‘’Kör kuyularda merdivensiz kalmak‘’
Trabzon, gol için hep aynı şeyi denedi; oyunu süratle kanatlara yayıp, Ersen’i Song (Emre)-Tomas kıskacından kurtarmak. Bu basit tuzağa 4 kez düşürdüler. İkisi golle sonuçlandı, diğerleri kılpayı kaçtı. Kanat savunucuları Sabri ile Ferhat (Orhan), orta sahadan destek alamadıkları için, Gökdeniz, Marcelinho, bazen de Musa Büyük’ün eğlenceliği oldular. 2. ve 3. goller kopyaydı. İkisinde de Tomas’ı çizgiye hareketlenerek kademeye girmeye mecbur bıraktılar. Böylece Ersen ilkinde Song, ikincisinde Emre ile yalnız kaldı. İki pozisyonda karede Sabri de yer alıyordu, ama yardıma geç kalmış bir seyirci olarak! Hata insanlar içindir, futbol da hatalar oyunudur, kabul. Ancak aynı hatayı pek çok kez yapıyorsan 90 dakika içinde, oturup düşünmek gerekir.Gerçek sorun apaçık ortadaBir takım düşünün, topla oynama yüzdesinde 58’e 42, orta sayısında 38’e 23 üstün, buna karşın pozisyona girmede 5-3, gol sayısında 3-1 geride olsun. Sorun çok net. Galatasaray diğer takımlarımız gibi sıradan bir rakip karşısında da bu kadar pozisyon veriyor. Ülke futbolunun karakteristiği bu; yan toplarda ve savunmanın arkasına atılan uzun paslarda çaresiz. Bunlar da ‘ha’ deyince düzelmez. Çünkü sorun beyinlerde. Savunma yapmayı önemsemiyor kimse, ağrına gidiyor çünkü. Bunlar, alt yapıdan başlayacak uzun vadeli eğitim çalışmalarıyla düzelir belki. Takım olarak birlikte hareket etmek çok zor, o nedenle kimse artık total futboldan dem vurmasın Allah aşkına!10’dan başka da çözümü yokAma kısa vadede hiç olmazsa güçlü yanını kullanmayı düşünmeli bir takım. Eksikler yavaş yavaş giderilebilir, ama güçlü yanın zaten hizmete hazır demektir. Galatasaray için bu forvet demek. Sen forvetini verimli şekilde desteklemezsen, çoğunluğunu yarı sahadan şişirdiğin 38 orta, sadece istatistiklerde üstünlük sağlar sana, skor tabelası ise farklı yazar. Bu nedenle 10 numara eksikliğini sürekli dile getiriyorum. Topla barışık yumuşak bir bilek, seçenekli ve hızlı düşenen bir beyin. Hakan’ın kafasına, Ümit Karan’ın volesine, Necati Ateş’in ve Hasan Kabze’nin önüne toplar atabilecek biri. Kötü maçlarda bir duran topta günü kurtarabilecek, gerektiğinde devreye girip ayağında top tutarak oyunu soğutabilecek biri.
‘’Galatasaray'ın en kolay maçı‘’
Kağıt üzerinde Galatasaray avantajlı görünüyor. Rakibine göre daha bir takım görüntüsündeler öncelikle... 10 sezondur Avni Aker’de yenilmiyorlar, bu da önemli bir psikolojik üstünlük. Trabzon’un ‘her şeyi’ konumundaki toparlayıcı Hüseyin cezalı. Cim Bom’a ters gelebilecek Yattara sakat. Galatasaray, evham yapıp ekstra önlem düşünmeden kendi oyununu sahaya yansıtmaya çalışırsa, sorun yaşamaz. Aksi durumda en kötü olasılıkla sevimsiz bir beraberlik olur. Ziya Doğan’dan bu maçı kazanmak için tek bir sürpriz hamle beklenebilir; Musampa... O da Rus Ruleti anlamına gelir ki, ben böyle bir riski alabileceğine inanmıyorum. Çünkü sonuç takımı ve kendi adına felaket olabilir.İlk müdahaleci SongCim Bom’un sorunlu bölgesi kanatları, eğrisi doğrusuna gelerek son haftalarda takıma dinamizm kazandırdı. Bunda Ferhat, Arda ve Sabri’nin gençliklerinin büyük rolü var. Song-Tomas ikilisi, göbekte herşeye karşın güven veriyor. Ama ilk müdahaleleri, ağırlıklı olarak savruk Tomas yerine mutlaka dengeli Song yapmalı, dikkat!Gözler, daha çok orta sahada görev alacak isimlerin performansında olacak. Bordo-Mavililer’in baskılı değil, baskın bir futbol anlayışı uygulayacağı kesin. İleride tek uzun forvet Ersen, arkalarında boş alanları iyi değerlerdirebilme özelliklerine sahip Gökdeniz, Szymkowiak ve Marcelinho... Son günlerde ‘sıfat anlamında’ futbolumuzun en önemli sorunu durumuna getirilmeye çalışılan ön libero/savunmacı orta saha/çapa görevi ise Ayhan ve Inamato’ya yakın... Onların da, top rakipteyken kesinlikle Gökdeniz, Marcelinho ve Szymkowiak ile senkronize olması gerekir. Bir anlık gaflet, telafisi imkansız sonuçlar doğurabilir. Hele bu isimlere boş alan bırakmak intihar demektir.Jefferson büyük şansCim Bom’un etkili kanat ortalarının yanı sıra, Jefferson faktörünü göz önünde bulundurarak herfırsatta kaleyi yoklaması kaçınılmazdır. Sabri, Arda, Inamato ve Ümit Karan’ın çıkartacağı sürpriz şutların isabet oranı, skorda belirleyici olacaktır.Öte yandan ‘mükemmeliyetçi vasat’ların beğenmediği Galatasaray-Beşiktaş derbisinin bazı bölümlerinden ben keyif aldım. Bu durum belki de yaşama bakış açısıyla ilgilidir, bilemiyorum. ‘Pollyannacılık’tan söz etmiyorum, ara sıra ruh aynasına bakmakla ve yansımaları doğru okumakla ilgili bir şey galiba bu durum! Bazen cımbız şart oluyor ama, yaşam ve onun parçası futbol böyle bir şey işte!
‘’12 Eylül'ün hesabı sorulmalı!‘’
“Bundan sonra Özhan Başkan ‘Allah bir’ dese de inanmayacağım” diyen Galatasaray taraftarının,Olimpiyat Stadı’na gidişte yaşanan trafik rezaleti karşısındaki ‘haklı’ feryadıydı aslında yazı konum. Canaydın’dan bir kulüp başkanı olarak TEM trafiğini yönetmesi, her türlü düzeni sağlamasını beklemek ve olumsuz her şeyi ona bağlamak taraftar gözüyle doğru, peki ya vatandaş olarak düşünürsek! Gerçek sorumlular bu şehrin atanmışları; valisi, emniyet müdürü veya seçilmişi yani Büyükşehir Belediye Başkanı değil mi? TIR devrildi, kaldır Canaydın! Bir el at da, şu Olimpiyat Stadı’nı Mecidiyeköy’e taşıyıver Canaydın! Seyrantepe çok uzak, şu yeni stadı bizim evin bahçesine yap, mümkünse de pencereden maçları seyredeyim Canaydın! Rüzgarı dindir Canaydın! Yoksa sen ‘kaka’ bir başkansın Canaydın! Başkana kızacaksanız zaten geçerli nedenleriniz çok beyler, komik bahaneler üretmeyin yeter! * * *Bunları yazarken Canaydın’ı sütten çıkmış ak kaşık gibi göstermek gibi bir niyetim yok. O, Galatasaray Başkanı olarak ‘2006 12 Eylül’ünün bedelini bir şekilde ödeyecek, ödemeli de! Ama hayat futboldan, Galatasaray’dan, galibiyetten ibaret değil... 12 Eylül 1980 de, insanlara kitap yaktırmakla sınırlı kalacak kadar masum değildi. Yaşadığınız bu 12 Eylül, umarım hayatınızın en kötü 12 Eylül’ü olur ve çocuklarınıza/torunlarınıza anlatacaklarınız ‘Berbat bir 12 Eylül’dü. Saatlerce trafikte bekledik’ sözleriyle sınırlı olur. Demek istediğim şu ki; hesap sorun, sorun da doğru adreslerden. Yine asıl sorumlular hiç bir şey olmamış gibi aradan sızmasın, kabak en masumlardan birinin başına patlamasın. Adil olun, mantıklı olun, sağduyulu olun!
‘’Ölü toprağı kalkıyor mu ne?‘’
Yönetim, teknik adamının dileğini yerine getirirken, bir başına verdiği kararla aldığı isimleri de meşrulaştırmış oldu... Son güne sığdırılan iki transferin düşük maliyeti nedeniyle Şampiyonlar Ligi’ne yükselerek hak edilen 4 milyon doları aşan girdinin yarısı tasarruf edildi. Yani, nabza göre şerbet verildi... Umarım sonu hayırlı olur.***Arda’nın, ‘lisans eğitimini’ Ersun Yanal okulunda başarıyla tamamlamasının ardından uyanan yönetim, doğru bir tercihle Ajax benzeri bir modele geçiş yapıyor ufaktan da olsa... Bu amaç doğrultusunda, pek fazla forma şansı bulamayacağı düşünülen, ancak gelecek yıllarda takımın nüvesini oluşturmaya aday Uğur Uçar, Mülayim Erdem, Cafercan Aksu, Erkan Ferin, Zafer Şakar, Uğur Erdoğan, Uğur Demirok ve Cihancan gibi genç yetenekler pişmeleri için kiralama yoluna gidildi, doğru olarak... Ancak Süper Lig ve Lig A’da hedefleri olan bazı takımlarla uzun yıllara dayalı anlaşmalar yapılarak, bu yöntemin kalıcılığı kesinlikle sağlanmalı. Anlaşmalı takımların, öncelikle Galatasaray’ın sistemi ile oynamasına dikkat edilmeli. Aksi takdirde bu girişimin başarıya ulaşması tesadüflere kalır. Her yollanan futbolcuyu bir Ersun Yanal karşılamayacaktır, bu unutulmamalı.*** Seyrantepe, Başbakan’ın olaya bizzat el koymasıyla projeden uygulama aşamasına geçiyor nihayet. Belki de en sevindirici gelişme bu. Beşiktaş ve Fenerbahçe dillere destan statlara, dolayısıyla gelirlere sahipken, Galatasaray’ın anıt eser durumundaki Ali Sami Yen’i adeta kan ağlıyor. Ve böylesine hedefleri büyük, şanlı tarihe sahip bir kulübe hiç yakışmıyor bu haliyle... Ali Sami Yen gerek zemini, gerekse seyirciye hizmet veren bölümleriyle ciddi olarak elden geçirilmeli. En azından son iki 2 yılının hak ettiği şekilde yaşaması için kendisine gereken saygı, azami şekilde gösterilmeli. Hatta Seyrantepe’deki yeni stadın hemen bitişiğine, Ali Sami Yen’in birebir minik bir modeli yapılmasını ve ebediyen yaşatılmasını öneriyorum, Miniatürk misali... ***Son sözüm de, Galatasaray’ı her şeyin üzerinde sevdiğine inandığım taraftarlara... Ara sıra değişik sitelerin forumlarında yazdıklarınızı takip ediyorum. Öncelikle ‘Başkan Özhan Canaydın’a duyulan bu güvensizliği yeniden sorgulayın’ derim. Seçim dönemi yaklaştığında tepkinizi ‘çağdaş’ biçimde tabii ki sergileyeceksiniz, hatta taraf olacaksınız. Ama şimdi tam destek zamanı. Çünkü sizin desteğiniz olmazsa, inanın Galatasaray bir adım bile ileri gidemez, hem de böylesine bir geçiş döneminde.
‘’Şeytan iş başında!‘’
‘Be Allah’ın sersem kulu, şeytan bunun neresinde’ diyen çıkabilir. Bir an şöyle düşünelim o zaman; cepte 4.5 milyon dolar var, bu şeker grubu ilk ikide bitirir de bir üst tura çıkarsan 2.3 milyon dolar daha seni bekliyor. İyi birini alacaksan, 4.5 milyon doları gözden çıkarman gerekir. Yani 2.3 milyon dolar için 4.5 milyon doları vereceksin ilk etapta ve garantisi de yok bir üst turun.Peki, 4.5 milyon doları kısa vadeli borçlarını hafifletmek, futbolcuların gelecekteki alacaklarını ödemek yolunda kullanırsan... Biraz nefes almış kasanın, futbolculara vereceği moralle eldeki kadroyla bu şeker grupta bir üst turu kovalarken, Şampiyonlar Ligi maçlarında yetenekli gençlerinden ‘olgunlaşmaya yakın olanlarını’ sahaya sürüp Avrupa’ya pazarlamaya çalışırsan... Hele bu düşünce başarıya ulaşır da, bir-iki ismini satabilirsen (Arda, Aydın, Ferhat ve diğerleri, hatta kendine adam gibi bakmayı öğrenirse bu yolda tek geçebileceğim Necati gibi...) eline ne kadar geçer, hem de 4.5 milyon dolara ilaveten? Kesin olmayan 2.3 milyon dolardan az mı, çok mu?Sadece düşünelim istedim, o kadar...Kaldı ki, Gerets’in istediği ön libero, ya da benim her zaman savunduğum bir 10 numara takviye yapsanız bile, eldeki kadroyla ve var olan ekonomik gerçeklerle Barcelona, Manchester, Chelsea, İnter, Real Madrid gibi takımların birini ya da bir kaçını saf dışı bırakıp, bundan önce ulaşılmamış bir başarıya imza atmak mümkün müdür bu yıl için? Top yuvarlak, ama kadro yeni yapılanmakta, kulübün kasası da çırılçıplak. Ve yine kaldı ki, ‘böylesine gerçekler karşısında’ Şampiyonlar Ligi’nde yer alma onurunu 10. kez yaşamak ve de Türkiye’nin tek temsilcisi olmak bile başlı başına başarıdır. Ama asıl başarı, 100 yıllık çınarı hasta yatağından yeniden dimdik ayağa kaldırabilmek olacaktır. Önce ekonomik özgürlük yani... Yıllardır ‘sadece’ tasarruf yapmanın 1001 yolu ile yoğrulmuş benim gibi birinden de başka bir bakış açısı beklememek gerekir, öyle değil mi!
‘’Beni bu havalar bu hale getirdi‘’
“Filistin’deki bebelerin dramatik sonlarına ağıt yakarken ‘sırf’ malum odaklara yaranma hesabına... Afrikalı bebelerin açlıktan ve salgınlardan toplu mezarlara gömülmelerinin farkına bile varmadınız yıllarca insanlık adına...” Bu ne samimiyetsizlik böyle.“Düzenin uşakları” diye bağırmak geldi içimden. Sonra “Sana ne salak” dedim, “Sana mı düştü.” Galatasaray’ın Boleslav ile oynayacağı maça değin, biraz akıl ver Gerets’e, olsun bitsin !Üstelik onlara ne, Vatan Caddesi’nin Topkapı girişindeki benzincinin bitişiğindeki halı sahada onlarca 10 yaşındaki çocuğun 12.30 sıcağında top koşturmasından, daha Meduna’nın başına gelen olayın üzerinden koskoca iki gün geçmişken! Onlara ne, bu çocukların ne bir ambulans, ne bir doktor, ne içecek bir şişe sularının bile olmamasından. Reytingi yok ki benim Ahmedimin, Mehmedimin... Üstelik bu halı sahanın tel örgülerinde ‘Fenerbahçe Spor Kulübü’ yazması neyi değiştirir ki! O nedenle, salla beşir!* * *Öyleyse bir beşir olarak sallayalım izninizle... Galatasaray 5-2’nin rövanşında çift ön libero ile sahaya çıkmalı; Ayhan ve Okan... Savunmadaki Cihan-Song-Tomas-Orhan dörtlüsü ‘şimdilik’ bozulmamalı. Hakan tek forvet, hemen arkasında Iliç oynamalı... Kalan iki isim ise Arda ve Sabri’den oluşmalı. Skoru koruma adına savunmayı kaleye yakın oluşturmamalı, yani geriye yaslanmamalı, alan daraltıp, bloklar arasında hareket bütünlüğü sağlanmalı. (Böylece Türk futbol yazarlığı adına tüm bilgeliğimi sergilemiş oldum!)* * *Bu arada attığı kafa golünde Alex’in ince bir şekilde sol koluyla Zdravkov’un kollarını kaldırmasını engellemesine de bir şey demeyeceğim, çünkü bu da beni aşar! Son olarak söyleyeceğim şu ki, sen Hakan Şükür’ün karga tulumba indirilmesine, Necati Ateş’in dizüstü bilgisayar gibi kullanılmasına seyirci kalıp da abuk bir penaltı çalarak neyi kanıtlamaya çalışıyorsun sayın Papila... Tüm bunlar yetmezmiş gibi, nizami bir golü vermeyerek, kazanmayı haketmeyen Galatasaray’ı neden haklı duruma getiriyorsun da, Adnan Polat’ı abuk açıklamalara yöneltiyorsun. Allah aşkına şu hakemlik işini ‘aşk’ için yapmayın artık. Yapan varsa da hemen bıraksın. Sizin işiniz sadece görmek ve ‘cart’ diye çalmak. Gerisine karışmayacaksınız, çünkü sizi ilgilendirmez!
‘’Dün Ramazan'dı bugün Kamber!‘’
Değil Kamber, 10 Kamber olsaydı o gece Iliç yine sahneye çıkacaktı. Sağdan Sabri-Cihan saldıracak, soldan Orhan Ak-Arda nefes aldırmayacak, ortadan Ayhan devreye girecek, Hakan Şükür savunmanın bütün dengesini bozarak arkadaşlarına sürekli boş alan yaratacak, Galatasaray bunları bıkmadan usanmadan deneyecek ve Kayseri buna dayanacak. Yok ya... Dayandı zaten dayanabileceği kadar, Johnson’un bir karış dışarıya çıkan dilini ve çaresiz bakışlarını da mı görmediniz ekranda, dakikalarca gösterildi, ardından da jenerik olarak sunuldu. İşte sadece bu görüntü bile yoğun maç trafiğinin değil, Galatasaray kabusunun eseri olduğunun belgesiydi.Uzun süredir böylesine birlikte hareket eden takım izlemedim sahada. Bloklar arası bağlantıydı, alan daraltmaydı gibi ifadeler kullanmayacağım. Ama kör de değilim. ‘Galatasaray 10 kişi kalıp 1-0 geri düşseydi de, Mondi atılınca yedek kalecinin girmesi için orta sahadan biri çıksaydı da, falan, filan...’ Kahin değilim, ne olurdu bilemem. Bildiğim tek şey, Cim Bom’un o gece her anlamda muhteşem bir 90 dakika çıkardığı. Kayseri ya 44’te düşecekti ya 84’te. Ya Kamber’den sonra başlayacaktı çöküş veya Kamber’liyken. 10 kişiyle de yıkılacaktı, 11 kişiyle de. O gece, öyle bir geceydi işte. Cim Bom’un belki bireysel yıldızı yoktu parlayan Alex gibi, Tümer gibi. Ama göklerde yıldız gönüllerde aydı Galatasaray.Bu arada Ankaraspor karşısında da Ramazan çıkınca Aslan beraberlik golünü atmıştı onlara göre. Yoksa yenilgi kesindi. Benden rakip teknik adamlara tavsiye, yorumcuların bu müthiş saptamasına kulak verin ve Galatasaray’la oynarken sakın oyuncu değişikliği yapmayın.***Selçuk Dereli’nin, Mondragon’un Mahmut Hanefi’yi düşürdüğü pozisyonu ‘es’ geçmesini herkes değerlendirdi. Kimine göre şişmandı Dereli ve bu nedenle pozisyona uzak kalmıştı, bir kısmına göre taraftarın tepkisinden ürkmüştü, yüreği yetmemişti. İkisi de olabilir, bilemem!Yaşamın her alanında ‘üstlerine şirin görünmenin’ ödüllendirilme yolunda en geçerli yöntem olduğu Türkiye gerçeği ortadayken, bazı statlara giremeyen Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’un Ali Sami Yen’de krallar gibi karşılanmasının, yetmezmiş gibi tüm Galatasaraylı yöneticiler ve futbolcular tarafından kanka gibi kucaklanmasının hiç mi etkisi olmamıştır o düdüğün çalınmamasında; onu da bilemem!
‘’Carrusca'da iş var‘’
Rakip savunmacıların müdahalesine izin vermeyen orta yaptı, nefis ara pası verdi, hareketli topu sert ve etkili bir şekilde çerçeveye gönderdi. Özetle, forvete dönük bir orta saha oyuncusunda bulunması gereken özelliklerin tümünden ‘kısa’ pasajlar sundu, tabii rakibi takip etme dışında... Bunu da henüz fizik olarak hazır olmadığına bağlayalım iyi niyetimizle... İdmansız çıktığı ilk maçında bundan fazlasını beklemek insafsızlık olur doğrusu. Üstelik beraber oynadığı takım arkadaşlarının tel tel döküldüğü zaman dilimi içinde... Şimdi soru şu, Arjantinli genç her maçta bunların üzerine bir şeyler koyabilecek mi, Gerets çizgiden ortaya dalışlarına izin verecek mi ve kıdemliler bu genç adamın topla daha çok buluşmasını içlerine sindirebilecek mi? * * *Hasan Şaş ile Cihan’ın uzun bir süre dinlendirilmesi, Necati Ateş’in ise Ümit Karan ve Hasan Kabze’nin yokluğuna dua etmesi, bu sürede toparlanması gerekiyor. Kendilerinden beklentilerimin büyük olması nedeniyle ‘ima yoluyla da olsa’ eleştirdiğim Iliç ile Hakan Şükür, bana bu yöndeki düşüncelerimi yedirttiler, darısı diğerlerinin başına! Kaptan’ın ayrıca bir meslektaşının sağlığını takımının kazanacağı bir gole tercih etmesini ayakta alkışlıyorum. Bu davranış, Hakan’ın her açıdan nasıl bir olgunluğa eriştiğinin belgesi oldu. * * *Galatasaray’ın hücumdaki en büyük sorunlarından ikisi, ‘şut fakiri’ olması ve sıfıra inmek yerine doldur-boşaltlarla gol araması... Bunun altında da, kaliteli bir 10 numaranın olmaması yatıyor. Şükür’ün, Ankara hava sahasında cirit atması kimseyi yanıltmasın. Doğru dürüst bir kafa topu bile alamadığı Beşiktaş maçının üzerinde hâlâ dumanlar tütüyor. Ve bu takımın artık, kendine güvenip çerçeveyi gördüğünde vuracak isimleri üretmesi gerekiyor. Şut atmadan nasıl kazanabilir ki bir takım? Bir Sabri var bu yolu deneyen, o da azar işitirim korkusuyla pek nadir vurmaya başladı. * * * Şu meşhur penaltı olayına gelirsek; Çoğunluk ‘Hakan Arıkan kurtardı’ diyor, ama bal gibi Necati ile Hakan Şükür kaçırdı. Böyle göstere göstere, kalecinin müdahale edebileceği uzanma mesafesine plase vuruşlar yapılmaz. Yaparsanız da, kaleciye yüzde 50 şans tanırsınız. Cuma akşamı iki kez kaleci şansı yaşandı. İki de berbat penaltı atışı... Kaybedilen 2 puana bahane ürettiğim zannedilmesin ama, bir de rakibi oynatmama adına yapılan taktik faulleri artık hakemler iyi süzmeli ve buna yeltenenleri ‘erken’ kartla caydırmalı. Ankara maçının ilk 20 dakikası bu gözle izlenirse, ne demek istediğim net anlaşılır.