Arama

Popüler aramalar

‘’Ailton geldi, şekil değişti‘’

Çalımbay, Youla’nın yanına yüksek topları barındıran, sırtı dönük oynayabilen bir oyuncu ararken, sonuçta Beşiktaş iki tane yüzü kaleye dönük forvet oyuncusu transfer etti. Bu ne demek? Artık orta alanınızın da daha organize ve top hakimiyeti güçlü bir düzen ihtiyacında olması demek.Tümer, Sergen, İbrahim Akın ve Pancu gibi forvet arkası oynayabilecek çok sayıda ofansif desteğe meyilli oyuncu bulunmasına rağmen Youla - Ailton ikilisi bu isimlerin hiçbiriyle gereken hareket ve verimi sergileyemez.Ersun Yanallı Gençlerbirliği’nde Youla, Okan ve Ahmed Hassan gibi hücuma dönük sprinterleri harekete geçiren Thomas vardı.Trabzonspor’a Szymkowiak geldikten sonra Gökdeniz ve Yattara’nın kulvarlarına ciddi servisler yapılmaya başlandı.Hatta Daum’un ikinci kez geldiği Beşiktaş’ta o dönemde transfer edilen Baya’nın Nihat’ı nasıl verimli hale getirdiğini de iyi hatırlıyoruz.Bu örneklerden alıntı yapılabileceği gibi, Beşiktaş’ın da bundan sonra Youla, Ailton ve onlara eş değer forvet tipi Ahmet Dursun üçlüsünden oluşacak hücum hattını destekleyecek, Szymkowiak ve Thomas tipi oyuncularla orta alanını revize etmesi lazım.Yani topu ayağında gevelemeyen, sürekli önündeki hareketli oyuncuların kulvarlarını beslemeyi düşünen bir oyuncu olmalı bu...Mücadele ve pres odaklı bir orta alanı olacaktı Çalımbay’ın...Gerek geriden çıkan gelişi güzel uzun toplar, gerekse kanat bindirmelerinden gelecek ortaları eriten bir pivot oyuncu ile hücumu düşünüyordu.Şimdi mecburen bu düşünce rafa kalkacak.Zira Beşiktaş’ın artık ancak hızlı hücumla sonuç alabilecek bir forvet profili oluştu. Bu da hala arayışları süren orta alan oyuncusuna, klasik bir ön liberodan daha fazla özelliklere sahip olma zorunluluğu getirdi.

26 Temmuz 2005, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kenan Onuk'un ardından...‘’

Şiddeti çağrıştırmadan, polemiğe zerre kadar sığınmadan dimdik ayakta kaldı. Sportmenliğini, taşıdığı sanatçı ruhu ile bütünleştirirken daima örnek oldu. Kalite ve düzeyin simgesi olarak hiç unutulmayacaktır. Nur içinde yatsın... Türk Sporu’nun başı sağolsun... Ailesi ve sevenlerine sabırlar dilerim...Savunması yerli olanın...Beşiktaş’ın transferdeki arayışları bir santrforla, bir orta saha savunmacısının üstüne kurulu... Çalımbay’ın bu tasarrufundan anladığımıza göre de, önümüzdeki sezon Beşiktaş savunması yerli oyunculardan kurulu olacak.Biscan veya ona benzer tarzda bir ön liberonun takıma katılması halinde Koray en geriye, liberoya geçecek. Önünde de (muhtemelen 3’lü düzende) Kürşat, İbrahim Toraman, Çağdaş, Gökhan Zan ve Mustafa Doğan’dan mütevellit stoper adaylarından ikisi oynayacak. Bu birikimden tandem oynayacak 4’lü düzen biraz zor gözüküyor. Koray’ın takıma katılmasından sonra Beşiktaş orta alanına getirdiği dinamizm ve top çalma başarısı hayli etkili olmuştu. Bu bölgedeki performansıyla Koray, Milli Takım davetiyesini de hemen yanıbaşında buldu.Çalımbay, Beşiktaş savunmasının ağır yapısından dolayı, onun çabukluğundan yararlanmak için, kendisini en geride kullanmayı düşünüyor. Bu durumda Siyah - Beyazlı ekip, istediği kalitede bir ön liberoyu bulamazsa, planı 1 değil, 2 yönlü bozulacak.Koray’ın ne kadar çok yönlü olursa olsun bu defansif birikimde savunmayı tek başına koordine etme gücü sınırlı kalır. Çalımbay, orta alanda istediği isme kavuşamazsa, Beşiktaş takım savunmasında zaafiyetler yaşar. İkinci şık da, orta alana iyi bir transfer yapılsa da bu yerli savunma ile Siyah - Beyazlılar yine de güvenilir bir kurguda zorlanır. Yeni bir takımın inşaasında öncelik, bence kaliteli bir yabancı stopere tanınmalıydı. Bu şekilde hem Koray’ı joker olarak kullanma şansı doğar, hem de tandemli 4’lü savunma oynama alternatifi de saklı tutulabilirdi. Yine de geç kalınmış sayılmaz.Hatta, ilk etaptaki hazırlık maçlarının da bu konuya bir test olma şansı var.Beşiktaş düşüncesini yeniler ve bakışlarını biraz savunmada yoğunlaştırırsa, Pancu ile Ahmed Hassan’dan birinin eksilişi fazla sorun yaratmaz.

12 Temmuz 2005, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Terim'in ikinci gelişleri‘’

Canaydın bu markaya güvendi ama istediği başarıyı elde edemedi. Şimdi Ulusal Takım da benzer beklentilere ulaşmada acaba bir hayal kırıklığına uğrar mı?Bence bu noktada Fatih Terim’in ikinci Galatasaray döneminde elde ettiği tecrübe etkili olacak. İkinci gelişinde karizmasının ve isminin herşeyin üstesinden gelebilecek bir güç olduğuna inanıyordu. Ancak koşulların daha belirleyici olduğunu gördü. Sanırım bu kez Ulusal Takım’a, aldığı bu dersle yaklaşacak. Galatasaray’a ikinci gelişindeki gibi, “Bıraktığım yerden başlarım” mantığından arınmış olarak.İşçi teknik direktörFatih Terim, döneminin starları kabul edilen oyuncu grubundan Ulusal Takımlar’a bir teknik heyet omurgası kurunca tartışma da başladı. Parlak bir futbolculuk kariyeri başarılı bir teknik direktör olmak için yeterli bir altyapı mıdır?Dünyadaki örneklerine baktığımızda çok önemli golcülerle oyun yönlendirci virtiözlerden özel başarılara imza atmış teknik adamlara pek rastlayamıyoruz. Karşılığında futbolculuk kariyeri görev adamı tanımlaması ile bütünleşmiş kimliklerin teknik direktörlükte çok daha öne çıktığını görüyoruz. Diğer bir deyişle işçilikten gelenlerin, patronluğu daha iyi becerdiğine şahit oluyoruz. Oyunculuğunda işçi olanlar, kazandıkları direnişçilik kimliğini takım yönetirken işin içine tümüyle katıyorlar. Oysa yaratıcı oyuncu dediklerimiz bir anlamda hazır bekleyenler. Patronluk kimliği daha oyunculuk döneminde pekiştiği için, teknik adamlıkta işin mücadele boyutundan uzak kalıyorlar. Sürekli sahada kendilerine benzeyen oyuncu arayışları hissediliyor.Beşiktaş 6 ay önce işçilikten gelme birine emanet edildi. Hem de oyunculuğunda sürekli çift vardiya ile çalışan bir işçiye. Rıza Çalımbay, kendi camiasının işçilikten gelen ilk patronu. Başarısı veya başarısızlığı aynı anda taşıdığı bu önemli misyona da fazlası ile etki edecek.

05 Temmuz 2005, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Carew asla kayıp değil‘’

Carew’in 7.6 milyon euro gibi bir bedelle gerçekleşen satışı, Beşiktaş’ın içinde bulunduğu şartlarda hem takım, hem de kulüp menfaatleri açısından en mantıklı adımıdır bence.Carew için bir kayıptır diyemem. Bundan, sıradan bir futbolcu olduğu anlamı çıkmasın. Carew, özel fiziki yapısı ve belirli bir standarta bağlı olmayan sınırlı forvet profili ile kimi kurgusu güçlü sisteme ait takımlarda çok verimli olabilir. Hücumu çok yönlü yorumlayan ekiplerde ise gerçek performansını yansıtmakta zorlanır. Beşiktaş’ın henüz kurulum aşamasındaki geçen sezonda sergilediği performans kendisini bu sebepten dolayı tam anlamıyla ifade etmesine engel olmuştur.Yukarıda değindiğim gibi Carew’in karlı satışı hem ekonomik zorlukların bir kısmını aşma noktasında kulübü rahatlatmış, hem de Beşiktaş’ın sınırlı kalabilecek ofansif düzenine alternatif getirmiştir. Rıza hocanın manevra alanı genişlediğine göre bundan sonra yapılacak iş şu anki kadro yapısına ve Youla’ya uyumlu bir ceza alanı içi santrforunu bulmaktır.Carew’in ayrılması ile yabancı kontenjanında aslında hepasta olmayan bir boşluk doğdu. Askıda Çalımbay’ın ısrarla istediği Biscan var. Şimdi de buna bir santrfor arayışı eklenecek. Beşiktaş yönetimi Carew’i satma başarısının ardından Fran ve Ronaldo’da zarar etmeyelim mantığını öne çıkarıp santrfor arayışlarını yerli alternatiflere yöneltmemeli. Bu en başta Rıza hocaya haksızlık olur. Aynı anda Carew’den elde edilen tahminlerin üstündeki bedel, tribünlere cazibe olsun diye maceraperest bir oyuncu kimliğine de peşkeş çekilmemeli. Beşiktaş’ın kaliteli bir yabancı orta alan oyuncusuna hala ihtiyacı var. Şimdi bir de yabancı santrfor gerekiyor. O halde Fran ve Ronaldo’da fedakarlık yapılıp gerekirse zararı da sineye çekilip transferdeki strateji aynen sürdürülmeli. Şu ana kadar doğru seyreden transfer politikasına, Çalımbay tatmin olana kadarda ödün verilmemelidir.

28 Haziran 2005, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Igor Biscan Kaşıkçı Elması mı!‘’

Bu durumda içeride başlayan kemer sıkma politikasının hiç bir anlamı kalmaz. Siz; Sergen, Okan ve buna benzer futbolcuların ‘fahiş’ diye nitelendirilen ücretlerini yeniden değerlendirmeye alıp, yarıya indirmeye uğraşırken, diğer yandan bize göre kıymetli olsa da, Avrupa’ya göre ortalama değerlerde sayılan bir orta alan savunmacısına 3.5 milyon Euro ve de yarısı garanti olan bir bedel sunarsanız, bu tüm dengelerinizi sarsar. Yürürlüğe koyduğunuz yeni önlemlerin ciddiyeti de kalmaz.Carew’in 1 milyon 600 bin Euro’ya oynadığı yerde, Biscan’a 3.5 milyon Euro vermek, Beşiktaş’ın şu anki hassas ekonomisini de, takım dengelerini de allak bullak eder.‘Takıma ve tribünlere yıldız bir oyuncu gerek’ mantığından yola çıkılıyorsa, sonuçta bonservisi elinde olan bir oyuncuya bu süsü vermekte zorlanılır. Kariyeri parlak bir forvet oyuncusu olsa, işin bir ‘belki’ yanı olabilirdi. Ancak Biscan’ı bu etiketi ile hiçbir tarifeye iliştiremezsiniz.El Amin ve sonrasıEl Amin çok özel bir oyuncuydu. Beşiktaş’ın son 2 yılda pota dünyasına getirdiği harekette, onun Siyah - Beyazlılar’a eklediği katma değer, hiç kuşkusuz uzun bir süre daha hafızalarda kalacak. Sonuca etki eden performansı kadar ele avuca sığmaz oyuncu profili ve isminden dolayı tribünlerde sloganlaşması ile Beşiktaş taraftarını basketbola ısındırmakta da önemli bir misyonu yüklendi ve başarıyla taşıdı.Velhasıl El Amin adıyla sanıyla önemli bir iz bırakıp sonunda da Beşiktaş’la vedalaştı.Bu ayrılık her ne kadar beraberinde bir hüznü getirse de, Beşiktaş açısından bence hayırlı olmuştur. Zira o bir fenomendi. Tüm takımın varlığı bir anlamda ona bağımlıydı adeta. Basketboldaki atılımlarını sürdürmeye kararlı görünen Beşiktaş’ın, önüne açacağı yeni sayfada sokaktan salona geçmesi gerekiyordu. Murat Didin’in patronluğunda komple bir takım hüviyeti kazanması için şov ve riski eşit paylaşan bir sahaiçi sihirbazı ile yola devam etmesi bundan sonrası için sakıncalı olurdu. Doğru karar verildi sanıyorum.O şimdi Beşiktaş’a verdiği özel hizmetlerden dolayı hak ettiği gibi uğurlanmalı.Bundan sonra da saygıyla anılmalıdır.

21 Haziran 2005, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Beşiktaş'tan ciddi adımlar‘’

Dünya değişiyor... Yönetici cebine dayalı kulüp idareciliğinin daha ne kadar ömrü vardı ki... Futbolda bugün Anadolu’dan çıkan isyanın da temeli aslında buna dayanıyor. İflas kapıda. Anadolu’dan İstanbul’a akan futbolcu ihracatı bitti. Anadolu kulüpleri bırakın ürün satışını, 20 milyona sezonluk açık tribün kombine bileti satamamaktan ağlamaklı duruma düştüler. Tek kaynak kalmıştı ve bugünlerde havuzun bulanmasının en önemli sebebi de bu.Anadolu’nun hedef tahtası doğal olarak İstanbul’un üç büyükleri. Havuzdaki büyük payı onların alması kopan gürültünün de ana nedeni. Aynı anda üç büyüklerin de hali hazırda gelir paylarındaki temel kaynak havuz geliri (nispeten Fenerbahçe hariç). İşte bu noktada Türk Futbolu’nun lokomotifleri sayılan İstanbul büyükleri ‘marka olacağız’ diye yanıp tutuşurken, kolayı seçmeyecek. Zaten ülke çapında arkalarına aldıkları kitlesel güçle önemli bir avantaja sahipler. Ne yapacaklar? Bu potansiyellerini doğru kullanarak kulüp ekonomilerini geliştirme adına sponsorluk ve marketing enstrümanları ile bütünleşecekler. Nihai amaç da gelir kaynaklarını salt havuza yaslamadan 3 veya 4 ana kolda toplayacaklar. Büyük diye nitelendiriliyorlarsa, önce kendi kulüp havuzlarını büyütecekler. O havuza naklen yayın geliri benzeri 4 musluktan eşit su akarsa, bu durumda çok arzu edilen batı ile rekabete de ciddi hazırlıklar yapılmış olur.Diyelim ki, naklen yayın geliriniz 12 milyon Dolar ve varsayalım ki, buna 10 milyon Dolar ile tribün, 15 milyon Dolar ile sponsorluk, yine 10 milyon Dolar ile marketing gelirlerini eklemişsiniz. Sonuçta da naklen yayın geliriniz, total gelirinizin dörtte biri seviyesinde kalmış. İşte o zaman havuzun Anadolu’yu daha bol sulamasına fazla ses çıkarmazsınız. Bu sayede gerek içeriye dönük, gerekse uluslararası rekabet daha fazla hareketlenir.Bütün bunların ışığında Beşiktaş - Ülker işbirliği sponsorluk boyutu ile ileriye dönük önemli bir adımdır. Benzer şekilde Yıldırım Demirören’in futbola kaynak ekleme çalışmalarını ciddi tutması sevindiricidir.Hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Yüzyılını geride bırakmış bu tarihi çınarlar, isimlerinin arkasına sponsorları yazdırdığında tarihlerine ve asaletlerine zeval gelmez. 3-5 yıl bu isim kullandırma işini manevi değerlere zarar verir diye seslendirenler de çıkacaktır. O zaman tabularla yaşayanları yaşıyormuş gibi kabul etmemiz gerekecek.Yıllar sonra Barcelona gibi bir dünya devi de göğsüne reklam almayı kabullendikten sonra bu konuda sanırım söylenecek fazla bir şey olamaz.

17 Haziran 2005, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Akaretler'in ıssızlığı‘’

2-3 transfer yapılmasına karşın, ortada ne imza fotoğrafı var, ne yönetici profili...Boşuna dememişler, ‘Dostlar alışverişte görsün’ diye... Şimdi ‘enkaz kaldırma çalışmaları’ndan dolayı olsa gerek, ‘çevreye zarar vermesin’ diye, çoğunluk arazi!Okkanın altında Başkan Yıldırım Demirören ile Rıza Çalımbay kaldı.Herkesin de farkında olduğu gibi fatura ürkütücü...Geçen yıl transfere harcanan bedele, bir 10 milyon dolar daha eklenmesi gerekiyor ki, Rıza hocanın en azından biraz önü açılsın ve istediği transferlerin bir kısmı yapılsın.Beşiktaş gerçeği bunu yansıtsa da, pek oralı olan yok. ‘Aynı kadro Rıza hoca ile geçen yılın ikinci yarısında gösterdiği başarıyı, neden yeni sezonda da rahatlıkla tekrarlamasın?’ deyip, çıkıyorlar işin içinden. Beşiktaş’a yakın medyanın ileri gelen kalemleri de, her defasında Demirören’in 25 milyon dolarlık kefaletini hatırlatınca, zor zamanda durumdan vazife çıkarmaya kimsenin niyeti olmuyor tabii ki. Akaretler de bu yüzden bir hayli ıssız bu aralar...Carew’den feragat edilirYabancı kontenjanını boşaltmak isteyen Beşiktaş, öncelikle belirlediği isimlerden Juanfran ve Ronaldo’ya talep olmaması nedeniyle büyük sıkıntı yaşıyor.Bu iki oyuncunun dişe dokunur hiç bir karşılık almadan gönderilmesi, kulüp menfaatlerini aşırı zorlayacaksa, değişik alternatifler de gündeme gelebilir.Rıza hoca, kalmasından yana tavır koyduğu Carew’de bir fedakarlık yapar ve satışına onay verir, yönetim de iki yerine en azından belirlediği oyunculardan birinin sözleşmesini feshedip, zararı sineye çekerse, Çalımbay’ın hareket alanı genişler.Hatta Siyah - Beyazlılar, yabancı kontenjanını boşaltma noktasında, şu ana kadar ismi hiç gündeme gelmeyen Ahmed Hassan’ı da bence yeniden değerlendirmeye almalıdır.Kocaman bir doğru!Her defasında Türk Futbolu’nun yeniden bir yapılanmaya ihtiyacı olduğundan bahsedeceksek, o zaman işe ‘doğru yerlere, doğru adamları’ koyarak başlamamız gerekir.Yapılanma bir projedir...Sabır ve vadeye ihtiyacı vardır.Projelerin hayata geçirilmesinde ise ticari düşünmeyen ve popülarite meraklısı olmayan insanlara gereksinim duyulur.Ümit Milli Takımı’nın başına getirilmesi düşünülen Aykut Kocaman, bu noktada bizce oldukça doğru bir tercih olur.

14 Haziran 2005, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İyi ile doğru‘’

Futbol, bir sanatsal gösteri de, aktörlerinin rol kesmesi mi iyi oyun dediğimiz?Futbol, çok daha başka bir şey...İyi değil, doğru oynamak gerekiyor. Çünkü bittiğinde herkes skorboarda bakıyor.İyilerin toplamından hayırseverlik çıkar.Kazanmak ise doğruların toplamından elde edilir.Yunanistan beraberliğinden sonra, “Avrupa Şampiyonu’nu sahasına hapsettik” hamaseti ile avutuyoruz kendimizi...20 tane yumruk sallamışsın, dövdün bitirdin sanıyorsun karşındakini. Sonra bir de bakıyorsun ki, yüzünde tek sıyrığı yok adamın.Yunanistan, Avrupa Şampiyonu olduğu finalde Portekiz’e karşı da aynı sözde mahkum oyunu oynamıştı, önümüzdeki Dünya Kupası Grup Elemeleri’nin başlarında Arnavutluk’a karşı da... Bu yüzden bizim egemen ve baskın seyreden oyun tarzımıza bakıp, sonuç adına hayıflanmamız saçma.Mesele, Komşu’nun konsantre savunmasını aşacak çözümü bulmamızdı. Onları şaşırtacak bir şey yaptık mı, ilk olarak bunu sormalıyız. İkinci olarak da ‘sistem adamı’ olarak tanımladığımız Ersun hocanın, neden giderek topla oynamayı çok seven oyunculara yöneldiğine bakmalıyız.Hakan Şükür olmadığına göre, tek forvetin arkasındaki Tuncay - Emre - Yıldıray ve Gökdeniz ile driplinge dayalı pozisyon üretiminden başka hücum ezberimiz olmadığını, Otto Rehhagel adı gibi biliyordu. Bu oyuncuların hareket alanlarını kısıtlayarak, diğer bir anlamda bu tür oyunculara karşı en kolay yaptığı işi yaparak istediğini elde etti.Dikkat et Rıza hoca!Dertsiz başına dert mi arıyorsun be Rıza hoca... Bu saatten sonra ne işin var artık İlhan Mansız’la.O defter kapanmış olmalı...Sana önümüzdeki yıl, teknik kaliteden önce, huzurlu ve başağrısı yapmayacak oyuncu grubu lazım.Bir yandan Sergen’den kurtulma planları yaparken, diğer yandan İlhan’a açık kapı bırakmana anlam vermek zor.Varsın, para olmasın... İstediklerinin çoğunu alamasın yönetimin.Aldıkları kadarı ile yetin. Her şeyden önce kafan rahat olsun.Beşiktaş’ın tribünlere şirin görünme sevdası başına ne işler açtı, hiç haberin yok mu?

07 Haziran 2005, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI