Arama

Popüler aramalar

‘’‘Turist Ömer'; Mert Nobre...‘’

Beşiktaş yönetimini anlamak güç! ‘Türk Vatandaşı’ statüsünü edinen Mert Nobre’ye yılda 2.3 milyon, attığı goller ile takımı sırtlayan Bobo’ya sadece 1.2 milyon Euro...

İstediğiniz takımın yandaşı ya da sempatizanı veya televizyon ekranından futbol izleyen ev hanımı olun, iki oyuncu arasındaki belirgin farkı algılamakta fazlaca zorlanmazsınız.

Bobo adına ‘empati’ yaparsanız; “ Mert Nobre benim iki katım kadar para alıyor ama o sahada ‘Turist Ömer’ gibi dolaşıyor golleri ise ben atıyorum” deyip, ‘isyan bayrağını’ çeker misiniz, çekmez misiniz? Bobo’yu kutlamalı, performansı için değil, bu çelişki ortamında ayağından geleni yapmayı sürdürmesi nedeni ile, her ne kadar ülkesinde tatil yapıyor olsa da... Beşiktaş yandaşı da bu çelişkiden fazlası ile rahatsız! Kimisi Bobo’nun da performansından memnun değil ama Mert Nobre’ye tahammül edemediklerine sıkça tanıklık etmekteyim.

Son hamleler ile Beşiktaş’taki ‘çelişki’ farklı boyut kazanacak! Hugo Almeida, Simao Pedro Fonseca Sabrosa ve Manuel Fernandes transferleri her ne kadar yandaş grubu coştursa da ‘kaotik’ ortamın yaşanması kaçınılmaz olacak. Şöhret basamağının zirvesindeki oyuncular ‘Turist Ömer’ Mert Nobre’ye yılda 2.3 milyon Euro ödendiğini öğrendiklerinde acep sizce nasıl tepki verecekler? Sanıyorum; “ Bu kamera şakası her halde” diyeceklerdir! Beşiktaş, Mert Nobre’yi devre arasında satış listesine eklese alıcı çıkar mı, çıkmaz mı? Zorda olsa çıkacak olası alıcı, Nobre için Beşiktaş’a ne kadar transfer ücreti teklif eder? Çok sayıda ‘ecnebi’ futbolcu olmadık rakamlar alıp Türkiye macerasını noktalarken Mert Nobre’ye böylesine takıntı yapmak niye? Sanıyorum, ‘Turist Ömer’e ödenen rakamın boyutu ve bunun karşısında sahada sadece dolanması önemli faktör. Ali Kuçik’in Mert Nobre’den eksiği nedir? Sadece ‘deneyim’ diyemeyeceğim ne yazık ki! Menajer Juan Figer’ı göz ardı etmek ne mümkün. Bir şeyler dönüyor ve anlamakta zorluk çekiyorum!

18 Aralık 2010, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ve Ricardo döndü...‘’

Beşiktaş hızlı başladı; savunma elemanlarının ileriye çıkmasıyla oyunu rakip alana taşımayı da başardı.
Ne var ki ‘bazı’ oyunculardaki bireysel yetisizlik ile istemsizlik çakışmasına top kayıpları da eklenince görsel keyifsizlik, buna karşın skor tokluğu yaşadı. Özetle; ilk bölümdeki vasat oyuna karşın gelen iki gol, en azından beni şaşırttı! Elbette bundaki önemli pay, sakatlığı sona eren Ricardo Quaresma faktörüydü. Portekizli futbolcu attığı gole şapka çıkarttırırken farkını tarafsızına da algılattırdı bir kez daha. Fabian Ernst ise kaydettiği golle soğuk geceyi ısıtan isim oldu. ‘Prosedür’ maçında konuk ekibin ne oynamaya çabaladığını anlamak güçtü! Başta savunmaya ağırlık verdiler buna karşın golleri yediler, açık oynamayı ise deneme gereği bile duymadılar. Bu karşılaşmayı Beşiktaş ve Beşiktaşlılar adına önemli kılan Ricardo Quaresma’nın dönmesiydi tabii ki. Cenk Gönen’in sergilediği performans ile ‘bu kale artık benim’ demesini de unutmamak gerekli. Ancak asıl unutulmaması gereken Beşiktaş yandaşı. Buz gibi gecenin ilerleyen saatlerinde başlayan karşılaşmada her zamanki gibi yerlerini aldılar desteklerini de 90 dakika boyunca sürdürdüler. İsteksiz oynayan Beşiktaşlı futbolcuların tribünleri örnek alması kanımca doğrusu olur. Sahadakiler, tribündekilere ayak uydurmayı başarsa Beşiktaş zor yitirir!
Ve o golü atamayan Mert Nobre’ye her yıl iki milyon üç yüz bin Euro ödeyen Beşiktaş yönetimini de daha akılcı transfer yapmaya davet etmek gerekli gibi gözüküyor...

16 Aralık 2010, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Guti'nin ‘ayık' kazası!‘’

Bünyamin Gezer, saha içinde prosedürü harfiyen uygulasa da ‘kısmi’ hoşgörü ile Jose Maria Guti’yi ikinci sarı kartla oyun dışında bırakmayabilirdi elbette... Ne var ki kazalı, alkollü ve de sorunlu haftayı geride bırakan Guti ne yapacak ne edecek, kendini oyundan attırmayı bir şekilde başaracaktı, zira istemi bu yöndeydi! İspanyol futbolcu takımını sahada eksik bırakırken deneyiminin ardına sığındı ve hakem Bünyamin Gezer’i de ‘zan’ altında bırakmayı başardı. Ev sahibi Eskişehirspor’un ilk yarıyı üç farkla önde kapama şansını kullanamaması, Beşiktaş savunma elemanların becerisinden değil, Eskişehirspor ileri uç elemanlarının yeti yoksunluğundan kaynaklandı. Ancak ne olduysa Bernd Schuster’in ikinci yarıdaki oyuncu değişiminin ardından oluverdi! ‘Silik’ oynayan Ali Kuçik’in yerini Erhan Güven’in alması, Beşiktaş’ın ayaz gecedeki sonunu hazırlayıverdi! Ev sahibi ekibin ataklarına Ersan Adem Gülüm’ün katkısı ile karşı koymaya çabalayan Cenk Gönen’in yapacağı çok şey yoktu, Veysel Sarı’nın kusursuz vuruşunda. Genç kaleci Cenk daha ne yapsın? Beşiktaş’ta onun dışında görevini yapmaya çabalayan oyuncu da yoktu cuma gecesi.

Ne Hilbert, ne Ernst, ne Holosko, ne Aureilo ne de diğerleri. Beşiktaş karşısında kazanmak isteyen takımlar artık ne yapacaklarını gayet iyi biliyorlar! Savunmanın ardına sarkacak toplardan birisi mutlak filelerle buluşacaktır! Sezer Öztürk’ün attığı golü Beşiktaş savunma elemanlarının art arda izlemesi gerekli, çok şey değişecek olmasa da! Tabata’yı takımda tutup Tello’yu gönderen yönetimi de kutlamalı bu arada. Ne de olsa birisine çok fazla bonservis bedeli ödenmişti!

11 Aralık 2010, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Nobre gitsin Ali Kuçik kalsın!‘’

Yereceğim; karşılaşma öncesi ağzından salyalar akarak birbirlerine bıçakla, sopayla saldıran, sporun içinde rant kavgasına girişen kendini bilmezler! Sadece Beşiktaşlı futbolcular değil Bernd Schuster de kazanma zorunluluğu fazlası ile algılamış olacak ki bu kez oyuncularını motive etmeyi başarmış. Topa daha çok sahip olan Beşiktaş sakatlıklar nedeni ile ilk kez savunmanın önünde üç kesici ile oynadı zorunlu olarak, bu da üstünlüğü ele geçirmesinde önemli etken oldu. Beşiktaş’a katkısı olmadığını savunduğum Mehmet Aurelio kusursuza yakın oyun sergiledi ve beni tekzip etti gündüz gözüyle! Fabian Ernst ile yerini Rodrigo Tabata’ya bırakana kadar Necip Uysal da uyum sağladı sisteme. İlk yarıda, dört savunma elemanın önündeki üç stoper ile oyunu kendi alanında kabul etmiş gibi gözükse de Beşiktaş, kontrolü elinde tutan taraf olup çıkıverdi. Guti top kayıplarına karşın deneyimi, Filip Holosko Bobo’nun yokluğunda golcü kimliği, Ali Kuçik ise istemi ile göze battı. Ali Kuçik’in her halini Mert Nobre’ye tercih ederim! Hatta daha da ileri gidip; ‘Mert Nobre gitsin Ali Kuçik kalsın’ derim... Filip Holosko, Roberto Hilbert’i mükemmel pasında attığı golle Beşiktaş’taki kaos ortamına nokta koydu. Ozan İpek’in saha içindeki ‘manipülasyonlarına’ kanmayan Beşiktaşlı futbolcuları ayrıca kutlamak gerek! Kendisi, gösterdiği kart için kutlayan Volkan Şen’i oyun dışında bırakan hakem Fırat Aydınus da başarılılar arasındaydı. Beşiktaş uzunca sürenin ardından kazanmak için oynadı ve bunu da başardı.

06 Aralık 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ne varsa gençlerde var...‘’

Cenk sakatlanmasına neden olan kurtarışı ile kuşkusuz karşılaşmanın kaderini değiştiren isim olup çıktı, çiseleyen Sofya gecesinde. Beşiktaş’ta Cenk’in özverisi ile özdeşleşecek performans sergileyen başka futbolcu var mıydı? Sakatlanan ‘sözde santrfor’ Mert Nobre’nin yerini alan sonrasında da çabalayan genç Ali Kuçik dışında...
Gerisi; ya deneyimi ile oynuyor ya da isminin ardına sığınıyor!
Uzun süredir sözünü ettiğimiz gerçek ile yüzleşti Beşiktaş, Bulgaristan deplasmanında.
Önce genç Cenk kurtardı, sonra Tomas Zapotocny attı, ardından da çok daha genç Ali Kuçik, Filip Holosko’ya farkı ikiye çıkaran golü attırdı. Beşiktaş’a verecek bir şeyi kalmamış Mehmet Aurelio’nun yerini de artık Necip Uysal almalı. Necip, ‘joker’ olmadığını anımsatmalı Bernd Schuster’e!
Beşiktaş hasret kaldığı başarıyı yakalayacak ise transfer ettiği veya edeceği ‘yıldız’ ecnebilerle değil alt yapıdan gelen gençlerle hedefe koşmalı... Gecenin bir başka önemli anekdotu ise İbrahim Toraman’ın yokluğunda savunmanın daha az hata ile oynaması.
Bernd Schuster’in ‘değişim’ politikasından İbrahim Toraman da payını almalı ve bir süre dinlenmeli. Bakalım neler olacak?
Dün gece kanatlar çok çalışmadı, Beşiktaş genelde ortadan yüklendi rakibine bunda da ortanın ortasında ‘dağıtıcılık’ görevini üstlenen usta ayak Guti’nin payı vardı elbette. Guti, oyunu zaman zaman kanatlara yönlendirmeye çabaladıysa da solda İsmail Köybaşı’nın bu görevi yerine getirmesi fazlaca zor gözüküyordu.
Sağdaki elaman Roberto Hilbert ise vatandaşı Fabian Ernst ile istikrarını korumayı sürdürüyor. Belki yaratıcı değil ama sahadaki mücadelesinden ödün vermiyor. Sona doğru gelirken Hakan Arıkan şaşırtmadı! Bir kez daha boşa çıktı ve Cillian Sheridan da aradaki farkı tek sayıya indirdi.
Bir üst tura yükselen Beşiktaş’ı ama öncelikle gençleri kutlamalı..

03 Aralık 2010, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Oynamadan kazandı...‘’

Şayet Ali Turan, Filip Holosko’yu ceza alanı içinde düşürmese, kazanılan penaltı atışını da Guti gole çevirmese Beşiktaş’ın sahadan yenilmeden ayrılması fazlaca zor olacaktı. Bunun en önemli nedeni; Bobo’nun yokluğunda ileride tek başına ‘golcü’ görevini üstlenen Mert Nobre’nin yetersizliği, Mehmet Aurelio’nun isteksizliği, Rodrigo Tabata’nın sessizliği ve tabii ki Bernd Schuster’in dengesizliği... Dün gece 3 puanın sahibi de olsa Beşiktaş, kimliğini yitirdi. Ne savunmada, ne orta alanda, ne de ileride varlık gösterebiliyor. Dün gecenin tek farkı, savunma elemanları ile orta alandaki oyuncuların bir nebze uyum tutturması oluverdi. Özellikle de Harry Kewell’ın kullandığı kanadın savunma elemanı Roberto Hilbert mükemmele yakın performans sergiledi. Galatasaray’ın sorunu ise isimler! Elano’nun ne tadı ne de tuzu var, sadece adı var. Juan Pablo Pino da farklı oyun sergilemedi Beşiktaş karşısında. Beklentilere yanıt vermek için çabaladı ama son vuruşlarda beceriden yoksundu. Galatasaray karşılaşmanın tümüne yaydığı baskılı oyununu son 15 dakikaya taşıyamadı. Bu da yetmezmiş gibi yoruldu. Ve artık beceriksizliğini kanıksattıran Mert Nobre attığı golle aradaki farkı ikiye çıkardı. Karşılaşmayı izlemesem Beşiktaş’ın iyi oynayıp kazandığını düşünebilirdim ki olağanı da buydu. Ancak doğruları aktarmakla yükümlüyüz! Galatasaray baskılı oynadı, çoğu dakikada da rakibinden üstündü. Ne var ki Beşiktaş vasat oyununa karşın belki de sezonun en önemli 3 puanını alan taraf oldu. Beşiktaş’ın iyi oynayıp kazandığını iddia edenleri ciddiye almayacağım! Harry Kewell’in aradaki farkı bire indiren kafa vuruşu en belirgini oluverdi...

29 Kasım 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Mehmet Aurelio ne iş yapar?‘’

Peter Grajciar’ı mı alkışlamalı, Mehmet Aurelio’yu mu yermeli ‘mükemmel’ gol sonrası? Genç, diri, istem dolu Necip Uysal yedek kulübesinde otururken, ‘ununu eleyip, eleğini asmış’ Mehmet Aurelio’nun sahada ne işi var, açıkçası çözemiyorum. Trabzonspor’u sadece ‘duygusal’ nedenlerden ötürü bırakıp Fenerbahçe’ye transfer olan, ardından da İspanya’ya yatay geçiş yapan Türk pasaportlu oyuncu ile Beşiktaş hiç hesapta olmayan puanlar yitirecek... (Altını çizmekte yarar var)

Peter Grajciar’ın yetisinde görüldü ki ‘doymuş’ Mehmet Aurelio ile Beşiktaş kalesinde daha çok ‘goller’ göreceksiniz, sakın şaşırmayın! Mahmadou Kere her ne kadar ters kafa vuruşu ile topu kendi kalesine gönderse de, Beşiktaş defans elemanlarının her birinden daha başarılıydı. Beşiktaş’ı öne geçiren gol Filip Holosko’nun ayağından gelmiş olsa da gerçekte sahibi Rodrigo Tabata’ydı! Ricardo Quaresma’nın sakatlanarak sahayı terk etmesi, Beşiktaş için mazeret olamaz. Zira Quaresma da dönüşünün ardından ‘doldur boşalt’ sistemine ayak uydurdu. Artık kaleye şut çekerken kafasını kaldırıp bakma gereksinimi duymuyor, bu nedenle de vurduğu topların çoğu rakibe çarpıyor! Beşiktaş gereğinden fazla pozisyon buldu, ya konuk Konyaspor? Konyaspor’un ileri uç elemanlarının yetileri sınırlı olmasa, ya da ‘sakin’ olmayı becerebilselerdi, Beşiktaş cumartesi gecesi ‘tarihi’ diyebileceğimiz bir yenilgi ile ayrılırdı sahadan. Bunun tersi de söz konusu olabilirdi elbette.

Beşiktaş rakibini farklı mağlup edebilirdi. Ancak Bernd Schuster’in ‘değişim’ programı buna engel oluyor, olmaya da devam edecek. Her hafta sahaya sürdüğü farklı oyuncular ne yazık ki özgüvenlerini yitirdiler. Bu sistem ve mantıkla da toparlamaları fazlaca zor gözüküyor. Ben sadece cebindeki sınırlı parasını yaz-kış demeden tribünlerde yer almak için harcayan yandaşa üzülüyorum.

21 Kasım 2010, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Guti geri dönmez mi?‘’

Murat Kalkan ceza alanı içinde Rodrigo Tabata’ya ‘kusurlu’ hareket yaptı mı? Hakem Abdullah Yılmaz, penaltı noktasını göstererek doğru kararı mı verdi? Bir hafta önce penaltı atışını gole çeviremeyen Guti’nin topun ardına geçmesi doğru muydu? Fazlası ile türetmek olası tabii ki Ankara deplasmanından üç puanla dönen Beşiktaş için soruları... Karşılaşma bittiğinde ise benim belleğim tek soruya yanıt aradı! Beşiktaş dün Gençlerbirliği karşısında kazanmak için ne yaptı? Kazanan takım eleştirilir mi? Oynamadan kazananlar için istisna yapmak olası!

Yitirdiği toplar sonrası geri dönmeyi ‘lüks’ kabul eden zihniyete sahip Guti rahatsız etmeye başladı üst düzeydeki bireysel yetisine karşın beni! Hem rakip oyunculara, hem takım arkadaşlarına ve de futbol tutkunlarına algılattırmaya çabaladığı; “Ben Real Madrid’den geldim...” Nereden gelirse gelsin, yeti düzeyi ne olursa olsun, Guti isteksiz oynamaya başladı. Ricardo Quaresma için de ‘geldiği günkü gibi değil’ diyebiliriz, ancak çabalaması bu genellemeden ayrılmasını sağlıyor. Ve Bobo’nun yokluğu öylesine belirginleşti ki orta üçlü ile ilerideki tek adam Ankara’da debelendi durdu. Elbette bunun tek nedeni sezon başından bu yana her karşılaşmaya farklı kadro süren teknik direktör Bernd Schuster’in ‘rotasyon’ tutkusu. Beşiktaş ‘vasat’ı bulmayan oyununa karşın Roberto Hilbert’in uzatma dakikalarında attığı golle iki farklı yendi ve kazandığı üç puanla kaotik ortama nokta koydu.

Ama takım oyunundaki tutarsızlık ve kimi futbolcunun isteksizlikleri bir sonraki hafta için açıkçası umut vermedi. Beşiktaşlılar sadece bu maça sevinmeli, ilerisi için rehavete kapılmamalı...

15 Kasım 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI