledi‘’
Dünya Kupası sırasında hatrı sayılır sayıda futbolsever (!), 'Süper Lig'i özledim mesajları atmıştı hatırlanırsa. Maç önünde çeşitli kanallarda yorum yapan arkadaşların çoğu sanırım bu mesajların etkisinde kalmış olmalı ki, tempolu bir maç beklentisindeydi. Oysa, ligin kültürünü gösteren hayli durağan bir ilk yarı izledik hep birlikte. Fenerbahçe, arayan takım görüntüsünde olsa da birkaç kırık dökük girişim dışında heyecan verici pek bir şey olmadı. Yine de not düşmek gerek, en örgütlü hücum 37. dakikada yine Fenerbahçe'den geldi ve takım Ferdi'yi çaprazda da olsaUğurcan'la burun buruna getirdi.Devre boyunca topla daha çok oynayıp, pas yapmaktan vazgeçmeyen Trabzonspor da pozisyon üretmekte rakbiinden farklı değildi. Onların da en gösterişli işi, devre sonuna doğru Abdülkadir Ömür'ün şutuyla geldi. Ancak ikinci yarı oyun biçimini değiştirdi. İlk yarının analizini doğru yapmış görünen Trabzon iyi başladı ve maçın en heyecan verici atağı da baskın hücumda onlardan geldi. Ancak kendisinden çok şey beklenen, uzun süre sakat kalan Visca karşı karşıya pozisyonda ülkenin iyi kalecilerinden Altay'ı geçemedi.
Jesus için ne yazılacak!
Üstüne Crespo atıldı ve Trabzon alan/zaman kullanımı avantajını ele geçirdi. Visca'nın golü yapamadığı bölgeye bir kez daha hücum örgütleyen Maxi Gomez ile golü atmayı başardı. Hatta uzatma dakikasındaki golün vuruş noktası da haniyse aynıydı! Orta saha baskısını pasla kırmakta zorlanmadıkça da 71. dakikada olduğu gibi bir çırpıda Fenerbahçe kalesine inmeye başladılar. Adı ve beklentisi büyük ancak pozisyon azlığı açısından dengede geçen bir maçı, doğru planı doğru işlettiği için net pozisyonlar bulan Trabzonspor kazandı. Trabzon yukarı tırmanırken bakalım takımı çok dağınık ve birbirinden kopuk görünen Jorge Jesus için neler söylenip, yazılacak. Öyle ya, ülkede futbol anlayışı ve dilini değiştirmeye çalışmak o kadar da önemli değil, aslolan 'Kazanmış' olmak. Sık sık tekrarlanan o yanlış önermede olduğu gibi: "Kazanan haklıdır!"
‘’'Hatasız gol olmaz' için bile fazla!‘’
‘’Futbol hatalar oyunudur’’ derler ya, alın size bol hatayla oynayan iki takım ve buna bağlı olarak 0-3 tamamlanan ilk devre! Maç önü tahmin dahi edilemeyecek bir skor ve oyun çıktı ortaya… Peki neden böyle oldu? Kanımca belirleyici ilk etken Başakşehir’in kadro tercihiydi. Bunda da Emre Belözoğlu’nun bir önceki Hatay maçı sonrası bazı oyuncuların performansından şikayetinin etkisi olmalı. Topu elde tutma planının iki aktörü Mahmut Tekdemir ile Lucas Biglia belki bunu başardılar ama genel olarak takım o kadar çok pas hatası yaptı ki, topun elde kalması işe yaramadı. Üstelik rakip Galatasaray daha çok pas hatası yapmışken!
Fark, rakip ceza sahası yayı üzerine paslarla ulaşmayı hedefleyen Galatasaray’ın yüksek verimde sonuç almasından kaynaklandı. Bu da Mertens / Torreiera / Oliveira üçgeninin hem topu ele geçirme hem de geçirdikten sonra pratik oyunlarına bağlanmalı. Böylece Kerem ve Rashica kolayca yüksek vitese çıkıp sonuca katkı koydular. Mounir ile Traore’nin kenara itilerek etkisiz hale getirilmesiyle de Başakşehir’i iyice sindirmeyi başardılar. Ve nihayetinde kendi ceza sahası önünde ele geçirdiği topu paslarla taşıyıp Kerem / Icardi / Kerem üçgeniyle ‘’boş kale’’ye dördüncü golü bulup maçı bitirdiler. Üstelik attıklarına benzer bir yerden ve benzer kurguda bir golü de Mertens ile bularak.
Fenerbahçe’nin kaybettiği haftada, hafta hafta toparlanan Galatasaray için sükseli bir tatil öncesi galibiyeti oldu. Ancak ligin kudretli takımlarından Başakşehir’de kafalar hayli karışmış olmalı. Hatay maçında bazı oyuncuların performansından dert yanan Belözoğlu’nun kadro tercihi ve sahadaki takım davranışı gelecek için alarm niteliğinde sanki!
Kazanarak ilerleyen Galatasaray’da Okan Buruk, Dünya Kupası arası için ‘’Keşke olmasaydı’’ diyebilir ancak Emre Belözoğlu bu arayı bir nefes alma, gözden geçirme bağlamında mutlulukla karşılamış olmalı.
‘’Derbi planı Icardi'yi parlatır‘’
Bu maçın ‘’zorluğu/yoğunluğu’’ Beşiktaş karşılaşmasına göre daha ağır olacaktır, bu muhakkak. Çünkü kadro bağlamında Beşiktaş tehdidini savuşturmak Başakşehir’e göre çok daha kolaydı. Hatırlanırsa, Barış Alper Yılmaz koridoru tıkayınca N’Koudou tehdidi ortadan kalktı ve Beşiktaş’ın öndeki ikilisi gol dışında devre dışı bırakıldı. Ancak bu kez Mounir / Ndayishimiye / Berkay üçgeniyle uğraşmak zorunda kalacaklar ve böylesi bir tehdit Yunus Akgün ya da Kerem Aktürkoğlu seçimiyle kolay savuşturulur gibi görünmüyor. Yani bu maçta da Barış Alper o bölgenin zorunlu oyuncusu gibi duruyor. Hâl böyle olunca kendi adıma Beşiktaş’a karşı sahaya sürülen 11 bu maçta da ideal seçim olarak duruyor. Beri yandan son maç gösterdi ki, Başakşehir savunma hattı takımın en kırılgan bölgesi. Dolayısıyla Galatasaray’ın orta sahasının - lige göre - yüksek beceri düzeyi bu maçta da Icardi’yi maçın en görüneni haline getirecektir.
Savunma etkisi önemli
Doğrusu ya, maçın Boey ile Hasan Ali arasında geçmesine şaşırmam. Bence oyunun şifreleri bu hat üzerindeki davranışlarla çözülecektir. ‘’Goller buralardan gelir’’ demiyorum, mücadele yoğunluğu dolayısıyla çözümleri üretecek aksiyonları burada olanlar belirleyecektir. Torreira ile Oliveira’nın savunma etkisi de merak ettiğim bir başka başlık. Çünkü Berkay, Aleksiç, Deniz gibi hem içeri sızan hem de topa doğru ve iyi vurabilen oyuncuların savunulmasında bu ikili çok önemli olacak. İkili aynı zamanda Mertens’in alan bulup Ndayishimiye etkisinden kurtulmasının da anahtar oyuncularıdır. Burada üretilecek çözüm Ömer Ali Şahiner (Junior Caiçara) üzerinde Milot Rashica baskısını da artıracağından hayli önemlidir.
O alana göz dikecek
Başakşehir’in öndeki yıpratıcıları başta Okaka ya da diğer duruma göre seçenekler Keny ya da Traore’ye karşı Emre Taşdemir/Abdülkerim Bardakçı aralığı da Emre Belözoğlu’nun gözünü diktiği bir diğer alan olmalı! Deniz Türüç’ün seriliği burada rakibe ciddi sorunlar yaratacaktır. Neticede bizi, plan/uygulama açısından ligin iyi maçlarından biri bekliyor. Evet, ‘’daha çok hata yapan kaybeder’’ belki ama izlenir bir karşılaşmayı hepimiz hak ediyoruz değil mi?
‘’Kontrol oyunu ile kazanmayı bilmek!‘’
İlk devre boyunca topla daha haşır neşir olan Fenerbahçe’yse de 27. dakika sonrası işler değişti! Bu tip maçları oynamanın uzmanı Rıza Çalımbay takımı Fenerbahçe’ye, duran top dışında kalesini göstermedi.Üstelik Sivas 35. dakikaya kadar gol çıkarabileceği iki, üç pozisyon örgütledi. Bunu da topla kendisinden yarı yarıya fazla oynayan rakibinden iki kata yakın top kaparak başardı. Oyunu hareketli tutarak alanı boylu boyuna kullandı. Yapamadığı, goldü! İki takım da devre boyu ülke ‘’orta yapma ortalaması’’nı aşağı çektiler (7/7). Fenerbahçe’de ne orta saha oyuncuları ne de ön ikilisi devre boyunca oyuna girmekte zorlandıkça, görüldü ki işler kulübeden gelecek katkıya bağlı görünüyordu.
‘Aklını kullan’ dedi
Devre başında, ‘’yok’’lardan biri olan Batshuayi atılınca nihayet hakem yerine oyuncusuna reaksiyon veren bir ‘’hoca’’ gördük. Ülke birkaç gün ‘’Batshuayi’ye kart verilir mi verilmez mi?’’yi tartışacak, o kesin... Ama Jorge Jesus, sarı kartı olan oyuncusunun eline ‘’çak’’ yapmadan önce ‘’Aklını kullan’’ diyordu... Sivas ilk devrenin aksine eksik rakibe rağmen oyuna uzun süre hükmetmekte zorlandı. Çünkü ilk devrenin aksine eksik Fenerbahçe ‘’top kapma’’ konusunda Sivas’ı yakalamıştı!..
Jesus, eleştirileri karşıladı
80’e varıldığında Sivas kendini yeniden göstermeye başladı. O ara Jesus devreye girip İsmail/Osayi ikilisiyle oyunu yeniden kontrol altına alacak düzene geçti. 89’daki olası Sivas gol tehlikesi de pas tercihine kurban gidince hadise Fenerbahçe’nin istediği ‘’uzun ve yüksek vur’’a döndü ve konu kapandı. Eksik Fenerbahçe maç içinde bir, iki bölümü elden kaçırdıysa da oyunu genel olarak kontrol ederek maçı kazanmayı bildi. Böylece Jesus, ‘’Riskli oynuyor’’, ‘’Kontrol oyunu oynayamıyor’’ türü eleştirileri de bu maç özelinde karşılamış oldu.
‘’Demek ki konu hoca değilmiş!‘’
Merakım şuydu; “bembeyaz (belki de sapsarı) saçlı” biri ceza sahası içinde nasıl üç, dört kez unutulur? Nihayetinde Beşiktaş Şenol Güneş yönetiminde de kaybetti! Demek ki, konu bu değilmiş! Galatasaray gol sayısından fazla fırsat yaratarak kazanmayı bildi.
İlk 30 dakikada oynanan oyunun ürettiği pozisyon doğrudan skordaydı; 1-1. İki takım açısında da “temkin, kontrol oyunu” halinde tasarlanmış maçın ilk devresinde aynı değil ama türdeş iki gol izledik. Kenarlara inildi, gol atıcıya kafayla indirildi! Lakin ilk devrenin en özel işleri bir kaleci, Mert Günok tarafından işlendi! Önce bir çizgi üzeri reaksiyon kurtarışı ardından Rosier’in yediği çalıma rağmen sakin kalıp, genişleyerek olabilecek “üçüncü gol”ü önleyiş!.. 30. dakika sonrası Beşiktaş oyunu önde oynamaya başladıysa da Galatasaray “ciddi sayılacak pozisyon” üretmede daha başarılıydı. Esasen devre ülke ortalamasını dahi zorlayacak yoğunlukta değildi ancak takım isimleri hadiseyi izlenir kılmaya yetip, arttı. İlk devreyi özetlemek gerekirse, Beşiktaş’ın Icardi’yi unuttuğu ancak aynı zamanda Weghorst’u gösterip Cenk’i devreye soktuğu bir düzende geçip gitti.
Neden gelişigüzel oynandı?
İkinci devre Galatasaray golüne kadar “denge”de giderken pozisyon değil, “an” maçına dönmüş karşılaşmada Mauro Icardi takımdaşı Oliveira’nın kafasına bıraktığı topla tabelayı değiştirdi. Merakım şuydu; “bembeyaz (belki de sapsarı) saçlı” biri ceza sahası içinde nasıl üç, dört kez unutulur? Beri yandan, Umut Meraş kenara “değiştirin” dediğinde ilk maçında beş gol atan takımın teknik direktörü acaba neler yapacaktı? Elbette Necip Uysal olacaktı. O sahaya girdiğinde gelişen pozisyonda Redmond topu kontrol etmek yerine gelişi güzel vurunca dönen topta “açık renk saçlı” Icardi yine vurdu ve direğe takıldı! Oysa futbol “top kontrolü” üzerine tasarlanmış bir oyun değil miydi? Neden gelişigüzel oynanıyordu?
Denge/kontrol ve fırsat
Maç, iki takımın da benzer kenar oyunlarıyla arayışlarına dönmüşken Mert Günok bir kez daha farkın açılmasını önleyen kurtarış yaptı. 90 sonrası ilginç bir gelişme oldu.. Beşiktaş serbest vuruş kullanacakken Lucas Torreira kendini değiştirilmek üzere yere bıraktı. Hatta çıkarken bir de sarı kart aldı! Kenar yönetimi 2-1 öndeyken o an ne düşünmüştür acaba? Nihayetinde maç bitti ve Beşiktaş Şenol Güneş yönetiminde de kaybetti! Demek ki, konu bu değilmiş! Galatasaray denge/kontrol oyununda fırsat yaratıp yarattığını değerlendirerek maçı kazanmayı bildi. Hatta gol sayısından daha fazla fırsat yaratarak...
‘’Umut veren telaşsız başlangıç‘’
Lig başlarken dahi ‘Şenol Güneş hayaleti’ Beşiktaş’ın üzerinde dolanıyordu. Nihayetinde beklenen de oldu. Benim açımdan teknik direktörünü değiştirmiş Beşiktaş’ın, önceki hocadan neleri farklı yapacağı merak konusuydu? Örneğin kadro nasıl oluşturulacaktı? Tuhaftı! Dele Alli sahadaydı. Hem de Mario Gomez’i yeter seviyeye ulaşana kadar kenarda tutan Şenol Güneş takımında! İlk devre tempo düşük kaldı ama golle başlayınca işleri kolayladı Beşiktaş. Ayrıca rakibin puan cetvelindeki yeri ve genel durumu düşünüldüğünde oynanan oyuna rağmen devreyi önde kapatmış olmaları da anlaşılırdı. Beşiktaş’a ilişkin bir başka merakım ise ‘Yapılan orta sayısı’ydı? İlk devre yedi ortada kaldı Beşiktaş. İkinci devreye üç değişiklikle başlayınca İnönü tribünlerinin temaşası da anlam kazandı. Oyun da ritim de değişti. Beşiktaş gol yedi ama oyunları ‘Nasılsa atar’ kıvamındaydı, öyle de oldu. Ancak Weghorst/ Cenk ön kurgusu ikinci devre orta yapma konusunda kenarları iştahlandırınca ilk yarıdaki istatistik bir anda yükseldi. İki golde doğru pasa doğru çapraz koşu yapan Weghorst ikincisini biraz da Anıl Demir’in gereksiz çıkışıyla bulsa da yeni hocayla iyi bir başlangıca Cenk Tosun’la katkı verenlerden biri oldu.
Devamını göreceğiz...
Beşiktaş iştahlı ve elden geldiğince hızlı olmaya çalıştı. Daha önemlisi telaşlı değildiler. Evet, bazı pozisyonlarda ‘Aceleci’ göründüler ama özellikle ikinci devre ’Telaş’’tan uzaktılar. Böylece bir sonraki Galatasaray maçı için Şenol Güneş ile lige iyi bir giriş yapmış oldular. Güneş’in de ilk toplantıda altını çizdiği ‘Bu üç maçı halledelim önce’ tezinin rahat geçecek ilk ayağı tahmin edileceği gibi rahat geçti. Güneş’in zaten kredisi hayli fazla. Gol iştahı da gol atabilirliği de yüksek görünen Beşiktaş, İsmael döneminin kafa karışıklığı aşmak için iyi bir başlangıç yapmış oldu. Devamını hep birlikte göreceğiz.