Arama

Popüler aramalar

‘’Feda derbisi‘’

Selçuk’tan çıkan uzun nokta paslar, Galatasaraylı forvetlerin defans arkasına ısrarla yaptığı koşular, CimBom’un maç öncesi oyun planlarının sahadaki yansımalarıydı. Emre Çolak-Selçuk ikilisi, düşünsel ve yaratıcı paylaşımlarını sahaya mükemmel yansıtırken Melo onlara fiziksel destek veriyordu. Umut’un diriliği, Elmander’in boş alan açması ve Galatasaray’ın top kaybı olmaksızın pas yapması, Beşiktaş’ı ilk 45 dakikada bunalttı, zorladı...

İlk 45 dakikadaki Beşiktaş, rakibi oynatmamayı hedeflemişti. Ama oynunun diğer yönünü unutmuştu. Bu da Siyah-Beyazlılar adına sadece savunmacı ve kısır bir görüntü yarattı. Enteresan olan Galatasaray’ın oyun olarak maçı koparacağı anlarda inanılmaz hatalarla, kalesinde gol görmesiydi.

Beşiktaş, rakibin hatalarıyla bulduğu gollerin arkasından çok çabuk gol yemese belki skoru daha rahat koruyabilirdi. İkinci yarı Melo-Amrabat değişikliği, Emre Çolak’ın ortaya geçişi, pasif olan Hamit’i iyice çökertti. Beşiktaş, ürkek futbol yerine ‘Feda’ yılının gereğini sahaya yansıtmaya başladı. İlk yarıdaki gibi etkili oynamayan Eboue tarafı, Siyah-Beyazlılar’ın hücum alanı oldu. Zaten solbek yarası hiç bitmeyen Cim-Bom, oradan da çok hücum yemeye başladı. Fernandes, tek başına oyunu istediği gibi yönlendirdi.

Holosko ise onu satmak isteyenlere isyan edercesine gol atarken de, önlü arkalı çalışırken de parlayan görüntüdeydi. Görünmeyen kahraman Toraman, çalışkan Veli Kavlak ve Olcay Şahan, Siyah-Beyazlıların öne çıkan isimleriydi. Golleriyle de mücadelesiyle de verilen penaltısıyla da renkli bir derbi oldu.

27 Ağustos 2012, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Kadıköy'e taşıdık‘’

Koşan ve etkili adamlardan ön bloğunu oluşturmuştu. Selçuk, Cristian, Sow ve Kuyt önde baskıyı daha maçın başında inatla yapacaklarını gösterdiler. Topal da arkada sigorta görevi görüyordu. Maçın büyük bölümünde de Fenerbahçe düşündüğünü, istediğini sahaya yansıtmasını bildi. Selçuk önemli işler yaptı Kuyt ile birlikte.

Kuyt attığı golün dışında Fenerbahçe’ye her şeyini vererek oynuyor, oyun karakterini 90 dakika sahaya yansıtıyor. Aykut hocanın kadrosunda sadece Sow ile ilgili soru işaretimiz var..! Eğer sol kanata çekerek Sow’u oynatacaksanız, Stoch o pozisyonda rakibi daha çok rahatsız eder ve süratli olduğu için tedirginlik yaratıp geriye yaslayabilirdi. Spartak Moskova futbolun basit ama etkili oynanabileceğini gösteren bir ekip. Çabuk düşünüyorlar. Daha iyisini yapacağım diye vakit kaybetmeden doğru pasları hızla oluşturuyorlar. Bu tip rakiplerle sahanızda oynamak risk faktörü taşır. Çabuk çıkışlarına ve sahayı doğru kullanışlarına anahtar bulmak zorunda olduğumuz Saracoğlu gecesi yaşayacağız. Moskova’da iyi yaptığımız şey lige erken başlamış, fizik durumu iyi olan rakibe karşı çok az pozisyon vermemizdi. Bunda Selçuk’un göbeği kontrol etmesi kadar, dörtlü defansın doğru kademeyle savunma yapması da etkili oldu.

Moskova gecesini daha çok oynatmama düşüncesiyle tamamladık. Oynatmayalım derken, biz de oyun kurmakta rakibi baskı altına alıp kale önünde pozisyon bulmakta zorlandık. Kadıköy’de daha çok gol için yükleneceğimiz anlar bu tip takımlara kontra pozisyon bulma imkanı verirler. Cristian’ın gömülerek oynadığı anlar rakibin bizim kalemizde etkili olduğu pozisyonların oluştuğu dakikalar oldu. Kontrollü oynarken gol yedik. Çok doğru zamanda golü bulduk. Kontrolü kaybettiğimiz anda gelen gol bizi sıkıntıya soksa da Kadıköy gecesi Şampiyonlar Ligi’nin kapısını açacak gece olacaktır.

22 Ağustos 2012, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Son dakika!‘’

Kasımpaşa maçı ligin ilk maçı da olsa beklenilen ve bilinen bir Galatasaray’ın kupa sonrası kendini gösterdiği, tribünleri ayağa kaldırdığı bir maç olmalıydı. Ama öyle olmadı. Sarı-Kırmızılı taraftarların yüreği ağzına geldi, ‘Biz de modaya mı uyuyoruz, 1-1’e mi takılıyoruz’ diye zor bir geceyi tamamladılar. Oysa Cim Bom Kasımpaşa maçını daha performansı yüksek, daha ciddi ve daha konsantrasyonu yüksek oynayabilmeliydi. Dün geceki Galatasaray’ın görüntüsü bunlardan uzaktı.

Kasımpaşa’nın da hakkını yemeyelim. Kırılgan olmayan iyi bir takım yapmışlar. Oyunun her dakikasını dirençle oynamaya çalışıyorlar. Buraya kadar tamam ama Selçuk İnan-Hamit üretkensizliğinin dün geceye yansıması olmadı mı?! Toparlandı dediğimiz Aydın bu kadar görüntü dışında, bulanık kalmalı mıydı... İşin enteresanı Kasımpaşa maçın başını ve sonunu iyi oynadı ama golü Galatasaray’ın oyuna hakim olduğu dakikalarda buldu. Bir soru da burada soralım: Galatasaray gibi bir takım duran topta iki stoper arasında İlhan Eker’e böyle bir kafa vurdurur mu?

Fatih Hoca Galatasaray’ın çok güvendiği orta saha hakimiyetini bir türlü kuramadığını görünce Emre Çolak’ı sol kanattan ortaya alıp oyuna eline değdirdi. Hamit’i de kenara alıp rakibin o kanadına bindirdi. Akılıca bir plan yaptı. Bu da kısmen tutu. Geçen seneki hastalık Galatasaray’ın sağı hücum ediyor, Hakan Balta tarafı seyrediyordu. Bu sene aynı çarpık görüntü hala devam ediyor. Melo-Amrabat dahil olunca elbette ki cezalı ve sakatlar da dönünce işler daha da düzelecek. Yine de tam oturmuş takım dediğimiz Galatasaray dün gece beklenenin uzağındaydı. Umut Galatasaray’ın umudu olmaya devam ediyor.

21 Ağustos 2012, Salı 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Çığlık çığlığa!‘’

Avrupa yolunu kestirmeden açmaya çalışan iki takımın mücadelesinde kırılma noktası, 45. dakika düdüğünün çalınmasının sonrasında oldu. Burak Yılmaz, Ernst ile girdiği mücadelede ceza sahasında anlamsızca kendini yere bırakıp, bu seneki performansına ters düşen davranışıyla rakibinin gırtlağını sıktı. Halbuki iki takım da, futbol adına sadece ‘futbol oynuyorlarmış’ gibi yaptı. Üç pası bir arada göremedik. Yalan rüzgarı gibiydi. Hadi Beşiktaş’ı anladık: Çok alıştıkları Veli ve Fernandes yoktu. Dolayısıyla topu tutup, oyun kuracak adamı da kalmamıştı. Aldıklarını Quaresma’ya atıp, ondan medet umdular. O da zaten bildiğiniz gibi; kendi çalıyor, kendi oynuyor. Pektemek’in dikine gidişleri de kısa sürünce, Almeida’da yalnız kalınca, Beşiktaş için bu skor normal oldu. Ama Trabzon 11 kişiyken, daha koordineli olmalıydı, oyuna ağırlığını koymalıydı. Top daha çok misafir takımda kaldı. Bunun da sebebi; Zokora ve Colman’dı.

Gecenin ilginç tarafı; etkisiz Holosko ile Trabzon’un etkisizi Olcan’ın golleri bulmasıydı. İçimizden ‘oh be’ demek geliyor. Izdırap çektirilen sezonun, ızdırap çeken futbolcularıyla sondan bir önceki maçı geride bıraktık. Avrupa yoluna çıkan Trabzon’a inançları için tebrik ve başarılar...

12 Mayıs 2012, Cumartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Kendi evinde!‘’

İki ayrı 45 dakika, iki ayrı Galatasaray ve Beşiktaş seyrettik. Birinci yarının topa hakim olup, oyunu kuran ve sahada istediğini yapanı Galatasaray’dı. Diğer yarıda ise rakibin dengesini bozup, oyununu kabul ettiren Kara Kartal’dı. Bunun sebebi, Sarı-Kırmızılılar’ın doğru kadroyla başlayıp, Beşiktaş’ın yavaş ve tembel oyuncularla sahaya sürülmesiydi. İkinci yarı ise Tayfur hoca doğru hamle yaptı, Galatasaray kulübesinden ise, doğru karşılıklar gelmedi. Simao ve Fernandes değişikliği Pektemek ve Holosko ile harekete dönüştü. Bir türlü rahat edemedikleri orta saha, daha çalışır olduğu gibi, Galatasaray’ın iki stoperini de sağa ve sola sürükledi Siyah-Beyazlılar. Galatasaray’ın kötüsü Hakan Balta’yı Quaresma adeta çitiledi. Onun önüne oynayan Galatasaraylı oyuncular bir türlü kademeyi yapamadılar. Holosko da bindirmeye başlayınca, maçın görüntüsü Siyah-Beyaz ağırlıklı oldu. Veli gecenin görünmez kahramanlarından biriydi. Quaresma ise her Galatasaray maçında olduğu gibi, rakibi çok zorladı.
Galatasaray kenar yönetiminin hamlelerine bakalım: Önde top tutan Elmander’i çıkardılar, tepkisiz Baros’u bıraktılar. Sabri’yi sokup, orta sahayı kalabalıklaştırıp, Engin’i göbeğe çekip, Riera’yı sola aldılar, ama ileride top tutamadıkları için bu planlarının iflas ettiğini görmedik. Bol pasla rakibi soğutacaklarına çok pas kaybıyla şoka girdiler... Hata yaptılar, hatta zincirleme hatalar yaptılar.
Anlaşılmaz olan; önde giden takımın kimyası bu kadar neden bozuluyor? Elmander çıkarken, başta Hasan Şaş, kulübenin arkasındaki Galatasaraylılarla neden kavga ediyor? Kendi evinde Süper Final serisinde 7 puan kaybedersen, geçmiş 34 haftaya yazık edersin. Arena’da maç kazanamazsan şampiyonluğu zora sokarsın. Geceye Tayfur hoca damgasını vurdu. Aslında değişen bir şey yok. Üç puan da önde gitsen, 1 puan da önde gitsen, ipi göğüslemek istiyorsan, alman gereken sonuçlar aynı...

07 Mayıs 2012, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’3'lük!‘’

Dengeleri gol bozdu. O ana kadar sahada gözükmeyen Quaresma, Hilbert’in uyanıklık yapıp, çabuk kullandığı tacın ve kendisine gelen pası etkili ortalayarak tam da devre biterken attırdığı gol, ilk yarının hakimi gözüken Fenerbahçe’nin oyun stratejisini bozdu. Santrası bile yapılamadı ve Sarı-Lacivertliler, oyunu dinlendirip, ikinci yarıda bulmayı düşündükleri golü beklemedikleri anda kendi kalelerinde gördüler.
Aslında maç, 60. dakikaya kadar oyunanıyormuş (!) gibiydi. Temposu düşüktü, organize atak çok oluşmuyordu. Bunda Beşiktaş’ın özellikle Ernst’le Alex’i kilitlemesinin ve kendi sahalarına çabuk dönmelerinin etkisi vardı. Simao sahanın tembeliydi. Quaresma ise 90 dakikanın çoğunda takımı adına değil, kendine oynuyordu. Ama Beşiktaş’ın işçileri vardı: Ernst, Fernandes kalitesi fazla olmasa da her yere yetişmeye çalışan iyi niyetli Veli, gençliğini sahaya yansıtan İsmail, ilk maçın talihsizi Egemen ve soğukkanlı müdahalesiyle takımını arkadan yönlendiren Toraman ve yarı sakat olmasına rağmen maçın kırılma anı olabilecek, Cristian’ın topunu çıkaran Cenk, ‘Biz de varız’ diyen Siyah-Beyazlılar’dı.
Birgün önceki maça da bakınca, dün geceki oyunun temposunu da görünce, ligin KDV’si sayılan bu Süper Final’de haftada iki maç takımlara yaramıyor... Stres katsayıları da artıyor, fizik güçleri de düşüyor. Dün geceki Beşiktaş, Saracoğlu’ndaki Beşiktaş’tan daha temposuz ve dirençsizdi, ama karşısındaki Fenerbahçe’de bir önceki maçın çok isteyen, çok saldıran görüntüsünde değildi. Maçın sonlarında Beşiktaş daha farklı skora ulaşabilirdi. Neticede 3’te 3’le gelen Fenerbahçe ilk 3 puanını kaybetti, 3’te 0’la gelen Beşiktaş ise ilk 3 puanını aldı. 70’ten sonra oynadıkları futbol ve aldıkları 3 puan ile yaralı Kartal’ı tekrar uçuşa geçiren Tayfur hoca ve ekibini tebrik ederim.

04 Mayıs 2012, Cuma 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Stres tüneli!‘’

Futbol aklını sahaya yansıtamayan Sarı-Kırmızılılar, durduk yerde daha zor günlere ve daha stresli maçlara gidiyorlar. Aslında böyle olacağı da belliydi. Önlemi de maçtan önce alınmalıydı. 4 gün önce oynadığı Trabzonspor ile aynı kadro, aynı taktik anlayışla bir kez daha galibiyet umdular. Ama unuttukları, bu stres tünelinin dışında yapmaları gereken futbol oynamalarıydı. Oynamadılar, oynayamadılar. Trabzon’un set oyununu, ayağa paslarla çabuk ve doğru pas tercihleriyle yön değiştirerek bozmalıydılar; ama bir türlü topa sahip olamadılar, oyunu kuramadılar. Bunda Trabzon’un akıllı ilk hamleleriyle öncelikli rakibi döndürmeden basma anlayışı etkili oldu. Bir de hakem Özkalfa bu taktik faullerle tatlı-sert oyun kesmeye müsaade edince Cim Bom alışık olduğu pas trafiğini yakalayamadı.

Mücadele etmezsen, tempo koymazsan böyle bir seride rakiplerini alt edemezsin. Koskoca bir ilk yarı; bir cılız Necati kafası, Emre frikiği ve Engin şutu dışında pozisyonsuz geçti. Trabzon kısa topla çıkmaya çalışan rakibini, sahayı doğru kullanarak sıkıştırdı. Uzun topa mecbur bıraktı. Onda da çıkana kadar Mustafa Yumlu ve Giray, Elmander ve Necati’yi etkisizleştirdiler. Araya atılacak toplarla, öndeki çabuk adamlarıyla defans arkası koşu yaparak Galatasaray’ı sıkıştırmak isteyen Trabzon, zaman zaman bunları yapabildi. Oyunun son bölümünde Fatih hocanın yaptığı değişiklikler ileri uçtakilerin skora etki edeceği umuduyla idi. Oysaki Galatasaray’ın sorunu, ileri uçtakileri gol pozisyonuna sokamamaktı!!

Son söz: Zekeriya abi, ne futbolseverlere ne de Tolga’ya eziyet etmeyin, ona maç vermeyin. Başka bir statta bambaşka olaylarla karşılaşırsınız. İyi insan olabilir, ama kötü hakem.

03 Mayıs 2012, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Son maçta tam tersi olacak!‘’

Aslında beraberlik Galatasaray’ın işine gelirdi. Ancak şampiyonluğu bir an önce ilan etme isteği, Fenerbahçe’nin ekmeğine yağ sürdü. Puan farkı korunarak Kadıköy’e gidilirse, Arena’daki mücadelenin tam tersi bir maç yaşanacaktır.

Galatasaray’da şimdi yapılması gereken, teknik heyetin son derbiden dersler çıkarması, futbolcuların da söylenenlere kulak asmadan, paniğe kapılmadan hazırlıklara devam etmesidir. Cim Bom bu baskıyı kaldıracak kaliteye sahip.

1- Derbinin üstün oynayan tarafı Galatasaray’ı mağlubiyete götüren faktör neydi?


Galatasaray, bekleyerek oynayan rakibinin tuzağına düştü. Aslında beraberlik, 5 puan farkı korumak Galatasaray’ın işine gelirdi. Telaşlanan ve galibiyeti yakalamak için saldıran tarafın Fenerbahçe olması gerekirken, Galatasaray bir an önce 3 puanı alıp şampiyonluğunu neredeyse ilan etmek isteğiyle kontrolsüz oyuna dönünce, Fenerbahçe’nin ekmeğine yağ sürüldü. Oysa ki Arena’ya gelen Sarı Kanaryalar, Galatasaray’ın arzulu ve istekli oyununu kırmak için oyunu soğutacak derecede yavaş hareket ettiler. Adeta yürüyüş temposuyla ama sahayı doğru kapatarak, rakibi oynatıyormuş hissiyle saldırdılar. Ortadaki tehlikeli huniyi daraltarak Elmander’in duvar pası yapmasını veya dikine kaleye dönmesini zorlaştırdılar. Kanatlara Galatasaray’ı mahkum edip, o kanatların arkasına adam kaçırarak çok fazla işlememesini sağladılar. İleri ucu ve kanatları kısıtlı alana hapsedince top yapma yüzdesi fazla gibi durmasına rağmen Galatasaray bir türlü istediğini alamadı. Bu söylediklerim ilk 45 dakika için geçerliydi. İkinci 45 dakikada Galatasaray gidenin ne olduğunu anlayınca baskıyı daha da artırdı. Bu sefer de kontrolü elden bıraktı. Şimdi herkes ‘Galatasaray’ın 9 gol pozisyonundan 3-4 tanesi gol olsa bunları söyler miydiniz’ diye soruyordur. Doğrudur, bunlar o zaman belki bu kadar konuşulmayacaktı ama futbol sonuç oyunudur. Üstelik final grubu, ismi üstünde final maçıdır. Oynadığınız iyi futbola, pozisyon bolluğuna değil, maçın sonucunda yazdırdığınız puana bakılır.

2- Arena’daki olumsuz tablo, bundan sonraki maçlarda ekstra puan kaybı yaşatır mı?


Galatasaraylı futbolcu ve taraftarların kafasında inandıkları bir doğru var; bu da bir garabet olarak sonradan keşfedilen ve söylenmeden uygulanan Süper Final grubunun, aslında Galatasaray’ın haklarını gasp ettiğidir. Eğer Galatasaraylı futbolcular ve taraftarlar buna takılırsa, hak edilen şampiyonlukları bu tip bir organizasyon çarpıklığı ile alınıyor diye düşünürlerse bundan sonraki süreci zor geçirirler ve önde girdikleri yarışı geride bitirirler ki, bu da aslına bakarsanız onların hakkı değil. Şimdi önemli olan 2 yol var. Öncelikle hafta sonunda geride kalan maçın yanlışlarını doğru analiz etmeli teknik heyet ve sahada 45 dakika uyur gezer pozisyonundaki futbolcular kulaklarını dışarıya tıkamalılar, sadece içlerinde doğruyu aramalılar. Lige heyecan geldi diye dışarıdan yapılan yüksek sesli propogandaya kulak asmamalılar, paniğe kapılmamalılar. Hem Fatih hocanın hem de Galatasaray’daki futbolcuların çoğunun tecrübesi bu baskıyı kaldıracak kalitede ve kapasitede. Şimdi Galatasaray’ın olmazsa olmazı bundan sonra maçlarını kazanmak olmalıdır. Son maçın sonucu 3 puan kaybı da olsa, liderlik ve puan avantajı hâlâ Cim Bom’dadır. Bu da unutulmamalıdır.

3- İş son maça kalırsa, Galatasaray Kadıköy’de kupayı kaldırabilir mi?


Galatasaray’ın şanssızlığı, bugüne kadar benim hatırladığım hiçbir Fenerbahçe maçında kötü oynayarak şansının yardımıyla kazanmış olmamasıdır. Galatasaray derbilerde hep çok üstün ve iyi oynayarak galip gelmiştir. Hem bu şanssızlığı kırmak hem de bu gerçeği görmek açısından, Saracoğlu’ndaki esas final maçında Sarı-Kırmızılılar baskıdan uzak, kendilerini mental olarak kitlemeyen ama ne istediğini bilen bir hazırlık ile çıkmalılar. Saracoğlu’ndaki maç Arena’dakinin tersi olacak. Bu puan farkı korunarak son maça gidilirse, yenmek zorunda olan Fenerbahçe, maçta bir boş an yakalayıp gol atmak için değil, her anında gol bulmak için saldıracak ve bu maçın tersi bir senaryo ortaya çıkacaktır. Zaten her iki takımın Kadıköy’deki maçına bakarsanız, Sarı Kanaryalar hep yaptığını yapıp müthiş bir tempoyla öne geçtiler, sonra da skoru tutmaya çalıştılar. Ama diri ve inançlı Galatasaray buna izin vermedi. Belki son final maçı bu kadar erken golle başlamayacak ama Galatasaray fizik üstünlüğünü 90 dakikanın sonuna kadar Saracoğlu’nda mutlaka sahaya yansıtacaktır.

4- Maç sonundaki sevinç gösterilerini olgunlukla karşılayan taraftarlar için ne söylersiniz?


Galatasaray seyircisi bence bu senenin Fair Play ödülüne layıktır. Maç önündeki desteğin önemli bir hayal kırıklığıyla yaşanmasına rağmen maç sonunda da devam etmesi, futbolcularını alkışlamaları, maç süresince küfürsüz tezahüratları, sahaya yabancı madde atmamaları, rakiplerini bu kadar gerginliğe rağmen kötü tezahürat ile sıkıştırmamaları ve en önemlisi de kendi sahalarındaki bu mağlubiyete rağmen maç sonundaki provokatif ve anlamsız futbolcu sevincine tepki vermeyip stattan çıkmaları, bizce önümüzdeki günlerin ve kötüye gidiyor dediğimiz futbolun umut meyveleridir. Bu örnek davranışından ötürü bilinçli taraftar profili çizen Galatasaray taraftarı hafta sonunun futbol adına alkışı hak eden grubudur.

Can Çabonoğlu

24 Nisan 2012, Salı 12:00
YAZININ DEVAMI