‘’Del Bosque'nin 'fikri' eksik‘’
Futbol konusunda umduğumuzu bulamadığımız malum. Fakat bir ‘düşün adamı’ olarak Del Bosque, başlarda yaptığı ‘açıklama performansını’ da sonuna kadar sürdüremedi.Son Ankaraspor maçının ardından Beşiktaş’ın teknik ve taktik problemleri üzerine bir dolu laf edildiği için bana Vicente Amca’nın; ‘Erkeklerin erkek olduğu kötü günlerde belli olur’ sözünü didiklemek kaldı.Doğrusu ya, Del Bosque istifa etmeyeceğini nezih bir ifadeyle dile getirmeye gayret ederken, o babacan görüntünün altından böylesi maço bir demeç çıkacağını hiç beklemiyordum. Ne yani, kadınlar kötü zamanlarda kadın olduklarını göstermiyor mu? Buram buram cinsiyet ayrımcılık kokan bu demeç şimdi bir laf mı oluyor? Belli ki, Del Bosque için futbol hala bir ‘erkek oyunu...’Bilgiye sözümüz yokŞimdi başka bir soruya geçip kendimizce açıklamamızı yapalım... Soru şu, ‘Del Bosque neden başarısız oldu?’Sanırım ilk Uğur Mumcu söylemişti; ‘Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların’ ülkesinde yaşadığımızı. Kafası bozulan, tartışma sırasında karşısındaki bilgisizlikle suçlayıp işin içinden sıyrılıverdi bu sözü kullanarak.Del Bosque örneğinde ise sanırım durum bunun tersi biçimde işledi. Hiç kimse iddia edemedi ve edemez de Bosque’nin ‘bilgisiz’ olduğunu. Ama Bosque’nin sorunu sanırım ‘fikirsiz’ oluşuydu. Nasıl bir ülkeye geldiğine, burada kimlerin yaşadığına, bu ülkede kimin nasıl futbol oynadığına dair hiç bir fikri yoktu Bosque’nin. Bu nedenle ‘Bana bu ülkede üç takımın çekiştiğini söylemişlerdi. Ama görüyorum ki, çok iyi takımlar var’ deyivermişti...Bilgisinden zerre kadar şüphe edemeyeceğimiz Bosque, tam da bu nedenle bildiklerini bu ülkeye uyarlayacak bir ‘fikre’ sahip olamadı. Bildiklerini derleyip, toparlayacak ve ondan Beşiktaş için özel sonuçlar çıkaracak bir ‘teorisi’ yoktu elinde. Böyle olunca da bilgileri havalarda uçuşuverdi ve Beşiktaş’a lig tarihinin en kötü ikinci sezonunu yaşatan biri olarak kayıtlara geçti.Biz bu ülkede devrilen trenlerde ölen onlarca insana rağmen istifa etme erdemi göstermeyen bakanlar ve müdürlerle yaşamaya alışkın insanlar olarak, onun ‘erkek adam bu zamanda belli olur’ demogojisini iyi anlıyoruz. Sanırım istifa etmeyecek ve sanırım kovulacak... Gönül bunun böyle olmamasını, usulca ve mağrurca ‘Bu tablo benim eserim ve gereğini yapıyor istifa ediyorum’ demesini bekledik ama olmadı, yapamadı...Beşiktaş’a yakışmazUnutmadan, ortalıkta ‘Beşiktaş’ın başına Ziya Doğan geliyor’ sözleri havalarda uçuşuyor. En büyük rakiplerinden birinin hocasını, hem de şampiyonluğa en yakın iki adaydan birinin hocasını, hem de hafta sonu deplasmanda oynayacağı takımın hocasını almaya kalkışmak en iyi deyimle ‘Fair Play’e ihanettir. Beşiktaş Yönetimi’nin Del Bosque sorunundan önce Ziya Doğan konusunu açıklığa kavuşturması ve rakibinin hocasında gözü olmadığını net ifadelerle açıklaması gerekir. Gerekir ki, hem kimsenin kafası karışmasın hem de Beşiktaş’a yakışan yapılsın...
‘’Taraftarın gücü adına‘’
Şu demek; Vicente Del Bosque’nin henüz bir tertip düzen veremediği Beşiktaş’a taraftarı düzen verecek...Bu maç, dünyanın parasını verip kurduğu takım, henüz ‘takım olmayı başaramamış’ Beşiktaş Yönetimi için de ‘son şans’ niteliğinde...Eğer Beşiktaş bu maçı kaybederse ki, istatistikler ve ligin başından bu yana iki takımın oynadığı futbol bu sonucu işaret ediyor, işte o zaman en azından Yıldırım Demirören ve arkadaşları için Ajda Pekkan’ın okuduğu ‘Uykusuz her gece’ şarkısı yeniden liste başı olacak.Ama bu, ‘takıma taraftarın çeki düzen’ vereceği tanımlaması, öyle yabana atılacak bir durum değil.Yıllardır, maçları kapalı tribünden izlemeye gayret eden biri olarak ‘tezahürat’ denilen eylemin hem olumlu hem de olumsuz anlamda takımı ne hale getirdiğini iyi bilenlerdenim.Bugün İnönü’de Beşiktaş’ın oyuncu tercihi ve oyun düzeni kadar, taraftarının düzeni de belirleyecek sonucu... Onlar; tribün ne kadar canlı, hareketli ve dinamik olursa, bunun takım üzerindeki etkisi de o oranda ‘iyileştirici’ olacaktır.Ne var ki, son zamanlarda gözlemlediğim bir durum var... Daha çok Galatasaray taraftarı arasında başlayıp, diğer iki takım taraftarına da sıçrayan ve ‘aynı tonda uzun uzun devam eden uyutucu tezahürat sendromu’ diyebileceğimiz ‘takım için tehlikeli bir tarz’ yükseliyor tribünlerde.Bu ‘aynı tonda uzun uzun devam eden uyutucu tezahürat’ yerine kısa, sert, çabuk değişen, mizahi ve sürekli olması gerekir ki, futbolcular da ‘hep tetikte’ kalsın.Elbette tezahüratın rakibi ya da hakemi aşağılama içermeyen, olgun, ötekine saygılı bir çerçevede olması gerektiğini söylemeye bile gerek duymuyorum.Çoğu insan, İnönü Stadı tribünlerinin sahaya çok yakın olmasından dolayı tedirgin, ama ben Türkiye’de ‘saygılı bir futbol kültürünün’ ağır ağır da olsa oluştuğunu düşünen ‘iyimserlerdenim...’Sezon başından bu yana izlediğim Beşiktaşlı ‘yeni oyuncular’ henüz nasıl bir takımda oynadıklarının ayırdına varamamış gibi geliyordu bana.Bugün karşılarına çıkacakları taraftar onlara ‘nasıl bir takıma’ geldiklerini öyle bir göstermeli ki, sezon bitimine kadar ‘bu akıllarından hiç çıkmasın...’