‘’Kızgınmış!‘’
Gecenin sonunda derbinin galip geleni coşkuyla Samandıra’ya giderken, Galatasaray adına düşünülmesi gereken konular oluştu Florya yolunda.
Kalli’nin basın toplantısı, Galatasaraylı yöneticilerin en çok üstünde durması gereken konu bizce. Her ne kadar 14 sene çalışmamış olsa da, ‘zorla’ ikna edilen (!) Kalli, aynen şu cevabı verdi, “Bu maçta teknik adam hatası var mı?” sorusuna:
“Lincoln, Linderoth ve Ayhan olsa da oynatmasaydım, bunu konuşabilirdik.” Şaşırdım, bir teknik adam, üstelik ömrünü futbol sahalarında geçirmiş bir tecrübe, böyle mi acizliğini ortaya koyar diye.
Volkan’ı çıkarınca Hakan Balta’yı sol beke çekebiliyorsun, değil mi hocam? Ümit Karan’ı sokup, Nonda ve Serkan’la birlikte senin ‘kamikaze’ dediğin oyun planını uygulayabiliyor ve hücum taktiğini değişitirebiliyorsun, değil mi hocam? Sabri’yi Mehmet Topal’ın yerine daha hızlı olduğu için sahaya sürmenin taktik gereği olduğunu söylüyorsun, değil mi hocam? Demek ki elinizdekileri kullanma planınız var, öyle değil mi? Peki siz ne yaptınız Kalli hoca? Hiç...
Kenarda oyunu forse edecek katkın mı vardı? Tecrübesiz gençlerini yüreklendirici hırsın veya vücut dilin mi vardı? Ne yaptın da maçtan sonra, “Kızgınım” diyorsun?
Galatasaray seyircisi, bu kadroyu beraber budadığınız A takımıyla birlikte hepinize kızgın bilesiniz.
Hesap bilir edasıyla, “Ucuz takım yarattık tez oluruz” diyen, 58 milyon Dolar’lık ucuzluk yaratanların da bilmesi gereken; Galatasaray’ın taraftarı ve camiası sizlere, hem kızgın de hem kırgın. Küçük çocuklar Galatasaray formasını çıkarıp, Fenerbahçe forması giymeye yakın, bu tabloya iyi bakın. Yoksa sizi Seyrantepe rüzgârı zatürre yapacak, bizden söylemesi.
‘’Çekirge sıçramadı!‘’
Namağlup ve 4 puan önde Saracoğlu’na gelen Galatasaray, biriktirdiklerini harcadı derbi gecesinde. Aslında çoğunluğun tahminini doğruladı maçın sonucu. Son haftaların çekirge sıçraması adeta futbol sıtması gibi titretiyordu Sarı-Kırmızılılar’ı, kötü oynayıp kazandıkları maçlarda.
Bundan öncekilerle dün gecenin arasındaki fark, karşısında koşunca çok kolay galip gelebilen Fenerbahçe’nin olmasıydı. Alışılan son dakika galibiyet golleri, kaliteli Kanarya ayaklarının karşısında bu sefer işlemedi. Tecrübeli ve oyunu yöneten futbolcusu daha çok olan Sarı-Lacivertliler, daha organize bir görüntü çizdi. Seyircisinin maç başındaki muhteşem şovu ve maç boyunca çılgınca desteği ile çok istedikleri galibiyeti elde ettiler. Nonda-Serkan birlikteliği etkisiz orta sahadan, başarısız forvet tablosu çıkardı. Barış-Sabri çalışkanlığı da, Aurelio-Selçuk üstünlüğünden yok oldu. Geriye kalan Arda, o da tek başına yapabileceği kadarını yaptı. Galatasaray’ın yediği golde, Semih’in fırsatçılığı kadar Sarı-Kırmızılı defansın kademe hatası ve Orkun’un Rize maçını andırır zamanlama hatası da etkili oldu. Top şişirmekten ve şişirdiğinin peşinde koşmaktan, zaten yorgun düşen Galatasaray’ı, Fenerbahçe’nin usta ayakları top yaparak iyice yordu. Oyun disiplinini 55’ten sonra kaybeden Galatasaray kalesine, her hızlı Fenerbahçe hücumu büyük tehlike yaşattı. Ellerinden geleni yapan Galatasaraylı futbolcular ile taraftarlarına derbi galibiyeti hediye eden Fenerbahçeli futbolcuları ve zor maçı başarıyla bitiren Fırat hocayı futbol adına tebrik ederiz.
‘’Arjantinli'nin üçlüğü...‘’
Bursa’ya yaklaşırken bir arama, arkasından bir daha, sonra stat çevresi. Burada da polis kaynıyor... Hani, yanınızda bir yabancı olsa, size sorsa, cevabı olmaz, bir darlık yaşarsınız. Karantina deseniz değil, terör kuşatması da değil, ya ‘Nedir?’in cevabı? Hepimizin ayıbı olmalı. Bu gerginliğe yöneticiler bir çare bulmalı. Bursaspor- Kara Kartal oturup el sıkışmalı, futbolun güzelliğini yaşatmalı.
Önü Bursa, arkası Porto sıkışıklığında maç öncesi gerilim ve öyle de başlayan maçta iki takım da istediklerinden çok istemediklerini sahaya yansıttılar. Önce birkaç kelam Bursa için: Sumulikoski haricinde topa basan yok. Oyunu kontrol edemiyorlar, sadece oyunu bozuyorlar. Orta sahaları hem öne, hem arkaya hatalı pozisyonla hareket ediyor, arkada defansları da o zaman S.O.S veriyor. İyi golcüleri Tum da sakatlıktan çıkıp, golü unutunca Bursaspor ilerisi için çok olumlu görüntüler vermiyor.
Kartal’a gelince; gol atması şansa kalan rakibinin üstüne organize atakla bir türlü gidemedi. Matias Delgado’nun gol vuruşu hariç, hiç gol girişiminde bulunamadılar. Arjantinli’nin oyundaki farklılığına diğerleri biraz ayak uydursa, maçı daha çabuk çözerlerdi. Beşiktaş, kalesinde nadiren gördüğü Bursaspor tehlikelerini işin ilginç tarafı hep kendi çıkışlarında kaptırdıkları toplarla gördü.
İki takımında top kaybetme yarışı neredeyse lig rekoru kıracak cinstendi. Maç boyunca birbirine geçmiş iki halkaya benzettik Bursaspor ve Beşiktaş’ı... Hep birlikte hata yaptılar, ne oyunu açabildiler ne de birbirinden ayrılabildiler. Delgado’nun üçlüğü Şampiyonlar Ligi’ndeki Porto öncesi Beşiktaş’daki bazı güçlükleri örtmemeli. Bu maçın kazancının sadece üç puan olduğu bilinmeli...
‘’Akıl tutulması‘’
Biraz geriye bakalım. Çokça değil birkaç gün öncesine. Beşiktaş hayati bir maç oynuyor, rakibi Fenerbahçe deplasman galibi. Galatasaray kendi sahasında büyükşehir mağduru.
Durum tam tepedekini yakalamaya müsait. Beklenti o ki; Beşiktaş Marsilya maçından aldığı morali bu maçta kullanacak, puan cetvelinin alt sıralarında dolaşan zor durumdaki Rize’yi farklı yenip kendini daha da yukarı taşıyacak ve ligin üstüne tutunacak. Hatırlayalım sonra ne oldu? Tempolu başlayan Kartal durdu, Rize vurdu zaten soğuk olan havada üşüyen Siyah-Beyazlı taraftarlar biraz kırgın, çokça kızgın başta Rüştü’ye sonra Bobo hariç diğerlerine fatura çıkardılar.
Bir maç öncesinde de zaten Fenerli futbolcu istemiyoruz diye bağırdılar; Nobre, Mehmet Yozgatlı ve Rüştü’ye mesajı verdiler. Şimdi burada duralım. Rüştü bu ülkeye mal olmuş bir futbolcu, milli takım kaptanı ve hiçbir zaman renk fanatiği olmamış öyle değil mi? Öyle... Senin kalende sorun var mı? Var... Peki Rüştü’yü kırmak, soğutmak kime yarar? Rakiplerine... Aynı şekilde Yozgatlı etkili kanat adamı mı? Evet... Beşiktaş’ın oyun planında kanat organizasyonları önemli değil mi? Önemli... Üstelik Yozgatlı uzun süre Beşiktaş’a hizmet eder mi? Eder... Onu kaybetmek kime yarar? Yine cevap aynı rakiplere... Golcü sıkıntısı çekilen ligde Nobre iyi golcüler arasında mı? Evet... Sıkıştığın zaman Bobo-Nobre yanyana iki önemli gol silahı mı? Bunun cevabı da elbet ki evet... Peki onu kırmak kime yarar? Rakiplere... Peki oyundan çıkan Rico’ya ıslık neyin nesi? Diyelim ki kızgınların sesi. Kabul de bu adam kariyeri belli, ülkesinin milli oyuncusu değil mi? Evet milli oyuncusu. Kontratı devam ediyor mu? Ediyor... Onu kaçırmak kime yarar? Hem rakiplere hem de kontrat gereği parasını almaya devam edecek Rico’ya. Öyleyse onu kaybetmenin anlamı var mı? Yok... Beşiktaş’ta işte sorun burada. Birlik olmanın, takım olabilmenin, gönülden oynayan mutlu bir ordu yaratmak gerekirken takım içindeki bazı sorunlardan ötürü mutsuz futbolcusu çok. Çare bulunması gereken dert işte bu. Yetersiz bilgi, çok çene çalıştırır, çok laf da yalansız olmaz. 3 Türkiye Ligi, 1 Şampiyonlar Ligi maçı geçene kadar gün çok konuşanların değil, iş yapanların günü olmalı Siyah-Beyazlılar’da.
Oturup düşünmeli bu işlerin yetkilileri. Bu kadar sakatlık niye? Alınan yabancılar kulübe süsü mü? Ödenmeyen para var mı? Varsa bu takımda huzursuzluk yaratıyor mu? Transfer yanlış yapılmış diyeni var ise yetkililerin, bu transferi kim yaptı da yaptırdı diye soranı olmalı. Aynı gemide iki ayrı yöne seyretmeye çalışan kaptanı olmamalı, omurga tek parça ‘sağlam’ kalmalı. Kısacası kendi içinde düşünmeli Beşiktaş ve çare üretmeli, akıl tutulmasından bir an önce güneşli günlere çıkmanın becerisini göstermeli...
‘’Sek sek...‘’
Istanbul’da iki büyükten biri, fazla değil, üç saat önce kan kusmuştu Ali Sami Yen’de... Bunun ızdırabını herhalde yaşamamak için, Beşiktaşlı futbolcular ve teknik heyet maçı izlemiştir ve gereken dersi çıkarmıştır düşüncesiyle geldik maça. Maç öncesi elimize gelen kadro yapısı ve maç başında futbolcuların isteğini görünce de aslında iyi ders çıkarmışlar diye düşündük. Ama Beşiktaş, maçtan maça da, oyun içinde de çok değişkenlik gösteriyor. Adeta sek sek oynuyor.
Maçın başında Marsilya morali ve yukarıyı yakalamanın istediği ile bindirdikçe bindirdi Beşiktaş, rakibinin üstüne. Eksik olan ise; futbolun olmazsa olmazı, gol için gerekli olan pozisyonu bulamamalarıydı. Pozisyon fakirliğinde, Rize’nin canlı oyunu ve sahaya akıllı yayılışının da etkisi vardı. Oyunun Beşiktaş adına etkili olan bölümünde, Koray ve Serdar’ın ileride kurdukları baskıya, sağdan Ali Tandoğan ve soldan Üzülmez, yaptıkları koşularla hücum zenginliği getiriyorlardı. Onların getirdiklerini Bobo, Delgado ve Nobre gibi gol şansı yüksek oyuncular gol yapmaya çalışıyorlardı. Ama bunlar hep kalenin uzağında olunca şöyle, ‘Ah!, Oh!’ dedirtecek pozisyon 29. dakikaya kadar olmadı. 29. dakikada Nobre’nin direği kıracak gibi giden şutu eğer direk yerine ağları vursaydı, maçın da o anda Beşiktaş lehine kırılması mümkün olurdu. Gol kısırı görüntünün aslında ilacı; zaman zaman Beşiktaş’ın tek ve çabuk pasla yaptığı çıkışlardı. Ama bunları Beşiktaş çok tekrarlamadı. Bunda Rize’nin oyunu sıkıştırmasının da etkisi vardı.
İkinci yarı daha iyi olacak diye beklerken, defans ‘savrukluğu’ ve konsantrasyon eksiliği ile gelen gol ve sonrasında ortaya çıkan sinir, panik ve seyirci baskısı bilinçsiz futbolu getirdi. Bulunan gol ise kimseyi tatmin etmedi. Bir ileri bir geri, sek sek oynamaya devam ediyor Kartal... Bakalım nereye kadar?
‘’İnanmıştı çocuklar‘’
İngilizler’i ‘desibel şaşkını’ yapan ateşli Beşiktaş seyircisinin ‘Biz inandık, siz de inanın çocuklar’ tezahüratı, sanki dün geceyi anlatıyordu. Tribündeki inanmışlara, sahadaki futbolcular da katılınca belki de mucizenin ilk sayfası yazılmış oldu dün İnönü’de... Neresinden bakarsanız bakın, Beşiktaş çok zor bir maça çıkmıştı. Son haftaların olumsuzlukları, yaşanan olaylar, önemli sakatlıklar, kaybedilen özgüven ve bir türlü gelmeyen iyi futbol ürkütüyordu açıkçası Beşiktaş’ı sevenleri. Öyle bir maçtı ki, kaybetmeyi dahi aklından geçiremiyordun. Gol yemeden gol bulmalıydın, bulduğun golü korumalıydın, o golü korurken bir tane daha bulmalıydın, psikolojini bozmamalıydın ve 90 dakika fizik mücadele ile sahada ayakta kalmalıydın. Kolay değildi kısacası Kara Kartal’ın işi. Ama onlar istedi, mücadele etti ve kazandı. Kazanamasaydı iyi niyetine yazık olacaktı futbolcuların. Ertuğrul hoca elde kalan sağlamlardan oluşturduğu defansının önünde, Cisse ve Ricardinho’yu görevlendirmişti. Rico gecenin kötüsü olunca, Cisse o bölgede çıkana kadar tek başına kaldı. Ama Beşiktaş oyunun boyunu kısa tutunca, birbirlerine yakın oynayınca orta sahada Rico yokluğunu hissettirmedi.
27. dakikadaki muhteşem ‘sol anahtarı’ ile Tello’nun golü gelince Beşiktaş rahatladı. Arkasından bulduğu pozisyonları eğer Kartal gole çevirse, ikinci yarıdaki stresi ve paniği yaşamazdı. Kanatları iyi kullanan, kalitesi yüksek olmasa da istekli oyunu ve mücadelesi tatmin eden mutluluk gecesinin bizi zorlayan anı; topa iyi vurduğu bilinen ikinci yarı oyuna giren Taiwo’nun boş bırakılarak vurduğu füze ve bulduğu gol oldu.
Gecenin özeti; Tellooo, Bobooo ve hepiniz öpüldünüz inanmış çocuklar.
‘’Çizme sıktı‘’
Zico’nun maç öncesi: “Üç puan almak istiyoruz” demeci için aslında her şey müsaitti dün gece Milano’da. Seyircisi çok İnter’in stada geleni azdı. Şampiyonlar Ligi heyecanı taşımayan görüntü vardı stadın çimlerinde ve İnter tribünlerinde. Fenerbahçe seyircisi ise Saracoğlu havası estiriyordu İtalya’da. Temposu düşük maçın başı, her iki takımın da orta saha kalabalıklığından bol top kaybı ile geçti.
Grubun daha önce biten maçında PSV’nin galip gelerek iki takıma “Biz de varız” demesinin tedirginliğiydi belki de oyunun başına yansıyan düşük tempo. Tamam İnter belki Avrupa’nın önemli takımı ama, bizim ayağa çabuk top yaparak ‘forse’ edeceğimiz anlarda rakibin bunaldığını görmeliydi Zico. Yanlışlar yaptık. Semih’i tek başına bıraktık. İki iyi savunmacının arasındaki Semih’e yalnızlığının dışında bir de top şişirme şaşkınlığı yaptık. Aurelio, Selçuk, Vederson sürekli kendi defansının içine girerek top almaya çalıştı. Böyle olunca da önde çoğalamadık. Sağdan Gökhan’ın olduğu kanattan sürekli hücum yedik, seyrettik, önlem almadık. Böyle maçların kaliteli ayakları Alex, Carlos, Deivid oyuna ağırlıklarını koymadılar. Çok koşacağımıza İnter gibi durarak oynadık. Oysa İnter’in kalitesini daha çok koşarak aşabilirdik. Aurelio’nun çıkışını anlamadık. İleriye oynasın diye herhalde Appiah’ı oyuna aldık. O da bunu beceremedi. Bu sene Avrupa’daki en kötü ve isteksiz futbolu oynayarak Kanarya sahadan mağlup ayrıldı. Şimdi bu kötü geceyi unutup İstanbul’daki CSKA maçını almanın hesaplarını yapmalıyız. Grup birinciliği dışında kaybettiğimiz bir şey yok.
‘’Son nefeste‘’
‘Ağır cezalı’ iki takım, bol heyecan ve güzel futbol beklenilen maçta sattıkları ile sakatlananları çok aradılar. İkisini elden çıkaran, birisi sakatlanan, biri de kulübede oturan ‘golcü hovardası’ Cim Bom, geceye gol umudu olarak Arda ve Serkan’la başladı. Lincoln ise yine bir var, bir yoktu. Kalli öncelikle, mutlak galibiyet isteyen rakibini, çok koşan kısalarla önde baskıyla durdurmayı hedeflemişti. Çabuk Serkan ile terse kolay dönen Arda’nın ağır Trabzonspor stoperlerinin dengesini bozup, araya Hasan’ı ve Lincoln’ü sokarak iş yapmayı düşünmüş olmalı ki, Ümit Karan’ı yanında oturttu. Gol bulması için, çabuk adamlarına çabuk pas atması gereken Galatasaray, bunu da Trabzon’un orta alanındaki baskısıyla yapamayınca ligin en çok gol atan ve pozisyon üreten takımı olma özelliğinden çok uzakta kaldılar. Sıkışık oyunların açma anahtarı olan şut denemesini de; ligin en fazla şut çeken oyuncusu Gökdeniz ile, Galatasaray adına Mehmet Topal denediler. Onların bu denemeleri de isabetli olmayınca koşuşturma ötesine geçmeyen futbol kalitesi ortaya çıktı. Yattara önündeki ağır Hakan Balta’yı, Lincoln de defansı hata yapmaya müsait Trabzon’u beklendiği gibi zorlayamadılar. Yattara’nın kopuk film gibi oyununa hadi alışığız, ama Galatasaraylılar’ın çok şey beklediği Lincoln’e ne demeli?
18.dakikada sakatlanan Barış’ın 44.dakikaya kadar sahada dolaşması, Trabzonlu oyuncuların hücum yaparken çoğalamamaları gecenin yanlışlarıydı. Mutlak galibiyet için çok saldıran Trabzon’un dağılan dikkatini, 89’da Serkan uzaktan bulduğu şutla iyice dağıttı. Hakkı beraberlik olan maçta Galatasaray, son nefeste galibiyete ulaştı.