Arama

Popüler aramalar

‘’Finale Odaklanın !‘’

Biraz kafanızı dağıtın ki finallere odaklanmanız daha kolay olsun.

• Federer ATP’nin “Oyuncular Konsey”in deki başkanlık görevini “…biraz da başkaları yapsın” diyerek bıraktı. Kevin Anderson, Gilles Simon, John İsner, Jurgen Melzer ve Sergiy Stakhovsky’nin tekleri, Raven Klaasen ve Bruno Soares’in çiftleri, Yves Alegro’nun emeklileri ve Claudio Pistolesi’nin antrenörleri temsil ettiği bu konseye yeni üye Wawrinka girecek ve Eylül ayında yeni başkanlarını seçecekler.

• Yıldızların bazıları çift kategorisinde de yer alır. Wimbledon zemin olarak sakıncalı olduğu için onları burada daha az görürsünüz ama diğer grand-slamlerde bilerek ve isteyerek bu kategoride de oynarlar. Çift ya da karışıkları oynamak kişideki atikliği ve ani karar verme yeteneğini geliştirir. Vole antrenmanı için başlıca çaredir…Zira maçın çoğu filenin hemen iki yakasında geçer ! Bakın Wimbledon’da ki ilginç eşleşmeler : Erkeklerde birinciliğin tartışmasız sahibi ABD’li Bryan kardeşler karışıklarda kadınların üçüncü sırasını oluşturan Srebotnik/Peschke çiftini benimsediler! Bob, Slovak Srebotnik’i , Mike Çek Peschke’yi aldı ama her ikisi de elendi. Unutulmaz şampiyon Martina Hingis Brezilyalı Dünya 3.sü Soares ile yer aldı ama onlarda çeyrekte yenildiler. Samantha Stosur bir başka çift ustasıyla birleşti : Nenad Zimonjic…Yarı-final oynuyorlar.

• Williams kardeşler çok eleştirildi. Kendilerini başka bir dünyada gördükleri, diğer tenisçilere kaba muamele ettikleri hatta selam bile vermekten kaçındıkları, vs. Ancak Serena Williams kariyeri boyunca aklına yatmayan başta WTA uygulamalarına ya da kurallarına hemen tepki verdi. Beğenmediği kuralları tartıştı. Bugünün dünyasında hala “kol kırılır yen içinde kalır” düşüncesindeki kurum ve insanları medya önünde kıyasıya eleştirdi. Ellerinden gelse ona ceza verip bir kaşık suda boğacaklar ama ancak cesaret edemiyorlar zira kadın tarihin gösterdiği en başarılı kadın tenisçi. Üstelik sürünen ABD tenisinde ayakta kalabilen yegane raket. Normal zamanda rakipleriyle arasında dünyalar kadar kalite farkı var. Üstelik kadın kritik ve stres yaratılan durumlarda hep motive oluyor. 2012’de bu kez medya ile üzerine gelmeye çalıştılar…Kadın hem Wimbledon’u hem de aynı sahada Olimpiyatları aldı. Baktılar ki baş edemiyorlar işi sinsiliğe döktüler. Bel altından vurmaya başladılar. Görünen o ki başarılı oldular. WTA’nin “viral enfeksyon” geçiriyor açıklamasını tenisin efsanelerinden Martina Navratilova “bu açıklamayı kabul etmiyorum…Bu durumdaki bir insan sahaya nasıl çıkarılır anlamıyorum” ifadesiyle karşıladı. Jimmy Connors ise daha sertti “saçmalık” dedi. Serena hakkında teyit edilmeyen bir husus ta “hassas durumunun yenildiği maçtan iki gün önce baş gösterdiği” ! Yeni söylenti ise hamile olduğu !

• Seks yapmak sporunuzu etkilemez; Sizi etkileyen onu aramak için bütün gece kapı kapı dolaşmanızdır ! (Andre Agassi).

05 Temmuz 2014, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gençler bilemiyor ama yaşlılar yapabiliyor!‘’

Erkeklerde ilk on raket arasından üçü geriye kaldı. Kadınlarda ise sadece iki. Çoğu insanın favorisi, İskoç asıllı ev sahibi ve geçen yılın şampiyonu Andy Murray de elendi. Rakibi 1.91’lik 23 yaşındaki Bulgar Grigor Dimitrov’du. Murray tartışmasız büyük bir yetenek. Ama gün kesinlikle onun değildi. Kötü başladı, denedi çeviremediÖ Kötü bitirdi. İlk servisi tutmadı. İkinci servisi o denli etkisizdi ki bunu gören Bulgar hep yüklendi ve puanları da aldı. Dimitrov ayrıca rakibinin çift-el backhandini rahatsız etmek için yüksek lifte toplar attı ve kısa düşen yanıtlarını fileye gelerek puana çevirdi. Bulgar raket Nadal karşısında ne kadar ciddi ve konsantre idiyse bu maçta da mesaisini bir o kadar iyi yaptı. Geçen yılın şampiyonunu, kendi sahasında ve seyircisi önünde üç sette kayıt dışı bırakmak kolay değildir. Ama Murray’in de bazı uygulamalarını anlamanın olanağı yok. Seni olduğun yere getiren bir koçu apansız bırak. Ciddi bir ameliyat geçir. Geri dönüşün arzuladığın gibi olmayınca da aylarca bir antrenör arayışına gir ve onca sürenin sonunda kariyeri (bizi cinsiyeti değil antrenörlüğü ilgilendiriyor) soru işaretleri dolu olan birini seç ! Üstelik Murray’in annesi de İngiliz Tenis Federasyonu ve Fed Cup antrenörü. Seçimde bu kadının rolü var deniyor. Eğer öyleyse daha fena. Zira annesinin kariyerini sorgulayacak olursanız olumlu pek bir nokta göremezsiniz ! Zaten oğlunun her kritik puanında kadının yüzü öyle bir hal alıyor ki adamcağız locaya destek almak için baktığı an zaten pamuk ipliğine bağlı özgüveni hiç kalmıyor.

“Kontrolünü yitirmiş birer füzeyi” andıran Raonic ile Kyrgios arasındaki karşılaşmada freni daha tutan kazandı. Kyrgios hareketleriyle bir gün önceki yazımızda Nadal’ın kendisiyle ilgili söylemini haklı çıkardı. İşler kötü giderken kendisini tutmayı öğrenmesi gerek. Yoksa 19 yaşınızda hata yapmayacaksınız da ne zaman yapacaksınız ! Boris Becker’in de vurguladığı gibi “profesyonel tenisin bugün geldiği yerde strateji, taktik, teknik, konsantrasyon seviyeniz her puanda bir kitabın bir başka sayfası gibidir”. Bu değişkenliğe ayak uydurabilmek ve neyi ne zaman yapacağınızın bilincine varmak, fiziği ne denli gelişmiş olsa bile henüz çocukluktan yeni çıkmış bir delikanlı için pek kolay değildir. Alacağınız her başarı ile özgüveniniz daha da gelişir ama oturaklı değildirÖUfacık bir başarısızlıkta buruşturularak bir kenara atılmış bir parşömen kâğıdını andırabilir. Kyrgios buraya kadar gelmekle 144. sıradan 60’lara çıkacaktır. Zirve giden yol virajlıdır. Sonrası için bakalım Nadal ne denli doğru söylemiş. Bekleyip göreceğiz... Bu camianın çelebi şampiyonu böyle bir beyanat verdiyse bir bildiği olduğunu düşünüyorum.

Kadınlar ise çimde erkeklerden de daha titrek... Şampiyonluğa kim en yakın derseniz aralarında en az titreyecek olan derim. Dün belirttiğim gibi buna da en yakın Kvitova. Hoşkalınız.

04 Temmuz 2014, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Mekke'de hem dram hem trajedi !‘’

Rafael Nadal tartışmasız tenis dünyasının krallarından biridir. Bir çok yıldız gibi onun için de Wimbledon pek tercih edilen bir turnuva değildir. Ama o yine de yenilgisini bilgece karşılıyor : “Bir yere varmak daha kolaydır. Her şey yenidir. Yitirecek bir şeyiniz yoktur. Her şey iyi ve olumlu gidiyordur. İstediğiniz her şeyi yapabilirsiniz. İnsanlar sadece sizdeki olumlu noktaları görürler. Ama çıktığınız yerde bir müddet kaldıktan sonra insanlar sizdeki menfi unsurları da görmeye başlarlar. Zirvede ne kadar durabileceğini hep birlikte göreceğiz ama ona her şeyin en iyisini diliyorum. Onun bir sonraki durağı çeyrek-final benim için ise plajdır !”

Evet bir önceki yazımızda belirtmiş olduğumuz gibi jünyor turnuvalarından daha yeni yeni soyutlanmış olan Malezya-Yunan-Avustralya karışımı Kyrgios, wild-card (yani puanı yetmediği için organizatör-daveti) ile girebildiği Wimbledon’da önce ilk 10’dan Gasquet’i yendi. Sonra da geldi Nadal’a karşı nasıl tenis oynanması gerektiğini gösterdi. Açıkcası da yaptığı her şey, aldığı her risk tuttu. Oyunu çabuklaştırdı, Nadal’a istediklerini yapma olanağı tanımadı, rallilerde sabrını koruyarak rakibinin açık vermesini bekleyebildi. Bu taktiğini de (set bile verdiğinde), maçı kazanana kadar sürdürdü. Kortta adeta dünya 144’cüsü kimliğini değil de ağır-abilerden birinin görüntüsünü ve özgüvenini yansıttı. Avustralya vatandaşı olan Kyrgios’un özgeçmişi, kimliği ve kişiliği ile ilgili bilgi arayanlar için: http://www.atpworldtour.com/News/Tennis/2014/04/17/Emirates-ATP-Star-Of-Tomorrow-Kyrgios.aspx .

Buzdan Kraliçe Sharapova’da gitti. İnsanoğlu çok ilginç. Maçı izleyen herkes Rus yıldıza “helal olsun” diyor. Altı maç-topunu çevirip yedincide pes ettiği için. Peki ya rakibi ? Sanki yedi maç-topuna maçı getiren ve kazanan biri yok. Karşıda Angelique Kerber yok. Sharapova tek başına oynuyor, tek başına kaybediyor ! Yahu bu kadın dünya sıralamasında 7. ! Ayıptır, yazıktır günahtır bu gençlere. Bu denli düşüncesiz olunmaz. Alman raket Rus’a her durumda rakip oldu. Tüm vuruşlarını çıkardı hatta onlara puan alıcı yanıtlar verdi. Kerber’in bu oyunudur Sharapova gibi dengeli ve sürekliliği olan bir rakete 49 tane basit-hata yaptıran. Daha ne konuşuluyor ? Lütfen biraz saygı !

Evet Serena’da gittikten sonra 1911 yılından bu yana ilk kez fikstürde ne kadınlarda ne erkeklerde tek bir ABD’li kalmadı. Ama onlar ABD tenisinin bu çöküşünün nedenini hemen başkalarına yükleyiverdiler. Efendim erkeklerde ilk dört çok ağır basıyor ve bunlar hep Avrupalılardan çıktığı için Amerika’lı gençler artık başka sporlara kayıyormuş !

Serena böylece çıktığı son 5 grand-slam’in dördünde çeyrek-finali bile göremedi. Burayı sevmediğini biliyoruz ama kadın sanki kendinde değil. Serena dün kardeşiyle birlikte çıktığı çift-kadınlar maçını terketmek zorunda kaldı. Isınırken en basit hareketleri bile yapmakta zorlanan bu büyük şampiyonu umarım en kısa sürede yine kadın tenisinin zirvelerinde görürüz.

Gördüğünüz gibi Wimbledon bu yıl tam bir dram ya da daha doğrusu trajediye sahne oldu. Toplamı 32 olan seri-başlarından çeyrek-finale kadar Erkeklerde 15, kadınlarda ise 17’si elendi.

Profesyonel teniste son 38 grand-slam turnuvasının 36’sını ilk dört oyuncudan biri kazanmış. Araya giren iki oyuncu Wawrinka ile Tandil’in Kulesi (!) Del Potro. Bu yıl çeyrek-finaldeki sekiz tenisçinin dördü ilk dördün dışında !

Açıkcası yarı-finallerde bir yanda Federer ile Raonic’i, Djokovic ile Dimitrov’u öbür yanda görmeyi istiyorum. Ama şampiyonluğu yine ilk dörtten biri alacaktır ! Ama kimi arzuladığım da artık yarına kalsın !

Kadınlarda ise mantığım Kvitova, gönlüm Bouchard ya da Halep arasında gidip geliyor.

Hoşkalınız.

02 Temmuz 2014, Çarşamba 17:00
YAZININ DEVAMI

‘’"Kazanmayı Bilmek…"‘’

Ben skor anlatmayı pek sevmiyorum. İlgilenenler bugünün dünyasında elektronik ortamdan istedikleri konuyu izleyebiliyorlar. Onun için bu gün olasılıklardan bahsedelim.

Dünyanın ilk dört sırasındaki tenisçilerin çok önemli bir özellikleri vardır. Federer, Nadal, Djokovic ve Murray’den oluşan ve ağır-abi diye adlandırdığım sporcular tüm yeteneklerinin yanında kazanmayı da biliyorlar. İspanyol Boğasının Kazak Mikhail Kukushkin karşısında dikkatle izledim. Mikhail ilk sette sıfır hata ile sürekli rakibinin back-hand’ine yüklendi. Nadal’a karşı Slovak Klizan ilk turda, Çek Rosol de ikinci turda adeta aynı oyunu oynadılar. Onlar da ilk seti aldıktan sonra kaderlerine razı oldular !

Bu dörtlüye karşı oyununuzun %100’ü üzerinde oynuyorsanız başarılı olabiliyorsunuz. Ama dünya üzerinde hiçbir oyuncu (hele 5 set üzerinden ve en az 2.5 saatlik) bir maçın tümünde aynı standardı sürdüremez. Oyununuzda %5’lik bile bir körelme olsa, yani %95’le bile oynuyorsanız ağır-abiler işi bitirebiliyorlar. Onlar da bunu bildikleri için, farkındaysanız, ne kadar geri düşseler bile en ufak bir panik emaresi yansıtmıyorlar. Çünkü biliyorlar ki rakiplerinin oyunu bir yerde değişecek ve onlar da oyunu çevirecekler. Oyuncuların bu dörtlü karşısında dengeli oynamaları ve stratejilerini 5 set üzerine inşa etmeleri gerekiyor. Yoksa ilk 3 turda gördüğümüz gibi yeteneğiniz sizi ancak bir set tatmin edecektir. Nadal’ın ilk üç maçının skorlarına bakınız (46, 63, 63, 63), (46, 76, 64, 64) ve (67, 61, 61, 61).

Şimdi her şey Nadal için daha iyi gidecek. 2011’den bu yana ilk kez II.turdan ileri geçti. Özgüveni yerine geldi. Rahatsız olduğu çimler kelleşecek ve toprak daha ağırlıklı ortaya çıkacak. Bu da onun oyununa katkı yapacak. Yeni gençlerden Raonic’in ima ettiği gibi “ben kimsenin Wimbledon çimleri üzerinde en iyi tenislerini oynadıklarını söyleyebileceklerini düşünmüyorum…Bence burada ancak diğer zeminlerden daha az kötü oynadığınızı söyleyebilirsiniz “!

Ağır-abilerden İngiliz Andy Murray bu yıl başından beri bir turnuvada şampiyon olmak bir yana, tek bir final bile oynayamadı. Dünyanın en iyi futbol ligine sahip İngiltere’nin dünya kupasındaki aculluğundan sonra başarıyı Murray’de arayacak İngiliz Toplumu onun üzerindeki stresi daha da arttıracaktır. Bakalım 2006 Wimbledon Şampiyonu, yeni antrenörü, Amelie Mauresmo katkı yapabilecek mi? Şimdilik iyi oynuyor ama rakipleri de çok zayıftı. Çeyrekte Dimitrov ile karşılaşması olası. İyi bir maç olur.

Novak Djokovic 1.5 yıldır yani 5 grand-slam’dir şampiyon olamıyor. Çok istediği Fransa’da müthiş bir hayal kırıklığına uğradı. Burada Stepanek karşısında sergilediği sportmenliği Djokovic’e en karşı izleyicinin bile desteğini getirdi. Ülkesine olan karşılıksız sevgisi, alçakgönüllülüğü, dürüstlüğü, arkadaşlarına olan bağlılığı ve yardımseverliği ile bu güzel insan bence turnuvanın başlıca favorisidir.

Esas ilginçliği sona saklamıştım ! İngilizlerin antikalıkları artık tavan yaptı. Kadınların sutyenlerinden sonra erkek tenisçilerin donlarına da karıştılar. Pat Cash’e bir yönetici gelip içine mavi don giymemesini zira terlediğinde donun gözüktüğünü aksi takdirde kendisini korta çıkarmayacaklarını söylemiş !

Hoşkalınız.

30 Haziran 2014, Pazartesi 21:40
YAZININ DEVAMI

‘’BBG!‘’

Her medeni ülkede bu çocuklar el üzerinde tutulur. Genellikle okul ya da tenis akademisi talebelerinden seçilirler. Sadece “Mutua Madrid Open”da turnuva sahibi “Drakula” lakaplı unutulmaz tenisci ve şimdilerde Forbes Dergisi tarafından dünyanın en varsıl 100 adamından biri olarak seçilen Romen İon Triac değişik bir uygulamaya imza atarak BBG’leri manken genç kadınlardan seçti !

Bizim ülkemizde top-toplayıcılık nedense hor görülür. Kıymetleri kendilerinden menkul bazı ebeveynler sadrazamdan düşme (!) olduklarını sandıklarından, çocuklarının top toplayıcılık yapmasını istemez, aşağılayıcı bulurlar ! Sahte sağlık raporuyla çocuklarını organizasyondan kaçıracak kadar pespayeleri vardır. Buyrun bakın idare şekli “monarşi” olan Birleşik Krallık’ta, “Tenisin Mekke”sinde yani Wimbledon’da neler uygulanıyor.

Wimbledon’da 13 gün süresince 250 civarında top toplayıcı kullanılıyor. 1947’den 1969 yılına kadar bu kızlar ve oğlanlar sadece yardıma muhtaç çocuklara eğitim veren okulların 9 ve 10. sınıf talebelerinden oluşuyordu. Bugün ise genellikle civar okulların talebeleri tercih ediliyor. Okul hocalarının önerdiği çocuklar tenis ve kuralları üzerine yazılı sonra da fiziki ön-sınavlara giriyorlar.
Bunları geçen 600 çocuk Şubat’tan turnuva başlayana değin atiklik, özgüven ve uyumluluk gerektiren nihai seçimlere tâbi oluyorlar. Ortalama 15 yaşlarındaki bu çocuklar en fazla iki yıl çalışabiliyor. Mesai, 1 saat çalışıp 1 saat dinlenme esası üzerine kurulu. 2 filede, 4 köşelerde toplam altışar kişilik ekipler oluşturuluyor. Tüm kortlarda aynı idarî standardı korumak için bu ekiplerin hiç biri hangi maça gireceklerini son dakikaya kadar bilemiyorlar. Bu çocukların iki hafta sonunda aldıkları ücret 400 ila 600TL arasında. BBG olarak buraya seçilmek onlar bir yana, aileleri ve okulları için de fevkalade bir onur vesilesi. Ayrıca mezuniyetlerinde özgeçmişlerine kaydediliyor. Biraz farklı değil mi ? Onlarınkiler de ana ve baba olarak adlandırılıyor!

BBG’ler başta olmak üzere tüm hakemler ve görevliler 2005’e kadar hep koyu yeşil giyiyorlardı. 2006’dan itibaren ise lacivert ile krem karışımı, ünüformayı andıran giysiler benimsendi. Bilhassa hakemlerin üzerinde bir saray teşrifatçısını andıran ve spor sahasındaki adama kravat takdıran bu garabetliğin tasarımını ihaleyle 2015 yılına değin kazanan ise bilin bakalım kim ? İnanmayacaksınız ama Ralph Lauren yani “Polo” !

Wimbledon’un geleneksel renkleri koyu yeşil ve mor iken oyuncuların beyaz ağırlıklı giyinme zorunluğu vardır! Beyazın hangi renklerle kombine edilebileceğine ve hangi oranda kulanılabileceğine dair sayfalar dolusu bir kurallar silsilesi bile oluşturulmuştur. İşte bu İngilizler bu yıl geleneksel antikalıklarını biraz daha “onulmaz” hale getirerek kadın teniscilerin sutyenlerinin rengine bile karıştılar !

Onbir ayın sultanı hoş gelsin, hoş gitsin inşallah. İyi haftasonları dilerim.

29 Haziran 2014, Pazar 17:20
YAZININ DEVAMI

‘’Mekke'den Devam !‘’

AELTC fikstür çekerken salt ATP sıralamasını esas almaz. Sadece erkeklerde geçerli olan bu ilginç (!) formül tenisçilerin çim kort performanslarını da değerlendirmeye katar. Buna göre bu yıl ATP sıralamasında 1 numara olan Nadal Wimbledon’da 2.Bay; ATP ikincisi Djokovic 1.Bay; ATP üçüncüsü Wawrinka 5.Bay; beşinci Murray ise 3.Bay oluyor. Bir tek Federer iki tarafta da dördüncü. Bu arada açıklayalım : Tenis dilinde “Bay” “Seribaşı” anlamında kullanılır.

Formülü açıklayalım : Oyuncunun 16 Haziran tarihi itibarıyla olan ATP sıralaması (+) çim kortlarda 12 aydan bu yana aldığı puanlar (+) ondan da önceki 12 ay içerisinde de çim kortlarda erişmiş olduğu en iyi puanının %75’inin toplamıdır. Bu işin altında bir hınzırlık arıyorsanız açıklayalım. Bu sistemden şu an itibarıyla en yararlanan Andy Murray’dir. İskoç asıllı raket geçen yıl “Queen’s Club” ile “Wimbledon”u peşpeşe kazanmış, 2012’de de yine burada finalist olmuştu. Böylece 3 numaralı seribaşı olacak Murray yarı-finale (hariç) kadar dünya sıralamasında ilk dörtte olan hiçbir raketle karşılaşmamayı garantiliyor.

Ancak bir başarısızlık durumunda Murray’in sıralamasında radikal bir düşüş olası. 2013 şampiyonu olarak koruması gereken 2.000 puan var. Halbuki Nadal 2013’te ilk turda Darcis’e yenildiği için koruyacağı puan sadece 10. Anlaşılan İspanyol Boğası çok büyük bir olasılıkla ATP sıralamasındaki birinciliğini koruyacak. Djokovic’in birinciliği devralması için şampiyon olması ve o durumda da Nadal’ın yarı-finale erişememesi gerekiyor.

Dimitrov ve Bouchard başta olmak üzere Paris’te varlıklarını sabitleştiren ve kendilerini artık ağır-abi ve ablalara kabul ettiren gençliğin Londra’da da sert eseceğini düşünüyorum. Çim kort sezonu başladığından bu yana inanılmaz sonuçlar alan ikinci seri raketler olarak adlandırdıklarımı da “es” geçmemek lazım. Zira bu tip raketler tam bir “serseri mayın” oldukları için olmadık adamlara karşı üstünlük sağlayabiliyorlar [Ferrer (6)-Kuznetsov(118) örneğinde görüldüğü gibi] ! Ve lütfen son on yılda burayı 6 kez kazanan haşmetmeabları Roger Federer’i unutmayalım…En favori zemininde oynayacak. Üstelik burada ezici bir üstünlük sağladığı rakiplerine karşı son toplarını atacağının da farkında olmalı !

Kadınlarda ise Azarenka da elendi. Ama kadın 3 aydan fazla bir süredir eline raket almıyordu. Normaldir. Sevgilisinden de ayrıldı…Bu daha da normal !

Wimbledon’da her yıl ilk maçları bir veya iki önceki yılın şampiyonunun ya da birinci seribaşının yapması adettendir. 2013 şampiyonu Fransız Marion Bartoli tenisi bıraktığına göre bu onuru Serena Williams’dan fazla hak eden birini düşünür müsünüz ? 2012’de Wimbledon şampiyonluğuna ilaveten bir ay sonra buradaki olimpiyat birinciliğini de elde eden Serena anlaşılan AELTC yöneticilerini tatmin edememiş ki yerine 2013 finalisti Alman Sabine Lisicki çıkarıldı ! Beşi grand-slam olan 60 şampiyonluğun sahibi Serena Williams yöneticilerin arzuladıkları bir “cici kız” hiç değil. Zaman zaman hislerini gösteren, düşündüklerini söyleyebilen bir yapıya sahip. Yakın geçmişte sahadaki davranışıyla ceza da aldı. Amma velakin, kafatasçılık başkadır Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek başka. Yakın bir geçmişte, burada, beyaz derililer haricindeki tenisçilere, şov kortları ile ilgili resmi olmayan bir kısıtlama vardı. Onları ana kortlarda pek göremezdiniz ! Onu unutmadık. Ta ki merhum Arthur Ashe bu yazısız kuralı onların ellerine buruşturulmuş bir parşömen parçası gibi bıraktı !

Demokrasinin beşiği, kendisiyle acımasızca dalga geçebilecek bir mizahi kültürün sahibi İngiltere’nin antikalıkları bunlar. Tanrı bizi dostlarımızdan korusun der misiniz ! Hoşkalınız.

26 Haziran 2014, Perşembe 21:00
YAZININ DEVAMI

‘’Mekke'de Tenis ! (Wimbledon 2014)‘’

Neyse ki oyunculardan ve başta yayıncı kuruluşlar olmak üzere çeşitli sponsorlardan gelen baskılar sonucu kortlar çimlerin üzerinde yapılan çeşitli deneylerden sonra artık eskisi kadar süratli değil. Kullanılan çim artık 8 mm yüksekliğinde %100 İtalyan kökenli yem-bitkisidir (ryeg

- Çim kortların sezonu çok kısadır. 2-3 haftadan/turnuvadan ibarettir. Adeta salt Wimbledon olduğu için vardır bu sezon. İngiliz’lere mahsus antikalıklardan biri olarak ta algılayabileceğimiz bu sorunu aşmak için seneye hem erkek hem kadınlarda çim sezonu birer hafta arttırılıyor. Sürenin kısalığından dolayı çim kortta başarı için bu zeminde oynamayı sevmek önemlidir. Örneğin bir çim kort sevdalısı olan Roger Federer’in Wimbledon’daki geçmişi hem Nadal hem de Djokovic’ten üstündür. Zaten Nadal ile Djokovic’in buraya aynı sevdayla baktığını söylemek zordur ! Neden mi ?

- Çimde çabuk sonuç alınır…Puanlar kısadır. Top pek yükseğe kalkmaz (Nadal’ın en büyük silahlarından biri etkisiz kılınıyor), drop-shotlar ise yeşilliğe değer değmez ölür.

- Burada çok atik olmak lazımdır. Nasıl hareket etmeniz gerektiğine anlık karar vermek gerekir. Wimbledon öncesi alışma turnuvalarından “Queen’s” ve “Halle” oynanırken çime uyum sağlayamayan çoğu tenisçinin tökezlendiklerini hatta düştüklerini gözlemledik.

- Kesinlikle oyununuzu rakibinize kabul ettirmeniz gerekiyor. Burada rakibin hata yapmasını beklemek kendinize feci bir son hazırlamanız demektir.

- Tüm kışı sert zeminde geçirdikten sonra toprağa ; Toprakta 3 ay cebelleştikten sonra 1-2 hafta için çime ve sonra da aylarca bir süre için tekrar sert zemine transfer vücutta epey sakatlık yaratabiliyor. Bu nedenle sporcuların kendilerini bu değişikliklere hazırlaması önemli. Hele çim sezonuna giriş-çıkış çok kısa süreli ve ani olduğu için burası bilhassa hazırlık gerektiriyor. Bir çok raket gençliğine ya da fiziğine güvenip bu eşiği pas geçiyor ve kariyerini tehlikeye atıyor.

Dün başlayan turnuva erkeklerde kayda değer bir sürpriz yaşatmadı. Ağır-abiler adeta antrenman yaparken sadece Nadal hafifçe tekledi ! Kadınlarda ise yaprak dökümü daha ilk turda başladı…Muguruza, Errani, Stosur, Kuznetsova ve ABD’nin büyük ümidi Soane Stephens elendi.

Bizleri ilgilendiren bir maç ta ulusal raketimiz Marsel İlhan’ın iyi bir kura çekerek (kendisi gibi eleme turlarındaki üç maçını da kazanarak ana-tabloya çıkmayı başaran) ABD’li Denis Kudla arasındaydı. 27 yaşına gelmiş, 2006 yılından beri profesyonel tenis oynayan ve kariyerinde 70’lere kadar yükselebilmiş (şimdilerde 151) bir oyuncunun tüm vuruşlarını geliştirememiş olmasını insan anlayamıyor. Marsel, hani neredeyse, antrenörsüz geçirdiği yıllara şimdi eminim üzülüyordur ! Forehand’i tabanca gibi, backhand dökülüyor ; Servisi iyi volesi görülemiyor (zira file-fobisi var galiba !) ; Kazanacağı puanları bitiremiyor. İnanılmaz bir özgüven eksikliği içerisinde. Rakibini neredeyse tribünlere çıkaracak çapraz forehand’lerle perişan ederken, damdan düşercesine maçtaki yegane drop-shot’u yapmayı deneyip (beceremeyip) fileye takıyor ! Üstelik kritik bir puanda. Yazık ki ne yazık. Dökülen ABD tenisinin üçüncü sınıf bir raketi Wimbledon’da kolay kolay karşınıza gelmez.

Her gün olmasa da Tenis’in Mekke’sinden haberleri sürdüreceğiz. Hoşkalınız.

25 Haziran 2014, Çarşamba 19:50
YAZININ DEVAMI

‘’Noblesse Oblige !‘’

Ben 3 kuşak Galatasaray’lı bir aileden geliyorum. Kendime örnek aldığım insan adam, bana bu yakınlığı aşıladı. Ezeli rakibimizin koyu bir taraftarı olan aşçımıza aile yemeklerinde latifeyle karışık Lambabahçe’li (!) olarak takılırdı. Onu her düşündüğümde yüzümü bir tebessüm kaplar.

Fanatikliği hep bir hastalık hatta sapkınlık olarak algılayıp mümkün olduğu kadar uzak durmaya çalışmışımdır. Belki de genç yaşta çok bir yakınımı bu yüzden yitirmiş olmamın da etkisi vardır. Bu yıl Fenerbahçe’lilerin şampiyonluğu hak ettiklerine ne kadar inanıyorsam, Galatasaray’ın da son maçta onları yenmelerine de o denli sevindim.

Sporumuzun bazı yönetici kisvesindeki garip adamlar tarafından giderek içine çekilmeye başladığı çukurun ne denli tehlikeli olduğunu maalesef birkaç akil insan haricinde kimse fark etmiyor. Fanatizmin, bağnazlığın insanların gözlerini bu boyutta karartması çok korkutucu. Ama işin içindeki esas çelişki bu zavallıları insanlıklarından soyutlatan, hatta kışkırtanların spor kulüplerinde “yönetici” ünvanıyla anılması ve insan idare etmeleri için oy verilmesidir.

Galatasaray’ın yöneticileri tarihin kendilerini takımlarını sahadan kaçıran insanlar olarak yargılayacağını herhalde unutuyorlar. İstediğiniz kadar başarılı (!) olunuz siz sadece böyle anımsanacaksınız. Hiç şüpheniz olmasın.

Galatasaray’ın kökenlerinde engin Fransız Kültürü yatar. Kültür yaşamak ve okumakla elde edilir. Asalet ise unvan olmaktan çok aileden edinilen görgüyle benimsenirse değerlidir. Yoksa servetleriyle Avrupa’dan ünvan satın alan Amerika’lı yeni zenginlere dönersiniz.

Eski yöneticilere benzemediğinizi, medyada pek yer almayacağınızı söylediniz. Gazete eklerinde akşamları hangi küçük kas gruplarınızı çalıştırdığınızı okuyoruz ! Kulübü kurumsallaştıracağınızı belirtiyor futbolumuzun simgelerinden sayılabilecek bir “personeliniz” ile iş-etiğine hiç yakışmayacak şekilde ilişkinizi kesiyorsunuz. Nice yıldız transferleri yapıp ertesi sene bütçe sorunları yaşadığınız için antrenörünüz ile yollarınızı ayırıyorsunuz ! Bunlar anımsadığım birkaç tanesi. Acaba tutarlılıkla ilgili bir sorun mu var ?

Tüm bunlar bir yana başlıca rakibimiz ile aramızda oluşan nahoş hadiselere önlem almak için ne yapıyorsunuz ? Bilinen okuyabildiğimiz beyanlar bu olayları yatıştırmak bir yana, körüklemekten başka ne işe yarıyor ?

Sokakta görseniz selam vermeye bile yüksünmeniz gereken uslanmaz arlanmaz bir takım apaşları değil kulübe muhatap etmek, onlara (kolaylıkla sinsilik içeren diyebileceğimiz) kışkırtıcı ve beyefendiliğin yanından bile geçmeyen atıflarda bulunmak kökeninde çelebilik yatan bir camianın yöneticilerine yakışıyor mu? “Söz sükûtsa söz altındır” ifadesini hiç mi duymadınız ?

Bu mudur ”Noblesse Oblige” ? Aman dikkat…Birileri de “Les Precieuses Ridicules”* basılı t-shirtler dağıtırsa ne hissedersiniz? Tutarlılığınızı yitirdiğinizi hiç düşünmüyor da olsanız, “…biz bu işin erbabı değiliz”** demenin de bir erdem olduğunu bildiğinize inanıyorum. Hoşkalınız.

*Les Precieuses Ridicules (Gülünç Kibarlar – Moliere).**Ustası, uzmanı.

21 Haziran 2014, Cumartesi 18:55
YAZININ DEVAMI