‘’Bir Numaranın Esas Sahibi…‘’
Bence dünya üzerindeki en güzel kent olan Roma’nın aynı albeniye sahip tenis merkezi “Foro Italico”da dün akşam şenlik vardı. Gecenin son maçı bizlere şampiyonun geçirdiği travmaları atlattığını ve zirve yarışının başlıca favorisi olduğunu gösterdi.
Evet Novak Djokovic tekrar aramızda. Gerek ailevi ve gerek ekibi ile geçirdiği zor günleri atlatmışa benzeyen Nole dün akşam çetin bir rakip önündeydi. Üstelik bu çetin rakip Avusturyalı Thiem yarı-finale 17 maçtır yenilgi yüzü görmeyen İspanyol Boğası Nadal’ı yenip gelmişti.
Geri plandan aynı oyun tarzına sahip iki raket vardı karşımızda. Ama bu oyunu dünyada formda bir Djokovic’ten daha iyi oynayan biri olmadığından genç Thiem sahada adeta aciz kaldı. Sırp raket oyunu domine ettikçe daha özgüven doldu. Aylardır duraklamasının sonucu bastırdığı hırsını ortaya döktü. Avusturyalı ne yaptıysa o daha iyisini yaptı.
Thiem baktı ki iş çok kötüye gidiyor, halkadan dar kurtuldu, topu yükseltmeye başladı. O da para etmedi. 40 dakikada durum 6-1, 2-0 olmuştu. Hem de Djokovic’in servis atışları esnasında zamanı uzun tutmasına rağmen.
Nole adeta izleyenlere bu oyun geri plandan ancak bu denli güzel oynanır dedirtiyordu. Thiem ise baktı ki buradan ancak olmazları gerçekleştirebilirse çıkabilecek, oyunu riske etmeye başladı. Yaptığı her vuruşa yanıt verdi Sırp raket. 19-20 vuruşluk rallilerde her vuruştan üstün çıktı. Kendi almadığı puanların çoğunda rakibine hata yaptırdı.
İnanmayacaksınız ama Avusturyalı ilk servis kırma şansını 1-6, 0-3’te iki kez yakaladı. Ona da izin vermedi Djokovic (4-0). Yılın en başarılı genç raketi önünde bu denli üstünlük kurabilmek için ancak Nole olmak gerekir herhalde !
Maç 59 dakikada 6-1, 6-0 gibi bir skorla bitti.
Şimdi finalde önünde bir başka genç var. Alman Zverev. Onun sonunun da pek farklı olmayacağını sanıyorum. Zira oyunu aynı olmasa da pek farklı değil. Bu formu ve hırsıyla Djokovic’i zorlayamaz. Hoşkalın.
Meraklısına Not.: Tüm ekibiyle olan bağlantısını iptal eden Novak Djokovic’in bu bağlamda Andre Agassi ile anlaşmaya çalıştığı söyleniyor. Gerçekleşirse şaşırmayın. Agassi de bilhassa Brooke Shields ile evliliğinde geçirdiği çeşitli travmalar ve yıldızlı geceler sonunda zirveden 300’lere kadar düşmüş, Challenger turu oynamaya başlamış ve oradan tekrar 1 numaraya tırmanmış bir efsane.
‘’İstanbul Open 2017 izlenimleri!‘’
Bu yılki İstanbul Open bilhassa erkeklerde fevkalade bir katılıma sahne oldu. Ülkemizin etrafında estirilen o gamlı havaya rağmen müthiş bir oyuncu yelpazesi oluştu. Bunda birilerinin rolü olduysa ellerine sağlık. RolandGarros’a hazırlık mahiyetinde, Avrupa Anakarasında, iki eşdeğer turnuva daha vardı. Hiç birinin oyuncu skalası bu denli iyi değildi.
Tenis turnuvalarında teklerde ertesi gün kritik bir maça çıkacakların, ya da teklerde elenip bir an önce diğer bir turnuvaya hazırlanmak üzere gitmek isteyenlerin çift maçlarını satması sık görülür. Altuna/Motti çiftinin Sırpları elemesine ilk önce böyle bakmıştım. Ama sonrasında bir tur daha geçtiklerinde şapka çıkardım. Finale kaldıklarında ise şapkayı yedim! Altuna’nın bundan böyle (aynı Sırp Usta NenadZimonjic) gibi iyi bir çift oyuncusu olarak kendisini,bilhassa servisinigeliştirip, lanse etmesinde epey yarar vardır.İyi bir çift oyuncusu olarak tanınırsa her turnuvada hiç umulmadık partnerlere kavuşacak, başıboş mayınlara gereksinim duymayacaktır. Üstelik teklerde girmeyi hayal bile edemediği ana-tablolarda,çiftlerde yer bulabilecektir.
Bir turnuva düşünün ki Raonic ve Cilic gibi dünya sıralamasında yerleri 6 ve 8 olan iki dev yer alıyor. Bunların arasına bir önceki yılın şampiyonu Schwartzman giriyor. Gelecek nesilin başlıca temsilcilerinden Hırvat Coric ile Rus Kachanov istim üzerinde patlamaya hazır. Avustralyalıların aykırı evladı, bizim de benimsediğimiz Tomic her an bir sürpriz yapabilecek konumda…Ve Sırpların vazgeçemediği yıldızları Troicki 5 numaralı seri-başı. Tenis hakemliğinin robotlara mahsus olmadığını ve biraz ruh katmanın faydalarını dünya aleme kanıtlayan Fas asıllı İsveçli Mohamed Lahyani de burada. Turnuvanın yönetmeni İsveçli KarlbergATP’nin Türkiye’ye verdiği önemi kanıtlıyor. İşte bu önünüze getirdiğim tabloda yegane eksiklik izleyici. Turnuva ilk beş gün boş, bom boş tribünlere oynadı. İlk beş gün elli bilet satılmamıştır. Yazık çok yazık. Evet tesis kente epey uzak…Trafik bir felaket. İki gün rekor kırdım. Nışantaşı’ndan1.5 saat gidiş, 2’15” dönüş. Kimsenin günde dört saatini trafiğe harcama lüksü ve sabrı yoktur. Buna da inanıyorum. Ama nerede bu her turnuvaya koşuşturan, günde iki kıta değiştiren “senyörler” ? Hadi onları da geçtik…Ama civarda da mı hiç sporsever yok yahu? Yeşilköy, Yeşilyurt, Florya, Ataköy, Bakırköy, Güneşli, Bahçeşehir, Esenyurt, Avcılar, Çekmeceler…Yuf olsun! Bu denli mi teslim olduk pespayelikten başka çok az şey yaşadığımız ayak-topuyla ittir kaktırlara ?Evetgrand-slam’ler hariç yurt-dışında da turnuvaların ilk günleri tribünler dolmuyor. Bakın dolmuyor diyorum. Bom boş demiyorum!Bu denli umarsızlık buraya emek verenlere günah. Hiç olmazsa final günü sıralar doluyabenzedi de zevahiri kurtardık.
Tribünlere gelen okulları/talebeleri hiçbir suretle izleyici kriterine sokmuyorum. Onlar ancak ve ancak gelecek için bir yatırımdır. İzlemeye geldikleri etkinlikten en ufak bir haberleri olmayan bu çocukların çıkardıkları gürültüyü ve teniste “crowd-control” denilen topluluk denetiminin hiç olmamasını göz önüne alırsak oyuncuların sabrının taşmaması olgunluklarının bir kanıtıdır.
Önümüzdeki yıllar turnuva esnasında bu trafiğe bir çözüm getirilmesi lazım. Evet fevkalade zor olacak biliyorum. Ama yine de umut doluyum bir çare bulunabileceğinden. Yazık böyle bir tesisi oluşturmak için verilen emeklere. Uzay çağının tesisini yapıp onu geri-kalmış bir zihniyetin saygısız, onursuz trafiğine biçare ediyorsunuz. Seyircisiz tenisin hiç mi hiç çeşnisi yok. Ne bizler ne de oyuncular için. Sosyal medyada oyuncuların mesajlarına bakın anlarsınız.
Yukarıda değindiğim Avustralyalıların aykırı evladı Bernard Tomicbir süre kentimizde antrenman yapmıştı. Vatandaşı GavinHopperKoza’nınyöneticilerinden. Tomic’in diğer maçlarını bilmesek aynı adam demeyeceğiz. Sokak ağzıyla “arıza” diye nitelendirebileceğimiz genç adam adeta bilgeliğe ermiş, olgunlaşmış. Maçına oyununa konsantre olup etrafla hiçbir ilgisi yok. Mizah duygusuepey gelişmiş bu genç umarız çabalarının karşılığını alarak kendisinden beklenen patlamayı gerçekleştirir. O yeteneği olduğu şüphesiz. İş kafada bitiyor..
Televizyon yayınını gerçekleştiren arkadaşlara da bazı önerilerim olacak:
Yabancı yayınları bilhassa kameraman ve resim seçiciler iyi izlemeli. Örnek: Servisakabinde kamera derhal hız-ölçere kayar. Hele Raonic gibileri varsa servislerin hızı merak unsurudur. Bunu göremedik. Ancak ki anlatanlar bazen sahadan bakıp söyleyebildiler.
Keza henüz bitmiş bir puanın mükemmelliğinden bahsedilirken kamera izleyiciler arasında mı dolaşır yoksa o puanın oyunu mu ekrana aksettirilir ?
Ekranda skorlar anında beliriyor. Ardından kule-hakeminin anonsu işitiliyor. İzleyicinin zaten görüp, işitip, algılayabildiklerini, anlatıcının sürekli tekrar etmesine hiç gerek yok. Bağırıp çağırmadan, kulak tırmalamadan, taraftar olmadan, az ve özle yetinip izleyicinin maçtan zevk duymasını sağlamak daha iyideğil midir ?
Bir ödül töreni yapmak bu denli zor mudur ? ATP oyuncu temsilcisinin, diğer maçların hakemlerinin tören kürsüsünde yer aldığı herhalde ilk kez görülmektedir. Bu ülkenin tenis federasyonunda ya da sponsorların yönetimlerinde hiçbir hanımefendi yok mudur? O podyum salt erkeklere mimahsustur ? Takım elbise ceketinin içine gömlek giyiyorsunuz, bari bir kravat taksaydınız. Ayrıca parka ile tören kürsüsüne çıkılır mı ? Elin adamı Avustralya Açık yapıyor. Ana-sponsor Kia. Ortada bir tek CEO var. Bizde ikişer metre boyluşampiyon ile finalist o cüsseleriyle podyumda kalabalıktan kayboldu!
Hoş ama çok hoş kalın…
‘’Monte Carlo'da çeyrek final!‘’
Monte Carlo’da Çeyrek Final…Adeta Toprakta Kıyım Başladı !
Cilic (5) vs Ramos (15).
Pouille (11) vs Cuevas (16).
------------------------------------------
Nadal (4) vs Schwartzman*
Djokovic (2) vs Goffin (10).
*İstanbul Open’ı Dimitrov’a karşı unutulmaz finalde kazanan minik Arjantinli !
İlk beşten 2, İlk 10’dan 5 yıldız elendi…
Elenenler:
1 Murray.
3 Wawrinka.
6 Thiem.
7 Tsonga.
8 Dimitrov.
9 Berdych.
13 Busta.
14 Zverev.
Hoşkalınız,
‘’Monte-Carlo Masters Hakkında Bilmedikleriniz!‘’
Sevgili Okuyucular,
Monte Carlo Turnuvasının başladığı şu günlerde buyurun size bazı ilginçlikler:
Vergi Cenneti Monaco’da İkamet Eden ATP Oyuncuları :
Alexandr Dolgopolov
Bjorn Borg
Goran Ivanisevic
Ivan Ljubicic
Kevin Anderson
Marat Safin
Marion Cilic
Milos Raonic
Novak Djokovic
Monaco’da İkamet Eden WTA Oyuncuları :
Caroline Wozniacki
Daniela Hantuchova
Elena Dementieva
Justine Henin
Victoria Azarenka
Monte-Carlo Masters Hakkında Bilmedikleriniz !
Sadece erkek profesyonel oyuncuların mücadele edebildiği bu turnuva esasen Roquebrune-Cap-Martin adlı bir Fransız kasabasında oynanır. Bu kasaba Monaca’ya bitişiktir.
İşin en ilginç yanı profesyonel tenis toplantıları için Monte Carlo’ya gittiğim zamanlarda sadece kortlar değil, oyuncuların ödül paralarının verildiği mekan da Fransa içindeydi. Fransa’da “gelir vergisi” varken, Monte Carlo’da yani Monaco’da yoktur ! Bu çetrefilli durumu ATP sonunda paranın verildiği mekan olarak Monaco sınırları içinde bir başka yer bularak çözdü.
The Monte Carlo tenis şampiyonası ilk 1897’de yapılmıştır.
2009 yılında ise “Monte Carlo”, oyuncuların katılım mecburiyeti olmayan yegane ATP World Tour Masters 1000 turnuvası olarak tescil edildi. Dünyada bu kriterde bir başka turnuva yoktur. Bu zorunluluğun ortadan kaldırılmasına rağmen tüm yıldız oyuncular burayı oynamayı seve seve seçerler.
Rafael Nadal Monte Carlo’yu tam sekiz kez üst üste kazandı (2005 ile 2012 yılları arasında). Böylece Rafa aynı turnuvayı sekiz kez üst üste kazanan yegane oyuncu oldu. 2016’da ise Gael Monflis’e karşı oynadığı finali kazanarak burayı 9.kez kazandı. Bu bir rekordur.
Hoşkalınız.
‘’Davis Kupası bize neler öğretti ?‘’
Davis Kupasında kapımızın eşiğine kadar gelen avantajı kendi saha ve izleyicimiz önünde kullanmasını beceremedik.Böyle bir gruba bir daha ne zaman düşeceğimiz meçhul. Umutlar gelecek yıla diyelim ama tenis sporu ferdi olduğu için işler öyle göz açıp kapayana kadar da çözümlenmiyor. Bir iki transfer yapıp ekibinizi kuvvetlendiremiyorsunuz. Onun için iyi teniscilersadece yetenek ve biraz gazla ya da televizyondafalcılık yaparakyetişmiyor. Ortalama 7(yedi) yıl denilen yetişme süreci günümüz tenisinin fiziki gelişimi ve rekabetin inanılmaz boyutlara varmasıyla şimdilerde daha da uzun bir süre gerektiriyor.
Kime ne yatırım yapacaksanız onu iyi düşünüp, iyi bir planla doğru yönlendirme yapmanız gerekiyor. Konuya yakın olduğum, çok sevdiğim için bildiklerimi düşündüklerimi ortaya koyuyorum. İster kâle alınır, ister alınmaz. “Cehaletin kültürüne kitap gerekmez” demiş Santayana !
Eğer olumsuzlukla beslenmiyorsanız her başarısızlıktan bile bir ders alırsınız. İsveç karşısında uğradığımız kayıp az değil. Ama bunu telafi etmek yine TTF yöneticilerine düşmektedir.Yenilgiyemüsebbiparanıyorsa TFF yönetimine özüne dönmesini öneririm.
İsveç karşılaşmaları göstermiştir ki bizim ulusal takımımızın mendireği Cem İlkel’dir.Ancak özveri, hırs, izleyici desteği ile oynamak başka profesyonellik başkadır. Davis Kupasında bunlar kaynaşır. Umulmadık bir galibiyet alan oyuncular ardından çıktıkları profesyonel ferdi turnuvalarda hayal kırıklığı yaşar ve yaşatırlar. Onun için bu işte öncelik, profesyonelliği iyi özümlemektir. Tam anlamıyla sindirmektir, hazmetmektir.
Cem İlkel 22 yaşındadır. Yaşına göre epey olgun olduğu söyleniyor. Sahada da bunu belli ediyor. Şimdi iş onu(artık aştığı futures turnuvalarından soyutlayıp)üst düzey Challenger’ların hatta ATP 250’lilerin kürsülerine çıkarmaktır. Bu da ancak profesyonel ağın her türlü kurnazlığını ve ağır-abi tenisini özümsemiş bir koç ile doğru turnuvaları seçerek olur.
Oyunu buna müsaittir. Kafa yapısı gelişime açık, aydındır. Diğer arkadaşlarına örnek olacak yapıdadır. Üstelik çoğu oyuncuya nazaran çok büyük bir avantaja sahiptir. Aile yapısı itibarıyla tenisten başka birşey düşünmesine gerek yoktur. Yani sadece yaptığı işi severek yükselmeye çalışacaktır.
Yıllarca ülke tenisinin yeganeumudu olan Marsel İlhan için söyleyecek sözüm şudur: “En verimli olabileceğin bir çağda, ilk 50 içine girmen beklenirken, 300’lere düşmen için ben tek bir neden görüyorum. Sen artık yaptığın işi, tenisi sevmiyorsun. Sevgin başka mecralara yöneldi. Artık iş tamamiyle sana kalıyor. Bu yaşta iyi bir koçla, sıkı antrenmanlarla (ve lütfen iyi bir planlamayla) erişmiş olduğun sıraları zorlamaman için hiçbir neden yok.”
70’lere gelebilmiş bir oyuncu “grand-slam”ve “ATP 1000” turnuvalarına doğrudan katılır. Burada ilk turda bile yenilseniz asgari 30.000(yazıyla otuzbin) avro/doları cebinize koyarsınız. Hal böyleyken toplam ödülü 15:000USD olan Futures’ı neden oynarsınız ki?
Bir an önce yerleşik bir çift takımı oluşturmak için çalışma yapılmalıdır. Çelikbilek/İlkel ikilisi bilemiyorum ne kadar doğru. İzlemedim. Alınan yegane galibiyet kıstas olmamalı. Seçenekler en iyiyi bulana değin denenmelidir. Bunu yapmak için çok ağırdan alınıldı. “Hala geç değil” demek kalıyor bize artık.
Ulusal takım kendi içerisinde iyi bir hava yakaladı. Birbirlerini candan destekliyorlar.Hem oyuncu, hem hoca olarak yıllardır tanıdığım kaptanları, bir insan olarak üzerinde taşıdığı mütevazi ve tartışmayı bilen kişiliğini ekibine yansıtmış. Antrenörleri Hrbaty ile birlikte bir ekip ruhuna vardılar.Bunlar sadece Davis Kupasında değil, özel yaşamda bile fevkalade yararlı vasıflardır.
Hoşkalınız.
‘’Binilen Dal Kesilir mi ?‘’
İngilizler politikaya “Master of allarts” derler. Yani “tüm sanatların şahıdır/ustasıdır”. Bilindiği gibi siyasetçi çok şey söylüyormuş gibi hiçbir şey söylememenin ustasıdır. Eskilerin deyimiyle de “mugalata”nın yani yanlış yönlendirmek amacıyla doğru gibi görünen yanlış söz söylemenin…
Spor Federasyonları Başkanları bu tür söylemlerden kendilerini arındırmalıdır. Orası bir icra/yürütme makamıdır. Yıldırak Daş,Bülent Savcı ve Güneşi Olcay da Ankaralı Federasyon Başkanlarıydı. Ama hiçbir zaman siyasetçi olmadılar. Onun için de yanlı yansız tüm kulüplerce saygıyla anılırlar.
T. Tenis Federasyonu BaşkanıSayın Cengiz Durmuş31 Mart 2017 günü televizyona çıktı. Bir saate yakın bir süre konuştu.Bol bol devlet ricalini ve mekanizmasını, TFF yönetim kurulunu vesponsorlarınıövdü. Övgülerden fırsat bulup aradan çıkardıklarımıza ise şaştık kaldık. Bunlara kendisinin de inanıp inanmadığını sorgulamak gerekir mi diye endişelendik!
Bir sporun başındaki yöneticinin(salt topluma hoş gözükmek amacıyla) bir sporcusu için belirli bir süre içinde “dünyada bir numara olacak” demesifalcılıktan öteye gitmeyeceği gibi o sporcuya iyilik te değildir. Çünkü yitirilen her maç,o genç sporcuyu daha da strese sokar. Ayrıca da buyönetim için de sorun yaratabilir zira birisi çıkıp yaptıkları işte ne denli ehil olduklarını sorgulayabilir!
“Double”cı bir ekip oluşturmak istiyoruz” dedi.Sayın Başkan “ülkemizde çift oynamasını bilen yok” diye döşenilen yazıların sayısını bir kenara bırakın, tenisin acemisi olan biri bile iki kez izlese hala emekleyen tenisimizde çiftler olgusunun hiç yerleşmemiş olduğunu gözlemler. Sayın Başkan, yanlış anımsamıyorsam gerek Ayda Uluç ve gerek Osman Tural dönemlerinden bu yana “as başkan” statüsüyle federasyonlarda görevde bulundunuz. İki dönemdir de başkan seçiliyorsunuz. Yani en azından 10 yıla yakındır işin merkezindesiniz. Eh bunca zaman sonra bir “double”cı ekip oluşturmaya karar vermişsenizbize “pes” demek düşer !
“Dünyada en fazla turnuva organize eden ülke olduk” diyorsunuz. Bu turnuvalar neye yarıyor diye hiç düşündünüz mü? Organizatörlere mi, otellere mi yoksa Türk Tenisinemi ?O kadar çok turnuva var da bizim oyuncularımız yeteneksiz mi ki bir türlü çift oynamasını öğrenemiyorlar, tecrübe kazanamıyorlar ?Bu sorunla ilgili almış olduğunuz önlemleri açıklasaydınız daha iyi olmaz mıydı ?
Yine tv’de övünç dolu bir edayla “Fed Cup’ta İngiltere ile aynı gruptayız” dediniz. Yanlış anımsamıyorsam, 14 ülkenin dört havuza ayrıldığı Afrika/Avrupa Grubunda bizim takım dört ülkeyle oynadığı dokuz maçın 6’sını yitirip, üçüncü olmuş ve düşmekten kıl payıyla ancak kurtulmuştu. İngiltere ise çoktan play-off’ları kazanıp bir üst Dünya Grubuna çıktı ve zirveye oynayacak !
ATP sıralamasında 77’den 284’lere düşmüş olan Marsel İlhan Davis Kupası için Manavgat’ta sahaya çıkana değin son bir ayını İsrail ve Antalya’daki “Futures” turnuvalarında geçirmiş (“Futures” tenis İngilizcesinde “geleceği olanlar” olarak betimlenmiş toplam ödülü azami 15.000 Dolarolan en alt seviye turnuvalardır).Marsel İlhan 30 yaşındadır !Bu turnuvaların üçünde ilk turda, birinde 2. turda, birinde de yarı-finalde yenilmiştir. Yani 5 yenilgi, 1 yengi almıştır. Yenildiği rakiplerinin sıralamaları 895 ile 364 arasında değişmektedir. Ve en acısı tüm bunlar sert-zemin turnuvalarıdır. Neden mi acı? Zira bunların hemen ertesinde bu oyuncumuz ulusal bir karşılaşma olan Davis Kupası için Antalya’ya geliyor. Maçlar ise TTF’nin seçkisiyle TOPRAKTA !Bu nasıl bir planlama, nasıl bir hazırlık safhasıdır. Üstelik toprakta oynanacak bir Davis Kupası karşılaşması öncesinde bir numaralı oyuncunuzun haftalar boyu üst üste sert-zeminde oynamasına nasıl göz yumabilirsiniz? Hadi diyelim ki bu çocuk yıllardır kendi planlamasını iyi yapamıyor. Peki koskoca federasyonda onu yönlendirecek kimse yok mudur? Yoksa sizi baltalamaya çalışanlar mı var Sayın Başkan?
Uzun lafın kısası bindiğimiz dalı kestik. Davis Kupasının bizlere öğrettikleri hakkında düşüncelerimi aktarmayı sürdüreceğim.
Hoşkalınız.
‘’Miami'de tatsız final‘’
Miami’de önce kadınlar finali oynandı. Dünkü maçı beklenildiği gibi İngiliz Konta aldı. Çift erkeklerde ise Brezilyalı Melo / Polonyalı Kubot , ABD’li rakiplerini yenerek şampiyon oldular. Çift kadınlar finalini ise eski partneri Hingis ile eşini yarı-finalde geçen Hintli Sania Mirza / Çek Strycova çiftiyle Kanadalı Dabrovski / Çinli Xu çifti, (bugün tekler finalinden sonra), oynayacak. Bu arada yeri gelmişken meraklısına belirtmeliyim ki hem erkek hem kadınlarda aşağıdan inanılmaz bir Çinli (Tayvan dahil) potansiyeli gelmekte. Tenisin her kategorisinde yer alıyor ve artık finallere kadar geliyorlar. Li Na’nın açtığı kapıdan oluk oluk giriyorlar. Dünyadaki her beş kişiden biri Çinli iken bunun ergeç gerçekleşmemesi zaten eşyanın doğasına aykırı.
Tek Erkekler finali başlar başlamaz nasıl cereyan edeceği belli oldu. İsviçreli kaçacak, İspanyol kovalayacak. Maç iki usta raketin birbirlerini test etmesiyle başladı. Oyunlar uzun sürüyordu. Yarım saat olduğunda maç daha 3-2 idi. İsviçreli kısa kesmek istiyor, İspanyol uzatıyor. Buraya kadar olan maçlarında rakibinden epey fazla efor sarfeden en az 2.5 saat daha fazla kortta kalan ve 5 yaş daha büyük olan Federer’in işi maç uzadıkça zorlaşacaktı. Hele Miami’nin aşırı nemli havasında değil ağırlaşan toplarla oynamak nefes almak bile zor oluyor. 45 dakika aşıldığında durum 4-3 idi ve Federer rakibini kırdı. İşin ilginç yanı Ekselansları kaçıyor İspanyol Boğası kovalarken durumda ufak bir değişiklik oldu. Federer riskli vuruşlarla rakibini hataya zorlamaya başladı. Bu zorlama sonuç verdi. Set te 6-3 Ekselanslarının oldu. Dakika 50.
İkinci setin başlangıcı esas mücadeleye sahne olacak kanısındaydım. Zinde olanın ayakta kalacağını düşünüyordum (survival of the fittest). Sonuçta haksız çıktım.
Bu kez Nadal kaçıyor, Federer kovalıyordu. Ancak beklenilen kalite yoktu müsabakada. İnsanlar iki oyuncunun yarı-final karşılaşmalarında gösterdikleri performanslarını bekliyorlardı ama maalesef basit-hatalarla dolu oyunda beklenilen “Godot (!)” burada da bir türlü gelemiyordu. Nadal kendisinden umulmadık kadar çok basit-hata yapmaya başladı. Artık yaşadığı stresi, rakibine peşpeşe kaybetmeye mi yoksa final oynamaya mı bağlamak lazım bilemiyorum. Ama bildiğimiz Nadal bu değildi. Aralarındaki karşılaşmalarda hep oyuna hükmeden, domine eden Nadal, titrek olan Federer iken bu yıl
Avustralya ile birlikte durum tersine döndü. Atak olan, baskı kuran ve risk alan hep İsviçreli. Ne yapacağı belirsiz olan ise İspanyol. Miami’de de bu durum değişmedi.
Setin ortalarında durum 4-4 iken Federer rakibini kırarak 5-4 yaptı. Sonra da Nadal’ın basit hatalarının da katkısıyla servisini alarak “Sunshine Double”* yaptı.
Roger Federer’in tenis tarihinin tartışmasız en büyük raketi olduğu şüphe götürmez. Ama birkaç yıldır büyük turnuva kazanamamış, 35 yaşında sakatlık yaşamış, ne yapacağı belli olmayan bir efsaneden böyle kendinden emin, zayıf noktaları olan backhand’i ile servisini daha da geliştirmiş ve fiziğinin belki de zirvesinde olan olağanüstü bir şampiyon yaratabilen başta antrenörleri Severin Lüthi ile İvan Ljubicic olmak üzere tüm ekibini ve ailesini özellikle kutlamak gerek.
Şimdi Avrupa Anakarasına önce Davis Kupası maçlarına ve sonra da toprak kort mevsimine geçiyoruz.
İyi haftalar ve hoşkalınız.
*ABD’deki peşpeşe iki turnuvaya “Indian Wells ve Miami” genellikle güneşli olduklarından dolayı “Sunshine Double” “Güneş Işığı dublesi” deniyor.
‘’Miami'de Destansı Maç!‘’
Çetin geçeceğini tahmin ediyordum ama böylesine inanın çok az rastlanır. Üç setlik bir maçın 3’09” sürmesi de onun için bir göstergedir esasen. Setleri sorarsanız 7/6, 6/7, 7/6. Tie-Break’ler ise 11/9, 9/11, 7/5. Abartmıyorum değil mi?
Evet Roger Federer böylece bir destana daha imza atmış oldu. Rakibi “Nicholas Hilmy Kyrgios” idi. “Next-Gen” (Gelecek Kuşak) diye sınıflandırılan yetenekli gençlerden biri.
Avustralyalı Kyrgios henüz 21 yaşında. Ama 1.93’lük bu delikanlı Miami ile birlikte ilk üç sıraya en büyük aday olduğunu kanıtladı. Hakikaten yetenek açısından Dimitrov’u bile gölgede bırakan Kyrgios tenisin geleceği için fevkalade bir ışık. Kafasını da yavaş yavaş düzeltmeye başladı. Bu maçın en kritik anlarından birinde rakibinin servisi “ace” olduğu halde hakemler “aut” kararı verdi…Kyrgios orta-hakem Lahyani’ye işaret ederek puanı rakibinin hanesine yazdırttı. Roger’de küçük bir baş işaretiyle kendisine teşekkür etti.
Ekselansları aralarındaki 15 yaş farkını, onun diriliğini ve gücünü göz önüne alarak puanları kısa tutmaya çalıştı. Kortun içine girerek topları erken almaya ve 1-2 vuruşta puanı bitirmeye yöneldi. Başarılı da olmadı değil. Federer’in servislerinde oyunlar 40/0’la bir dakika civarında biterken, Kyrgios’un servis oyunlarının 5 dakikayı bile aştığı çok oldu.
Tüm maç boyu insanı hayrete düşüren “yok artık bu da olmaz” ya da “nasıl bir tenis bu yahu” dedirten puanlar izledik. Tan bile ağarmaya başlamıştı ki “teniste son top bitmeden maç bitmez” söyleminin ne denli doğru olduğunu bir kez daha gördük.
Federer artık basit hataları arttırmış, yorgun ve konsantrasyonunu yitirmiş halde arap bacılar gibi söylenmeye başlamıştı ki Kyrgios kendi elleriyle gitti maçı teslim etti. Haşmetmeapları da altın tepside sunulan bu olanağı geri çevirmedi tabî.
Diğer yarı-final maçı ise beklentilerin çok altında oldu. Nadal’a epey ters gelen müthiş yetenekli İtalyan Aygırı lakaplı Fabio Fognini hiç gününde değildi. Zaten Nadal’a karşı ilk seti çok farklı bir skorla verince oyuna tekrar girmek pek kolay değil. Siz ne denli isteseniz bile, İspanyol Boğası sizi oyuna sokmamak için o müthiş gücü ve inadı ile elinden geleni yapacaktır. Fognini de ikinci sette oyuna girmek istedi. Şansı da yaver gitmedi gerçi. 3-3’te servis kırma aşamasında, ne denli yetenekli olduğunu sergilemek istercesine, bir drop-shot(kısa-top) attı. Topun gidişini arka plandan ağır çekilmiş filim gibi izledik…Filenin dibine içeri düşecek top aniden çıkan rüzgarla dışarı gitti. İtalyanın mimikleri oyundan artık ümit kesmenin zamanının geldiğini işaret ediyordu. Öyle de oldu.
Şimdi sırada “FEDAL 37.Bölüm” var. Yani Federer ile Nadal 37. kez karşılaşacaklar. Nadal’ın 23’e 13 üstünlüğü var ama son üç karşılaşmalarının hepsini İsviçreli almış.
- Nadal burada oynadığı dört finalin hepsini kaybetmiş (2005, 2008, 2011 ve 2014).
- Federer ise 2005 ve 2006’da burada şampiyon olmuş. Miami’deki son şampiyonluğu ise şimdi koçu olan İvan Ljubicic’e karşı.
- Bu yıl başından bu yana Nadal’ınoynadığı tüm maçlardaki istatistiği 19-4. Federer’in ise 18-1.
- Kim kazanır derseniz turnuvanın başından beri 9’38” sahada olan ve Kyrgios karşısındaki performansından sonra Federer’e 36 saatlik dinlenme yeterli olacaksa bu formuyla kesin şampiyon derim. Yedi saati biraz aşkın sahada kalan Nadal ise maçı uzatıp lehine çevirmek için oynayacaktır.
- Pazar günü bizim saatimizle 20:00’de oynanacak finalde izleyici faktörü İsviçreli lehine olacaktır ama Florida’da çoğunlukta olan Latin nüfusun da İspanyol’un arkasında olacağını unutmayalım.
İyi bir haftasonu dilerim. Hoşkalınız.