‘’Neredesin Bobo?‘’
‘Alania ile oynanan rövanş maçında Almeida yerine Bobo olsa farklı mı olurdu?’ Sorusunun yanıtı, benim adıma; ‘Kesinlikle Bobo fark arzederdi...’ Beşiktaş için bir kez daha ‘vasatı’ dahi bulamayan futbolun ardına sığınacak fazlaca neden var kuşkusuz. Yağmur, 3-0’lık avantaj, sakatlar, berbat zemin vs... Ancak gözardı edilmemesi gereken bir husus mevzubahis! Beşiktaş istemsiz, isteksiz oyuncu topluluğu ile Edirne’den öteye prosedür maçları oynamaya gidebilir! Kafası karma karışık Almeida, Beşiktaş’ın gol umudu ise durum gerçekten vahim demektir. ‘Doymuş’ futbolcu oldum olası sorundur ve söz konusu sorun Beşiktaş için önümüzdeki günlerde kaçınılmaz olarak ‘kaos’ ortamı yaratacaktır. Sanıyorum Beşiktaşlılar dün gece sahada libidosunu yitirmiş Guti’nin varlığından rahatsızlık hissettiler. Sorun da burada! Takımı, takım yapan ‘şöhretler’ midir, yoksa görevini kusursuz yapan isimler mi? Alania forması giyen El Salvadorlu Zelaya’nın futbol oynama istemine yanlısı da yansızı da tanıklık etti dün gece. Beşiktaş’ta muadili var mıydı? Tabii ki hayır... Yenen iki gol, İbrahim Toraman’ın kendisini kontrol etmesini öğrenememesi ‘takım oyunu’ndan uzaktaki Beşiktaş için en basit problemler. Biraz daha süre olsaydı ya da ilk yarıda gol bulsaydı rakip, karşılaşmanın büyük bölümünde kalesinde devleşen Rüştü, ‘pes’ edecekti, istemeye istemeye! Beşiktaş’ın durumu ne yazık ki içler acısı. Bunu da biz değil, Bobo’yu üç yüz bin dolar için gönderip, milyon dolarlara Portekizli futbolcuları transfer edenler düşünsün!..
‘’Beşiktaş'a biraz zaman...‘’
Attığı üç gole karşın Alania karşısındaki vasat oyunu nedeni ile yandaş grubunun beklentisine yanıt veremeyen Beşiktaş’ı yermek işin kolayı olur, en azından rövanşa kadar! Kaotik ortam, sürpriz teknik
adam değişimi, yeni oyuncuların uyum süreci ve de sıcak, Siyah- Beyazlı ekip elemanlarının öncelikli mazereti olabilir ancak kaptan Guti hariç! Sivok’un oyunun başında kaydettiği gol Beşiktaş’ı rahatlattı ama sonrası ‘rahatlık’ sorun olup çıkıverdi karşılarına. Savunma ve orta alanda sorun gözükmedi ama ‘ilerisi’ düşündürücü olacağının sinyalini verdi bir kez daha. Penaltı atışını gole çeviren Guti, geçen sezondan daha olumsuz performans sergiledi. Simao, sakatlanana kadar idare etti yerini alan Holosko ise ‘saman alevi’ ile özdeşiverdi! Kuşkusuz Pektemek ilerleyen günlerde çok daha iyi olacak sadece zamana gereksinimi var. Veli Kavlak için de farklı düşünceye sahip değilim. Kafası karışık Almeida attığı gole karşın en azından şimdilik istenilenden uzakta. Beşiktaş’ın iyileri kimler? Elbette ki Fabian Ernst alıştırdığı gibi kusursuza yakın oynadı dün gece, Sivok ile Fernandez de ona uyum sağladı. Beni şaşırtan çoğu kez yerdiğim İsmail Köybaşı’nın akılcı ortaları oldu. Belirgin, İsmail sezon arasında kendisini geliştirmiş, gerek mantalite gerek fizik olarak, Beşiktaş adına sevindirici. Kuşkusuz üç gol Beşiktaş’a tur için yeter ya sonraki aşamada neler olur, doğrusu kestirmesi güç! Quaresma’nın katılımı ile çok şeyin değişmesi olası tabii ki ancak ilerdeki üçlü ile rakip kale önündeki son adam arasında senkron tutması şartıyla ‘Keşke’ demeyi hiç sevmem ama keşke Bebe de bu mücadelenin içinde olabilseydi. Futbollu günler döndü dönmesine de galiba bu kez heyecandan biraz yoksun olarak!
‘’Hayal kahramanı Erman Toroğlu!..‘’
Öncelikle; ‘Şike Operasyonu’ çerçevesinde, gazete sayfaları ile televizyon ekranlarına yansıyan ‘telefon görüşmeleri’ ‘tamamı’ ile doğruluk içermekte midir? Söz konusu ‘görüşmelerin’, gazetelere ‘sıcak-sıcak’ servis edilmesi, TCK’nun 285’inci maddesi doğrultusunda ‘Soruşturmanın Gizliliğini İhlal’ suçu ile bağdaşmakta mıdır? Erman Toroğlu, henüz ‘iddianamesi’ ortada olmayan davada Aziz Yıldırım’dan nasıl davacı oldu, doğrusu anlayabilmiş değilimÖ
Toroğlu, Metris Cezaevi’nden Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan Aziz Yıldırım’a, “Beni maddi ve manevi zarara uğrattı” suçlamasını yöneltirken, güvenilirliğini yitirdiğinin farkında mı bilemem ama önemli doneleri pas geçtiği ortada! Birincisi; diyelim ki Toroğlu’nu Digitürk’ten Aziz Yıldırım kovdurdu. Burada suçlanması gereken Aziz Yıldırım mıdır, yoksa kendisine sahip çıkmayıp, kapıyı gösteren televizyon kanalının yöneticileri mi?
Bir diğeri; Madem seni kovduranın Aziz Yıldırım olduğundan emindin, niye şikayetçi olmak için bu kadar zaman bekledin? (Kaldı ki bu eylem suç oluşturmaz) Ya söz konusu telefon görüşmeleri, ‘feyk’ten ibaret ise! Galiba en önemlisi;‘Delikanlı Jargonu’ ile gurur duyduğunu saklamayan Erman Toroğlu’nun ‘düşene vurması!’
Aziz Yıldırım’ı sever miyim? Kesinlikle ‘hayır’, ancak suçu kanıtlanana kadar da yabana atılmayacak savunucularından olurum. Ne kadar eleştirirsem eleştireyim Aziz Yıldırım, Fenerbahçe Kulübü’nün başkanı, çocuklarının babası ve bir eştirÖ Erman Toroğlu hayal kırıklığına uğratmakla kalmadı, gözden de düştü. Görüldü ki, hararetli tüketici hakkı savunucusu Erman Toroğlu, ‘hayal kahramanı’ndan ibaretmiş. Belirgin; yayıncı kuruluştan kazandığı da yetmemiş, baksanıza maddi manevi zarara uğramış! Ben meyvelerden, sebzelerden anlamam ama ‘adam’dan anlarım!..
‘’Hak yerini buldu‘’
12 Mayıs 2007 tarihinde bu yazıyı kaleme aldığımda Beşiktaş yandaşı beni ‘topa tutup’, yergisini en üst düzeyde açıkça gösterivermişti.’Müneccim’ miyim diyeceğim neyse ki olmadığımı biliyorum! “Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir” özdeyişi ile örtüşen eylem, kanımca Beşiktaş’ın son yıllarda attığı en doğru adım oldu. Dikkatlerden kaçmaması gereken anekdot ise kararın, Çarşı Grubu’nun radikal açıklamasının ardından alınmasıdır.
Kupayı geri verin
‘Kupayı aldık, oley’ coşkusunu yaşayan Beşiktaşlı var mı? Bu kupa Beşiktaş için ‘onur’ değil olsa olsa ‘utanç’ kaynağı olur! Doğrusu kupayı geri vermek ya da Kayseri Erciyesspor’a göndermektir!.. Fenerbahçe’nin ‘masa başı’, Galatasaray’ın ‘akıl’ oyunlarını kanıksayıp, Beşiktaş’ı dürüstlük ile örtüştüğü için sevdik uzun yıllar. Ne farkı kaldı şimdi Beşiktaş’ın benzerlerinden? İsmet Arzuman, milyonların izlencesinde Kayseri Erciyespor’un iki penaltısını gasp etti ve kupanın gideceği camekân vitrini belirledi. Arzuman görmedi de mi çalmadı, gördü de görmezlikten mi geldi, bunu bilme olasılığımız yok. Bildiğimiz; Beşiktaş Kulübü Başkanı Yıldırım Demirören ile Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy arasındaki aile bağı... Bir önceki kupanın hastaneye, Haluk Ulusoy’un o dönemde tedavi gören babasına taşındığı! Vefa, İstanbul’un en eski semtlerinden birisi!.. Gözlerinizi kapayın! Baba ile oğul keyifle televizyon karşısına geçmiş, kupa finalini izliyor. Televizyon yorumcusunun ‘bu kesinlikle penaltı’ cümlesi üzerine çocuk, babasının yüzünde anlam aramaya başlıyor, ‘Baba niye verilmedi bu penaltı ?’ dercesine...
Babanın, vereceği yanıt ne olacak oğluna? “Evladım bu hatalar Fenerbahçe lehine yapılır, Beşiktaş’ın da hakkı çok yenilirdi” mi, yoksa; “Çocuğum olsun vermedi işte hakem penaltıları, Beşiktaş da kupayı kazandı” mı? Ya da; “Bak oğlum, futbol göründüğü kadar basit bir oyun değildir. Oyun içinde çeşitli oyun versiyonları vardır!
Her şey öylesine hızla kirleniyor ki, karşı koyma şansı giderek azalıyor. Milyonların tanıklığında ve göz göre göre Kayseri Erciyesspor’un kupası çalındı. Bunu yazmazsam ‘spor yazarı’ kimliğimden şüphe edeceğim!
Beşiktaş’ın bu kupaya çok mu gereksinimi vardı? Son haftalara bakıldığında Beşiktaşlı oyuncuların hiçbir şey üretmediği futbol ile fazla ilgisi olmayanlar tarafından dahi rahatça algılanabiliyor. Kimi, neden kandırma gereksinimi var? Yıldırım Demirören, oturduğu koltuktan Kayseri Erciyesspor’un verilmeyen penaltılarını gözlemleyemedi mi? Telefonu ile sormadı mı, televizyondan izleyen yakın arkadaşlarına, ‘penaltı mıydı?’ diye. Kabullenilecek gibi değil, nasıl çalınır o kadar insanın emeği? Kim ne derse desin, bu kupa Beşiktaş tarihine ‘kara leke’ olarak geçecek. Benzerlerindeki lekeler ise onların sorunu!..
‘’Büyüksün Erman Kunter‘’
Erman Kunter’in ‘koç’ kariyerinde kazandığı başarının sadece üçte birini Fatih Terim ya da türevleri elde etse, kuşkusuz çok sayıda il ve ilçede sokaklara adı verilir, olmadı büstü dikilirdi! ‘Endüstriyel Futbol’ nitelemesindeki ‘öğe’, meşin yuvarlağın ardına öylesine takılmışız ki gözümüz kale direklerinin arasından geçen toptan gayrı şey görmez olmuş...
Cholet’i Fransa Ligi’nde bir önceki sezon şampiyon yapan, önemli iki oyuncusu; Bobois NBA’ye De Colo’nun da Valencia’ya transfer olmasına karşın finale kalan, bu da yetmezmiş gibi iki sezondur Fransa’da ‘Yılın Koçu’ ödülünün sahibi olan Erman Kunter’in başarısı karşısında, neden duyarsırsınız?
Erman Kunter sadece işini yapıp, ‘mikserler’ ile muhatap olmadığı için olabilir mi?
Önemli bir anekdot daha; Fransa Milli Basketbol Takımı’nın üçte birini Erman Kunter’in oyuncuları oluşturuyor. Benzeş başarıya tanıklık eden oldu mu? Hakan Şükür gitti ‘Torino’lu Şaban’ yaftası ile döndü. Fatih Terim gitti hayal kırıklığı ile baş başa kaldı, neyse ki ‘Galatasaray’ avuntusu oluverdi! Tugay Kerimoğlu dışında yurt dışında ‘başarı’ dediğimiz skalayı yakalayabilen, yaklaşabilen sporcu veya spor adamımız mı oldu? Vizesini alabilmek için buradaki konsolosluğunun önünde kuyruğa girdiğimiz Fransa’da Erman Kunter hiç abartısız ‘kahraman...’ Gel gör, burada durum oldukça farklı! Erman Kunter’in başarısı ne gazetelerin spor sayfalarında hak ettiği yeri buluyor ne de televizyon ekranlarında. Spor ile bağıntılı yaşamlar salt futbola adanmış! Sanıyorum Erman Kunter’in ülkesinde yeterli ilgiyi görmemesinin nedeni ‘iş bilmezliği!’ Fransa’dan arada İstanbul’a geldiğinde; Paper Moon’da ‘birileri’ ile yemek yerken ‘geyik’ yapsa, İstinye Park ile Kanyon’da dolanıverse olur olmasına da, bunlar Erman Kunter’e göre değil. Birde ‘megalomani’ ile örtüşen kafa yapısına sahip olması gerekli ki fazlası ile zor... Erman Kunter’i izlerken de büyük keyif alırdım, sohbet ederken de. Şimdi ise Fransa’da yaptıkları ile gurur duyuyorum. Büyüksün Erman Kunter...
‘’Sonuna kadar Bobo!..‘’
Sevgili kardeşim Deivson Rogerio da Silva ya da daha anlaşılır hali ile Bobo... Bu satırları sana ‘laf olsun torba dolsun’ bağlamındaki Antep maçını izlerken yazmaktayım.
Bilmeni isterim ki benim ‘Arkandayım Bobo’ yaklaşımım, başkan Yıldırım Demirören ve ekibinin söylemi ile hiç bağdaşmaz. Üç, bilemedin beş gün sonra seni kapının önüne koymak için debelenip durmam! Amma velakin gerektiğinde de yerden yere vururum, alınma gücenme yok! Demişsin ki “Nihat’a iki yıl için 6 milyon Euro ödediniz. Mert Nobre 2.5 milyon Euro alıyor, doğru dürüst golü yok. Ferrari oynamadan 2.5 milyon Euro kazanıyor. Beşiktaş’ın en istikrarlı ama en az kazanan oyuncularındanım. Bana hep haksızlık yapıldı...”
Canım kardeşim ağzına sağlık, bizler yazınca pek işe yaramıyor eminim senin dile getirmen bu kez farklılık içerecektir!
Yüzüne karşı, ‘atıp-tutuyorsun’ diyeceğim ama yok, atsan bile veriler, istatistikler seni doğruluyor. Bu sezon forma giydiğin 40 maçta 16 gol kaydetmişsin, geldiğin günden bu yana ise toplam 94 gole ulaşmışsın... Beşiktaş tarihinin en golcü futbolcularından birisi olup çıkıvermişsin henüz kariyerinin başında. Üstüne üstlük yaşın daha 25... Nihat Kahveci mi? Yerden göğe haklısın, iki koca sezonda toplam 11 gol, ki buna kupa maçları da dahil. Mert Nobre mi? Yazının ciddiyetini kaçırmak yersiz olur! Hugo Almeida transferinin ardından sahadaki istemsizliğine de fazlası ile hak veriyorum! Ne yalan söyleyeyim, yerinde olsaydım aklıma inlikler, cinlikler geliverirdi! ‘Edepsiz’ kasetlerini bulup-buluşturur, ‘yayınlatırım’
tehditleri savururdum, yöneticileri! Ezcümle; golcü kardeşim Bobo, olur ya Beşiktaş yönetimi bir hata yapar, seni gönderir ise gözün arkada kalmasın, verilmiş sözüm var sana. Gerekeni yapacağım! Sağlıklı, bol gollü, keyifli sezonlar diliyorum.
Gaziantep maçına gelince, gençlerin performansı beni gelecek için fazlasıyla umutlandırdı...
‘’Q7 keyif veriyor‘’
Tam da buydu sevgili Tayfur Havutçu! Ligdeki iddiasını neredeyse üç ay önce yitirip salt kupaya odaklanan Beşiktaş’ta olması gereken. Genç futbolculara çok daha önce tanınmalıydı
yetilerini gösterme şansı, kanımca. Dün geceki ‘prosedür maçı’ kusursuz fırsat oldu
Beşiktaş adına ve Atınç Nukan’ı, Rıdvan Şimşek’i, Guti oyundan çıktıktan sonra da Onur Bayramoğlu’nu izleme olanağı bulduk. Ve Atınç Nukan’ın kısa süre sonra da Beşiktaş’ın ‘demirbaş’ları arasında yer alacağına tanıklık ettik. Beşiktaş sezon sona ererken İnönü’de yandaşına yengi ile veda ettiği için değil, gençlere özgüvenlerini teslim ettiğin için tebrikler Tayfur Havutçu, her ne kadar sakatlanan Tomas Sivok’un yerine Mehmet Aurelio’yu oyuna dahil ettiysen de! İki ekip için de sonucu ligde hiçbir şeyi değiştirmeyecek maçta doğal olarak alkışlanacak mücadele değil ama goller vardı... Sezer-Alper paslaşmasının ardından son vuruşu yapan Ekrem Zengin’in kaydettiği gol, ‘ders’ niteliğinde, futbol tarihindeki yerini alacak kuşkusuz. Manuel Fernandes’in kaydettiği eşitlik sayısı da alkışa değerdi ama bireysel beceri ön plandaydı. Hugo Almeida’nın golü de aynı paralelde... Penaltı atışını gole çeviren Simao skoru belirleyen isim oldu. Ama benim aklıma da bir soru takıldı! Ricardo Quaresma gelecek sezon da Beşiktaş formasını giyerse, aynı enlemde mi mücadele edecek sahada? Muhteşem çalımlar atacak, tek başına topu alıp rakip kaleyi zorlayacak, defans elemanlarını birbirine sokacak ve genelde eli boş mu dönecek, gerisin geriye? Quaresma uzun süredir, kelebek gibi uçuyor ancak arı gibi sokamıyor! Yine de Portekizli oyuncuyu izlemek keyif veriyor...
‘’Kupa Quaresma'nın‘’
İbrahim Toraman, Ernst ve Ferrari’nin yokluğunda Tayfur Havutçu’nun alternatifi yoksa Beşiktaş’a da bol miktarda ‘sancılı’ dakikalar var... Aurelio, geldiği günden bu yana yengilere değil sadece Beşiktaş’ın yitirmesine neden oldu. Bir musibet bin nasihatten iyidir! Sadece Aurelio mu, elbette ki değil... Guti’nin farkı mı vardı dün gece?
Topla buluşmayı dahi beceremeyen ‘golcü’ Bobo için ne demeli? Lig maratonuna havlu atıp ardından zorunlu olarak kupaya odaklanan Beşiktaş’ın sergilediği ‘hatalar’ ile sarmaş-dolaş futboldan kim sorumlu? Teknik direktör yetisizliği mi, futbolcu istemsizliği mi? Quaresma olmasa Beşiktaş rakip kaleyi zorlamayı başaramayacaktı, Kayseri’deki kupa finalinde. Bir tane attı, diğerlerine ise Hasagic olanak tanımadı. İkinci eşitliğin ardından Beşiktaşlı futbolcular hareketlendiler üstelik kondisyon sorununa karşın! Uzatma dakikalarında iki ekip elemanları da hata yapmamaya özer gösterirken sahadakiler doğal olarak zorlanmaya başladı. İlk penaltı atışından yararlanamayan Cihan Haspolat kupayı Beşiktaş’a doğru iteledi, Metin Depe ise hediye eden isim oluverdi. Futbol böylesine garip oyun! Beşiktaş, Türkiye Kupası’nı müzesine götürmekle kalmadı, ‘Avrupa Sendromu’nu da aşıverdi. Futbol mu, o bölümü geçiyoruz! Kupa coşkusu doğal olarak futbolsuzluğu, beceri yoksunluğunu, hataların üzerini örtecektir. Ta ki yeni sezona başlayana kadar... Türkiye Kupası Beşiktaş’ın üstelik penaltı hakkıyla! İstanbul B.B’nin hakkını da teslim etmeliyiz, finale kadar geldiler, ayaklarından geleni de yaptılar...