Arama

Popüler aramalar

‘’Her yaştan (!) çocuklara öneriler…‘’

Teniste ülkece pek ileri olmadığımız ortada. Halbuki hatırı sayılabilecek bir kitle bu sporu yapıyor. Bu kitleyi iyi kullanabilen kurumlar onlardan fevkalade nemalanıyor. Bu doğrultuda da pastanın dilimleri büyümeye aday. Her işte olduğu gibi çağa ayak uyduramayan, kurumsallaşmayı bir türlü beceremeyen ister özel, ister kamusal birimler çürümeye giden yolda beyhude çabalıyorlar.
Son on gün Anadolu’da iki kulüpte bulundum. Öğleden sonraları 14:00 gibi çocuklar bir omuzlarında okul, diğerinde de spor çantaları olmak üzere akın akın kulübe geliyorlardı. Mütebessim bir çehreyle oturup dakikalarca onları izledim. Bizim zamanımızda okuldan çıkıp spora gidiyorum dediğiniz vakit bir araba sopa yerdiniz. Kursa gidiyorum diye futbol antrenmanına kaçardım. Baktım ki iş sarpa saracak kursa arkadaşımı göndermeye başladım! Öyle bir tutku sarmıştı benliğimi.

Her şeyde olduğu gibi sporda da işin en başında eğitim geliyor. Eğitimsiz kafaların en basit değerlendirmeden bile aciz kalabildiklerini yaşantımızın çeşitli evrelerinde görebiliyoruz. Salt yeteneğin başarıya ulaşması artık geçmişin köhne sayfalarında kaldı. Gerçi ülkemizde “biraz yetenek, biraz gaz, biraz baskı” ile takım (hatta kulüp)yöneten eden kafalar hala var ama bunlar zamanla eriyip gideceklerdir. İnşallah kurumları baki kalabilir.İşte bu amaçla yolculukta okuduğum bazı uzman görüşlerini tercüme ve adapte ederek gözlerinize, beyinlerinize sunmaya karar verdim.

Motivasyon (güdüleme)bir amaca yöneldiğinizde çalışan bir iç-motorudur. O amaca ulaşmanızı sağlar. Ancak akılda tutulması gereken bir konu da motivasyon ve ilginin yaşla değişkenlik göstereceğidir.

Bebeklik döneminde en fazla ilgi duyulan şey eğlencedir. Onun dürtüsü harekete geçirir. Oyun ve koşuşmadan zevk almaya başlanır. Çocuklar hiçbir zaman geleceği düşünmez. Onlar bugüne dalmışlardır. “Burada” ve “şimdi”dir akıllarındaki. Sportif eforlarının onlara çeşitli olanaklar sunabileceğini düşünemezler.Şimdilik bunlar ilgilerini çekmez. Sadece kendi gelişimleri ile ilgilidirler: Başkaları ile sosyalleşmek ve grup oyunlarıyla son derece basit hareketlerden mutlu olmak.

Çocuklar fiziken biraz daha gelişince, ebeveynleribir spor yapılması hususunda çocuklarından çok daha isteklidir. Çocuklarını bir kayak, ya da yüzme kursuna kaydettirebilir, ya da onları futbol ya da bir başka spora zorlarlar. İşin en ilginç hatta komik yanı çocuklarının fiziki ve psikolojik beklentilerive gereksinimleri yerine kendi ilgi alanlarındaki sporlar onlar için önceliktaşır !

“Ne zaman adam oluruz ? Anne ve babalar kendi komplekslerini çocukları üzerinden tatmin etmeye çalışmadıkları zaman!” (Fatih Altaylı – Adam Olmak).

Çocuklar sporun temel prensiplerini öğrenirken ebeveynlerinin kendilerini izleyip izlemediklerini gözlemlerler. Onların onayını, desteğini arzularlar…”İyi oynarsam annem ve babam gururlanıp, beni daha sever.” Bu durum bir çocuk için mutlu bir spor kariyerinin başlangıcı olabilir. Yeter ki önündeki yıllarda çabalarını sürdürüp aldığı sonuçları iç-dünyasında hazmedebilsin ve onu geliştirebileceği bir motivasyonu bulabilsin. Bir anne veya baba olarak çocukları sadece motive etmek, onların maçlarda ve antrenmanlarda gösterdikleri özveri ve fedakarlığın karşılığı değildir. Sadece ana baba değil, koçları, civardaki abi ve ablaları, hatta arkadaşlarıbile onlar için birer teşvik unsurudur. Bu çocukların kendilerini rakiplerine karşı realist bir şekilde değerlendirebilecekleri rekabetçi ruh pek yakındadır.

Ergenliğe geçişte işler değişir. İlk yılların itisi giderek kendisini yeni dürtülere bırakır. Oynamak için gereken içgüdüsel motivasyon doruklarda olmazsa bu çocuklar spora karşı ilgilerini yitirebilir hattatoptan terk edebilirler.Bu genç atletler artık büyükleriyle daha derin, daha sıkı bağlar aramaktadırlar. Onların fiziki durumlarına, vücutlarına ilgi göstermeye başlarlar. Vücutları değişmektedir artık. Doğal olarak ilgi alanları artmıştır. Vücutları onlardan daha fazla bakım istemektedir.Kendi potansiyellerini keşfedebilecekleri bir evrededirler ve bunun gelecekleri için çok önemli olduğunun farkındadırlar.

İlaveten, ergenliğe adım atışta rekabet ve yarışma dürtüsü gelişmektedir. Bu durumda sportif sonuçlar çok önemlidir. Başkalarının kendileri hakkında ne düşündükleri ve onlara hangi gözle baktıkları hala bir merak unsurudur. Ama,artık sadece ebeveynlerin değil, koçların ve akranların da yaklaşımları devreye girmektedir. Kendi değerlendirmeleri ise burada lokomotiftir.
Bu geçiş çağının son etaplarında motivasyon unsuru çok karmaşıktır. Epey geniş bir alanı kapsar. Bu gençler maddi kazanç, ün ve başarı düşünmeye başlar. Kendilerine isim yapmayı arzulamaktadırlar.

Motivasyon ve Özgüven Arasındaki Bağıntı
Son psikolojik araştırmalara göre atletler için başlıca motivasyon faktörleri şunlardır:
Sporun sosyal gücü;
Fiziksel sağlık;
Belirli bir spora olan istek;
Aktif olmak gereksinimi;
Rekabet sporlarının albenisi ve yarışma dürtüsü;
Değişik çevrelere girebilmek;
Mutluluk;
Sportif başarıdan gelecek tatmin;
Aile baskısı;
Dostlar arasında olabilmek;
Şöhret.

Atletler olmaları gereken kişiyi kanıtlamak için yarışmazlar. Onlar için önemli olan kendilerini daha iyi tanımak, potansiyellerini ve sınırlarını tartmak,onu aşmaktır. Özgüven kazanmak motivasyona giden en doğru yoldur. Kendime ve yapacaklarıma duyduğum inanç sadece yüksek bir motivasyonun göstergesi değildir…Bu başarılı olmamı da sağlayabilecek bir etkendir.
Bir atlet aradığı özgüven ve kabulü kendinden başka yerlerde aramaya başlarsa başarıdan uzaklaşır. Zira böyle durumlarda “kişisel kimliği”, dış etkenler arayacaktır. Atletler başarıya ulaşabilmek için bu vasıfları kendilerinde bulmalıdır.

Dışarıdan kabul aramaktansa, kendi iç-değerlerinin peşinden koşmalıdır. İç-değerlerine olan güvenleri pekişirse, hata yapsalarda ergeç başarının geleceğine olan inançları gelişir. Kendi yeteneklerine olan inanç sportif başarının anahtarıdır. Spor, bir insanın kendisini ifade edebilmesi için bir araç olmalıdır.

Özgüven Pekiştirmek İçin Stratejiler
Yarışma başlamadan onu kazanacağınıza kendinize bir şans verin…İnanç zafere giden başlıca yoldur.
Eski başarısızlıklarınızı unutun. Eski başarılarınıza odaklanın.
Hedefe her vardığınızda kendinizi ödüllendirip bu performansınızı bir şekilde geliştirin.
Rakibinizin gücünden endişelenmeyin. Kendi yeteneklerinize odaklanın. Bu rakibinizi soyutlamanız anlamına gelmiyor…Aksine bu çok büyük bir hata olur. Ama kendi yeteneklerinize odaklanmak özgüveninizi arttıracaktır. Üstelik böylece yetenekleriniz zihninizde doğru bir perspektife oturacaktır.
Daima motive olun…Neden buradasınız ve nereye gitmek istediğinize dair kendinizi zorlayın.
Her maçta kendinize güvenin. Bu şekilde en zor anlarda bile sakin ve aklı başında kalabilirsiniz.
Korta çıkarken “ne güzel bir gün” olduğunu düşünün…Güneştatlı tatlı kemiklerinizi ısıtmaktadır…
Çevrenizi dikkatle kolaçan edin. Etraftaki sesleri dinleyin ve bastığınız yeri hissedin.
Oyuna kendi servisinizle başlayın. Topa fazla spin vermeden en güçlü servisinizi atmaya çalışın. Hareketinizin her anına odaklanın (dizlerin büküklüğüne, raketin pozisyonuna kadar).
Her şey iyi gitmekte ve topa fevkalade vurmaktasınız. Mutlusunuz ve tüm vücudunuzu hissedebiliyorsunuz. Kolunuzun kuvveti sizi mest ediyor.
Anahtar kelimelere odaklanın: Özgüven, Tatmin, Motivasyon ve Güç. Şimdi duraksamanın zamanı değil…Hücuum !

Her ihtiyacınız olduğunda, her istediğinizde her dara düştüğünüzde böyle hissedebilirsiniz. Yeter ki arzulayın. En iyi vuruşunuz hiç aklınızdan çıkmıyor ki. İşte o, arzuladığınız her zaman orada olacaktır.

Son puanların sonucunu düşünmekten kendinizi arındırın. Yapmazsanız tüm maç boyu duygusal iniş-çıkışlar yaşarsınız. Her puan önemli olduğu gibi bazıları daha da önemlidir. Ama maçlar fiziksel olduğu kadar mental maratonlardır.Kazanabilmek için epey uzun bir kazanç-kayıp sürecine dayanmanız gerekecektir. Tenis hep ileriye geleceğe bakar. Geçmişle uğraşırsanız duygusal dengeniz devrilecektir. Halbuki o duygusal denge sizin o uzun maratondan çıkabilmeniz için başlıca silahınız olabilir.

Bir sonraki yazıya kadar hoş kalınız. Unutmayın ki “birileri nasılsın diye sorduğunda durup düşünme gereği hissediyoruz. İyiyiz desek bunca kavga gürültü ve ölüm arasında bunu demenin suçluluğunu duyuyoruz. Kötüyüz desek her şeye rağmen şükredecek çok şeyimiz olduğunu, kötüyüm demenin şükransızlığını fark ediyoruz.”* Onun için siz yine de hoş kalmaya çalışınız. Duygusal dengeniz o uzun maratondan çıkabilmeniz için başlıca silahınız olabilir!

07 Haziran 2017, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’RolandGarros V.‘’

Bu yılRolandGarros kadınlar finalistleri ilk kez bir grand-slam turnuvasında kürsüye çıkıyor olacaklar. İşin ilginç yanı bu saptamayı çeyrek finaller oynanırken yapabiliyor olmamız.
Serena Williams ve Sharapova’nın olmadığı bir şampiyona hani bir halk deyişini anımsattı : “Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrrahman Çelebi derler” !

Tenisin üstatlarına göre ise kadın tenisinden enerji fışkırıyor! Esasen izlediğimiz maçları şöyle bir süzersek aklımıza takılan kalitede yüksek standartlı bir maçı pek anımsamıyorum. Doğal olarak bazı çok güzel puanlar oldu. Ama çoğunluk vasat mücadelelerdi. Hele bilhassa kadınlar fileye geldiklerinde çoğu oyuncu resmen acemilik örnekleri veriyor. Atılan bazı drop-shot (kısa-toplar)’lara ise neredeyse tribünlerden koşup yetişeceksiniz!

Burasıyla ilgili ilk yazılarımda seyirciden bahsetmiş destekledikleri oyuncuya gitmiş maçı geri getirirler demiştim. Bunun tam örneği ile Muguruza(İSP)-Mladenovic(FRA) mücadelesinde karşılaştık. Geçen yılın şampiyonunu seyirci resmen çaresiz bıraktı. Kadın sahadan ağlayarak, adeta kaçtı.

ABD’liler hem kadınlarda hem erkeklerde tam tabiriyle hüsrana uğradılar. Çeyrekte bile yoklar. Fransızlar ise aynı acıyla erkeklerde karşılaştılar. Ama uzun yıllar sonra kadınlarda çeyrek-finale iki raket birden sokuyorlar. Bunlardan biri nezaketten ve tenis edebinden hiç nasibini alamamış varoş güzeli Cornet olacak diye üzülüyordum ama vatandaşı Garcia rakibinin tüm şirretliğine rağmen konsantrasyonunu bozmayarak üstün geldi. Bu maçta Cornet o denli çok (b.k)dedi kivatandaşı Fransız yorumcu “oyuncumuzun çok geniş bir tarımsal kültürü var!” dedi. Merak ediyorum eğer böyle bir davranış erkeklerde olsaydı hakem bu denli anlayışlı olur muydu?

Hakemlerin görevi garnizon komutanlığı ya da asayiş müdürlüğü değildir. 20-25 vuruş yapmış bir oyuncuyuservisini geciktiriyor diye cezalandıramazsınız. Bunu yaparsanız Batista-Agut gibi özü sözü doğru biri rakibinin uğradığı haksızlığa itiraz edip ağzınızın payını veriverir, rezil olursunuz. Hakemlik müesssesinin başlıca vasfı anlayışlı olmaktır. Hodbinlik görev-kapsamında yer almaz.
Şimdi çeyrek-finalde kadınlarda iki Fransız haricinde altı değişik ülkeden raketler var. Sırasıyla: Ostapenko (Letonya), Wozniacki(Danimarka, Mladenovic(Fransa), Bachinsky(İsviçre), Svitolina (Ukrayna), Halep(Romanya), Garcia(Fransa), Pliskova(Çek). Ne olacağını kestirebileni doğru akıl-hastahanesinegötürüyorlar !

Erkeklerde ise ağır-abiler aralarına Avusturyalı Thiem’i de almış yolculuklarını sürdürüyorlar. Burada da iki İspanyol ve altı farklı ülkeden raket var. Avusturya, Sırbistan, İngiltere, Japonya, İsviçre Hırvatistan.

Yarın (Salı) maçlar bizim saatimizle 15:00’te kadınlar çeyrek-finalleri ile başlayıp erkeklerle sürüyor.

Nadal vatandaşı Carreno-Busto önünde kesin favori. Thiem-Djokovic maçını kaçırmayın diyeceğim. Avusturyalı ağır-abilerin hepsini yenmiş biri. Ama nasıl oluyorsa kritik ya da büyük turnuva maçlarında Nole hep onun çaresini buluyor. Bence de bu büyük şampiyon genç rakibini zorlanmadan geçecektir. Hoş vakit geçirmenizi dilerim.



05 Haziran 2017, Pazartesi 22:30
YAZININ DEVAMI

‘’Roland Garros IV.‘’

“Şeytan Toprağı ya da Kırmızı Pislik (Toz)” diye de anılan kiremit tozu karıştırılmış Roland Garros kortları yıldızları öğütmeyi sürdürüyor. Organizasyonu memnun eden bir olgu da maçların çoğunun 3 sette bitmesi ve 5 sete uzayan maçların neredeyse yok denecek kadar az olması. Erkeklerde, ikinci turda 22 maç 3 sette biterken, 8 maç 4, 2 maç ise beş sete uzamış. Kadınlarda ise 18 maç üç sette, 14 maç ise iki sette bitmiş.

İlk 2 tur sonunda elenen seri başları ve yıldızlar:
Erkeklerde:
Aleander Zverev
Tsonga
Berdych
Sock
Kyrgios
Karlovic
Muller
Querrey
Ferrer
Simon
Tomic
Coric
Mischa Zverev

Kadınlarda:
Kerber
Makarova
Puig
Vinci
Kvitova
Bertens
Baroni
Jankovic
Gavrilova
Cibulkova
Konjuh
Bouchard

Kimsenin başarısızlığından mutluluk çıkaracak bir yapım yoktur. Ama iyi şeylerle ancak iyi insanların karşılaştıklarıa inanırım. Eugeni Bouchard gibi cin olmadan şeytan çarpmaya
çalışanlardan utanırım. Kendi eksikliklerini magazin basınına sürekli beyanatlarla ve başkalarının açmazlarıyla, kusurlarıyla örtmeye çalışmak hele sporda ne ayıp. Başta Sharapova, rakipleri ya da organizasyon komiteleri ile ikide bir de zaman harcayacağına bu süreyi çalışarak kullansa belki de sağdan soldan halka yemeyecek!

Keys
Konta
Strycova
Pavlyuchenkova
Safarova
Vandeweghe

Bugün izlemenizi önerebileceğim maçlar:

Muguruza – Putintseva (ilk maç).
CarrenoBusta – Dimitrov (“ “ ).
Rogers – Mladenovic (2. Maç) Rogers Çağla’yı eleyen ABD’li.
Thiem – Johnson
Djokovic – Shwartzman

Bugün Nadal’ın rakibi olacak Gürcü Basilashvili antrenmanlarını İstanbul’da Koza-WOS’ta yapmakta ve antrenörü de aynı tesisin baş hocası Gavin Hopper’dır. Basilashvili’nin babası da Gürcistan Opera ve Balesinin baletlerinden biridir.

Hoşkalınız.

02 Haziran 2017, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’ORADAN BURADAN…‘’

• Digitürk GigitalYayın Platformu (yeni adıyla beIN Sports)biliyorsunuz Katarlılar tarafından satın alındı. Çevremizde büyük bir çoğunluk buna karşı çıkıyor…KatarlıAraplar diye burun kıvırılıyor! Bu şirket bundan 5 yıl önce kurulmuş. Şu anda 33 ülkede yayındalar. 50milyon izleyicileri olduğu iddia ediliyor. Eh kısa sayılabilecek bir sürede tatminkâr olabilecek bir eşik.WTA ile 2021’e kadar beş yıllık bir anlaşma yapmışlar. Milyonlarca dolar ödendiği söyleniyor. Anlaşılan kadın-tenisi ekranlarımızdan eksik olmayacak. Şirketin ABD’li yöneticisine neden WTA diye sorulduğundan şu yanıtı aldılar: “Futbol gibi kadın-tenisinde de rekabet çok. Sürekli yıldızlar ve ilginç kişilikler çıkıyor. İçlerinde heyecan verici olaylar eksik olmuyor. Bu da bizim için yeterli.”

Buraya kadar güzel de kadın-tenisinin durumu da pek iç açıcı gözükmüyor. Tartışmasız şampiyon Serena hamilelik nedeniyle uzun bir süre yok. Onun tahtına erişebilecek biri ufukta gözükmüyor. Etrafta dolananların bir günü diğerine uymuyor. Kimsenin sürekliliği yok. Bir turnuvada final oynayıp diğerinde ilk turda yeniliyorlar. Bir kaçı hariç oynanılan oyunun hiçbir albenisi yok. Dopingden dönen Sharapova, kadın-tenisi için başlıca pazarlama unsuru !Wild-Card alması tartışma konusu olmaktan çıktı şimdi elemede mi yoksa ana-tabloda mı alsın onun peşindeler!

• Kadın-tenisinde bir ikilem daha var. Kendi kazdıkları çukura düştüler diyebiliriz. Konu koçların korttaki varlıkları!

WTA 2008 yılında koçların her set bir kez + idrar ve su molalarında bir kez ve tie-break esnasında da bir kez korta girerek oyuncularına bir dakika süreyle taktik vermelerine izin vermişti. Bunun yararları üzerinde günlerce reklam yapıldı(Bilgi için erkeklerde-ATP’de böyle bir olgu yok).
Biliyorsunuz kadınlar karşı seksle olan eşitlik ilkelerinde çok hassas. Erkeklerle aynı para-ödülünü alabilmek için epey uğraş verdiler. Grand-slam’ler ve Miami gibi turnuvalarda bu hakkı elde ettiler. Ama inatçı erkek-şovenist turnuvalarla hala adeta savaşıyorlar! Bu şoven herifler de diyor ki “Sayın Bayanlar, erkeklerin sponsorlarının yarısını sizler getirin, bizler istediğiniz eşitliği sağlayalım.”

İşte bu hanımlar, 1o yıla yakın bir süre koçlarını kortta huzurlarına buyur ettiler. Bugün geldi koçlarının korta girmelerini utanç verici bulmaya başladılar.“Bizler kendi taktiğimizi oluşturmaktan acizmiyiz ki kortta koçlara gereksinim duyuluyor. Bizler kendi çözümlerimizi üretmekten uzakmıyız ! Güç-tenisini becerebiliyoruz da düşünme yetimiz mi eksik !”(Hey Yüce Tanrım, kadın tenisinde koçların %99.9’unun erkek olmasının nedenlerini irdeleyeceklerine neye kafa yoruyorlar!).Hadi bakalım buyrun buradan yakın!

• Teniste anti-doping programı geliştiriliyor. Bilhassa yıldızlardan alınacak örneklerde %50’ye varan bir çoğalma görülecek. Üstelik bu örnekler çok daha uzun bir süre muhafaza edilecek. Zira bilim her gün daha etkin araştırma yöntemleri geliştiriyor. Gerek turnuvalar esnasında ve gerek normal zamanlarda alınacak idrar ve kan örnekleri arttırılacak. Test edilen oyuncuların sayısı neredeyse iki misline çıkacak (4.899’dan 8.000’e). Bu doğrultuda “Atlet Biolojik Pasaport Programının” bütçesi de %50 artarak 4.5milyon dolar oluyor.

• “Gelecek Nesil” (Next-Gen) diye adlandırılan bir oluşum yaratıldı ATP’de. Yaşı 21’den genç ve ATP 200 sıralaması içinde olan tenisçiler böyle adlandırılıyor. Bunların başını da Alman Alexander Zverev çekiyor. 07-11 Kasım 2017 tarihleri arasında Milano’da “Next-Gen” finalleri yapılacak. Turnuvaya next-gen kriterlerine uygun ATP sıralamasındaki en iyi 7 raket girecek. Sekizinci raket organizatörlerin Wild-Card hakkını kullanarak girecek. Ödül 1milyon275bin dolar. Turnuvada4’erraketten oluşan 2grup olacak. Lig usulü olacak grup maçlarında ilk 2 sırayı alanlar çaprazlama eleme turu oynayacak.Galipler final oynayacak.

Eh ITF ve WTA çalışıyor gözükmek için ütopik oluşumlarla zaman geçirir de ATP onlardan geri mi kalacak…Milano’da da onlar bazı yeni kurallar deneyecek. Gerçi daha denenmeden Federer, Nadal gibi ağır-toplardan salvolar geldi! Daha başlamadan fena yara aldılar. Burada :

- Maçlar beş set üzerinden oynanacak. Setler 4’er game olacak. 3-3’te tie-break uygulanacak.
- 40-40 beraberlikte karar-puanı oynanacak.
- Servislerde “let” olmayacak…Oyun devam edecek.
- Her sette bir sakatlık molası olabilecek.Isınma da 5 dakika ve servis atışlarında da25 saniye zamana uyulması için uyarıcılı saat çalıştırılacak.
- Kort arkaları hariç izleyicilerin maç esnasında hareket etmelerine izin verilecek.
- Ve sıkı durun: Koçlar sahaya girmemek kaydıyla belirli yerlerden ve belirli zamanlarda taktik verebilecek !Hadi bakalım buyrun buradan yakın mı dersiniz ya da bu ne perhizbu ne lahana turşusu mu!İster misiniz erkekler de kadın koç modası çıkarsınlar !

• Aşağıda RolandGarros’ta(geçen yılki performanslarına ulaşmadıkları takdirde) oyuncuların yitirecekleri puanları göreceksiniz.
Oyuncu Yitireceği Puanlar
Andy Murray
1,200
NovakDjokovic
2,000
StanWawrinka
720
RogerFederer
0
RafaelNadal
90
MilosRaonic
180
KeiNishikori
180
MarinČilić
10
DominicThiem
720
David Goffin
360

Çok hoş, esenlik dolu bir yaz dilerim.

31 Mayıs 2017, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’RolandGarros III.‘’

Paris’te ilk günlerin en güzel yanı PetraKvitova’nın kortlara dönüşüydü. Bu iyilik perisi kadın evine giren bir serseri tarafından raket kolundan/elinden tehlikeli bir şekilde bıçaklanmıştı. Önce el kaslarının çok zor iyileşeceği ve belki de kortlara dönemeyeceği ortaya konmuştu. Sonraları bu dönüşün en az 1-2 yıl alacağı ortaya çıktı. Ama iki kez Wimbledon kazanmış bu kadın çok daha kısa bir sürede raketini aldı, Paris’e geldi ve ilk tur maçını da kazandı. Kadınların bu karmaşasında ona gereksinim var.

İlk tur maçlarının sonuna geldiğimizde tenisin ne denli sabır ve süreklilik gerektiren bir spor olduğunu görüyoruz. ABD’nin bu spora döktüğü paranın, yaptığı yatırımın haddi hesabı yok. Salt bu yüzden Ulusal Eğitim Merkezlerini bile taşıyıpuzay üstü gibi yeni bir tesis kurdular. En az 10 yıldır bu yatırım sürüyor. Hani diyeceksiniz ki izledikleri yöntem yanlış. Pek te haksızsınız diyemem ama bu denli de bahtsızlık olur mu.

Erkeklerde ABD 11 sporcuyla ana-tabloyu oynuyor. Daha ilk turda 9’u elendi. Kadınlarda durumu idare ediyorlar. 15 raketin 8’i mücadeleyi sürdürüyor. Ev sahibi Fransızların durumu da pek iç açıcı değil. Uzun yıllardır ne kadın ne de erkekler finalinde bir vatandaşlarını göremiyorlardı. Anlaşılan bu özlem daha sürecek. Erkeklerde 18 raketin 11’i gitti. Kadınlarda ise 11’in altısı devam ediyor. Ama RolandGarros’un ana-sponsoru olan BNP Bankasının bir reklamı vardır. Burada kızıl kortu sulayan bir bakıcıyı izliyoruz…Altında şu ibare vardır : “Bu çorak toprağı sulamayı sürdüreceğiz”. Ne güzel değil mi böyle bir inanç ve sabır. Vatandaşına daha güven ve onur verici daha ne olabilir?

Slovak Klizen’in Fransız Lokoli’yi son sette yendiği maçta tokalaşma olmadı. Slovak’ın sürekli sakatlık bahanesiyle oyunu durdurmasını, drop-shotlara hiç koşmamasını saygısızlık olarak niteleyen Fransız “böyle bir adama saygı göstermek niye” diyerek maç sonunda fileye gitmedi.

İlk yazımda Sizlere Paris’te sürprizlere hazır olun demiştim. Daha ilk turda evine dönenlere bakın: ErkeklerdeBaşta çok erken ötmeye başlayan 10. sıradaki küçük Alexander olmak üzere Zverev kardeşlerin ikisi de; Dünyanın en etkili forehand’isayılan ABD’li JackSock ve vatandaşı Querrey; Fransız Simon ve Muller.Kadınlarda Dünya 1 numarası Kerber ve tüm kariyerinde RolandGarros’ta ana-tabloda tek bir maç bile kazanamamış dünya 7 numarası İngiliz Konta.

Yarın Çarşamba. 11:00’den itibaren (eğer Eurosport bunları seçip verirse) bana göre ilginç olabilecek maçlar :
WTA: MattekSands – Kvitova (1. Maç)
ATP: Coric – Johnson (1. Maç)
WTA: Muguruza – Kontaveit (2. Maç)
WTA: Çağla Büyükakçay–ShelbyRogers (2. Maç)
ATP: Raonic – DutraSilva (3. Maç)

Hoşkalınız.

30 Mayıs 2017, Salı 23:00
YAZININ DEVAMI

‘’RolandGarros II‘’

Andre Agassi 47 yaşında ve işleri başından aşkın. Tenisi sevmediğini hatta nefret ettiğini defalarca ortaya koymuş, yaşamında nice badireler atlatmış, Djokovic’in yaşadıklarını misliyle geçirmiş, 1999 RolandGarros şampiyonu. 8 grand-slam kupası daha var. 2006’da emekli olup tüm zamanını ve gelirini kurmuş olduğu çocuk okullarına ve vakfına hasrediyor.
Agassi özyaşamını anlattığı “Open” başlıklı kitabıyla çok satanlar listesinde haftalarca kaldı. Aktris BrookeShields ile olan yaşantısını, evliliğini ve yıldızlı gecelere kapılmasıyla çöken tenis kariyerini , içtiği uyuşturuculara kadar açık sözlülükle yazıyor. Tenise geri dönmek için çabalarken “Challenger Serisi” turnuvalara kadar düştüğünü ama kafasını toparladığında başarının geri geldiğini öğreniyorsunuz.Zaten en büyük şampiyonluklarını bu geri dönüş sonrası yaşadı.
Efsane raket SteffiGraf ile evli ve iki çocuğu var. Büyük olanı ABD’nin gelecekteki beyzbol yıldızı olmaya aday.Tenisle yegane alakası kırk yılın başında çok iyi bir para aldığı takdirde Senyör Turunu ya da gösteri maçı oynaması.
Djokovic’in teklif ettiği işi önce reddettiğini ama eşi tarafından ikna edildiğini saklamıyor. Ancak bu işi ne şekilde kabul ettiği hala belirsizliğini koruyor. Tüm zamanını veremeyeceğini defalarca belirtti. Paris’te bile bir haftadan fazla kalamayacağını ortaya koydu.
İki günlük bir antrenman sonrası Nole hakkında “sadece daha iyi olabilir” dedi. Djokovic yaşayan efsanelerden biri olarak “winner” vurmuyor. Ancak basit-hataları da çok az yapan biri. Şimdi sorarım size “böyle bir ortam Djokovic’e ne denli yararlı olur”? Olsa olsa Agassi ona biraz daha atak olmasını, servis çizgisine daha yakın oynamasını söyleyebilir. Ki bunu tek söyleyen ben değilim! Bence RolandGarros sonrası bu fevkalade çelebi kişilikli Agassi, kimseyi kırmadan bu işten çekilecektir.
RolandGarros’un bir numarası Murray ise lakaplarından biri “Korkunç İvan” olan Lendl ile tekrar birlikte. İngiliz Şampiyon kariyerinin en başarılı sonuçlarına Lendl eşliğinde erişti. Şimdilerde zirveyi psikolojik olarak kaldıramadığı, ikinci servisinin köreldiğini söylüyorlar. Böyle bir şampiyon için böyle varsayımlar boş laftan ibaret !
Bana göre hislerini saklamakta belki de tenis dünyasının en başarılı kişiliği olan Lendl adamına kafasını toplamayı öğretirse başarı tekerrür edecektir. Bu durumda Nadal ile fevkalade bir final mücadelesine girecektir. Hakikaten böyle bir final gerçekleşirse izlemeye doyamayız.
France Tiafoe da 19 yaşında. Yine ABD’nin gelecek yıldızlarından. Bir kez izledim. Etkileyici bir oyunu olduğu aşikâr. Bakalım ilk turda Fognini önünde ne yapacak. İtalyan taze baba oldu. Evine çabuk dönmek isteyebilir! Tiafoe’yi apansız 3. turda Wawrinka karşısında görürseniz hiç şaşırmayın.
Kadınlarla ilgili bir yorumda bulunmak her babayiğidin harcı değil!Ama gönlüm öncelikle Çağla’nın 35’lik Baroni’yi geçmesini arzu ediyor. Onu geçerse fikstürü ilerlemesine müsait. Benim bildiğim Çağla da bu Baroni’yi yener.
Pliskova, Svitolina, Kuznetsova, THY pardon Wozniacki (!) favoriler arasında. Muguruza ise konsantrasyonunu yitirmediği sürece en büyük şampiyonluk adayım. Keza Pavlyuchenkova izlemekten çok zevk aldığım ve iyi bir çıkış yakalayan Rus. Halep güven vermiyor…Çok titrek bir yapısı var. Farklı önde gittiği maçları bile yitirebiliyor. Aynı durum bir numara olan Kerber için sözkonusu. Bulunduğu yeri bir türlü benimseyemedi.
Kadınlarda en büyük meçhul, ABD’nin Fransa Açık wild-card’ları için yaptığı turnuvayı kazanıp buraya gelen Anisimova. 15 yaşında. 2006’da arz-ı endam eden Alize Cornet’ten bu yana kortlarda görülen en genç kadın. Geçen yıl burada jünyor finalisti olmuştu. Ne yapacağını merakla bekliyorum. Japon Kurumi Nara onun için çok yerinde bir test. Geçebilirse grand-slam korkusunu üzerinden atar, özgüveni gelir.
Bugün izlemenizi önereceğim maçlar :
Çağla – Baroni (11:00’den sonraki 3. Maç)
Kerber – Makarova (11:00 ilk maç)
Muguruza – Schiavone (11:00’den sonraki 2. maç)
Thiem – Tomic (11:00’den sonraki ilk maç).
Şimdilik hoş kalınız.

28 Mayıs 2017, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Fransa Sevilmez mi !‘’

Benim için kendi vatanımdan sonra Fransa vazgeçilmezdir. Mutlaka nice daha güzel yerler vardır. Ama Fransa tabiatın güzelliğini, kültürü ve günlük yaşamının albenisiyle büyük bir başarıyla kaynaştırmıştır. Paris ise adı üzerinde “aşıklar kenti” . Daha ne !

Konumuz tenis ve ben aynı hisleri bu hafta başlayacak Fransa Açık yani Roland Garros Turnuvası için besliyorum. Çoğu tenisseverin aksine Roland Garros benim için turnuvaların en çekicisidir. Zira orada başta sporcular olmak üzere herkes insanoğlunun başedemeyeceği yegane güç olan tabiat ile karşı karşıyadır. Hiçbir kortun üzeri kapanmaz. Güneş yakar, şeytan-tozu diye adlandırılan o kiremit tozundan zeminin ısısı dayanılmaz bir hal alır…Oyun sürer. Yağmur çiseler, oyun devam eder. Başka turnuvalarda iki damla düştüğünde oyun ertelenirken burada şartlara uygunluk göstermek gerekir. Biraz önce lastik gibi sıçrayan top ağırlaşır. Vurdukça sanki kolunuz omzunuzu alıp götürmektedir. Koşmak değil yürümekte zorlanırsınız. Bacaklarınız betonlaşır. Şov süregelir.

Yağmur şiddetlenir, top toplayanlar örtüsünü örterler…Oyuncular bekler. İzleyiciler şemsiyelerin altına girerler beklerler. Sanki bir kahvedeymişçesine sohbet koyulaşır. Organizatörler “B” planını devreye sokmak üzere son rötuşları yapar. Onca maç ertelenmiştir ne olsa. Lakin öylesine ustalaşmışlardır ki en ufak bir aksama olmaz. Yağmur diner ve “business as usual” işler kaldığı yerden devam eder.

Yani anlayacağınız çok titiz bir bireyseniz Roland Garros’a gitmeyin. Gitmeyin ve şikayet edip “yahu bir tane çatı yapamamışlar mı” gibisinden ukalalıklar etmeyin.Tekdüze yaşantınızda robotlaşmamış, mekanikleşmemiş minicik detaylar kalsın. Çevreniz pek kısa bir zaman sonra androidimsi bireylerle çevrelenince çok ararsınız o minicik detayları! O minicik detaylar ki ; Olur da erken çıkmak zorunda kalırsanız, elinizdeki bileti okutmak zorunda kalırsınız…Sizin boşalttığınız yere kapıda bekleyen talebelerden birini parasız alabilsinler diye.

Roland Garros’ta farklılık her konuda kendisini gösterir. Herkes her türlü bilinmezi bekler adeta. Başrol hava şartlarındadır. Oyuncular sabah antrenman yaparken her şey yerli yerindedir. Kendilerini buna göre maça hazırlarlar. Halbuki öğlen sahaya çıktıklarında şartlar tümüyle değişmiştir. Ritim tümüyle farklı olmak zorundadır.

Ağır-abilerle ablalar kendilerini nelerin beklediğini bilemezler. Genellikle fikstüre baktıklarından eşdeğerlerini nerede bulacaklarını kestirebilirken Paris’in bu toz toprak içindeki kortlarında karşılarına tam bir serseri-mayının çıkması olasıdır. Onun için en olmayacak oyuncu, en olmayacak rakibin karşısında bocalar. Sahadan başı önde çıkması beklenmedik değildir.
İzleyiciler tenisin tüm kültürüne sahip olmakla birlikte resmen taraf tutarlar. Sahada oynanan maçla bütünleşirler. Ancak hoşlarına giden bir maçın uzaması için yitik tenisçiyi geri getirip skoru çevirttikleri az görülmemiştir. Hele ki kortta bir vatandaşları olsun.

Sanmayın ki bu durum salt ana-kortlarda oluyor. Hiçbir grand-slam turnuvasında yan-kortlar Paris’teki kadar dolmaz. Her kortun adeta kendisine mahsus bir izleyici kitlesi vardır. Kortlar arası trafik inanılmaz yoğundur. Geçerken itilip kakılabilirsiniz!

İşte bu yüzden Roland Garros en zor grand-slam turnuvasıdır. Benim için de en zevklisi.

Serena Williams, Sharapova ve Federer’in olmadığı bir Roland Garros’a girerken İspanyol Boğası adeta tek favori olarak betimleniyor. Onun topraktaki üstünlüğü tartışılmaz. Üstelik Murray’in formsuzluğu, Djokovic’in kendini arayış çabaları, ilk 5’in 30 üstü oyunculardan kurulu olması ve gelecek-nesil olarak adlandırılanların başında gelen Thiem ve Sacha Zverev’in bir türlü süreklilik sağlayamamaları Nadal’ı fazlasıyla ortaya çıkarıyor. Amma velakin ben sizlere yine de olmadık sürprizlere hazır olun derim.

Kadınlarda ise tam anlamıyla bir kaos var. Serena adeta ardında kraliçesiz bir arı-kovanı bıraktı ! Kimin ne yapacağı üzerinde kesin bir belirsizlik var.

İyi izlenceler…Hoşkalın.

26 Mayıs 2017, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Roma'da final‘’

Konuştuğum çoğu tenisseverNovakDjokovic hakkında pek olumlu hisler duymuyor. Nedenini biraz deştiğimde aldığım yanıt genellikle “ben Sırpları sevmem” oluyor. Ne kadar yazık. Bir insan hakkında salt ırkı ya da milliyeti hakkında bu denli katılaşmak omzunun üzerinde bir baş, onun içinde bir beyin ve göğsünde de bir yürek taşıyanlara yakışmıyor.
Ülkesinin yöneticilerinin geçmişte yaptığı şeytanlıkları her surette lanetliyor kısa adıyla Nole. “Ülkemin ve onun insanlarının üzerine yapışmış olumsuzlukları değiştirebilmek amacıyla elimden geleni yapmaya çalışıyorum, onlar için iyi ve doğru bir temsilci olmayı arzu ediyorum” diyor.

Biyografisini okudum. Yaşadığı travmalardan nasıl çıkabilmiş olduğuna şaştım. O travmalardan böyle olgun ve kendiyle barışık bir şampiyon çıkarmasına şapka çıkardım.
Bugünlerde de şahit olduğumuz kadarıyla Sırp Raket yaşantısında radikal değişiklikler yapmaktan hiç çekinmiyor. BorisBecker gibi bir efsaneyle oyuncu-koç ilişkisini beklenmedik bir anda bitirebiliyor. Ardından tüm antrenör, fizyoterapist, masör, fitness-hocasından oluşan ekibini tümüyle yaşantısından çıkarabiliyor.

Yenilemek için de acele etmiyor. Madrid, Barselona ve Roma’da eşi ve kardeşi hariç profesyonel olarak yalnızdı. Dün yazdığım gibi koç-mentor olarakAndre Agassi ile anlaşmak üzere olduğu söyleniyor. Bu anlaşmanın sadece dört grand-slam turnuvasını kapsayacağı ifade ediliyor. Ardından giysi-sponsoru olan Uniqlo yerine Lacoste ile anlaşacağı belirtiliyor.

İşte böyle taze bir nefesle finale kadar gelen Sırp Raket karşısında gelecek-nesil (next-gen) denilen 21 yaşaltı grubunun başlıca temsilcisi SachaZverev’i buldu. Tümüyle spor ve tenisle yoğurulmuş bir ailenin mensubu olan Rus asıllı Alman Genç aynı Avusturyalı Thiem gibi tenisin yeni enerjisi olarak görülüyor. Ne garip ki bu yeni enerji oyunda vole diye bir vuruşun olduğunu hiç ama hiç bilmiyor ! Ne Thiem ve hele Zverev’i file önünde neredeyse hiç göremedik.

Final maçı başladığında Nole için işlerin dünkü kadar kolay olmayacağı görülüyordu. Dünkü havasında uzaktı. İlk servisleri nadiren tutuyordu. Rakibi de sağdan ve soldan görülmedik şiddette vuruşlar yapmakla kalmıyor, servis oyunlarını da ya 40-0 bilemediniz 40-15 gibi ezici skorlarla bitiriyordu. Anlaşılan ilk “ATP 1000” finalini kazanıp aynı zamanda ilk 10’a girmeyi kafasına koymuştu. Üstelik bunu becerebilen en genç raketlerden biri olarak ta tarihe geçecekti.

Daha baştan Sırp raketin servisini kırdı. Set böylece arada bir çekişmeli rallilerle ama genelde pek te zevkli olmayan biteviye bir geri oyunu ve Nole’nin sonsuz basit hataları ile yarım saati biraz aşkın bir sürede 6-4 bitti.

İkinci sette bu kez Zverev rakibini 1-1’de kırarak 2-1 öne geçti. Gerçekten Alman raket fevkalade güçlü. Djokovic uzağına düşen toplara yetişerek savunmayı saldırıya en iyi çeviren tenisci olarakbilinirken Zverev’in topları o denli güçlü geliyordu ki erişmesine rağmen fileyi aşacak vuruşlar yapamıyordu.Almanın servisinde oyunlar 1 ya da 2 dakikanın içinde biterken, Sırp raket 10 dakikaya yakın uğraşıyordu. Oyun böylece hiçbir ek değişiklik olmadan süregeldi. Ve sonunda 3-5’te Nole maçı önce bir çift-hata sonra da bir basit hata ile rakibine teslim etti (46,36).

Bütün maç voleye gelen hiç olmadı desem hiç ama hiç abartı olmaz. Böyle bir tenis göze ne denli güzel geliyor ? Tartışmaya çok açık bir konu.

Hoşkalın.

22 Mayıs 2017, Pazartesi 05:30
YAZININ DEVAMI