Arama

Popüler aramalar

‘’Denizli şifreleri‘’

Beşiktaş’ın ligin başından bu yana değişmeyen görüntüsü yavaşlığı. Sürekli topu ayağa isteyerek oynamayı seçiyorlar. Kenarlar çıkmıyor, Holosko’nun dışında, hücumda topsuz koşu atan da yok. O zaman da pozisyon bulmak tesadüflere kalıyor. Tek sorun bu da değil tabii ki. Odak noktasında Nihat’ın gol atma ve Nihat’a gol attırma zorunluluğu varmış gibi oynuyorlar. Nihat’ın işini atacağı bir tek gol çözemez. En iyi ilaç zaman.

Bu futbol yoksulluğunda umut bağlanan Tello’nun da çok keyfi davrandığını gördük dün gece. Ama mazereti de var. Oynadığı oyunda onu yücelten ceza alanına gönderdiği ters kesmelerle serbest atışlar.
Ne var ki Beşiktaş’ın 11’inde onu cevaplayacak santrfor yok. O zaman Denizli’ye de Tello’nun hangi fonksiyonelliğinden yararlanacağını sormak gerek. Ama her şeyi üstlenen birisi var.
Savunma yardımında, oyun kuruculukta, hatta hücuma dönük uzak şutlarda: İşte o isim de Fabian Ernst.
Onu da çekersen Beşiktaş’ın sermayesi sıfırlanır.

Denizli uzun süre seyretti. Oysa bu kısır oyunda Nobre 75 dakika kulübede bekleyecek adam değildi.
En ilginç Denizli kararı ise sahanın her yerinde futbolcuya benzeyen tek isim Ernst’in kenara alınışıydı. Gaziantep aman aman başarılı bir savunma sergilemedi. Beşiktaş’ın kör dövüşünde, bariz hata yapmadılar sadece. Siyah-Beyazlılar’ın üstüne gelme cesaretleri vardı. Ama hücumdaki bilinçleri eksikti. Denizli geçen haftadan sonra bu hafta da istediği oyuna karşılık aksi tercihlendirmeler yaparak iki puan daha götürdü.

29 Ağustos 2009, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ticaretzede Beşiktaş'ın sponsoru‘’

Beşiktaş’ın sırtına Türk Kızılay’ını yazdırması, onur verici bir hamle oldu. Ancak, bu durum kısa bir süre önce “Futbol artık tümüyle bir ticaret oldu, biz de ticaret yapıyoruz” diyen, başkan Demirören’in sözlerini havada bıraktı. Kızılay’ın sırtta taşınmasına, tek bir karşı sözümüz olamaz. Hatta ülkenin ona pay ayıracak güçteki her insanının sırtına, olanağınca bir sorumluluk yüklemesi de gerekir. Neyse, biz dönelim Beşiktaş’ın ticari faaliyetlerini... Geçen yılki transfer Zapotocny’nin bonservisi ve kendi ücreti dahil, yıllık maliyeti 5 milyon Euro... Bursa’ya kiralık gidişinin getirisi ise; yok gibi... Bu sezon yerine alınan Ferrari’nin aynı kapsamda maliyetinin toplamı 7 milyon Euro...

Gelecekteki getirisi de muamma... Milli Takım stoperi Gökhan Zan’ın ülke içindeki değeri enaz; 3 milyon Euro olmalı... Oysa, gidişi bedava... Zan’ın gidişi ile ihtiyaç hasıl olan bedava kaptırılan İbrahim Kaş’ın dönüşüne ayrılan ücret ise 1 milyon 700 bin Euro... Üstüne Nihat... Onun da bonservis ve ilk yıl ücreti toplamı: 7.5 milyon Euro... İleriye dönüklüğü, artık konuşulamaz bile... Zira evlat emekli oldu, ocağına döndü...

Sonuçta Beşiktaş’ın ticaretinde yaklaşık 24 milyon Euro’luk bir harcama var. Giriş, sıfır... Bu harcamaların bazısına, yatırım olarak da bakabilirsiniz... Ama beni ilgilendiren; bilanço. Bu ticaret anlayışına benim iyimser bakmam ise imkansız... Hatta karamsar tarafını da belirteyim; böyle giderse, sosyal fazilet adına, sırtına yeni aldığı Kızılay’ı, yakın gelecekte “Ticaretzede Beşiktaş”ın ana sponsoru olarak görebiliriz...

Rahat- hazırol!...
“Nihat, biyonik bir adam değil” demiş, Beşiktaş Teknik Direktörü Mustafa Denizli... “Arkadaşlarından 1.5 ay sonra başladığı için şu an hazırlıksız olması da çok normal” diye devam etmiş... Tek sorun, Nihat Kahveci ve onun hazır olmayışı değil. Esas problem, ondan 1.5 ay önce mesaiye başlayan, hemen hemen tüm arkadaşlarının, teknik direktörleri ile birlikte, hazır olmayışı... Tek yetersizlik Nihat olsaydı, o da Galatasaraylı Milan Baros gibi, arada kaynar gider ve en azından tabelada 1-1 sayısı olurdu.

Dolce Vita!
Beşiktaş ne yaptıysa olmadı, Delgado ile Bobo’yu gönderip önünü açamadı. Bobo ve Delgado, ısrarla Beşiktaş’ta kalmak için bastırdı ve kaldı. İkisi için de, kariyer filan palavra. Burada yakaladıkları konforu ve kazandıkları paranın yarısını bile başka yerde bulamazlar. İstanbul muhteşem. Küçük bir Güney Amerika kolonisi de burada. Ailecek, çoluk-çocuk güzel bir ortam var. Kısaca Delgado ile Bobo’nun yaşadığı Dolce Vita. Kovsan da gitmezler...

Bilim ve sanat...
Muhteşem bir goldü, Gökhan Gönül’ün Diyarbakır ağlarına gönderdiği ilk gol... Son vuruştaki zerafeti geçtim, öncesindeki bileşke hareketlere takıldım. Bir bütün olarak, harika idi... Hız ve ritmin yanısıra içinde hem geometri vardı hem de şiir...

Kargalar....
Mustafa hoca şükretmeli. Kargalar, Beşiktaş’ın futboluna karşılık gevezelik hakkını kullanıyor. Haddini aşıp, kılavuzluk yapanlar da vardır içimizde tabi ki... Ama yine de düşünmeli, kargaların aslında bu oyuna verecekleri tepki, gülmek olmalıydı... Gülmediklerine göre...

27 Ağustos 2009, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Nobre yoktu. Denizli santrforsuz çıkmıştı.‘’

Nobre yoktu. Denizli santrforsuz çıkmıştı. Onun yerine orta alanı biraz daha kalabalık tutma adına Uğur İnceman formanın sahibiydi. Beşiktaş özellikle de sağ kanadıyla hücuma çıkıyor, Erhan da Nobre varmış gibi ceza alanına servis veriyordu. Nihat’la, Holosko da ceza alanı dışında seyrettiğinden Beşiktaş’ın amaca uygun saydığı ataklar, heba oluyordu. Kısaca ilk 45 dakikada, ‘bu ne perhiz bu ne lahana turşusu’ dedirten cinsten bir kimlikteydi Siyah-Beyazlılar. Ferrari, Ernst ve İbrahim Üzülmez’in sorumlu oyununun dışında da artısı yoktu.

İkinci 45 yine Denizli klasiği ile start aldı. İki yeni oyuncuyla, genç Rıdvan’la hareketi, Nobre ile de bereketi amaçlamıştı Denizli. Kartal’ın düzeni üçlü forvete doğru geçiş yapınca doğal olarak Gençlerbirliği de hareketlendi. Takım savunmalarını bozmadan Kahe ve Tozo’ya istediği geniş alanlar yaratıldı arkada. Daha ciddi pozisyonlar da ev sahibinin lehine gelişti.

Denizli, Nobre’yi oyuna sürmüştü, ancak ilk yarıdaki Erhan’ın ortaları yoktu. Gereksiz ısrar Nihat’ın yine yokları oynaması, Holosko’nun da beklenmeyen etkisizliği dün geceki kısır Beşiktaş’ın sayıya ulaşmasını engelledi. Maçın şanslı oyuncusu Sivok’tu. Gençerler’in sayesinde ucuz kurtuldu. 7 savunma oyuncusuyla maça başlayan ve 90 dakikayı Nihat’tan dolayı adeta 10 kişi sürdüren Beşiktaş’tan daha fazlasını da beklemek iyimserlikti. Gençlerbirliği’ni geçen yıldan farklı bulduk. Teknik direktör Tomas Doll, Alman disiplini ve takım savunmasına yönelik geliştirdikleri Başkent ekibinin çehresini değiştirmiş, Malmö’den transfer ettikleri Harbuzi de kaliteli bir oyuncu.

23 Ağustos 2009, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Demirbaş Bobo!‘’

Antalyaspor’un oynadığı da 4-3-3, Beşiktaş’ınki de. Ama gerçek şu ki; ilk bir saatteki uygulamada Antalyaspor orta alanı önündeki üçlüye daha uygun futbolculardan kurulu ve bu düzeni daha iyi götüren ekip. Balili Bobo’dan iki gömlek daha süratli, Ali Zitouni Nihat’tan iki ölçek daha güçlü. Beşiktaş orta alanında ise oyun kurulucuk da, savunma desteği de iki Alman’a emanet. Onlar da esas özellikleriyle savunma ağırlıklı oyuncular.

Beşiktaş bu düzeniyle, ne hücuma top aktarabiliyor ne de atak çeşitlemelerine soyunabiliyor. İlk yarıdaki tek organize pozisyon, sağ kanatta olgunlaşıp Nobre’nin uçarak vurduğu kafayla biteni. Kartal’ın başka bir eylemi yok. Hemen hemen her maçın ikinci yarısına değişiklik yapmadan başlamayan Denizli, bu kez memnun ki, aynı 11 sahada. Ama Uğur ile Holosko oyuna girene kadar, Siyah-Beyazlılar ilk yarıyı da aratır durumda. Uğur’un oyunu hareketlendirişi nihayet işe yarıyor. 70 dakika sahada görünmeyen Tello da sanki yanına arkadaş buluyor. Maçın son bölümüne sıkıştırsa da, attığı şık frikik golüyle beraber oyunu keyiflendiren oyuncu olup çıkıyor Şilili. 3 oyuncu değiştiği halde Bobo’nun sahada kalmasını ise maç bittiğinde dahi kimse anlamıyor. Eğer gerçekten St. Etienne konuşulan bedeli teklif etmiş ise son derece iyi derlenmiş bir kaseti yemiş olabilir.

Denizli’nin kulübeyi kullanmasının, bu kez zamanlama olarak maçın sonucuna direkt etki ettiğini söylemeliyiz. İlker Meral için söyleceklerimiz ise; neyseki seyircisiz bir maçı yönetmiş olması. Tam 7 tane avantajı keserek belki de bir ilke imza atmıştır.

Antalyaspor, Beşiktaş’ın da kendi kendini sıkıştırdığı oyunda ilk bir saat kafa kafaya mücadele etti. Ama özellikle de Sedat ile Ertuğrul oyundan çıktıktan sonra tempoları düştü ve Beşiktaş’ı en geride karşılamaya çalıştılar, olmadı yenik düştüler.

18 Ağustos 2009, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Denizli, yanlışa körükle gidiyor!..‘’

Beşiktaş’ın, geçen yıldan da sarkan en öndeki problemi; ofansa yönelik bir orta saha oyuncusunun eksikliği... Denizli, doğal olarak bunun sıkıntısını yaşıyor olabilir. Ancak, yan çözümler için geliştirdiği formüller, amaca yönelik değil, daha kötüsü ise, bu yanlış uygulamalarını dayatmaya dönüştürmesi...
Nihat-Nobre-Bobo üçlüsü ile Süper Kupa’nın ikinci yarısında, karşı kaleyi göremeyen Denizli, bu üçlüde hangi perde arkası pırıltıları sezip, ligin ilk puan sınavında bitirici kozlarını oynamıştır...

Formsuz olmasına karşılık, şu anki forvet birikiminin yine de en üretkeni Holosko iken, hangi gerekçe ile bir devrede kendisinden umut kesilir. Denizli için, pozisyona giren ve yaratan mı önemlidir (kaçırsa da) yoksa, sadece “denk düşerse”ye emanet Bobo tarzı oyunculara bel bağlamak mı?..
Nihat’ın sakatlığı ve maliyetinin bu denli polemik yarattığı ortamda, henüz askerden de döneli 20 gün olmuşken, önemli beklenti anlamında sahaya sürülmesi, onun kazanılmasına mı, yoksa daha çok tartışılmasına mı yönelik bir hamledir?..

Son 2 maçta Yusuf, ilk 11’de başlayıp, ilk devrenin sonunda da oyundan alınıyor. Beşiktaş, gole zor giden bir ekip. 90 dakikanın bütünü ise Yusuf için zor. O halde, eldeki fizik gücü kısıtlı, en güçlü yaratıcı oyuncu, niçin rakibin baskı altına gireceği kesin, son bölüme saklanmaz da, önceden heba edilir... Ayrıca bu yaşına kadar ancak taç atmaya zorunlu kaldığında çizgiye giden bir oyuncu, neden kanatta oynamaya zorlanır?..

Sonuç olarak; Beşiktaş’ın transferde öncelikli gereksiniminin giderilmediğini yineliyebiliriz ama Denizli’nin odak noktasındaki noksanlığın arkasına sığınmasını da, görmezden gelemeyiz...
***
Son maç yazımın başlığı: “En yanlış transfer Nihat” olunca, çok fazla tepki geldi. Açmak zorundayım; esas mesaj Denizli ve Nihat’a idi. Zira hazır olmayan bir Nihat, bize göre asla yıpratılmamalı... Oynamasında Denizli ısrar ediyorsa, profesyonel Nihat, “hazır değilim” diye karşı çıkacak. Yok, oynamayı Nihat istiyorsa; bu kez de tecrübe abidesi Denizli, “sabret” diyecek...

11 Ağustos 2009, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’En yanlış transfer Nihat‘’

Savunmasındaki 3 yeni adamı ile defansta tedirgin, forvet arkası düzenleyicisi olmayanıyla defansta bir Beşiktaş var görüntülerde. Giden-gelen oyunda yükün ağırlığı Ernst ve ona adapte olmaya çalışan yeni yardımcı Fink’in üstünde. İşte bu iki Alman, sadece Beşiktaş’ta göze çarpan önemli figürler. Ernst oyunun her metrekaresinde var, Fink de en azından görev bilinci en yüksek olan oyuncu. Tello geçen senenin çok gerisinde, Yusuf’un son kullanma tarihi çoktan bitmiş. Holosko istediklerini alamıyor. Nobre ise kendisine gelmesi gerekenleri, kendi üretmeye çalışıyor...
Beşiktaş kıvranıyor.
Yenilen beraberlik golünü sanki Messi atıyor. Ernst, Yusuf son olarak da Ferrari, İbrahim Akın’ın önünde yadelleri oynuyor. Hadi yabancıları anladık da yerlilerden hiç kimse uzmanlık alanı veliefendi olan İbrahim’i neden hiç işaret etmiyor. Keyfi oldu mu olimpiyatı da veliefendi olarak algılayabilir diye... Nihat ve Bobo, ikinci yarıda Denizli’nin yeni süngüleri olarak sahaya dalıyor. Ama ne yazık ki, İbrahim Akın ve Marsin Kuş’un etkinliğine benzer bir forvet dinamizmi Beşiktaş’ta ikinci yarıda da gözlenemiyor.
Denizli boşuna çırpınmasın. Beşiktaş’ın arabası direksiyonsuz. Bu takımın Tello ve Yusuf’a rağmen bir yönlendiricisi yok. Son hamlede onikiden vurmak kaydı ile bir forvet arkası oyuncu transfer edilmezse, geçen senenin iki kupası da, Beşiktaş’ın bugün tüm özverisiyle sunmaya çalıştığı futbolu da rafa kalkar... Bu böyle biline. Belediyespor ise her zamanki gibi kollektif futbola adadığı özveriyle puan almasını bildi. Oynadıkları pozitif futbol adına alkışı hakettiler.

08 Ağustos 2009, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Holosko'yu harcamayın‘’

Nihat’ın transferi de gerçekleştikten sonra kağıt üzerinde Beşiktaş forveti yeterince zenginlik kazandı. Nihat fiziksel olarak yeterli seviyeye geldiğinde bu birikim Türkiye Ligi’ndeki rakipler için yeterince tehdit oluşturacak kapasitede... Ama bir şartla... Denizli uç oyuncularını tercihlendirirken, duygusallıktan uzak duracak.
Bobo gitti-gidecek, mutsuz diye geçti bütün yaz. Her yerden teklif yağdığı söylendi. Sonunda 2 milyon Euro bile veren çıkmadığı anlaşıldı. Şimdi ise Bobo’nun gönlününü kazanmak için artı bir uğraş veriliyor gibi... Bu duruma Nihat’ın gelişini de eklediğinizde Holosko’nun kendisini 2. planda hissettiğine açık olarak tanık oluyoruz. Sakınca burada. Holosko asla küstürülmemeli. Fizik güç, dripling, geriye yardım anlamında Holosko her zaman bize göre Bobo’nun önünde. Denizli, Fenerbahçe maçının ikinci 45’ine Slovak oyuncu ile başlasaydı Siyah-Beyazlı ekibin hücumlarının nasıl boyut kazanacağı da açığa çıkacaktı.
Mustafa Denizli, çift forveti sahaya süreceği maçlarda Holosko-Nobre ikilisi en azından Nihat hazır hale gelene kadar şu an için en ideal forvet eşleşmesi olacaktır. Bunun belgesi geçen yılda saklı. Forvette Bobo yer aldığında arkasındaki ikili de Tello ve Yusuf olunca Beşiktaş’ın takım savunmasının ciddi etkilendiği açık. O yüzden en azından Holosko’nun gezegenliği ve rakip savunma arasına daha etkili ataklar geliştirebilmesi Slovak oyuncunun açık ara tercih ediliş nedeni olmalı.
Balans ayarı...
Lyon, Porto ve üstüne Fenerbahçe maçları gibi zorluk katsayısı yüksek üst üste 3 maç performansına baktığımızda İsmail Köybaşı’nı kutlamamız gerekecek. Yalnız bu birden bire yükleniş bu tip genç oyuncular için biraz riskli. İsmail’in yaşı büyük takımda oynama deneyimsizliğini yavaş yavaş üstünden atması gerek. Bu konuda da Denizli’nin balans ayarına ihtiyaç var.
Aynı şekilde taraftar ve camianın büyük beklentiler içinde olduğu Nihat da seviye olarak en azından yüzde 50-60’lık kapasiteye ulaşmadan sahaya sürülmemesinde fayda var.

04 Ağustos 2009, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’En iyi transfer Fink‘’

Geçen yıldan farklı olarak Beşiktaş daha sert ve yardımlaşmada daha güçlü. Bakmayın Sivok’un gollerdeki hatasına... Savunmasında üç yeni oyuncu barındırması gereği, bu durum normal. Fink bir ay sonra transferinin ne denli iyi bir seçim olduğunu daha iyi kanıtlayacak. Ferrari performans açısından henüz yeterli gözükmese de, pozisyon almada bir bilen-i oynadığı açık. Nokta santrfor derler ya, bu da nokta stoper gibi.
Maçın çözülme aşamasında Denizli, Holosko ve Nihat’ı sona bırakmayı düşünmüştü. Öngörü olarak bunda haklıydı ancak Bobo ile başlamak ve sonuna kadar devam etmek Beşiktaş forvetindeki etkisizliğin yegane sebebiydi. Fuzuli işgal etmekten başka işe yaramadı. Beşiktaş’ın geçen sezona göre performans olarak geriye giden oyuncuları da vardı. Tello bu anlamda başı çekiyordu. Yusuf bildiğimiz Yusuf’tu... Onun da ilk onbirde değil, sonradan düşünülmesi gerekiyordu.
Fenerbahçe’ye gelince, sonradan söylemedi demesinler diye baştan konuşayım... Çok şaşalı tanıtılan iki Brezilyalı transferin Sarı-Lacivertliler’e farklı katkı sağlayacağını düşünenler, fazla umutlu olmasın. Uğur Boral ile Selçuk yakında o formayı onlardan alır. Ayrıca Bilica ile de bu sezon Fenerbahçe savunmasının farklı maceralar yaşayacağı da bir kenara not edilsin. Özetle; skor aldatmasın. İki takımı da kendisiyle kıyasladığımızda, Fenerbahçe geçen sezona göre bir adım geride, Beşiktaş ise bir adım önde.
Yunus Yıldırım, Fenerbahçe’ye çaldığı penaltı kararında son derece haklıydı. Ama maçın başında Yusuf’un ayakları havadayken yandan yediği darbeyi aynı hassasiyetle gözleyemedi.

03 Ağustos 2009, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI