‘’Redmond’la her şey değişti‘’
İlk devre boyunca ciddi bir tempo yoksa da en azından tempo arayışı vardı. Ancak oyun sık sık faullerle durunca tempo sadece ‘’arayış’’ta kaldı. İki kalecinin karşı karşıya birer kurtarışının dışında Arda Güler’in penaltı öncesi incelikleri devrenin akılda kalan nadir anlarındandı. Gerisi itiş kakış, bolca münakaşa ve hakeme her kararında çıkışma! İkinci devre futbol açısından ilkinden pek farklı başlamasa da ardı ardına şaşırtıcı gelişmeler yaşandı. İlk devre sahada Beşiktaş adına birçok görünmeyenden biri olan Ghezzal çıkıp Redmond oyuna girince hal ve gidiş de değişti. Wellinton atılıp Valencia ikinci penaltıyı kaçırdıktan sonra Beşiktaş, o ünlü ‘’Fenerbahçe savunmasının arkasındaki boşluk’’ları gözlemeye başladı. Buradan önce, Redmond/Cenk ikilisiyle üç pozisyon çıkarıp iki gol yaptılar. Yetmedi, 76. dakikada Redmond 17Nisan 2005’te aynı statta atılan Koray Avcı golüne benzer bir gol daha buldu!..
Ağır olacak...
Maçta ikinci devre 10 kişilik Beşiktaş’ta bir çok oyuncu iyiydi ya başta Mert Günok, Nathan Redmond, Omar-Colley,Cenk Tosun ve Necip Uysal’a özel not düşmek gerek. Peki Fenerbahçe? Polemiklerde kaybolan, sezon başı çizgisini terk eden, geçmiş yıllardaki transfer yanlışlarını tekrarlama konusunda ısrar eden tarzıyla yıkımı, geçmiş sezonlara göre daha ağır olacak gibi...
Ve bazı notlar...
**Omar Colley, 8. dakikada Arda Güler karşısında bir stoperin yapması gerektiği gibi rakibe hamle yapmayıp sadece ayakta kalarak belki de golü önledi...
** Avrupa kupalarında VAR incelemesi yapılırken FIFA kokartlı hakeme yanaşamayan futbolcular, bizim ülkede ne hakem ne kokart tanıyor! Acaba MHK bu konuda hakemini değilse bile FIFAkokartını korumayı düşünür mü dersiniz?
**Madem Jorge Jesus cezalı, kulübe önüne çıkan teknik direktör unvanlı yardımcısı Joao de Deus’un kulağındaki kulaklık ne anlama geliyor?
**İlk devre sonuna doğru Masuaku ile Osayi Samuel arasındaki mücadele üç farklı görüntüyle huzurlarımıza geldi! Olay aynı, hadise her birinde farklıydı... Yani, ‘’görünüşler aldatıcıdır’’!
‘’Yetenek, kaos ve 3 puan‘’
Ligin ortalama temposunun hayli üzerinde bir maç. Top iki kale arasında gidip gelirken iki takım da gol arayışını sürdürdü durdu tüm ilk yarı boyunca. İki takım da havadan oynama konusunda ısrarcıydı. Devre bittiğinde Demirspor 33 uzun top, 7 orta yapmıştı. Ev sahibi Galatasaray ise 24 uzun topa karşın, 17 orta ile tamamladı ilk yarıyı. Oysa sahada top becerisi yüksek hatırı sayılır oranda futbolcu vardı. Örneğin Demirspor topu ne zaman ki yere alıp pas yaparak öne doğru hızlandı, o ara iki topu direkten döndü. Temposu ve arayışı gayet iyi olan Galatasaray ise şut/orta deneyip dururken Icardi’yi topla buluşturamadı ve ‘’görünmez adam’’a çevirdi oynadığı oyunla!..
Gomis’i gönderdi sahaya
İkinci devre, 60’lara kadar durağandı. O dakikalarda oyun yeniden tempo kazanıp karşılıklı gol girişimleri ardı ardına yaşanır oldu. Ancak oyun tıkanmış ve beklenen bir türlü olmuyordu, Galatasaray adına. Sonunda Okan Buruk, sezon başı problem çözücüsü Bafetimbi Gomis’i gönderdi sahaya. Kaldı ki, sahada Nicolo Zaniolo da vardı. Yani artık iş düzenden çok yetenek ve ‘’kaos’’a kalmıştı! Oradan da çıkan Sacha Boey’in sonuçsuz orta girişiminin devamında Fredrik Midstjö oldu.
Okan Buruk’un değişiklikleri sonuç alırken Vincenzo Montella’nın değişiklikleri takımının oyununu daha da geri aldı. Maç boyu büyük bölümü nafile olan 29 orta yapmış Galatasaray baştan beri elinde tuttuğu oyunu gol sonrası iyice sağlama alarak bu zor maçı kazanmayı bildi.
‘’Salih ve Gedson etki eder‘’
Fenerbahçe’nin muhtemel on birini de göz önüne alarak, Beşiktaş’ın bu maça hangi takım ve formatla çıkmasını uygun bulursunuz?
'Savunma güvenliği ön planda'
“Fenerbahçe’nin iki kenar oyuncusu Osayi Samuel ile Ferdi Kadıoğlu’nu sıklıkla aktif alana gönderdiği düşünülürse, deplasman takımı Beşiktaş’ın en azından ilk devrede savunma güvenliğini ön plana alacağını düşünebiliriz. Bu durumda da yükü orta sahadaki Amir ile Gedson Fernandes sırtlanacaktır. İlk devre oyunu merkeze sıkıştırabilirse ikinci devre Fenerbahçe’nin o bildik ‘’defans arkası boşlukları’’na dair planlarını devreye sokabilirler. Elbette bunu oyunun ilk bölümünde de yapabilirler ancak Beşiktaş’ın kazandığı maçlarda dahi son bölümlerde ciddi sıkıntılar yaşadığını unutmamak gerek.”
Teknik direktör Şenol Güneş’in bu maçı kazanmak için yapması gereken en önemli hamleler ne olmalı?
'Sağlam bir kurgu gerek'
“Bu değil her maçı kazanmak öncelikle sağlam bir savunma kurgusu gerektiriyor. Bunun için de sanıldığı gibi defansif nitelikli oyunculardan çok başta ön alan oyuncuları olmak üzere ofansif karakterli futbolcuların savunma prensiplerine bağlılığı önemli oluyor. Cenk Tosun ile Salih Uçan bu konuda geçer not alır belki ancak Vincent Aboubakar’ın da sadece ‘’anı yakalandığında iş yapar’’ halini aşıp arkasındaki ikiliye destek vermesi şart. Çünkü futbolda her metrekarenin kullanımı gittikçe önem kazanıyor.”
Beşiktaş’ın bu maçı kazanması ya da kaybetmesi halinde, zirve yarışındaki konumu ne olur?
'Büyük takım maçı'
“Zaten şampiyonluk için kendi yapacaklarından çok diğerlerinin yapamayacaklarına bağlı konumda Beşiktaş. Kazanamazsa, Avrupa kupası hedefi için oynayacaktır devamını. Yine de bu maç şampiyonluk sorunundan çok ‘’büyük takım’’ maçı olarak anlaşılmalı. Belki de sadece bu nedenle özellikle deplasmanda kazanmak onlar için önemli olmalı... Örneğin, Rıza Çalımbay’ın teknik direktörlüğü dönemindeki 3-4’lük Kadıköy’de oynanan maç en az şampiyonluk kadar yer etmiştir Beşiktaşlılar’ın zihninde. Yani şampiyon olamadığında da geleceğe olumlu miras ve hisler bırakabilmeli bir takım.”
Beşiktaş adına bu maçın kilit isimleri kimler olur?
'En önemlisi Mert Günok'
“Elbette ‘’kilit oyuncu’’ deyince akla ilk gelen gol atmaya yakın olanlar oluyor. Ancak bence Beşiktaş için oynadığı çoğu maçta olduğu gibi en önemli oyuncu kaleci Mert Günok olacaktır. Ardından da Amir Hadziahmetovic. Orta sahanın yükü ağırlıklı olarak onda... Hücumu koordine edecek Salih ile her alana yetişmeye çalışan Gedson’un performansı da onlar adına maçın sonucuna etki edecektir. Gerisi de Cenk ile Aboubakar’a kalır artık...”
‘’Takım ilham veriyor ama...‘’
İlk yarı skora rağmen plan/uygulama açısından kabul edilebilir nitelikteydi. En azından ilk 20 dakika savunma önünde Hakan Çalhanoğlu’nun örgütlediği hücumlarda, Enes Ünal’ın ön alan baskısıyla gol olabilecek pozisyonlar yaratıldı. Ancak sorun, girilen pozisyonların 'tek boyutlu', yani şuta dayalı olmasındaydı. Oysa Hırvatistan attığı ilk golde ceza alanımız içinde 5 oyuncusuyla pozisyon almıştı!
Üçlü, dörtlü, beşli!
Çalhanoğlu’nun sakatlanıp çıkmasının ardından oyun kurulumunda gözle görülür bir gerileme olduysa da ikinci devrenin başındaki iştahlı baskıyla biraz silkindi Milliler. Ancak arkası gelmedi. Hırvatistan, bir arada daha çok oynamış olmanın yanı sıra bir ekolden geliyor olmanın rahatlığıyla kullanıp durdu topu da alanları da. Savunmada üçlü de göründüler duruma göre dörtlü, beşli, altılı da!
Rakip hiç uyumadı
Milli Takım ise daha çok ülkede dillerden düşürülmeyen 'beceri/yetenek paradigması'na sıkışmış görüntüdeydi. Sanki, bir oyuncu bir şeyler yapacaktı da talih dönecekti! Ancak böylesi durumlar biraz da 'rakibin uyuduğu anlar'a muhtaç olduğundan ve Hırvatistan takımı uyumadığından 'uğurlu şehir' diye anılan Bursa’nın da uğuru bozulmuş oldu! Milli Takım geleceğe dair en azından bana ilham veriyorsa da ülkedeki imha edici hasmane dilin bu ilhamın umuda dönüşmesine izin vermeyeceğini de biliyorum.
‘’'Orta oyunu' değil kültür farkıyla kazandı‘’
Topla oynuyorsa da düşük temposu gereği üretkenlikte zorlanan Beşiktaş’ın bu eksiğine güvenmiş görünen İstanbulspor ilk devre boyunca haniyse orta sahaya gitmeye dahi yeltenmedi. "Gol yemeyelim de yakalayabilirsek atarız belki" dercesine bekledi durdu. Öyle ya, bu planla son iki maçı kazanmışlardı da... Beşiktaş ise bir iki kırık dökük Aboubakar girişimi dışında tek plandaydı; her koşulda Rachid Ghezzal’ı bulmak! O da İstanbul’un isteğini yaptı ve ortaladı durdu devre boyu. Neticede yapılan 29 ortadan sonuç bulamayan Beşiktaş, altıncı kornerinde golü buldu. Evet, korner vuruşu iyi Cenk de doğru yerdeydi. Ya, o kadar ortayı ve 5 korneri savuşturan İstanbul’un savunma duruşu? Üstelik devre boyu yerlerinden kıpırdamamış olmalarına rağmen!
Diken üstü oyun
İkinci devre de benzeri tempoda devam ederken İstanbulspor bir parça öne çıkınca Aboubakar top sürecek ve topa vuracak fırsatı yakaladı. Bu gol sonrası "Maç koptu" sanılırken reaksiyon gösteremeyen İstanbulspor, Mert Günok’un gönderdiği topu süratle gol yapmayı başararak maça döndü. Onlar dönerken zaten ritmi bir türlü bulamayan Beşiktaş bir süre bocalamadı değil... Ancak değişikliklerle birlikte rakibi yeniden durağana döndü. Ve nihayet topu alıp giden Redmond noktayı koydu.
"Beşiktaş icra ettiği oyun değil futbolcu farkı ve 'Kültürel üstünlüğü’ ile maçı kazandı" denebilir. Bu ‘Diken üstü oyun’la maç kazanılır ama tribüne insan kazanılır mı, işte maça ve Beşiktaş’a dair bir soru daha...
‘’Futbolsuz futbol oyunsuz kazanç!‘’
Birçok konuya dair ufkumuzu açan futbol toplumsal yapıya dair de çok şey anlatır. Organize olma konusunda ciddi sıkıntıları olan ülkemizde futbol da bundan nasibini alır!.. Bu nedenledir ki, ‘’takım’’dan çok ‘’yetenekli yıldız oyuncu’’ peşindeyizdir. Teknik adamların, ‘’O takımda gitmesin, bir de şunu alalım’’ demelerinin gerekçesi de budur. Dün akşam o ana kadar hiçbir şey olmamışken ‘’çıkarken yakalanan’’ Başakşehir bir de Aboubakar’ı koşacak halde unutunca golü yedi!.. O anda golü yiyen ‘’organize değildi’’, o ana kadar sahada varlığı hissedilmeye atan ise sadece sadece ‘’gol yememe’’ hazırlığındaydı. Devre, tıpkı bir akşam önce olduğu gibi biz olan bitene boş boş bakarken aynı yavanlıkta sürüp, bitti. İkinci devre de aynı yavanlıkta başlayıp sürerken Başakşehir savunması dalmışken (!) ilki benzeri bir gol daha attı Beşiktaş Masuaku’yla. Ardına oyun çözüldü ve Beşiktaş üst üste rakip kaleyi yoklamaya başladı. Ardında skoru ele alınca oyunun olmayan temposunu aşağının da aşağısına çekmek için uğraştı ve başardı. Beşiktaş kazanmasına kazandı ama bu ‘’oyunsuz oyunu’’ izleyen bizler ne kazandık acaba? Başta söylemiştim ya, futbol bize çok şey anlatıyor! Futbolsuz futbol oynamak böyle bir şey olsa gerek.
Kazanıyorsun ve bitiyor
Borca batıklık şöyle dursun oynanan bu ‘’futbolumsu oyun’’ için para harcanmasına hala izin veriliyor olması akıl alır gibi değil. Sahada görünmeyenlerin yegane meziyeti, karşıdakini görünmez kılmak! Onlar görünmüyor ama borcun gırtlağı aştığını da görmeyen kalmadı gibi. Yine de ‘’gözünü yummaya’’ devam ediyor çoğunluk!.. Çoğu konuda olduğu gibi... Kazanıyorsun ve bitiyor! Ama öyle mi acaba?
‘’Bu kadar harcama bu maçlar için mi?‘’
Stadyum ya da televizyon fark etmez, boş gözlerle sahayı takip eden koca bir kalabalık açısından sıkıntı veren bir ilk yarı!Heyecan yaratan birkaç pozisyon yok mu? Var elbette. Lakin şu soru da öylece ortada duruyor; ‘’Onca harcamanın karşılığı bu mu olacaktı’’? Kasımpaşa kendi merkezine gömülüp Galatasaray’ı kenarlara itince rakibi ilk yarı 14 orta yapıp 8 şut girişiminde bulunmak durumunda kalmış ve sonuç alamamış. Bekle ki, ikinci devre oyuna bir ‘’marifetli’’ girsin de gidişat değişsin! Bu arada da sahada futbolu memlekette öğrenip, oynamaya gayret eden sadece 5 oyuncu var!Diğerlerinin tamamı bu oyunu ‘’Üst seviyede biliyor’’ varsayımıyla para verilip getirilenler…
Ben fark etmedim
İkinci devre kazanma baskısıyla önde daha yüksek baskı kuran Galatasaray, orta sahada boşluklar bırakınca Kasımpaşa çıkar gibi oldu… Ancak, o kadar! İkinci devre sahaya gönderilen ‘’marifet’’Nicolo Zaniolo taşıdığı topu duvar pasıyla önüne alıp gidişatı değilse de skoru değiştirdi. İkinci devrede gol dışında gol pozisyonuna benzer bir şey olduysa da ben fark etmedim. Bu maçta da hakemin neredeyse her kararına itiraz etme geleneğinden taviz vermedi futbolcular. Faule uğrayan da faul yapan da hatta yakınlarındaki arkadaşları da ülke futbol çizgisinden milim ayrılmadılar: Biz ise ülke vasatının da altında bir karşılaşmayı izledik ve bitti…
‘’Kazanma/Kaybetme ikilemi‘’
Kısa bir bölüm hariç ilk devreye hakim olan Beşiktaş maçı sıkıntı yaşamadan tamamlayacak kadar pozisyon buldu. Üstelik bunların çoğu kaleyi karşıdan görmeye kurgulanmış pozisyonlardı. Ancak Cenk Tosun ayak içi vuruşlarda sürekli rakip kaleci Gökhan Akkan’ın gövdesini hedefleyince, olmadı. Dahası, bir iki pozisyon hariç - ki onlar da olmasa maç rakipsiz olur - Ankaragücü’nü alanından çıkarmayacak kadar doğru baskı uygulamış olmalarıydı. Elbette bu Beşiktaş’ın yaptığı kadar rakibinin yapamayacak olmasıyla da doğrudan ilgili. İkinci devrenin başlarındaki peş peşe gelen karşılıklı goller gerilimi yükseltince iki takımın da ilk devredeki olumlu/olumsuz dengeleri bozuldu. Yetmedi, Beşiktaş’ın hızlı çıkışlardaki pas tercihlerinde gözle görülür sorunlar gözlendi! Önce GedsonCenk’e atmadı sonra da Redmond Aboubakar’a... Beri yandan görüyoruz ki, ligin üzeri ya da dibindeki takımlar arasında belirgin bir oyun farkı yok, birbirine yakınlar!..
Transfer, harcama, borçlanma...
Gol kaçırırken de pozisyon harcarken de benzerler... Öyleyse bu kadar transfer, harcama, borçlanma neden? Ve kimse bu durumu nasıl oluyor da garip karşılamıyor? Son olarak... Onca acıyı yaşatan deprem toplumsal duyarlılığı uyandırmış görünse de işin sonunda kazanma/kaybetme ikilemi olunca bazıları kolayca çizgi dışına çıkıyor! Pedrinho korner kullanmaya gittiğinde yakın tribünden yağdırılanlar, ‘’unutma’’nın ‘’utanmama’’yla olan bağının göstergesiydi adeta...