Arama

Popüler aramalar

‘’Moral gecesi‘’

Fırtınalı bir dönem... Aykut hoca tartışmaları, başkanın futbolculara verdiği gözdağı arkasından gelen kupa şoku sıkıntılı bir süreçti Fenerbahçe için. Güzel bir Antalya gecesinde kötü bir futbolla ilaç gibi gelen 3 puan ikinci yarının başlangıç maçında moral oldu Sarı-Lacivertliler’e...

Tempolu geçecekmiş gibi başlayan maç, önce durağan oldu sonra futbol adına yanlışlarla doldu. Her iki takım da çok pas hatası yaparak, top kaybederek, rakibin boşluklarını değerlendiremeyerek, gol bölgesinde tehlike yaratmadan 90 dakikayı tamamladılar. Sanki ‘gol atan galip’ iddiasında bir maç oynandı. Fenerbahçe için, bu stresin anlaşılır bir tarafı var ama, Antalya’nın kaybedeceği bir şey yok. O bol varyasyonlu, gol bölgesinde çoğalan ve rakibi sürekli rahatsız eden futboluna acaba ne oldu?.. Mehmet hocaya sormalı! Aykut hocanın üstündeki baskıyı elbette ki anlıyoruz. Bu maçın kaybı, Trabzon maçını formaliteye çevirirdi biliyoruz. Ama dün geceki Fenerbahçe’ye bakınca, hâlâ daha hem taktiksel hem de oyun içi disiplinde eksikler yine yerli yerinde duruyor. Niang solda başlıyor... O halde sağdan gelecek bindirmelerde Semih’i tamamlamalı ama, bu olmuyor. Emre ve Alex, ne Niang’ın destekçisi oluyor ne de onun boşalttığı yerlere gidiyorlar. Rakip kanatları tıkamış ama geri dönüşü yok. Fenerbahçe, o kanatların arkasına top indiremiyor. Antalya orta sahası Fenerbahçe’nin pas trafiğini kesiyor; Emre, Alex, Selçuk, Topuz ağırlıklarını oyuna koyamıyorlar, az pozisyon üretiyorlar. Aykut hoca, 60’tan önce oyuna müdahale etmeyi düşünmüyor. Skoru korumak, rakibi kendi sahasında baskı altına almaktan geçer, bunu geç deniyor... Hızlı oyuncusunu oyuna geç sokuyor...

İki Antalyalı’nın çarpışıp bıraktığı topla, usta vuruşlu Gökhan Gönül golü geliyor... Ya o gol gelmese!? Her neyse... Alınan 3 puan ve alınacak dersler Fenerbahçe için moral gecesinde kazançtır.

23 Ocak 2011, Pazar 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Hoşçakal...‘’

47 yıllık yaşanmış bir tarih, destansı başarılar, 100 yıllık çınarın ana gövdesi, birçok çocuğun delikanlılık eşiği, iki kuşağa koskocaman bir anı defteri, şanlı geceler, göğe kalkan eller, Cim-Bom diye yırtılan hançereler, zevkten deliye dönülen Avrupa geceleri, tarih yazılan önemli sayfaların kucaklayıcısı, hüzünle sevincin kolkola girdiği, dostlukların pekiştiği yeni Galatasaraylılar’ın yetiştiği koca dev Sami Yen, sana hoşçakal. Bu veda sana az, senin verdiklerine çok daha büyük çok daha anlam yüklü törenler olmalı, şenlikler yapılmalı. Çünkü sen Türk futbol tarihinin çınarlarından birinin hem yuvası, hem korkulu rüyasıydın... Lazerli gösteriler, geçmişten gelen göz yaşartıcı portreler, uzun süredir tribünlerde göremediğimiz bir kalabalık, sarılanlar, ağlayanlar, fotoğraf çekmek için yarışanlar, bu tarihten bir parça kapmak için sağa sola koşuşturanlar, geçmişi paylaşıp gözyaşına boğulanlarla başlayan gece, hakem Deniz Çoban’ın çalan başlama düdüğüyle sıkıntı ve sinire dönüştü. Yeni transferleri kenarda oturtarak maça başlayan Cim-Bom, Spor Toto 2’nci Ligi’nin iddiasız ekibi Beypazarı Şekerspor karşısında seyredenlere 60 dakika ızdırap çektirdi. Hazırlık maçı olsa ya da kapanış için gösteri niyetine top oynansa, eleştiriyi bu yazının içine hiç koymazdık. Gecenin hüzünlü güzelliğine acı katmazdık. Ama madem maç resmi, ortada hem puan, hem para, hem de gruptan çıkmayı garantileme söz konusu. Yazmazsak Cim-Bom’a kötülük olur. Üstelik ligin başlamasına az bir süre kala her şey güllük gülistanlık zannedilir. Durum hiç de öyle değil. Galatasaray’da değişen bir şey yok. Topu alan taç bile atsa, rakip zayıf da olsa önce geriye oynamayı düşünüyor. 60’ıncı dakikaya kadar ne bir şut, ne duran top, ne de organize olmuş takım görüntüsü vardı. Ne zaman ki Şekerspor oyundan düştü, o zaman Cim Bom ortaya çıktı. Yaratıcı oyuncu olmayınca, habire çiğnenip yutulamayan lokma gibi, Sarı-Kırmızılılar’ın futbolu insanın içini şişiriyor, boğazına takılıyor. Gençlerin hali bir alem. Üstlerindeki Galatasaray forması ‘ya giderse’ diye düşünmüyorlar. Anadolu’nun yolları taştan. Herhalde onu da anlamıyorlar. Fazla eleştiriye girmeyelim, ama ‘bu maç Galatasaray’ın ligin ikinci yarısında çok zorlanacağını gösterdi’ deyip, kestirip atalım...

12 Ocak 2011, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ankara Kalesi‘’

Hep ilk yarılarda sonuca gittiğini bildiği Fenerbahçe’yi soğuk Ankara gecesinde durdurmak için belki de bugünün futbolunda olmayan bir anlayışla geriye yığılıp oyunu set ederek istediğini aldı, futbolcuları da onun istediklerini becerebildiler.
Peki! Fenerbahçe ne yapmalıydı?.. Göbeği kalabalık tutan bu anlayışı üç şekilde açabilirsiniz. Kaliteli ayaklarınız var ise (-ki var) çabuk paslar, 2’ye 1’lerle, duvar yaparak rakibin dengesini bozabilirsiniz. Veya göbek kalabalıklığı açmak için 2 kenar çizgiye oyunu iyice çekip, boşluklara ara koşularla adam sokarsınız ya da yan orta yapıp ön direk-arka direk koşularıyla dengeyi bozup, golü bulursunuz. Fenerbahçe bunlardan kopuk kopuk yapınca oyun disiplini bırakmayan Ankaragücü karşısında göz göre göre mağlup oldu. Emre biraz daha yaya yakın oynamalıydı. Baroni’nin takım halinde baskı anlarında Alex’e ve Emre’ye yakınlaşarak dönen topları toplamalıydı. Niang’ın presten kurtulmak için gol bölgesinden uzaklaştığı anlarda Emre ve Alex dahil o bölgeye daha çok adam sokulmalıydı. Gökhan Gönül’ün bitmeyen enerjisiyle getirdiği yan toplarda boşa değil, pas özelliği taşıyan adama ortalar atılmalıydı. Aykut hoca da korkmadan daha önce kazanma hamlelerini yapabilmeliydi. Bunlar olsa gece Fenerbahçe’ye dönebilirdi. 60’tan sonra gecenin kahramanı Sestak, Caner’in yine dengesiz hamlesiyle golü buldu. 75’te de yürüyerek Caner, Yobo, Lugano ve son olarak da Volkan’ın boş bakışlarıyla tıngır mıngır attığı bu 2 gol Fenerbahçe adına düşündürücüydü...

13 Aralık 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Moral Paşası‘’

İki sıkıntılı hoca, itilip-kakılmış takımlar, puan sıralamasında istenmeyen, arzu edilmeyen sıralama. Zor İstanbul gecesi yaşatacak gibiydi maçtan önce iki takıma da... Ama ‘Moral Paşası’ ortaya çıktı. Bu maça gelene kadar zaten 32 gol yiyen, defansı sürekli hata yapan, forvetleri gol atamayan halleriyle şarampolun kenarından giden Galatasaray’a can suyu verdiler. Hayat verdiler. Moral verdiler.

Maça hızlı başlayan Cim Bom sabun köpüğü gibi parladı, sonra durakladı. Bunda Kasımpaşalı oyuncuların özellikle ortada pas üretecek Galatasaraylı oyuncuları organize etmeden önce baskı altına almalarının rolü vardı. Cana çok top kaybetti. Ayhan kalabalıklaşan Kasımpaşalılar’ın arasında fizik mücadelesi yaparken, pas atmayı unutuverdi. Öne destek gitmeyince çabuk koşular yapan Pino biraz yalnızlıktan biraz da Barış’la Aydın’ın o dakikalardaki verimsizliğinden Sarı-Kırmızılılar adına skor üretemez hale geldi. Böyle anlarda iki takım arasındaki önemli fark; kaliteli ayak ve iyi düşünebilen futbol kafasıyla ortaya çıkıyor. Kewell 27.dakikada sıkışmış gibi görünen oyunda yandan gelen ortaya kafayla dokununca hem Cim Bom’u rahatlattı hem de arkadaşlarını...

Futbol enteresan bir oyun. Bunu hep yazdık. Dün gece de örneğini yaşadık. Maçın kopuş anını hatırlayın. İlk yarının son anları; Yekta’nın aşırtma topu gol olsa maç 1-1’e gidecek. Ama olmuyor. Ve o top dönüp, aynı dakika içerisinde Cim Bom adına maçı koparan, Kasımpaşa’yı dağıtan Pino golüne dönüşüyor.

Galatasaray cuamrtesi gecesi futbol adına çok konuşulacak işler yapmadı. 3 değil 5’de olabilirdi. Ama bu sadece skoru büyütürdü. Hagi takımla ilgili görmek istediklerini bu maça bakıp değerlendirmemeli.

05 Aralık 2010, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray out!‘’

Sakatı çok olan her 2 takımda da erken penaltıyla birlikte kenar adamlarının taktik anlayışları geçersiz kaldı. Oyuncular reflekslerini kullandılar. Siyah-Beyazlılar erken buldukları ve ummadıkları, kendilerini öne geçiren golle geriye yaslanmaya başladılar. Galatasaray da son Sami Yen derbisinde golü bulmak için önceki haftaların kontrollü oyunu yerine, golü bulmak için her türlü dağınıklığı yaparak yüklendi. ‘Rakibini çok önde karşılıyor, arkaya atılan her topta pozisyon veriyor’ eleştirisini alan Beşiktaş, geriye yaslınınca, aslında defans yapmaya başladı. Aurelio’nun aralara atılan toplara müdahale sezgisi, Guti’nin akıllı ve çalışkan katkısı, önceki haftalardan daha düşük performans sergilese de Ernts’in başlayacak olan Galatasaray akınındaki ayağa müdahalesi, zaten gergin olan Aslan’ı iyice zora soktu.

Kopuk kopuk baskı yapmaları ise, Galatasaray’ın Beşiktaş’a boş alanlar bırakmasına olanak sağladı. Holosko bunları iyi değerlendirdi. Tabata ise bekleneni vermedi.

Holosko demişken akla Ali Turan geliyor. Stoperden sağbek yaratma tuhaflığı zor durumdaki bir takımın teknik adamı için (Hagi için) insana hayret veriyor. Ali Turan’a kızmak yerine Sabri-Barış tercihini baştan yapmayan teknik adama soru sormak bizce daha doğru. Elano’nun yine 90.dakikayı göremediği gecede kadro sıkıntısı, yönetim zaafları, ortadan çatlamış kulüp görüntüsüyle Galatasaray, son derbiyi Beşiktaş’a can katacak, umut verecek ve hayata döndürecek sonuçla kaybetti.


Bu sezon Sarı-Kırmızılılar için bırakın Şampiyonlar Ligi’ne Avrupa Kupaları’na gitmek bile zor olacak gibi... Elbet hesap kesilecek, korumayla- kollamayla bu işler geçiştirilemeyecek. Beşiktaş bulduğunu attı, altın gibi üç puanı kaptı, mücadeleleri onlara yakıştı.

29 Kasım 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kaybeden yoktu‘’

Futbolculukları kurnaz iki teknik adam birbirlerini analiz etmişler, artılarını eksilerini bir tarafa yazmışlar. Önce gol yemeden sonra da golü bulacak taktik anlayışlarıyla takımlarını sahaya sürmüşlerdi. İlk istedikleri oldu. Ligin en az yiyen ekibi Kayserispor bu maçta da gol yemedi. Her maçı gol yiyerek geçen Galatasaray da kalesinde tehlike gördü ama golü görmedi. Bu skor bu anlayış ne Kayseri’ye ne de Galatasaray’a yaradı aslında. Sarı-Kırmızılılar’dan ev sahibi yukarıyı yakalayamadı. Cim Bom ise bulunduğu yerden üste sıçrayamadı... Tempo vardı, her iki takım da ligde bugüne kadar buldukları gol pozisyonunun toplamını bu maçta buldular.

Golcüler beceriksiz, zaman zaman da kaleciler başarılıydı. Bilek güreşi gibi maçta Cim Bom’un fizik gücü düşmeyince Kayseri istediğini alamadı. Ama Galatasaray da golcüsü olmadığı için bulduğu pozisyonları hak ettiği şekilde golle sonuçlandıramadı. Aslında beklentiyi yükseltmemek gerekli, Galatasaray’ın bu kadroyla kalitesi bu kadar. Elano’yu en iyi Hagi anlamalı. Onu oyundan çıkarırken kaybetmemenin yollarını bulmalı. Mesela yorgun Kewell, ondan önce çıkmalı. Emre Çolak bu ligde, bu fizikle kadroda yer bulmak için çok ekstra işler yapmalı. Ve Hagi, eğer sakatlık problemi yok ise fizik mücadelesi yüksek bu kadar oyunda, yaptığı oyuncu değişikliklerini bir daha gözden geçirmeli. Kayserisporlular 37 yıldır yenemedikleri Galatasaray’ı yine yenemediler. Ali Turan ıslıklar altında geldiği günden beri en iyisini yaptı. Beşiktaş maçı öncesi kart veya sakatlıktan kaybı olmaması da Kayseri gecesinde Cim Bom için büyük şanstı.

22 Kasım 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Arıza yaptı‘’

Galatasaray’da sezon iflasını ‘Arıza’ yaptı!!! Galatasaray’ın zaten kendi arızaları vardı. Bir de Arıza Makakula çıktı. Sezonun erken bitişini Galatasaray’daki futbol aklının ve şampiyonluk beklentilerinin ve umutların iflasını ilan etti... Üstelik de Sami Yen’de!.. Her şey değişti diyenler, takıma ruh geldi zannedenler, Fenerbahçe beraberliğiyle sevinenler, Galatasaray’ın vizyonunu küçük görenler, 1 puan 1 gole takla atanlar acaba şimdi ne düşünüyorlar? Baros’u yedeklemek için Mehmet Batdal transferi, Elano varken Misimoviç transferi, Arjantin’in körpe sol beki Insua ile Galatasaray formasını özdeşleştirebilenler bugünün mimarları, bu çöküşün yaratıcıları, bugüne değil yarını da yıkanlar bakalım şimdi ne diyecekler? Her iki takımın da puan kaybında çukura düşeceği gecede Hikmet Hoca akıllı işler yaptı. Önce Galatasaray’ı pas hatası yapmaya zorladı, sonra alanı daralttı, çok koşan adamlarıyla Galatasaray’ın pili çıkartılmış ruhunu kaybetmiş olanlarını bir bir kilitledi, rakibi oynatmayınca sinirlendirdi, sinirlendirdikçe hataya zorladı, hataya zorladıkça da kafasındakileri rahatça futbolcularına uygulattı. Teknik diziliş analizleri, taktik söyleşiler, ulemaca ahkamlar böyle gecelerde yapılacak işler değil. Futbolcular zor günde, zorlandıkları anlarda rakipten çok koşarak istediğini alırlar. Ama dün geceki Sarı-Kırmızı formalı oyuncularda bunu görmek mümkün değildi. Onlardan bunu beklemek de hayaldi. Çünkü Galatasaray formasını onlara anlatabilen, yenilgiye isyan edecek liderleri ve yönetenleri yoktu. Yedek kulübesine bakıyorsunuz, büyük umutlarla alınan Misimoviç, kaleci Aykut, Barış, Mehmet Batdal, Çağlar, Aydın ve Emre Çolak’ı görüyorsunuz. Şampiyonluğa oynayan bir takımın yedek kulübesi böyle mi olur? 11’de başlayan da, sonradan girecek olan da yan yana da koysanız, üstüste de yazsanız bu ligi götürecek kalitede ve kapasitede değilken bunu görmesi gerekenler acaba aklını nereye saklamıştı?

15 Kasım 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yordular, vurdular‘’

Uzun süredir Trabzon şehrini ve takımını bu kadar şampiyonluğa inanmış, onu yakalamak için her şeyini ortaya koyan biçimde görmemiştik doğrusu. Gün içinde şehirde formasını giymiş yüzlerce Trabzonlu’nun yüreğinde ne kadar kazanma inanmışlığı var ise, Avni Aker’de sahaya çıkan Bordo-Mavili futbolcularda da aynı hırs ve azmi gördük. Galatasaray önce oyunu tutmak, fırtınayı dindirmek, sonunda bulacağı gol ile sahada puan çıkarmayı hedeflemişti. İlk yarı boyunca bu düşünceleri tüm sigortalarıyla gerçekleşti. Kalabalık tuttukları orta sahada 4’lü defansın önüne Cana’yı yerleştirmişlerdi. Ayhan ve Sarp ile desteklenen bu anlayış, Trabzon’u bocalattı. Umut, Burak, Jaja ile değişerek Galatasaray’a hücum eden Trabzon’un işini Cana sigortası bozarken Ayhan ve Sarp da iki ön libero ve oyun kuran Colman ve Selçuk’u kontrol etti. Bu kadar kontrollü oyun olunca, Pino ‘Issız Adam’ filmindeki gibi, Sarp da boşta oynar bir görüntüdeydi ve hücuma katkısızdı. Orta sahadan hücuma destek fukarası görüntüsü verdiler Sarı Kırmızılılar... Pino’nun yanına yaklaşması gereken Elano ise, bir önceki maçı mumla aratır durumdaydı. Misimovic’i anlatmaya gerek yok. O, sahada top ayağına gelince var, gelmeyince yok. Serkan çıkışlarını en çok değerlendirmesi gereken Misimovic olmalıydı ama, o kadar ağır kaldı ki, Serkan çıkışta kaptırdığı toplardan sonra bile dönüp Misimovic’e yetişip tehlikeyi önlüyordu. Insua iyi niyetle çıkmaya çalışıyor ama kademeyi kaybediyor.Hagi, 54.dakikadan itibaren yorulduğunu düşündüğü oyuncuları sistemi bozmadan yerine zayıf yedek kulübesinden koyabileceklerini koydu. Ama gerçek şu ki, Galatasaray ne Hagi’nin beklediğini ne Fenerbahçe maçından sonra taraftarın görmek istediğini yapar durumda değil. Bir an önce Baros gelmezse işleri zor.
Şenol hoca ve ekibi yürekten kutlamalı... Sabırla oyunu takip ettiler. Oyuncuların direncini kenarda yüksek tuttular, rakibi yordular, Servet’in tecrübesine yakışmayacak hatayla da vurdular ve hakettikleri liderlik koltuğuna da oturdular.

08 Kasım 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI