Arama

Popüler aramalar

‘’Kontes !‘’

Federer erkekler dünyasının kontuysa, VenusWilliams’da kadınların kontesidir. Williams Ailesinin bu fevkalade alçakgönüllü ve sakin şampiyonu tüm geçirdiği travmalar sonrası bu sıfatı bir insan, bir fert olarak ortaya koyduklarıyla tartışmasız hak ediyor.

37 yaşındaki bu ABD’li tenisci, bugün sabahımızın erken saatlerinde tenis dünyasının bir numarası olan Alman AngeliqueKerber karşısında “bu denli rahat puan alabilen ikinci bir tenisci yoktur” dedirtti. Hakikaten Venus sahanın her yerinden puan alıcı vuruşlar yapabiliyor. Üstelik fevkalade düşük bir ilk servis yüzdesine rağmen.

Top-toplayanlardan rakibinin elini sıkana kadar herkese davranışları nezaket ve yumuşaklık içerisinde. Ben puan aralarında havlu, veya kenarda dinlenirken su isterken tebessüm edip, “lütfen” kelimesini kullanan ikinci bir tenisçiye ömrümde denk gelmedim.

Şimdi karşısında Halep’i yenen İngiliz Konta var (sabaha karşı 04:00). İşi zor ama onu da geçeceğini sanıyorum. Tabi bu kez ilk servis yüzdesini normal boyutlara çıkaracağını varsayıyorum. Yoksa tenisi adeta “satranç” gibi oynayan Konta karşısında hiç şansı olmaz.

Konta da dün galipler arasındaydı ama maçı kendisi kazanmak yerine Halep verdi dersek abartmış olmayız. Halep çapında bir raket önce o pamuk gibi servislerini düzeltmeli. Sonra da hislerine daha hakim olmalı ve hırsına yenilmemeli. Madem kenara antrenörünü çağırıyorsun bari dinle onu değil mi! Hayır onunla konuşurken bile adamı dinlemeyeceğini yüzünden anlıyorsunuz. Hırstan tüm kasları katılmış! Adamı dinleyebilmek için çaba bile gösteremiyor. Aldığı maçı verdi.

Bugünün (daha doğrusu saat farkıyla Cuma sabaha karşı02:00) en ilginç maçı Kyrgios ile A.Zverev arasında olacak. Next-Gen yani Gelecek Kuşağın en öne çıkan iki raketi kapışıyor. Kyrgios kafatasının içine hakim olabilirse bu maçı alacaktır. Şimdiye kadar sükûnetini daha doğrusu sakinliğini sürdürdü. Umarım süreklilik arzeder.

Bu akşam 22:00 gibi Federer, Berdych ile oynayacak. Çek raket birkaç kez haşmetmeablarına azizlik etmişti. Ama bu formuyla onu durduracak biri olduğunu hiç sanmıyorum.
Bugün 20:00 gibi bir ilginç maç ta THY’nin eski yüzü Danimarkalı Wozniacki ile kadınlarda birinci sıranın en büyük adayı olan Çek Pliskova arasında. “Woz” kendisini kanıtlamak için artık kritik bir maç kazanmak zorunda. Çek raketin ise eline gelen nimeti bırakmaya hiç niyeti yok. İzleyip göreceğiz.

Hoşkalınız.

30 Mart 2017, Perşembe 16:15
YAZININ DEVAMI

‘’MİAMİ…‘’

Turnuva daha yeni başlamıştı ki ağır toplarda yaprak dökümü başladı. Raonic, Thiem, Cilic, Dimitrov, Ramos, Cuevas, Verdasco, Kohlschreiber, Ferrer, F. Lopez bunların en tanınmışları…

Indian Wells (Kızıderili Kuyuları)’in ardından gelen Miami her yıl böyle bir travma yaşamak zorunda. Zira peşpeşe haftalarda gelen büyük turnuvalar oyuncuları zorluyor. Hele daha bir hafta geçmeden 5 setlik Davis Kupası maçları ufukta gözükünce çoğu kendisini ülkesi için oynayacağı maçlara diri saklamak istiyor. Bir diğer neden de Miami sonrası artık toprak kort sezonuna ve Avrupa’ya yani bir başka kıtaya, iklime ve zemine geçiş.

Miami’de kalan ağır toplardan Federer ve Wawrinka’nın da son turlara kalmadan yenildiğini görürseniz hiç şaşırmayın. Haşmetmeablarının bu turnuvayı oynuyor olması bile şaşırtıcı. Ama herkezi ters ayakla bırakmakta zaten onun üstüne yok! Nadal ise şüphesiz gidebileceğinin son noktasına kadar yol alacaktır.

Zaten Miami’nin geçmişten gelen bir talihsizliği de var. Turnuva organize edilmeye başlandığı ……yılından bu yana erkekler finali üç kez sekteye uğradı.

2004’te Arjantinli Coria finalin ilk setinin sonuna doğru acıyla kıvranmaya başladı. Ona rağmen dördüncü sete kadar dayandı ama sonra sırt ağrısı nedeniyle maçı bıraktı. Böbrek taşı ameliyatı geçirdi.


1996 yılında İvaniseviç finalden hemen önce çekildi. Kötü bir geceden sonra boynu tutulmuştu.

1989 Mart’ın da ise efsane bir tenisci olan Avusturyalı Thomas Muster gece yarısına yakın biten yarı-finalde Yannick Noah’ı yendikten sonra otoparkta bıraktığı arabasına giderken sarhoş bir şoförün sürdüğü aracın altında kaldı. Her iki dizi feci hasar görmek bir yana tüm bağları da kopmuştu.

Toprağın esas kralı denilen Muster geçirdiği ameliyatlar sonrasında kendisine yapılan özel bir sandalye ile antrenmanlarını sürdürdü ve aynı yılın Eylül ayında profesyonel tenise geri dönmeyi başardı. 1996’da sıralamanın zirvesine oturmuştu. Hiç bir tenisci onun topraktaki egemenliğine erişemedi. Pete Sampras bile onun birinciliğine itiraz edip konuyu ATP oturumuna götürdü. İddiası Muster’in bu sırayı sadece toprak kortlardan kazanmış olmasıydı. ATP Muster’in birinciliğini onadı ve davayı reddettti.

Tekerlekli sandalye ile dağa tırmandığı söylendiğinde hiç şaşırmadım. Fevkalade sempatik ve dost canlısı adamı bir turnuvanın Reina’daki davetinin sabahın erken saatlerine yansıyan saatlerinde tırmanmış olduğu bayrak direğinden indirene kadar akla karayı seçmiştim…

Thomas altı saat sonra çıktığı üçüncülük maçını da kazanmıştı !

Hoşkalınız.

27 Mart 2017, Pazartesi 16:00
YAZININ DEVAMI

‘’Kızılderili Kuyuları II.‘’

Bunca yıldır tenis izlerim Federer’in Nadal üzerinde böyle bir üstünlük kurduğuna şahit olmadım desem hiç ama hiç abartmış olmam. Bir saatin azıcık üzerinde bir sürede 62, 63’lük bir skor pek rastlanmış değil. Üstelik formda bir Nadal karşısında !

Ama İspanyol Boğasının yapacak hiç ama hiçbir şeyi yoktu. İvan Ljubicic Roger Federer’in koçluğunu üstlendiğinden bu yana bu adamda fevkalade değişiklikler oldu. Dün bizim saatimizle sabahın dördünde bunlar biraz daha göz önüne çıktı. İnanmayacaksınız ama Nadal karşısında o yakın-geçmişte şahit olduğumuz sallantılı back-hand’inden soyutlanmış olarak bilhassa tek-vuruşlarla aldığı puanların sayısı saymakla bitmez.

İsviçreli’nin topu erken aldığı zaten bilinen bir üstünlük. Ancak artık daha da erken alıyor. Back-hand’i ile yakın geçmişe kadar sorun yaşadığını biliyoruz. Tüm rakipleri onun back-hand’ine yüklenerek hata yapmaya zorluyorlardı. İspanyol raket te maça öyle başladı. Ancak karşısında topu çizgilere hatta doksanlara plase eden bir rakip buldu. Öyle bir geliştirmiş ki back-hand’ini artık ondan güven duyuyor ve sadece topu çıkarmaya değil onunla puanı almaya yükleniyor.

Kısacası dün Nadal’ın yapabileceği hiçbir şey yoktu. Rakibine karşı zaten yetenekleri daha kısıtlı İspanyol raket, karşısında sağdan soldan çoğunlukla tek vuruşluk füzeler buldu. Bunların yanında Federer servisini de ya rakibinin üzerine vurdu ya da “T”ye yerleştirdi. Nadal’ın maç bitmeden topu bırakmadığını biliyoruz. Ama bu sabah ne denli ısrar ettiyse, ne denli sebatkar davrandıysa yine umduğunu bulamadı…Haşmetmeab’ın sürekliliği ara vermedi.

Avustralya’nın huysuz çocuğu Nick Kyrgios ise psikolojik sorunlarından arınmış olduğu zamanlar ne denli yetenekli ve iyi bir tenisci olabileceğini bu sabah bir kez daha gösterdi. Djokovic’i iki sette saf dışı bıraktı (64,76). Attığı servisler dünyanın en iyi karşılayıcısı kabul edilen Djokovic’i bile çaresiz bıraktı. Sadece güçlü değil iyi yere de plase ediyor bu çocuk servislerini. Ben onu futboldaki Sergen Yalçın’a benzetiyorum. Yaptıkları spor onlarla bir başka güzelleşiyor. İzleyici onları izlerken zevk alıyor. Zaten amaç ta bu değil mi!

Tenis Federer ile doyumsuz bir “bale” ya da “vals”e dönüşüyorsa, Kyrgios ile de “rock” oluyor. Yarın onları birbirlerine karşı izleyebileceğiz…

Hoşkalın.

16 Mart 2017, Perşembe 05:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kızılderili Kuyuları!‘’

Oyuncuların ve izleyicilerin sevgilisidir. Zira Kalifornia Çölünün ortasında hem oyuncuların hem de izleyicilerin her türlü gereksinim ve lükslerine yanıt verebilecek şekilde insanoğlu tarafından inşa yaratılmış fevkalade turistik, orta-ölçekli bir kasabadır. Köy bile deseniz kimse size yalancı diyemez. Buradaki ana-etkinlikler tenis ve golftür.

Çölün ortasındaki bu turnuva, dünyanın en fazla izleyici çeken tenis etkinliklerinden de biridir. Bu nedenle de sürekli grand-slam (yani dört büyük turnuva olan Avustralya Açık, Roland Garros, Wimbledon ve ABD Açık) olmak üzere başvuru üzerine başvuru yapar !

Turnuva henüs ilk aşamalarında. Daha ilk turlar bile tam bitmedi. Ama tenis-severler ve oyuncular için burada oluşan bazı ilginçliklere dikkatinizi çekmek istiyorum.
Yazılarımda sürekli olarak bizim profesyonel/ulusal takım oyuncularımızın çiftlerdeki yoksunluğunu dile getiriyorum. Davis Kupası maçlarına en zayıf rakip karşısına bile 1-0 yenik çıktığımızı belirtiyorum. http://www.fanatik.com.tr/yazarlar/bekir-emre/turkiye-kaybetmek-mi-istiyor/1281770

Çift oynamak tenisçilerde çabukluğu, atikliği, anlık karar verme yetisini, voleyi ve hepsinin en önemlisi ekip-ruhunu pekiştirir. İşte bu nedenle de sakatlık ve bıkkınlık gibi konularda epey hassas olabilen dünya tenisinin başlıca yıldızları bile sezonun ilk turnuvalarında çift oynarlar. Bunların başında da Indian Wells gelir.

Bakınız bu yıl çiftler kategorisini oluşturan çift takımlarından bazılarına:
Andy Murray & Evans
Djokovic & Troicki
Nadal & Tomic
Wawrinka & Dimitrov
Berdych & Petcschner
Thiem & Kohlschreiber

Bilmem anlatabiliyor muyum !

İkinci konu ise sporun ve bilhassa tenisin ne denli dinamizm içerdiği ile ilintili. Tenis her aşamasında her an mücadeleye hazır olmanızı gerektirir. Onun her türlü sürprizine açık ve uyanık olmanız lazımdır. “Kızılderili Kuyularında” bunun fevkalade bir örneğini gördük.

Ana-Tablo’ya çıkmak için Eleme-Turlarının son maçında İsveçli Ymer ile Japon Nishioka karşılaştı. İsveçli maçı kazanarak ana-tablo oyuncusu oldu. Japon ise oteline dönüp bir sonraki turnuvaya gidişini planlıyordu. Derken, gelen bir telefonla bir başka ana-tablo oyuncusunun (henüs ana-tablo maçları başlamadan) apansız oluşan bir sakatlık nedeniyle turnuvadan çekildiğini ve “Şanslı-Kaybeden (Lucky-Looser)” olarak boşalan yerin kendisinde olduğunu öğrenir. Fikstür çekilir ve bilin bakalım ilk turdaki rakibi kimdir ? Evet iyi tahmin ettiniz…İsveçli Ymer. Maç oynanır…Kazanan ise bu kez Japon’dur. Evet Nishioka bavullarını toplarken şimdi ikinci turda ve en az 20.000 ABD Doları da cebindedir.

Buyrun size tenis…Buyrun size sporun güzelliği. Şimdilik hoşkalınız.

10 Mart 2017, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Türkiye kaybetmek mi istiyor!‘’

Tenis Sporunun Dünya Kupası olan “DavisKupası”nda Türkiye bu yıl fevkalade şanslı. Tarihimizde ilk kez Avro/Afrika 1. Grubuna çıkma olanağımız var. Zira önümüzdeki tüm rakiplerimiz dişimize göre. O7-09 Nisan tarihleri arasında Antalya’da İsveç ile oynayacağız. Onu geçersek yarı-finalde karşımıza Litvanya-Gürcistan galibi gelecek. Son final maçının ise ülkeye kazandırılacak puan haricinde pek önemi yok zira finalist iki ülke de bir üst gruba çıkmaya hak kazanmış oluyor.

Ancak biz rakiplerimizi ne denli dişimize göre buluyorsak aynı olgu onlar için de geçerli tabî. Bu durumda iklim, seyirci, saha tipi ve konumumüthiş önemli. Bunların doğru seçimi ülkelere maç kazandırıyor, tur atlatıyor. Zira çoğu karşılaşmalarda izleyici, futboldaki gibi kıyıcı olmasa da,aynı ateşliliktedir. İzleyiciyi arkasına alan 450.sıradaki bir oyuncu o destekle ilk 50 içerisindeki rakibini yenebiliyor. Giden maçı, eleneceğiniz turu Davis Kupasındaki tarafgir izleyici size geri getirir.

İşte yukarıdaki seçimleri yaparken en önemli olan oyuncuların tercihleridir. Sert-zemine alışmış bir oyuncuyu toprağa yönlendirirseniz zorlanır. Keza kuru havaya alışmış biri nemli ortamda fevkalade zorluk çekeceği gibi böyle durumlarda topun değişen ağırlığı bile skorda ve sonuçta etkili olur. Onun için çağdaş ülkelerde kort seçimi oyuncu ve antrenörlerin önerilerine göre saptanır. Federasyon üyelerinin kişisel tercihleri buralarda rol oynamaz.

Davis Kupası karşılaşmaları 4 tek ve bir çift karşılaşması üzerinden oynanır. Bizim başlıca sorunumuz her tura 1-0 yenik başlamamızdır. Zira oyuncularımızın çift maçlarındaki performansları koskocaman bir sıfırdır. Bu yeteneksizlikten kaynaklanmıyor. Tek sorun tecrübesizliktir. Çift maçları tecrübeyle kazanılır. Bakın dünya tenisine. Çiftler kategorisini tartışmasız bir şekilde domine edenler hep ileri yaşta tenisçilerdir.Bundan dolayıdır ki ülkeler ulusal takımlarını seçerken eğer kemikleşmiş bir çift takımları yoksa, hep genç raketlerini bir ağır-abi ile eşleştiriler. Bunun örnekleri çok. Fransızlar, Mahut ile Herbert’i, Sırplar da Zimonjic ile Troicki’yi boşuna yaratmadı.Ama maalesef bizde çiftlerde yol gösterici olabilecek tek bir ağır-abi bile yok. Bu konumda en tecrübeli oyuncumuz olan Tuna Altuna da günümüz tenisine göre pek zayıf olan servisinin kurbanı oluyor.Peki bu durum uzun yıllardan beri tüm çıplaklığı ile ortadayken en ufak bir çare aramayan ve de dolayısıyla ulusal takımı sahaya mahkum çıkaranlar kimlerdir acaba?

Bizim ülkemizde tenisin %90’ı sert-zeminde oynanır. Hani Federasyon kendi propogandasını yaparken “52 hafta güneyde turnuva oluşturduk” diyorya. İşte bunların 50’ye yakını sert-zeminlerdedir. Bizim ulusal takım oyuncularımızın %99’u da bu turnuvaları oynar. Zaten ülkemizdeki uluslararası standarda sahip kortların neredeyse %95’i sert-zemine sahip. Bu durumda fevkalade önemli bir ulusal karşılaşma için toprak-saha seçiminin mantığını sorgulamaz mısınız?

Gelin bir de İsveç Takımına göz atalım. Rakibimizin en iyi oyuncuları Ethiyopya kökenli Ymer Kardeşler. 20 yaşındaki Elias dünya sıralamasında 118’inci, Mikael ise 473. İkisi de Davis Kupası karşılaşmalarının hepsinde olmasa da çoğunda yer aldılar. Böyle önemli bir turda da oynayacaklarını düşünüyorum. Bilgisayarda iki tuşa basarak bu kardeşlerin saha tercihlerinin kesinlikle toprak(!)olduğunu öğrenebilirsiniz.

Peki diyelim ki Ymer Kardeşler yok. Ama İsveç’in çiftlerdetartışılmaz bir üstünlüğü olduğu aşikâr. Bu durumda iş tek maçlarına kalıyor. Bizim takımı gördüğüm kadarıyla en sürekliliği olan oyuncumuz Cem İlkel. Onun en başarılı olduğu zemini sorsam, sertten başka hiçbir yanıt yok.

Cem İlkel ATP’de 353.sırada. 2016 başından bu güne kadar 37 turnuvada yer almış. Bunların sadece beşi toprak. Sert-zeminturnuvalarında 6 kez finalde, 2 kez yarı-finalde ve 3 kez de çeyrekte yenilmiş. Diğerlerini başarı addetmiyorum. Ama toprakta ise topu topu çıktığı 5 turnuvanın ikisinde elemeden bile çıkamamış, üçünde de ilk turda veda etmiş! Cem’e sormak bile abes hangi kortu tercih ediyorsun diye!
(Cem İlkel'in istatistikleri için tıklayın)


Marsel İlhan ülkemizin 1 numarası. Ama ATP’de 77’liğe kadar çıkmışken şimdilerde 239’a kadar indi. Bilhassa son zamanlarda meçhulleri oynuyor. Teniste olağandır bu iniş-çıkışlar. Ama ATP’nin web-sitesine verdiği biyografisinde tercih ettiği zemin için net yanıt vermiş: Sert kortlar.

Yanlışı kabullenip doğruyu aramak yerine büyük bir olasılıkla “Biz oyunculara ve koçlara sorduk.Onlar istedibiz de öyle yaptık” denecektir. Ama hep söyler yazarım: Doğru bir tanedir, ikincisi olmaz. Er geç te ortaya çıkar !

Bir de gelelim izleyici faktörüne. Tanrı Aşkına söyleyin ; Nisan ayının 07’sinde acaba İstanbul, Ankara, İzmir ya da Bursa ile Konya’da mı daha yoğun bir izleyici kitlesi bulmak kolaydır yoksa Antalya’nın 65 kilometre ötesinde Manavgat’taki Kulüp Ali Bey’de mi? Haa, verilen yanıt çok ilginç.

Kulüp Ali Bey’e küçük yaş turnuvaları koyacakmışsınız. O bebeklerin anaları-babaları gelecekmiş. Üstelik eski-yeni tüm kulüp başkanlarını da davet edecekmişsiniz ! Onlar kalabalık yaratacakmış! Böyle bir mantık olur mu? Hani Ziya Paşanın meşhur lafı vardır “Siz herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsınız?” Yahu benim de kıyısından köşesinden ağzım aranmıştı! Sakın unutmayın ha. Ne güzel ekmek elden su gölden tatil yaparım…Ama yalnız gidemem, eşimi de unutmayın…Hem daha da kalabalık oluruz!

Sözkonusu hava durumu ise elinizin altında yıllardır yan gözle bile bakmadığınız Güzel İzmir’in tam merkezindeki Kültürpark Tenis Kulübü var. Dünyanın arayıp ta bulamadığı bir konumdadır. Sakın ola ki “kortlar nizami değil” demeyin zira ikibinli yıllarda burada hem Challenger’lar hem de Davis Kupası karşılaşmaları oynanmıştı. Üstelik “Avro-Afrika II”grubu için istenilen kriterler ana birkaç kural hariç “koy yan cebime”dir! Kimse kimseyi kandırmaya çalışmasın. Hani öyle bir şey söyleyin ki 2015’te yine hayati bir karşılaşma olan Güney Afrika mücadelesini Mersin’de bir barakaya koyan siz olmayasınız! Onu da nasıl kazandığımızı ve Cem İlkel’in nasıl insanüstü bir mücadele verdiğini ve hangi şartlar altında oynandığını çoğumuz biliyoruz.

Ülkenin yararı kişisel amaçlardan, umarlardan sonra mı geliyor diye düşünmeye zorluyorsunuz insanları.Buyrun yanıtlayın lütfen sayın Federasyon Başkanı. Son konuşmamızda söyledikleriniz hala kulağımda, unutmadım. Üstelik inanmıştım da iyi niyetinize.

Hoşkalınız.

08 Mart 2017, Çarşamba 09:30
YAZININ DEVAMI

‘’Densiz!‘’

Bu yıl ki Avustralya hakikaten yıllarca konuşulacak. Hem sürprizleri hem de yapılan sporun yüksek kalitesiyle. Bazı maçlar kuşaklar boyu izlenecek. İşin en ilginç yanı turnuvanın başlıca iki favorisi olan Murray ve Djokovic’i erkenden elenmelerine rağmen kimse özlemedi.

Ama artık yorgan gitti kavga bitti (!) derken adamın biri çıktı Federer’i “yasal hile (legal-cheating)” yapmakla suçladı. Suçlamanın sahibi de bir tenisci üstelik. 1987 Wimbledon Şampiyonu Avustralya’lı Pat Cash. 52 yaşında. Neymiş efendim, Federer, final maçında dördüncü setten beşinci ve son sete geçilirken sağlık-molası alıp masöre gerek duymuş. Adam bu denli haset içinde. Halbuki agresif olarak bilinen John McEnroe bakın ne diyor: “Bu denli fiziksel bir sporu bu denli kolaylaştıran birini hiç görmedim. Üstelik bu adam bir insan olarak ta hepimizin yaşamını kazandığı sporun büyükelçisi olacak kadar bir sportmen ve centilmen.”

• Federer sağlık-molası aldığında Nadal’da boş durmadı ve soyunma odasına gitti. Döndükten sonra maç tekrar başladı ve Nadal 3-1 öne geçti. Zaten Nadal bile 3-1 öndeyken yenildiği halde rakibinin aldığı molayla ilgili bir yorumda bulunmazken Cash nam şahıs herhalde gözlerden ırak kalmanın yoksunluğundan olsa saçmalamış.
• Üstelik Federer sadece bu maçta sağlık-molası almamıştı. Vatandaşı Wawrinka ile yarı-final maçının son setinden önce de bu molayı aldı.
• Üstelik bu adam altı aydır tek bir turnuva oynamamış. Bir sporcunun en önemli uzuvlarından biri olan dizinden ameliyat olmuş. Bu molayı da üçüncü beş setlik maçının karar setinde alıyor. Dört saat geçmiş başlayalı!
• Sanmayın ki sağlık-molasına taraftar biri İsviçreli. Aksine bunu hiçbir zaman savunmadı ve belki de bugüne kadar hiç böyle bir mola almış değil. Bunu anlatırken de sağlık-molası almanın bir hak olduğunu ama istismar edileceğini düşündüğü için karşı çıktığını söylüyor.
Maalesef bu tür zıpçıktılara dünyanın her yerinde rastlanıyor. Bizim ülkemize de defalarca gelip gösteri yapmış biri bu Pat Cash. İlk gelişinde cebinde konaklama parası bile yoktu. Arkadaşıyla* kendisini önce otelimizde sonra da kulübümüzde bir ayı aşkın misafir ettik. Birkaç sene sonra İvanisevic, Muster gibi tenisçilerin de olduğu ve davetli geldiği bir gösteri turnuvasının ödül yemeğinde masanın ortasında yer verilmediği için geceyi sabote etmeye kalkışmış, meslekdaşları dahil yüz bulamayınca mekânı terketmişti. Onun için bu tür çıkışlarına hiç şaşmamalı.

“Dimitrov’a 5 setlik yarı-final yenilgisinden sonra sordular “Tarihin akışını değiştirmek istemedin mi?” diye. Verdiği yanıt kulaklara küpe olsun : “Tarihin akışını kim değiştirmek istemez. Yeter ki iyiye doğru olsun.” İnsan var insancık var.

Onca saat sürüp, gece yarısını geçe biten bir maçtan sonra daha terleri bile tam soğumadan basın toplantısına çıkan tenisçilerin söylediklerini okumanızı dilerim**. Tenisin rafineliğini ve bu sporu yapan insanların olaylara ne denli daha berrak baktığını anlıyorsunuz.

Biz gelelim şimdi yine Federer’e. Onun neden ve nasıl kazandığına dair epey çarpıcı istatistikler çıktı.

- Haşmetmeab 0-4 vuruş arasındaki puanların %90’ını kazanmış. Yani böyle 95 puanın 86’sından üstün çıkmış.
- 5-8 vuruşlu 37 puanın 34’ünü kazanmış. Bu da %91 eder.
- 9+ vuruşlu 18 puanın 16’sını kazanmış (%88).
- Fileye 40 kez gelmiş ve 29’unu almış (%73).
- Servis-vole oynadığı 13 puanın 10’undan muzaffer ayrılmış (%77).
- İlk servisiyle %80 başarılı olmuş (12/65).
- 14 ikinci servisinin 8’ini almış (%57).
- Nadal’ın ilk servislerinin %82’sini oyuna sokmuş.
- 5.sette back-hand’i ile 8 kez puan almış. Bu geriye kalan 4 setin toplamından fazla.
- Buna ilaveten 8 kez de fore-hand’i ile puan kazanmış.
Yani bu maçın her bir alanında, bir başka yaşayan efsane olan rakibi Rafael “Rafa” Nadal Parera’dan daha başarılı olmuş İsviçreli Roger Federer.
İyi bir haftasonu diliyorum…Hoş kalınız.

*Arkadaşı ülkemizde kaldı ve onca yıldır başarıyla antrenörlük yaşamını sürdürüyor.
**Bilhassa Wawrinka, Dimitrov, Nadal ve Federer’inkileri web’den bulabilirsiniz.

04 Şubat 2017, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Geleceğe Dönüş – BackToTheFuture!*‘’

“Avustralya Açık” erkekler finali ile bitti. Federer ile Nadal gibi yaşayan iki efsanedir. Efsane dediğiniz vakit onların hakkında anlatacak geriye bir şey kalmıyor. İzlediğimiz final n maçı pek yüksek bir tenis standardına sahip değildi. Ancak olağanüstü bir çekişme yaşattı bizlere.

Maç hakkında yapılabilecek yegane yorum “Federer puanları verdi ve aldı”. Aldığı daha fazla olunca da şampiyon oldu.

“Avustralya Açık 2017”nin bize bu iki hafta içinde yaşattıkları epey uzun bir süredir hiçbir grand-slam turnuvasında yaşanmamıştır. Bu yaşananları özümleyebilmek için de söylenebilecek tek bir şey var : “Geleceğe Dönüş – BackToTheFuture”* .

Bize bu özel haftaları yaşatabildikleri için Eurosport’a teşekkür ederim.

Hoşkalınız.

*Fikir bir tenisci kardeşim olan EnokEskinazi’nindir.

29 Ocak 2017, Pazar 16:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bir Daha Olmayacak !‘’

Umarım Avustralya Açık 2017 Kadınlar Finalini izleyebildiniz ve yarın ki erkekler finalini izleyeceksiniz. Bunların zevkini doya doya çıkarın ve kendisiniz çok şanslı addetin. Zira bunlar bir daha gerçekleşmeyecek.

Ne Williams Kardeşleri bir grand-slam finalinde bir daha göremeyeceksiniz. Tarihi bir olaya şahit olduk. Ne onların ne de Federer ile Nadal’ın artık bir grand-slam finalinde daha karşı karşıya gelmeleri fevkalade zor.

Bugün Serena kazandı (64,64) ve çeşitli rekorlara imza attı. Hem Graf’la paylaştığı rekoru kırdı hem de birinciliği yine eline geçirdi. Venus kazanamaz mıydı? Ne servisi tuttu ne de geçmiş maçlarındaki riskleri aldı. Sahada eli daha yumuşak, daha estetik olan Venus idi. Ama bir grand-slam’de bunlar yeterli olmuyor. Daha güçlü ve sürekliliği olan kardeş haklı bir galibiyet elde etti.

Abla Venus pek zor bir yaşam geçirdi. Bırakmadı sporu. Sebat edip yine zirveye adım attı. Serena da badireler atlattı. Ama sonunda geldikleri yere bakın. Kenetlenmiş bir aile için bundan büyük bir mutluluk olur mu ? Kürsüdeki Venus’ü dinlerken gözleri yaşarmayan kimse olduğunu hiç sanmıyorum. Helal olsun bu kadınlara…Helal olsun böyle bireyleri yetiştiren ana-babalara.
Yarın Nadal ile Federer’i izleyeceğiz. İki yaşayan efsane olacak ekranlarımızda. Fiziken daha yorgun olan Nadal geçmişin psikolojik avantajına sahip. Bu ikisi 34 kez karşılaşmışlar. 21’i finallerde ! Son 8 grand-slam finalinin altısını Nadal kazanmış. Avustralya’da oynadıkları finallerde ise yine İspanyol 3-0 ileride.
Rakibinin back-hand’ine vahşice yüklenecek, Federer de puanları kısa tutmaya, topları erken almaya çalışacak ve kontrolü rakibine vermemeye çalışacaktır.
Bence Federer ağır basıyor. Ama hangisi kazanırsa ikisi içinde sevineceğim. Ardından da bir yazı yazmayacağım. Zaten böyle maçları yorumlamak abesle iştigaldir. Karşınızda tenis dünyasının gelmiş geçmiş en iyi iki raketleri olunca onların finali hakkında ne söyleseniz boş…
Hoş kalınız.

28 Ocak 2017, Cumartesi 15:30
YAZININ DEVAMI