‘’Filler ve çimenler!‘’
Sadri Şener, Aziz Yıldırım, Yıldırım Demirören, Adnan Polat... Aşağıda 4 büyük kulübün başkanına sorduğumuz soruları okuyacaksınız. Mutlaka hepsine verecekleri bir yanıt vardır. Fakat unutmayın; hatayı büyükler yapar, cezayı küçükler çeker...
Not 1: Aşağıdaki yazıyı okuyan Trabzonsporlular, “Neden en başta bizi yazdın. İstanbul uşağı” diyebilirler.
Not 2: Fenerbahçeliler, “Futbolda şampiyonluğa koşuyoruz, voleybolu ısıtıp önümüzü tıkıyorlar” diyebilirler.
Not 3: Beşiktaşlılar, “Kıskanılacak takımımızı kıskanıyorsun” diyebilirler.
Not 4: Galatasaraylılar, “Bu bizim iç meselemiz, sana ne” diyebilirler.
Not 5: Bunları diyecekler kadar, ‘bu yazılanlar da doğru’ diyecekler var hâlâ bu ülkede; biliyoruz. Kim neden en önde, kim neden en arkada; bu sorunun yanıtını bulmak için, Spor Toto Süper Lig puan cetveline bakınız.
..Ve artık yazalım...
Sayın Sadri Şener... Gençlerbirliği-Fenerbahçe maçında hatalı kararlar veren yardımcı hakem Nihat Mızrak için, “Aziz Yıldırım’ın Nihat Özdemir’in hemşehrisi” dediniz... Sayın Sadri Şener, siz Türkiye’nin hangi ilinde ikamet ediyorsunuz? Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Sayın Faruk Özak kimin hemşehrisi? “15 milyonluk İstanbul’da Jaja’nın fotoğrafının çekilmesi tesadüf değil” diyorsunuz. Sayın Sadri Şener, Guti’yi 15 milyonluk İstanbul’da bulan basının; Jaja’yı da bulabilmesini neden ‘gizli güçler’e bağlıyorsunuz?
Sayın Aziz Yıldırım... Her zaman “Biz bir spor kulübüyüz” diyorsunuz; tüm branşlarda finallere çıkarak bu tezinizi doğruluyorsunuz. Evet, ama; Fenerbahçe Acıbadem, (hani birkaç ay önce Kıtalararası Dünya Şampiyonu olarak Türkiye’yi gururlandıran kızlarımız), Burhan Felek Spor Salonu’nda (Yürüyerek gidebileceğiniz kadar uzaktır size herhalde) İtalyan Scavolini ile Avrupa üçüncülüğü maçını oynarken neredeydiniz? 1 gün önce Vakıfbank’a yenildikleri için mi salona gelmediniz? Olur ya; futbol takımınız şampiyonluk ümidini kaybederse, son maçını da izlemeyecek misiniz? Oysa ki, son 4 yılda 2 kez son haftada şampiyonluk kaybederken, “Biz Fenerbahçeliler’i utandıracak hiç ir girişimde bulunmadık” diyen siz değil miydiniz? Yoksa siz de “Ya şampiyonsun ya da hiç bir şey” diyenlerden misiniz?
Sayın Yıldırım Demirören... “Dünya bizi izliyor... Kıskanılacak bir takım yarattık” diyorsunuz. Liderin 24, ikincinin 22, üçüncünün 13 puan erisinde olan bir futbol takımı, kıskanılır mı? Schuster’i gönderip Tayfur Havutçu’yu getirdiniz takımın başına... Tayfur hoca için bu kadar hassas ünlerde siz neredesiniz? Ümraniye’de mi yoksa Portekiz’de mi? Bir işadamı olarak yapacağınız hiç bir girişim bizi ilgilendirmez. Fakat 108 yıllık ulu çınar Beşiktaş’ın Başkanı’nın, bir ‘futbolcu menaceri’ ile (Jorge Mendes) ortaklık kurmasını doğru buluyor musunuz?
Sayın Adnan Polat... Mali Genel Kurul’da ibra edilmediniz. “Mahkemeye gitmeyeceğiz” dediniz. eki; sizi destekleyenlere neden engel olmadınız? “Hepsi koca koca adamlar” diyorsanız, liderliğiniz tartışılmaz mı? Galatasaray’ın küme düşme hattına sadece 3 takım uzakta bulunduğu bu dönemde, neden hâlâ koltukta kalmak istiyorsunuz? Galatasaraylılar için bir efsaneydiniz, neden ‘istenmeyen adam’ olmak için uğraş veriyorsunuz?
Not 6: Bu not, takımlarını; annesini, bebeğini, vatanını seven gibi seven futbolseverlere... Oyuna gelmeyin, birbirinizi incitmeyin. Çünkü dünyanın kanunudur bu: Filler tepişir, çimenler ezilir...
‘’Herkes eşittir ama...‘’
“Herkes eşittir! Ama göreceksin ki, bazıları daha eşittir hayatta!” Arena’daki rakı şişesini atan locadaki o ‘KODAMAN’, daha eşit olanlardan... Yoksa şimdiye kadar bulunmuş, bir örgüte üye bile yapılmıştı çoktan!
Yeni ‘sporda şiddet yasası’nda özetle diyor ki: Alkollü olanlar stadyumlara alınmayacak. Bu konudaki fikrimizi, aslında 8 Şubat 2011’de yazmıştık: “Standart demişken aklımıza bir şey daha takıldı; yeni yasaya göre alkol alanlar da alınmayacakmış stada... Kaç başkan girebilir ki bu şartlarda maçlara? Ya da eşi dostuyla sımsıcak sohbetlerini bir bira, bir kadeh rakıyla tatlandıranlarla, ‘aksırıp tıksırınca’ya kadar içenler aynı muameleyi mi görecek! Ya da yasaklı madde alanları kim, nasıl tespit edecek? Yoksa kapılara; ellerinde ‘alkolmetre’ tutan yeni güvenlik birimleri mi tahsis edilecek?”
Eskiyi kurcalamamızın nedeni, Türk Telekom Arena’daki derbi... Başı sonu hiç de önemli değil bize göre, çünkü o gecenin resmi, Volkan Demirel’in kafasını sıyırıp geçen rakı ve şarap şişeleri...
Alkol alanlar stadyumlara giremeyecek(miş!) Adamlar alkollü gelmemişler stadyuma; almışlar rakısını, mezesini, kurmuşlar sofrasını! Suçları yok yani!!!
Harçlığını biriktirip sevdiği takımın maçına gelen bir gariban olsa bunu yapan, şu an halen sorgusu sürecekti! Belki de tribünlerde kurulan yasa dışı bir örgütün üyesi olmakla suçlanacak, aslında o şişenin molotof kokteyli hazırlanmak üzere stadyuma sokulduğu, son anda büyük bir facianın önlendiği gibi saçmasapan bir dolu senaryo yazılacaktı.
Şimdi ne oluyor peki? O şişeyi o stada sokmanın tek yolu var: ‘LOCA’lar... Bu durumda o şişeyi o stadyuma sokan bir ‘PARA BABASI’, daha çirkin bir ifadeyle ‘KODAMAN’... Milyonlarca para vermiş ve mutlaka hatırı sayılır bir ‘DAYI’sı, ‘TEYZE’si ya da ‘AMCASININ YAKIN BİR ARKADAŞI’ var. Bu nedenle ‘BULUNAMAZ’... Bulunsa da ‘DOKUNULMAZ’...
***
Şu yasa kabul gördüğünde, küçük bir ricamız var büyüklerden... Şeref, Protokol, Numaralı ve locaların girişlerinde de alkol denetimi yaptırın; tıpkı parası ancak kale arkası bileti almaya yetecek o lise öğrencisi çocuklara yaptığınız gibi... Veya kale arkasına nasıl sıkıyorsanız biber gazını; hemen her maçta birbirini dövmeye çalışan, birbirlerine en galiz küfürleri eden ve her şeye rağmen hep bu özerk tribünlere gidenlerin üzerine de sıkın bir kereliğine de olsa... ‘Light’ bile olsa fark etmez hani!
Belki o zaman kanunlar gerçek anlamına kavuşur ve işte o zaman insanlar birbirine saygı duyar. Yoksa aşağıdaki dizeler, bin yıl sonra da söylenmeye devam eder:
***
Herkes eşittir! Ama göreceksin, bazıları daha eşittir hayatta! Şaşırma, burası tuhaf bir dünya!
‘’Sandıklı'nın sırrı çamur banyosu!‘’
Askerlik günlerimi düşündüm, acaba ‘tertip’lerden birisi midir diye! Değilmiş... Ahmet bey anlatmaya devam etti: “BAL Ligi’nde oynuyoruz, tek yenilgimiz yok. Avrupa’ya baktık, bir Porto bir de Kopenhag var... Çocuklarımız büyük mücadele veriyor, yöneticilerimiz elinden geleni yapıyor, ama bir tek haberimiz çıkmıyor...” Haliyle ilgimizi çekti durum; Ahmet beyin iletişim bilgilerini aldık ve Mehmet Çağrı Davran ile oturduk bilgisayarın başına... Kopenhag’a baktık, yenilmiş kısa süre önce! Derin bir ‘oh’ çektik. Haber daha da güzelleşiyordu çünkü. Sonra İtalya, İngiltere, Almanya, İspanya, İrlanda, İskoçya, Hollanda, Fransa, Portekiz, Romanya, Yunanistan, Moldova, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Galler, Bosna Hersek, Danimarka, Hırvatistan, İsrail, İsviçre, Kuzey İrlanda, San Marino, Sırbistan, Slovakya, Slovenya liglerini inceledik. Gördük ki; 4 takım var yenilmeyen... Danimarka 2. Ligi Doğu Grubu’ndan Nordvest, Portekiz 1. Ligi’nden Porto, Romanya 1. Ligi’nden Timişoara ve Romanya 2. Ligi’nden Ceahlaul... Ahmet beyin bizim kadar derinlere inmesi mümkün değildi, fakat bu araştırmanın sonucunda gördük ki: Avrupa’da 5 yenilmez takım var şu an ve içlerinden biri bizden: Yeni Sandıklı Belediyespor...
Bunun üzerine Ahmet Şahin ile temasa geçtik, Sandıklı Belediye Başkanı İsmail Elibol ile de görüştük. “Neyiniz meşhur” diye sorduk; “Bizim kaplıcalarımız, çamur banyolarımız var. Hasta gelen, sağlıklı döner” cevabını aldık. İzmir’deki fotomuhabirimiz Gökay Akın’ı aradık, Sandıklı’ya yolladık. Avrupa’nın 5 yenilmezinden birini oluşturan futbolcular, ricamızı kırmadı; çamur banyosuna daldı, bizim için ‘Haka’ yaptı... Alkışlarımız başta Belediye Başkanı İsmail Elibol ve yardımcısı Ahmet Şahin olmak üzere; teknik direktör Hakan Karaca ve talebelerine...
‘’Aysal'ın yapamadığını Fenerbahçe yapabilir‘’
Her açıdan dramatik bir haftayı geride bıraktık... Bahsettiğimiz ne Beşiktaş’ın durumu ne de Galatarasay’ın!
Fenerbahçe ve Trabzonspor kazandı; zirvedeki amansız yarış devam etti. Ancak onları yarışın içinde bırakan bu galibiyetler, rakipleri Konyaspor ve Kasımpaşa’yı büyük ihtimalle Bank Asya’ya yolladı. Zaten Beşiktaş ve Galatasaray’ın içinde bulunduğu durum hiç de dramatik değil ki!
Baksanıza; Beşiktaş Başkanı ve yöneticileri halen, ‘kıskanılacak bir takım yarattıkları ve herkesin bu nedenle kendilerini çekemedikleri’ inancında...
Bu durumda Bernd Schuster’i kim, hangi hakla suçlayabilir ki! 92’inci dakika 30’uncu saniyede Guti’yi çıkartıp Ernst’i oyuna almasını, ‘daha kötü bir durum yaşanmaması’ sığlığıyla yorumlayan Sayın Schuster; ya Beşiktaş Kulübü’nün büyüklüğünün farkında değil ya da puan cetveline inanmıyor! Kendisine hatırlatmakta fayda var: Beşiktaş; Fenerbahçe ve Trabzonspor’un tam 21 puan gerisinde... Küme düşme hattındaki Bucaspor’un ise sadece 15 puan önünde...
Galatasaray cephesinde de durum çok farklı değil... Adnan Sezgin gitti, ama Gheorghe Hagi duruyor ve Hagi geldiği günden bu yana olduğu gibi halen çok kolay gol yediklerini, bu maçı bir kez daha izleyip analiz edeceklerini söylüyor. 86. dakikaya 2-1 önde giren koskoca Galatasaray’ın hakemin bitiş düdüğüyle birlikte 3-2 mağlup oluşunu bu kadar basit sözlerle ifade ediyor. Fakat hiç kimse de bu sonucu, onun yaptığı değişikliklerin doğurduğunu sormuyor. Suç onun değil nasıl olsa! Galatasaray’ı aylardır çalıştıran da Hagi değil ya!
Zaten, “Ne düşünüyorlarsa bana erkekçe söylesinler” dediği gün birileri kendisine bir şeyler söylemediğinde haklı çıkmıştı Hagi... İşte bu nedenle bir suçu yok, tıpkı daha önceki gelişinde de Galatasaray’ı düşürdüğü durumda hiçbir suçu olmadığı gibi...
Suç onda değil, suç ona bir kez daha güvenen; misyonu sadece Türkiye değil Avrupa’da da başarılar kazanmak olan Galatasaray’ı yönetenlerin bir Fenerbahçe beraberliği nedeniyle Hagi’yi kahraman ilan etmesinde... Aylar önce Kadıköy’de alınan golsüz beraberlik sonrasında Florya’da yaşanan bayram ve Hagi’ye yapılan övgüler; bugünleri hazırlamıştır.
Biz bakın o gün neler yazmışız...
“Kadıköy’de Galatasaray formalı adamlar, giydikleri formanın ağırlığını kalplerinde hissederek oynadılar ve aleyhlerinde yapılan onca ‘saldırıya’ karşı dimdik ayakta durdular.
Fenerbahçeli adamlar ise vurdumduymaz tavırları ile taraftarlarına saçbaş yoldurdular ve Galatasaray’a galibiyetten çok daha önemli bir sonuç aldırdılar.
Derbinin bize göre özeti buydu. Ancak gelmek istediğimiz nokta başka...
Geçen hafta ne yazmıştık: Adnan Polat büyük bir yol ayrımında... Ya bu sezonu siler, Rijkaard’la bitirmez temizliği ve tertemiz yapar ‘saray’ın içini... Ya da halının altına iter tozları ve bir gün yine acı gerçekle yüzleşir.”
Zaman, temizlik zamanıdır şimdi.
Başkan Adnan Polat, Florya’ya gitmeli ve Kadıköy’de ‘onurlu bir mücadele’ verdiklerini ifade eden futbolcularına, geride kalan 8 haftanın hesabını sormalıdır.
O 8 haftada ‘onurlu bir mücadele’ vermemiş midir Galatasaraylı futbolcular?
Rijkaard’lı o 8 haftada saçmasapan işler yapan futbolcular, 3 kez idmana çıktıkları Hagi yönetiminde nasıl bu kadar başarılı oldular?
Kamera gördüğünde kayıt altına aldığı cümleleri tekrarlamaya başlayan Mustafa Yücedağ yalan mı söylüyor?
Mustafa Yücedağ doğru söylüyorsa, ‘Galatasaray’a ihanet eden futbolcular kim?’
Bir Fenerbahçe beraberliğiyle af mı edilecek ‘ihanet’ içinde olduğu iddia edilenler?
Zaman, temizlik zamanıdır şimdi... Galatasaray’ın büyüklüğü kazandığı birkaç puan, birkaç derbiyle ilintili değildir. Galatasaray’ı Galatasaray yapan, değerleridir.. Ve o değerler, yani Galatasaray Cumhuriyeti Anayasası’nın o maddeleri, sonsuza kadar değişmeyecektir. Hem Adnan Polat, hem Gheorghe Hagi, hem Servet hem Ayhan hem de Hakan Balta, bu ilkeleri ezbere bilmelidir!
Bugün de değişen bir şey yok fikirlerimizde... Yine bir Fenerbahçe derbisi geldi, çattı... Galatasaraylı futbolcular, Galatasaray forması giydiklerinin farkına bir kez daha varabilir; Hagi’yi bir kez daha kahraman ilan edebilirler.
Fakat tersi de olabilir! Zamanında temizliği yapmayanlar, Arena’daki bir yenilgi halinde kendi iplerini çekmiş olabilir. Hem de bu kez ne Hagi yeter bu temizliğe ne de birkaç futbolcu...
Özetle; Ünal Aysal’ın Faruk Süren’in Mehmet Helvacı’nın ve topyekün Galatasaray’daki muhalefetin yapamadığını Fenerbahçe yapabilir! Bu, yeteri kadar dramatik değil mi?
‘’Dün dündür bugün bugündür‘’
Ligin bitmesine 10 hafta kaldı, hedefi olan takım sayısı sadece 9...
Fenerbahçe ile Trabzonspor, şampiyonluk yarışında nefes nefese yoluna devam ediyor.
Evdeki Belediye beraberliği, geçen yılın şampiyonu Bursaspor’u bu yarışta geriye düşürdü. Üstelik Trabzonspor ve Fenerbahçe ile deplasmanda, Beşiktaş ile içeride oynayacakları çok zorlu maçları var. İlk ikiye girmeleri elbette imkânsız değil, ama üstteki iki takımı birden geride bırakmaları zor ihtimal. Geçen yıl mutlu sona ulaşırken Fenerbahçe’yi, Beşiktaş’ı ve Galatasaray’ı deplasmanda yenmişlerdi. Ancak böyle bir performansı yinelemeleri halinde hedefe varabilirler.
Kayserispor ve Gaziantepspor ise 3, 4 ve 5.’lik için yarış veriyorlar.
Şu anki tabloya bakılırsa; gelecek sezon ülkemizi Şampiyonlar Ligi’nde Fenerbahçe ile Trabzonspor; UEFA Avrupa Ligi’nde ise Bursaspor, Kayserispor ya da Gaziantepspor ve Türkiye Kupası Şampiyonu temsil edecek.
Gaziantepspor ligde Kayserispor’a yenilse bile kupada Beşiktaş’ı eleyip finale çıkabilir, kupaya uzanıp Avrupa biletini kapabilir.
Gelelim hedefi olan diğer 4 takıma...
Kasımpaşa, Konyaspor, Bucaspor ve Sivasspor... Çok büyük bir sürpriz yaşanmazsa, adını yazdığımız bu 4 takımdan 3’ü, gelecek sezon Bank Asya’da mücadele edecek. 15. Sivasspor ile 14. Gençlerbirliği arasındaki puan farkı 8... Bu, 3 yenilgi ya da 2 yenilgi 2 beraberlik demek... Üstelik Gençler hep kaydedecek, diğerleri hep kazanacak.
Tıpkı ligin ilk beşinde olduğu gibi bu da imkânsız değil elbette, fakat hayli zor...
Hedefi olan takımları yan yana dizelim isterseniz...
Fenerbahçe, Trabzonspor, Bursaspor, Kayserispor, Gaziantepspor, Sivasspor, Bucaspor, Konyaspor, Kasımpaşa...
Guti, Quaresma, Almeida, Simao’lu Beşiktaş yok bu listede...
Arda, Baros, Kewell ve Neill’lı Galatasaray da yok...
Beşiktaş, 5. sıradaki Gaziantepspor’dan 8 puan geride 6. sırada... Lider’den tam 19 puan geride...
Galatasaray, 5. sıradaki Gaziantepspor’dan 10 puan geride, 11. sırada... Lider’den tam 21 puan geride...
Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören, “Kıskanılacak bir takım yarattık. Dünya bizi izliyor” diyor.
Galatasaray Başkanı Adnan Polat, “Artık saha içine de ineceğim. Bundan sonra hedefimiz sportif başarı” diyor.
Beşiktaş ve Galatasaray’ın içinde bulunduğu tablo insanın içini acıtıyor...
Sportif açıdan durum bu, peki ya spor dışı gündemde ne var?
Kasımpaşa taraftarı Murat Şahin’e ‘satılmış’ diye bağırdı.
Konya taraftarı takımına küfretti, Yılmaz Vural öğrencilerine saydırdı.
Bir Beşiktaş taraftarı Şenol Güneş’e ayakkabı fırlattı.
Şenol Güneş, (Beşiktaşlı yönetici Hakan Aksoy’un söylediklerine göre) devletten, ülkeden, Beşiktaş’tan başlayıp Vatan Millet Sakarya bırakmadı.
Trabzonspor Yönetimi, dün bir açıklama yaptı, Aziz Yıldırım’ı istifaya davet etti. Hiddink’in davetini Schuster geri çevirdi, Şenol Güneş kendisi gitmedi Ünal Karaman’ı gönderdi.
Dün kankaydı Aziz Yıldırım ile Sadri Şener; şimdi kanlı bıçaklı...
Dün kavgalıydı Aziz Yıldırım ile Adnan Polat; şimdi kankalar...
Yunus Yıldırım önceki gün Fenerbahçe’yi doğruyordu! Dün Trabzonspor’u doğradı.
Yayın ihalesi yapılırken efsane başkandı Aziz Yıldırım, şimdi hiç bir iş yapmadığı gerekçesiyle ‘istifa’sı isteniyor.
Şenol Güneş kalbimizin en derin yerinde bir sevgi ifadesiydi, keşke Kore’den hiç dönmeseydi.
Fatih Terim ‘imparator’du, şimdi utanmasalar ‘hoca bile değil’ diyecekler.
Mustafa Denizli önceki gün hastaydı, Beşiktaş’tan ayrıldı. Dün tahlil yaptırdı, iyiymiş, sahalara dönebilirmiş.
Gökhan Ünal Kayseri’de kraldı, Fener’e geldi kiralandı!
Burak Yılmaz Beşiktaş’ta skandaldı, Trabzon’da kahraman...
Akıl sır ermez futbol ailesine...
Sakın ola okuduklarınıza inanmayın! Çünkü gazeteler onların söylediklerini yazar, bu söylenenlere bakıp da ‘birbirlerine öldürür bu adamlar’ dersiniz ama, onlar aynı gece Boğaz’daki bir restoranda birlikte mehtaba çıkarlar.
Sakın ola gördüklerinize inanmayın! Çünkü televizyon kamerası görünce konuşurlar, ama sonradan hep, yanlış anlaşılırlar.
Endişeye kapılmayın! Lig biter, Yıldırım ile Şener barışırlar. Yunus Yıldırım yine düdük çalar, Tolga Özkalfa yine derbi yönetir, ta ki gelecek sezon yarış kızışana kadar!
‘’Misimovic mi, Güiza mı, Amrabat mı, Ziani mi?‘’
Nordin Amrabat...
23 yaşında...
PSV Eindhoven’dan alındı...
Bonservisi 1 milyon Euro...
Karim Ziani...
28 yaşında...
Wolfsburg’dan kiralandı...
Satış opsiyonu Kayserispor’da...
Yani, 2 milyon Euro öderlerse bonservisini de alacaklar...
Emir Kujovic...
22 yaşında...
Halmstad’dan alındı...
Sadece 300 bin Euro’ya...
Futbolcuların tek tek ne kadar aldığı ‘sır’ gibi saklanıyor. Fakat şu bilgi önemli: En çok kazanan, yıllık 450 bin Euro’ya oynuyor!
Kadrolarında 27 futbolcu var ve bu takıma 37 milyon 650 bin Euro değer biçiliyor!
Bogdan Stancu...
23 yaşında...
Steaua Bükreş’ten alındı.
Bonservisi 5 milyon Euro...
Harry Kewell...
32 yaşında...
2 milyon Euro alıyordu yıllık,
bu sezon 1.5 milyon Euro’ya indi.
3 yıldır Cim Bom’da, yani 5.5 milyon Euro kazandı.
Zvzejdan Misimovic...
28 yaşında...
Wolfsburg’dan aldılar...
2.5 milyon Euro ödendi bonservisine...
2 milyon Euro da kendisi aldı.
4.5 milyon Euro buhar oldu, gitti.
9 maç oynadı, 1 asist yaptı...
4.5 milyon Euro’ya 1 asist!
Arda Turan...
24 yaşında, kaptan...
Yıllık 2 milyon Euro alıyor.
Rakam belki makul, ama garanti olması dikkat çekici...
Özel yapım Wolkswagen minibüsüne binip, özel şoförüne ‘şuraya çek’ derken...
Arkadaşları sahada ter dökerken kameramanlara ‘kapat, kırarım o kamerayı’ derken...
Yine de alıyor 2 milyon Euro’yu yani Arda...
Galatasaray’ın 28 futbolcusu var...
Takım değeri 109 milyon 500 bin Euro olarak gösteriliyor...
Manuel Fernandes...
Valencia’dan kiralandı...
700 bin Euro ödendi yarım sezon için...
Sadece 1 maç 11’de başladı, sonrasında hep yedek...
Matteo Ferrari...
31 yaşında...
Yıllık 2.5 milyon Euro alıyor...
Garanti para...
Lugano’ya yumruk atsa da kovulamıyor, çünkü kapı gibi mukavele yapmış adam.
Bir de adı İbrahim Üzülmez değil tabii ki!
O bar senin, bu bar benim, tozunu atıyor İstanbul’un; 2.5 milyon Euro takır takır yatıyor nasılsa hesaba! 4 yıllık kontrat yaptı; 3 yılda 7.5 milyon Euro’yu aldı. Hayalinde göremezdi belki ama, toplam 10 milyon Euro’yu kaptı.
Daniel Güiza...
30 yaşında...
Mallorca’dan alındı.
Türk Futbol Tarihi’nin rekor parasına; tam 14 milyon Euro’ya...
4 yıllık kontrat yapıldı, yıllık 3.5 milyon Euro alıyor...
14 milyon Euro da ona ödeniyor yani.
Tek başına takım mübarek; maliyeti tam 28 milyon Euro!
Kayserispor 43 puanla 4. sırada... Çok büyük bir aksilik yaşanmazsa, önümüzdeki yıl Türkiye’yi Avrupa Kupaları’nda temsil edecek...
Beşiktaş 8, Galatasaray 11 puan gerisinde... Ve şansa bakın ki, Türkiye Kupası’nda bu turu geçseler bile yarı finalde eşleşecekler. Yani en azından biri, finali göremeyecek. Başka bir deyişle; gelecek sezon Avrupa hayalleri mucizelere kalacak.
Fenerbahçe 8 puan önünde ama; Kayserispor’un takım değeri, neredeyse sadece Güiza kadar...
Üstelik... Şota’nın her daim gülen yüzü de yapışmış Kayserispor’un üzerine...
Fenerbahçe’de Emre her maç hakemleri döverken sözleriyle;
Beşiktaş’ta 20 yaşındaki Necip’e ‘talimatla kırmızı’ göstertilirken;
Galatasaray’da Ayhan hakemlere hakaret ederken...
23 haftalık yarışta kırmızı kart görmeyen tek takım onlar... Her açıdan alkışlanmaya değer bu çocuklar...
Transfer bir sanat...
Teknik direktörlük de...
Kulüp yönetimi de...
Sanatçılara saygı şart!
Saygılarımla...
‘’Çok da Schuster'im de!‘’
Süper Lig’de yok Beşiktaş, Avrupa’da yok... Bir tek Türkiye Kupası var elde kalan, o da bir ihtimal! Schuster hâlâ burnundan kıl aldırmıyor, hakaretlerine devam ediyor. Gün gelir, devran döner; Beşiktaş kalır sonsuza dek, yakışmayanlar evine gider!
Sezon başında Guti geldi Real Madrid’den... Kariyerinde ilk transferini yaptı ve bunu Beşiktaş başardı. Bir Guti belgeseli çekilse; içinde bir Real olacak bir de Beşiktaş... Quaresma geldi İnter’den... CV’sine bakalım: Sporting Lizbon, Barcelona, Porto, İnter, Chelsea... Ve Beşiktaş... Devre arasında Simao geldi Atletico Madrid’den... Sporting Lizbon, Barcelona, Benfica ve Atletico’da oynadı. Madrid’de kaptanken, Beşiktaş tarafından ikna edildi. Almeida geldi, Werder Bremen’den... Porto, Werder Bremen ve Beşiktaş... Peşinde Dünya’nın en iyi teknik direktörlerinden Mourinho varken.. Ve o Mourinho, Real Madrid’in başındayken...
Stuttgart’tan gelen Hilbert’i, Valencia’dan gelen Fernandes’i, Adana’dan alınan Ersan Gülüm’ü bir kenara koyun...
Aurelio’yu aldılar, Milli Takım’ın ön liberosunu... Fatih Tekke’yi aldılar, Türkiye’de Gol Kralı olan, Zenit’le UEFA Kupası’nı kaldıran...
Schuster ‘al’ dedi, Başkan ve ekibi gitti, aldı, geldi. Demirören diyor ya; “Kıskanılacak bir takım yarattık...”
Rahmetli Rijkaard(!), halefi Hagi, Trabzonspor’un efsane hocası Şenol Güneş ve hatta birkaç gün önce bu takımı 4-2 yenen Fenerbahçe’nin hocası Aykut Kocaman da istemez mi yukarıda saydığımız isimleri?
İster...
Guti’ye, Quaresma’ya, Simao’ya kim ‘hayır’ diyebilir ki!
Denmez...
Demek ki iş biraz da(!) kulübede... Sayın Yıldırım Demirören, artık masaya yumruğunu vurmalı... Schuster’e şunlar sorulmalı:
Beşiktaş neden Trabzon’dan 18, Fenerbahçe’den 16, Bursa’dan 13, Kayseri’den 10, Gaziantep’ten 5 puan geride?
Beşiktaş neden Eskişehir’i ancak averajla geçebiliyor?
Beşiktaş neden ‘tarihinin en kötü dönemi’ni geçiren Galatasaray ile aynı puanda ve hatta onlardan daha az maç kazanmış durumda?
Zapotocny’yi gönderdik, tamam da, Sivok neden kadrodışı derbide, aylardır oynatmadığın Ferrari’yi neden en kritik iki maçta (Dinamo Kiev, Fenerbahçe) sahaya sürdün?
Tekke’yi aldık, 32 dakika oynattın sadece, istemedin gönderdik... Bobo var elimizde, haftalardır oynatmıyorsun ama halen en golcüsü bu takımın... Derbiyi evinde izlettin, Almeida bomboş kaleye atamadı. Zaten Almeida geldiğinden beri gol atamadı ki!
Fernandes’i aldırdın, 6 aylığına kiraladık adamı, neden oynatmıyorsun? Oynatmayacaksan neden aldırdın?
Soyunma odasında kavga yaşandı, bir aile gibi davrandı herkes, basına sızmadı. Fakat sen istedin diye, 11 yıllık emektarımızı, kaptanımızı, ‘Deli İbrahim’imizi yolladık. Tamam da, İbo’suz çıktığımız iki maçta 8 gol yedik, gollerin kaçı o kanattan geldi?
Ernst geçen sezon bu takımın ‘kalbi’ydi. Bu sezon neden bir oynatıyor bir kesiyorsun?
Ligde şampiyonluk treni kaçtı, tamam dedik... Tamam da, Avrupa’da Dinamo Kiev’den nasıl 4 yer bu takım? İnönü’de 4 günde 8 gol kaç kez yemiş ki Beşiktaş?
Sportif yanı elbette yeteri kadar üzücü, ama asıl üzücü taraf, şimdiden sonrası... Fortuna Köln, Köln, Xerez, Shakhtar Donetsk, Levante, Getafe ve Real Madrid’i çalıştırmış Schuster... Real’i koyun bir tarafa, Beşiktaş ile mukayese edilecek takım var mı kariyerinde! Real’den de kovulmadı mı zaten! Büyük futbolcuymuş, kabul... Ama bizi teknik ‘adam’lığı ilgilendiriyor. Getafe’ye Kral Kupası’nda final oynatmış, Real’i şampiyon yapmış. Real her sene şampiyonluğa oynamaz mı zaten? Bu mu o şaşalı kariyer?
Geldiği günden beri hakaret ediyor...
“Siz Trabzonlular bizi anlamazsınız, Avrupa’da yoksunuz” diyor. “Trabzon ve Bursa’nın nasıl top oynadığını biliyoruz. Defans yapıp, hata bekleyerek” diyor.
“2010 senesindeyiz, ama maalesef Türkiye’de 1960’lı yılların futbolu oynanıyor” diyor.
“Ferrari vurmuşsa, Lugano tahrik etmiştir” diyor.
İdmanda fotoğrafı çekilince, “Bunu da çekin!” deyip, cinsel organını tutuyor... Belediye maçı sonrası yan hakeme küfür ediyor, tribüne gönderiliyor. Geldiği günlerde akreditasyon kartını takmıyor, uyarı alıyor.
Kiev maçı sonrası taraftarın istifa çağrısı hatırlatıldığında, “Çok da s....mde... S...mde bile değil” diyor.
Her şeye karşın yönetim “Kalacak” diyor. Kalsın, ama aşağıdaki öyküyü mutlaka aklının bir köşesine yazsın. (Gerçi Schuster, Türk gazetelerine de bakmıyor, Türk yorumcuları da okumuyordur. Çünkü her şeyin en iyisini bildiği gibi, bu konuda da uzmandır!”
İngiltere İşçi Partisi milletvekillerinden Bessie Braddock, lafını sakınmayan, ağzına ne gelirse söyleyen bir kadındır. Bir gün kürsüde konuşan Winston Churchill’e bağırır:
“Winston, sen bir sarhoşsun!”
Churchill gülerek yanıt verir: “Bessie, sen de çirkinsin! Ben yarın ayılacağım, ama sen hep çirkin kalacaksın!”
‘’Demokratik diktatör!‘’
Bir başkan, bir maçın devre arasında hakem odasını bastı ve hakaret etti. Aynı başkan, daha sonra basın toplantısı düzenledi, aynı hakem hakkında sert ifadeler kullandı ve kulübünün haklarını korumak için ne gerekiyorsa yapacağını söyledi.
Bir başkan çıktı; “Artık yeter, savaş çıkaracağım. Kim birinci, kim ikinci, kim üçüncü olacak bunlar karar veriyor. Ne hakları var? Bu katliama niye izin vereyim? Sesimizi çıkarmadık, ama çıkaran kazanıyor” dedi.
Bir başkan, “Sahada hakkıyla terlemiş futbolcunun, ısıtıcı merhemi ciğerine çekmiş futbolcunun kasti bir düdükle hakkının nasıl yenildiği ve hatalı kararlar nedeniyle 20 milyon camianın içinin yandığından dolayı bu soruları soruyorum. Demokrasi yoksa kuralları nasıl uygularsanız? Yok diyorsanız siz bir faşistsiniz ve diktatörsünüz. Demokratik bir ülkede demokrasi yok diyemezsiniz. Büyük ailenin reisi olmak zordur. Birinci ilkesi eşitliktir, siz eşit değilsiniz.”
Bir başka başkan çıktı, “Yarıştığımız rakibi tebrik ederim. Kayserispor’un kalecisini de tebrik ederim. Muazzam bir kaleciymiş, daha 2. dakikada pes ettirdi takımını. Ben olsam o golden sonra işaret eder ‘beni değiştirin’ derim. Maçta yaptığı birkaç daha hata var, ama bu tabi şans! Bize de inşallah aynı hataları yapar diye temenni ediyorum” dedi.
Sonra...
Emre Belözoğlu ne yaptı? 2002 Dünya Kupası’nda 3. olduğumuz gün yendiğimiz, tarihi başarıyı ellerinden aldığımız ve buna karşın bizim elimizi tutup kendi seyircileri önüne götürerek alkışlatan Güney Kore’nin bir oyuncusuna, dostluk maçında tekme attı.
Ayhan Akman ne yaptı? Bir maçın devre arasında hakeme hakaret üstüne hakaret etti. Sarı kart gördü, ikinci yarı başladı, bir sarı daha ve atıldı.
İbrahim Üzülmez ve İbrahim Toraman ne yaptı?
Biri sahada küfretti, diğeri soyunma odasında yumruğu attı. Birinin sözleşmesi feshedildi, diğeri kaldı. 2 yıl önce de aynısı yaşanmıştı zaten.
Teofilo ne yaptı? Kaçtı, gitti... Jaja, Colman ve Alanzinho da devrede resti çekti, geç geldi. Engin ile Burak sahanın ortasında kavga etti. Sonra ne mi oldu? İkinci yarı başladı, 3 haftada 9 puanlık fark 2’ye indi.
Gaziantep’te 5. dakikada gol yedi Galatasaray... Sarı-Kırmızılılar 85 dakika boyunca bırakın gol atmayı, doğru dürüst pozisyona bile giremedi.
Ankara’da 1. dakikada gol yedi Beşiktaş... Siyah-Beyazlılar 89 dakika boyunca bırakın gol atmayı, doğru dürüst pozisyona bile giremedi.
17’lik delikanlılarla sahaya çıktı Buca... Ligde küme düşme adayıydılar, Fenerbahçe’ye fark attılar.
Ankaragücü maçında da, Antalya maçında da sayısız pozisyona girdi Bordo-Mavililer... Umut kaçırdı, Burak kaçırdı, Jaja kaçırdı... Atamadılar, kazanamadılar.
“Beşiktaş’ta başkanlık sistemi vardır, başkan ne derse o olur...” Bu söz Yıldırım Demirören’e ait...
Fenerbahçe’de Aziz Yıldırım’ın sözü üzerine söz söyleyebilecek kaç yönetici var? Daha açıkçası, Yıldırım’ın haberi olmadan bir sinek uçabilir mi?
Adnan Polat, 3 yöneticiye “İstifa edin” demedi mi? İstifa etmeyince yetkilerini alıp pasifize etmedi mi?
“Trabzon’da Sadri Şener’e sorulmadan dükkan açılmaz” denmez mi?
Federasyon kötü, hakemler kötü, hatta taraflı... Tamam da siz mükemmel misiniz? Teknik direktörlerinizin, futbolcularınızın hiç mi suçu yok?
..Ve Mahmut Özgener ‘faşist...’
..Ve Mahmut Özgener ‘diktatör...’
Öyle mi?