Arama

Popüler aramalar

‘’Dünya Kupası 2014‘’

Brezilya metropollerindeki teneke ya da gecekondu mahallelerine “favela” adı verilir. Buradaki yerleşimi “yaşantı” diye nitelendirmek adeta “ayıp” ötesidir. Rio gibi 15 milyon insanın yaşadığı bir kentin %30’u işte bu favelalardan çıkmadır. İşsizlik, fakirlik, pislik, kanalizasyon olmadığı için başta kolera olmak üzere her türlü hastalık ve cürümün envai çeşidi burada adeta kol gezmektedir. Buralarda pişen anarşinin stadlara yansımaması olası değildi. Zaten patlamak için adeta bir kıvılcım arayan insanların şiddet dolu tepkileri futbolun mabetlerinde ölümlere yol açtı. Hükümet bunu üzerine derhal stadlarda alkol satışını yasakladı. Ancak unutulan bir durum vardı ki Dünya Kupası Brezilya’da yapılacak ve onun en büyük sponsorlarından biri de bir bira markasıydı : Budweiser.

Amerika’da adeta ülke simgesi olmuş “Budweiser” 1986 yılından beri FİFA’nın sponsorları arasındaydı. Brezilya Hükümeti mecburen bir yasa daha geçirerek sadece dünya kupasıyla sınırlı kalmak üzere alkol satışını serbest bıraktı. Favelalar bu yasaya “Budweiser Yasası” adını taktı !
Kupa ile ilgili bazı ilginç notlar var.

Bu Dünya Kupasında ilk kez gol-çizgisi teknolojisi kullanılacak ve topun çizgiyi geçip geçmediğini saptayacak.

1930’daki ilk Dünya Kupasından bu yana, ilk kez, bugüne kadar bu kupayı kaldırmış tüm ülkeler Brezilya’da yer alıyor : Almanya, Arjantin, Brezilya, İngiltere, Fransa, İtalya, İspanya ve Uruguay.

Her sefer bir başka kıtada yapılan Dünya Kupası’nı Güney Amerika’da organize edildiği her kez “Güney Amerika” takımları kazanmıştır.
Bosna-Hersek Brezilya’da Dünya Kupası deneyimi olmadan yer alan yegane ülkedir.

Dağıtılacak ödül parası geçen kupadakinden (2010) %37 daha fazla : 576 milyon ABD Doları. Kupada yer almayı hakeden tüm ülkeler hazırlık bedeli olarak Brezilya’ya daha ulaşmadan 1.5 milyon dolarlarını kasalarına koydular.

Turnuva başladıktan sonra ise dağıtılacak ödül tutarı şöyledir.:
- Gruplarda elenen her takım (16 tane) ? 8’er milyon dolar;
- İkinci turda (yani 16’larda) elenen her takım (8 tane) ? 9’ar milyon dolar;
- Çeyrekte elenen her takım (4 tane) ? 14’er milyon dolar;
- Dördüncü olan takım ? 20 milyon dolar;
- Üçüncü olan takım ? 22 milyon dolar;
- İkinci olan takım ? 25 milyon dolar;
- Şampiyon ? 35 milyon dolar.
Türkiye bu kupada sadece iki sevgili ağabeyimiz ile temsil ediliyor. Ülkemiz 1950 yılında yine Brezilya organize edilen Dünya Kupasına katılma hakkı elde etmiş ama parasızlıktan gidilememişti. İşte bu hakkı elde eden takımın iki mensubu…Artık toplumumuzda göremediğimiz İstanbul Beyefendilerinden iki tanesi; Biri Fenerbahçe’li diğeri Galatasaray’lı…Erol Keskin ile Bülent Eken, Akbank/Visa işbirliği ile orada. Ne mutlu onlara ki ülkemizdeki rezilliğin içerisinde değiller.

Hoşkalınız.

18 Haziran 2014, Çarşamba 17:00
YAZININ DEVAMI

‘’Boğa ile Tilki!‘’

Tenis tarihinin en puan alıcı silahlarından biri olan bu forehand’i Nadal ne kadar çok vurabilirse şampiyon olma şansı o denli artar. Öbür yandan (Tilki) Djokovic bu silahı ne kadar az vurdurursa o zaman maç onun zaferiyle sonuçlanır. Nadal kazanırsa son başarısızlıklarının uzun ince bir yolda karşılaşılabilecek herhangi bir kasis olduğu ortaya çıkacak, Roland Garros’u dokuz kez kazanan yegane tenisci olarak tarihe geçecek ve dünya sıralamasındaki birinciliğini perçinleyecektir.

Djokovic kazanırsa uzun bir süredir rakibine kaptırdığı dünya birinciliğine yeniden ulaşacak ve kariyerinde ilk kez bir grand-slam yapmış olacaktır. Zira onun kazanamadığı yegane grand-slam turnuvası Roland-Garros. Hak etmedi de değil.

Nadal arka çizginin epey gerisinden o korkunç forehand’i ile oyunun hakimiyetini ele almak isteyecektir. Djokovic ise mümkün olduğu kadar sahaya girip puanları uzatmadan ve topları değişik yerlere plase ederek rakibinin dengesini bozmaya, onun kontrolü ele almasına olanak vermemeye çalışacaktır. Bundan önceki dört turnuvada da bunu yaptı ve hepsini kazandı. Bence “Tilki” yine kazanacaktır.
Bu maçtan sonra çift kadınlarda dünyanın birinci ve ikinci çiftleri Roland Garros finalinde karşılaşıyorlar. Umarım Eurosport bu maçı da bizlere izlettirir. Çinli Hsiyeh/Peng çifti İtalyan Errani/Vinci’ye kar?ı.
Bence dünyanın en güzel tenis turnuvalarından biri olan Roland-Garros’u bizlere izlettiren Eurosport ile saatlerce maçları ekrandan yorumlayan spikerlere teşekkür ederim. Bir de ufak öneri : Acaba UEFA sürekli dönen “No To Racism” reklamında bir Türk Aile babası olarak başka bir tipleme bulamadı mı ? Bu tür bir giyim tarzıyla sık sık karşılaşsak ta bu kıro ile özdeşleştirilmek hoşuma gitmiyor!

Wimbledon'da inşallah görüşmek üzere, sağlıcakla kalınız.

08 Haziran 2014, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yıldız (Gulbis) kaydı !‘’

Gulbis 5 kez oynamış, dördünde yenilmiş. Murray için işler daha da kötü. 19 kez oynamışlar; 14’ünde yenik... Üstelik toprakta hiç galibiyeti yok. Skor 5-0 Nadal lehine. Her ne kadar profesyonel olursanız olun bu gerçeği kafanızdan silemezsiniz. Dün Ferrer’in açık sözlülükle itiraf ettiği gibi : “Nadal gibi birine karşı oynuyor ve 27 karşılaşmanın 21’in de yenilmişseniz ve maçta işler onun için iyi sizin için kötü gidiyorsa havlu atmaktan başka hiç bir çareniz yoktur. Kendinizi boşuna hırpalamayın!”

Murray’in Nadal karşısındaki yegane şansı maçın başından itibaren atak ve uzun oynarken diğer yandan “şans tanrısının” kendi yanında olmasına dua etmektir. Öbür türlü “İspanyol Boğası” karşısında hiçbir şansı yok. Daha önce oynadığı epey zorlu ve uzun maçlardan sonra vücudunu zorlamamak için puanları kısa tutmaya çalışacaktır. Ama epey sıcak hava da tam Nadal’ın sevdiği şey.

Latvia’lı Gulbis burada iyi oynadı. Önce Federer’i sonra da Berdych’i yendi. Yani dünya 4.sü ile 6.sını. “Ben istatistiklere pek bakmam. Geçmişten çok daha iyi oynuyorum. Ona bakarım. Bana göre 0-0’dan başlıyoruz”. İşte Gulbis’in yaklaşımı bu. Çocukluklarında Münih yakınlarındaki bir tenis akademisinde birlikte eğitim görmüşler. “O zamanda kendisine güveni arkadaşlarını şaşırtırdı” diyor Novak rakibi için.
Maçın ilk seti Gulbis’in saptamasını karşılamıyordu. İlk servisleri tutmadığı gibi çift-hata da yapıyordu. Karşısında, zayıf yanı olan forehand’ine uzun paralel toplar atan, onu sürekli koşturan bir Djokovic buldu.

Set onlar için kısa sayılabilecek bir 43’ içerisinde 63 bitti. Hani öyle bir yere geldik ki yılda 60 raket kıran bu delikanlı ne zaman 61’i deneyecek diyorduk !

Sırp raketin ise fevkalade bir yer tutması var. Topu ve rakibi çok iyi izliyor. Bacakları da çok çabuk ve kuvvetli olduğundan çoğu tenisçinin yüzü dönük koştuğu toplara o yan gidebiliyor. Bu şekilde koşarak ta topa ulaştığında dönmek ve pozisyon bulmak için zamana gereksinim duymuyor. Adam topla buluşurken adeta uzuyor. İkinci sette de Sırp raket standardını bozmadan oyununu sürdürdü. Kendi servisini bir kez verdi ama Gulbis’i de iki kez kırınca seti yine 63 aldı. Gulbis ise forehand sorununu daha radikal bir şekilde yaşamaya başladı. Djokovic servislerini de artık onun sağına atıyordu.
Üçüncü sette roller değişti. Djokovic sanki bahar yorgunluğuna yakalanmış, konsantrasyon kaybı yaşıyor, acemi bir tenisçinin yapmayacağı hatalar yapıyordu. Teniste ilk öğretilenlerden biri voleye gelirken topu rakibinizin en zayıf tarafına atmanızdrır. Sırp raket bellemiş gibi iki kez rakibinin balyoz gibi backhand’ine atarak voleye geldi ve doğal olarak geçildi! Diğeri ise sırtının ağrısına rağmen sete asıldı ve sonunda kazandı (63). Kazanırken de Djokovic’e raket kırdırttı.

Dördüncü set 3-3’e kadar berabere gitti. İşte buradan sonrasını iki raket arasındaki standart farkı belirledi. İşler kötü de gitse olayın kavranması ve olumsuz gerçeklerin olumluya çevrilmesi ancak bir şampiyonda belirginleşiyor. Novak Djokovic te böyle yaptı ve maçı göz açıp kapayana kadar bitirdi (63). Müthiş bir maç beklentimiz vardıÖMaalesef hayal kırıkılığına uğradık. Ama memnunuz zira kaymış ta olsa Gulbis bir yıldız olduğunu bu turnuvada kanıtladı.

Hoşkalınız.

07 Haziran 2014, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bir yıldız doğuyor !‘’

Yani servis attığınız oyunları kazanabilmenizdir. Gulbis tenis kortlarının uzun bir süreden beri aradığı yıldızdır. Sahalarda özlediğimiz bir McEnroe’dur. Onun kadar şirret değildir. Ama örnek çocuk ta değildir. Maç esnasında izleyicilerin bir kısmına antipatik gelebilecek hareketlerde, yaklaşımlarda bulunabilir. Hakemlere itiraz edebilme olasılığı çok yüksektir. Seyircilerle bile dalaşabilir! Başta forehand’i olmak üzere tenis standartlarına epey aykırı vuruşları olabilir. Rakibinin agresif vuruşlarını sizi çatlatana 27 vuruşa kadar aynı bir duvar gibi iade ederken, 28’ci vuruşta bulduğu ilk olanağı olağanüstü tek bir vuruşla kendi lehine değerlendirebilir. Ama bu adam inanın sahalarda aradığımız bir kişilik. Zaten böyle olmasa medya neden her olanakta Gulbis’in peşinden ayrılmaz! Nereye gitse oradalar. Onunla röpörtaj yapmaya, düşüncelerini almaya bayılıyorlar. Üstelik adamın her konuşmasının altında bir espri ya da bir iğneleme yatıyor! Örneğin Djokovic karşısında ne yapacağını sorduklarında aldıkları yanıt; “Son karşılaşmamızda beni rezil etmişti. şimdi bunun hesabını görme zamaını. O düşünsün!”. Gulbis bundan böyle yer alacağı her kort daha kalabalık olacak. Gulbis Djokovic gibi bir sabır ve süreklilik abidesi karşısında çok zorlu bir maça çıkıyor. Tenisin geleceği açısından Gulbis’in kazanmasını istiyorum ama gönlüm Djokovic’in Roland Garros’tan zaferle çıkmasını arzuluyor. O burayı hiç kazanamadı ama çoktan haketti.

Murray ile Monfils dün tarih yazdılar! Tenis profesyonelleştiğinden bu yana ilk kez bir İngiliz ile Fransız çeyrek finalde karşı karşıya geldi. Aralarında 3-2 İngiliz’in üstünlüğü vardı. Seyirci doğal olarak tümüyle tek yanlı olmakla birlikte son sette İngilize gereken saygıyı göstermekten kaçınmadı. Murray’in zaten pamuk ipliğine bağlı morali ve konsantrasyonu oyunun gidişini çok değiştirebilir diyorduk. 2-0’dan sonra öyle de oldu. Antrenörü Lendl iken ortalıkta pek gözükmeyen validesi her yitirilen puandan sonra tribünlerden neden kaybediyorsun nazarları fırlatmaktan vazgeçmedi. Sonunda oğlan da çıldırıp anasına hitaben “burada neler olduğunun farkında bile değilsin” diye bağırdı! Umarım Murray gibi süper bir yetenek bir an önce kendisine sürekli bir antrenör bulur da bu anasının zararlı gazından kendini soyutlar. Yoksa Lendl’den bu yana inmeye başladığı yokuş çok daha dikleşebilir. Şimdi Murray toprağın kralı karşısında. Tahminim sakatlığı nüksetmediği takdirde böyle bir zeminde Nadal’ın zorlanmayacağıdır.

Kadınlarda Bouchard Rus Diva Sharapova karşısında yine o inanılmaz özgüveniyle oynadı. Sharapova üzerine rakibini sevmediği uzun alçak toplarla oynayarak oyunu domine etmesine izin vermedi. Esasen ikisi de aynı oyunu oynadılar. İlk setten Kanada’lı galip çıktı (6-4). Ama önünde Sharapova’nın hem Stosur hem Muguruza karşısında süründüğü ilk setlerden sonra gelip aldığı iki maç vardı. Bu onun stresini daha da arttırdı. Diva Zümrüt-ü Anka kuşu gibi... Küllerinden baştan doğuyor. Öyle de oldu... İkinci seti alıp durumu 1-1 yaptı. Eski maçları gibi artık her şey onun için daha iyi gitmekle beraber bu kez karşısında diğerleri gibi demoralize olmuş bir rakip yoktu. Bu kızcağız adeta “ben bu turnuvayı almadan buradan gitmeyeceğim” demeye çalışıyor ama bu kez de onun için işler iyi gitmiyordu. Sonunda 5 maç topundan sonra Diva’nın istediği oldu, Hoşkalınız.

06 Haziran 2014, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Rumen'e karşı Alman; Rus'a karşı Kanada'lı !‘’

Tüm gün yağan yağmur, sahanın zemini ne kadar kapalı olsa da nemle birlikte toprağı ve topları ağırlaştırmış vaziyette. Bu da daha atak oynayan ve puanları kısa tutmaya meyilli Alman raketin işine yaradı. Tek yanlı bir maç geçtiğini söyleyebiliriz. Ancak bir saat süren maçta “game”ler içerisindeki ilk 40-40, yani beraberliğin, 43.dakikada oluştuğunu söylersek herhalde ne demek istediğim ortaya çıkar. Maç ta zaten Petkovic lehine 62’lik iki sette bitti. Yağmurdan süregelen gecikme bu şekilde bir nebze de olsa telafi edilmiş oldu.

Kadınlar fikstüründe ilk 10 içerisindeki çoğu raketin elenmesiyle geriye kalan en yükselen değer, 23 yaşındaki Romen Simona Halep (4). Simona bu 2013 başından bu yana kadın tenisinde en ses getiren başarılara imza atmış durumda. Tam 7 turnuva kazanmış birinde de final oynamış. 2012’de ilk 50’ye ilk kez girmişken birdenbire zirveye süratli bir yolculuk başlattı. Şimdi 4. sırada. Çeyrekte karşısında tüm kariyeri başarılarla dolu 29 yaşındaki Kuznetsova…Turnuvadaki en güçlü vuruşlara sahip raketlerden üçünü (Kvitova, Safarova ve Giorgi’yi) peş peşe eledi. Ancak Halep aynı Bouchard gibi rakibini kariyerine pek kulak asan biri değil. Onu hiçbir an oyuna sokmadı. Kontrolü hep elinde tuttu. Kuznetsova tüm ataklığına rağmen oyunu istediği ortama sokamadı. Sonunda da aynı diğer çeyrek-final maçı gibi düşünülenden çok daha kısa bir sürede sonuçlandı (Halep 62, 62). Neredeyse o da bir saat sürdü (1’19”).

Şimdi Petkovic karşısında Halep. Favorim Halep. Öbür yanda Sharapova, Bouchard ile oynayacak. Bence Sharapova bu turnuvayı alır.

Kadınlardan sonra kortlara önce Murray ve Monfils girdi. Yayına girdiğimiz saatte Murray ev sahibi rakibi karşısında epey üstün bir görünüm verdi(3-0). Ancak beş setlik bir maçın bu derece denk iki rakip arasında bu denli tek yanlı süreceğini hiç sanmıyorum. Üstelik hava durumu ve de kararan hava bu maçların bu gün bitmeyip yarına ertelenebileceğini gösteriyor. Şimdilik hoşkalınız.
Bekir Emre

04 Haziran 2014, Çarşamba 23:00
YAZININ DEVAMI

‘’Ohhh !‘’

Ohh ! Umarım bu gençlerin yükselişi sürekli olur.

Muguruza adeta alacağı maçı verdi. Sharapova’nın en zayıf yanı olarak forehand’ini bellemesi (onun öne doğru koşmakta zorlandığını ve teniste drop-shot diye bir vuruşu unutması) ve adeta başka hiçbir yere vurmaması belki de maçın Rus raket lehine dönmesine neden oldu. Ama Sharapova’nın da hırsına şapka çıkarmak lazım.

Bir başka 20’lik Kanada’lı Bouchard ise yılların kurdu İspanyol Suarez-Navarro’yu geçerek peşpeşe ikinci grand-slam (Avustralya) turnuvasında da yarı-finale çıkmış oldu. Kızcağız bu genç yaşta kendisiyle çok barışık ve özgüveniyle göz dolduruyor. Sharapova’nın karşısında ciddi bir rakip olacaktır. Ama gönlüm ne kadar istemese de Rus’un kazanacağını düşünüyorum.

Erkeklerde 23 yaşındaki Kanada’lı Miloş Raonic ile kadınlardaki Petkovic’in (aşağıda) özgeçmişleri adeta birbirlerini andırıyor. Raonic Sırbistan-Karadağ kökenli. Podgorica doğumlu. 3 yaşında ailecek Kanada’ya göçmüş. Bir başka Sırp, Djokovic karşısında dayanmak istedi ama karşısında ödünsüz bir disiplin ve sabır örneği var. Yeteneği zaten tartışılmaz. Skor çekşmeli gözükse de Djokovic’in zorlandığını söyleyemeyiz (75, 76, 64).

Hafta başından bu yana kariyerinin en başarılı grand-slam turnuvasını oynayan Latvia’lı Gulbis’in bir yerde gelip tıkanacağını düşünenlerden biri de benim. Her ne kadar karşısındaki Berdych erkekler camiasının en renksiz atletlerinden biriyse de onun sürekliliğinin ve tecrübesinin üstün geleceğini sanıyordum. Yanılmışım. Gulbis 63, 62 ve 64’lük net bir skorla adamı paketleyip Roland Garros dışına bıraktı. Gulbis Djokovic ile yarı-final oynayacak. Asabi ve konsantrasyonu anlık bozulabilen Gulbis’in tam ters karakterdeki dünya ikincisi karşısında işi çok ama çok zor.

Bugün (Çarşamba) İtalyan Errani ile yarı-finale kalmak için mücadele edecek Bosna-Hersek doğumlu Alman vatandaşı Andrea Petkovic tenis camiasında ilginç kişiliklerden biri. Cehaletin epey baskın olduğu bu camiada Goethe, Flaubert ve Oscar Wilde okuyan, klasik müzik seven biri. Che Guevera hayranı. Müze gezmek hobileri arasında ! Sempatik İtalyan ile ilginç bir kaşılaşma olacağına inanıyorum.

Diğer tarafta ise Amerika Açık ve bir sürü turnuva şampiyonluklarına ilaveten (ailecek te) değişik dallarda olimpik dereceleri olan 29’luk, çok tecrübeli Rus Kuznetsova diğer bir genç (23) Romen Halep karşısında. Rus’un tecrübesiyle kazanacağını düşünüyorum. İster misiniz finalde iki Rus karşılaşsın ! Birbirlerinden pek hoşlandıklarını sanmıyorum ! Şimdilik hoşkalınız.

03 Haziran 2014, Salı 21:00
YAZININ DEVAMI

‘’Paris'te gün gençlerin!‘’

Roland Garros’ta ilk çeyrek-finalist kadınlarda Kanada’lı 20 yaşındaki genç yıldız Emily Bouchard oldu. Olurken de ilk on içerisindeki bir başka ağır-abla’yı saf dışı bıraktı. Evet Kerber de turnuva dışında. Kaldı ilk onun içerisinden üç kişi!

Erkeklerde Çek Berdych, ABD’li 2.06’lık Isner’i 64’lük üç setle sıkılmadan geçti. Zaten bu adamın servisi tutmadığı ya da rakibi servisini karşılayabildiği vakit puana ulaşabileceği tek bir başka vuruşu yok. Yine de şanslı ki servisleri mümkün olduğunca tutuyor ve buralara gelebiliyor. Yoksa tümüyle üçüncü sınıf bir tenisçi.

Sonra dün akşam bitirilemeyen Murray-Kohlschreiber sahaya çıktı. Paris’te bugüne kadar izleyebildiğimiz en güzel maçlardan biriydi. Dün bitirilebilse maçtan zaferle çıkacak olan Alman olurdu. Zira İngiliz bitmiş ve maçın kontrolünü yitirmişti. Bugün ise verdiği tüm son kararlar yanlıştı. Son topları hep yanlış yerlere attı. İngiliz de de bu hatalardan yararlanacak yetenek fazlasıyla var (36, 63, 63, 46, 1210). Bakalım şimdi toprak kortun kurtlarından İspanyol Verdasco karşısında ne yapacak. Çok ilginçtir ki iki raket 10 kez karşılaşmışlar ve İngiliz 9-1 ileride. Ama hiç toprakta oynamamışlar!

Latvia’lı Ernests Gulbis dünya sıralamasında 17. sırada. Asabi ve hatta agresif bir genç adam. Her maçında raket kıranlardan. Raonic ve Dimitrov ile birlikte her an ağır-abilere alternatif olabilecek genç yıldızlardan. Dün haşmetmeapları Roger Federer sanki zoraki bir maç oynuyordu. Hiç alışık olmadığımız kadar da sinirliydi. İlk seti biraz da şansıyla aldı (76). İkinci seti alması gerekirken armağan etti (67). Her an vites yükseltmesi bekleniyordu. Ama bu enerji Godot gibi bir türlü gelemedi ve oyunun kontrolü tamamen Gulbis’in eline geçti. Üçüncü sette de çok üstündü (62) Latvia’lı. Uzun bir süredir Federer’i bu denli ezik ve sürekli savunma yaparken izlememiştim. Maç o kadar tek taraflı olmaya başlamıştı ki yapabileceği yegane şey puanları uzatarak oyununun geri gelmesini sağlamaktı. Dördüncü sette durum 2-2 iken Gulbis bir ara bozuldu ve servisini verdi. Sonrası çorap söküğü gibi gidip 2-5 olunca hemen sakatlık molası aldı Gulbis! (Aklıma dünkü yazım geldi. Gulbis de Sharapova, Azarenka ve Kvitova gibi eski Sovyet ilintili bir ülkeden geliyor !) 5 dakika bile sürmeyen moladan o da diğerlerini andırıcasına ceylan gibi geri geldi ve durumu anında 4-5 yaptı! Ama set yine sonunda Federer’in oldu 64.

Şimdi setler berabere (2-2) olmuştu. Son sette Latvia’lı göz açıp kapayana kadar 3-0 ileri geçti. Fedex ne yapsa gerçek oyununa kavuşamadı. Onun için olmazların günüydü. Gulbis kazandı 6-7, 7-6, 6-2, 4-6, 6-3. Diğer bir kortta ise bir başka genç yıldız Kanadalı Raonic İspanyol Granollers karşısında setlerde 2-0 (63, 63) galip, üçüncü sete çıkıyordu. Hoşkalınız.

02 Haziran 2014, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Erkekler Çeyrek, Finalde Kadınlar‘’

Kadınlarda biri Roland Garros (2007) diğeri ise Wimbledon (2011) şampiyonu olan Kuznetsova ile Kvitova’nın karşılaşması bitip tükenmeyen bir pehlivan tefrikasını andırdı. Kalite hak getire ama çekişme zirvede. Her ikisi de maç puanı attılar. Hem de kaç kez unuttum. Ama çoğunu basit hatalarla yitirdiler. Nedense Sovyetler Birliği ilintili ülkelerden gelen kadınlar (Azarenka, Sharapova ve şimdi de Kvitova) maçlar tehlikeye girdiğinde sakatlık molası alıyorlar. Ve her nedense geriye birer ceylan gibi dönüyorlar. Sakatlık her nasılsa, aniden geçiveriyor. Kurallar buna elveriyor ve doğal olarak uygulanacaktır. Ama göze ve gönüle hoş gelmiyor. Bu tür olası yamukluklar dünyada hala temiz kalmış nadir sporlardan biri olan teniste denenmemeli. Göreceksiniz bunlar biraz daha artarsa kural yeniden yorumlanacaktır. Şimdiye kadar oynadıkları üç karşılaşmayı da yitirmiş olan Rus Kuznetsova bu kez Çek Kvitova’yı yendi (67, 61, 97). Kadınlarda üçüncü tur bitti. Şimdi çeyrek-finale çıkmak için mücadele edecekler. Bu karşılaşmaları oynayacak 16 raketin sadece biri (Halep 4.) dünya sıralamasında ilk beşin içerisinde. Diğerleri

Wimbledon’da aynı akıbete uğramamak için çalışmalara başlamışlardır!

Erkeklerde ise ilk 10 raketin sadece biri (Wawrinka) elendi. Sakatlıklarından dolayı zaten bu turnuvayı oynamayan Del Potro ile Nishikori haricindeki diğer 7 tenisci yollarına devam ediyorlar. Fikstürün ilk çeyreği bir Nadal Ferrer karşılaşmasına doğru gidiyor. Her ikisi de bugünkü rakiplerini set vermeden geçtiler. Bir sonraki maçlarının da farklı olacağını sanmıyorum.
İki süper yetenek Fransız Monfils ve İtalyan Fognini ise oynadıkları tenisin hakkını 5 sette 3.5 saat saat süresince verdiler. 57, 62, 64, 06, 62 Monfils aldı. Ama son sette yorgunluktan vurdukları smaç bile emekli tenisindekileri andırıyordu. Fognini herhalde deplasmanda oynadığı Davis Kupası karşılaşmalarında bile böyle tek yanlı bir seyirci önünde oynamamıştır. Fikstürün bu ikinci kısmında çeyrek-finalistlerden birinin Monfils olacağını tahmin ediyorum. Garcia-Lopez’i ya da Donald Young’ı ne kadar yorgun olursa olsun kendi seyircisi önünde geçecektir. Diğerinin ise bu akşamki Murray-Kohlschreiber maçını galibi olacağını düşünüyorum. Her iki raket te olası rakipleri Gasquet-Verdasco ikilisinden çok daha formda.

Bize bu turnuvayı getiren Eurosport’a ve saatlerce bıkıp usanmadan maçları anlatan spiker arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum (Fevkalade başlayan anlatımınız şimdilerde fazla detaya kaçmaya başladı... İzleyicinin dikkati dağılabilir). Dünyanın başlıca spor mücadelelerinden ikisini (Roland Garros ve İtalya Bisiklet Turu) yayınlayan Eurosport’un bu programları basının “Amiral gemisinin” günlük “Spor Ekranı” köşesinde nedense hep unutuluyor?
Hoşkalınız.

01 Haziran 2014, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI