Arama

Popüler aramalar

‘’Sağlam yanlış!‘’

11’e 11 oynarken, oyunun hakimi de, kalesinde pozisyon vermeyen de Beşiktaş’tı. Higuain tercihi ile Sağlam doğru bir hamle yapmıştı. Ve geldiğinden bu yana en üretken oyunu ile Beşiktaş’ın öne geçmesinde de büyük pay sahibiydi Arjantinli. Maçın kırılma noktası Toraman’ın kırmızı kart görmesiydi. Sağlam, o ana kadar doğru giden her şeyi bir kalemde bozdu.
Serdar Özkan ve Ricardinho gibi Beşiktaş’ın en kötü iki oyuncusu sahada gezinirken, çıkanın Delgado olması dengeleri altüst etti. Oyunun hakimiyetinin Sivas’a geçmesi ile tehlikeli pozisyonları kalesinde yaşayan tarafın Beşiktaş olması, konuk ekibin de oyuna dahil olmasını sağladı. Eksilen Kartal, orta alan ağırlığını kaybedince, oyunu da kaybetti. Penaltı ile uğraşırken, kalelerinde golü görmeleri, oyun disiplinini yitirişlerinin eseriydi.
Sivas’ın da, özellikle eksiklikten sonra oyun felsefesindeki değişikliği gözardı etmemek gerek. Bu doğru futbolun karşılığını, 3 puanı alarak pekiştirdiler.
Maçın hakemi ise, kritik kararlarında haklıydı. Belki İbrahim Toraman’ın ki yoruma açık bir pozisyondu ama sonuçta Toraman sarı kartla cezalandırılsa bile Beşiktaş yine 10 kişi kalacaktı. İşler bir kere ters gitmeye görsün, aksilikler peş peşe gelir. Beşiktaş şimdi böyle bir dönemin tam göbeğinde yaşıyor.

11 Kasım 2007, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hezimetten de öte‘’

Ne diyeceğiz şimdi bu sonuçtan sonra? Beşiktaş kötü mü oynadı, yoksa yanlış adamlarla mı sahaya çıktı Ertuğrul Sağlam? O mu hatalıydı yoksa bir diğeri mi? Savunma böyle mi kademeye girmeli, orta alan böyle mi pres yapmalıydı? Gerçekte bütün bunları hiç kurcalamaya değmez. Beşiktaş ne kötü oynadı, ne de sahaya yanlış çıktı... Doğrusu, aslında dün geceki oyunda bir rakibin olmadığı gerçeğiydi. Bir kırmızı kedi, bir beyaz fare ile oynadı durdu. 15 gün önce harikulade bir atmosferde, muhteşem bir oyun ve skorla sahadan ayrılmış bir ekip, 15 gün sonra nasıl olmuştu da 1970’lerin, her İngiltere ile oynadığında 8’li ve 5’li bilezik muamelese gören Türkiye’sine dönüşmüştü. Ama yine de Şampiyonlar Ligi’nde adından sık sık söz ettirecek bir unvana da sahip oldular. Artık bu lig başladığından bu yana en farklı yenilginin sahibi Beşiktaş... Şimdi bakalım Markus Merk’e mi düdüğü bırakması konusunda baskı yapılacak, yoksa Şenes Erzik’in istifası yönündeki baskılar mı artacak...
Beşiktaş hem kulüp, hem de takım olarak boyunun ölçüsünü alabileceği bir olay gerekiyordu. Bizce dün gece bunun gereği yapıldı. Bundan sonra düşünmesi sırası da, gereğini yapması gerekenlerde.

07 Kasım 2007, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hakemlerin son düdüğü‘’

Bu sezon Beşiktaş’ın çok aleni biçimde hakem kurbanı olduğunu, Fenerbahçe’nin en çok hakem konuşan yetkili ağızları bile dillendirme nezaketini gösteriyorsa, yarıştaki adaletsizliğe Beşiktaşlı’nın isyanı haklıdır. Geçen sezonun Fortis Türkiye Kupası’ndaki yönetimiyle Fenerbahçe’yi budayan Selçuk Dereli’yle son derbide Beşiktaş kanadında hedef adam seçilen İsmet Arzuman’ı karşılaştırdığımızda bir ortaklığın göze çarptığını seçebiliyoruz. Kimse kusura bakmasın...
İki maçtaki bu iki hakemin fahiş hatalarının sebebini artık kimse masum hakem yanlışı olarak yorumlamıyor. Aksine öncesindeki bir önyargının altı çiziliyor. Maçın skorunun ne olması gerektiğinin sadece hakemin iradesinde saklı olduğu türünden bir izlenim bu... Ali Aydın ve Cem Papila’nın hakemliği bırakma şekline şimdi İsmet Arzuman da eklenecek. Kimbilir belki yakında da bunlara Selçuk Dereli ilave edilecek. En azından bu hakemlerin çok parlak başlayan kariyerlerinin skandallarla sonlanması bizdeki hakem eliyle yönlendirilen futbol entrikalarının varlığına yeterli belge değil mi?
Bencillik bile abartılı
Beşiktaş’ı yönetenler faturayı hakeme çıkarmak kadar biraz da kendi iç işlerine bakmalı bizce... Bobo’nun Burak’a aktarmadığı pasla, Batuhan’ın Higuain’e yapmadığı asist golcü bencilliğinin ötesinde bir egoizm... Futbolcu ayağı ile gereken yapılsaydı, Beşiktaş’ın isyanı ‘Hakeme rağmen’le sınırlı kalabilirdi.
Beşiktaş’ın futbolu için birçok şey yazıp, çiziyoruz. Önemli bulduğumuz bir noktayı söyleyelim. Siyah-Beyazlılar’ın futbol boyutunda birçok alanda standart yok. Bobo’nun çok önemli maçlarla kendisine sıradan gelen oyunlar arası performansında makas niye bu kadar açık? Delgado gibi bir yıldız yeteneklerinin ışığında Fener karşısında ulaştığı performansı 1.5 yıllık süreçte 2 veya 3 maçlık bir sınırda mı tutmalı? Ya da sezon başladığındaki 3-4 oyunun sonucunda ligin fizik kalitesi en iyi ekibi Beşiktaş, bir ayda bunu nasıl yüzde 50 düşürebilir? Lige iyi başlayıp, büyük takımın kalesini koruma sendromu aşamasının en zor bölümünü atlattıktan sonra Beşiktaş’ın kalecisi neden bu denli basit hatalar yapar? Galiba ezeli rakipleri ile kıyaslandığında kendisinde önemli yıldız barındıramadığı gerçeğinden çok, istikrarsızlık Beşiktaş’ın sorunu...

06 Kasım 2007, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bu da mı gol değil?‘’

Bu maç için belki de en fazla gerekli oyuncusu Tello’dan mahrum olmak, Siyah-Beyazlılar adına bir handikaptı. Serdar Özkan Fenerbahçe’nin sağ kanat etkinliğine karşı, İbrahim Üzülmez’e destek için gerekli görülünce Beşiktaş’ın orta alanda kendi oyununu kurma adına zorlukları oluştu. Hemen maçın başında gelen gol güçlü rakibi karşısında kuşkusuz ele geçen en önemli avantajdı. Ama Gökhan’ın ilk yarının ikinci bölümlerinden itibaren yaptığı önemli hücum çıkışları, Beşiktaş defansının yerleşimini yerle bir etti. Bu türde gelişen iki güzel atağı sonuca götüremeyen ise en klas ayak Alex’ti. Beşiktaş zaman zaman pozisyon da bulmadı değil, ama hep yaptığı ilk golün bir benzerini aradı. Bobo-Delgado ikilisinden ikinci bir inceliğe izin çıkmadı. Burak, Gökhan karşısında geçit bulamadı, hücum da top da tutamadı. Serdar Özkan-Koray ve Cisse’nin fiziksel yetersizlikleri ya da yorgun bedenleri orta alanda hücuma katılımları cılız bıraktı. Zaten oyunun ikinci yarısında ortaya çıkan fark, Fenerbahçe’nin fizik kalitesinin ağırlığıydı. Gerçi Hakan hatalı bir gol yedi, buna karşılık Bobo çok kritik bir gol kaçırdı belki ama Beşiktaş kazanacak kadar iyi oynamadı. Belki geldiğinden bu yana en iyi maçını oynayan Delgado’ya aynı güçte bir iki kişi daha eşlik edebilseydi olabilirdi. Son bölümlerde Fenerbahçe’nin savunmasındaki gayriciddiliği Beşiktaş’a, Batuhan’la net bir gol şansı sonra da Higuain’le attığı bir gol de kazandırdı. Ama İsmet Arzuman’ın garip kararı buna engel oldu. Sonuçta Kartal’ın puanları hakemler tarafından kıyılmaya devam ediyor.

04 Kasım 2007, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ümraniye çiftliği‘’

İdeal 11’de oynamayan oyuncuları sırası gelip bir maça çıkardığınızda, taktik ve organizasyon olarak bazı beklentilerinizi belki alamayabilirsiniz. Burada gözlemlenmesi gereken, zindelik ve formayı kapma adına gösterilecek çabadır. Dün geceki maçta, Beşiktaş’ın aldığı skor veya yediği savunma özürlü gollerden önce sorgulanması gereken, dün gece sahaya çıkan oyuncuların ruh hali olmalı. Alternatif rezervin böylesine isteksiz ve böylesine ayakta durmaya hali olmayan güçsüz bir birikimi için ise, iki kere düşünmeniz gerekir.
Bugün Beşiktaş’ı hala şampiyonluk adayı görenler, fazla umutlanmasın. Bu beklentilerin ömrü uzun olmayabilir. Zira altı ekşimiş bir maya, kısa sürede üst taraftara da siyaret edecektir. Baki, Diatta, Ricardinho ve Mehmet Yozgatlı gibi, her an oynayabilecek adaylar ile Aydın, Mehmet Sedef ve İbrahim Kaş gibi adı ‘geleceğe dönük’ olarak genç portreleri izledikten sonra, bizim hüküm verebileceğimiz tek gerçek Ümraniye’nin dört başı mahmur bir çiftlik olduğu ve herkesin de halinden memnun olduğudur. Şimdi anlıyoruz ki, Sinan Engin’in ertelemeye dair ısrarlarını. Sağlam ve Engin, belirledikleri kısıtlı bir çoğunlukla yollarına devam etmelerinden başka bir seçenekleri olmadığını biliyorlar. Rizespor, yediği golün ezikliğini ilk yarı üstünden atamadı. Ama ikinci yarıda bu Beşiktaş’ın çok kolay alt edilebileceği izlenimlerini edindikten sonra, gereğini de yaptılar. Biraz daha becerili olsalardı, galibiyetleri daha farklı bir skorla da gerçekleşebilirdi.

01 Kasım 2007, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Genci ve yabancısı‘’

Mücadele boyutu oldukça yıpratıcı bir Liverpool maçını geride bırakıp 3 gün sonraki lig sınavına çıkıyorsunuz. Kağıt üzerinde Beşiktaş kadrosunu incelediğinizde yeterli alternatifleriniz var gözüküyor. Ama bunun maalesef yarısını kullanamıyorsunuz.
Adama sorarlar; Liverpool maçının ardından takımın yarıdan fazlası yorgunluktan ertesi akşama kadar uyumuşsa Belediye maçı başladığında kulübede 4 yabancı olması hangi transfer planlamasını yansıtıyor. Yine sorarlar; bu Beşiktaş’ın genç oyuncuları sahipsiz mi, ya da bu kadar şımartılmaları neyin nesi diye..
Nerede İbrahim Akın? Dört yıldır tüm yanlışlarına karşılık sırtı sıvazlanıyor. Maç oynamadan sürekli sakat. Burak bir Trabzon maçı oynuyor, 70. dakikada tıknefes “Beni alın” diyor. 3 gün sonra en önemli maçta ise adale probleminden dolayı aniden kadrodan çıkıyor. 3 gün sonra ise yeniden 11’de. Geçen yılın dağ-bayır tırmanan Serdar Kurtuluş’u bu sezon yürüyemiyor. Galiba o da İstanbul’a adapte olmuş gözüküyor. Ve Serdar Özkan... Bu senenin kuşkusuz en yararlı oyuncusu. Ama üstüste ikinci maçı oynadığında o da 60’tan sonra sızlayan adalelerini tutuyor.
Beşiktaş son iki yabancı transferini belki iş olsun diye yaptı ancak bizce daha önemli sorun Siyah-Beyazlı yönetim ve teknik heyetin genç oyuncularını zararlı alışkanlıklarını bir türlü önleyememesi durumu. 20-25 yaş grubu içinde en çok adale sakatlığı yaşayan takımın Beşiktaş olduğunu söylersek belki birşeyler anlatabiliriz. O zaman kadronun diğer savaşçıları İbrahim Toraman, Gökhan Zan, Cisse ve özellikle de İbrahim Üzülmez’e yöneltilen eleştirilerde fazlaca haksızlık olmuyor mu?
Sinan Engin durumun farkında. Aynı takımın hafta arası bir de kupa oynarsa Fenerbahçe karşısında madara olmasından ürküyor. Ama onun asıl görevleri arasında zırt-pırt kılı tüyü dönen gençleri korumak ve kollamak yok mu?
Son bir not da Ricardinho için... Sağlam alternatifli hale getiremediği bu yorgun kısıtlı kadroya bir de enkaz Brezilyalı’yı koyarsa, takıma tüy dikmiş olur.

30 Ekim 2007, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Rico nereden çıktı?‘’

Hep söylüyoruz; mazeret olmamalı, haftada iki yüksek tempolu maçı takımlarımız rahat kaldırmalı diye. Ama olmuyor, bizim düşüncelerimiz temennide kalıyor. Üst üste iki maçı vasatın biraz üstünde bir tempoda dahi beceremiyoruz.
Aslında tam da Beşiktaş’ın rotasyona gideceği bir maçtı. Ama Beşiktaş’daki gerçekte, Ertuğrul Sağlam’a başka bir seçenek tanımıyordu ne yazık ki. Çünkü, on ikinci oyuncusu olsa da, onüç, ondört ve on beşincisi hazır olarak yoktu bu takımda. En yorgunları en çok üretenleriydi Siyah-Beyazlılar’ın dünkü oyunda. Bobo, Tello, Serdar, üst üste iki hamle isteyen pozisyonların ikincilerinde sürekli rakibe takıldılar. Cisse, orta alanı savunma anlamında tek başına ayakta tutmaya çalıştı, ama Beşiktaş bir saatlik dilimde kanatları çizgiye indiremedi. Bunun sonrasında kenarlar hareketlense de İbrahim Üzülmez, Tello ve Ali’den isabetli orta çıkmadı. Yerleşiminin son derece dengeli olduğu bilinen Büyükşehir savunmasına karşı, Burak’a derin ve uzun toplarda kullanma düşüncesi işe yaramadı. Sağlam, Nobre ile başlasaydı, rakip savunmayı daha çok yıpratabilirdi. Bir de ikinci yarıyla beraber, tam Beşiktaş’a temponun lazım olduğu bölümde oyuna Rico’yu almak, hangi mantığını ürünüydü anlayamadık. Ricardinho’nun ağırlığına terkedilen orta alan, zaten yorgun ve hareketsiz haline bir kanbur daha eklemiş oldu. Büyükşehir ise, istikrara taşıdığı dengeli oyununu bu maçta da yineledi.

29 Ekim 2007, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şampiyonu devirmek‘’

İki sene önce Avrupa’nın en büyük kupasını ülkemizde kaldırmış bir şampiyonu yenmek güzel; hem de onun oynadığına eşit güçte karşılık vererek. Tribünleriyle, efsane Andfield Road’u aratmayacak muhteşemlikte misilleme yaparak. Ama gerçeği de görmek lazım. İki sene öncenin şampiyonu eski havasında değildi. Özellikle de savunması, Beşiktaş’ın bu maçta tek avantajıydı. Nitekim ilk gol de onların defans karmaşasından geldi. Beşiktaş’ın özellikle de ilk yarıdaki oyun düzeni ve mücadele anlayışı geçerli not aldı. Forvette ön topların tümünü alan Bobo, gerek ilk goldeki büyük katkısı, gerekse Liverpool savunmasına yaşattığı zorluklarla, Ada temsilcisini en çok hırpalayan isimdi. Ona eşlik eden savunmadaki bileği bükülmez armada da İbrahim Üzülmez’di. Son günlerin en çok eleştirilen kaptanı, savunmada kusursuz oynarken ikinci goldeki büyük payıyla da gecenin en iyi ismi oldu. Tabii ki diğerlerinin hakkını da yiyemeyiz. Cisse, Gökhan, İbrahim Toroman ve Serdar Özkan’ın özel katkılarının bu galibiyette payı büyük oldu. İkinci yarı çok erken bir geriye yaslanış, aslında riskli bir düzene dönüştü. Arkasından savunmadan çıkacak uzun topları kovalama adına, forveti çiftleyerek oyuna Higuen’i dahil etmek de bekleneni veremedi ancak, Liverpool’ın da kafa karıştıran davranışları, bu düzende de Beşiktaş’a bolca pozisyon şansı tanıdı. Son paslardaki çok basit hatalar, olası golleri sonraya bıraktı ama sonunda Bobo sahneye çıktı ve galibiyeti perçinleyen isim oldu. Bu galibiyet Beşiktaş açısından önemli. Gerek moral, gerek prestij açısından. Hatta belki de gruptan çıkma umudu olarak...

25 Ekim 2007, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI