‘’Beşiktaş'taki kakofoni!‘’
Türkiye ile Beşiktaş’ın gidişatı arasındaki benzeşlik şaşırtmaya devam ediyor, tabii ki beni!..
İktidarda partisinin yetkilileri, ekonomik olarak çağ atlattıklarını savunurlarken; işsizlik tavan yapıyor, İktisadi Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) Türkiye’deki her 4 çocuktan birinin açlık sınırında yaşadığını, en yüksek gelir eşitsizliğine sahip ülkeler arasında üçüncü basamakta abide gibi durduğumuzu bilimsel veriler ile ortaya koyuyor. Uyarıları dikkate alan olduğunun inancında değilim, şayet alınıyor olsa idi ‘kanal projesi’ yerine öncelik; açlık sınırındaki çocuklara, gelir dağılımındaki adaletsizliğe, insan haklarına ve yer darlığı nedeni ile sayamadığım onca şeye verilirdi. Başbakan Recep Tayip Erdoğan ve bakanlar ile avareleri, ısrar ve de inatla ‘Pembe Tablo’ imalatına devam ediyorlar. Buna karşın iktidar partisi, yakın gelecekteki seçime yönelik anketlerde ‘açık ara’ birinciliğini sürdürdüğünü kanıtlıyor.
Siyah-Beyazlı kulüp ile örtüşen bölüm de burası! Beşiktaş Kulübü Başkanı Yıldırım Demirören, futbol otoritelerine; ‘acaba Türkiye’ye gelir mi?’ ikilemi yaşatan oyuncuları transfer etmeyi başarıyor, İnönü Stadı’nı yeniden inşaa etmek için çabalıyor diğer yandan da Beşiktaş’ı feza hızı ile borçlandırmaya devam ediyor. İlginç olanı, transfer edilen onca ‘yıldız’a karşın Beşiktaş’ın tarihinin en kötü sezonlarından bir tanesini yaşaması. Ancak Başkan Yıldırım Demirören ve yandaşlarına göre somut bilanço, spekülatif değerlendirmeler ve de Beşiktaş iyi yolda! Beşiktaş’ın kaç futbol simsarını zenginden öte ‘ihya’ ettiğini bilemiyorum, bilinen voleybolcusunun, basketbolcusunun, hentbolcusunun, ‘yerli’ futbolcusunun, çalışan emekçinin maaşları ile transfer taksitlerini almakta güçlük çektiği. Olacak o kadar! ‘Özal sonrası’ topluma kanıksattılar; ‘altta kalanın canı çıksın!..’
Yıldırım Demirören ve ekibi şimdi yeni transferlerin peşinde, demek ki borç düzeyini yeterli görmemekteler! Gündemlerindeki isim ise 32 yaşındaki Diego Forlan... Gelir mi, gelmez mi, kaça gelir, kaça gider, bekleyip göreceğiz! Sanıyorum göremeyeceğimiz bölümü ise Beşiktaş’ın kendi değerlerine sahip çıkacağı günler, gençlerin var olma savaşı ile yaratacakları Beşiktaş... Kuşkum yok, gelecekteki kongrede de Yıldırım Demirören şapkasını dahi koysa yine başkan seçilir!
‘’Tayfur Havutçu ve gençler...‘’
Tayfur Havutçu’ya anlamak zor değil elbette... Fırsatı yakalamışken ‘kalıcı’ olmak adına elindeki kozları kullanması anlayışla karşılanabilir, ne var ki birileri, ‘kaş yaparken göz çıkardığını’ aktarmalı genç teknik adama!
Aklı karışık, kondisyonu en alt seviyedeki Guti’yi, attığı gole karşın Mehmet Aurelio’yu sahaya sürerek geceyi kurtarırken gençleri göz ardı etmesini en azından ben kabullenemiyorum. Bülent Ünder ‘gidici’ olduğunu bilmesi nedeniyle mi benzer yanılgıyı yaşamıyor? Gençler futbolcular; Çağlar, Serkan Kurtuluş, Aydın’ı derbide sahaya sürüp özgüvenlerini pekiştiriyor ve doğrusunu yapıyor. Bu saatten sonra Beşiktaş, Galatasaray’ı yense, yengiyi farkla örtüştürse ne olacak?
Tayfur Havutçu geride kalan haftalarda Beşiktaş’a ‘bir adet’ genç yetenek kazandırırsa, sanıyorum o zaman teknik direktör olarak rüştünü ispat edecek! Tipik Beşiktaş izledik dün gece; ilk yarıda suskun ikinci yarıda coşkun... İlk bölümde Galatasaray’ın üstünlüğü vardı oyunda, kanatları fazlaca rahat kullandılar Sarı-Kırmızılı formayı giyen oyuncular. İkinci bölümde ise Beşiktaş’ta istemini ve de özgüvenini yitiren Bobo trajedisi yaşandı. Topu boş kale yerine direğe nişanlaması, sadece iki dakika sonrasında benzerini yapması, bir sonrasında da saç-baş yoldurtması, sabır sınırlarını zorladı Beşiktaşlılar’ın!
‘Golcü Bobo’nun dün geceki beceri yoksunluğuna karşın Beşiktaş kazandı. Üstelik Aurelio ile Simao’nun golleri Beşiktaşlı genç futbolculara son dakikalarda oyuna girme yolunu da açtı ancak tatmin edici olamadı! Ligde iddiasını yitirmiş iki ekibi de kutlamak gerekli, futbolu çirkinleştirmekten özenle kaçındıkları için...
‘’Zayatte'nin elini öpün!‘’
Size oynamak zor geliyor ise bana da yazmak sıkıntı veriyor!..
Karşılaşmanın elli dakikası geride kalırken, ligin son basamağına demir atmış ev sahibi Konyaspor’un dört yerine tek golle önde olmasını mı, buna karşın Beşiktaş’ın rakip kaleye şut dahi çekemediğini mi öncelikli yazmalı? Marcin Robak attı takımını öne geçirdi ve sonrasında Konyaspor gol kaçırma ‘humması’na tutuldu. İlk yarı sona ererken Kamil Zayatte öylesine bir gol kaçırdı ki aktarması daha güç... Gökhan Emreciksin ‘ego’suna yenildi ve bir golden daha oluverdi ev sahibi ekip... Hemen ardından Zayatte yine beceriden yoksun kafa vuruşu ile başarılı olamadı, böylece Beşiktaş bir gol daha yememiş oldu! Sanıyorum aksini savunacak Konyalısı da Beşiktaşlısı da yok... Fabian Ernst sakatlandı yerini Mehmet Aurelio alıverdi, Mert Nobre sakatlandı Nihat Kahveci oyuna dahil oldu. Bernd Schuster’in yerini alan Tayfur Havutçu neyi değiştirdi? Hatalar ‘şablon’ olarak aynı paralelde sürüyor. Zayatte’nin kafası ile kaçırdıklarının ardından ‘eli’, Beşiktaş’a penaltı atışını kazandırmasa, Ricardo Quaresma da atışı gole çevirmese ne olacaktı? Yılmaz Vural’ın yerinde olsam Zayatte’yi sezon sonuna kadar kadroya almam. Atamadıkları yetmezmiş gibi neden olduğu penaltı ile son umudu da aldı götürdü. Beşiktaş mı? İtiraf ettiğim gibi sıkıntı veriyor izlemek de yazmak da! Ligin son basamağındaki takım karşısında kelimenin tam anlamı ile ‘aciz’ kalacaksan genç oyunculara şans tanımamak niye? Şayet Tayfur Havutçu geride kalan haftalarda ‘radikal’ değişime gitmez ve genç oyuncuları sahaya sürmez ise ilerleyen yıllarda ‘nöbetçi teknik direktörler’ arasında kendisine ‘belki’ yer bulur. Beşiktaş’ı izlemek size keyif veriyor mu? Antrenmanlara katılarak yılda 4 Milyon Türk Lirası kazanan Nihat Kahveci’nin saha içinde takım arkadaşına saldırmaya kalkışmasına ne diyorsunuz?
‘’Prosedür maçı ile final...‘’
Önce kupaya veda eden ev sahibinin hakkını teslim edelim, sonrasında da finalistin...
Serdar’ın eli ile topa müdahale edip penaltıya neden olduğu dakikaya kadar Gaziantepspor nerede ise ‘tek kale’ oynadı, ilk ayakta üç farkla yenildiği Beşiktaş karşısında ama bu kez evinde. Olcan ile erken bulduğu gol istemini perçinledi ev sahibi ekibin. Popov sağ kanadı kusursuz kullanıp bol orta yaptı, diğerleri de aynı paralelde uyum sağlamaya çabaladı. ‘Doğru’ penaltı kararı, kimyasını bozuverdi doğal olarak Gaziantepsporlu futbolcuların.
Final şansını yitirmelerine karşın sergiledikleri futbol ve Olcan’ın golleri ile çabası alkışa değerdi...
Beşiktaşlı futbolcuların ‘ruh halleri’ ise rakip oyuncular ile tamamen ‘tezat’ durum içermekteydi. Elbette bunun nedeni ilk ayaktaki farkın getirisi ‘gevşeklikten’ kaynaklandı. Erken gelen gol bir süre ‘abandone’ olmalarını sağladıysa da Simao’nn penaltıdan kaydettiği sayı ile ‘kısmen’ toparlandılar.
Beşiktaşlı futbolcuların bu karşılaşmayı ‘prosedür maçı’ olarak algılamalarını yadırgayamayız zira haklılar. Ne var ki tribündeki, ekran başındaki futbol tutkunu da Beşiktaş’tan fark ve farklı futbol bekliyor! Beşiktaşlı oyuncuları da kutlamalı; hayal kırıklığı ile bezenmiş badirelerin ardından kupada finale gelebildikleri için tabii ki... Prosedür maçı finali getirdi, şimdi finali bekleyeceğiz...
‘’Hata Tayfur Havutçu'nun...‘’
Gençlerbirliği’nin hücum gücü, özellikle de kontratakları göz ardı edilecek nitelikte değildi. Buna bir de oturmuş orta alan ile savunmayı eklersek, Başkent ekibi Beşiktaş için ‘sıradan’ rakip statüsünden çıkıveriyordu. Dikkat çekeni; Beşiktaş’ın ilk bölümde unutulan baskılı ve istem dolu futbolunu sergilemesi oldu tabii ki. Ernst ile Necip arasındaki uyumu, önlerindeki Fernandes pekiştiriverdi ilk yarıda. Zaten ne olduysa ikinci yarıda oldu! İbrahim’in aradaki farkı ikiye çıkaran golü rahat nefes almayı sağlamalıydı ancak onlar ‘oksijen çadırına’ girmeyi tercih ettiler! Jedinak’ın serbest atıştan kaydettiği sayıya kim ne diyebilir? Kusursuz vuruş ve gol ve de alkış... Sonraki dakikalar öncelikle Tayfur Havutçu adına yanlışlar ile doluydu. Havutçu, Schuster’in hatalarından ders almamış, fazlaca belirgin! Hangi oyuncuyu yedek kulübesine çekerseniz çekin Aurelio’yu sahaya sürmek salt Beşiktaş’a değil, Türk futboluna ihanettir. Yitirilenlerin sayısı belli! Beşiktaş, Aurelio ile hangi maçı kazandı? Aynıca Fernandes’i alıp yerine Bobo’yu oyuna sürmenin mantığını da anlamış değilim. Evinde oynadığın ve de iki farkla öne geçtiğin maçta eşitliği kurtarmak için çırpınıyorsan gariplik var demektir! Beşiktaş’a akıl sır ermiyor; ya ilk yarıda oynamayıp ikinci 45’te üstünlük kuruyorlar ya da dün geceki gibi ilk yarıda oynayıp ikinci yarıda çuvallıyorlar. Kurgu; Beşiktaş üzerine ama bir de konuk Gençlerbirliği var, hem de alkışı fazlası ile hak eden Gençler... İki farkı kapadılar, eşitliği sağladılar, galibiyet için çabaladılar...
‘’Fırat ve Cenk...‘’
Genç file bekçisi Fırat Kocaoğlu ilk golü de yemezdi yemesine, yanı başındaki savunma oyuncusu Ergün Teber çakılı kalıp, pusulasını aramasa! Ricardo Quaresma’nın sağdansoldan bindirmelerine, akabinde gelen ortalarına elinden geldiğince karşı koydu ancak, ‘yeti’ de bir yere kadar! Hugo Almeida dönen topu ağlara gönderirken Fırat’ı alkışlamaya devam ettim! Hedefini, yetmezmiş gibi
umudunu da yitirmeyen Kasımpaşa’nın kalecisi ‘yıldızlar topuluğu’ Beşiktaş’a örnek oluşturdu oynama istemi ve de performansı ile haftanın ilk gecesinde...
Sakatlanıp yerini Nihat Kahveci’ye bırakana kadar Quaresma oynadı, takım arkadaşları izledi. Kimi zaman uyum sağlamaya çabalayanlar da oldu elbette, Fabian Ernst başta olmak kaydıyla. Mert Nobre sezon sona ererken yaşamında bir daha toplu halde dahi göremeyeceği tutarı’ aldığı Beşiktaş’ta kalabilmek için çabaladı, haliyle gülünç oluverdi. Öylesine sırıttı ki yetmezliği, tükenmişliği, “Bu adam Beşiktaş’ta nasıl oynar?” dedirtti bir kez daha! Ama Beşiktaş adına ‘esas’ sorunu oluşturan savunma...
Eldeki defans oyuncuları ile bir sonraki sezonun farklılık içermeyeceği ortada. Gelen, giden, kalan başarılı olamadı, olamaz da. Bu bölgede sorunun İbrahim Toraman’dan kaynaklandığını görmek için ‘at gözlüğünü’ çıkarmak işe yarar mı acep! Fırat’ın istemine saygı duyarken, Cenk Gönen’i de kutlamamız gerekli tabii ki. Christian Keller ardından Ersen Martin’in toplarını çelerek, skor tabelasındaki mutlak değişimi engelleyen Beşiktaş’ın genç kalecisi Cenk oldu. İki kaleci; Fırat ile Cenk geceye renk kattı, karşılaşmayı izlenir kıldı. Aylar sonra sahaya adım atan Nihat Kahveci’nin kramponları ne kadar güzeldi. Nihat oynamasa da olur, onun ayakkabıları yeter!
‘’Rüştü Reçber kupayı kazandırdı!‘’
Bir başka ‘faşist’ diktatör Francisco Franco’ nun ülkesi İspanya’dan gelen ‘yıldız’ futbolcu ise dün gece ‘tek f’ ile Beşiktaşlılar’ı uyutmayı başardı! Jose Maria Gutierrez Hernandez için yazdığım tüm olumlu satırları geri alma olasılığım yok ama bundan sonra ‘ağzınla kuş tutsa’ en azından benim için anlamı yok! Sezon sonunda olası ‘rezilliğe’ set çekmek adına ‘kupa’dan gayrı alternatifi bulunmayan Beşiktaş’ta Guti’nin ‘oynanmamak’ adına özenle ‘yapmadıkları’ kimin ‘ayıp’ hanesine yazılacak? Cenk Tosun’un ilk bölümdeki iki akılcı vuruşunu deneyimli file bekçisi Rüştü Reçber engelleyemese neler olacaktı? Garipten de öte bir karşılaşmaydı dün geceki seyircisiz mücadele! İlk yarıda futbol adına hiçbir şey üretemeyen Beşiktaş, Guti’nin yerini Manuel Fernandez’e bırakmasının ardından farklılık ihtiva etmeye başladı sahada. Tartışmasız Simao Sabrosa’nın serbest atıştan kaydettiği mükemmel gol, takımın ilk bölümde ‘uyuklayan’ ve de ‘uyumsuz’ elemanlarını kendine getirdi. Ardından da Hugo Almeida aradaki farkı ikiye çıkardı. Sonrasında da Simao üç farkı yakalatan isim oldu.Atılan üç gol ve bunu bağlı olarak kupanın ilk ayağı sonrası kazanılan avantaja karşın ne yazık ki Beşiktaş’ın futbolu tatminkar olamadı. İyi oynamadılar, sadece gol attılar büyük oranda da kupa finalini garantiye aldılar.
‘Fanatik’ futbol tutkunlarının vasat oynayan oyuncuyu yerdiklerinde kurduklarında ‘klişe’ cümle vardır; “Bize hangi maçı kazandırdı ki...” Not almakta yarar var! Rüştü Reçber dün gece Beşiktaş’a Türkiye Kupası’nı kazandırdı...
‘’'Komedi Dans Üçlüsü!'‘’
Sivas deplasmanında ortaya çıkan gerçek budur! Bir diğer önemlisi ise Beşiktaş’ta kimin nerede ve savunmaya mı hücuma mı yönelik oynadığının hiç ehemmiyeti olmamasıdır... Bireysel yetileri en üst düzeydeki Portekizli oyuncuları; ‘Komedi Dans Üçlüsü’ olarak tanımlamak, kanımca yerinde olur! Ricardo Quaresma’yı izlemek keyif veriyor elbette, ancak Beşiktaş yandaşı için değil! Futbol tutkunları Q7’nin akselerasyonuna imrenerek bakıyorlar ama sadece o kadar!.. Hugo Almeida ve Simao’da durum daha da vahim...
Sivok ikinci sarı kartla oyun dışında kalmasa da Beşiktaş için ‘Sivas Senaryosu’ değişiklik içermeyecekti. Çalımbay; Mehmet Yıldız ile Cihan Yılmaz’ı oyunu dahil edince ‘ibre’ ev sahibi ekibin yönüne dönüverdi. Cihan Yılmaz’ın topu bir şekilde Beşiktaş kalesine göndereceğini sanıyorum ekran başındakiler dahi anladı, ama İbrahim Toraman anlamamakta direndi! Beşiktaşlı futbolcular karşılaşma boyunca kazanmak için en ufak çaba harcamadılar. Bir kez olası gole Almeida ile yaklaştılar, gerisinde de genç kaleci Cenk Gönen’e dua ettiler, ne var ki işe yaramadı! Beşiktaş’ın ilk yarıda iyi oynadığı yönündeki ‘kandırmacaya’ da kanmamakta yarar var! Bir yarı iyi oynayan takım rakip kalede bir kez mi gole yaklaşır? Beşiktaş’ın Portekizli oyuncuları canları istediklerinde oynuyorlar, canları istemezse de cicozlarını alıp gidiyorlar! Tayfur Havutçu gitse yerine ‘isim’ gelse değişen bir şey olacağı yanılgısına kapılmayın sakın. Beşiktaş’ta gitmesi gereken öncelilikle kişi Başkan Yıldırım Demirören sonrasında da ekibidir... Yıldırım Demirören sayesinde Beşiktaş ‘sıradan’ takım olup çıkıverdi, bunu herkes başaramaz, kendisini tebrik etmeli!