Arama

Popüler aramalar

‘’Lincoln'ü bekleyen büyük tehlike!‘’

Oluşturulan yeni kadro öylesine bir misyon yükleniyor ki, Allah hepsinin yardımcısı olsun. Bırakın dereceyi, estetik bakımdan da sıfır çekilmiş 2006-07’nin ardından tüm beklentiler bu sezona taşınmış durumda... Seyircinin bu yöndeki beklentisi, ilk devre sonuna kadar takım üzerinde büyük bir baskı yaratacak, özellikle de yenileri kaldıramayacakları yüklerin altına sokacaktır. Tıpkı, geçen sezonun tek yeni yüzü Arda Turan’ın altında ezildiği yük gibi...Bunun ilk sinyallerini hazırlık maçlarında Lincoln’de görmeye başladık bile... Efsane Gheorghe Hagi’den sonra büyük özlemle beklenen 10 numaranın neredeyse 90 dakika boyunca şapkadan tavşan çıkartmasını istiyor taraftar. Bunun farkında olan Lincoln de her topu alıp, oyuna yön vermek ya da bir-iki topuk pasıyla tribünlere şirin görünmek için çırpınıyor ilk maçlarında... Herşeyi yapayım derken, ‘penaltıyı gole çevirmek’ gibi asıl yapması gereken görevini, konsantrasyon eksikliğinden ötürü layıkıyla yerine getiremiyor doğal olarak... Ya da frikikleri onun alışılagelmiş kullanışlarından uzak, şut denemeleri de bitkinlikten bir o kadar cılız kalabiliyor. Hakan ve Serkan’a dikkatAncak Brezilyalı’nın, maçın kaderini değiştirecek isim olması nedeniyle 90 dakika kendini diri tutması gerekiyor. Maçın ne zaman kopacağı hiç belli olmaz çünkü... Bu bazen oyunun başlarında olabilir, çoğu zaman da son dakikalarda... O nedenle Lincoln, taraftar beklentilerini ‘skorun garanti edildiği maçlarda’ gidermeli sadece... Diğer anlarda ise Galatasaray’ın çıkarları için Feldkamp’ın beklentilerini ön planda tutmalı. Aksi felaket olur. Kalli’nin bu yönde uyarılar yapması kaçınılmaz gibi gözüküyor.Taraftarın benzer yöndeki beklentileri, genç Serkan, rekortmen Hakan Şükür ve yeni bir isim alınmazsa Cim Bom’un tek forveti olarak sahaya süreceğine kesin gözüyle baktığım Ümit Karan için de geçerli olacaktır. Ümit Karan değil belki ama, kendini kanıtlaması gereken Serkan ile yapısı gereği Hakan Şükür bundan olumsuz etkilenecektir. Burada, Sarı-Kırmızılı taraftarların tribünden sahaya yansıtacakları mesaj çok önem taşımakta. Cim Bom’un, Ali Sami Yen’de ilk 5 lig maçını seyircisiz oynayacak olması büyük bir dezavantaj görünse de, bu açıdan bir anlamda şansı olarak da değerlendirilebilir.Söz konusu Galatasaray’sa...Bu arada taraftarların bugüne kadar sadece 4 bin kombine almasını da anlamak mümkün değil. Hem yıldız transferi isteyeceksin, hem de kulübüne maddi-manevi destekte bulunmayacaksın... Yönetimler de, futbolcular da gelip geçicidir... Kimse oralarda kazık kakmadı, kakmayacak da... Ama başkaları ortalama 45 bine oynarken maçlarını, Ali Sami Yen’in kapasitesi bile sadece 23 binse eğer... Yani kısacası, söz konusu Galatasaray ise gerisi teferruattır beyler!

03 Ağustos 2007, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Cihan kurtuldu‘’

Feldkamp’ın, takımda görmek istemediği futbolcular listesini yönetime vermesiyle, ‘kimler gidecek, kimler kalacak’ sorusu yanıtını buldu. Bu isimleri, daha haftalar öncesinden isim isim saymak, kehanet sayılmazdı. Kaldı ki, yazdık... Ve ‘tam isabet’, buna dense gerek. İşin ilginç yanı, bunu bizler o günlerden görebildiğimiz halde, gidişatı değiştirebilecek zamanı ve yeteneği olanların, en azından kendileri için kılını bile kıpırdatmamasıydı! Bu sözlerimiz Necati Ateş ile Hasan Kabze’ye tabii...Bonservisi bedava verilsinBir futbolcunun yetenekleri kısıtlı olabilir. Ama şans verildiğinde de çıkar sahada, tüm iyiniyetiyle varını yoğunu ortaya koyar. Teknik direktörü de bilir neler yapıp, yapamayacağını. Sonuçta da kendisine sahada buna göre bir görev biçer. Kimse bugüne kadar Cihan’dan, ‘Çık da şu giden maçı çevir’ beklentisinde olmadı. Düz bir futbolcuydu, yeteneklerinin kısıtlılığı nedeniyle varyeteye kaçmadı, ama terini son damlasına kadar hep akıttı. Hatalar yaptı, kenar yönetiminin ve tribündekilerinin yüreğini ağzına getirdiği anlar oldu. Ama kimse ona “Takımı sabote etti”, “Bir futbolcu en azından sahada koşar yahu”, “Takımın disiplinini bozuyor”, “Camiaya yakışmıyor”, “Hizipçi”, “Geçimsiz”, “Özel yaşamı berbat” gibi yakıştırmalarda bulunmadı. Sadece yetenekleri belliydi... Ayrıca oynadığı dönemlerde Galatasaray kadroları kısıtlıydı, yıldız azdı, takımın kalitesi de geçmişe oranla çok düşüktü. Ehhh, bir de kendisinin futbolculuk yeteneklerinin vasat olduğunu düşünürsek, Cihan’ın içine düştüğü durumu daha kolay açıklamış oluruz sanırım.Yine de, hiç de hak etmediği halde taraftarın gönlünde bir türlü yer bulamaması ve aksine sürekli itilip kakılması düşünüldüğünde, “Galatasaray ondan değil, o Galatasaray’dan kurtuldu” demek daha doğru olur kanaatindeyim. Şimdi Sarı-Kırmızılı yönetimden, ‘örnek teşkil edecek’ şekilde bu oyuncunun bonservisini bedava olarak vermesini ya da cüz-i bir miktar talep etmesini bekliyorum. En azından, bugüne kadarki ‘centilmence’ duruşu için... Bunu fazlasıyla hak ediyor Cihan. Benzer gözlemlerim ve dileğim, aynı zamanda Orhan Ak içindir de...Kafalarına ‘dank’ etmeliKeşke Hasan Kabze ve Necati Ateş hakkında da bunları hissedebilseydik. Öylesine yetenekli olup da, böylesine hem kendine, hem de ekmeğini yediği kulübe zarar veren isimlere ülkemizde çok rastlansa da, yine de gençlikleri hatırına kıyamıyoruz, dilimiz varmıyor kötüye... O nedenle, gönderilme nedenlerinin Cihan ve Orhan’ınkilerden farklı gerekçeler içerdiğini anlamaları ve en azından bundan sonraki yaşamlarına ‘kendilerine adına’ doğru yön verebilmeleri için okkalı bir bonservis bedeli getirmeleri şart koşulmalı. Bugün için bu önerim aleyhlerine gözükse de, yakın bir gelecekte ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklardır. Hepsinin yolu açık olsun.

26 Temmuz 2007, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Arda için hayat memat sezonu!‘’

Gerçek şu ki, parasızlık nedeniyle gerçek anlamda transfer yapılamadan mücadele edilen geçen sezon Arda’nın hem medya, hem de taraftarlarca ‘çaresizlikten’ yıldızlaştırılması çok doğaldı. Genç adam sakatlanana kadar bazı iyi maçlar oynamadı değil. Aksini düşünmek bile bu gence büyük haksızlık olur. Ancak sırf ‘yeni yüz’ diye bir futbolcunun allanıp, pullanması, ‘yıldız’ olduğu anlamına gelemez, değil mi? Sadece ‘yıldız adayı’ nitelendirilmesi yerinde olur (du) kanımca...Bugüne gelindiğinde, Sarı-Kırmızılılar yapılan takviyelerle alternatifi bol bir kadroya sahip oldu. Artık iki-üç rakip içine girip, oradan çıkmak ‘bir başına’ takdir getirmeyecektir. Hareketin devamı, 90 dakika süreklilik ve oyunun her yönünü az da olsa becerebilmek, en azından gayret göstermek tercih nedeni olacaktır alkışlanmak ve yıldızlaşmak için... iki kanatta, mecbur kalındığında forvet arkası veya biraz da 10 numara pozisyonda görev yapabilme özelliklerine sahip olmak, ilk 11 için büyük avantajı mutlaka. Ancak, durum geçen yılki gibi değil artık. Sağda, solda, forvet arkasında veya 10 numara pozisyonunda ciddi alternatifler söz konusu. Ve pek çoğu da, kayda değer bir kariyere sahip, en azından Arda gibi ‘yıldız adayı’ niteliğinde isimler.işte bu nedenlerden ötürü, yeni sezon henüz rüştünü ispatlamadan ‘yıldızlaştırılan’ Arda için büyük önem taşıyacak. En büyük şansı, diğer genç arkadaşları gibi futbolun alfabesini öğretmekten gocunmayan üstat Feldkamp’ın kanatları altına girmesi. Arda, futbolun pek çok temel kuralını belki de yeniden öğrenmeye başlayacak. Ve her gününü, her gününün 24 saatini futbola ayırarak ya bileğinin hakkıyla yıldız olacak ya da pek çok futbolseverin içinde hâlâ kanayan bir yara olan Sergen Yalçın gibi 20 yıl boyunca hep ‘yıldız adayı’ olarak kalacak.***Feldkamp’ın, takımdan gönderilecek futbolcuları belirleme süreci ‘adil’ bir şekilde devam ediyor. Hazırlık maçlarında hemen her futbolcuya, ‘eşit’ sayılabilecek süreler veriyor. Ancak görünen o ki, taraftarın ‘nedense’ baştan bu yana gönlüne almadığı Cihan, artık kafalarda soru işareti olarak bile yer edinemeyen Hasan Kabze ve Gerets mağduru Mehmet Güven’in pek şansı yok gibi gözüküyor. Bu moralsizlikle, bundan sonra takımda tutunabilecek hamleler yapmaları da beklenemez doğrusu... Ama önümüzdeki sezon en büyük acı sürprizi, hiç beklemeyen isimler yaşayacak gibi... Özellikle Gerets’in prensleri çok dikkat etmeli, kabak onların başına patlayabilir her an! Yeni bir başlangıcın yolu, eskinin kötü alışkanlıklarını silmekten geçiyor ne de olsa!

18 Temmuz 2007, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Nokta atışı!‘’

Yaşıydı, mesleğe verdiği araydı gibisinden ‘önyargılı ve zoraki’ gürültüler arasında kolları sıvayan Feldkamp’ın etkisi, Galatasaray’da hemen hissedilmeye başlandı. İlkin disiplin ön planda artık... Yardımlaşma, çalışma, söyleneni yapma gayreti, sonuca gitme, rekabet, saygı, sevgi, kazanma azmi, daha ilk maçlarda bile hemen göze çarpıyor.1. Fatih Terim döneminden sonra hasret kalınan hücum pres anlayışı ve başarılı uygulamasına dönüş sözkonusu... Bunda, kadrodaki gençleştirme operasyonunun ve kendini kanıtlama isteği ile yanıp tutuşanların çokluğunun da payı büyük tabii... Tüm bu doğru hatırlamalar, Galatasaray futbol takımının yarınları için umut veriyor. Yeni Cim Bom’un bu sezon tüm maçlarında heyecan doruğa ulaşır, sonuç ne olursa olsun futbolseverler parasının karşılığını kuruşuna kadar alır. Tabii bu durum, ‘salt skor taraftarları’ için bir anlam taşır mı, sanmıyorum!***Her türlü (haklı ya da haksız) sert ve aralıksız eleştiriye, telaffuz edilen 200 milyon dolara yakın borca karşın yapılan transferler süper... Fenerbahçe Yönetimi’nin (haklı ya da haksız) sözde akıl oyunlarıyla engelleme çabalarına karşın Seyrantepe’deki stat ihalesinin eli kulağında... Riva projesi sırada... Florya zaten cepte, cankurtaran gibi bekliyor. Bunlar da kulübün yarınlarına ilişkin, şimdilik zayıf da olsa ufukta gözünen ışıklar. Hiç olmazsa zifiri karanlıktan iyidir. Yönetim lehinde bir görüş oldu belki, ama buradan bakınca gözüken manzara böyle...Peki, tüm bunların ışığında Çetin Altan üstadın dediği gibi, ‘enseyi karartmayın’ desem... Bu söz de körü körüne Canaydın düşmanlığı güdenler için bir anlam taşımayacaktır sonuçta! Aksi olsa, kombine ve resmi ürün satışları, en azından şu dönemde Fenerbahçe’nin çok çok altında kalmaz, ezilmez(di...)***Young Boys maçında oyundan alınan Serkan Çalık, Feldkamp’a elini uzattı. Alman hoca, bu tokalaşma çağrısı karşısında oralı olmadı. Görmediği için miydi, yoksa ‘Patron benim, kimi tebrik edip etmeyeceğime ben karar veririm’ mesajı mıydı, pek anlaşılamadı. Dikkatli gözler, hassas beyinler şimdilerde bu olayı tartışıyor. Alman hoca tarafından geçerli bir açıklaması olacaktır mutlaka.***Mahmut Uslu, Adnan Polat’ın özel bir sohbette ‘birebir’ kendisine söylediği sözleri kamuoyuna açıkladı! Yeri miydi, zamanı mıydı, daha önce niye açıklanmadı, gibisinden pek çok soru sorulabilir. Hatta ‘kanıtla o zaman’ demek gerekir. Ama benim üzerinde durmak istediğim konu, bir insanın ne kadar güvenilir olduğu ile ilgili... Bir zamanlar, bir şekilde can ciğer kuzu sarması olacaksın, sonra da ilk fırsatta belden aşağı vuracaksın, yok böyle bir şey! 100 yıllık ezeli rekabetin, nasıl her geçen gün biraz daha ‘ezeli rezalete’ dönüştüğünün belgelerindendir bu tür ‘karşılıklı güvensizlik ve satışlar!’

15 Temmuz 2007, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kombine alana çizme bedava!‘’

Sarı-Kırmızılı taraftarlar, çarşamba günü satışa çıkacak kombineleri alıp almama konusunu yoğun şekilde tartışıyor aralarında... Sokakta, taraftar sitelerinde, dost sohbetlerinde... Başkan Özhan Canaydın’a bir grubun duyduğu kin, azalacak gibi gözükmüyor. Ancak bunu bir kan davası haline getirmeyen Canaydın karşıtları da az değil... Onlar, “Yönetim elinden geleni yaptı ve bu yokluk döneminde bir şekilde kaynak yaratıp iyi transferler gerçekleştirdi. Hem de Fenerbahçe ve Beşiktaş’tan daha başarılı bir şekilde. Ve şimdi sıra bizde” görüşünü gündeme getirip, mutlaka kombine alınması doğrultusunda görüş bildiriyor.Yıllardır aksatmadan kombine alan yakın bir arkadaşım ise, olaya başka bir boyut getirdi. “Transfer tabii ki önemli taraftar için... Ancak stada giden taraftarlar için, Ali Sami Yen’in tuvaletleri de vazgeçilmez mekanlardan” dedi. Ve ekledi, “Ne zaman Galatasaray’ın resmi internet sitesinde Ali Sami Yen Stadı’nın yenilenmiş tuvaletlerinin fotoğrafını göreceğim, kombinemi o zaman alacağım.” “Eeeee, ya yayınlanmazsa” dedim. Ekledi, “Sonuçta gidip yine alacağım, çünkü ben Canaydın’cı ya da Canaydın düşmanı değil, önce Galatasaraylı’yım. Ama yönetimden de, tuvaletlere girebilmek için her kombine alana ‘promosyon’ çizme vermesini talep edeceğim!” Haksız sayılmaz!Fener düşmanı Ulusoy!Futbol Federasyonu’ndan, yabancı futbolcu sayısı kararının 6 artı 1 olarak çıkması, (6 sahada, bir kenarda) Haluk Ulusoy’un Fenerbahçe düşmanlığının bir kanıtıdır! ‘Yabancı sayısının artırılmasını isteyen Fenerbahçe’ydi. Buçuklu da olsa, sonuçta onların istediği oldu’ demeyin sakın, fena halde yanılırsınız. 6’da kalsaydı sorun yoktu. 7 olsaydı da... Hatta 5’e inseydi de bu şekilde düşünmezdim. Ama artı 1, Fenerbahçe için eksi 3 anlamı taşıyabiliyor! Nasıl mı? Hafızanızı zorlayın biraz. 2000-2001 sezonunda 5 artı 1 kuralı vardı. Mustafa Denizli, Beşiktaş-Fenerbahçe maçının 63. dakikasında çift pasaportlu Baliç’i oyundan alıp, yerine yabancı Rapaiç’i soktu. O anda zaten sahada 5 yabancısı vardı Fenerbahçe’nin... Rapajc girince sahadaki yabancı sayısı 6 oldu ve Fenerbahçe 3-0 hükmen yenik sayıldı bu nedenle. Gerçi o maç da aynı skorla Beşiktaş lehine bitmişti ya, neyse! İşte bu nedenle, Haluk Ulusoy cin gibidir. Kadrosunda çift pasaportlu o kadar futbolcu var ki bugün Fenerbahçe’nin, hangisinin yerli, hangisinin yabancı olduğunu anlamak için, özel olarak bir kişinin elde çeteleyle kulübede oturması gerekiyor. ‘Tarih tekerrürden ibarettir’ düşüncesinden hareket eden Ulusoy, tam da bu noktada Fenerbahçe’ye tuzak hazırlamıştır, dikkat!

09 Temmuz 2007, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray'a takviye şart!‘’

Üç büyüklerin içinde, şu ana kadar ‘kağıt üzerinde’ en doğru transferleri Galatasaray’ın yaptığı ortada. Sarı-Kırmızılılar’ın, geçen sezon öncesinde de belirttiğim gibi en büyük eksiği 10 numaraydı. Her hafta evimize gelen Bundesliga maçları nedeniyle, Lincoln’e ‘tam isabet’ demek için bekleyip görmeye gerek yok. Hem oyunu yönlendirmede, hem duran top kullanmada, hem de şov yönünden tartışmasız büyük bir eksiği giderecek. Tribünlerin üzerine serpilmiş ölü toprağı da nihayet kalkabilecek. ‘Lincoln bunların tümünü yapar’ derken, kadroyu oluşturan diğer futbolcuların kalitesine de güveniyorum tabii. Hepsi birbirinden değerli ve farklı özelliklere sahip oyunculardan kurulu bu takım, her maçta, hatta aynı 90 dakikanın içinde ani davranış değişimleriyle rakibi allak bullak edecektir.Takıma en az Lincoln kadar olumlu katkı sağlacak diğer isim ise Linderoth. Deneme-yanılma yöntemiyle savunma ağırlıklı orta saha isimleri almak ya da yaratmaya çalışmak, büyük hedefleri olan büyük bir kulübe yakışmayan transfer adımıdır. Doğrusu, işte bugün yapılandır.Volkan, Barış ve Serkan’ın ‘süresi belirsiz’ olası geçiş dönemi yaşamalarına hazırlıklı olmak gerekir. ‘Tam destek, hep destek’ anlayışıyla, Galatasaray’ın önündeki bir 10 yıla damgasını vuracak bu isimlere taraftar kucak açmalıdır.Servet’in artı ve eksilerini herkes biliyor. Bir gün, kendisini milli takıma taşıyacak performans gösteriyor, bir başka gün rakibin 10 numarası olabiliyor! Bu da, futbol altyapısının güçlü olmadığını gösteriyor. En büyük hatası, baskı sonucu paniğe kapılıp topu rastgele uzaklaştırma anlayışı. İlk topa müdahale etmek kadar, topu taç çizgisine doğru uzaklaştırmak da çok önemli. Yoksa topa rakibinden önce vurmuşsun, ama top gitmiş ceza yayı üzerine düşmüş... İşte size ‘yağmurdan kaçayım derken, doluya tutulma’ durumu.Bouzid’in yüksek toplardaki üstünlüğü, kaleci Orkun’un geçen sezonki performansı, takıma önemli katkılar sağlayacaklarının kanıtı adeta.Ancak bu sezonun en nokta atışı, teknik adam tercihindedir. Bizim insanımız, 21. yüzyılda hâlâ, emekleyemeden yetersiz beslenmeden, yürüyemeden nezleden, koşamadan felçten ölenlere tanık olduğu için, 74 yaşı ‘ununu eleyip, eleği duvara asmak’ zamanı olarak düşünüyor doğal olarak. Oysa gelişmiş ülkelerle, bizim gibiler arasındaki insan ömrü süresi, kişi başına düşen milli gelir farkı kadar uçurum! 74 yaşındaki Feldkamp’ın futbol bilgisi ve yaşam tecrübesi, yeni oluşturulan bir takım için en büyük artı puandır. Son olarak, özellikle Necati’nin kronik hale gelen sakatlığı ve Hakan Şükür’ün yaşı gereği eskisi kadar dayanıklı olamayacağı gerçeğine dikkati çekip, “Süper bir golcü transferi şart” diyorum.

06 Temmuz 2007, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Neslimiz tükeniyor ama ayaktayız‘’

Sonra Gerets kulübeye çekti onu ve meydan ‘gönderilsin çığırtkanlığı yapan yönetim düşmanlarına ve gen milliyetçileri’ne kaldı. Son Liverpool maçından sonra Carrusca hakkında yazılanları buraya taşımama gerek yok sanırım, okuyup onlar adına yüzünüz kızarmıştır! “Formda bir Arda dururken, onun ne haddine ilk 11” diyenler de çıkmıştı. Arda ve Carrusca’dan birinin 10 numara pozisyonuna çekilerek, ikisinin de aynı anda kullanılabileceğini, böylece Galatasaray’ın bu bölgedeki sorununun da ‘mevcut şartlar içinde’ bir nebze çözebileceğini söylemiştim. Önerimin 4 ay sonra başka dillerce telaffuz edilmesi de, onlar adına olumlu bir dönüşüm!Liverpool da, Palermo hallerindeydi!“Liverpool, Palermo hallerindeydi” dersem, iki maçın skorunun da ne anlam taşıdığını özetlemiş olurum. Küçümseme değil, kafayı kuma gömmemektir bu düşüncem. Takımlarımızın o 90 dakikalardaki mücadelesini görmezden gelmek, en azından sahada terini akıtan futbol emekçilerine saygısızlık olur. Ve her iki maçta da futbol adına güzellikleri yok saymak demektir, ki gençlik yıllarında Akaretler’deki 56 sahasına koşarak gitmelerimizin altında yatan estetik arayışımıza ters düşer en başta bu yaklaşım. Bizler işte böyle bir kültürü özümsedik, kapitalizmin ucubelerinden endüstriyel futbol, bizim yaşam felsefemize temelden aykırıdır yani!Erman Toroğlu’nun fair-play anlayışıAynı duruşumuz, derbideki olaylara bakışımızda da kendini gösterir. Mondragon ya da Gerets’in uğradığı saldırılardan ötürü, maçın hükmen Galatasaray’ın kazanması yönünde yapılacak bir girişimi asla içimize sindiremeyiz. Sözleri fazla ciddiye alınmaması gereken, reyting üstadı (!) ‘Erman Toroğlu gibi’ Galatasaray Yönetimi’ni ‘sınıfta bırakmayız’, aksine Mondi’yi, Gerets’i, ‘maç sonrasındaki açıklaması nedeniyle’ Adnan Polat’ı ayakta alkışlarız. Çünkü biz, sadece spor yarışmalarında değil, yaşamın her alanında ‘ne pahasına olursa olsun kazanmayı’ reddederiz. ‘Zafer kazanılmalıdır öncelikle, ama eşit şartlarda yarışarak, dürüstçe...’Gerets ve gençlerle devam edilmeliVe bir söz de Galatasaray Yönetimi’ne. Parasal yönden en az 5 yıl daha sıkıntının çekileceği aşikâr iken, en azından medyanın, yöneticilerin ve taraftarların her türlü zırvalarına ‘artık’ takmamayı öğrenen Gerets ile devam kararı alınmalıdır. Hem de, dış transfer yapmamak, yola sona kadar Mehmet Güven, Oğuz Sabankay, Carrusca, Arda, Aydın, Ferhat, Özgürcan, Zafer Şakar, Uğur Uçar, Uğur Uçar’a abi diyen Uğur’lar ve niceleriyle devam etmek şartıyla!

07 Aralık 2006, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’İlk 30 dakikaya ve Edu'ya dikkat!‘’

Diğer iki olasılıktan birine, özellikle de 3 puanlı olanına ulaşabilmek için ise, akıllı bir strateji uygulanmalı. Sakatlıklar nedeniyle Gerets’in sahaya süreceği kadro açısından fazla bir seçeneği yok. Tek bilinmeyen, savunmanın iki kanadında görev yapacak isimler. Sol kanatta ‘yerini sık sık kaybeden ve hamle hataları yapan’ sağlak Cihan mı oynayacak, yoksa bu bölgenin adamı olan ancak yaşı ve maç eksiği nedeniyle ikinci hamlelerde yetersiz kalan ağır Ergün mü? Sağda, hemen her Fenerbahçe maçında hırsıyla dikkati çeken Sabri mi, gerçek yerinde Cihan mı? Tabii önlerinde oynayacak isimlerin yapacağı yardım da çok önemli. Savunmaya kanatlardan yeterince destek gelmezse, bu açıkları kapatmak için sağa-sola savrulacak Song-Tomas’tan boşalacak alanda cirit atacak o kadar çok sayıda Sarı-Lacivertli futbolcu var ki!Akılcı oyun, korkaklık anlamına gelmezCelta Vigo maçından yorgun dönecek Fenerbahçe, seyirci ve saha avantajını da kullanarak ilk yarım saatte ‘yeterli’ skor avantajını yakalamak isteyecektir. Çünkü ikinci yarıda ‘fiziksel yönden’ daha diri kalacak taraf Galatasaray olacaktır. Tabii, ikinci 45 dakikaya skor dezavantajıyla çıkmazlarsa! Böyle bir durumda Cim Bom’da ‘kronik’ psikolojik kökenli fiziksel çöküş şaşırtıcı olmaz! Sarı-Kırmızılı ekip, sloganlara konu olan farklı yenilgilerde bile, Saracoğlu’nda hep hücum ağırlıklı oyunu tercih etmiştir. Özellikle kontrolsüz/akıl dışı saldırı düşüncesi, geri düştükleri pek çok mücadelenin daha büyük fark ve hüsranla sonuçlanmasını doğurmuştur. Geri düşünce, nedense dünyanın sonu gelmiş gibi tüm oyun disiplininden kopma yaşanıyor. Oysa böyle bir durum, ancak maçın son dakikalarında gerçekleşirse kabul edilebilir, aksi takdirde bunun adı ‘örneklerle de belgelendiği gibi’ daima ‘harakiridir.’Takım anlayışı, bireysel yeteneğe karşı Galatasaray, rakibine göre daha bir takım görünümünde, Fenerbahçe ise her biri ‘değişik özellikli’ çok sayıda bireysel yeteneğe sahip. Takımlardan biri sayısal anlamda eksilmezse, bariz/amatörce bireysel hatalar da yapılmazsa, ‘kağıt üzerinde’ takım olanın istediğini elde etmeye yakın olduğu söylenebilir. İki takımın da yumuşak karnı var. Fenerbahçe’de Edu ve Volkan, Galatasaray’da ise iki savunma kanadı. Sarı-Kırmızılı ekibin gol yollarındaki en büyük şansı, Trabzonspor maçında Selçuk Dereli’nin ‘kontrolsüz’ Edu’ya hak ettiği sarı kartı göstermemiş olmasıdır! Arda, İliç ve Ümit Karan, ısrarla yerden ve Edu’nun üzerinden oynamayı tercih etmeli, İnamoto ve Ayhan da uzaktan şutlarla destek vermelidir.

01 Aralık 2006, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI