‘’3 puan güzel de!‘’
Hep bu maçın öncesindeki kamp döneminden bahsetmiş, ‘iyi konsantrasyon ve motivasyon grupta bizi şanslı duruma sokacak galibiyeti getirir’ demiştik. Konsantrasyon tamamdı da motivasyonda biraz fazlalık olmuş anlaşılan...
Zaman zaman tutukluk yaptık
Ayaklarımız kafamızla birlikte çalışmadı, zaman zaman tutukluk yaptı. Maçın stresi belli ki fazla gelmişti. Avusturya bildiğiniz gibi, Belçika yenilgisinde ne oynadılarsa bizde de aynısını oynamaya çalıştılar.
4-1-4-1 sahaya yayıldılar, bizi karşılarken 4-5-1’e döndüler, orta sahayı kalabalık tuttular, kaptıkları topla da çabuk çıkmaya çalıştılar.
Zaten yapabilecekleri buydu. Fazlasını yapamazlardı, yapamadılar da! Milli takımımızda ise Selçuk ağırlıklı oyun oynamaya çalıştı orta sahamız. Nuri defans arasına çok gömülüp kalınca, Selçuk yalnızlaştı. Hamit, Arda, Burak ve Mehmet Ekici topu bekleyerek oynayınca da maçta baskılı görüntü veremedik, rahat nefes alacak geniş zamanı bulamadık. Semih girene kadar önde top tutamadı.
Belçika maçı zor olacak
Burak doğru koşular yaptı, ama alıştığı takım arkadaşı Umut’un yerinde oynayınca çok etkili gözükmedi. Semih’le birlikte denense daha verimli olurdu.
Arda’nın cinliği, Semih’in ustalığı, Servet’in 2.02’lik dev Mayer’le mücadelesi kalesinde patlayan Volkan’ın 84’te kurtardığı penaltı, Gökhan Gönül’ün ralli yaparak hepimize derin nefes aldıran golü gecenin güzellikleriydi. Önümüzdeki Belçika maçı zor olacak, topu kazanmak için yaptığımız yardımlaşmayı, topu kazandıktan sonra hücuma çıkarken de yapabilmeliyiz.
Çabuk top kaybetmeden rakip sahada etkili pas sırası işletebilmeliyiz. Ve en önemlisi, eğer bu kadroya karar verdiyse Hiddink, Belçika maçına kadar, takımlarımız da Avrupa kupalarında olmadığına göre, hiç olmazsa bir iki kere tüm takımı toparlamalı, mutlak gitmemiz gereken 2012’yi onlara anlatmalı...
‘’Telekom ustası!‘’
Ve şampiyonluk yolundaki en önemli engeli aşarken, desibel rekoru kıran Arena’ya ilk yenilgiyi tattıran takım olarak da ismini yazdırmasını bildi. Klasik derbi kuralı işlemedi. ‘Favoriler kazanamaz’ denilirdi ama, favori Fenerbahçe oyuncu kalitesiyle 3 puanı kaptı.
Futbol adına konuşulacak tarafı çok olmayan ama mücadelesi yüksek derbi gecesinde iki takım da anlaşılmaz pas hatası ve top kayıplarıyla başladı. 14.dakikadaki Kazım’ın golüyle Galatasaray adına daha fazla doğrularla geçen bir ilk yarı seyrettik. 22’de Kazım gol pozisyonunu andıran ikinci fırsatı da değerlendirse, maç belki başka olurdu.
İki hoca da ilk yarıyı kazasız kapatmayı hedeflemişti. Cim Bom’un ilk yarıda üstün gözükmesinin sebebi; Fenerbahçe’nin ezberini bozmasıydı. Oyunu set ettiler, birbirine yakın ve yardımlaşarak oynadılar. Aykut hoca da üstün olduğu kanat hücumlarını hızlı yapacak oyuncularını kenarda oturtunca, Galatasaray’ın istediği olmuş oldu. Fenerbahçe oyunu da hızlandırmadı, hızlı oyuncularla da ilk yarıyı değerlendiremedi.
İkinci yarı, hep ilk yarıların 30 dakikasında gördüğümüz Sarı-Lacivertliler’in temposu ortaya çıkınca, Galatasaray da onların pas yapmasına müsaade edince, Fenerbahçe adına maç çözüldü. Maç berabere de bitebilirdi ama, elinizde Alex gibi usta varsa, her türlü iletişimde de şampiyonluğa erişimde de avantajlı oluyorsunuz.
‘’Yolun sonu‘’
İki ayaklı maçların birincisinde avantaj elde etmişsen rakip sahada skoru 2-1’e getirmişsen eğer ismin de Galatasaray ise, markan da büyük ise maçı oradan 3-2 mağlubiyete getirmeyeceksin. İlk yanlışı burada yaptı Galatasaray... İkinci yanlışı da kendi mabedinde.
Aslında Galatasaray yönetim olarak da uzunca bir süredir yaptığı yanlışların sonucunu alıyor şimdi. Bir maçlık, iki maçlık kötü gidişin değil, baştan yanlış iliklenen düğme örneği gibi çarpıklıklarla geçen uzun bir sürecin hazin sonudur bu. Palyatif tedbirler, günü kurtaracak değerlendirmeler ile alınan acele ve yanlış kararların çöküntüsü, yıkıntısı bu göçük altına A’dan Z’ye herkesi alır... Sadece Hagi’ye ve futbolculara yıkılacak hatalar zinciri değildir Galatasaray’ın başına gelen! Takım kurgusu, transfer yanlışları ile sezon başından bu yana adım adım uzaklaşılan hedefler zincirleme kazasıdır Galatasaray’ın. Şimdi sorumlular gereğini yerine getirmelidir. Galatasaray’ın iyiliği için direnmeden, daha fazla kulübe ve camiaya zarar vermeden bu dram perdesini kapatmalıdırlar. Kaybedilen kupanın son 90 dakikası değil, gelecek sezonun kendisidir. Bu kadroyla, maddi sorunlarla, kaybolan güvenle daha 16 ayı olan bir seçim dönemini beklemek Galatasaray’ın birkaç sezonunu daha kaybetmesi demektir.
Hafta içinde Başkan fırçasından sonra Galatasaray’lı futbolcular hazin kupa gecesinde ellerinden(!) geleni yapmaya çalıştılar. Yüksek tempoda 90 dakika maçı sürüklediler. Kazanmak adına terlerini akıttılar. Ama eksik olan hep söylediğimiz; oyuncu kalitesiydi. Sadece çok koşanlardan takım yaratmaya kalkarsanız böyle maçları zor çözersiniz. Sadece Baros’tan gol bekleyerek Antep gibi takım savunmasını iyi yapan bir ekibi zor geçersiniz. Kazım’a bakıyorsunuz geldiği günün çok gerisine düşmüş. Zamansız çizgiye kadar çıkıyor veya oradan göbeğe inerken anlamsız top kaybediyor, kaybettiğini de kovalamıyor. Stancu ise sol kanatta geliş sebebinin dışında görüntü sergiliyor. Eldeki kadroya göre bu taktik şablon Galatasaray’a uymuyor. Hagi de yanlış biçtiği gömleği zorla takımın üzerine giydirmeye çalışıyor. Bir maç öncesinin anlamsız müdahalelerine bu maçta da devam ediyor. Akıl çabukluğu oyuna müdahalelerde geri viteste kalıyor. Takım da bir türlü rahat edemiyor.
Dün gece Antep topu kendilerinde çok tutarak ve bol pas yaparak oyunu kontrol etmek istedi. Bunu da becerdiler. Takım halinde topun arkasına çok çabuk geçtiler. Oyun disiplinini hiç bırakmadılar. Tolunay hoca ve futbolcularının haklarını onlara teslim edelim. Galatasaray ise, çabuk ve az pasla üçüncü bölgeye gitmeye çalıştı. Ancak son vuruş bir türlü gelmedi. 90 dakika o beceriyi gösterecek kalitede bir ayağı aradık durduk. Kazanılması gereken maçta hiç olmazsa Neill’i yerinde Cana’yı göbekte oynatmak gerekmez miydi(!), bu kadar kesiciyle galibiyeti nasıl yakalayacak sınız? Pino hamlesi daha önce yapılamaz mıydı? O girerken Culio mu çıkmalıydı? Cim Bom’u yolun sonuna getirenlerin, bakalım sonu nasıl olacak?..
‘’Hangi model?‘’
Ve uzunca bir süredir hasret kaldığı 3 puanı da almayı başardı. Ama hepsi bu. Ne oynanan futbol, ne futbolcuların sahada ortaya koydukları performans, önümüzdeki dönem için büyük hayal kırıklıkları yaşayan Beşiktaş camiasına umut veren biçimde değildi. Tabii ki Kiev dönüşü, Avrupa’ya veda edişin verdiği moral çöküntüsü ve iklim farkı dün geceki Beşiktaş’ı etkilemiştir. Bu bir mazeret olarak öne sürülebilir. Bizce biraz da kabul edilebilir!.. Ancak o zaman ‘takımdaki tecrübeli, Avrupa görmüş oyuncular neden var’ sorusu sorulmaz mı! Yüksek maliyetlerle alınan futbolcular ile takım içindeki tecrübeli futbolcular böyle günlerde ortaya çıkmaz mı? Bizce çıkmalı ama Beşiktaş’ta böyle olmuyor. Simao hâlâ uyum döneminde. Almeida’nın omuzları düşmüş, kafası önde, belli ki bir yerlere takık. Bobo gidip gitmeme konusunda adeta tampon bölgede yaşayan yurtsuzlar gibi mutsuz. Quaresma ise kendi çalıyor, kendi oynuyor, takımla alakası yok, takım oyunu ile de ilişkisini kesmiş. O kanattan çabuk iniyor, santrfor ile diğer forvet oyuncuları gol bölgesine geç geliyor. Ya da tam tersi oluyor, forvetler çoğalıyor, ama Q7 çalımla kendini tatmin ederken topu kaybediyor. Rakip de Beşiktaş’ı eksik yakalıyor. Guti tüm futbol hayatı boyunca yaptığı kadar pas kaybıyla oynuyor, hem de güçsüz bir görüntü veriyor. Özetle Beşiktaş, temposu düşük, birbirindan uzak, çok top kaybıyla, yanlış pas tercihleriyle oynamaya devam ediyor. Schuster ise bir alem, kenarda kah dalıyor, kah söyleniyor, aklında ne var onu da bir tek kendisi biliyor. O da takımdan ve oyundan kopuk görüntü sergiliyor. “Rakipler 1960 model oynuyor” diyor Alman hoca; merak ediyorum, bu kadroya kendi oynattığı futbol hangi model?..
‘’Kuyruklu yıldız‘’
Biri takımı adına sonuna kadar doğruları yapan, futbol dışına taşmadan aklını sahaya koyan gecenin güzel rengi Alex, diğeri de Beşiktaş için belki de dönüm noktası olan, ‘3. golü tam bulacağım’ derken takımını kızartan, disiplinsiz Ferrari. Derbi gecesinde öyle anlar oldu ki, oyunun akışı bir anda terse döndü. Önde kontrol ederek Sarı Kanaryalar oyuna başladı. Beşiktaş ne olduğunu anlamadan kalesinde biraz da Necip’in desteğiyle daha 5. dakikanın içerisinde şok bir gol gördü. Ekrem’i, Dia ve Niang’la Fenerbahçe sallarken, Andre Santos bomboş işler yapıyordu. O bölgede yardımsız kalan Ekrem, neyle uğraşacağını şaşırırken Fenerbahçe iki gol daha bulabilirdi. Beşiktaş hem hatlar arasında geniş boşluklar bırakarak Fenerbahçe’ye tam da onun istediği koşu yollarını açtı. Birbirinden uzak oynayarak daha fazla yardımlaşan Sarı-Lacivertliler karşısında çok zorlandılar... Kara Kartal’ın etkisi kanatlardaki çabuk adamlarının kullanılmasıyla çıkabilirdi. Quaresma ve Simao da oyuna bir türlü ilk 25 dakikada katkı yapamadılar. Kara Kartal adına yandan gelen ortalarda Almeida yalnız kaldı. Ernst sadece kesici, Necip ise çok acemiydi. Guti alıp vereceği arkadaşını yanında bulmazsa (-ki bulamadı) etkili olamaz. 25’ten sonra Siyah-Beyazlılar bu yanlışları bir tarafa bırakınca, oyunda doğal olarak üstünlüğü ele geçirdiler ve moral bulacak skorla soyunma odasına gittiler. Disiplini bırakmayan, inancını hep yanında taşıyan Fenerbahçe’nin işini Ferrari kolaylaştırdı. Alex’in ‘kuyruklu yıldız’ gibi parladığı gecedeki 3 puan Fenerbahçe adına şampiyonluk yolundaki büyük bir engelin aşılmasıdır.
‘’Yeni Fenerbahçe‘’
Aziz başkanın aba altından gösterdiği sopa ve inandığını belirterek ortaya koyduğu hedefle başlayan yeni Fenerbahçe süreci tüm hızıyla devam ediyor. İçerde veya dışarda farketmeden, Fenerbahçeli futbolcular ilk yarıdaki bütün kötü alışkanlıklarını bir kenara bırakıp yeni Fenerliliğin gereklerini ikinci yarının başından beri yerine getiriyor. Aykut hoca da hem kenarda daha güvenli duruyor, hem de oyuna müdahaleleri, skoru korumaya yönelik değil, skoru çoğaltmaya dönük hamleler yapıyor. Tribünler ise “Bu Trabzon nasıl olsa takılır, ortalıkta da başka görünen yok, biz bu seneyi götürürüz” heyecanı ve inanmışlığı ile müthiş destek veriyor takıma.
Kayserispor, biraz da erken gelen gol ile bocalamaya başlayınca sahanın her yerini iyi kullanan Fenerbahçe ilk 45 dakikada hem yakaladığı üstünlüğü rahatlıkla sürdürdü, hem de rakibine top kullandırmayarak moral olarak çökertti... Fenerbahçe’ye topla oynama yüzdesini yükseltme fırsatı verirseniz işiniz zorlaşır. Çünkü daha önceki yazılarımızda da hep söylediğimiz gibi Sarı-Lacivertliler’in farkı ‘oyuncu kalitesindedir’. Aslında yeni Fenerbahçe’de en önemli değişiklik; rakip ne kadar baskı yaparsa yapsın, ne kadar toplu olarak pres uygularsa uygulasın, yılmamaları, hem rakibin topunu çalmaları, hem de çaldıkları topu boş alanlara taşıyarak kendilerinde çok tutup, doğru paslarla rakibi yıldırmaları, dağıtmaları.
Türkiye Ligi’nde şampiyonluk fitilini, öncelikle saha içinde mücadele eden, ısıran, basan, yenilgiyi kabul etmeyen isyankarlıkta olan Türk futbolcular ateşler. Takımdaki yabancılar da bu havaya inanıp, onların peşine de takılırsa mutlu sona ulaşılır. Emre, Selçuk, Topuz, Gökhan, kalede de Volkan meşaleyi yakanlar olacaktır. Tacı da usta Alex taktırır.
‘’Dengesiz‘’
Dengesiz hakem de üstüne ilave edilince, Beşiktaş seyircisi adına pek çekilmez bir hal aldı maç. Anlaşılan 5 attığı maçların sonrası Beşiktaş’a iyi gelmiyor.
Sert oynayan, baskı yapan orta sahayı Beşiktaş’tan teslim alıyor ve oyunun dengesizleştiriyor. Sadece büyük oyuncular alarak iyi futbol oynayamazsınız. Büyük oyuncuları doğru yönetirseniz büyük takım yaratır, iyi futbol oynarsınız. Teknik direktör takımı yalnız bırakmış, Almeida geldiği günden itibaren geriye gitmeye başlamış, oynatılmayan Ernst; onu Ernst yapan devamlılığını, inatçılığını, topu doğru oyuna sokmasını unutmuşsa eğer, bunun cevabı elindeki kaliteyi yönetememektir veya yönetecek olana yönettirememektir.
Gelelim maça; Schuster dayanıklı ve sert oynadığını bildiği Karabük’e önlem olarak Guti’nin de yokluğunda daha çok koşan, dirençli olan ve defansına yardım eden oyuncuları seçerek başlamayı düşünmüştü. Quaresma’yı yedek bırakıp Ekrem’in önüne Hilbert’i, Üzülmez’in önüne de Simao’yu koyarak hem orta alanı kaybetmemeyi hem de kanatları defansif ve ofansif olarak iyi kullanmayı düşünmüştü. Ama bunlar gerçekleşmedi. Oyun disiplinine bağlı Karabük, 4’lü defans önündeki 4’lü orta sahasını İlhan Parlak’la zaman zaman 5’ledi.
Emenike’yi de tek bırakıp özellikle Toraman ve Sivok’u geriye kilitledi. Alanı doğru paylaştılar, Beşiktaş’ın pas trafiğini koparttılar, Guti gibi bir anahtar olmayınca, adam da eksiltemediler, boşluk da bulamadılar. Nobre çok içeri geldi, Ernst’in ve Fernandes’in yapacağını yapmaya kalktı Almeida yalnız bıraktı. Beşiktaş’ın sayılmayan golü de vardı, Karabük’ün verilmeyen penaltı ve kaleciye çıkması gereken kırmızı kartı da dün geceye damgasını vurdu. İnönü’de tüp değil, dün gece hakem patladı.
‘’Ligin rengi‘’
Lider değişmedi ama, ligin rengi değişti. Artık heyecan Bordo-Mavi üzerinden Sarı-Lacivert’e kaydı. Dün geceki görüntü; ‘Fenerbahçe’nin kalitesi özveriyle birleşir ve bu sahaya yansırsa 9 puan farkı kapamaya yeter’ diyen biz ve bizim gibileri haklı çıkardı.
Genelde ilk yarı işi bitiren Fenerbahçe bu sefer de aynı tarifeyi uyguladı. Tek fark ligin başından beri göstermedikleri yüreğiyle, kafasıyla, adalesiyle sahaya yansıttığı müthiş pres ve hırsıydı. Söke söke 3 puanı aldılar. Her bölgede akıllıca baskı yaptılar. Trabzon’un taktiksel bütünlüğünü bozdular, fizik ve düşünce dengesini de dağıttılar. Önde basarak oyunu arkadan kurdurtmadılar, rakibi doldur boşalta zorladılar... Daha önce ayağa pas yapan Trabzon’un pas trafiğini de Sarı-Lacivertli göbek oyuncuları allak bullak etti. Topuz 3 kişilik oynadı. Emre önce Jaja’yı sonra topu alan her Trabzonlu’yu yıldırdı. Selçuk sert bastı. Alex aklını ayakkabısına koyup, pas dağıttı. Gökhan Gönül solu zayıf Trabzon’u Topuz öncülüğünde o bölgeden dağıttı. Dia, çabuk Serkan’ı daha çabuk oynayarak yerinden çıkartmadı. Cale zaten kendisi çıkmadı-çıkamadı... Trabzonlu iki stoper birbirine yakın oynadı. Cale’yle aralarına atılan her top Trabzon’a tehlike oldu. Topuz hem burayı kullandı hem de Cale çıkmayınca kendi orta sahasına yardım etti. Burak-Jaja-Engin üçlüsü ne öne ne arkaya doğru oyuna katkı sağlayabildiler. Onları engelleyen müthiş dirençli, yardımlaşarak oynayan Fenerbahçe orta saha ve defansıydı. Sarı-Lacivertliler takım savunmasını hücumun bittiği yerde agresifçe yaparak ligin rengini değiştirdiler, taraftara umut oldular.