‘’Neredesin Bobo?‘’
Uzun süren sakatlık dönemlerinin ardından takımlarındaki yerlerini alan Fernandes, İbrahim Toraman ve Ekrem’in ilk bölümde rakibine oranla daha baskılı oynayan ev sahibi Trabzonspor karşısında Beşiktaş’taki dengeleri çok fazla bozmaması şaşırtıcı geldi. Üstüne üstlük Beşiktaş’ın, Trabzonspor’un art arda bulduğu olası gol pozisyonlarına sahadaki mevcut kadrosu ile beklemeksizin yanıt vermesi, daha da şaşırttı! Düz mantık: Futbol takım oyunudur... Ne var ki Ekrem Dağ, dün gece Beşiktaşlılar’ın hedefindeki eleman olup çıkıverdi. Bu nedenle de ikinci bölümde yerini Mustafa Pektemek’e bıraktı. Ekrem’i yermek fazlaca gereksiz geldi! Öncelikle bu oyuncu; hücuma yönelik eleman değil. Ekrem, savunma ve orta alandaki sisteme ayak uydurmayı benimsemiş. Bir diğeri ise Trabzon karşısında hücumdan çok savunmayı düşünen Carlos Carvalhal neden savunmanın sağı ile bütünleşen Ekrem’i orta alanın solunda oynatıyor? Zaten Ekrem-Mustafa, Almeida-Holosko değişiminin ardından Beşiktaş’ın oyun sistemi de değişti ve ataklar üst üste geldi. Tolga’dan dönen topu ağlara göndermek üzere hareket eden Mustafa Pektemek’i arkadan tutan Celustka kırmızı kartla oyun dışında kalırken, kazanılen penaltı atışını gole çeviren Quaresma, penaltı vuruşundan da olsa sezonun ilk golünü kaydetti! Burak’ın itiraz ettiği pozisyonda top İbrahim Toraman’ın eline çarptı mı, çarptıysa da penaltı kararı verilmesi gerekir miydi, açıkçası çözemedim. Görüp çözdüğüm, Fernandes ile Quaresma’nın gol kaçırma yarışıydı. İki kaleci Cenk ile Tolga dün gece izlediğimiz ‘güzel futbolu’ yaptıkları kurtarışlarla belleklere kazıdılar. Fırat Aydınus, penaltı noktasını göstermese, dün gece yaratıcı oyunu ile alkışı hak eden Quaresma da atışı gole çevirmese ne olurdu? Quaresma ile Fernandes ve diğerlerinin kaçırdıkları yol olurdu! İçimden, ‘Neredesin Bobo?’ demek geldi ya neyse!..
‘’Tribünde güneş açtı!‘’
Roberto Hilbert’in Beşiktaş tutkusunu aktarırken altını özenle çizdiği gibi, Beşiktaş yandaşının büyük çoğunluğunu ‘emekçi tarifesi’ oluşturuyor. Yaşama bakışlarındaki duyarlılıklarını da söylem yerine eylem ile ortaya koymaları, bu nedenle olsa gerek. Geçmişte yanlısı da, yansızı da Süleyman Seba karşısında ceketini ilikler, ayağa kalkıp yapmacıklıktan uzak saygısını edebi ile gösterirdi. Beşiktaş adına saygı kavramı, artık tribündeki yandaş grubunun eylemleri ile bütünleşiyor. Tribünden sahaya inmek gerek! Dün geceki derbinin ardından ulusça kandırıldığımız yargısı giderek derinlik kazanıyor en azından benim belleğimde! Belki telekomunikasyon çağında yaşamasaydık, çok daha az tutara oynayan futbolcuların beceri düzeylerini ekranlardan izleme olanağı bulmaz, böylesine yargıya da varamazdık! Gerek Beşiktaş gerek Galatasaraylı futbolcuların kaçırdıkları tek kelime ile saç-baş yoldurttu dün gece. İlk bölümde Beşiktaş, 24 ile 31’inci dakikalar arasında 3 net gol pozisyonundan, ileri uçtaki elemanlarının beceri yoksunluğu nedeni ile yararlanamadı. Ev sahibi ekibin ikinci bölümdeki baskısına ‘dur’ diyen ise Galatasaray kalecisi Muslera oldu. Oyuna girdikleri gibi sakatlanan Sabri ile Necip’un durumları ise neyin göstergesi olmalı? Bu genç adamlar yeterli düzeyde çalışmıyorlar mı, yoksa her iki ekibin kondusyonerlerinde mi sorun var? Kanımca ‘trojikomik’ oldu hem beklenmedik sakatlıklar hem de kaçan pozisyonlar. Öylesine ‘gülünç’ pozisyonlar vardı ki dün gece, ikinci ligde forma giyen ‘şöhret’ yoksunu genç futbolcuyu sahaya sürseniz çok daha akılcısını yapardı, kuşkusuz. Birileri bizi kandırıyor, milyonlarca dolar ödeyip sıradan dahi olmayanları ‘yıldız’ yaptırıyor. Dün gece sadece gökte yıldız vardı. Güneş ise Beşiktaş tribünlerinde açtı...
‘’Maçı oraya alanın!..‘’
“Futbolculara küfür eden taraftarın...”, “Bu takımı korkak oynatan zihniyetin...”, “Oynuyormuş gibi yapan futbolcuların...”, “Onlara inanlarının...” gibi... Elbette ‘sürpriz’ niteliği taşımayan, beklenen yenilgiyi ‘hezimet’ olarak algılayanlar için!
Söylemleri türet, türetebildiğin kadar, bitmez ki! Biten, ulusal takımın umutları olur alışagelmiş şekilde. Oysa
kabullenmek en akılcısıdır, çoğu zaman! Volkan Demirel’in Fenerbahçe’nin Sivasspor’a yenildiği maçta yediği golleri tekrar tekrar izleyin, istemini yitirmiş halini, buna bağlı olarak da ‘boş vermişliğini’ göreceksiniz. Emre Belözoğlu’nun uzun süredir sahada futboluyla değil, hırçınlığıyla ön plana çıktığını bileceksiniz. Sabri Sarıoğlu’nun yeşil zemin üzerindeki ‘şımarık’ halini sineye çekeceksiniz. Gökhan Gönül’ün oynamamak için adeta ayak direttiğini, Giray Kaçar’ın ‘acemiliğini’, Arda Turan’ın ‘çok bilmişliğini’, Burak Yılmaz’ın ‘yalnızlığını’ idrak edeceksiniz. Sonrasında da en önemlisini kabulleneceksiniz! Bu çocuklar nereden geldiler, hangi kültürle büyüdüler? Yaşamdan beklentileri neydi, ne oldu? Hepsi sahip olmayı hayal ettiklerinin çok, çok ilerisine gitti! Onlar artık ‘doymuş’ futbolcular... ‘Doymuş’ olanlar beceri düzeylerini ‘istikrar’ dediğimiz basamaklara yaymayı nasıl başarıyor? Onun açılımı ‘profesyonellik’ ki, bizlerin yapısı ile pek fazla bağdaşmıyor! Futbolculardan beklentilere ‘gem vurup’, Guus Hiddink’i yerden yere vurmak niye? Hollandalı teknik adamın Türkiye’ye sadece ve sadece ‘para’ için geldiğini Hırvatistan yenilgisi sonrası mı idrak ettik? Hiddink’in ‘kariyer’ sorunu mu vardı, Türkiye’ye gelmeden? Ulusal takımın, Euro 2012’ye yer almaması Hiddink’in çok da umurundaydı! Bizden sonrada gider bir ‘Muz Cumhuriyeti’ne devam eder işine... Biz ise yeni geleni yerden yere vurmaya devam ederiz!.. Sorunun ‘Guus Hiddink’ kaynaklı olmadığını, ‘kalıtsal’ problemin bizlere ait olduğunu artık anlamamız gerek!..
‘’Quaresma kum havuzunda oynamalı!‘’
Bayram münasebeti nedeni ile bu kez tüm olumsuzlukları görmezden gelecektim. Üstüne üstlük Carlos Carvalhal’in kadro istikrarı ile Başkent deplasmanının ilk yarısında sunulan takım oyunundan da övgüyle söz edecektim, görüldü ki nafile! Kestirmek oldukça güç; yemeden atılan iki golün güvencesinden mi, yoksa bilemediğimiz başka nedenlerden mi, kendisini özenle Galatasaray derbisine saklayan kaptan Quaresma’nın inatla sahada tutulması! Carvalhal farkında değil mi, Quaresma’nın kart görüp cezalı duruma düşmemek için ikili mücadelelerden özenle sakındığının, ayağına gelen toptan hemen kurtulduğunun. Kuşku yok bizden çok daha iyi çözümledi sahadaki durumu, buna karşın ne Quaresma, ne de Simao’yu yedek kulübesine çekebildi. Ne Ankara’da çekebiliyor, ne de diğer karşılaşmalarda! Gençlerbirliği’nin art arda gelen iki şablon golünden sonra Carvalhal ‘kazanmamak’ için periyodik değişimlerini yaptı: Aurelio dışarı Necip içeri, Mustafa kulübeye Almeida sahaya... Egemen’in kendi kalesine gönderdiği gol, Beşiktaş’ın yengi umutlarını silip süpürdüğü gibi eşitlik şansını da en alt seviyeye çekti. Ancak Portekizliler gezinmeye devam etti, Erdal da son noktayı koyuverdi. Ben futbolcunun Fabian Ernst gibi takımı için savaşanını severim, Portekizli’ler gibi enleminde oynuyormuş gibi yapanlarını değil! Futbolda her sonuç doğal sayılmalı ama dün geceki karşılaşma istisna! Bu yenilgi Beşiktaş adına sadece utanç ihtiva eder, teknik direktörü için de, ‘iş bilmezlik!’ İki farkla gerideki Gençlerbirliği’nin karşılaşmayı iki farklı önde tamamlaması alkışa değer. Hurşut mükemmel, takımın diğer elemanları da iyi oynadı. Carvalhal’in Quaresma ve Simao inadı sürdüğü müddetçe Beşiktaş yitirecek, bu sürpriz sayılmamalı.
Quaresma bir süre kum havuzunda oynamalı!
‘’Cenk ile 15 saniye‘’
Ne yazık ki böylesine ‘dirence’ her zaman tanıklık etmek mümkün olmuyor. Genç kaleci Cenk, önce 90’a giden topu müthiş refleksle çeldi hemen ardından da sağ köşeyi aynı hızla kapamayı başardı ve 15 saniye içinde Dinamo Kiev’in bulacağı olası gole olanak tanımadı.
Ancak Beşiktaş’ın değil Carlos Carvalhal’in kader maçıydı dün geceki mücadele, kanımca. Şayet Beşiktaş yitirseydi salt ‘Avrupa Kulvarı’nda koşusuna havlu atardı. Carlos Carvalhal ise Siyah-Beyazlı ekipteki kredisini büyük oranda tüketirdi. Carvalhal kendi doğrusunda tek hatayı, Aurelio-Necip seçiminde yaptı, ki Aurelio yorulunca hatasını kendisi de rahatlıkla algıladı.
Egemen’in Beşiktaş’ın yoluna devam etmesini sağlayan golünde köşe atışını kullanan Simao yengide pay sahibi oldu sadece. Futbolu ise alışagelmiş sıradanlığından farklılık ihtiva etmedi.
Quaresma geride kalan haftalara oranla biraz daha istemliydi ancak ona da Almeida eşlik edemedi. Beşiktaş kiminle oynarsa oynasın Ernst’i izlemek keyif veriyor. Beşiktaş iyi oynadı, Almeida kötü! İleri uçtaki elemanın bu kadar beceriksiz olursa takımın teknik patronunu da yeremezsin, kanat oyuncularını da. Kaldı ki dün gece Beşiktaş’ın oyun kurgusu güzel işledi ‘tökezleyen’ bir tek Almeida oluverdi. Kazanan takımda tek oyuncuyu dahi yermek anlamsız gelebilir, ya Cenk ile 15 saniye olmasaydı! Milyonlarca Euro ödeyerek satın aldığınız yabancı futbolcular bakıyor, Egemen gol atıyor, Cenk kurtarıyor. Gülmeli mi, ağlamalı mı?
Yoksa yenginin coşkusunu mu yaşamalı?
‘’Beşiktaş ve 'şablontaş!'‘’
Sahada mücadele eden Beşiktaş, sergilediği futbol ise ‘şablontaş!’ Birebir benzerlik içeriverdi Fenerbahçe derbisi ile dün geceki Sivasspor mücadelesinin ilk bölümleri... Erken gelen gol, 30 dakikalık zaman diliminde orta alan ve oyuna hakim olma becerisi, ardından da teslimiyet! Hilbert’e pas veren olmadı, Quaresma, Simao ve Almeida’nın ileri uçta oynadığı takımda Portekizliler’in aksini yapmasını beklemek, yersiz olurdu! Alman futbolcu becerisini zorladı ve takımını öne geçirdi. İlk bölüm sona erdiğinde de konuk Sivassporlu futbolcular dizlerini dövdü! Önce Murat Akça’nın direkten dönen vuruşu, sonrasında Pedriel’in nerede ise ‘imkansızı’ gerçekleştirip topu dışarıya göndermeyi başarması, Beşiktaş adına ‘şans’ içerdi elbette. Konuk Sivasspor şanssızlığını Grosicki ile aşıp, eşitliği sağladı. Oysa Siyah-Beyazlı ekip ikinci bölümün başında aradaki farkı ikiye çıkarma olanağını da bulmuştu. Carvalhal, Simao’yu kulübeye çekip sola Quaresma’yı sağa da Holosko’yu monte etmediği sürece ‘karın ağrısı’ devam edecek. Beşiktaş’ın skor zenginliği Quaresma ile Simao ikilisinin keyfine endekslemeye devam ederse de, karın ağrısı ‘gastrit’, sonra da ‘ülser’e dönüşecek! Mahmut’un neden olduğu penaltı Beşiktaş için ‘piyango’ niteliği taşıdı serin gecede. Hem bir kez daha öne geçtiler, hem de rakibin eksik kalmasının nimetinden yararlandılar. Fabian Ernst deneyimi ile becerisini harmanlayıp istikrar abidesi olmayı başarırken, Portekizliler ‘tutarsızlığın’ örneklerini sunmaktan sıkılmıyorlar! Veli Kavlak oyunda kaldığı süre içinde koşturdu, istemli oynadı ama Portekizliler’den ‘pas’ alamadığı için ancak rakipten dönen ölü toplara can vermeye çabaladı. Quaresma’nun uzatma dakikalarında Holosko’ya attırdığı gol mü? Yılda 4 milyon Euro alan futbolcu bu kadarını da yapsın, bir zahmet!
‘’'Mahalle Kabadayısı' Emre!‘’
Elbette oynamak için derbiyi seçen Simao’nun beceri isteyen vuruşu ile gelen erken gol, bunda etkendi. Ne var ki ilk bölüm sona erdiğinde de Fenerbahçe’nin soyunma odasının yolunu, yediği tek gole karşın iki farkla tutması, ‘normal’ şeklinde tanımlanacaktı. Gökhan’ın kafa vuruşunu Egemen, Bienvenu’nun topla kaleye girmesini kaleci Cenk, Alex’in olası sayısını da Hilbert önledi, baskıdan rakibini bunaltan Beşiktaş’ta! Gerekliliğin de altı çizildi: Beşiktaş savunmasında tek adam dahi değişmez! Fenerbahçe’de hakkı verilmesi gereken eleman ise kanımca Caner oldu. Özveri ile oynadı, koştu alan boşalttı, adam geçti, orta yaptı, ikinci bölümün başında da Alex’in eşitlik sayısını bulmasını sağladı, ancak ne hikmetse Aykut Kocaman onu saha dışına aldı! Oyuna Mustafa Pektemek’in yerine dahil olan Almeida, Beşiktaş’ı bir kez daha öne geçirirken Quaresma alışıgelmiş ‘bencil’ oyunundan ödün vermedi! Ne savunmasına yardım etti, ne de hırsını sahaya yansıtabildi. Fenerbahçe, eşitliği bu kez Cristian ile yakaladı ve karşılaşma sona erdi. İki taraf da kazanabilirdi ki, iki kez öne geçen Beşiktaş yengiye daha yakın taraftı. Buna karşın Fenerbahçeli oyuncular ilk bölümde buldukları pozisyonlarda topu ağlarla buluşturabilselerdi, skor onların lehine olurdu. Kardeşlikten söz edilen ortamda puanların da eşit dağılımı adalet içerdi! Sezonun ilk derbisi keyif verdi, futbol tutkunları özlem giderdi. Bir de sahada ‘mahalle kabadayısı’ edası ile dolanan Emre Belözoğlu, ‘en büyük serseriliğin efendilik’ olduğunu öğrenebilse!
‘’Portekiz hegemonyası yıkıldı‘’
Yeşil zemin üzerinde dolanan Simao’yu oyunda tutup, Mustafa Pektemek’i kulübeye çekerken Holosko’yu sahaya sürmenin mantığını anlamak olası değil. Simao Sabrosa, uzun süredir Beşiktaş’ın oyununa katkı sağlayamadığı gibi sekte vurmakta. Ustanın işine karışılmaz, ne var ki Carvalhal’in ustalığından kuşkuluyum! Tek golle öndesin, ev sahibi Mersin oyuna ağırlığını koymaya başlıyor, skorun her an değişme olasılığı mevcut. Oynamamakta ısrar eden Simao sol kanat oyuncun değil mi? Salt göze hoş gelen çalımlar atıp skora katkı sağlamayan Quaresma da sol kanatta oynama yetisine sahip değil mi? Neden Simao’yu oyunda tutarsın, Beşiktaş’ı yavaşlatması için mi? İlginci; Beşiktaş, Simao’ya karşın sezonun en üretken futbolunu Mersin deplasmanının ilk bölümünde ortaya koydu. Nedeni; Mustafa ve Veli’nin katılımı ile ‘Portekiz Hegemonyası’nın kısmen yıkılması ve Beşiktaş’ın takım olgusuna bir adım yaklaşması. Deplasmandaki Mersin yengisi ve getirisi önemli puanlar nedeni ile Beşiktaş için methiyeler düzülebilir, ancak pek gerçekçi olmaz! Simao-Quaresma ikilisinin sezon başından bu yana Beşiktaş’a katkı sağlamadıkları ortada ve bu Beşiktaş’ın öncelikli problemi. Savunma elemanlarının istikrarı, Ernst-Necip ikilisinin uyumu ortada. Beşiktaş’ın sorunu ileri uçtaki futbolcularından kaynaklanıyor. İsterseniz Edu’yu, dilerseniz Almeida’yı, çok isterseniz Mustafa’yı ‘golcü’ görevi ile sahaya sürün. Simao ile Quaresma ileri uçtaki tek elamanı ‘beslemediği’ sürece ‘şans’ golleri ile kazanır ya da yitirirsiniz. Dün gece Beşiktaş’ı sırtlayan isim genç kaleci Cenk oldu. Biraz şansı, fazlaca becerisi, yabana atılmayacak puanları getirdi. Mersin’in eşitliği sağlamak için çabası da övgüye değerdi elbette. Quaresma’nın topu boş kaleye gönderememesi mi? Onu da attığı her çalım sonrası Portekizli’yi alkışlayan Beşiktaşlılar düşünsün!