Arama

Popüler aramalar

‘’UEFA adına‘’

Beşiktaş’ın en çok top kaybı yapan oyuncusu Delgado, Holosko’nun yokluğunda forvete yakın olan isim olarak seçilmişti. Onun görevi neyse, Tello soyundu dün gecelik. Ancak Beşiktaş orta alanının pas alışverişinde Delgado fazla işe karışmamasına rağmen, yüzde genede düşüktü. Zeminin kayganlığı ve Ankaragücü presi karşısında gerektiği kadar dirençli olamadı Beşiktaş orta alanı. Aynı koşullar savunmasını da yıprattı Siyah-Beyazlılar’ın. Bebbe ve Murat Erdoğan’ı durdurmakta oldukça zorlandılar.
İkinci yarı Ankaragücü’nün düştüğü skor dezavantajından dolayı, ofansif hameleleri öne çıktı. Beşiktaş yine baskı altında oynamasına karşın ilk yarıdan daha fazla karşı kaleyi yoklama şansı buldu. Delgado’nun uzun driplinglerde kaçırdığı gol pozisyonu, ikinci golün öncesinde Ali Tandoğan’ın çıkışı, Ankaragücü’nün gol için risk aldığı bölümlerde Beşiktaş’ın iş bitirici kontratakları olarak öne çıktı. Ali Tandoğan-Serdar Özkan değişikliği, Ertuğrul Sağlam’ın en doğru gözlemiydi. Tello, Delgado’nun görevinde özellikle de ikinci yarıda başarılı gözüktü. Aydın çalıştı ama üretken değildi. Ankaragücü’nün gol için baskılı oynadığı ikinci yarıda, Bebbe’nin sakatlanıp çıkışı onlar adına şanssızlıktı.
Hakem Hüseyin Göçek’in ilk yarıda Ankaragücü’nden Gökhan’a yaptığı hareketke, faule sebebiyet vermekten ötürü gösterdiği kart ağırdı. Penaltıda da doğru yerde olmadığı için yan hakemine sığındı. İbrahim Ege’nin hırçınlığına da aşırı hoşgörü gösterdi. Beşiktaş aldığı bu galibiyetle son haftaya az da olsa UEFA Kupası şansı umuduyla girdi.

05 Mayıs 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Suç ve ceza‘’

Adana’daki arbededen dolayı raporlar doğrultusunda Beşiktaş’a ceza tekrar gündemdeymiş.
Bursa’yla Beşiktaş arasındaki husumet, bu denli zirve yapmışken Oftaş ve Bursa maçlarına ait cezada seyircisiz ve tarafsız saha ayrımı neden bu kadar düşüncesizce uygulandı? Oftaş maçı tarafsız saha, Bursa maçı seyircisiz veya iki maçın da seyircisiz oynanması kararı hangi hükümlere aykırıdır? Suça teşviği hazırlayan zihniyetin, ceza verme kararı hangi adaleti yansıtır?
Yıldırım Demirören ve ekibi ilk başta taraftar alınmayacağı söylenen Bursa’da, Beşiktaş tribününe girerek hangi kutsal Beşiktaş davasına hizmet etmiştir? Buradan yola çıkılarak, “Bu eylemin mutlak bir karşılığı olmalı”, Bursa tarafı baskısı mı Adana’daki misillemenin su yüzüne çıkmasını sağlamıştır? Bu sidik yarışında Bursa’yı mağdur etmemek adına mı, bu maçın cezası tarafsız sahada seyircili olarak belirlenmiştir?
Yıldırım Demirören, Adana havalimanındaki arbedenin ortasında kaldığında davaya verdiği hizmetin karşılığını aldığını hissetmiş midir?
İnadına teksas pankartı, “Biz taraftarımızın kan davasını sahaya da yansıtmaya ant içtik” mesajı değil midir?
Ankaragücü-Bursa aziz kardeşliğinin geçen yıl başkenti nasıl savaş alanına çevirdiği hafızalardan silinmiş midir? Acaba Ankara’da bu hafta sonu yaşanması olası yeni sıcak çatışmalara federasyon yine iki gözlemciyle mi refakat edecektir? Yoksa hakemlere de maç rövanşı tanıma hakkı adına, yeni geliştirdiği projeye benzer bir uygulama deneyip, gelecek sezon da muhtemelen birçok kez ceza görecek Beşiktaş’ın herhangi bir maçını tarafsız saha Bursa’ya vererek, nihayi çözüme mi ulaştıracaktır bu davayı?..

29 Nisan 2008, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Fener hangi maçtaydı?‘’

İki takımın santrforlarındaki aşırı hareketlilik ekipleri adına girilen pozisyonlarda öncü kuvvetti ilk yarıda. Tek fark Nonda’nın bitirici, Kezman’ın ise daha çok hazırlayıcı role soyunmasıydı. Onun dışında Fenerbahçe kendi yarı alanında daha fazla mesai harcama zorunluluğunda kaldı. Ona rağmen bu bölgede de içine kapanıktı. Galatasaray itekliyordu rakibini. Bu pres etkiliydi etkili olmasına ama Maldonado faktörü ile Aurelio’nun kötü gününde oluşunun da payı vardı bu esarette. Sonunda lastik, Edu ile Volkan arasında patladı. Lugano aradan sıyrıldı.
Fenerbahçe’nin ikinci yarı için hamleleri önemliydi. Zico yürümeyen orta sahasına rağmen, forvetini çiftledi. İkinci yarının ikinci bölümünden sonraki kuru sıkı Fenerbahçe baskısı, Zico’nun değişikliğinden çok Galatasaray’ın da kendi değişikleriyle skoru kabullenmesinin eseriydi. Onun ötesinde Fenerbahçe’yi, bu sezon ligde bu kadar kötü görmemiştik. Teknik açıdan değil bu tespitimiz. Bu maçın hiç bir önemi yokmuş gibi, hırs ve mücadeleden yoksun Fenerbahçe hazırlık maçlarında bile yoktu. Buna karşılık özellikle de Galatasaray savunması Emre’nin başrole soyunduğu oyunda oldukça başarılıydı. Galatasaray teknik heyetinin Nonda’yı kenara alması ne kadar saçma ise, Maldonado’nun da sahada kalması da, bir karşı misilleme olarak en az o kadar ahmakçaydı. ‘Fenerbahçe neredeyse pozisyona giremeden bir şampiyonluk maçı oynacak’ deselerdi, inanmazdık. Ama oldu işte. Bu klas gücü yüksek, hedefleri yükselmiş takım, dut yemiş bülbülü oynadı. Bu şartlarda da Galatasaray’ın amatör mücadelesi maçı almaya yetti.

28 Nisan 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Beşiktaş dışarıda rahat‘’

Taraftarının nefret dolu tutumundan Bursasporlu futbolcuların da yeterince etkilendiği açık. Bunu rakiplerine faul yapma niyeti ve biçiminden de anlayabiliyoruz. Aynı anda o gerginliğin hata katsayısını yükselttiği de gözleniyor. Kısaca ‘keskin sirkenin zararı küpüne’ oluyor. İlk yarıdaki etkili Beşiktaş ataklarında ve 2 golde Holosko imzası vardı. Slovak oyuncunun, Serdar’a attırdığı golde kendi sahasında eksilttiği iki oyuncudan sonraki driplingi ve gol pası maçın en göz kamaştırıcı aksiyonu oldu. Bunun dışında Beşiktaş orta alanı Tello’nun tutukluğu ve Delgado’nun aşırı top kayıplarına terk edilmişti. Ayrıca Serdar’ın geçmiş haftalara oranla nispeten çalışkan ve yapıcı görüntüsü Beşiktaş orta alanı adına not edilebilecek olumluluktu. Beşiktaş savunması sezondaki en rahat maçlarından birini oynadı desek, abartmış sayılmayız. Bobo’nun 4 haftalık bir aradan sonra golle başlaması onun adına sevindirici ancak maçın tribün hareketliliği, oyun heyecanı, golleri ve pozisyonları ilk 45 dakikalık bölümde kaldı. Tribün ve zemin güzelliğinin avantajı Beşiktaş lehineydi. Siyah-Beyazlılar’da bu avantajını fazlasıyla iyi kullandı. Maçın hakemi Gezer de oyuna fazla müdahale etmedi. Ama disiplininden de taviz vermeden, başarılı bir 90 dakika ortaya koydu. İki tartışmalı penaltı pozisyonunda da, topun ele çarptığı yorumlarıyla doğru karar verdi.

27 Nisan 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kendi yıldızını parlat‘’

Yeniden hummalı transfer çalışmalarına girişen Beşiktaş, geride bıraktığı sezondaki yapısal yetersizliklerini umarız, doğru analiz etmiştir.
Eğer teknik direktör Ertuğrul Sağlam, tasarrufunu bir-iki bireysel mevkii geçiştirmesi yönünde kullanırsa, bu transferlerden de gerekli katkının sağlanacağı uzak ihtimaldir.
Dışarıdan bakıldığındaki durum şu;
Beşiktaş savunmasına ihtiyaç, orta alanına ise rekabet anlamında transfer gerekiyor. Delgado, Tello, Serdar Özkan’ın sezon içindeki kopuk kopuk performans kesitleri, gerçekte Beşiktaş’ın hangi bölgesini öncelikle istikrara kavuşturması gerektiğinin de altını çiziyor. Diğer yönden, Delgado gibi henüz yetenekleri bütüne yansımamış bir yıldız adayını tam anlamıyla verimli olmaya ulaştırmanın yolu da, orta alanın çok yönlü oyuncularla rekabete açılmasından geçiyor.
Ertuğrul Sağlam, geçen yıl savunmasının itibarlı oyuncuları yüzünden, üst düzey bir stoper transferine kapıyı kapatığını itiraf etmişti. Önümüzdeki sezona ait hedefi de; Delgado-Tello-Serdar Özkan zincirini bozmamak adına bir amaç taşıyorsa, Beşiktaş’ın kısıtlı kaynaklarının bir kez daha zarara uğratılmasına gerek yok.
Yetenekli kriterinden çok, mücadele devamlılığı bütün sezonu kapsayacak iki güçlü orta alan oyuncusu, aslında başka hiçbir takviye yapılmasa da Beşiktaş’ın tüm çehresini değiştirebilir. Ancak idealinde kariyerli ve kaliteli bir oyuncunun sadece savunmaya transferi zorunlu... Zira Beşiktaş defansının 3 yıldır bir düzen ve duruşa ihtiyacı var.
Onun ötesinde gerçekleştirilmesi düşünülen diğer transferlerin, tribünleri heyecanlandıracak türden arayışlar olması gereksiz. Eğer doğru bir strateji güdülerek Siyah-Beyazlı orta alan iki yönlü oynayabilecek bir birikime kavuşursa, Delgado ve potansiyel olarak Serdar Özkan ile Aydın Karabulut’la Beşiktaş, yıldız üretiminde, üstelik kendi kaynaklarından olmak üzere fazlasıyla tatmin olur.

22 Nisan 2008, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Suç duyurusu‘’

Şimdi ben de sıradan bir vatandaş olarak suç duyurusunda bulunmak istiyorum. Muhattabım Lemi Keskin, Bursaspor’un eski yöneticisi. Gerekçe; nifak sokmak. Bursa-Rize-Beşiktaş üçgeninde geçmişte yaşananları bugün de yaşanacakmış vesvelesine kapılıp işi ‘şike suçu’ adı altında Cumhuriyet Başsavcılığı’na dilekçe verecek kadar ileriye götüren birinden, masum bir futbol sever olarak davacıyım.
Rize-Başiktaş maçı bittiğinde ne düşündüğünü çok merek etmiyorum... Ama onun merak ettiği bir şeyi, kendi kanaatime göre net açıklayayım. Bursaspor, sözde Beşiktaş yüzünden küme düştüğü sezondan bir yıl önce, zaten net olarak küme düşmeliydi. O yüzden bu kadar potansiyele rağmen bu denli iktidarsız kalan ciddi bir futbol şehrinin suçunu, bir kan davasına dönüştürerek dışarıda aramasını Bursa şehri adına kabul etmiyorum.
Maç yazısına başlayamadığımdan dolayı üzgünüm. Ama maalesef ülke ve ülkenin insan koşulları bu konuda yazıp çizenleri de çoğu kez bu durumlara düşürebiliyor. Maça gelince, Rizespor’un B takım kadrosunu, mücadele gücünü alkışlamak her futbolseverin görevi olmalı. Beşiktaş penceresinden bakarsak, Delgado oyuna girene kadar Siyah-Beyazlı cepheden futbol adına herhangi olumlu bir şeyin konuşulmasını gereksiz bulmaktayım. ‘Delgado girmeden önceki tek Beşiktaş kazancı ne?’ diye soracak olursanız. İlk yarının bitimine yakın İbrahim Kaş’ın özel insiyatifi ile hamle yaptığı alanda kazandığı goldür. Delgado girdikten sonra genel futbolsever adına ortaya güzel şeyler döküldü. Ve Beşiktaş galibiyetinde de bu oyuncunun faktörü büyüktü. Ertuğrul Sağlam’a gelince... Bir teknik direktörün inandığı oyuncu tipi Serdar Özkan ise, o teknik direktörün ömrünün de ne kadar olacağı az-çok bellidir.

21 Nisan 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gazozuna‘’

Anlaşılan o ki Beşiktaş, neyin peşinde olduğunu kendi de bilmiyor. Şampiyonluk yarışını kovalamaya kararlı ekip ruhu Sivasspor karşısında vardı. Onu anladık. Peki ama o galibiyet neyi halletmişti ki Beşiktaş, dün gece ununu elemiş, eleğini asmıştı. Gazozuna oynadılar adeta. İddiasız, kendinden geçmiş bir biçimdeydi. Öyle ki Abitoğlu, Beşiktaş’ın kazandığı net penaltıya değmez diye vermedi herhalde. Dün geceki futbolun bir vicdanı varsa, gerçekten de Beşiktaş’a değmezdi.
Mehmet Yozgatlı’yı 11’de oynatacak kadar da düzeysizleşmişti Beşiktaş kadrosu. Serdar Özkan’ın oyun kuruculuğu işlemedi. Ne kenarlar ne de forvetle bağlantı kurabildi Beşiktaş orta alanı. Geçen haftanın Aydın’ın da eser yoktu, Holosko’dan da. Savunmasına güvenmek zaten akıl işi değildi.
Gordon da bu beklentileri boşa çıkarmadı. Delgado’nun hangi gerekçeyle oynamadığını bir tek Ertuğrul Sağlam biliyordu herhalde! Beşiktaş’ın bir nebze bal yapacak oyuncusu Mehmet Yozgatlı’ya tercih edilince Siyah-Beyazlılar, 90 dakika boyunca karamboller dışında hemen hemen hiç pozisyon bulamadan rakibine ikram edercesine 3 puanı bıraktılar.
Gençlerbirliği OFTAŞ’ın mücadelesini alkışlamak gerek. Son derece mütevazi ve takım oyununa saygılı duruşlarını dün geceye de yansıttılar ve haklı bir galibiyet aldılar. Hakemler için artık konuşmaya gerek yok. Çünkü Türk hakemliğinde gördüğünü çalma diye bir düstur yok. Son olarak da şunu eklemek isterim; dün gecenin ruhsuzluğunu taşıyacak takım, bir hafta önce takır takır mücadele edip, Sivas’ı niye yendi o zaman? Merak ettim, gıcığı mı vardı acaba?

12 Nisan 2008, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sivrilmek adına...‘’

ismet Arzuman hakemliği bıraktığını açıkladığı basın toplantısında, dikkat çeken bir ifade kullandı. Oğuz Sarvan kendisine “Senin yüzün artık eskidi” demiş. Arzuman cephesinden baktığımız zaman, incinecek bir durum. Ama diğer taraftan bu söylem yıllardır adil ve vicdanlı yönetimlere aç gerçek futbolseverler açısından da bir umut olarak algılanmış olabilirdi.
Neyin yüzü eskimişti acaba?
Oğuz Sarvan, Arzuman’ın şahsında çifte standart ve eyyamın sonunun gelmesi gerektiğini mi satır aralarına sığdırmıştı? Her statta farklı çalınan düdüklere son verilip, beyaz bir sayfanın açılış işareti miydi mu? Gerçek o ki, bu tip yönetimsel biçimde Arzuman maça damga vuran hakemler içinde özellikle de geçen sezon liste başında tartışılan en çarpıcı isim olmuştu.
Ama bu umuda kapılanların rüyası maalesef kısa sürdü. İyi niyetli futbolsever yine yanıldı. Faal hakem görevindeyken ‘dürüst’ imajı kazanmış Oğuz Sarvan yanılttı onları. Meğer İsmet Arzumanlar’ın görevi değil, nöbeti bitmiş sadece... Onun feryadı; kullanılıp, kullanılıp bir kenara atılmış mendilin öyküsü... Düzen kullanmaya ve sonrasında öğütmeye devam edecek. Arzumanlar gidecek, nöbeti Sivriserviler alacak.
Ne diyelim... O zaman hayırlı nöbetler.

Yokluktaki keramet!
İlla ki yokluk çekmek mi gerekiyordu, Beşiktaş Teknik Direktörü’nün aklının başına gelmesi için. Bobo, Serdar Özkan, Delgado, hatta Ricardinho’nun oynamaya engel konumları en zor deplasmanda en iyi savunma, en yardımlaşmalı oyun, en sağlam orta alan dalında Beşiktaş’ı doyurucu gösterdi. Defalarca belirttiğim gibi Siyah-Beyazlı ekip bu sene ligi istediği yerde bitiremezse (bence ideali ikincilik) bu çoğu maçta top rakipteyken oynaması gerektiğini beceremediğinden kaynaklanmış olacak.
Sivas maçında rakibi oynatmamak adına da mücadele anlayışı benimsenince hem kendi savunmasından çıkan ilk toplara basan, hem de forvet arkasında en katılımcı orta alanla buluşan bir Beşiktaş formatı ortaya çıkabildi. Sağlam; Serdar Özkan, Delgado, Tello üçlüsüne bundan önce teknik memba olarak aşırı değer verdi. Oysa bu üçlünün, ligin ikinci yarısının büyük bölümünde ancak maçların ikinci 45 ya da son yarım saatlerinde verim alınabilecek düzeye gerilediklerini hiç dikkate almadı. Kadro kısıtlılığı elbette önündeki bir engeldi. Ancak aynı anda hiç olmazsa bu üçlüden biri ya da ikisinin fazlalık olduğunu defalarca görme şansı vardı...

08 Nisan 2008, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI