Arama

Popüler aramalar

Kazım! Topun çizgiyi çok erken geçti

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Ben Kazım Koyuncu’yu tanımadım, o da beni. Ama onu her dinlediğimde hep şöyle düşündüm; “Tanışsak bu çocukla birbirimizi çok severdik.” İkimiz de aynı denizin kıyısında büyümüştük. Her sahil çocuğunun kıyıya indiğinde yapmadan duramadığı işi, taş yüzdürmeyi, aynı denizde öğrenmiştik. Eğer tanışsak biz bu herifle, çok sıkı Trabzon / Beşiktaş kavgası eder sonra Beyoğlu’na çıkıp kafa çeker, bir kıyıdan ince ince türkü söylerdik, eminim.Zuğaşi Berepe’den tanırım da ben onu, asıl tanışmamız bir yaş günümde arkadaşım Ayşe Deniz Poyraz’ın hediye ettiği “Viya” albümü sayesinde oldu. Öyle bir albümdü ki, türküye hayli mesafeli olan uzak/yakın tanıdıklarım bile her bulduğuna dinletirdi “Viya”yı. O ‘mesafelilerden’ biriyle İstanbul’dan Kapadokya’ya giderken belki yüzlerce kere dinlemiştik o türküleri, yoksa şarkıları mı demeliyim.. Onu son, içtikleri sigarayla ortalığı dumana boğan izleyicilere ağıza alınmayacak küfürler ettiğim Yeni Melek’teki konserinde izlemiştim. Kazım, hastaneye yatmadan bir gün önceydi. Hayattaki, “İyi ki yapmışım” dediğim şeylerden biriydi o konsere gitmek. Sonra geçenlerde Süper Taktik’te, Samsun’dan arkadaşım Hakan Dilek’in Kazım’la yaptığı söyleşiyi okudum. O zaman her şey daha bir oturdu kafamda, bu oğlan kesin bizim mahallenin çocuğuydu. Öyle bir futbol öyle bir Trabzonspor anlatıyordu ki, “Ulan şu lig başlasa da tribüne gidip doya doya bir maç izlesek” geçti içimden. Volkan Konak söylemiş, Hakan’a bir hafta önce “Topun çizgiyi geçmesinden başka bir şeydir futbol benim için” diye. Kazım da devam etmiş; “Top çizgiyi geçse ne olur geçmese ne olur? Sen neyin varsa ortaya koyuyorsun. Horonun güzelliği dağların soluğu devreye girer lazlar futbol oynamaya başladığında.” Futbola buradan bakmayı bilen, bu oyunu bu kelimelerle seven kaç kişi tanıyoruz? Bu akıllı uslu, yetenekli çocuk dün aramızdan ayrıldı. Dün diyorum, çünkü biri toprağa gömülene kadar bizim için hep yaşayandır. Yüzüne bakabilir, elini tutabilir, ona baka baka ağlayabiliriz. Ama üzerine toprak örtülünce artık ona değil, onsuz kendimize ağlarız... Kazım da diyor ya, “top çizgiyi geçse ne olur geçmese ne olur” diye. Keşke hınzır hınzır gülen o koca burunlu çocuğun topu çizgiyi bu kadar erken geçmeseydi...