Arama

Popüler aramalar

‘’Beşiktaş ışığı‘’

Seba gitsin, Ahmet Dursun, Bilgili gelsin, gerisi gitsin, Serdar gitsin, Yıldırım gelsin,
Sinan gitsin, Kıvanç gelsin,
Kıvanç gitsin, Ali gelsin,
Lucescu gitsin, Del Bosque gelsin,
Del Bosque gitsin, Rıza gelsin,
Rıza gitsin, Tigana gelsin,
Tigana gitsin, Ertuğrul gelsin,
Konya’da yönetim toplantısı olsun,
Gülnaz Arsel küfür yesin, gitsin,
Celal Kolot kalsın,
Celal Kolot gitsin, Sinan Engin gelsin,
Cinayet işlensin, seyirci tribünde kalsın,
Başkan demeç versin, ceza alsın,
Genel sekreter konuşsun, o da ceza alsın,
Eeee... Menacer de konuşsun, o da tribüne çıksın,
Federasyon ve hakemler gitsin,
Saha içi yanlışları gözden kaçsın,
SPK bilanço sorsun, hesap şaşsın,
Ligden çekiliyoruz, PAF’la çıkıoruz,
Kararı verilsin,
Büyük lokma olduğu anlaşılıp cayılsın,
Sonrada; neden Fenerbahçe mağlubiyeti,
Neden Liverpool hezimeti,
Neden Sivas maçı sürprizi,
Sorusu sorulup, cevabı aransın...
Bunları bir kenara bırakın,
Mazeretleri duvara asın,
Siz sahaya bakmayın, öncesinde neler olduğuna bir bakın,
Siz stoperleri, santraforu tartışmayın,
Siz siyah ve beyazın yan yana,
Mağrur ve gururlu duruşuna,
104 senelik geleneklerine sarılın şimdi.
Yıkmadan, düşman edebiyatı yapmadan,
Herkesin destek olması gereken ortamı,
Hazırlayın sadece.
Gerilimi değil, sevgiyi tercih edin,
Siyah-Beyaz gönüldaşlarını elele tutuşturun,
Kocaman sevgi halkası yaratın.
İçeridekilere düşman değil, dost diye bakın.
Mesut Parlar ağabeyimizi, Tuncay Özilhan’ı,
Hüsnü Özyiğen’i, Hüsnü Güreli’yi,
Hasan Arat’ı, Murat Aksu’yu
Ve daha birçok “Beşiktaş sevdalısı”,
Yanınıza alın.
Büyük yürüyüşü başlatın.
Duyarlı bütün Beşiktaşlılar bunu bekliyor,
Dolmabahçe’de yanan meşalenin sonsuza kadar
Beşiktaş ışığı yaymasını istiyor.

16 Kasım 2007, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hesap kesimi‘’

Herkes nasibini aldı dün gece İnönü’de. Kartal yuvasını, daha önce şenlik yerine çevirenler, maç boyunca hesap kestiler. Önce Federasyon’a, sonra hakeme, daha sonra Demirören’e, arkasından Sinan Engin’e, en son olarak da ‘o forma kutsaldır, herkese nasip olmaz’ tezahüratıyla futbolcularına, kısacası ‘alayına posta’ koydular.
Umutla çıktıkları yolda, yaşadıkları hayal kırıklığı, boşa çıkan beklentileri haklı olarak öfkelendirmişti onları. Aslında en çok kızdıkları yönetimin PAF kararından dönmesiydi anlaşılan. Hava da isyandaydı dün gece. Yağmur sele dönmüş, sahayı da göle çevirmişti. Sivas’ın istediği kontratak futboluna, zemin de yardımcı oldu. Sakatı çok Sivas, yarası çok Kartal’ı çok da zorlanmadan yenmesini bildi. Önceki haftalardaki agresif baskısı, Mehmet Yıldız ve Balili’nin etkili oyunu yoktu, Beşiktaş karşısında.
Böyle havanın gol için en kolay yolu olan, şut denemesini bile 29. dakikada ancak yapabildi Siyah-Beyazlılar. Anlaşılan oydu ki yönetimin deyimiyle ‘temizlik’ için sahaya çıkan bu takım, ne psikolojik olarak ne de fizik olarak bu maça hazırlanmamıştı. Madem ki maça çıkış sebebi temizlikti, biz de ne taktik yayılışı, ne Toraman atılışını, ne Üzülmez itirazlarını, ne de sonradan giren Yozgatlı ve Nobre’yi doğru ve yanlışıyla değerlendirmiyoruz. Baktığımız iş, son damlasına kadar terini, patlayana kadar ciğerini, sakatlanana kadar kafasını tekmeye sokabilmeyi, sahadan mutlak galibiyetle ayrılma isteğiydi. Ama öyle olmadı, lafla torba dolmadı.

11 Kasım 2007, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Doğruları yapmak (1)‘’

Zor olan eğrilerin çok olduğu yerde doğruları yapmaktır. Popülizm ve reytingin kaldırdığı tozun, ilişkilerdeki yozluğun, çok sesli akort bozukluğunun içeride ve dışarıdaki baskıların arasında sakin sulara gemiyi çıkartmaktır. Bu hüner ister, beceri ister.
Boşuna ‘usta kaptan fırtınalı havalarda belli olur’ demez denizciler. Genelde bizler sakin sudaki gemiye atlamayı, sonra onu ele geçirip fırtınanın içinde bırakmayı çok severiz. Kolaydan girip zoru görünce mazeret üretip ‘topuklar’ hızla çıkarız arka kapıdan. Kendimizi kurtardığımızda geride bıraktığımız enkaza bir başkasının tabelasını asıp, onlar bırakmıştı ‘sığlığına’ sığınmayı da çok iyi beceririz.
Sadece spor adına değil, genel toplum düzeni de bunu normal karşılayacak ‘şaşılığa’ erişti son senelerde. Bakıp da görmediğimiz detaylar, vizyon eksikliğimizden değil de, sanki ‘kahpe kaderin’ yaptığı, saldım çayıra mevlam kayıra kıvamına başkaları tarafından getirilmiş gibi mazeret üretme yüzsüzlüğünü de moda yapar olduk son dönemlerde.
Popülizm kapılmamış, istikrarı sadece kullanılması gereken bir ‘kelime’den ibaret görmemiş, kararlı duruşu olanlar ise, geneldeki arabesk ortamdan hızla uzaklaşarak bir Avrupa büyüğü yaratma yoluna girebilmişlerdir. Önce kurum kimliğini, sonra kurum tutkusunu ve kurumsallaşmayı, metodlarını sevseniz de sevmeseniz de, sağlamayı bilebilen gönül çalışanı olmuşlardır, sevdikleri kulüpleri adına. Yanlışları olmamış mıdır? Elbette olmuştur ve olacaktır.
Ancak akıl, sonunda galip gelirse; yanlışlar da tecrübenin çiçek demeti gibi bulunduğu yeri süsler.
Uzun nefesli dayanıklılık isteyen zorlukla başladıkları tesisleri yaparken, rakiplerin şampiyonluk kutlamaları tahriklerine kapılmadan; bir yandan planlarını uygulamaya, diğer yandan da yarışmaya çalışacak kadar ‘iş bilir’ ve soğuk kanlı olmayı da becerebilmek, bu ülkede her baba yiğidin işi değildir. Ve yine her baba yiğidin işi değildir; tesisleri nasıl diye bir kaç sene evvel gidip baktıklarınıza, şimdi kendi tesislerinizi örnek olarak göstermek, Avrupa’lı Philips destekli PSV’liye parmak ısırtmak.
Rakipler bir Seyrantepe için ‘onbeş takla atıp, taviz verirken’ stadın yanındaki Kenan Evren Lisesi’ni biz alacağız kararlılığı ve ağırlığı, aslında lobi yapma ve iş bitirme tablosu gibi seyredilmelidir. Paranın açmayacağı kapı yoktur, doğru. Ama çoğu zaman arkası boş kapı açtığını, açanın tepe üstü düştüğü durumları da hatırlatmakta fayda vardır. Bu gelişim de sadece parayı konuşanlara; yüzüncü yılını rakiplerinin kutlayıp, kutlamadığı bile belli değilken, bir caddeyi Sarı-Lacivert’e çevirmenin becerikliliğinin parayla izah edilebilir tarafı var mıdır diye sorarız...

10 Kasım 2007, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Zafer koşusu‘’

Yola devam etmek için; PSV’nin yenmek, Fenerbahçe’nin yenilmemek zorunda olduğu maçta Kanaryalar kazanma adına doğruları yaparak hak ettikleri maçta 3 puanı alıp, hak ettikleri turu da elde ettiler.
Teknik direktörünü değiştiren PSV ile oynamanın zorluğu maçtan önce akıllarda soru işareti bırakıyordu. Daha önce yapılan analizler, taktik kurgular bir anda çöpe gitmişti. Ancak dün gece Sarı-Lacivertliler, bundan önceki Şampiyonlar Ligi maçlarında olduğu gibi kontrollü ve her şeyi bilerek yaptıkları bir oyun ortaya koydular. Kısacası taktiği ne olursa olsun ‘Bu maç bizim olmalı’ inancıyla sahaya çıktılar.
Fenerbahçe, Eindhoven’da kaçırdığı galibiyeti kendi ‘mabedi’nde elde ederken, taktik olarak da doğruları yaptı, mücadele olarak da izleyen taraftarlarını mest etti adeta. PSV’nin öndeki çabuk adamlarına atılacak pasları, önde baskı yaparak engelledi. Takımımız, böylelikle kendi defansının da önünde oluşabilecek tehlikeleri hep uzakta tutabildi. Marco ve Deniz, değişerek ön liberoda oynadılar. Bu ikilinin topsuz olanı da hücumda çoğalmak için sürekli öne çıkarak PSV’nin üstüne çok adamla gitmemizi sağladı.
Topa daha çok biz sahip olduk. Alanı daraltarak, rakibi bunaltarak oynadık. Zaman zaman sıkışan oyunu da Alex gibi ‘ekstraları’ çok olan bir yıldız sahneye çıkarak açtı. PSV’yi şaşkına çevirdi. Roberto Carlos’un toplam Şampiyonlar Ligi maç sayısına hepsini toplasanız ulaşamayacak Hollandalılar’a seyircisiyle ve futboluyla büyük takım olma dersi verdi Kanaryalar. Dün gece sadece Fenerbahçe kazanmadı. Volkan kaledeki duruşuyla, sahanın her yerine basan sağ bekte Gökhan ve stoperdeki Yasin ile sadece karambol golcüsü olmadığını gösteren Semih ile futbolun ‘arı beyleri’ Marco ve Deniz’le, Milli Takım da kazandı. Tebrikler Fenerbahçe. ‘Koşunuz zafer koşusu’, yolunuz açık olsun.

08 Kasım 2007, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Antep Fıstığı‘’

Bir gün öncesinde derbi oynanmış, seni yarışta rahatsız edebilecek rakibin üç puan almış, yukarıya yaklaşmış. Deplasmanda oynuyorsun tamam, ama unutma rakibin Gaziantepspor puanı neredeyse senin yarın kadar, ne yapmak lazım; Tempolu, istekli, liderin ağırlığını hissettirecek kalitede mücadele ortaya koymak gerekli değil mi?
Son 15 dakika hariç cevap: Değilmiş... Dün gece Cimbom, iki Denizlispor maçının tuzağına düştü. Kötü oynayıp kazandığı maçlarda, doğru yaptığını düşünmüştü ki herhalde; Hasan’ı ihtiyacı olan önde kullanmak yerine, sağ da arkada kullanmaya devam etti. Stoper oynarken saatli bomba gibi dolaşan İsmail Bouzid’i, kendi oyun sistemindeki en önemli yerde ön liberoda ve üstelik de tek başına oynattı. Böylece Orta sahayı da Antep’e terketti. Lincoln hazır olmadan, fizik mücadelesi yüksek olacağı belli böyle bir maçta sonradan kullanabilecekken ilk onbir de başlattı. Çok koşan rakibine karşı, “oyun boyunu” uzun tuttuğu için bol alan bıraktı. Bir de tempoyu düşük tutarak, kısacası Antep’in isteyebileceklerinin hepsini yaptı Cimbom. Hasan’ı arkada sağda kullanan Kalli, önündeki Ekrem ve Ergün Penpe ikilisi hem Hasan’ı çizgiden çıkarmayıp içeri doğru hareketlenmeye mecbur ettiğini görmedi, hem de onun arkasına sarkan toplara kademe yaptıramadı.
Bouzid’i her halde kendi aldırdı diye kullanma ısrarı, Cimbom’a top çalma ve topu oyuna sokarken büyük sıkıntı yaşattı. Kalli Bouzid’in yerine, Mehmet’in soyadı Topal olduğu için tahminimce oynatmadı. Lincoln’ün etkisizliğine Arda ve Volkan dağınıklığı eklenince pas yapamaz hale gelen Cimbom, hücumda da etkisizdi. İlk yarı hiç korner atamadı. Gerisini siz düşünün.
Amerika’yı yeniden keşfetmek için 75 dakika bekleyen Kalli, önümüzdeki hafta bu puanları çok arayabilir. Antep Fıstığı lezzetindeki 1 puanı kapan Galataasaray, kötü günden iyi skorla çıktı. Mesut hoca ve talebelerini mücadelelerinden ötürü tebrik ederim.

05 Kasım 2007, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Pas fakirleri‘’

Maç öncesi demeç derbisi, Arzuman tedirginliği getirmişti Saracoğlu’na. Sakatlar unutulmuş, taktik kritikleri bir kenara bırakılmış, ayaklardan önce ağızlar çalışmıştı kısacası. Maç sonrası ise tartışılan hakem, tartışanı değil kendini savunanı çileden çıkarttı. Kezman yokluğu Fener’i, Tello ve Nobre yokluğu Kartal’ı olumsuz etkiledi gol bölgelerinde. Büyük maçların konsantrasyonu, hazırlanılışı bir başka olmalı. Fenerbahçe sahaya çıktığında, sanki maç atmosferinin dışında gibiydi. Ağır Fenerbahçe ikilisinin arasına zarif gol pası bırakan Delgado’yu ve gol vuruşu yapan Bobo’yu sadece seyretmeleri de bunun göstergesiydi. Kartal sahanın emniyet şeridini her iki yanda da kontrol etmeye çalıştı. Beşiktaş, Carlos ve Vederson çıkışlarını solda, Gökhan’ın çıkışını ise sağda durdurup Fenerbahçe’yi göbekten oynamaya zorladı. Temposu düşük, top kaybı derbiye yakışmayacak kadar çok olan gecenin, Kanarya’ya hayat veren ilacı kornerden gelen gol oldu. Devreyi 1-0 geride bitirse, ikinci yarı işi zor olurdu. Beşiktaş maçı kontrol edip, puan kaybetmeden Kadıköy’den gitmeyi düşünmüştü. Cisse, Serdar ve Koray orta sahayı kontrol ettiler. Fenerbahçe ise, oyunu geride kabul edip gecenin yıldızı Delgado ile ileride Bobo ve Burak’ı topla buluşturmaya çalışan rakibinin 3 adamını, çok adamla geride bekledi. Önde çoğalamadı. Pas bağlantısını sağlayacak Marco, Deniz ve Alex de önden ve arkadan kopuk oynadılar. Deivid’in içeri geldiği pozisyonlarda, orta sahadan gol bölgesine Fenerbahçe kimseyi çıkaramadı. Derbilerin kaderini büyük futbolcular belirler. Delgado iyi oynadı, Alex ise kötü. Kartal kaybetti, Fenerbahçe kazandı. Yıldızlar kazandırır teorisi de sakatlandı. Carlos’un ilk derbisi galibiyetle biterken, Ertuğrul hocanın maç öncesi demeci aklıma takıldı: “Bu maç kariyerim için iyi bir başlangıç olabilir...”

04 Kasım 2007, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Uçuş yasağı‘’

Muhteşem Şampiyonlar Ligi maçı, dünyayı şaşırtan seyirci şovuyla, İngilizler’in ‘desibel manyağı’ yapılıp yollanıldığı zafer gecesinden sonra, Kartal’ın yetkili ağızları; maç tehiri, yorgunluk, gündüz maçı gibi ‘mazaret doğurganı’ laflar etmemeliler.
Cesur ayakların seyirci desteğiyle orta koydukları, kendilerini aşan performans, Beşiktaş’ı fizik olarak etkilemiş gözüktü. Bir de yukarıda belirttiğimiz lüzumsuz demeçler olunca, fiziği yorgun, zihni karışık, istediği kıvamda bir rakip buldu karşısında Büyükşehir. Kartal kopuk film gibiydi. Arkada, tek Adriano’yu çok adamla beklediler, önde çoğalamadılar. Oysa Belediye, Adriano’yu tek bırakmış yanına Erman, Kerim ve İlyas’ı sürmeyi planlamıştı. Çaresi Adriano’ya desteği kesecek orta saha presiydi. Geriden ileriye çıkarken de yavaştı Kartal. İleride çoğaldığında ise geriye bir türlü dönemediler. Belediye, önü ve arkası ortadan kopuk rakibinin göbek boşluğunu Tjikuzu ile çok rahat kullandı, bütün büyük takımlara yaptığı gibi kalabalık orta saha ve çakılı defansıyla top yapacak alanı bırakmayarak, Kartal’ı hücumlarında etkisizleştirdi. Böyle zamanlarda Delgado’nun üstün tekniğini sahaya yansıtması gerekirken o da vitesi boşa almış gibiydi. Delgado işini, Beşiktaş halletmeli varsa bir problemi çözmeli, yoksa dikkati çekilmeli.
İlk tehlikeli pozisyonunu 45. dakikada bulan Beşiktaş, bu tip kapanan takımları ortadan hücum yanlışlığından, ikinci yarı oyuncu değişikleriyle dönüp, çift santrafora geçip ve Serdar’ı da çizgiye çıkarınca, kanatları çalıştırıp pozisyon üretti. Ama Abdullah hoca ve öğrencilerinin akıllı oyunu, çarşamba havalanan Kartal’a, pazar günü uçuş yasağı getirdi.

29 Ekim 2007, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Zafer filmi‘’

Müthiş bir uğultu, renkler birbirine sanki sarılmış. Siyah, beyaz, kırmızı... Çığlık olmuş yükseliyor çarşı, İnönü kalp olmuş atıyor sanki. Sallanan sayısını bilmediğim bayraklar, kenetlenmiş kollar, kapalı da açılan gözyaşı olup akan dev bayrak, üzerinde yazan ‘Şehitler ölmez, vatan bölünmez’ inancı ve andı. Çarşı’nın buluşu saygı duruşu, ülkenin ihtiyacı olan tek ses ‘Ata’nın sesi’, sahada Cumhuriyet’in çocukları. Bardaktan boşalırcasına yağan yağmur ve aslan yürekli Siyah-Beyazlılar’ın baskısı ile başlayan maç.
2005 senesinin Şampiyonlar Şampiyonu, 2007’nin finalisti Liverpool karşısında dörtlü defans, onların önünde Serdar Kurtuluş, Cisse ve çok koşup baskı yapmasını istediği bu ikilinin önündeki Tello, Delgado, Serdar Özkan ile kurdu takımı Kartal. En uçtaki Bobo’yu ise hem aralara hem de rakibin üstüne koşu yaptırarak hırpalamak için kullandı. Müthiş bir 45 dakika oynadık. Tempo yaptık, yardımlaştık, alanları adam çoğaltarak daralttık ve cesur hücumlar yaptık. Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan, kazanırsa çok şeyin değişiceğini bilen inanç ile sahadaydık. Yaptığımız baskı Bobo’nun ısrarcılığı, Serdar Özkan’ın şutu Hyppia’nın bacağı ve gelen golümüz Liverpool için şok oldu. Yağan yağmur ve ıslattığı zemin İngilizler’in sevdiği gibiydi. Kartal oyunu da 70 metrede oynayınca Liverpool hem zeminde hem taktik uygulamada avantajlı gibi görünse de, cesur yürekliler o kadar çok koştu ve o kadar çok istedi ki İngilizler’e sadece boyun eğmek kaldı. Serdar Özkan, Tello ve Bobo’nun ve sonrasında bütün takımın ‘delice’ kazanma isteği, kısacası sahada cesur yürekler, tribündeki çılgın Türkler tam da ihtiyacımız olan günde herkese ders verdiler. Ve film yeniden başladı.

25 Ekim 2007, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI