Arama

Popüler aramalar

‘’Kadınlar Finalinde Yeni Bir Soluk !‘’

Radwanska yılların teniscisi. Sürekli ilk sıralarda yer almış bir raket karşısında profesyonel yaşantısının ilk grand-slam yarı-finalini oynayan İspanyol Muguruza çok güçlü çıktı. Daha ilk baştan onun köşelere attığı topların çoğunu çıkaramadı Polonyalı yıldız. Ancak Radwanska öyle bir yapıya sahip ki kendisi için ters yüz giden nice maçta mükemmel oynayan rakiplerinden hata çıkarmayı başarmıştır. Küllerinden doğmakla tanınıyordu bu kadın. Onun için Muguruza’nın çok sabırlı olması ve bu bağlamda sürekliliğini yitirmemesi gerekiyordu.

İspanyol raketin bir özelliği de özgüveni. Karşısındaki rakibin kim olduğuna bakmadan kendi güçlü oyununu oynayıp vurdukça vuruyor. Gözü kara. Burada da göz açıp kapayana kadar önce 4-1, sonra 5-1 oldu. Bilhassa güçlü fore-hand’i ile topları hep arka çizgi civarına düşürüp Radwanska’yı sürekli savunma yapmak zorunda bıraktı. Polonyalı ilk sette oyunu hiç planlayamadı. Sahanın ucuna gelen topları çıkarmakla çabaladı durdu. 35 dakikada 6-2 bitti ilk set. Oyunları öyle farklı kazanıyordu ki puanlarda artık risk alabiliyordu.

İkinci setin ilk oyununda hemen kırdı rakibini. Sonra kendi servisini alıp durumu 2-0 yaptı ama Radwanska ilk kez çekişmeli bir oyun oynayabildi. Taktiğini değiştirmiş rakibinin üzerine vurmaya başlamıştı. Muguruza iri fiziği ile kaçamıyor, ancak çıkarabildiği toplar kısa düşüyor, Polonyalı da bunları ya sağa sola plase ediyor, ya da fileye gelip öldürüyordu. 2-1 oldu. Bu kez İspanyol, servislerine dayandı (3-1).

En önemli oyuna gelindi. Servisiyle Radwanska ya devam, ya tamam diyecekti. Devam dedi (3-2). Sonraki oyunda da rakibinin servisini kırıp ilk kez beraberliğe ulaştı. İspanyol tecrübesizlikten hata yapıyor, hata yaptıkça acele ediyor, üstüne bir hata daha yapıyordu. Polonyalı ise oyunu sürekli değiştiriyordu. Toplar bıkıp usanmadan bir uzun bir kısa, bir sert bir yumuşak, bir yüksek bir alçak, bir kesik bir lifte gidip geliyordu. 4-3 ileri geçti. Sanki tecrübe güce karşı kazanmaya başlamıştı. Böylece bir saati geride bıraktık. İspanyolun hataları arttıkça Radwanska oyunu programlamaya başladı. Bir saat on dakikada setler 1-1 oldu.

Karar seti başladığında İspanyolun ilk servisi alarm vermeye başlamış tutmuyordu. Tutmayınca da pamuk gibi ikinci servisinin yanıtını hazmetmek zorunda kalıyordu. İlk oyunda kendi servisini verdi. Radwanska artık maçın tek hakimiydi. Ama ne olduysa birdenbire durdu ve servisini kendi elleriyle rakibine armağan etti (1-1). Panik halinde sadece top çevirmeye çalışan İspanyol yine köşelere vurmaya başlamıştı. Uzun bir süre sonra tekrar öne geçti (2-1).

Sonra Polonyalı tekrar özüne döndü. Başladı topları yine değiştirmeye. İspanyol ise gücünü yitirmek üzere puanları kısaltmak için vurmaya başlayıp elindeki topları avuta atmaya başladı (2-2). İki oyuncudan biri ne denli bilinçli bir performans ortaya koyuyorsa öbürü tükenmişliğin çaresizliğinde çıkışı kaba güçte arıyordu. İşin ilginci tuttu bu gücü ve 3-2 öne geçti. Sonra durumu 4-2 yaptı. Yitirdiği her şey geri gelmişti artık. Yılların şampiyonu Radwanska file önünde en aceminin bile yapmayacağı hataları üst üste yapınca fark arttı (5-2). Ama bırakmadı ipin ucunu Polonyalı. Kendi servisini aldı (5-3).

Şimdi oyun çok önemliydi. İspanyol kendi sevisinde 40-15 yapıp nokta koymaya hazırlanacakken yine fazla güçten dışarı attı…30-30 oldu. Sonra Radwanska, İspanyolun içeri düşen topunu geri çevirebilecekken, biraz da tribünlerdeki antrenörünün çağrısıyla, aut diye itiraz edince şahin gözle puan gitti (40-30) . Maç puanını da alan Muguruza 1994’ten bu yana Wimbledon finalindeki ilk İspanyol. Büyük bir olasılıkla da Serena Williams’a rakip olacak.

Hoşkalın.

09 Temmuz 2015, Perşembe 17:25
YAZININ DEVAMI

‘’Minicik Çoğrafya, Umman Şampiyonluklar!‘’

Wimbledon çeyrek-finallerinde önce Haşmetmeabları Federer sahne aldı. Kendisine zaman zaman ters gelebilen yapıdaki Fransız Gilles Simon’u üç sette (63, 75, 62) kolayca aştı. Puanları oldukça kısa tutarak fiziğini de Murray ile yapacağı yarı-final karşılaşması için hazır tuttu.

Ev sahibi rolündeki Andy Murray ise son üç maçında epey zorlandı. Bugün karşısında Kanada Tenisinin, yetiştirilişleri herkese örnek olması gereken, mucize gençlerinden Vasek Pospisil vardı. Raonic ve Bouchard diğer örnekler. Ne yazık ki Raonic sakatlığı nedeniyle geçirdiği ameliyatın etkilerini üzerinden atamadığından, Bouchard ise profesyonel tenisin hiçbir surette kaldıramayacağı partileme sevdasından Wimbledon’a erken veda ettiler. Geriye kalan bu genç adam ise çift-erkekler kategorisindeki büyük başarısını teklerde de yinelemek arzusundaydı. Ama o ne denli arzulu idiyse de karşısındaki ondan fazlasıyla yetenekli ve güçlüydü. Üstelik İngilizi kendi oyunuyla yenmek neredeyse imkânsız. Pospisil çiftlerde elde ettiği müthiş volesini devreye sokacağını rakibinin oyununa adapte olunca işin sonu çabuk gözüktü. Birer servis kırmak Murray için yeterli oldu (64, 75, 64).

Şimdi Federer, Murray karşısında. Wimbledon başladığından beri İsviçreli hep oyununun üzerine koyarken İngiliz açıkcası güven vermemeye başladı. Üstelik ev sahibinin kendi izleyicisinin stresi de omuzlarında olacak. Federer’in kazanacağını düşünüyorum.

Erkek fikstürünün kuzey kutbunda ise Wawrinka ile Gasquet vardı. Tenis Dünyasının en iyi tek elli iki back-hand’i karşı karşıya gelmişlerdi. Sanki Gasquet daha bir şeyler yapmaya çabalıyor, Wawrinka ise “gel üzerime de seni geçeyim” diye frene basıyordu. Kariyerinin en iyi tenisini oynuyordu Gasquet adeta. Servis vole bile oynadı. Başarılı da oldu. Bir saatin sonunda hala hangisinin vuruşunun daha iyi olduğuna karar verememiştik. Skor da eşitti…Setleri paylaşmışlardı (1-1). İkinci saatin sonunda da kararsızdılar (2-2)! Son sette tahteravalli bir o yana bir bu yana ağır bastı. Fransız raket 5-3’te maç topu bile attı. Sonra 10-9’da üç maç topu daha attı. Üçüncüde çelik gibi sinirleri olduğu söylenen Wawrinka back-hand’ini dışarı attı ! Sakatlıktan kısa bir süre önce çıkan Gasquet’nin burada bu denli başarılı olmasına şapka çıkarılmalı (6-4, 3-6, 4-6, 6-4, 11-9).

Ama şapka çıkarılacak biri varsa bunun reveransla yapılması gereken muhatabı 1.98’lik Hırvat Marin Cilic olması gerek. Geçen yılki “ABD Açık” şampiyonluğundan sonra uğradığı sakatlık ve nihayetindeki ameliyattan sonra doruklara dönmeye çalışan bu alçak-gönüllü şampiyon tüm bunlar yetmiyormuş gibi son üç maçında tam 14 set oynayarak tenisin zirvesindeki yakın dostu Sırp Djokovic karşısına çıkıyordu. Ama 6-4’lük üç setle “buraya kadar” dedi arkadaşı ona . Artık tarihin tozlu sayfalarında yer alan Yugoslavya (Spor) Kültürünü bir kez daha gıpta ile anmadan edemiyor insan. Minicik bir coğrafyadaki tek bir ülkeden çıkan onca Cumhuriyet ve bir avuç insan içinden okyanuslar dolusu şampiyon çıkar mı…Hem de sporun her branşından. Örneği yakınımızda aramak varken Çin’e Maçin’e, uzaklara neden heyetler göndeririz ki !

Sezon başından bu yana gerek canlı, gerek tv’den onca turnuva izledim. Tek bir kez bile sportif olmayan bir davranışla, terbiyesizlikle hatta kaprisle bile karşılaşmadım. Tenisin allamelerinden (!) biri bunun sahaya konan mikrofonlardan kaynaklandığını öne sürüyor. Yahu iyi bir insan olabilmek, yaşamınızı kazandığınız spora saygı göstermek ne zamandan beri teknolojinin tekelinde ! Tenisin profesyonellerinin, ağır-abi ve ablaların bu sporun büyükelçileri ünvanını ne denli yakışıklı bir şekilde taşıdıklarını gözlemleyemiyor mu bazı insanlar ?

Yarın kadınlar sahnede. Önce Polonyalı Radwanska İspanyol Muguruza önünde final vizesi arayacak. İspanyol’un kazanacağını tahmin ediyorum. Sonra sahneye Serena ile Sharapova çıkacak. Gök kubbe delinmezse ABD’li finalde olacaktır !

Wimbledon bir kez daha gösterdi ki ağır-abiler çok ağır basıyor. Wimbledon yarı-finalistlerine bakın. Djokovic-Wawrinka/Gasquet – Federer – Murray. Kadınlarda ise ağır-ablaların (Serena-Sharapova-Radwanska) arasına bir tek Muguruza girebildi.

Hoşkalın.

09 Temmuz 2015, Perşembe 15:10
YAZININ DEVAMI

‘’Rastafar!‘’

Etiyopya'nın son imparatoru olan Haile Selassie (Ras Tafari Makonnen: Veliaht Tafari Makounnen)'i tanrının dünyadaki yansıması olarak gören dinin ve bu dine bağlı olarak ortaya çıkmış olan inanış ve düşünce biçiminin adıdır. Marcus Garvey de bu dinin peygamberi olarak görülür. Buna karşın, ne Haile Selasiye, ne de Marcus Garvey kendilerini bu dinle ilişkilendirmişlerdir. Bob Marley'nin de mensuplarından biri olduğu bu dinin kurucusu Leonard Howell olarak bilinir.
Mısır kökenli Ra dinlerinin Hıristiyanlık ve Yahudilik ile karışımından oluşan bir dindir. Musa'nın asıl yol gösterdiği kutsal kavimin siyahlar özellikle de Etiyopyalılar olduğunu savunur. Rastafaryanizm'de kutsal vaadedilmiş topraklara siyon (bir anlamda cennet) denilmektedir. Rastafaryanlar kendi içlerinde birçok kola ayrıldıklarından değişik inanışlara ve jah kavramına sahip olabilirler.
Bu dinin ilahileri daha sonraları Jamaika'da reggae müziğine kaynaklık etmiştir.
Rasta'nın renkleri siyah, kırmızı, sarı ve yeşildir. Kırmızı, yeşil ve sarı renkleri Etiyopya bayrağı, siyah Afrika halkını temsil eder. Her bir rengin kendi anlamı vardır ve bunlar Rastafaryanlar için çok önemlidir. Sarı tüm altın, mücevher ve hazineler içindir. Yeşil insanların, üzerinde yürüdüğü dünyadır. Kırmızı ise siyah halkın dökülen kanıdır.
Çoğu Rasta, eski ahit'in kural koyduğu yiyeceğe uygun beslenir…Etin sınırlı türlerini tüketirler. Kabuklu deniz hayvanı ve domuz eti yemezler. Diğer bütün etlerden çekinirler. Nazirite yeminini kabul eden akımlardır. Alkol kullanımını genellikle zararlı olarak görürler ve sigara kullanımı da yasaktır. Aynı zamanda rastafari dininde vücudun toprağa tek parça girmesi gerektiğine inanılır.
Rastalar saçlarını taramaz ve kesmezler bu şekilde uzayan saçlar bir süre sonra Dreadlocks ismini alan bir saç modeline dönüşür. Rastalar bu şekilde Jah'ın uzun tırnaklarıyla bir gün onları yeryüzünden alıp Sion'a götüreceğine inanırlar. Günümüzde “dreadlock” olarak sıfatlandırılan saçlar trend haline gelmiştir ama çoğu Rastafari bu saçın stil olarak kullanılmasına karşıdır (wikipedia).
İşte dün “toprağın kralı Nadal”ı iki kez kazandığı halde bir türlü sevemediği Wimbledon’dan ayıklayan 30’luk Dustin Brown bu saçlarını 1996 Ağustos’undan bu yana kesmemiş. Dünyanın 104 numarası olan bu sempatik raket Alman vatandaşı olmakla birlikte büyükannesi İngiliz. Babası Jamaika’lı ve annesi ise Alman.
2010 yılında İstanbul’a (TED Open) geldiğinde ATP müşahiti bana “…Bu çocuğa dikkat et. Tam bir şovmen ve iyi bir insan” demişti. İlk turda (maalesef wild-card’ımı harcadığım) İsviçreli Bastl’ı yenip ikinci turda Portekizli Sousa’ya yenilerek turnuvaya veda edince kendisini pek tanıma olanağı elde edememiştik. O günden bu yana pek de bir ses getirmedi. Ancak ki düne kadar.
Dünyada Nadal’a karşı yenilgisiz yegane raket. Geçen yıl yine bir çim kort turnuvası olan Halle’de de İspanyolu yenmişti. Şimdilik aralarındaki skor 2-0 Dustin lehine ! “Benim için çok kolaydı zira yitirecek hiçbir şeyim yoktu ! ” dedi sahadan çıktığında.
Rakibini iyi etüt etmiş. Taktiği çok basitti. Nadal için biteviye rallilere girmek ve bunlarla ritmini bularak rakibini tüketmek çok önemlidir. Dolayısıyla karşısında tam bir “serseri mayın” bulunca İspanyol Boğası allak-bullak oldu. Eleme turundan gelen Jamaikalı (pardon Alman) vurdu geldi, vurdu geldi ve filede de fevkalade volelerle puanları bitirdi. Açıkcası Nadal karşısında bir ağzıyla kuş tutmadığı eksik kaldı…İkinci servisi bile 185km süratle tuttu. Saldırdıkça saldırdı. O saldırdıkça İspanyol çabaladı. O denli rakibinin üstüne vurup geldi ki, bir puanda şampiyonlar şampiyonu o ünlü forehand’ini bacağına çakıp az kalsın kendi kendini sakatlıyordu !
Dustin Brown istediklerini almaya başlayınca özgüveni pekişti. Tatmin olmaya başladı. Sakinleşti…Dinginliğini ve taktiğini sabırla sürdürerek (darısı Marel’in başına demekten kendisini alamıyor insan) sahadan muzaffer ayrıldı (75, 36, 64, 64). Bu onun kariyerinin doruk noktasıydı.
Nadal ise kariyerinde ilk kez bir majör turnuvada “eleme turundan” gelen birine yenildi. Son dört sezondur dördüncü kez ilk 100 dışından gelen bir rakibe yeniliyordu.
Brown şimdi 22 numaralı seri-başı Sırp Troicki ile oynayacak. 2014 yılında iki kez karşılaşmışlar. Toprakta Troicki, çime benzer halıda ise Brown kazanmış. Bakalım merakla izleyeceğiz.
Hoşkalınız.

05 Temmuz 2015, Pazar 14:35
YAZININ DEVAMI

‘’Kadınlar dökülürken, Erkekler sağlam !‘’

Dün ilk maçlarda dünyanın en iyi iki back-hand’i kortlardaydı. Birinde Wawrinka Verdasco’yu yenerken diğerinde Gasquet, Bulgar Dimitrov’u evine gönderiyordu. Tenisteki en zor vuruşlardan biri olan tek el back-hand’i bu denli iyi kullanan iki raket az bulunur.

Bence son yılların en ilginç Wimbledon’larından biri oynanıyor. Gerçi erkeklerde ilk beşin dördü başta Djokovic, Federer, Murray ve Wawrinka çok emin adımlarla ilerliyorlar ama şimdi karşılarına gelen oyuncular her azizliği yapabilecek yetenekte. Karlovic servisleri ve engin tecrübesiyle önü en açık gözüken Murray’e kendi evinde şok yaşatabilir. Keza Simon Berdych’e, Goffin Wawrinka’ya, Cilic te Djokovic’e sıkıntı yaşatabilir.

Kadınlarda ise ilk 10 raketin beşi üçüncü turu göremedi. Bunlara bir de şampiyon Kvitova eklenince 4. tura giren ilk 10 raketin sayısı sadece 4. Uzun bir süre sonra ilk kez dört ABD’li birden dördüncü tur oynuyor. İsviçreliler ise Mert’in yazdığı gibi sessiz ve derinden geliyorlar…Bir yanda Bencic ile Bachinsky diğer yanda Federer ile Wawrinka.

Çok ilginç olacağını tahmin ettiğim maç Gasquet-Kyrgios. Kadınlarda ise Wozniacki-Muguruza, Radwanska-Jankovic ve Azarenka-Bencic maçlarını öneririm. Williams’lardan uzak durun.

Şimdi gelelim büyük şampiyon Nadal’ın durumuna. Kanatimce üzerinde durması gereken husus yaşı itibarıyla oyununu doğanın şartları doğrultusunda uyarlamaktır. Sonuçları büyük bir oranda fiziksel gücüyle rakiplerini tüketmeye dayalı bu adam onca sakatlıktan sonra en büyük silahı olan forehand’i ile istediği sonuçları artık alamıyor. Çünkü eski gücünde değil, topa istediği ivmeyi veremiyor. Büyük bir olasılıkla da yaşı ilerlediği için istediği “lifte”yi artık hiç gerçekleştiremeyecek. Rakipleri artık onu yenebilecekleri inancıyla sahaya çıkıyor. Doğaya kim karşı gelebilir ki !

Anımsarsanız Haşmetmeabları Federer de bundan 2-3 yıl önce benzer bir dönemden geçti. Tenisi bırakmasının zamanı geldiğini söyleyenler çok oldu. Endişe dolu bir süreç, başarısız sayılabilecek bir çok turnuva sonunda kendisini Thomas Edberg birlikteliğine ve kafası büyütülmüş bir rakete bağladı. Bu bile ilk başlarda istenilen sonuçları doğurmaktan çok uzaktı. Ancak sebat etti. Edberg ona daha çok voleye gelmesini ve puanları kısa tutmasını önerdi. Bu sayede yaşıyla birlikte eskiyen fiziğini optimum kullanabilecekti. Görünen köy kılavuz istemez. Bu yaşta ve onca rekabete rağmen hala dünya iki numarası ve turnuvaların başlıca favorilerinden biri. Burada da Bir Djoovic-Federer finali tadına doyulmaz olur. Darısı Nadal’ın başına.

Hoşkalın.

05 Temmuz 2015, Pazar 11:50
YAZININ DEVAMI

‘’İzleyicilere de Eğitim Lazım !‘’

Ysern, daha Djokovic-Wawrinka finali oynanmadan yaptığı basın toplantısında aynen şöyle konuştu :

“Tribünlerin oyuncuları ıslıklamaları haksızlıktır. Siz gazete ve medya mensupları bunu ortaya koymaktan, yazmaktan ve söylemekten çekinmemelisiniz. Şampiyonların böyle bir davranışı haketmediğini ve bu tür davranışların spor sahalarında kabul edilemeyeceğini bildirmelisiniz. Bu mesajı hep birlikte vermeliyiz. Böyle bir davranış tolere edilemez. Utanç verici yakışıksız bir davranış. “
Wawrinka iki Fransız oyuncu, önce Gilles Simon ve sonra da Tsonga, önünde galip gelirken izleyiciler tarafından yuhalanmıştı. Bu davranış büyük bir olasılıkla Wawrinka’nın (bir önceki yazımda değinmiş olduğum) Davis Kupası sonunda yaptığı yoruma tepkidir. http://www.tenisdunyasi.net/yazar/bekir-emre/paris-sen-beni-kollarina-aldin-153 .

Ysern devam ediyor : “Biz her zaman tenisten en fazla anlayan, onun zevkini en fazla çıkaran izleyicilere sahip olduğumuzdan onur duyardık…Onların bazen kendilerini tutamadıklarını ve aşırıya kaçabilmekle birlikte oyunculara daima saygıyla yaklaştıklarını söylerdik. Ama bilhassa bu yıl işler çığırından çıktı. 3-4 kez tekrarlanan bu yaklaşımdan utanıyoruz. Bu nedenle bazılarının eğitilmeleri gerektiğine inanıyorum.”

Bu Fransız izleyicilerden web-adresini verdiğim yazımda da bahsetmiştim http://www.tenisdunyasi.net/yazar/bekir-emre/rafanin-paris-ikilemi-139 . Sanki olacakları kestirmişim gibi !

Ama öbür yandan bu izleyiciler, dün final maçından sonra seremonide, günün mağlubu Djokovic’e muhteşem bir şekilde teşekkür ettiler. Duydukları takdir bu denli şık bir şekilde ifade edilebilir mi ? Bundan dolayı bir alkışı da onlar hak etmiyorlar mı ? İzleyiniz hak vereceksiniz : https://www.youtube.com/watch?v=DBmhBvpOI30 .
Hoş ve esen kalınız.

08 Haziran 2015, Pazartesi 00:10
YAZININ DEVAMI

‘’“Paris, sen beni kollarına aldın…!”‘’

İşte dün İsviçreli Stanislas Wawrinka ile ABD’li Serena Jameka Williams’ın dilindeki ezgi buydu.

Williams, dün Çek Lucie Safarova’yı üç sette yenerek Paris Açık’ın kadınlar kategorisinin şampiyonu oldu. Oynadığı yedi maçın dördünü bir set geriden gelerek kazandığı yegane turnuva bu Roland-Garros. Daha önce hiç bir turnuvada da 5 set yitirmemişti. Bu kadının tarihin en büyük tenisçisi olduğunu bazılarının anlaması için acaba ne yapması gerek?

Çift Erkekleri Hırvat İvan Dodig – Brezilyalı Marcelo Melo çifti, ABD’li Dünya Birincisi Bryan Kardeşleri yenerek aldı. Bu maçı izleyenler son 10 yılın en zevkli çift maçı olduğunu söylüyorlar. Ne yazık ki izleyemedik.

Safarova belki teklerde hayal kırıklığına uğradı ama partneri ABD’li Mattek-Sands ile çift-kadınları kazandı. Yine teklerdeki gibi fevkalade skorlarla önce Dünya Birincisi Hingis-Mirza’yı, sonra da Çeklerin efsane ikilisi Hradecka_Hlavackova’yı geçerek birlikte finalde Avustralyalı Dellacqua ile Kazak Schvedova’nın karşısına çıktılar. 36, 64, 62’lik skorla şampiyon oldular. Safarova bunu buradaki herkesten fazla haketmişti.

45 yaş üstü efsaneleri Forget-Leconte çiftini yenen Pioline-Woodforde aldı. 45 yaş altı erkekler finalinde ise İspanyol Moya-Ferrero çifti zafere ulaştı…Bir diğer Fransız çift olan Clement-Escude’yi yendiler.

Her türlü eşitlikten söz edilirken kadınlarda yaş belirtmek nezaket dışı sayılıyor ! Nedenini anlayana aşk olsun ! Zira kendi web-sitelerine, yaşlarını geçiniz, neredeyse “yükselen burçlarını” bile koyacaklar ! Bu doğrultuda dişi efsaneler tek kategori halinde oynanıyor. Bunu da bu yıl Navratilova-Clijsters çifti Fernandez-Davenport’u yenerek kazandı.

Ve geldik her şampiyonanın gözbebeği tek-erkekler finaline. İsviçreli “Stan-the-Man” ya da Stanimal” lakaplı 30’luk Stanislas Wawrinka ile Dünya Birincisi Sırp Novak Djokovic yani “Nole” çıktı kiremit tozuna. Her ikisi de Roland-Garros’ta ilk şampiyonluğunu aramakta. Nole kazanırsa Grand-Slam yapmış olacak. Yani 365 gün süresinde 4 Grand-Prix turnuvasını da (Wimbledon, ABD, Avustralya ve Fransa) kazanmış olacak (Bunun adına “career grand-slam” diyorlar. Eğer aynı takvim yılı içinde dördüne de kazanırsanız “year grand-slam” oluyor).

Wawrinka köktenci Fransız izleyicisi tarafından pek sevilmiyor. Zira geçen yıl, Fransanın evsahibi olarak Lille kentinde İsviçre ile oynadığı Davis Kupası finalinde Tsonga’yı 3-1 yenmişti. Maç sonrasında Stan “Fransızların daha az konuşup, daha çok tenis oynamalarını ve konuşmayı raketlerine bırakmalarını” önermişti !

İsviçreli yine aynı açık-sözlülüğü ile “günümde olduğumda herkezi yenebileceğimin farkındayım. Novak karşısına da bunun bilincinde çıkıyorum. İzleyicilerden etkilenmeyecek kadar da profesyonelim” diyordu. Ama burada tartışmasız tek hüküm vardı ki bu maçın her yanıyla Djokovic’in performansına bağlı olduğu.

Aynen öyle de oldu. Sırp Raket maçın ilk anından itibaren anlayamadığım garip bir tutukluk içerisindeydi. İlk seti (64)almasına rağmen güven vermiyordu. Baktı ki Wawrinka rakibinin bu tutukluğu geçmiyor, başladı riskli vuruşlarla üzerine gelmeye…Bu oyunu tuttu da. Önce setleri eşitledi (64) sonra da 2-1 öne geçti (63).

4. sete Sırp iyi başladı. 3-0 öne geçti. Tenis kalitesi düştükçe çekişme artmaya başladı. Ama artık yorgunluktan gerçekleştiğini düşündüğüm, olmadık ve yakışmayan, hatalarla yine eşitlik oluştu (3-3). Sonra tam Wawrinka oyunu kırıyordu ki Nole fevkalade iki puan oynadı. 4-3.

İnanılmaz bu iki puan acaba ona gereken itici güç olacak mı diye düşündürdü. Belki olacaktı ama İsviçreli yakaladığı fırsatı bırakmadı ve seti 6-4, maçı da 3-1 aldı. Nole’nin de yenilebilir olduğunu ve maçtan önceki öngörüsüyle özgüveninin ne denli doğru olduğunu kanıtladı. Maçı kazandıktan sonraki sportmenliği ve rakibine karşı olan kadirşinaslığı ile de “Stan-The-Man” lakabının kendisine ne denli yakıştığını gösterdi.

İzleyiciler bitmeyen alkışlarıyla Novak Djokovic’e hakettiği saygıyı gösterdiler.

Au revoir Paris (Hoşcakal Paris)…

07 Haziran 2015, Pazar 00:05
YAZININ DEVAMI

‘’Çocuğunuza Mutlaka Tenis Oynatın…Ama !‘’

Evrensel Tenise bir göz attığınızda bu spor branşının tarih kitaplarına yansırken lakabına yakışır şekilde hakikaten beyaz sayfalar izlediğine şahit olursunuz. Hele medyayı kapsayan spor branşlarına nazaran zemzem suyuyla yıkanmıştır tenis adeta. İnanın bu bizim ülkemizde bile bir gerçektir.

On gündür süregelen Roland Garros’ta verilen beyanatlardan, basın toplantılarındaki yorumlardan, sahadaki röpörtajlara kadar izlediğimiz söylemlerin hiç biri spor ahlakına aykırı değil. Günümüz profesyonel tenisinin en sivri hatta en agresif üyelerinden Rosol ya da Gulbis’ten bile yaptıkları spora, rakiplerine ya da hakem veya yöneticilere yönelik terbiye ve nezaket sınırlarını aşan davranışlar izlemiyorsunuz. “Seni camiada zaten kimse sevmiyor/saygı duymuyor” kulaklarımızın işittiği en sert söylem oldu. Başta tenisin genelinde sonra da ATP ile olan bunca yıllık tecrübelerimde elbette ki sivri olaylara şahit oldum. Çoğu sonradan latife olarak anlatılabilecek birkaç anekdotu geçmez. Ama emin olun bunların en vahşileri ya veteranlar arasında ya da çok bilmiş velilerin hocalara olan davranışlarında saklıdır.

Profesyonel Tenisin zirvelerindeki raketler kendilerine verilen ismi hak ettiklerini her fırsatta kanıtlarlar : Kadını ve erkeği ile “Sporun Büyükelçileri”dir bu tenisçiler. Dün Rafael Nadal, Djokovic karşısında ilk sette büyük bir mücadele ortaya koydu. Ama rakibi üstün geldi. Basın Toplantısında aynen şöyle dedi : “Eğer rakibiniz sizden daha iyi oynuyor ve fiziken sizden daha iyi durumdaysa yapmanız gereken çok basittir. Onu tebrik etmek ! Doğum günümde oynayacağım bu önemli maça çıkarken tedirgin miydim ? diye soruyorsunuz. Bakın ben Roland Garros’ta 11 kez yer aldım. Dokuzunu kazandım. Çıktığım her maçta tedirgindim.” Bu ancak kendisiyle barışık, özgüveni yüksek ve yaptığı işe azami saygı duyan birinin verebileceği bir yanıttır. Bu çaptaki raketlerin hiçbirinden de aksi izlenim edinmiyorsunuz. Ne mutlu tenis sevenlere.

Bugün Roland Garros’ta önce eski günlerini arayan 2008 Roland Garros Şampiyonu Sırp Güzeli İvanovic ile 2014 Wimbledon yarı-finalisti Çek Safarova karşılaştı. Fransız izleyiciler hakikaten doğal bir güzel olan Ivanovic kazansın diye epey mesai sarfettiler ! Ama Çek Raket gözünü budaktan sakınmadan vuruyor. Üstelik solak…Bu da Sırp Tenisçiye ters geldi. İlk setinde bir ara 5-2 geri düştüğü maçı hata olasılığına bakmadan balyozu andıran vuruşlarla lehine çevirebilmeyi başardı (75). İkinci seti uzun süre üstün götürdü. Maç topunda çift-hata yapıp, oyunu da verince 5-5 oldu. Ama hemen toparlandı ve rakibini kırdı. Sonra da kendi servisinde iki maç topuna daha hak kazandı. İkinci de maçı bitirdi (75). Safarova finalde fena halde grip olan Serena Williams ile İsviçreli Timea Bachinsky maçının galibi ile oynayacak.

Serena’yı anlatmaya gerek yok. Ancak söylenildiği kadar hastaysa ve bugün zorlanarak bile olsa rakibini geçmeyi başarırsa finalde işi epey güç olacaktır.

Bachinsky ise 25 yaşında. 1.70 boyuyla ufak fiziğine rağmen dişli, hırslı ve sebatkâr biri. O denli sakatlıklarla boğuşmuş ki pek yakın zaman önce yarım bıraktığı otelcilik tahsiline geri dönecekmiş ! Geçen yıl burada ancak eleme turuna katılabilmiş. Şimdi 23 numara ve Williams ile yarı-final oynuyor. İşte size tenis !

Çift erkeklerde çeyrek finale kalan 8 takımın hepsi bu kategorinin ustalarından hatta efsanelerinden oluşuyordu. Böyle bir durum pek az grand-prix turnuvasında meydana gelir. Sonunda ABD’li Dünya Birincileri Bryan Kardeşler ile Hırvat Dodig ile Brezilyalı Melo çifti finale eriştiler.

Çift kadınlarda ise efsane ikili Hingis-Mirza çeyrekte beklenmedik bir şekilde Çek Fed Cup takımı Hlavackova-Hradecka’ya yenildiler. Görünüş o ki Çekler , Rus Fed Cup Takımı (Makarova-Vesnina) ile final oynayacaklar.

Hoşkalınız.

04 Haziran 2015, Perşembe 21:00
YAZININ DEVAMI

‘’Paris'te Sona Doğru…‘’

İsviçrelilerin kapışmasından Wawrinka muzaffer çıktı. Federer’e mücadele etme olanağını bile tanımadan net bir galibiyet elde etti. Şimdi karşısında Jo Winfried Tsonga var. Aralarındaki istatistikler eşit. Paris’te izleyicileri arkasına alarak korta çıkacak Fransız tenisci daha ağır basmakla birlikte Wawrinka’nın da favori çıkmadığı her kritik maçı da lehine çevirebilmesini unutmayalım.

Tenisin 1. Numarası Djokovic’in karşında “Toprağın Kralı”da dayanamadı. İlk sette müthiş bir mücadele verdi her iki tenisci de. Sırp Raket zor da olsa öne geçince (75) sarsılmaya meyilli özgüveni geri geldi ve izleyicilere neden zirvenin kendisinde olduğunu göstermeye başladı. 67 dakika süren ilk setten sonra diğerlerinin (63, 62) yarı zamanda (46 ve 33 dakika) bitmesi de bunu kanıtlıyor. Bu sonuçtan sonra Nadal Tsonga’nın alacağı neticeye göre 10 ya da 11. sıraya düşecek. Ama Rafa Nadal geri geldi. Çıkışı sürecek. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

Djokovic’in yarı-finaldeki rakibini belirleyecek diğer maçta ise İngiliz Murray ile bir başka İspanyol Ferrer kapıştı. Bugüne kadar bilhassa toprakta yaptıkları maçlarda üstünlük hep İspanyol’un du. Ama İngiliz bir saati aşkın süren ilk sette zorlansa da 76 ileri geçince rahatladı. İkinci seti kolayca aldı (62). Çoğunluğumuz bunu böyle sürmeyeceğini ve tenisin “ağır-işcisi”nin bir noktadan sonra geri geleceğini düşünüyorduk. Oldu ! Büyük bir çekişmeden sonra 3. seti 75 aldı.

Anlaşılan evlilik müessesesi Murray’e sihirli deynek etkisi yapmış. Hani sokak tabiriyle tam bir “arıza” olan biri, bu denli olgunlaşmış olabilir mi ? 4. sette tam anlamıyla Ferrer’i ezdi geçti (61).
Djokovic karşısında özgüveni tavan yapmış bir Murray bulacak. Her iki yarı-finalin tüm oyuncuları geri oyununu seven puanı oradan dikte eden yapıdalar. Varyasyondan uzak fevkalade tekdüze maçlar izlemeye kendinizi hazır edin. İnşallah biri beni yanıltır.

Kadınlarda ise Serena Williams emin adımlarla kürsüye doğru gidiyor. Errani’yi bir saatte saf dışı bıraktı. Bana göre yarı-finale kalan diğer üç raket içerisinde ABD’li raketi zorlayacak yegane tenisci Rus Safarova’dır. Diğerleri Williams’a iyi bir antrenman bile olamayacaktır. Serena böylece zorlanarak geldiği çeyreklerden öteye güle oynaya gidecektir.

Spor ve tenis dünyasında alınan bazı kararlara hayret etmekten insan kendisini alamıyor. Dünya Futbolu şaibe dolu olduğu söylenilen birini başkanlığa seçiyor. Adam üç gün sonra istifaya mecbur bırakılıyor. Cinsler arası eşitlikten bahsediliyor. Tenis hemen ondan yana taraf oluyor. Birilerinin oyunu 5 set , diğeri 3 set. Birileri oynuyor 3 saat ortalamayla, diğerlerinin ortalaması 1.5. Sonra neymiş efendim eşitlik varmış…Ödül eşit bölüşülüyor. Nasıl bir eşitlikmiş bunun mantığını bari biri bana anlatabilse. Fazla da ses çıkarmaya gelmez…Maazallah kadın kısmının eline düşmeye görün…Baksanıza Murray’i bile süt dökmüş kediye çevirdiler !

Bu arada geçtiğimiz iki gün üst üste hatalara yol açan hakem Kader Nouni, ATP kontenjanından çıkarılmış bir hakemdir. 2012 Avustralya Açık esnasında İsner-Nalbandian maçında dört saatten sonra son set oynanırken şahin-göz’ü uygulamaya sokmayarak tenis tarihinin en büyük rezaletlerinden birine yol açmış Fransız hakemdir. Grand-Prix’ler gibi ITF’e ait turnuvalarda genellikle (kadın) maçlarını yöneten WTA hakemidir. Dolayısıyla erkek maçlarında pek göremezsiniz. Burada hakem darlığından mı nedir erkeklerde de arz-ı endam eyledi. Bence erkeklerin tenisi ona ağır geldi…Konuştuğum bazı dostlarım ise kendisinin ATP camiasında ve erkek oyuncular nezdinde kredisi olmadığından söz açtılar. Bilgilerinize. Hoşkalınız.

03 Haziran 2015, Çarşamba 11:00
YAZININ DEVAMI