‘’Daha iyi olan kazandı…‘’
“ABD Açık”, yılın son grand-slam turnuvası sonuçlandı. Turnuvaya damga vuran olay, adı bile anılmayacak iki teniscinin final oynaması ve birinin şampiyonluğu değil, Serena Williams’ın bunların birine yenilmesiydi.
Erkekler finaline her iki tenisci de fazla zorlanmadan geldiler. Hele Federer kimseye tek set bile vermeden adeta güle oynaya. Vatandaşı Wawrinka’yı bile yarı-finalde 3 sette geçti. Djokovic ise yakın dostu, geçen yılın şampiyonu Cilic’i onbeşinci maçlarında da saf dışı bıraktı.
Yağmur nedeniyle üç saat gecikmeli başlayan mücadele şimdiye kadar izlemiş olduğum ve belki de tarihin en agresif Federer’i ile olağanüstü bir savunma örneği gösteren ve inanılmaz bir dinginlik içerisindeki Djokovic’i sahneye çıkardı. Federer yaşı itibarıyla puanları çabuk oynamayı tercih ediyor dolayısıyla voleyle daha atak. Diğeri de zamana gereksinimi olan, oyunu kurmayı seven bir oyuncu. İkisi de kendi taktiklerini ortaya koymaya çalıştılar. İzleyicilerin neredeyse tümü İsviçrelinin taraftarıydı. Ama Djokovic hepsine sanki “ne yaparsanız yapın ben buradayım ve bu maçı bırakmayacağım” diyordu. Sürekli üzerine gelen rakibine öyle bir maç oynadı öyle bir savunma yaptı ki hataya sürükledi. İşin özünde Djokovic kontrolü hiç elden bırakmadı. Yitirdiği sette bile durum bunu andırıyordu. Adeta “ancak hatalarımla kazanırsın...Yoksa bu maç benimdir” mesajını veriyordu.
Federer setleri eşitledikten sonra en kritik olabilecek üçüncü sette birbirlerini çok erken kırdılar (2-2)…Hem de beklenmedik basit hatalarla. Sonra İsviçreli servisleri önde karşılamaya kalktı ama Sırp pabuç bırakmadı ikinci servisini de bazuka gibi attı ve yine eşitledi (3-3). Biri kaçıyor öbürü ensesinden ayrılmıyor görüntüsü çıktı ortaya (4-4). İsviçreli 5-4 yapacakken 40-15’ten oyunu atlet-kompleliğin en mükemmel örneğini gösteren rakibine verince durum tersine döndü. Ama bu kez tazı Sırp’tı ve kaçtı (6-4).
Dördüncü sette Djokovic rakibinin servisini erkenden kırdı. Sonra 4-2’de bir daha kırdı ve skoru 5-2 yaptı. Artık bitti derken Haşmetmeabları geri geldi (5-4). Ama yetmedi ve Djokovic bu kez servisini aldı ve maçın sonunu (son oyunda 15-40 geri düşmesine rağmen) itidalini bozmadan getirdi (6-4).
Tenis Tarihinin gelmiş geçmiş şüphesiz en büyüğü ünvanını (GOAT – Greatest of All Times) çoktan hak etmiş olan Federer 34 yaşında eline gelen bu olanağı yitirmemenin verdiği stres nedeniyle olsa çok gergin bir görüntü çizdi tüm maç boyunca. Kötü mü oynadı ? Hayır. Belki de kariyerinin en iyi maçlarından birini oynadı…Backhand’i bile pes etmedi. Tek bir nedeni vardı yenilmesinin…Rakibi daha iyiydi. Burada sabaha karşı izlediklerim bu adamların neden mesleklerinin doruğunda oluğunun en belirgin göstergesiydi. Zaten maçın skoru da tüm bu yazdıklarımın şahidiydi (64, 57, 64, 64). Eva Asderaki-Moore ise ABD Açık finalini yöneten ilk kadın olarak bir başka tarih yazdı..
Buradaki bir başka güzel haber de ABD Tenisinin gelecek için kadınlardan sonra erkeklerde de gelişim göstermesiydi. Gençler turnuvasında iki ABD’li genç final oynadı. Taylor Fritz ve Tommy Paul. 18 yaşındaki bu gençlerin finale gelirken attıkları servislerde 230km sürat kaydedildi ! Sonunda Fritz rakibini 62, 67, 62 yenerek şampiyon oldu. ABD’li gençler bu yıl 4 grand-slam turnuvasının üçünde mutlu sona eriştiler. Umarım diğerleri gibi gençlerdeki başarılarını profesyonel olunca mumla aratmazlar. Zira İsner hariç diğerleri çoğunlukla ilk turlarda turnuvalara veda ediyorlar. Geçmişte burada şampiyon olmuş Richard Gasquet (2002), Jo-Wilfried Tsonga (2003), Andy Murray (2004), ve Grigor Dimitrov (2008) gibi profesyoneller inşallah onlara örnek olur.
Genç kızlarda da bir ABD’li finalde. Üstelik o henüz 16 yaşında : Sonya Kenin. Finalde karşısına bir Macar, Dalma Galfi ile yüzleşti. Galfi maçı (75, 64) kazanarak bugün itibarıyla ITF Jünyor sıralamasında Dünyanın 1 numaralı raketi olacak. Yani ABD Tenisinde haberler iyi. Gönlüm aynı tür haberleri bizim raketler için yapabilmeyi ne denli arzuluyor bir bilseniz!
Bu yıl gerek Wimbledon ve bilhassa ABD Açık bana tenisin güzelliğini bir kez daha kanıtladı. İnsnaın güzeli gibi…Bakmaya doyamıyorsunuz ! Şimdi döndük ülkemize. Peşpeşe “Challenger” serisi turnuvalar izleyeceğiz. Bu hafta Tarabya’da TED’de “İstanbul Challenger” başlıyor. Onu “İzmir Folkart Challenger” izliyor. Son Challenger ise Ağrı’da oynanacak. İlginç oyuncular var katılım listesinde. Örneğin bu yıl oynanılan grand-slam turnuvalarının dördünde de eleme turunu kazanıp ana-tabloya çıkabilmiş bir genç adam var…Geçmişini arayan İsveç Tenisinin yeni ümidi “Elias Ymer”. Umarım turnuvalara bir çeşni katacaktır. Davis Kupası ile de çakıştığı için çekilen oyuncuların maalesef fazla olduğu İstanbul turnuvasının iki numaralı raketi pozisyonuna gelen Marsel İlhan umit ediyorum artık kendi kulübünde hiç olmazsa bir finale kalacaktır. Wild-Card ile davetli olarak turnuvaya gelen TED’in eski oyuncusu tecrübeli Sergiy Stakhovski, fikstürün bir numarası olarak ona pek zorlu bir rakip olacaktır.
Hoş ve huzurlu kalın.
‘’Güle Güle Flavia !‘’
Yılın son grand-slam turnuvası olan ABD Açık’ın kadınlar bölümü dün gece finalle bitti. Bir İtalyan’ın kazanacağı belliydi…Zira bir mucize gerçekleşmiş ve tenis tarihinde ilk kez ilk 20 dışında ve kariyerlerinde hiçbir grand-slam turnuva başarısı elde etmemiş orta karar iki İtalyan, yarı-finalde dünya sıralamasında birinci ve ikinci olan raketleri yenerek kürsüde yerlerini garanti etmişlerdi. Şimdi iş ilk iki sırayı belirlemeye kalmıştı. Flavia Pennetta mı, Roberta Vinci mi ? Daha iyi olan Pennetta kazandı (76, 62). Birincilik kürsüsünde kupasını kaldırdıktan sonra ki söylemi ile de tribünleri şok etti.
“Ne mutlu bana ki profesyonel tenise böyle veda edebiliyorum…Bir düş gerçekleşti” diyordu bu sadelik timsali 33 yaşındaki mütevazi kadın. İşte profesyonel tenisten emekliliğini böyle ilan ederken tribünlerde onca izleyici arasında nişanlısı Fabio Fognini ve İtalyan Başbakanı Matteo Renzi de vardı.
Profesyonel tenis, ferdi sporlar arasında insanı fiziken ve mental olarak en tüketicisidir desek pek te yanlış yapmış olmayız. Bu nedenle rekabet ve çekişme en üst düzeydedir. Samimiyet ya da dostluktan ziyade tanışlık ön plana çıkar. “Teniste dostluk yoktur” söylemini pek çok oyuncu, hakem ve idareciden işitmişimdir. Hal böyle iken her şey belirli bir saygı ve nezaket çerçevesi içinde cereyan eder. Bunlar hiç bir zaman unutulmaz. Sizlere Pennetta şampiyon olduktan sonra kendisine gönderilen bazı iletileri aktaracağım. Tenisin neden hala “beyaz spor” olarak adlandırıldığını, diğer spor branşlarından buraya neden saygı ve gıpta ile nazarlar atıldığını daha iyi algılayacaksınız. Hoşkalın.
“Kutluyorum. Kazandığın için öyle sevindim ki. Bunu hak etmiştin. Yaşantının bundan sonraki süreci için mutluklar diliyorum. Tebessümünü özleyeceğim. Serena Williams
Senin için mutluyum. Bu iki haftada oynadığın oyunla ABD Açık şampiyonu olmayı hak ettin. Bayramının tadını çıkar ! Simona Halep
Bu tebessüm ! Öyle hak edilmiş bir tebessüm ki ! Maria Sharapova
Vay canına ! Klas bir sonuçlandırma arıyorsanız uzağa gitmeyin ! Daha iyi birinin başına gelemezdi. Kutluyor ve mutlu bir emeklilik diliyorum. Caroline Wozniacki
Ne denli özleneceğini kelimeler anlatamaz…Mutlu bir emeklilik diliyorum. Sloane Stephens
Gidişin böylesi!! Emekliliğin tadını çıkar. Madison Keys.
Muhteşem sadelik ! Sara Errani
Resmin ebediyyen duvarda kalacak! Tracy Austin”
‘’Şok !‘’
Vinci’nin tek kadınlarda gördüğü en yüksek sıralama 2013 yılında 11’cilik. Çiftlerde ise bir büyük usta. 2012’yi birincilikle bitirmiş. Yine burada 2012’de partneri Errani ile birlikte çift kadınlarda şampiyon olmuş. Errani-Vinci hakikaten çift kadınlarda bir efsane olmak yolunda. 2012’de Roland Garros’ta, 2013 ve 2014’te Avustralya’da ve 2014’te Wimbledon’da hep Errani ile birlikte şampiyon olmuşlar. Ancak teklerde şimdiye kadar bir büyük turnuvada çeyrekten öteye başarısı yok. 2014’te İstanbul’da finalde Wozniacki’ye yenilmişti. Tenisin yanında iyi de bir futbolcu !
32 yaşındaki bu sempatik İtalyan maçtan sonra tribünlere yönelerek “Tüm ABD’li izleyiciler ve Serena için üzgünüm. Ama gördüğünüz gibi gün benim günümdü” dedi ! Akıllı Vinci oyununu hep değiştirdi. Rakibinin en sevmediği cansız vuruşlarla onu sürekli hataya zorladı. ABD’li şampiyon neyin nasıl olduğunu anlamadan 33 maçlık yenilgisizliğini yitirdi.
İşin bir başka ilginç yanı, basın toplantısında sorulan sorulardı. Serena “lütfen kısa keselim” diye rica ettikten az sonra “yahu aranızda özgün bir şey soracak kadar kafası çalışan kimse yok mu?” demek zorunda kaldı.
Maçtan zaferle çıkmış olan İtalyan tenisci değilmiş gibi ona da sadece Serena ile ilgili sorular yöneltildi. İyi kadıncağız bu saçmalıklara göğüs gerebildi !
Bir diğer büyük sürpriz de Dünya 2 numarası Romen Simona Halep’in sıralaması 43 olan bir diğer İtalyan’a yenilmesiydi. Yani aynı gün hem dünya 1 numarası hem 2 numarası peşpeşe İtalyan teniscilere yenilerek ABD’ye veda ettiler. Halep bir önceki gün Azarenka ile yaptığı mücadeleden hem fiziken hem mental olarak çok zorlanarak çıkmıştı. Bu bitkinlik dün kendisini maç süresince belli etti. Ne yaptıysa Pennetta daha iyi yanıt verdi. Rakibi Halep 3-1 öne geçtiği vakit bile konsantrasyonunu tekrar ele alabildi ve 15 puan üst üste kazanabildi. Zaten tüm maç 59 dakika sürdü.
İtalyanın müthiş bir vuruşu yok ama komple tenis oynuyor. 2006 yılından bu yana el bileğindeki bir sakatlıktan dolayı sürekli ameliyatlarla boğuşmuş biri. Diğer İtalyan gibi o da bir çiftler ustası. Partneri Hingis ile birlikte 2014’te burada çiftler finali oynayıp Ruslara kaybetmişler.
Şimdi iki İtalyan bir ilki gerçekleştirerek ABD Açık tek-kadınlar finalini oynayacaklar. Aralarındaki çekişme neredeyse denk. 5-4 Pennetta ileride. Teniste zaman zaman tesadüfler tarih yapabiliyor. Her tur zorlanarak geldiği 4. etapta rakibi Bouchard beyin sarsıntısı geçirerek çekilmeseydi belki de Vinci’yi burada göremeyecektik.
Ancak iki raketin de başarılarını İtalyan Tenisinin son yıllarda geçirdiği evrimine de dayandırmamak büyük hata olur. Gerek kadın ve gerek erkeklerde büyük aşama yaşıyorlar. Keşke bizim federasyonumuz da bir araştırsa bunu nasıl becerdiklerini…
Erkeklerde ise Edi ve Büdü yine finalde. Djokovic bir maç önce ayak bileğini burktuğundan koşarken zorlanan yakın dostu Cilic’i acımasızca 60,61 ve 62’lik setlerle geçerek finale adını yazdırdı. Haşmetmeabları Federer ise herhalde hiçbir grand-slam turnuvasında finale bu rahatlıkla gelmemiştir. Vatandaşını (Wawrinka) 64, 63, 61 geçerken tüm turnuva boyunca tek bir set bile vermeden finale gelmiş oldu. Üstelik kendisini hiç yormadan. Onun için her şey yolunda gitti. Bakalım bu şansı yaver gidecek mi ? Herkesten daha iyi final oynadığı da malum.
Bu arada bir efsane başarılara doymuyor. Martina Hingis dün karışık-çiftlerde partneri Hintli Paes ile birlikte ABD’lileri yenerek şampiyon oldular. Hingis bugün de çift-kadınlarda partneri (bir başka Hintli) Mirza ile Dellacqua (AUS)-Shvedova(KAZ) ikilisine karşı final oynuyor.
Huzur dolu bir Pazar günü dilerim.
‘’Gençlerin İkilemi!‘’
ABD Açık ile ilgili bir şey söylenecekse bu herhalde başlıktaki ifade olmalıdır. “…Yeni nesil iyi geliyor, ağır abi ve ablalara yetişiyorlar” derken bazen (Federer ve Nadal’ın sürekli ortaya koyduğu gibi) hakikatleri en yalın şekilde ortaya koyan istatistikleri göz ardı ediyoruz. Dün geceki maçlarda gençlerin ağır-abiler karşısındaki acizliklerini izlerken bir yandan minik bir araştırma yaptım. Erkeklerde son 16’lara kalan teniscilerin en büyüğü 34 yaşındaki Federer. En genci ise Marsel İlhan’ı saf dışı bırakan 26 yaşındaki Fransız Paire. Son 16’nın hepsi 25 yaş üzeri (3’ü 26, 1’i 27, 4’ü 28, 3’ü 29, 5’i ise 30 ve üstü). Ortalamaları 29 oluyor !
Kadınlarda durum biraz daha olumlu. 5’i 30 yaş ve üzeri. 5’i 25 ve üzeri. 6’sı ise 20-25 arası. En yaşlıları Williams kardeşler iken (34 ve 35), en gençleri ise 20 yaşındaki Madison Keys. Kadınların ortalamaları 27 yaşa denk geliyor.
Nem ve sıcaklıktan şikayet ederek çekilenlerin sayısı 16. Bu bir grand-slam turnuvası için rekor. İnanılır gibi olmayan ise çekilenlerin sadece 1’inin yaşlı kategorisine giren ve ilk turda bizim Marsel’e karşı sahadan (setler 1-2, oyunlarda ise 2-3 iken) çekilen 37 yaşındaki Radek Stepanek olması. Geriye kalanların topu genç !
Kadınların yakınmaları medyada pek yer almadı. Onlar 3 set oynuyor. 10 dakika set arası verebiliyorlar. Ama 5 set oynayan (ve idrar molası hariç ara veremeyen) erkeklerle aynı ödülü gözlerini kırpmadan alıyorlar ! Şimdi camia ikilem içerisinde. Federer, Nadal ve destekcileri şikayetçilerin yeterince hazırlık yapmadan sahaya çıktıklarını ve hatta bazılarının sadece para peşinde olduklarını ortaya koyarken “biz bu yaşta oynadığımız şartlardan şikayetçi olmazken onlara ne oluyor?” diyorlar. Karşıtları ise 5 setlik maçların hem oyuncuları yıprattığını, sakatlık tehlikesi yarattığını üstelik te izleyiciyi sıktığını belirtiyorlar. Hadi buyurun bakalım düşüncelerinizi öğrenmek isterim.
Şimdi gelelim 16’lar arasındaki maçlara. Erkeklerde Lopez-Fognini karşılaşması güzel ve çekişmeli tenise adaydır. Diğerlerinin ise ağır-abilere tehlike yaratacak maçlar olacağını sanmıyorum. Yarın ise Berdych-Gasquet ilk seçkim olacaktır. İsner da izleyiciyi arkasına alarak Federer’i zorlayabilir. Ama izlemek için zorlanmaya deymeyecektir. İlkinden başarıyla çıktığımız basket maçları da var üstelik !
Kadınlar ise fevkalade maçlara aday. Bilhassa Jimmy Connors ile danışmanlık anlaşması yaptığından beri (süslerini evde bırakıp) geri dönüş sinyalleri vermeye başlayan ve Cibulkova karşısında olağanüstü bir maç izlettiren Kanadalı Bouchard bu kez tecrübeli İtalyan Vinci ile oynayacak. Kaçırmayın derim. Keza Mladenovic-Makarova bize güzel anlar yaşatabilir. Ama esas çekişmeler yarın Halep-Lisicki ve Stosur-Pennetta arasında olacaktır.
Huzur dolu bir hafta dilerim.
‘’ABD Açık öncesi bilinmesi gerekenler!‘’
Sevgili Okuyucular,
“ABD Açık” turnuvası için yazılarıma sizleri ilginç bazı teknik bilgilerle donatarak başlamayı düşündüm. Aşağıda bu turnuvada seri-başı olan raketlerin korumak zorunda oldukları puanları bulacaksınız. Göreceğiniz gibi Cilic, Federer ve Nishikori’nin işleri zor olacak. Zira en fazla korunacak puan sahipleri onlar. Bir başarısızlık durumunda sıralamaları en radikal bir şekilde değişiklik gösterebilir.
Devam edeceğim. Hoşkalınız,
‘’Bu adam nereden!‘’
“Bu adam dünyalı değil. Kesin dopingli. Robot gibi yahu bu herif!” İşte Wimbledon tek-erkekler finalini izlerken Djokovic hakkında yapılan benzetmelerden bunlar sadece birkaçı. Sırp Novak Djokovic ezeli rakibi Roger Federer’i 4 sette yenerken bizlere de tenisin en güzelini gösterdiler. Hele ikinci setin tie-break oyununu unutmak pek olası olmayacak. Sizleri bilmem ama bu yıl Wimbledon’da ben güzel tenise bir kez daha hayran oldum.
Bu vesile ile bize bu turnuvayı en kapsamlı bir şekilde izlettiren yayıncı kuruluşa da bilhassa teşekkür etmek isterim. Hele hele olmadık yerlerde zorunluluktan da olsa ucuz reklamlarla araya girip izleyeni deli etmedikleri için de ayrıca teşekkür etmek isterim.
Maç hakkında yazılacak fazla bir şey yok. Tenisin bittiği yerdi. Her iki oyuncu da fevkalade puanlar oynadı. En kritik anlarda çıkardıkları vuruşlar onların kalitesini bariz bir şekilde ortaya koyuyordu. Bunlara bizlerin ekleyeceği bir şey olabileceğini sanmıyorum. Federer’in ödül töreninde söylediği gibi: Nole çok üstündü… Sadece bugün değil. Dün, geçtiğimiz hafta, önceki ay, yıl başı, 2014’te ve 2013’te!
Bu arada Wimbledon gibi bir turnuvanın ödül töreninin sadeliğini görmüş olmalısınız. Bu bizde olsaydı sahada kaymakam, yerel emniyet kuvvetleri komutanı, belediye başkanı, vali, spor teşkilatının bir mensubu, beden terbiyesi müdürü, spor bakanı, yerel bir milletvekili, sponsor pazarlama müdürü, sponsor genel müdürü, tesis başkanı ve aklıma gelmeyecek niceleri…Çoğu da yapılan etkinlikle alakasız konuşmalar yapar insanı geldiğine geleceğine bezdirir. Oyuncu olarak da şampiyonluğu kazandığınıza mı sevineceksiniz yoksa nerden düştüm buraya mı diyeceksiniz bilemezsiniz! Şu işi sadelikle yapmayı da er geç becerebileceğiz inşallah...
Bu arada İpek Soylu adında bir teniscimiz Bursa’da oynanılan 50.000$ ödüllü ITF Turnuvasında şampiyon oldu. Bildiğim kadarıyla bir Türk Kadın Teniscisinin bu çapta bir turnuvada aldığı yegane şampiyonluk. Kendisi ve tüm ekibini kutlar devamının gelmesini dilerim.
Hoşkalınız.
‘’Kadınlarda Final Günü…‘’
Serena 33 rakibi İspanyol Gabrine Muguruza ise 21 yaşında. Geçtiğimiz yıl Fransa Açık turnuvasının henüs ikinci turunda ABD’li efsane kadın, rakibine beklenmedik bir şekilde üstelik açık farkla 2-6, 2-6’lık skorla Paris’e veda etmiş, iki hata sonra Wimbledon’da da Fransız Alize Cornet’e yenilmişti. “Ben her yenilgiden bir şey öğrenirim. Ama Muguruza karşısında aldığım yenilgi bana en etkili oldu. Maçtan sonra evime döndüğümde uzun bir süre bunun üzerinde durduk. Bir çok eksiğimi kapattım. Gerçi bu zaman aldı ama çalışmalarımın meyvelerini görmekte gecikmedim.” Bir yıl sonra Avustralya Açık’ta Muguruza’dan rövanşını ilk turda 2-6, 6-3 ve 6-2’lik setlerle almış. Aralarında toplam üç maç yapmışlar. 2-1 Serena önde. Ancak görüldüğü gibi her maç zorlu geçmiş.
Serena Williams Wimbledon’u da kazanırsa Avustralya ve Fransa ile birlikte 4 grand-slam turnuvasının 3’ünü almış olacak. Dolayısıyla bir ay sonra ABD Açık’ı da alırsa tam bir grand-slam yapmış olacak. Daha önce bu dört turnuvanın birincilik kürsüsüne peşpeşe yıllarda çıkarak “kariyer grand-slam”i yapmıştı.
Sharapova karşısında üst üste 18. maçını da kazanarak (bu karşılaşmalarda Rus’a sadece 3 set vermiş!) finale çıkan ABD’li siyahi raket kort dışındaki tutumuyla da rakiplerini eziyor. “Wimbledon’un birincilik kürsüsünde bir çok kez bulundum. ABD Açık’ı da bir çok kez kazandım. Bunlara da bir daha ihtiyacım olduğunu düşünmüyorum. Yenilirsem sevinmem ama hakikaten bir Wimbledon Şampiyonluğuna daha gereksinim duymuyorum. Artık öyle bir duruma geldim ki korta çıktığımda ister idman için ister maç olsun sadece eğlenmeyi amaçlıyorum. Eskisi kadar stresli de değilim. 18 yaşımda stres katsayım yüksekti. O günlerde de şenlik vardı ama stresten sağlığımı da tehlikeye atabilirdim. O günden bu yana kendimi hakikaten eğlendiriyorum.”
Bu iki raketin finalinde muhakkak ki bir güç çatışmasına şahit olacağız. ABD’li kariyeri ve konumu itibarıyla bir üst eşikte. Daha sakin, daha tecrübeli ve baskı karşısında daha da iyi oynamayı, oyununu bir üst vitese takmayı ondan iyi bilen yok.
Muguruza ailesine bu finali izlemeyi yasaklamış. “Stres katsayımı yükseltmek istemedim” diyor ! Kazanırsa 6.lığa, kaybederse 9.luğa yükselecek. Ama unutmayalım ki bu genç kadın Wimbledon yolunu finale doğru yürürken Kerber, Wozniacki, Bachinsky ve Radwanska duraklarını geçti. Onun için bir yengi olasılığında kimse şaşırmasın.
İyi izlenceler. Hoşkalınız.
‘’Zıpırlık !‘’
Medya dünyanın her yerinde farklı değil. Skandallar ve magazinsel haberlerde dara düştüklerinde en olmayacak yerde bir bardak suda fırtına kopartmaya çalışırlar. Hazır Wimbledon gündemde hazır var ya, ona teşne olacaklar. Şimdi tutturdular Avustralyalı Nick Kyrgios terbiyesizmiş…Ayrıca maçı satmışmış. Buldular toy çocuğu kızgın tavada pişirecekler ! Adam sanki muhabir değil “etiket” kursu sahibi. İşin ilginç yanı kendi ülkesinin federasyonu da bir yaptırımın uygun düşüp düşmeyeceğini tartışıyormuş ! Boş zamanları başlarından aşkın herhalde.
20 yaşında bir delikanlı. Güçlü kuvvetli, boylu boslu ve sonsuz yetenekli. Profesyonel olalı 2 yıl bile geçmemiş. Avustralya’nın Lleyton Hewitt’ten beri yetiştirebildiği başlıca yetenek olarak görülüyor. Onlara özledikleri şampiyonluğu getirebilecek raket deniyor. Üstelik kazanırken şov da yapabiliyor. Tribünlerle arası iyi. Tenise genel anlamda da çok katkıda bulunabilecek biri. Sadece arkadaşları tarafından değil Hewitt’ten Federer’e Gasquet’ye kadar bir çok ağır-abi’den partnerlik teklifi alacak kadar da geniş bir dost yelpazesi var. Ancak “…Beni sevmenizi beklemiyorum ama sanırım biraz saygı istememe hak vermelisiniz” diyecek kadar da gönlü kırık.
· Gençleri kazanmak mı önemlidir yoksa salakça bir disiplin ve kuralcılıkla onları tümden yitirmek mi. Hangi prensip mutlaktır ?
· Hangimiz genç olmadık. Hangimiz gençliğimizin bir döneminde üst-makamlara isyan etmedik…Ailemiz dahil. Hangimiz topu caddeye vurmadı, raket kırmadı ?
· Bilgisizken fikir sahibi olanlar hep Federer örneği verirler. Keşke iki satır okuma zahmetinde bulunsalar da haşmetmeablarının gençliğini özümselerdi. Ne denli isyankâr ve inatçı bir delikanlılık yaşadığını öğrenmiş olurlardı. Raketini yere değil yan korta atıyordu bu genç adam zamanında. Kızgınlığından tenisi, başka top sporları yerine bırakmayı bile düşünmüştü. Üstelik Kyrgios konusu hakkında fikri sorulduğunda “böyle konuların üzerine fazla gidilmemesi taraftarıyım. Anlık bir hareketten sosyal çalkantı yaratılmaya çalışılması spor için olumlu bir şey değildir” demişken.
· Katı disiplin kuralları genellikle yakın tarihini hazmedememiş, aşağılık kompleksi damarlarına kadar işlemiş ham uluslardan ve onların ham vatandaşlarından çıkar. Sinsilikle beslenen zavallılardır çoğu. Dünya coğrafyasında bunlar az değildir. Etrafınıza bir göz atın isterseniz !
Hoşkalın,