‘’Siyah-Beyaz!!‘’
Ligdeki kötü gidişin ardından yukarıdakilerin puan kayıplarının olduğu haftada mutlak 3 puan alınması gereken geceyi yaşadı Beşiktaş... Zorda olsa 3 puanı da aldı.
Kolay başlayıp, zora soktukları Sivas maçının sonunda siyahla beyaz kadar farklı iki değişik Beşiktaş seyrettik. İlk yarıda her şeyi futbol adına doğru yapan bizim de savunduğumuz futbolu Guti yönetiminde oynayan, yardımlaşması, oyunun boyunu kısa tutup takım savunmasını mükemmele yakın yapması, 4-3-3’le hücum edip top rakipteyken 4-5-1’e dönen, hücumda etkisiz Tabata ve Holosko’nun yardımıyla savunmada alanı daraltabilen, Bobo’yu gol bölgesinde doğru kullanabilen, pas tercihlerini doğru yapan özellikle bu tatikle oynandığında ortadaki üçlünün (Necip, Ernts, Guti) nasıl oynaması gerektiğinin örneklerini veren, alanı doğru kullandıkları için stoperlerini rakiple tehlike yaşatacak biçimde karşı karşıya bırakmayan, İbrahim Üzülmez ve Hilbert’le kanat bindirmeleri yapabilen Beşiktaş’ı seyrettik ilk yarıda. Bunda Sivas’ın yavaş oyunu, Mehmet Yıldız’ın modası geçmiş santrfor tipi, savruk defans görüntüsü elbette ki, rol oynadı. Ama ikinci yarı, ilk yarıdaki saydıklarımızın tamamını unutan, oyundan kopan futbol yanlışlarıyla dolu Beşiktaş’ı seyrettik. Önce tribünler maçtan kopup gecenin dışına çıktılar ardından da Beşiktaşlı futbolcular.
Rıza hocanın Suarez hamlesi ile Mehmet Yıldız’ı da daha geriye çekmesi, Schuster’den cevap almadı. Sıkıntılı anlar gelmeye başladı. Değişiklikler geç yapıldı. Kaçacak gibi olan 3 puan biraz da şansla son dakika kuyruğundan yakalandı.
İki not: 1) Rüştü varsa başkası düşünülmez. 2) Tolga Özkalfa bu MHK’nin başını derde sokar.
‘’Hagi hesabı‘’
Maç öncesi yazımıza, derbinin sonucunun Galatasaray’ın Fenerbahçe’yi ne kadar oynatmayacağı belirler demiştik... Ve eklemiştik; takım savunması iyi olmadan, oyun boyunu kısa tutmadan ve önde oynamadan Saracoğlu Stadı’ndan puan çıkarmak zor öngörüsünde de bulunmuştuk.
Hagi dün gece zor süreçin sonunda bu planları futbolcularına belli ki, iyice anlatmış, ezberletmiş... Kanatları çok iyi işleyen Fenerbahçe’yi, koşan diri adamlarla oralardan tıkamak Sarı-Lacivertliler’in yüzde 60 gol bulmasını engellemekti. Doğru bir tercihle Cim Bom önce oraları tıkadı, sonra da rakibinin beklemediği kadar ofansif anlamda topu öne taşıyarak oynama akıllığını gösterdi. Fenerbahçe beklemediği bu baskı karşısında refleks olarak karşı kaleyi değil, önce kendi kalesini korumayı düşününce esas etkili olan önde çabuk adamlarını kullanamadı. Emre ve Topuz da çoğalarak gelen Galatasaray hücumlarında stoper arasına çok gömülünce, özellikle ilk yarı çok pozisyon bulan, oyunu da kontrol eden Sarı-Kırmızılılar oldu. Neill akıllı işler yaparken, Mustafa Sarp, Emre ve Alex’i hep ilk karşılayandı. Ayhan, hem solu hem Misimovic’in aksayan alanını iki kişilik kontrol etti. ’Bu Elano niye unutulur’ diye yazıyorduk. Dün gece o da bizi haklı çıkartacak kalitede işler yaptı. Topuz ve Emre, Alex’ten uzaklaşıp, pas trafiği işlemeyince Galatasaray’ın yorulmasından başka çaresi kalmayan Fenerbahçe’ye Hagi 60’tan itibaren diri adamları sahaya sürerek önlem aldı.
8 haftadır yapamadıklarını 9. haftada bir takım yapıyor ve kimsenin umudu yokken Aslan gibi mücadele ediyor ise, bunda ‘Hagi’nin hesabı’ ile Tugay’ın aklının önemli payı vardır.
‘’Seken top‘’
Daha 3. dakikada Bobo, Nobre ve Nihat aynı golü hep birlikte kaçırınca, Porto tedirgin olur, daha kontrollü ve geriyi çok riske etmeden oynar zannettik ama, Portekiz’in lideri bildiği neyse 90 dakika onu oynadı. Mourinho’nun eski yardımcısı, Porto’nun genç teknik adamı Boas, eski Mourinho dönemindeki gibi, futbolun doğrularını her anlamda yapan bir takım yaratmış. Bu tip takımların karşısında, özellikle bizim ülkemizde oynanan futbol temposuyla oynamak çok zor. 60 dakika onların temposuna biz de karşılık verebildik.
Sonra rakip 10 kişi olmasına rağmen yine biz oyundan düştük. Maç öncesinde, Porto’nun iki silahına hep dikkat çekmiştik. Başımıza dert olanlar da bu iki futbolcu oldu. Fırsatçı Falcao ve yaratık sayılabilecek Hulk, ‘seken top’larla maçı da bizim grup liderliğini de kopardılar. Beşiktaş, maçın üçte ikisini Türkiye Ligi temposunun iki vites üstünde oynadı. Hilbert ve Üzülmez, iki kanadı müthiş kullandılar. Tabata, özellikle ilk yarıda günümüz futbolunun düşünce zenginliğindeydi. Bobo, önde top sakladığı anlarda, Nobre ile birbirlerine yaklaşıp ikiye bir yaptıklarında, güzel görüntüler verdiler. Toraman’ın çabukluğu, Ernst’in inatçılığı ama en önemlisi tüm Beşiktaş takımının 2. golü yiyene kadar, çabuk düşünüp çabuk uygulayan, rakibin temposuna aynı şekilde karşılık verebilen oyun güzellikleri, kişisel hatalarla kötü skoru getirdi. Bu tip maçlarda, kalitesi düşük oyuncuların yaptığı basit ve kişisel hatalar sonucu etkiliyor. Hakan’ın ilk goldeki artık dizi film haline gelen hatası, Zapo’nun, ‘stoperin top sektirmeden ilk müdahaleyi yapma’ temel kuralını unutması ile gelen bu mağlubiyet, Beşiktaş’ı çok sarsmamalı, sadece puan kaybına üzülmeli. Çünkü bu takım sakatlarını da sahaya sürdüğü gün, bu skor her an terse de dönebilir.
‘’Hüsran gecesi‘’
Şampiyonluğa oynadığını iddia ediyorsun ama ortadaki tablo hiç de söylenilen, iddia edilen gibi değil. Ligin tepesindeki 2 rakibin puan kaybediyor... Üstelik de zirvenin en iddialı olanları.. Sen sahaya çıkıyorsun, rakiplerinin kaybını kendine avantaj olarak yazdıramıyorsun. Bu işte bir yanlışlık var!! Hatta bir değil birden çok yanlış var !...
Ümit hoca ve ekibinin alkış hakkını teslim edelim. Futbol adına doğruları yaptılar. Gelelim Cim Bom’a. Daha 4. dakika, yardımcı Serdar Akçer’in heyecanlanıp abuk sabuk kaldırdığı aceleci bayrak ile devam eden pozisyonda golü yiyorsun. Öncelikle, düdüğü duymadan duran futbolculara fatura çıkarılmalı. Sonra da konsantrasyonu çukura düşmüş bu takımın durumu sorgulanmalı. Her maç öncesi, Rijkaard ve ekibi rakibi iyi analiz etmemiş diyoruz. Dün gece de aynı film vardı. Orta sahası mücadeleci, önde iki çabuk golcüsü olan A.Gücü’ne defalarca pozisyon verdiler. Metin Akan ve Sestak, düğünde bile bu kadar rahat piste çıkıp dans edemezlerdi. Ufuk’un atıldığı pozisyondan bir önceki golde, aynı kademe hatasını yaptılar. Kenardan çıt çıkmadı, film seyreder gibi seyrederlerken Ufuk’ta atıldı. Ne zamanında oyuncu değiştirme de isabet, ne oyun içinde sisteme müdahale vardı.
Sarı-Kırmızılılar, topla çok oynamayı puan zannediyorlar herhalde. 44 pasla gitmek istedikleri rakip kaleye, A.Gücü 4 pasla gelirken ders de almadılar önlem de! ‘Misimoviç ne iş yapar’ diye sormuştuk daha önce. Dün gece anladık, ‘hiç bir şey yapmamak’ görevi. Cim?Bom, 10 kişi değil zaten 9 kişi kaldı onunla birlikte. Tribünler parçalanmış, takım kopuk kopuk. Bakalım bu dizinin sonu nasıl bitecek!
‘’Emekli futbolu‘’
Berlin’de grup birinciliği için önemli bir şansı ayağımıza gelmesine rağmen, beceriksizlikle, isteksizlikle, konsantrasyon eksikliğiyle teptik. Bunları okuyunca ‘iyi oynadık, pozisyon kaçırdık, topun hakimi bizdik’ filan gibi şeyler aklınıza gelmesin. Meselenin aslı, kötü Alman takımıdır. Dünya Kupası yorgunu, kötü dönem geçiren rakibimizin bir daha böyle yakalanmayacağıdır.
Enteresan bir kadroyla sahadaydık. Hiddink, Alman futbol dilini anlayabilenler ile çok koşan, rakibe pas yapma imkanı bırakmayan, topun arkasına çabuk geçen, rakibin ayağındaki topa çoğalarak pas trafiğini engelleyen, orta saha özellikli çok oyuncuyla sahaya çıkarmıştı takımı. Ters ayaklı Sabri’yi sola koyup, Müller’in içe kat edişlerini de engellemeyi düşünmüştü... İlk on dakikada önde baskı yaparak, topu kaybetmeden bizde daha çok kalmasını sağlayarak, oyunun başında dengeyi kurduk. Sonrası ise anlamsızlık manzumesi gibiydi. Geriye yaslandık, Almanlar’a ‘kalemizin önüne gelin’ diye davetiye çıkardık, akılsızca pozisyonlar alıp rakibe hem moral verdik, hem de gol ümidi! Onlar da ne de olsa Almanya, emekli temposunda oynamalarına rağmen bu daveti kabul ettiler. Kalemizi de bolca ziyaret etmiş oldular.
Rölanti oynayan rakibe, ondan daha düşük tempoda karşılık vermeye çalıştık. Öne hızlı çıkan oyuncumuz yokken, uzun top atmayı denedik. Geride çok kalıp, kendi ceza sahamız içinde 7 kişiyle, 2 Alman’a pozisyon verme becerisi de (!!) gösterdik!.. Ruhu kaçmış, daha baştan kadro yapısıyla kopuk kopuk oynayacağı belli olan bu milli takım, bizim alıştığımızın dışında görüntü veriyor, dikkat... Azerbaycan maçı olduğu için isimlere girmedik, o hakkımızı daha sonraya sakladık.
‘’Güneş kazandı‘’
Büyük takımların hafta arası maçları mazeret teşkil etmez. Kadro derinlikleri oyunun sonucunu değiştirecek futbolcu sayısının çok olması, onların avantajıdır. Ama bir şartla; hangi maç olursa olsun, rakibimizi iyi analiz etmeniz sahada ona göre kadroyla bulmanız gererkir. Maç öncesi iki takımın teknik heyetleri rakiplerinin 11’lerini ve taktik anlayışlarını çözmek isterler.
Şimdi dün geceyi düşünelim... İki takımın sahaya sürdüğü 11’lere bakalım; hangi teknik kadro rakibin 11’ini daha kolay tahmin edebilir ve taktik anlayışını daha rahat çözebilirdi?.. Cevabı elbet ki, Şenol hoca ve ekibi olmalıdır. Tahmin ettiği kadro tahmin ettiği gibi sahadaydı. Oysa Trabzonspor teknik heyeti riskleri daha fazla alan, maça özel çalışan taraftı. Hem fizik dirilikleri hem de mutlak puan ihtiyaçları bir araya gelince, Beşiktaş’ın bu haftaya kadar olan en önemli özelliği taktik disiplin ve topa çok sahip olarak oynama özelliklerini Avni Aker’de yok etmesini bildiler. Şenol hoca, önde oynayan Beşiktaş’ı dün gecenin en iyisi diyebileceğimiz Selçuk’un aralara atacağı doğru ve çabuk paslarla gol bölgesinde yakalayabileceğini hesap etmişti. Burak, Yattara ve Teofilo’yu kullanmayı hedeflemişti. Umut, Jaba ve Alanzinho’yu riskli ama doğru bir kararla kenarda oturttu. İlk 25 dakikada final paslarını doğru değerlendirebilseydi Trabzonspor, Güneş’in hesabı tutardı. Aslında bu kadar pozisyonlu maçtan bu kadar kısır skor çıkmamalıydı. Daha çok koşan, alanı daha iyi kullanıp rakibe az top yapacak yer bırakan, ilk toplara ilk hamleyi yapan Beşiktaş’ın dinamosu Ernst’ün pas trafiğini önceden engelleme akıllığını sahaya yansıtan Trabzon mükemmel olmasa da futbol adına emek koyarak maçı kazandı.
‘’Senegal dansı‘’
Sami Yen’deki Kasımpaşa maçının skoru güzel, futbolu kötü ve düşündürücü görüntüsü, Saracoğlu’nda hem skor olarak hem de futbol adına doğruya ve olumluya dönmüştü dün gece...
Aykut hoca, geçen haftanın ilk yarısının sonunda ipini çektiği iki umursamaza Gençlerbirliği karşısında ilk 11’de yer vermeyip kendi adına doğru yapmıştı. Bu konuda hoca bildiği yolda kararlılıkla devam etmeli, takım disiplini dışında hareketleri olanları, oyun içinde Fenerbahçe forması giydiğinin farkında olmayaları, laubalilik yapanları, kaptırdığının peşinden koşmayıp sadece seyredenin gözünün yaşına bakmadan yan tarafa çekmeli. İlerleyen haftalarda Fenerbahçe bu disiplini sağladıkça elindeki kadro derinliği de böyle oldukça mutlaka kazanan ve şampiyonluk için adını sıkça gündemde tutan taraf olacaktır. Yönetim de sonuna kadar şartlar ne olursa olsun buna destek olup, futbolculara pabucun pahalı olduğunu, terini akıtanın, aklını sahaya koyanın, hocanın istediğini yapanın sahada olacağını anlatmalıdır.
Gençlerbirliği’nin sıkça oyunu kestiği Fırat Aydınus’un düdük çalmaktan nefesinin kesildiği daha ikinci saniyesinde faulle başlayan maç; dün gecenin iyi çalışan kanadından gelen Caner ortası ve ‘bay golün’ kafasından gelen golle Fenerbahçe adına rahatladı.
Caner-Dia tarafı, Gökhan Gönül-Topuz tarafından daha doğru işledi. Dia’nın açtığı alanları Caner akıllıca kullandı. Gençlerbirliği’nin gol yemesi için takım defans bütünlüğünü bozmak gerekirdi. Bu da ancak oyunu yana doğru açıp, sıkıştırdıkları alanları Niang ve Alex’le kullanarak olurdu. Öyle de oldu. Dün gece Sarı-Lacivertliler’in futbol doğruları daha çoktu... İlerleyen haftalara umut taşıdılar... İki Senegalli’nin ‘dans’ eder güzellikteki oyunuyla galibiyete ulaştılar.
‘’Kısa gece‘’
Uzunu süreceğini, çekişmeli geçeceğini, mücadelenin fazla olacağını, Galatasaray’ın kazanmak için, Belediye’nin de prestiji adına kora kor mücadele yapacağını düşündüğümüz, zevksiz futbol gecesi kısa sürdü. İlk 13 dakikada Sarı-Kırmızılılar, futbol adına doğrularla başladılar. İlk sinyali ikinci dakikada verdiler. Beşinci dakikada gelen erken gol, sonra da Rızvan’ın acemiliğinden kazanılan penaltıyla 13 dakikada maç koptu... Futbol doğruları bitti...
Rijkaard dün gece BŞB’nin çok koşan, çok mücadele eden takım kurgusuna, fizik diriliği olan, mücadele gücü yüksek, top kaybından sonra kaybettiğini kovalayan, daha doğrusu kovalayacağını düşündüğü kadroyla çıkarmıştı takımını sahaya. Ama bugüne kadar seyrettiğimiz en kötü İ.Belediyespor dün gece Sami Yen’deydi. Ne istekleri vardı, ne konsantrasyonları. Galatasaray da bulunca böyle helva gibi rakibi, skorda üstünlüğü kolayca yakaladı. Bunlar maçın skor kısmı. Gecenin yıldızı elbette ki Baros. Havada karada gol atıyor, tribünleri ayağa kaldırıyor. Topla hızlanıyor, topsuz alanda rakiplerini rahatsız ediyor, sırtı dönük top saklıyor... Ya sonrası? Sakatlanınca yerine adamı yok. Şampiyonluğa oynayacak kadroda beş hafta sonunda, hala elle tutulur bir sistem ve oyun kurgusu da yok...
Pino kanatta oynuyor, adam eksiltemiyor. Misimoviç kilolu, temposu düşük. Tek pas oynamaya çalışıyor, yanına geleni yok. Cana ise neden oynamadığını bu maçın CD’lerine bakarak anlayabilir. Takımın ilacı Elano’dur. Brezilyalı’yı kaybetmek yerine Misimoviç bölgesinde onun futbol aklını kullanmak yöneticilik-teknik adamlık hüneridir.