‘’Erkekler daha zevk veriyor !‘’
İsviçreli maça fırtına gibi girdi. Rakibinin servisini hemen kırdı. 31 dakikada seti 6-3 aldı. Böyle gitmez bu maç dedik. O kadar tek yanlıydı. Bu adam gününde olduğu vakit karşısındaki Djokovic bile olsa aciz kalıyor. Tenis Dünyasında belki de gelmiş geçmiş en iyi öngörüsü ve yer tutuşu olan sporcu.
İkinci sete Sırp raket daha iyi başladı. Servisini zorlanarak ta olsa kazandı. Ama artık İsviçreli de kendi servisinde zorlanmaya başladı (1-1). Sonrası hep servis atan kazandı. Ralliler uzamaya başladı. Djokovic rakibini bozmak için back-handine yüklenmeye başladı ama beceremedi.
Öyle puanlar oynanmaya başlandı ki bu iki sporcunun neden branşlarının ustaları olduğu ortaya bir kez daha çıktı. İzleyiciler tenise, güzel spora doyuyordu. İlk setin tümü 31 dakika sürmüştü. İkinci sette bu süre ancak 4-3’te aşılmıştı. Ama işler artık Sırp raketten yanaydı. Federer’in ilk servisleri tutmuyor, back-hand’i ise bozulmaya yüz tutmuştu (3-5). Maçın uzaması aleyhine olacağı için risk almaya puanları kısa tutmaya çalışıyordu. Olmadı ve seti 6-3 Djokovic alarak maça eşitlik getirdi (1-1).
Son set süper tenis ile başladı. Puanlar uzuyor Sir Roger hafiften sinirleniyor ve bunu sonucunda hata yapıyordu. Topları fileye takmaya başladı. Buna rağmen servisini aldı (1-0). Sonra Sırp önce kendi servisini aldı ardından rakibini kırdı (2-1). Şimdi oyunun kontrolü Djokovic’in eline geçmişti (3-1). Sonra herkes servisini almayı sürdürdü ve durum 5-4 Djokovic’e geldi. Turnuvanın başından beri Djokovic maçları bitirmekte zorlanıyordu. Aynı durum tekerrür etti ve servisi kırıldı (5-5).
Şimdi öne geçme sırası İsviçrelinindi. Sırp raket onu kırabilmek için fileye geldi ama başarılı olamadı ve 6-5 oldu. Şimdi Djokovic servis atıyordu. Son 15 puanın 14’ünü İsviçreli almıştı. İzleyiciler ise çıldırıyor ve stadyumu adeta bir futbol maçına çeviriyordu. Maç tie-break’e gitti (6-6).
Tie-break başlar başlamaz durum 3-0 Djokovic oldu. Sonra 4-1 ve 5-2. Kötü bir sona gidiyordu Roger (3-6). Ve sonra iş bitti (7-3). Djokovic Dubai’nin rövanşını almıştı (36, 63, 76). İyi geceler…Hoşkalınız.
‘’Kuyularda kadınlar bitti!‘’
Tek erkeklerde Djokovic rakibi ABD’li İsner ile yaptığı maçta kolayı zora soktu. İki sette bitebilecek maç ancak bu derece kötü bir tie-break oynayarak tehlikeye sokulabilir. Ama İsner orada bitti. Maç 7-5, 6-7, 6-1’lik skorla Djokovic’in oldu. Tenis standardı kadınlarınkinden pek farklı değilse de bu denli tek taraflı bir izleyici kitlesi önünde başarı sayılabilir. İsner isterse ilk on içerisine istediği kadar girip çıksın. Bu tenisi ile ilk beş’in yakınına bile düşemez. Adamı izlemek bile işkence.
Federer ise Dolgopolov mucizesine nokta koydu (63, 61).
Final günü önce sahneye hanımlar çıktı. Dünya 3 numarası Polonyalı Radwanska ile 21 sıradaki İtalyan Pennetta. Çıkmalarıyla da inmeleri bir oldu. 32’lik İtalyan ilk seti 6-2 aldı. İkinci sette de rakibinin sakatlığından da yararlanarak 4-1 öne geçti. Ancak İtalyan ne kadar taktiksel oynuyorsa diğeri o derece zorlanıyordu. Çok uzun bir süre Pennetta adeta hatasız oynadı. Zor koşan rakibini kısa uzun, sağ sol toplarla daha da yordu. Artık Polonyalı üst üste çifte hatalar yaparak adeta rakibine “gel şu maçı bitir artık” diyordu! Ve sonunda Pennetta maçı 1’13” dakikada 6-2, 6-1’lik setlerle bitirerek şampiyon oldu. Bu turnuvada birincilik kupasını kaldıran ilk İtalyan raket. İşin en ilginç yanı geçirdiği bilek ve sırt ameliyatlarından sonra geçtiğimiz yıl tenisten emekli olmayı düşünen bir raketin iyi bir antrenörle ne derece kuvvetli geri dönebilmesidir. Bilmem anlatabiliyor muyum!?
Şimdi tenis ABD’nin batı kıyısından doğu kıyısına Miami’ye taşınıyor. Pek ümitli değilim ama kadın tenisinin buradan aldığı ivmeyle biraz daha kaliteli maçlar sunmasını bekliyorum. Hoşkalın.
‘’En zevksiz tenis!‘’
Kaba güç ön plana çıktığı için çoğu raket tek yönlü bir tenis benimseyip arka çizginin bile 3-4 metre gerisinden vur Allah vur. Ama salt bir tv izleyicisi değilseniz ve maçları canlı izleyebiliyorsanız vurulan topların başka bir taktik benimsemek için pek te kolay olmadığını anlarsınız. Bu nedenden dolayı da ancak (Federer gibi) daha komple atletler voleye gelmeyi, kısa top yapmayı düşünebiliyor ve uygulayabiliyor. Unutmayın ki Nadal bile yeni yeni voleye gelmeye ve kısa top atmaya başladı.
Bunun bariz bir örneği yerlerde sürünen ABD tenisinin en başlıca örneklerinden biri olan John İsner’in tenisidir. 2.08’lik boyuyla tam bir kule görünümü veren bu sporcunun tek silahı var : Servisi. Sadece ilk servisi. Sonrası patlak bir balon. İşte dün akşam izledik. Füze gibi ilk servislerinin %90’ını kazandı. Gerisi ise maalesef fasarya. Maç kazanmıyor mu ? Evet kazanıyor. İş skor ise söyleyecek hiçbir şeyim yok. Ancak iş spor ise, estetik ise, sponsorlar ise, gelecek ise, alttan gelecek genç sporcular ise işte orası “Kızılderili Kuyularından” daha derin ve çok daha karanlık.
John İsner kendisinden biraz daha varyasyonlu tenis oynayabilen Gulbis’i 76, 76 yendi ve (Fransız Bennetau’yu kolayca geçen) Djokovic’in karşısına çıkacak. Sırp istatistikte 4-2 ileride. Tenisi daha güzel ve başlardaki dağınıklığını toparlamış, konsantrasyonunu bulmuş gözüküyor. Bu sıcakta daha etkili olacak servislerine ilaveten tüm izleyiciyi de arkasına alacak olan ABD’li kazanırsa emin olun spor adına epey üzülürüm.
Kadınlarda ise dünkü yazımda Pennetta’nın Li Na için epey zor bir rakip olacağını belirtmiştim. Aynen öyle oldu. 32’lik iki raketin karşılaşmasında İtalyan raket Çinli’yi iki sette saf dışı bıraktı (7-6, 6-3). Bana göre turnuvanın zevkli maçlarından birisiydi.
Kadın maçlarında tenis kalitesi aramayın. Rekabet olursa biraz daha izlenebilir oluyorlar. Bu da işte öyleydi. Zira hiç olmazsa finaldekiler bu sporun içerisinde vole, kısa top, lop gibi vuruşlar olduğunu biliyor ve uygulamaya çalışıyorlar.
Finalde 25’lik Polonyalı Radwanska ile 32’lik İtalyan Pennetta var. Birinin sıralaması 3, diğerinin 21. Zevkli geçeceğini düşünüyorum zira Pennenta’nın tek bir şansı var...Rakibi duvar gibi olduğu için saldırması gerek... Vuruşları da tutarsa (sanki kırılgan bir yapısı ve her an dağılabilirmiş görüntüsü verip) gönderilen her bir topu çevirebilen Polonyalı karşısında iyi bir rakip olacaktır. Genelde 4-2 Radwanska önde olmasına rağmen Dubai’de benzer zemin üzerindeki son karşılaşmalarında İtalyan epey kolay kazanmıştı. Gönlüm Pennetta ile Federer’in şampiyon olmasını istiyor. Ama mantığım Radwanska ile Djokovic diyor. Hoşkalınız.
Hamiş.: Çiftlerde İsviçreliler yarı-finalde yenildi. Bryan kardeşler, Peya/Soares ile final oynuyor.
‘’Devekuşu !‘’
Spora gönül vermiş ve onun toplum eğitimindeki başlıca araçlardan olduğuna inanmış biri olarak gözümü yaşanan olaylara kapayıp yurt dışından salt tenis aktarmak yapıma aykırı. En azından emeğini spordan kazanan ve onlara kazandıranlara haksızlık diye düşünüyorum. Sayı kaydeden bir takımın oyuncusu sevinmeyip ne yapacak ? Üzülsün mü. Üstelik adamı baştan itibaren en pespaye bir şekilde sinkaflıyor, canına kastedecek elinize ne geçerse kafasına atıyorsunuz ama sonra da takımının bir artı değer kaydetmesine sevindi diye suçluyorsunuz !
Thomas More’un bir deyişi vardır : “Asma zevkini tatmak için krallar hırsızlar türetir !” Sizlerin yaptığı aynen budur. Sporumuzda gözlemlediğimiz kimi yöneticiler vardır. Olmadık canlının sakınacağı sözleri sarfederlerÖ“Kılıcımı çektim şimdi onlar düşünsün !” gibisinden. Hazret sanki spor kulübü yöneticisi değil de akıncı beyi ! Sonra da “her türlü cezaya hazırız” ! Rüzgar eken fırtına biçer. Sen ne ekiyorsun ki o genç delikanlı itidalli hareket etsin. Bir de itidalliymiş gibi gözükerek pusuya yatmış olanlar var. Spor sahalarında ulaşamadıklarını sinsice toplumsal anlamda çökertmek isteyenler. Onlar da omurgasızlar kulübünde yönetici olarak tarihe geçecekler. Unutmayalım tüm bu çalkantılar, spora bulaştırılan kin ve vahşet, yakın geçmişte salt egolarını tatmin için bodrumlarından ortalığı karıştıranların eseridir.
Yeni doğmadı bu garabet. Onun için sadece izleyicilerin değil en başta yönetenlerin eğitim görmesi, eğitimi yetersiz olanların da seçilememesi gerekir. Seçilen kadar seçenin de katkısı var. Bu yetersizlik herkesin. Devekuşu hikayesindeki gibi olmayalım : Kaçmakta olan devekuşu sürüsü yakalanacaklarını anlayınca aldıkları “saklanın” emri uyarınca başlarını kuma gömmüşler ! Kovalayanların başı da sormuş “yahu ?imdi buradaydı bunlar nereye gittiler ?” Sağlıcakla kalınız.
‘’Taze Soluklar!‘’
İlk 5 içerisine gireceği kesin görülen gençler ekürisinin 1 numaralı adamı (diğerleri Dimitrov, Gulbis ve Jankowicz). Ortalama 200 km süratle servis atıyor. Ortalıkta pek gözükmeyen Kanada Tenisini kalkındırdı. Onları Davis Kupasında play-off’lara kadar getirdi. Ameliyat sonrası daha hala hamlık çeken Murray karşısında servisleriyle sonuca gitmeye çalıştı. Başarılı da oldu zira ilk servislerinin neredeyse %85’ini kazandı. Attığı servisler 1.5 metreye kadar yükseldiği için İngiliz bunlara yanıt vermekte çok zorlandı. Rakibinin aksine Murray ise maça iyi servis atarak çıkmayınca ikinci servislerinde Kanadalı ona kan kusturdu. Yine de tecrübesiyle ve Kanadalının çok basit hata yapmasıyla idare etti. İkisi de servis attıkları oyunları kazanarak geldikleri 4-4’te maç koptu. Koptu ama bunda yine Raonic’in basit hataları baş roldeydi. Murray de bunu reddetmeyecekti tabii. Seti bitiriverdi (64).
Yeni set aynı minvalde başladı. 4-4’e kadar sanki bir karbon-kopya izliyoruz diyorduk. Sonra aniden Raonic arka çizgiye vurup voleye gelmeye başladı. Bu kez göz açıp kapayana kadar seti bitiren ve durumu eşitleyen Raonic oldu (75). Son set farklılıkla başladı. Hemen başlarda birbirlerinin servislerini kırdılar. Sonra Murray’in basit hatalarının da eklenmesiyle Kanadalı yine kırdı ve durumu önce 4-2 sonra 5-2 yaptı. Sonuçta dünya 6.sı ve Wimbledon Şampiyonu Murray de safdışı kaldı (63). Şimdi Milos Raonic belki de turnuvanın en büyük sürprizini yaparak Nadal’ı 63, 36, 76’lık skorla eleyen Ukraynalı Dolgopolov’un rakibi olacak.
Indian Wells çok ilginç bir turnuva oluyor. Onca ağır-abi ve ablanın elendiği Dolgopolov gibi kimsenin şans vermediği raketler harikalar yaratıyor. Evet Ukraynalı Dolgopolov İspanyol Boğası Nadal’dan sonra İtalyan Aygırı lakaplı Fognini’yi de yenerek (62, 64) çeyrek finale kaldı.
Haşmetmeapları Alman Haas’ı yenerken hiç zorlanmadı (64, 64) ancak çeyrek finalde bizler bir İsviçre kapışması beklerken karşısına daha güçlü bir rakip çıktı. Bilhassa ABD’de ve sert zeminlerde daha iyi performans gösteren Güney Afrikalı Kevin Anderson Wawrinkayı 76, 46, 61’lik setlerle saf dışı bırakarak Federer’in karşısına çıkıyor. Şimdiye kadar bir kez karşılaşmışlar ve onu da İsviçreli kazanmış.
Ancak İsviçreliler (Federer & Wawrinka) çiftlerde harikalar yaratıyorlar. Bu kategorinin en iyi çiftlerinden ve seribaşı Stepanek/Paes’i yenerek (63, 67, 10-4) yarı-finale kaldılar. Şimdi bir başka ustalar var karşılarında. İki numaralı seri-başları Peya/Soares.
Kadınlarda ise bir yanda Romen Halep ile Polonyalı Radwanska yarı finale kaldılar. Diğer yanda ise Çinli Na Li Slovak Cibulkova ve ABD’li Stephens de İtalyan Pennetta karşısında diğer yarı-finalistler olabilmek için mücadele edecekler. Uzun bir zamandır her iki sekste de kanıksadıklarımızın epey dışında raketler kupayı almak için uğraş veriyorlar. Ne güzel yeni bir enerji.
Hoşkalınız.
‘’Erkekler kortta, kadınlar kuyuda !‘’
Sadece 20 yaşında ve 77. sırada. ATP’nin “Yarının Yıldızları” ödülünün sahibi. Geçtiğimiz yıla 260. sırada başlayıp 84’te bitirdi. Aynı yıl Mersin Challenger’ini kazandı. İlk sette oyuna ve strese alışana kadar durum 0-3 aleyhine olmuştu ama o bozulmadı ve biteviye vuruşlarla Murray’i hiç oyuna sokmadı. Arka çizgiye toplarla rakibini hep rahatsız etti. Murray oyunu idare etmeyi seviyor. Tersine durumlarda risk alıyor ve bu çabası sonuç vermeyince bozuluyor. İşte bu minvalde ilk set gidiverdi genç Çek’e. İkinci sette de İngiliz’i kırdı ve 3-1 öne geçti. Servis te kendisindeydi. Ama çoğu genç oyuncuya olan ona da oldu ve konsantrasyonu gidiverdi. Tenis son puan bitene kadar “nasılsa aldım artık” lafını edemeyeceğiniz (daha doğrusu etmemeniz gereken) oyunlardan biridir. Hele ağır-abiler gitmek üzere olan bir maçı öyle çeviriyorlar ki şaşıp kalıyorsunuz. İşte burada da anında oyun 3-3 oldu ve sonra da setler eşitlendi. Son set yine başabaş gitti ama bu saatten sonra bir Wimbledon Şampiyonu maçı vermezdi. Öyle de oldu ve uzunca bir sürede bile olsa (2’47”) maçı Murray kazandı 6-7, 6-4, 6-4.
30 yaşlarını geride bırakmış iki raketin karşılaşması kolay geçecek gibi gözüküyordu. Haşmetmeapları Roger Federer beklentilerimizin doğrultusunda Rus Dmitri Tursunov karşısında oyuna öyle bir başladı ki izlerken bu adam hani neredeyse kariyerinin en iyi oyunlarından birini oynuyor dedirtti. Herkesin bozmak için üstüne yüklendiği backhand’i ile harikalar yaratıyordu. Ama İstanbul’dan tanıdığımız Dmitri sıcakkanlılığı ve mizahseverliği yanında çok ta sabırlı biri. Hiç bozulmadan dayandı. Topları yerden kalkar kalkmaz alarak rakibine zaman tanımamaya başladı ve sonunda da İsviçrelinin kurgusunu bozarak seti 6-6 yaptı. Tie-break başbaşa gitti... Hem olmayacak hatalar hem de spikerin dediği gibi “milimetrelik mükemmeliyet” birbirini kovaladı. En olmayacak rallide Fedex öyle bir kısa top yaptı ki şapka çıkartmamak olası değildi. Boşuna bir adama tarihin en iyisi demiyorlar. Diğer yanda Tursunov epey basit hatalar yaptı. Bu çapta bir oyuncunun 6 kez çift hata yapması maçı yitirmesi demek. Neredeyse iki oyunu çöpe atması demek. Üstüne bir de rakip servisleri koyun... Gitti maç. Ancak bunları yapmış olmasına rağmen ikinci sette hep oyunun içinde kaldı. Her iki oyuncu da bizlere güzel ve kaliteli bir tenis izletti. Özlemiştik böylesini. Federer 7-6, 7-6 kazandı.
İki fevkalade yetenek ve aynı derecede eksantrik iki karakter olan İtalyan Fognini ile Fransız Monfils arasındaki maçın epey zevkli geçeceğini düşünmüştüm. Maç beklentimin çok tersine başladı ve ilk set yarım saatten bile az bir sürede 6-2 İtalyanın lehine bitti. Yükselen İtalyan Tenisinin yıldızı Fognini bir gün önce neredeyse kule hakemine saldırırken şimdi sinirlerini aldırmış gibiydi. Bu maç böyle gitmez dedik ve haklı çıktık. İkinci sette Monfils yeteneklerini sergilemeye başladıkça İtalyan da sinirlerini tümüyle aldırmadığını ortaya koyuyordu... Toplar tribünlerden dışarı uçmaya başladı... Raketin de biri kırıldı ama set yine de 6-3 Monfils’e gitti. Son set önce Monfils’in bir atlet-komple olarak tüm yeteneklerini sergilemesine şahit oldu. Sonra şov başladı... Basket, yüksek atlama, slam-dunk ! Her şey vardı. Basit hataları mükemmel puanlar izliyordu. Monfils maç puanlarını (3) lehine çeviremedi ve adeta maçı rakibine armağan etti. Sonuç Fognini 6-2, 3-6, 7-5.
‘’Kızlıderili Kuyularına Düşen Düşene !‘’
Indian Wells bir başladı pir başladı. Dökülen dökülene. Önce en sürekliliği olan ağır-abi gitti. Berdych, İspanyol Bautista-Agut’a yenildi. Ancak bu sonuç İspanyol Teniscinin ona karşı ilk skoru değil. Anımsarsanız bir yıl önce Chennai (eski adıyla Madras-Hindistan)’de onu bir kez daha yenmişti. Üstelik İspanyollların yeni boğası ağır-abi yenmeye de alışık. Bu yıl Avustralya Açık’ta Del Potro’yu beş sette saf dışı bırakan yine oydu. İşte bu genç raket 2012 sonlarında 168. sıradayken bugün 53. sırada. Üstelik spora futbolcu olarak başlamış ! 2004’te başlayan kariyeri onu 2010 yılında İzmir’e getirmişÖİkinci turda Lüksemburg’lu Gilles Müller’e ve aynı yıl İstanbul’da Kazak Kravchuk’a ilk turda yenilip dönmüş. Bir milyon dolar kazancı var. Bilmem bu yazdıklarımız hem genç yıldızlarımıza hem de bu güzel sporun yönetiminden sorumlu şahıslara bir şeyler diyor mu ? Umutsuzca iyimserim.
İkinci büyük sürpriz Tsonga’nın vatandaşı Bennetau tarafından elenmesiydi. Anlaşılan bu sempatik yıldız hala kafasındakileri halledememiş.
Her an bir sürpriz yapabilirler diye geçen yazımda belirttiğim deli(!)kanlılar arasında bir tek Janowicz lafımı tersinden anlayıp (!) Kolombiya’lı Falla’ya yenildi. Diğerleri devam ediyor. Kohlschreiber, Simon ve İsner ise Kalifornia’dan Florida’ya doğru erken yola çıkan diğer isimler.
Federer ile Wawrinka beklenmedik bir sürpriz olmazsa çeyrek finalde karşı karşıya gelecekler. İsviçreliler biliyorsunuz çiftlerde birlikte oynuyorlar. İlk turda Dubai şampiyonları Bopanna/Qureshi çiftini yenerek sürpriz yaptılar diyebiliriz. Zira rakipleri çiftlerin ağır-toplarındandı (62, 67, 10-6). Şimdi karşılarında Djokovic/Krajinovic çiftini yenerek (76, 61) gelen Gulbis/Raonic varÖEl yakıyorlar. Çiftlere giren diğer ağır-abilerden Del Potro/Cilic ile Murray/Marray bu kategorinin uzmanları olan Nestor/Zimonjic ile Peya/Soares ortaklıklarına boyun eğdiler.
Nadal’ı ise ilk turdan itibaren zorlamaya başladılar. Stepanek’i 3 sette geçti (26, 64, 75) ama karşısına önce kolay olabilecek bir Dolgopolov, sonrasında ise Monfils-Fognini galibi ve burayı da aşarsa büyük olasılıkla Raonic-Murray galibi gelecek. Tam bir gayya kuyusu. Djokovic ise hepsinden rahat.
Kadınlarda Serena Williams çekilince nasılsa ortada bir rekabet kalmadı diyen Azarenka oynadığı ilk maçta yenilerek Miami yolunu tuttu. Ağır-ablalardan Lisicki, Kerber, Hantuchova, Vesnina hep Azarenka’yı izlediler.
Hoşçakalınız.
‘’Tenisciler Cennete Gider (1) !‘’
Anlayacağınız ABD tarihi gibi fazla geriye gitmeye hiç gerek yok. Bundan bir yüzyıl kadar önce Güney Kaliforniya Çölündeki bir kuyunun etrafında yerleşim başlamıştı. Keşfedenler ise Kızılderililer, öncüler, yatırımcılardan başkaları değildi. Tam bir kovboy kasabasına dönmesiyle her türlü haydutluk, soygunlar gırla gidiyordu. 1800’lerin sonuna doğru Colorado Nehrinde altın bulununca buranın da talihi değişiverdi. Çok uzun bir süre çöldeki yegane su kaynağı olarak gelene geçene hizmet verdi. Esas yerleşimciler 1913 yılında geldiler ve bu kez tam yerleştiler. 1922 yılındaki bir gazete makalesi ABD’de Indian Wells kadar çabuk ve geniş gelişen ikinci bir yerleşim bölgesi olmadığını yazıyorduÖMısır’dan palmiye bile getirttiler.
1967 seçimlerinde buradaki kayıtlı seçmen adedi sadece 285’ti ! Indian Wells 1997’lerde ABD’nin en yüksek gelir seviyesine sahip kenti olarak saptandı. 2000’lere gelirken kent meclisi 387 dönümlük bir araziyi “Indian Wells Tennis Garden(bahçesi)” diye anılan bir cennete dahil etti. Bu cennet 16.100 kişilik kapasitesi ve çok ilginç mimarisiyle dünyanın en büyük ve en albenili merkez-kortlarından birine sahiptir. Bunca yıllık spor yaşantımda tenis ya da golf ile ilintili olup Indian Wells’i sevmeyen tek bir kişiye rastlamadım. Hele oyuncular ve hakemler buraya aşıklar.
İşte bu cennette “ATP Masters 1000” kategorisine ait 9 turnuvanın ilki burada başlıyor. ”BNP Paribas Open Indian Wells” adı altında. Diğer sekiz turnuva ise sırasıyla Sony Open (Miami), Monte Carlo, Mutua (Madrid), Roma, Toronto, Cincinnati, Shanghai ve en son BNP Masters (Paris). İndian Wells’de dağıtılacak ödül toplamı 4.720.380 dolar. Kortlar sert zemin. Hava 20 derecelerde.
Indian Wells, Avustralya’dan sonraki ilk büyük turnuva. Bunlar eskiden grand-prix turnuvaları dışındaki “double-week (iki haftalık) seriler” olarak adlandırılırdı. Teniscilerin çoğu Sidney’den sonra eksiklerini tamamlamaya çalışmış olarak karşımıza çıkıyor. Ağır Ağabey’lerin hemen hepsi eski şampiyonları kendilerine taktik ya da psilkolojik destek vermeleri için maaşa bağlamış vaziyetteler. Buna ilk başlayan Andy Murray oldu. İvan Lendl (Korkunç Ivan lakaplı) ile 3 yıldır çalışıyor. Djkokovic, Boris Becker’i, Federer kendi gibi bir başka klasta olan Stephan Edberg’i, Tsonga Escude-Ascione ikilisini, Nishikori Chang’ı, Gasquet Bruguera’yı, Cilic İvanisevic’i , Stosur Miles Mac Lagan’ı, Wozniacki Thomas Hogstedt’i, Sharapova ise Sven Groenevald’i getirdi. Bakalım ne olacak sonları ?
İlerki yazılarımdan birinde büyük şampiyonlarla yollarını birleştiren tenisçilere değinecek ve oyuncuları bu birlikteliklere zorlayan şartları belirteceğim.
Yarına kadar hoşkalınız.