Arama

Popüler aramalar

‘’Lige devam galibiyeti‘’

Forvetinizde topu saklayacak bir oyuncunuz yoksa olmuyor. Üstelik bu yüzden Nihat’ın da vazıfsız kaldığını görmüyor Denizli. Beşiktaş ilk yarıda Eskişehirspor savunmasını nispeten zorlayacak ataklarını soldan İbrahim Üzülmez’in katkılarıyla geliştirebildi. Tabata-Nihat-Bobo üçgeni eşliğindeki ceza alanı sızmaları sonuç alacak beceriden yoksundu. Kolay top kayıpları forvet kadar orta alanın da üstündeki beceriksizlikti yine. Bu ucuz kayıplar, hareketli Eskişehir orta alanının yüzünü atağa çok çabuk çevirdi. İki kanadını da dengeli kullanmaya çalıştı ev sahibi. Bobo’nun yetersiz kaldığı görev biçiminde Mehmet Yılmaz çok daha zorlayıcıydı. Youla’nın olmayışı da Kartal’ın avantajıydı sanki. Erhan, Tabata değişimi sonucu, Ekrem’in sol kanadın önüne geçişi, Burak’la bitirici olmaya çalışan Eskişehirspor sağ kanat gücüne set çekti. Bu, Denizli’nin doğrusu olarak sahaya konarken, Bobo’nun o kadar uzun süre oyunda kalması ise tecrübeli teknik adamın eksi hanesine yazılacak bir karardı.

Eskişehir son bölümde aldığı riskin kurbanı oldu, savunması tek hata yaptı, yenildiler, sonra da tamamen koptular. Nihat ile Nobre’nin kaçırdığı inanılmaz pozisyonlar bu sayede gelişti ama onların bu denli beceriden uzak oluşu da soru işaretleri bıraktı. Uğur ve Fink, Ernst’in yokluğunu aratmadılar. Savunmanın göbeği de yerleşim eksiğini, özellikle de Toraman’ın üst düzey mücadele kabiliyetiyle bertaraf etti. Her şeye rağmen Beşiktaş’ın aldığı bu 3 puan, yarışa devam açısından çok önemli oldu.

25 Ekim 2009, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Mükemmel savunma‘’

Rüştü ve Ferrari’ye ait özel defansif hamlelerin bu alınan önemli beraberlikte payı büyüktü. Sivok, İbrahim Kaş ve İbrahim Üzülmez’i dışladığımız sanılmasın. Hatta Ernst’le, Fink’in savunmaya olan katkısını da gözardı ettiğimiz düşünülmesin. Ancak özellikle de Ferrari sahanın yıldızıydı. Bu savunma başarısı, toplamdaki takım zaafiyetini de telafi eden unsurdu. Beşiktaş’a haksızlık etmeyelim.

Wolfsburg’un temposu, Siyah-Beyazlılar’ın ilk kez karşılaştığı bir rakip dinamizmiydi. Bu tür bir baskı karşısında da en çok orta alanın pas yapma defosu ortaya çıktı. Özellikle ilk 1 saatlik dilimde Ekrem ve Tello’nun pasif kalışı, Beşiktaş’ın yüzünü kaleye döndüğü bölümde yapamadıklarının sebebiydi. Beklenmeyecek şekilde forvetteki direnç gücü nispeten Bobo ile hayata geçti. Rozetti’nin bir basketbol hakemini kıskandıracak ölçüdeki ince yönetiminden Beşiktaş kârlı çıktı. Grafite atıldıktan sonra Beşiktaş maçı da kazanabilirdi ama bunu beceremediğine ait bir eleştiri haksızlık olur.

Beşiktaş bu sezonun en iyi maçını oynadı. Mustafa Denizli’ye sadece oyuncu değişikliklerinde biraz geç kaldığı için eleştiri getirebiliriz. Onun dışında risk taşıyan tek oyuncu seçimini İbrahim Kaş olarak gösterebiliriz. Buna karşılık Wolfsburg’u iyi etüt ettiğini de ona teknik adam artısı olarak eklemeliyiz. Sonuçta Beşiktaş çok önemli 1 puan aldı ve bunu savunma becerisiyle gerçekleştirdi. Kendi evinde oynayacağı Wolfsburg ve CSKA maçlarından beklenen 6 puan alındığında gruptan çıkma şansı doğacak ki bunun da temelini dün geceki beraberlik oluşturacak.

22 Ekim 2009, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Böyle olmamalıydı...‘’

Ernst’ın kırmızı kartla oyun dışı kalışı bir sabır taşı çatlamasıdır. Mustafa Denizli’nin haftalardır ısrar ettiği oyun formatının temelinde adalet yok. Oysa futbol, doğasında yükün eşit omuzlanma prensibini taşır. Beşiktaş’ta eşit paylaşılan ne var, seyrek de olsa sadece abartı gol sevinci!

Rüştü’nün hemen hemen her degajında minimum 5 kişi ile rakip ceza alanına yakın bölgede bir bloklaşma, defanstan dönen topta ise savunma ile orada kalan kümenin arasında saha arazisinın yarısına yakın bir boşluk... Önde kalanın geri dönme kabiliyeti yok. Ernst de biyonik adam ya, rakip 5 kişiyle çıksa da hepsinin hakkından gelir. Gelemez. İşte böylesine iflas eder.

‘İbrahim Toraman da ona yardımcı seçilmişti’ diye karşılık verenler çıkabilir. Tam öyle değil. Denizli Toraman’a bölüm bölüm adam markajı verdi, kimi zaman da stoperlerin arasına gönderdi. İşte bu kopuklukta ‘Issız Adam’ı oynayan her zaman Ernst... Bu takımın ne İbrahim Üzülmez’i kesecek, ne de Yusuf’u banko oynatacak lüksü var. Yusuf’la hiçbir iddialı sistem yürümez. Denk düşerse bazen başlar gibi olur, o da yarıda kalır. Eğrisi doğrusuna denk geldi belki de, Kasımpaşa maçının son bölümünde İbrahim Üzülmez, İsmail Köybaşı sol kanatta önlü-arkalı oynadı. Aslında Galatasaray ve CSKA maçlarında düşünülmesi gereken kanat işbirliği de bu olmalıydı. Denizli üçüncü bir forvet gibi Yusuf’u oynatma ısrarından vazgeçmeli.
Benzer bir ofansif sistemi Galatasaray kadrosu başaramıyor. Serdar Özkan ve Yusuf gibi ikinci sınıf fizik kalitede oyuncularla Beşiktaş mı başaracak? Nispeten dirençli bir orta alan, kendini bulan Nihat’la daha amaca uygun bir ofansif kimliğe bürünebilir. Ernst de köle muamelesi görmekten bu şekilde kurtulabilir.

*****

Abartılı gol sevinçleri

15 gün önce de aynısı oldu... Rodrigo Tabata’nın golünden sonra kendilerini kaybedercesine sevindi Beşiktaşlı futbolcular... Son maçtaki gol sevinci Beşiktaş adına tam bir skandala dönüşüyordu ki, Rüştü Reçber ya da Fabian Ernst kılpayı durumu kurtardı. Yok üzerlerinde büyük baskı varmış, yok seyirci stresi gerginlik yaratıyormuş... Bunlar mazeret değil... 5 ay öncesinin iki kupa kaldırmış takımının basit bir gol sevincini görmemişler gibi abartması yakışmıyor.

*****

Bir özel hamle

Beşiktaş, CSKA deplasmanına gittiğinde kafası fena halde ligdeki durumuna takılıydı. Wolfsburg karşısına zihinsel olarak daha sakin çıkacak. Denizli’den bir hamle bekleniyor. Türk futbolcusunun mental bağnazlığını kıran tecrübe abidesinden özel bir hamle gelmesi gerekir artık. Wolfsburg’un standardı, Manchester karşısındaki kimliği de değil, Monchengladbach karşısındaki performans da... Makul bir 11 ve makul bir oyun planı, zor görünen bu deplasmanda Beşiktaş’a en azından bir beraberlik çıkartabilir.

*****

Karaman’ın mazereti

Hikmet Karaman, Kayseri bozgununa yanıt bulmaya çalışırken, sahanın azizliğinden girdi, Makakula’nın kırmızısından çıktı. Bunlar da dahil edilebilir işin içine... Ancak biz gerçek sebebi söyleyelim: 3-0’lık
bozgunun mimarı, bir hafta önceki 3-0’lık zaferdi aslında.

*****

İstikrar

Veda toplantısında istikrar kelimesini çok sık telaffuz etti Fatih Terim... Ama 4 senede 57 maçta 55 değişik 11’in nasıl bir istakrarı yansıttığına ait sağlam bir gerekçe de beklerdik doğrusu kendisinden...

20 Ekim 2009, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sevimsiz kazanç‘’

Çok rahat kazanılabilecek bir maç bile bazen işte dün geceki gibi kaybetmeye ramak kalan bir noktaya gelebilir. Beşiktaş adına artıların fazla olacağı noktalara değinecektik, ama son bölümdeki eksiler, kazanılan 3 puanı gölgede bıraktı. Başta Ferrari’nin sorumsuzluğu. Beşiktaş hiç sıkıntıya düşmemesi gereken bir maçı zar zor kazanıyor, Ne var ki,zorlu Eskişehir deplasmanı öncesi üç önemli oyuncusunu kaybediyor. Çokça sorumsuzluk, bir o kadar da denetimsizlik. Bu profesyonellerin böylesine ucuz davranmaya hakkı yok. Dönelim maçın bütününe.

Nihat’ın fiziksel toparlanışı ile İbrahim Toraman’ın takıma katılışı, Beşiktaş’ı son bıraktığımızdan nispeten olumlu yönde farklı gösteren nedenlerdi. Ekrem ile İsmail Köybaşı’nın savunmada desteksiz kalacağını hesap etmişti Yılmaz Vural. Hücum düzeni de buna endeksliydi. İki hareketli bekini Beşiktaş savunmasının üstüne gönderdi. Siyah-Beyazlı defans zorlandı, ancak hücumları da bu sayede hız kazandı. Yusuf’un kanatta ulaşabileceği etkinlik kısıtlıydı. Bobo’nun rakip savunmayla mücadelesi de yetersizdi, golün dışında hiçbir şey yapmadı. 60’ta Yusuf ile Tabata’nın kenara alınışı Denizli’nin oyunu doğru okuyuşuydu. Ancak sorun da burada. Bir-iki oyuncu dışında Beşiktaş kulübeyi kullanamıyor. Serdar’la Uğur çıkanlardan daha verimsizdi. Aslında Beşiktaş ikinci 45’in başında geriye yaslanmıştı. Kasımpaşa’nın yüklenişi bu sayede daha da arttı. Bu durum Rüştü’ye yaradı. Güven dolu hamleler çıktı eldivenlerinden. Belki kaybettiği moralini geri kazanmıştır. Sonuçta hiç de sevindirici olmayan bir 3 puanla üst üste ikinci galibiyetini aldı Beşiktaş.

18 Ekim 2009, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bir kurultay gerekiyor‘’

Soru şu olmalı, ‘böylesi bir iç çatışmadan kim karlı çıkabilir?’ Şeref tribününü de içine alan kavganın mevcut yönetimi bezdirmiş olduğunu farz edelim ve Yıldırım Demirören’in kongrede aday olmayacağını varsayalım. Sorun çözülecek mi? Beşiktaş yakın tarihini ne çabuk unuttu... Önce Süleyman Seba benzer protestolarla gitmişti... Sonra gelen Serdar Bilgili yönetimi aynı yöntemle bezdirildi. Demirören de, o bezdirmeden sonra işbaşı yapan ekibin başı. Ve aynı senaryo devrede...

Şimdilerde olduğu gibi hepsine ‘yeter’ dendi. Ne var ki, sonrasında gelenler de yönetici olarak yer aldılar, ama iktidar olamadılar. İktidar olmanın koşulu, belki de camiayı bütünleştirmekti. Yolu da kulübü kurumsallaştırmaktan geçiyordu. Kimse buna yönelmediği için başkanlar hep sorgulandı. Çünkü yönetimlerin her el değiştirmesi öncesinde sürekli bir karşı taraf gücü vardı. O gücü temsil edenler sırasıyla 2000 yılından sonra hızla çoğalarak tribünlere taraftar olarak da yerleşti. Kongre üyesiyle taraftar kimliği aynı elbisenin içine girdiği için, Beşiktaş tribünlerindeki kargaşa sürekli artarak bugünkü ürkütücü boyutlara taşındı.

Siyah-Beyazlılar yine bir kongre öncesinde büyük çalkantı yaşıyor. Demirören, genel kurulun onayını tekrar alsa ya da adaylıktan vazgeçse de değişen bir şey olmayacak. Kovalamacayla yönetim değişimleri son bulmalı. 2000’den sonra Beşiktaş’ta kayıkçı kavgası yapanların dışındaki Beşiktaşlılar’ın da olaya müdahil olması gerekir. Özetle Siyah-Beyazlı camiaya bir kurultay gerekiyor. Geniş kapsamlı bir samimiyet platformunda buluşmak, bir asrı geride bırakmış bir kulübün daha fazla parçalanmasını istemeyenlerin görevi olmalı.

Denizli portresi
Tabata’nın golü sonrası Mustafa Denizli’nin reflekssiz görüntüsü çok konuşuldu. Çoğu kesime olsa da, bu durum bize şaşırtıcı gelmedi. Bir şampiyonluk golü atmışçasına yaşanan sevinç vardı. Futbolcu psikolojisi yaşadıklarını bu şekilde dışa vurabilirdi. Ama tanıdığımız Mustafa Denizli, bu sevince en küçük bir karşılık dahi verseydi, kendisini küçük düşürürdü. Neydi ki o golün anlamı... Sadece karanlıkta bir mum ışığı... Katran karası geceyi o küçücük ışığın aydınlatmasını en son Denizli bekleyebilirdi.

Rüştü’nün cesareti
Kaybedilen Galatasaray ve CSKA Moskova maçlarının günah keçisi ilan edilen Rüştü Reçber’e teknik anlamda karşı geleceğimiz bir yorum yok. Ancak o iki talihsiz maçı arkasında bıraktıktan sonra başına gelebilecek her türlü musibeti göze alıp İnönü’de sahaya çıkmakta diretmesi, kendisine ayrı bir paragraf açmamızı gerektiriyor. Zamanla adaleler gevşeyebilir, refleksler yavaşlayabilir. Ancak kalıcı olan cesarettir. Çoğu zaman beden yerine karakter de bir ‘vücudu’ temsil edebilir.

Olağan olağan dışı
Yıldırım Demirören, “Beşiktaş’ta olağanüstü kongreler dönemi kapanmalı” demiş. Başkan, “Zaten şu anda her şey olağandışı, bırakın da bari kongremiz olağan olsun” demek istedi herhalde.

Messi’den Hasan Şaş’a
Bir hafta öncesinin Messi ile bir tutulan Arda’sı, son Ankaragücü maçının ardından bu kez de Hasan Şaş’a benzetilmiş. Yöneticilerin de futbolculardan standart konusunda pek bir eksiği yok!

06 Ekim 2009, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tatsız gece‘’

En kötüsü olmuş, Beşiktaş tribünleri bölünmüş. İç kavganın şeref tribününe kadar uzanmış olması ise hepsinden vahim. Sahaya gelince, futbolcu grubunun bu ortamda elbette bir stresi olacak. Bunun izlerini, daha 1. dakikada bir metreden Nobre’nin kaçırdığı golde görüyoruz. Ama aynı anda, bir o kadar güçsüzlük de hakim. Beşiktaşlı oyuncuların var olma savaşında, belini en çok bu güçsüzlük büküyor. İbrahim Üzülmez gibi bir oyuncu, 30. dakika dolmadan atağa kalktıktan sonra yerine ancak 1,5 dakikada dönebildi. Üzülmez bile böyle bir inişin içinde ise varın gerisini siz düşünün.

İlk yarı Mustafa Denizli, Yusuf ve Serdar Özkan’ın güçsüz ayaklarından medet ummuştu. İkinci yarı, bu oyunculardan vazgeçip forvetini üçledi bu kez. Siyah-Beyazlılar’ın düzen değiştirmesi, semeresini çok çabuk gösterdi gibi oldu. Tabata ligde haftalardır beklenen golün sahibiydi. Bobo ve Nihat girdikten sonra, Beşiktaş’ın hücum gücünde hissedilir bir değişiklik olmadı. Sadece bireysellik, yerini nispeten biraz daha takım oyununa bıraktı. Bobo’nun vurdumduymazlığı ise hala sürüyordu.

Dün geceki olumsuz şartlarda Beşiktaş’ın en büyük şansı Denizli gibi, eksiği gediği fazla olan bir rakibi ağırlamasıydı. Denizlispor makulünü oynadı, hücumda ve savunmada. Bir iki pozisyon bulsalar da, Beşiktaş’ı zorlayamadılar. Kısaca dün gece tatsızdı. Futbol olarak zaten Beşiktaş, bunu seyredenlerine alıştırmıştı. Ama tribünlerdeki hareket, içine dahil olanlarla beraber keyifleri kaçırdı.

04 Ekim 2009, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Enkazlar kariyeri zedelemez‘’

Mustafa Denizli farkında değil, Rüştü’nün gözleri kendisininkinden bile daha fazla kusurlu. Beşiktaş ilk golü orta şut karışımı bir vuruştan yedi.

İkincisinde ise yaşlı bir dedenin hükmedemediği reflekslerin payı vardı.

‘İsmi olan maçları, isim oyuncular oynar’ düşüncesi Coşkun Özarı’nın milli takım patronluğu dönemindeki tez idi.

Denizli bu noktada sadece tarihe saygıyı yad eden bir teknik direktör olarak kutsanabilir.

Dün gece çıkardığı 11 de bir kompleksin ürünüdür, “Maçın sonucu her ne olursa olsun önemli değil, yeter ki bana korkak demesinler.”

Nobre-Holosko-Nihat üçlüsünden oluşan, bu maç için iddialı bir forvete gerekli servisin Ernst ile Ekrem’den üretileceğine inanmak herhalde bizden 50 sene sonra bu işi yapanların öngörüsü olabilir.

O da futbol, bu hızıyla gider ve iyiden iyiye maceraperestlerin hakimiyetine geçmezse!..

10 yıldan fazla Beşiktaş’ı aldığı her nefeste takip eden Orhan Yıldırım’ın gazetemize yolladığı muhtemel 11 ile sahaya çıkan Beşiktaş’ta 1 değil tam 6 oyuncu farklıydı.

Denizli felsefesinin sırrı da burada saklı zaten. Tümümüzü şaşırtmayı iyi biliyor!

Ancak bu arada sahaya her maç çıkardığı, her farklı takımın, ortak bir akla sahip olacağına, kendisi de safça inanıyor. Dediği gibi kariyeri iki maçla sarsılmaz.

Ama arkasında bıraktığı enkazı temizlemek, her takımın en az 2 yılını alır.

Ne yapalım ülke olarak kabullenişimiz farklı...

Enkazlar asla hatırlanmaz.

Kariyerler ise bakidir.

01 Ekim 2009, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Mustafa Denizli'nin ikinci şansı‘’

CSKA Moskova maçı Mustafa Hoca’nın ayağına gelen ikinci fırsat. İnişteki takımına dip yaptırıp sıçratma fırsatını Galatasaray karşısında kaçırmıştı. Şimdi ikinci bir ‘U’ dönüşü için CSKA maçı ideal bir sınav... Beşiktaş’ı benzer bir düşüş trendi yaşayan Wolfsburg da Moskova temsilcisini yenerek kötü gidişini sonlandırıp Bundesliga’da tırmanmaya başladı. Bu söylediklerimden CSKA’yı grubun keki olarak gördüğüm anlaşılmasın... Onlar da Kartal’a benzer konumda bir süreç yaşıyorlar. Tek farklılıkları, teknik direktörlerini yeni değiştirmiş olmaları... Ramos, uluslararası alanda kendini ispatlamış birisi. O yüzden Avrupa arenasını Rusya Ligi’nden daha önde tutacaktır. Dolayısıyla Zenit maçı Beşiktaş cephesinden ciddi bir ölçü olarak alınmamalı.

Defolarının fazlalığı söz konusu olduğunda teknik direktörler genelde liglerini yamamayı öne alırlar. Ramos bunu yapacaktır. Mesela Denizli’nin temkin sınırlarını çizmesinde...

Kalabalık ve mücadeleye dirençli bir orta alan gerekiyor. Sağ kanat etkinliği CSKA’nın en güçlü hücum yöne... Krasiç’i savunacak en ideal oyuncu da İbrahim Üzülmez. Yalnız öndeki partneri de savunma desteğine çok iyi eşlik etmeli. Siyah-Beyazlılar’ın problemi golde değil, gol yollarında... İlk bir saat Beşiktaş maça ortaksa, oyunun ondan sonraki bölümünde bu yollar da elverişli hale gelebilir. O bölümü de Filip Holosko saklanırsa, istenilen sonuç alınabilir.

Son haftaların formsuz, daha doğrusu hazırlıksız oyuncusu İbrahim Kaş’ta ısrar etmemeli Denizli... Nihat Kahveci ve Yusuf Şimşek de, saha şartları nasıl olursa olsun ikinci bölümde kullanılması gereken oyuncular olarak seçilmeli...

İlk gece önemli

Sorumlu bir sporcu maç bitimindeki geceyi evinde geçirir ve ne kadar çabuk uyursa, o kadar iyidir... Bizde ise tam tersi... Maç bitiyor, çoğu futbolcu arkadaşlar kendini izinli sayıp, gecelere akıyor. Yorucu bir 90 dakikadan sonra 3-4 saat ayakta durmak dahi futbolcu kesiminin sermayeden yemesi demek. ‘Milyon milyon’ dolar alan oyunculara sorumlulukları hatırlatılmalı. Güzellikle olmuyorsa, maç sonrası kampı zorunlu tutmalı. Bu, maç öncesi kamptan çok daha faydalıdır. Bu sayede nedeni anlaşılamayan sakatlıklar ortadan kalkar ve sağlık ekipleri de zan altında kalmaktan kurtulur.

Yeni transferler
Galatasaray ve Fenerbahçe’nin transferleri ‘yıldız’ olarak sansasyon yaratırken, Beşiktaş’ın yaptıkları ödenen bonservis paraları nedeniyle gürültü çıkardı. Yeni transferlerin takıma yerleşimi ve verimi açısından şu ana kadar gelinen noktaya bakıldığında, Beşiktaş’a haksızlık ediliyor gibi. Kaldı ki, Beşiktaş’taki sorunlardan bir tanesi Denizli’nin çok erkenci davranmasıydı. Diğer teknik direktörler bu konuda ısrarcı olmadıkları halde, biraz Keita’yı kenara alırsak, Elano, Gökhan Zan, Mehmet Topuz, Özer Hurmacı, Cristian, Dos Santos’un, bilindikleri ya da tanıtıldıkları ölçüde beklentileri henüz gerçekleştirdiklerinden bahsedemeyiz. Kısaca henüz bir Ernst bulunamamıştır.

Arda’nın yükselişi
Arda’nın sezona muhteşem bir giriş yapması onu çok genç yaşta efsane oyuncular arasına soktu. Ama popülaritesinin fişek hızıyla yükselmesinden giydiği forma ve oynadığı futbol kadar Aziz Yıldırım’ın Arda hayranlığını gizleyememesi de göz ardı edilmemeli.

En golcü ekip
Ne Fenerbahçe’nin 7’de 7 yapması, ne de Galatasaray’ın leblebi gibi gol atması kimseyi yanıtmasın. Tanju Çolak’tan sonra Hakan Şükür’ün transferiyle ülkenin hücum zenginliği en yüksek ekibi Fanatik Gazetesi oldu.

29 Eylül 2009, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI