MENÜ

Artık biraz futbol konuşalım

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Onlara göre maçı döndüren Liverpool taraftarıydı. Oysa bu iddia en hafifinden söylersek sahadaki 11 futbolcunun terine, hoca Rafael Benitez’in bilgisine açık bir hakaretti. O maçta sahaya çıkan ‘iki aklı’, sadece sonuçlar ve goller üzerinden düşünmeye alışmış Türkiyeli futbol yorumcularının analiz edebilmesini beklemek de iyi niyetli bir safdillik olurdu. Futbol üzerine en çok kafa yormuşlarımızdan olan Fatih Terim, ciddi bir İtalya tecrübesi olduğu için ilk devrenin sonunda ‘işin bittiğini’, çünkü Liverpool’un bir ‘İtalyan mantalitesi’yle karşı karşı olduğunu söylemişti. ‘Maçı taraftar aldı’ demek ne kadar değersiz bir tespit ise, Terim de biraz İtalya’yı biliyor olmaktan dolayı paçayı erken sıvamıştı. Futbol böyle bir oyun işte, hepimize dersimizi vermek için bir fındık ocağı dibinde pusuya yatmış yolumuzu gözlüyor. Bütün bunlara rağmen beni esasen dinden imandan çıkaran sözler, maçın ardından yine Liverpool taraftarının şu ünlü “Hiç bir zaman yalnız yürümeyeceksin” şarkısı için yapılan güzellemeler oldu. Kendi tribünlerine bir an bile kulak vermemiş yorumcular, bu şarkıyı göklere çıkarırken, “Yenilsen de yensen de taraftarın senle, üzüntünle sevincinle seninle birlikte” bestesini bir an olsun akıllarına getirmediler. Çünkü onlar Türkiye’deki tribünlerde genellikle ‘eli bıçaklı hooligan’ aramakla meşgul olduklarından, oradaki akılla, mizahla, duyarlıkla uzaktan yakından ilgili olmadılar. Onlara ve esasen hayatımızı yönetenlere göre bizim ülkemizde tribünlere gidenler, aslında birbirini boğazlamak için maça gelen vandallardı. O nedenle bu yılki Türkiye Kupası Final maçı öncesi yapılan o müthiş propanga işe yaradı ve koca stada ‘bir avuç’ taraftar gidebildi. İddia ediyorum, şu ‘taraftar, taraftarın kurdudur’ önermesi batıl inançtan öte bir şey değildir. Lakin öyle sık ve öyle yüksek sesle işlenir ki, herkes bunu doğru sanmaya başlar ve kimse maça gidemez hale gelir. Bu nedenle de, onlar için tribünleri yönetmek çocuk oyuncağı haline gelir. Çünkü, artık içeri kimse girmek istemeyecektir. Derbilerde ‘cinayet işlenmesin’ diye bir takım taraftarının sembolik bir bölümünü içeri alanlar, futbolun sadece tribünden izlendiğini düşünenlerdir. Daha kalabalık bir topluluğun maç izlediği kahvelere, meyhanelere, birahanelere gitseler o zaman görecekler ki, insanlar farklı formalar içinde belki biraz yüksek volümlü, ama efendice maç izlemeyi biliyor. Kavga küfür olmuyor mu, hayatımızda ne kadar olursa orada da o kadar oluyor... Bu tatilde bol bol futbol düşüneceğiz...

YORUM YAZ