Arama

Popüler aramalar

‘’Milli felaket!‘’

1- Arda Turan kaptanımız. Barcelona’nın aldığı ceza nedeniyle, bırakın resmi maçları, hazırlık maçlarında bile forma giyemiyor.
2- Burak Yılmaz golcümüz. Geçen sezon Galatasaray’ı 3 kupaya birden taşımanın cezasını çekiyor sanki! Adaletiyle övülen Hamza Hamzaoğlu, ayarlarıyla oynuyor çocuğun. Bir maç ‘hırslandırmak’ için yedek bırakıyor, bir maç hırslandı diye oyundan alıyor.
3- Mehmet Topal orta sahadaki her şeyimiz. Önce; 20 milyonluk İstanbul’da havaya sıkılan bir mermi yorula yorula onun arabasının ön camına saplanıyor tesadüfen! Sonra Pereira’dan kesik yiyor. Fenerbahçe orta sahası, her rakibe orta sahada ezilirken hem de. ‘Sakatlık’ gibi gerekçeler öne sürülüyor ama kişisel fikrim o ki, Pereira’nın prensi olamayacak ‘örümcek adam’
4- Gökhan Gönül sağdaki cengaverimiz. Sakat ve halen resmi bir dakikası yok. Caner Erkin soldaki rüzgarımız. Ligde cezalı, Atromitos maçındaki hali ise facia.
5- Semih Kaya, savunmadaki centilmenimiz. Yüzde 100 hazır ama, Hamza hocanın tercihi değil.
6- Gökhan Töre hücumdaki ele avuca sığmaz yıldızımız. 5 golle şov yaptıkları maçta Beşiktaş’ın en kötüsü; kaybettikleri Trabzonspor maçında sahada yoktu zaten!
7- Oğuzhan Özyakup ortadaki büyük yeteneğimiz. 5 gün önce içine ‘Messi’ kaçmış diyorsunuz; 5 gün sonra ‘aradığınız yıldıza şu an ulaşılamıyor’ mesajı geliyor.
8- Ozan Tufan geleceğimiz. Hareketli bir transfer sürecinden geçti. Gelgitler yaşadı. Bursaspor’da onbirden çıkmazdı, Fenerbahçe’de ilk kez yedekten oyuna girdi. Henüz 20 yaşında ve bu durumu kabullenip bildiğimiz haline dönmesi zaman alacaktır.
9- Volkan Şen. O da Ozan gibi. Sahadan kulübeye düştü, tenzili rütbe yani!
10- Onur Kıvrak. Uzun bir sakatlık döneminden çıktı ve o eski halinden eser yok şimdi.
11- Serdar Aziz defanstaki gözü kara adamımız. 2 haftada attıkları gol 0, yedikleri 2. 2 maçı da kaybettiler ve moral motivasyonu sıfır.


3 Eylül’de Letonya, 6 Eylül’de Hollanda maçlarımız var. Birini değil, ikisini de kazanmak zorundayız. Yukarıda size Fatih Terim’in ilk onbir çıkartsa, eleştiremeyeceğimiz oniki adamın durumunu yazdım.

Yorum sizin; iki maçı da kazanabilir miyiz?

Ya Volkan?

Milli takım küslüklerin, kişisel kapışmaların yeri değildir. Bu durumda en merak ettiğim konu şu:

Volkan Babacan 2 maçta 4 gol yemiş. Takımı 2 maçı kazanıp sezona müthiş başlasa da Onur Kıvrak’ın formsuzluğu ortada. Tolga Zengin güven vermiyor, Mert Günok ise yıllar sonra yakaladığı onbir şansında, 2 maçı da gol yiyerek ve puansız kapattı. Kesin olan, lige en iyi başlayan kalecinin Volkan Demirel olduğu. Daha önce Melo-Riera kavgasını bir maç sonra geçiştiren ve çok kritik Beşiktaş derbisine iki yıldızıyla çıkan Fatih Terim, Volkan Demirel’i bu iki çok kritik sınava çağırır mı? Sürgün bitmezse de Volkan’ı neden sildiğini hepimize açıklar mı!

26 Ağustos 2015, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yapma Oğuzhan!‘’

“Sezona iyi bir başlangıç yaptık. Geçen sezon eski hocam beni çok tercih etmiyordu, ama yeni sezonda kendi adıma bazı hedeflerim var ve ben bunlara odaklanmak istiyorum.” Bu sözler, Mersin maçı sonrasında Oğuzhan Özyakup’un yaptığı açıklamalar...

“Tolgay’ın doğum gününü kutluyorum. 6 haftalık bir kamp dönemi geçirdik. Maçtan sonra o çalışmaların nedenini gördük. Kontrol hep bizdeydi. Hocamın verdiği güven ve kamp dönemi benim için önemliydi.” Bu sözler de, Beşiktaş’ın resmi internet sitesinde yer alan Oğuzhan’a ait açıklamalar...

Belli ki rahatsız olmuşlar ve Oğuzhan’ın Bilic’e atfettiği satırları görmezden gelmişler.

Harika oynadığın bir maç sonrası, neden geçmiş gelir ki henüz 22 yaşındaki bir futbolcunun aklına... Üstelik, geçmişi tam olarak yargılamadan, hesap kitap yapmadan! Gelin, bir muhasebesini yapalım Bilic döneminin ve o dönemdeki Oğuzhan performansının...

Bilic, 92 resmi maçta görev almış Beşiktaş’ın başında... 68’i Süper Lig, 8’i Türkiye Kupası, 16’sı Avrupa Kupası olmak üzere...

Oğuzhan Özyakup, Bilic dönemindeki 92 resmi maçın 71’inde oynamış. 68 Süper Lig maçının 51’inde; 8 Türkiye Kupası maçının 7’sinde, 16 Avrupa Kupası maçının 13’ünde...

Toplam 4 bin 330 dakika oynamış... Maç başına düşen ortalaması 60.9 dakika... Ligde 8 gol 8 asisti; kupada 3 asisti, Avrupa’da 2 gol 1 asisti var.

Oğuzhan’ın, “Bana güvenmiyor” imasını yaptığı Bilic, 71 maçın 48’inde ilk 11’de tercih etmiş Oğuzhan’ı... 20 kez 90 dakika sahada tutmuş. 12 kez, 80 dakika üzerinde görev vermiş. 51 kez en az 1 devre oynatmış.

Bilic’in Beşiktaş kariyeri 18 Ağustos 2013’te başlamış. Bu tarihten sonra Oğuzhan’ın yaşadığı sakatlıklar şöyle:

15 Eylül 2013; Kas yırtığı... 37 gün sürmüş; 5 maç kaçırmış... 20 Aralık 2013; Kasıkta gerginlik... 8 gün sürmüş, 2 maç kaçırmış... 30 Temmuz 2014; Kasık sakatlığı... 8 gün sürmüş, 2 maç kaçırmış...

13 Ekim 2014; Omuz yaralanması... 5 gün sürmüş, maç kaçırmamış... 6 Aralık 2014; Sakatlık tarifi yok... 6 gün sürmüş, 2 maç kaçırmış... 27 Ocak 2015; Uyluk gerginlik... 3 gün sürmüş, 1 maç kaçırmış... 15 Mayıs 2015, Baldır sorunu... 4 gün sürmüş, 1 maç kaçırmış...

Hesabı baştan yapalım: Bilic, 92 resmi maçın 71’inde oynatmış Oğuzhan’ı... Oğuzhan, sakatlıklar nedeniyle 13 maç kaçırmış... Sağlam olup oynatılmadığı maç sayısı sadece 8... Bu nasıl bir güvensizlik ki!

Hangi teknik adam, elindeki bir yıldızı yedek tutar ki! Futbolcu biraz da kendine bakacak! İzin günleri dışında alemlere akmayacak... İdmanlarda kapris yapmayacak... Parasını aldığı kulübüne karşı sorumlu olduğunu bilecek... Küsmeyecek, çalışacak ve saha içinde ya da dışında; kulübünü bir üst seviyeye taşımak için mücadele edecek.

Oğuzhan; Bu yazı sadece bir yol haritası olsun senin için... Çünkü hem Beşiktaş’ın hem de Türkiye Milli Takımı’nın senin gibi yıldızlara ihtiyacı var... Ve elbette biz basın mensuplarının da... Bu nedenle bu yazıyı bir hesaplaşma değil, bir hesap olarak algıla...

19 Ağustos 2015, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’5 gün sonra lig var!‘’

Şenol Güneş’in Beşiktaş’ı, Slaven Bilic’in Beşiktaş’ından yüzde 50 farklıydı. M·rio Gomez, Ricardo Quaresma, Andreas Beck, Luis Rhodolfo ve Dusco Tosic ilk 11’ine giren isimlerdi. Çıkan oyuncuların Serdar Kurtuluş, Pedro Franco, Olcay Şahan olduğunu düşününce, daha kaliteli bir futbol bekliyor insan. Fakat ara ki bulasın!

Tosic hep bu kadar yavaş mıydı? Biz başka bir Tosic mi izledik geçen yıl! Emekli gibiydi. Ona yakın oynayan stoper de Ersan olunca, dayanamıyor futbol isteyen insan! Kulübe de Dayanamadı zaten. Önce Tosic sonra Ersan’ı aldı oyundan. Tosic böyle devam ederse Motta’nın değil İsmail Köybaşı’nın yedeği olur! Ersan ise santrfor tarafından sürekli faule maruz kalan stoper olarak rekorlara imza atar.

Rhodolfo iyi adam. Nasıl duracağını, nasıl faul yapacağını biliyor. Topu oyuna sokması iyi, tek sorunu partneri! Ersan’la yazık olur ona.

Beck, vasatın biraz üstündeydi dün gece. Ters kademelere girdi, nokta hamlelerle iyi işler yaptı. Ama futbol öyle bir oyun ki, soldan gelişen bir atakta Rhodolfo’ya uzak kalınca, yenilen gole ortak oldu.
Gomez’i çok anlatmak gereksiz. Yüzde 100 hazır değil kabul, ama buna karşın bulduğu sayılı pozisyonda iklasını gösterdi Quaresma’ya gelince. Onun Adının esame listesine yazılması bile yeter.

Son Sözlerimiz kaptan Tolga’ya. Bir kez bile bekleriyle başlamadı oyuna. Hep şişirdi ve her top, atak olarak kendisine döndü. Maçı bir kez de kasetten izler ve rakibin kalecisine dikkat ederse, ne demek istediğimizi anlar.

Sonuçta bir hazırlık maçıydı, geçti gitti. Fakat küçük bir hatırlatma yapmakta fayda var; 5 gün sonra başlıyor lig, Beşiktaş hazır olsa da olmasa da!

10 Ağustos 2015, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Platini'nin kardeşi Blatter'in oğlu...‘’

Tespitleri doğru, çözüm yolları basit ve inandırıcı...

Türk insanının anladığı dilden konuşuyor. Süslü ve bizim bünyeye yabancı kelimeleri değil, bu coğrafyanın insanlarını kalbinden vuracak sözcükleri seçiyor.

İki kelimelik bir slogan tercih etmiş; içinden yüzlerce anlam çıkartabilirsiniz. “Futbol kazanacak” demek, bu seçimde ‘futbolun sadece futbol olmadığını’ bizlere ilan ediyor.

Kendi artılarının çok farkında. Türk Futbol Tarihi’nin en önemli başarılarında ismi olduğu için, özgüveni tam.

Konuşmasını daha önceden hazırlamış ve bu metne bağlı kalmak için çok uğraştı. Fakat kesinlikle, soru-cevap kısmında daha etkileyiciydi. Çünkü her soruya verilecek bir cevabı vardı. Bu nedenle bundan sonra doğaçlamaya daha fazla önem vermeli!

Belli ki özlemiş bir kürsünün arkasına geçerek futbol konuşmayı. Aday olmanın kendisine verdiği mutluluk gözlerinden okunuyordu.

Çok terledi. Heyecandan mı, stresten mi, yoksa İstanbul’un boğucu havasından mı bilemedim. Fakat konuşmasını yaparken, bu durum konsantrasyonunu hiç bozmadı.

Sık sık yutkundu. Bazı cümleleri sanki yarıda kaldı. Hepimizin başına gelir ya böyle durumlar; Söyleyecek söz çoktur, ama ne yeri ne de zamanıdır. Seçim sonrası bir kez daha böyle bir konuşma yapsa, eminim ki üzeceği çok adam vardır.

Yaklaşık 60-70 basın mensubu konuşmasını izledi. Bu arada kameraların olduğu bölümde büyük bir nümayiş vardı. Belli ki halâ reytingi yüksek Sayın Ulusoy’un...

Çok sık ‘ben’ dedi. Bu belki ilk etapta sıkıcı gözükebilir. Fakat şu da bir gerçek; Anlattığı her olayda ‘O’ var. Yani ‘ben’ dememe lüksü yok!

“Platini bana kardeşim, Blatter oğlum der” dedi. Benim açımdan toplantının özeti buydu! Çünkü seçeceğimiz adam Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı olacaksa eğer; Platini ve Blatter ile arası böyle olmalı!

Alt ligler için yaptığı hazırlıklar etkileyici ve mali sıkıntılar çeken kulüpleri kalbinin tam orta noktasından vurmayı bildi.

Kim kazanır, kim kaybeder bilmem; fakat futbol konuşmaksa eğer konu, Haluk Ulusoy tüm adayları unufak eder. Yani ‘futbolun hafızıdır’ Ulusoy, dün bir kez daha gördük bunu...

18 Haziran 2015, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yürek işi‘’

Galatasaray savunması evlere şenlikti. Öyle ki, Bursaspor, henüz 5. dakikada 3 farkı bulabilirdi. İki kez direğe takıldılar, bir kez de Sinan Bolat’a. 11. Dakikada Volkan Şen ile bir kez daha Sinan’ı aşamadılar. Bu kadar net pozisyonlardan eli boş dönen Bursaspor, Galatasaray adına sahanın en kötüsü olan Telles’in neden olduğu bir penaltıyla öne geçti.

Maçın kırılma anı, bence dakika 34’tü. Melo ile Sabri birbirinin boğazına sarıldı; Hamza Hamzaoğlu dahil tüm Galatasaray kulübesi kavgayı önlemeye çalıştı. Hakem elini sarıya uzatsa Melo atılacaktı, Bülent hoca oynatmayı tercih etti ve o andan itibaren Galatasaray şampiyonluk rüyasından uyandı. 41’de Burak ile gelen beraberlik golüyle devre 1-1 tamamlandı.

Soyunma odası, Galatasaray’a yaramıştı. Selçuk İnan’ın muhteşem incesine yine Burak eşlik etti.

56’da Volkan, 57’de Bakambu ile saç-baş yolan Timsahlar, 58’de Volkan’la eşitliği yakaladı. Fakat sadece 2 dakika sonra golün adı yine Burak’tı.

Ligin en iyi futbol oynayan takımı Bursaspor ne ligde ne de kupada derece yapamadı, dolayısıyla Avrupa cezası da tamamlanmadı.

Galatasaray ise sağ bekte Sabri, göbekte Hakan balta, ortada Hamit, kanatlarda Yasin ve Olcan ile sezonu iki kupayla tamamladı.

Bu sonuç, bu işin sadece futbolcuyla kazanılmadığının kanıtı. Aslına bakarsanız; sadece yürekli olanların kazandığının ispatı.

Bu da bu geceden karşı yakaya giden mesajdı.

04 Haziran 2015, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kuyudaki eşek!‘’

Çok, ama çooook
eski bir hikayedir...
Fakat, her yazıldığı gün, gelecekle ilgili yine insanlara iyi fikirler verir...

Bir gün, bir çiftçinin eşeği kuyuya düşer.
Adam ne yapacağını düşünürken, hayvan saatlerce anırır.
En sonunda çiftçi, hayvanın zaten yaşlı olduğunu, kuyunun da kapanması gerektiğini düşünür ve eşeği çıkartmaya değmeyeceğine karar verir.
Bütün komşularını yardıma çağırır.
Her biri, birer kürek alarak kuyuya toprak atmaya başlarlar.
Eşek ne olduğunu fark edince, önce daha beter bağırmaya başlar.
Sonra, herkesi şaşkına çevirir, çünkü biraz önce ortalığı inleten eşek, susmuştur.
Komşuları bir kaç kürek toprak daha attıktan sonra, çiftçi dayanamaz, kuyuya bakar.
Öyle ya, eşek ölmüş olabilir!
Fakat...
Gözlerine inanamaz.
Eşek, sırtına düşen her kürek toprakla müthiş bir iş başarmaktadır.
Üzerine atılan toprağı aşağıya silkeleyerek, yukarı çıkmak için kendisine basamak hazırlamaktadır.
Komşular toprak atmaya devam ederler...
Eşek de insanların şaşkın bakışları arasında, kuyunun kenarından bir adım daha atıp dışarı çıkar.
Sonrasında da koşarak oradan uzaklaşır!

Sözün özü şu;
Hayat, her gün bir kürek toprak atacaktır üzerinize...
Geleceği belirlemek ise sizin elinizde...
Boğulmanız beklenen o kuyudan çıkmak istemiyorsanız; sadece bağırıp çağırırsınız, çaba sarfetmez ve ölümü beklersiniz...
Hedefiniz yaşam ise üzerinize atılan her kürek toprağı, zirveye çıkan bir basamak haline getirebilirsiniz.

Hayatın her alanı için geçerli bir hikayedir bu...
Bugün futbol dünyamızda da kazananlar ve kaybedenler var elbette...

Kuyuya düşenler de var...
O kuyuya her gün kürek kürek toprak atanlar da... Komşusuna yardım ettiğini düşünürken, kuyuya düşene ne kadar büyük bir kötülük yaptığını görmeyenler de var...
Bilmeden, istemeden ve hiç düşünmeden, düşene yardım edenler de!

Hikayenin sonunda bazı çıkarımlar yapılıyor.
Onları da paylaşalım isterseniz sizlerle...

Sıkıntılarınızın her biri, bir adımdır aslında.
İçine düştüğünüz en derin kuyulardan bile yılmayarak, usanmadan çalışarak çıkabiliriz.
Parola şu; Silkelenin ve biraz daha yukarı çıkın.
Mutluluğun 5 basit kuralını unutmayın;
1. Kalbinizi nefretten arındırın; Affedici olun.
2. Düşüncelerinizi, endişelerinizden arındırın; Çoğu zaten hiç gerçekleşmez.
3. Basit yaşayın ve elinizdekilerin kıymetini bilin.
4. Daha çok verin.
5. Daha az bekleyin...

Yeni sezonda görüşmek üzere...

03 Haziran 2015, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Alkışlıyoruz!‘’

Heyecanlanmayın hemen, siyaset yapmıyoruz! Tamamen sportif bir yazı bu... Sadece, kıran kırana geçen, nefes nefese biten bir sezonun ardından kazananı alkışlıyoruz. Ahmet Ocaklı’yı, Ceyda Gürcan’ı, Burçin Aslan’ı, Gabrielle Pin’i, İsa Turan’ı, Sedat Peker’i, Veli Muğlı’yı, Feyyaz Yalçın’ı, Osman Çamdal’ı... Onlar, bu şampiyonluğun görünmeyen kahramanları... Bir de Ömer Asaf var tabii, o sadece Galatasaraylılar’ın değil, tüm gönüllerin şampiyonu...

Ünal Aysal, Özkan Olcay, Ümit Özdemir, Dursun Özbek, Şükrü Ergün, Sedat Doğan, Aka Gündüz Özdemir, Emir Sarıgül, Mehmet Cibara, Adnan Nas, Mete İkiz, Ahmet Ocaklı, Mehmet İpekdokuyan, Mehmet Karlı, Necati Demirkol, Ebru Köksal...

Duygun Yarsuvat, Hamdi Yasaman, Dursun Aydın Özbek, Abdurrahim Albayrak, Ebru Köksal, Mete İkiz, Mehmet Emin İpekdokuyan, Mehmet Can Topsakal, Cem Kınay, İsmail Sarıkaya, Ahmet Tunç Akan, Ceyda Gürcan, Hasan Murat Atay, Ural Aküzüm, Ali Yüce, Selim Arda Üçer, Meral Mercan...

Dursun Özbek, Cengiz Özyalçın, Nasuhi Sezgin, Eşref Alaçayır, Cüneyt Tanman, Can Topsakal, Fatih İşbecer, Tayfun Demir, İsmail Sarıkaya, Ural Aküzüm, Tarık Taşar, Alper Narman, Murat Atay, Ali Yüce, Burçin Aslan, Selim Arda Üçer...

Cesare Prandelli...
Gabrielle Pin...
Vincenzo de Palma...
Giambattista Venturati...
Renzo Casselato...
Marco Fumagalli...

Cenk Ergün

Hamza Hamzaoğlu...
Mert Çetin...
Yıldırım Uran...
Fuat Buruk...
İsa Turan...
Claudio Taffarel...
Metin Mert...
Fadıl Koşulan...
Serkan Salman...
Yener İnce...
Gürbey Kahveci...
Mustafa Korkmaz...
Burak Koca...
Samet Polat...
Cenk Akkaya...
Sedat Peker...
Batuhan Erkan...
Hasan Çelik...
Veli Muğlı...
İlyas Gökçe...
Feyyaz Yalçın...
Salih Necdet Büyükataman...

Fernando Muslera...
Veysel Sarı...
Semih Kaya...
Aurelien Chedjou.
Hakan Balta...
Felipe Melo De Carvalho...
Selçuk İnan...
Yekta Kurtuluş...
Wesley Sneijder...
Yasin Öztekin...
Bruma Armindo Bangna...
Olcan Adın...
Burak Yılmaz...
Umut Bulut...
Osman Tarık Çamdal...
Blerim Dzemaili...
Goran Pandev...
Emre Çolak...
Hamit Altıntop...
Alex Nicolao Telles...
Koray Günter...
Sabri Sarıoğlu...
Sinan Gümüş...
Sinan Bolat...

1 sezon...
2 teknik adam...
3 başkan...
Ve 4. yıldız...

Kek kalıbından 20. şampiyonluğa giden yolda, kulübe idari ve teknik açıdan destek verenlerin listesidir bu...
Ve elbette milyonlarca Galatasaray taraftarı da var alkışı hak eden...

Fakat en çok kim hak etti derseniz?!
Ömer Asaf derim ben...
Hani Ermenek’teki göçükte vefat eden Mehmet Özcan’ın oğlu...
“Babama Galatasaray’ın maçı var desek, madenden çıkar” diyen...
Sevin çocuk...
Sana sevinmeler yakışır...

28 Mayıs 2015, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ruhunu gönderiyor‘’

Tekrar olacak, ama yine de yazacağım.

Kalecin Günay Güvenç...
Sağ bekin Serdar Kurtuluş...
Sol bekin Ramon Motta..
Stoperlerinden biri Pedro Franco...
Diğeri Ersan Gülüm....
(Son dönemde nasıl olduysa Sivok oynatılıyor.)

Rakiplere bakın...

Birinin kalesinde Muslera var...
Diğerinin kalesinde Volkan Demirel...
Birinin sağ beki Gökhan Gönül...
Diğerinin Sabri Sarıoğlu...
Birinin sol beki Caner Erkin...
Diğerinin Alex Telles...
Birinin stoperleri Bruno Alves ile Egemen...
Diğerinin Chedjou ile Semih...

Gel ön liberoya....
Senin elinde Atiba var...

Rakiplere bakın...
Birinin elinde Felipe Melo var...
Diğerinin elinde Mehmet Topal...

İlk onbirinde kalan bölgelerde oynaması en muhtemel isimler kim?
Veli Kavlak...
Gökhan Töre...
Sosa...
Olcay Şahan...
Demba Ba...

Rakiplere bakın...
Emre Belözoğlu, Diego, Sow, Webo, Kuyt...
Selçuk İnan, Sneijder, Olcan Adın, Yasin Öztekin, Burak Yılmaz...
Bu alanda; onlarla, rakiplerini karşılıyorsun; ama savunmada çok geridesin...

Trabzonspor’u deplasmanda devirdikleri gün; Beşiktaş’ı şampiyonluğun en güçlü adayı olarak göstermiştim.
Gelinen noktada görünen o ki; Yanılmışım...
Fakat o gün de Beşiktaş savunması için şunları yazmıştım;
...
“Günay Güvenç... Serdar Kurtuluş... Ersan Gülüm... Tomas Sivok... Ramon Motta... Pedro Franco...
Şimdi tarafsız olun ve şu soruyu yanıtlayın;
Fenerbahçe ya da Galatasaray Teknik Direktörü olsanız, hangisini takımınıza transfer etmek istersiniz?
Benim yanıtım şu; Belki Sivok, o olmazsa da hiçbiri!”
...
Kadro konusunda o gün de bu gün de fikrim aynı...
Fakat itiraf etmeliyim ki; gözden kaçırdığım bir şey daha varmış...
İlerideki ihanet...

Trabzonspor maçından sonraki periyoda bakın lütfen...
Töre, Demba ba, Olcay ve Sosa ne yapıyor?
Hiçbir şey...
Tolgay Arslan’ın durumu ne?
Saha değil, masa başında bu kardeşimizin arkadaşları...

Hâl böyleyken...
Şimdi yine suçluyu başka yerde arıyor Beşiktaş Yönetimi...
Nazı geçtiği yazar-yorumcular aracılığıyla ‘Bilic yüzünden’ algısı yaratıyor.
Kulübün internet sitesinde bile Slaven Bilic’i hedef gösteriyorlar.
Sizin anlayacağınız, Bilic’i yollayacaklar, yol yapıyorlar.

Vodafone Arena’nın reklam filminde ne diyordu Slaven Bilic;
“Yuvaya ruh katmaya geldik...”

Fikret Orman ve ekibi, filmin finalini belirledi: Ruhu gönderecekler.

(NOT: Veli Kavlak bir başkaldırıymış meğer...
Bir isyanmış... O gitti, isyanı bitti Beşiktaş’ın...)

20 Mayıs 2015, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI